Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Mirza POLAT

Mirza POLAT

Kültür, bir milletin sahip olduğu değerler bütünüdür. Dil, gelenek, görenek, ortak duygu ve düşünce kültürü oluşturan değerlerin başında gelir. Toplumsal bir varlık olan insan, kültürü oluştururken evreni kendine örnek alarak yaşamını... more
Kültür, bir milletin sahip olduğu değerler bütünüdür. Dil, gelenek, görenek, ortak duygu ve düşünce kültürü oluşturan değerlerin başında gelir. Toplumsal bir varlık olan insan, kültürü oluştururken evreni kendine örnek alarak yaşamını biçimlendirmeye çalışır. Buna bağlı olarak da evrende var olan varlıkların yapıp ettiklerini mikro düzeyde kendi yaşamında uygulamaya gayret eder.  Evrende var olan hiçbir şey sonsuz değildir. Doğa baharla uyanır ve sonbaharla birlikte bir sonluluğa evrilir. İnsanoğlu da tıpkı çevresinde olan diğer canlı ve cansız varlıklar gibi bir sonluluk ile yaratılmıştır. Doğum ile ölüm arasında geçen süreç içinde insanoğlunun hayatına değer katan ve içinde yaşadığı toplumun kültürel kodlarını içinde barındıran bazı merhaleler vardır. Bu merhalelere geçiş dönemleri adı verilmektedir. Doğum ile başlayan ve insan yaşamının farklı bir yöne evirilmesine sebep olan bu dönemler aynı zamanda insanın tinsel anlamda bir üst seviyeye ulaşmasını da sağlar. Kısaca doğum, evlenme ve ölüm olarak üç başlıkta incelenen bu geçiş dönemlerinin her biri kendi içinde farklı inanç ve uygulamaları da barındırır. Bu inanç ve uygulamalar makro düzeyde toplumun değer yargılarını ve dünyayı anlama ve anlamlandırmaya yönelik hareket kodlarını ortaya koyar. Bu hareket kodları ise bireyin içinden çıkmış olduğu toplumun kendisine yüklemiş olduğu sınırlılıkları barındırır. Buna göre birey hareket alanını bu sınırlar içinde belirler.  Bu çalışmada Güney Sibirya Türklerine ait destanlarda yemin kültünün bir yansıması olarak beşik kertme olgusu gelecek kurgusu oluşturma bağlamında incelenmiştir. Bu kapsamda Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarından Türkiye Türkçesine aktarılan 62 destan metni taranmış ve bu destanlardan beşik kertme olgusu ile evlenme ritüelinin gerçekleştiği destanlar tespit edilerek metinsel bağlamı üzerinde yorumlanmıştır.
Altay Türklerine ait Ak Tayçı destanında Ak Bökö adlı hakanın geleceğe dönük yaşamsal varlık alanına karşı yok edici bir tehdit niteliği taşıyan Erlik’e karşı ontik anlamda kurulan, dönüştürülen ve bir dizi sınavdan geçirilen Ak... more
Altay Türklerine ait Ak Tayçı destanında Ak Bökö adlı hakanın geleceğe
dönük yaşamsal varlık alanına karşı yok edici bir tehdit niteliği taşıyan
Erlik’e karşı ontik anlamda kurulan, dönüştürülen ve bir dizi sınavdan
geçirilen Ak Tayçı’nın sınavlar yolunda en büyük dolayımlayıcısı Ak Börü
adlı kurttur. Ak Tayçı destanı izleksel anlamda Türk biliş düzeyinin kurda
yüklediği ruh fenomenolojisinin göstergelerini taşır. Ak Tayçı’nın babası
Ak Bökö Altay yurdu üzerinde halkıyla birlikte sağlıklı bir yaşam
sürmektedir. İlk çocuğu doğduğunda Erlik tarafından kaçırılmıştır. Yıllar
sonra yaşlandığında bir erkek çocuğu olduğunu öğrenen Ak Bökö,
çocuğunu sağlıklı bir şekilde beslemek için ormana avlanmaya gider. Ak
Bökö avlanıp geri dönerken birden yolunu altmış kulaç kuyruklu bir kurt
keser. Ak Börü adlı kurt Ak Bökö’nün göğsünün üzerine çöker ve
kendisinden canının karşılığında ne vereceğini sorar. Ak Bökö’nün bütün
tekliflerini reddeden Ak Börü en sonunda kendisinden yeni doğan
çocuğunu vermesini ister. Canının karşılığında can bulma düşüncesi erken
dönem mitlerine özgü bir kurgu niteliği taşır. Bruhl’e göre, kahramanın
canının karşılığında can bulması düşüncesi, bireysel ayrışma ve
sınırlanmanın, grup kimliği ve geçişlere göre zayıf kaldığı erken gelişim
dönemlerine özgü bir kurgudur.
Masallar içinde hayvanların hem sembolik birer vasıta olarak kullanılması hem de masal karakteri olarak görülmesi mümkündür. Bu bağlamda Türk kültür dairesi içinde özellikle hayvancılığın yoğun bir şekilde yapıldığı yerlerde anlatılan... more
Masallar içinde hayvanların hem sembolik birer vasıta olarak
kullanılması hem de masal karakteri olarak görülmesi mümkündür. Bu
bağlamda Türk kültür dairesi içinde özellikle hayvancılığın yoğun bir
şekilde yapıldığı yerlerde anlatılan masallarda hayvan sembolizmi
önemli bir yer tutar. Ardahan masallarında da hayvanlar, toplumsal
anlamda temsil ettiği sembolik değerler dizgesi içinde yerini
almaktadır. Bu çalışmada Prof. Dr. Ahmet Ali Aslan tarafından 1976-
1979 yılları arasında Ardahan’ın Göle ilçesinden derlenen ve birçok
varyantı Anadolu’nun ve Türk dünyasının farklı noktalarında anlatılan
“Üş Gardaş”2 masalındaki hayvanlar ve sembolik göndergeleri
masaldaki işlevlerine göre incelenecektir.
İnsan hayatının üç önemli geçiş dönemi vardır. Bunlar; doğum, evlenme ve ölümdür. Her biri kendi bünyesinde farklı inanç ve uygulamaları barındırmaktadır. Bu inanç ve uygulamalar bulundukları çevrenin kültürü ve beklentilerine göre... more
İnsan hayatının üç önemli geçiş dönemi vardır. Bunlar; doğum, evlenme ve
ölümdür. Her biri kendi bünyesinde farklı inanç ve uygulamaları
barındırmaktadır. Bu inanç ve uygulamalar bulundukları çevrenin kültürü ve beklentilerine göre uygun kalıplar almışlardır. Bunların hepsinin amacı ise kişilerin inisiyasyon olarak kabul edilen statü değişimleri esnasında
yoğunlaştığına inanılan ve insan üzerinde negatif etki bıraktığı düşünülen tehlike ve zararlara karşı korumaktır. Bu inanç ve uygulamalara her ne kadar semavi dinler tarafından batıl inanç gözüyle bakılsa da toplumlar kendi kolektif bilinçdışının yansıması olan bu adet ve uygulamaları günümüze kadar taşımış ve bunların yaşamasına olanak sağlamışlardır.
İnsanlar, modern dünya öncesinde yaşadıkları doğal olayları teolojik olarak
açıklamaya çalışırlar. Bu bağlamda insanlar doğal olayların ilahi bir kudret
tarafından yapıldığı şeklinde açıklandığı yaratıları oluşturmuşlardır. Lohusa
kadınların rahatsızlıklarının alkarısı ile bağdaştırıldığı yaratılar da böyledir.
Ancak 19. yüzyılın sonlarında bu rahatsızlıklar pozitif bilimler ışığında
tanımlanmış ve “Postpartum Depresyon” olarak isimlendirilmiştir. Günümüzdeki bilimsel gelişmelere rağmen bu inanç ve uygulamalar geçerliliklerini, özellikle de Anadolu coğrafyasında korumaya devam etmektedir.
Hakas Türklerinin sözlü edebiyat ürünleri içinde yer alan destanlar alıptıh nımah) yaygın olmaları bakımından edebi türler içinde önemli bir yere sahiptir. Destanlar hayçı adı verilen kişiler tarafından söylenmektedir. Hayçılar, destanı... more
Hakas Türklerinin sözlü edebiyat ürünleri içinde yer alan destanlar alıptıh nımah) yaygın olmaları bakımından edebi türler içinde önemli bir yere sahiptir. Destanlar hayçı adı verilen kişiler tarafından söylenmektedir. Hayçılar, destanı geceden sabaha kadar, eğer destan uzunsa üç gece boyunca söylerler. Destanlar "çathan" adı verilen yedi telli bir çalgı aleti ile söylenir. Destanlar çoğunlukla bilinmeyen zamanlarda ve çeşitli tabiat tasvirleri ile başlamaktadır. İçeriğinde pek çok mitolojik unsur barındıran destanlar; olağanüstü güçlere sahip olan kahramanın doğumundan itibaren bir bilinmezler silsilesi içinde geçen mücadelesinden bahseder.
          Şekil değiştirme sözcük anlamı olarak birisinin başka birisinin yerine geçmesi olarak tanımlansa da anlatı metinlerinde şekil değiştirme; evrenin sınırlarını zorlamak isteyen kolektif bilinçaltının metinsel bağlam itibariyle yaratma, tahayyül etme, tecrübe etme eylemlerinin içinde gizlendiği dünyayı ve evreni yeniden okuma/görme biçimidir. Anlatı metinlerinde sıkça rastlanan şekil değiştirme motiflerinin temelini; kahramanların uzak diyarları yakın etmek istemeleri, içinden çıkılması zor zamanlarda bir arayış/kurtuluş yolu içine girme arzuları, yazıya aktarılmadan önce anlatıcıların metindeki dramatik aksiyonu arttırmak için dinleyicinin dikkatini cezbedecek hadiseler ortaya koyma isteği, anlatıcının sıradanlığı aşarak metni daha esrarengiz bir hale büründürmek istemesi oluşturur. Bildirimizde Kara Kuzgun destanı içinde geçen şekil değiştirme motifleri tespit edilerek öncelikle bir tasnif çalışması yapılacaktır. Tasnif çalışmasının ardından destandaki olay örgüsü göz önünde bulundurularak şekil değişiminin hangi varlık ya da nesneler üzerinde olması ile ilgili çözümlemeler yapılacaktır.
Türk milliyetçilerinin bir asırdan uzun zamandır ayakta tuttuğu Türk Yurdu dergisi zaman zaman duraklamalar yaşamış olsa da günümüze kadar yayım hayatında kalmayı başarmış tek dergi özelliğini taşımaktadır. Yayımlanmaya başladığı 1911... more
Türk milliyetçilerinin bir asırdan uzun zamandır ayakta tuttuğu Türk Yurdu
dergisi zaman zaman duraklamalar yaşamış olsa da günümüze kadar yayım hayatında kalmayı başarmış tek dergi özelliğini taşımaktadır. Yayımlanmaya başladığı
1911 yılından günümüze Türk milliyetçilerinin fikirlerini beyan ettiği dergi, günümüzde Türk Ocakları Genel Merkezinin yayın organı olarak çıkmaktadır.
Bilim insanı, aydın, kültür adamlığının yanında büyük bir Türk milliyetçisi
olan Fahrettin Kırzıoğlu, 1942 yılından başlamak üzere 1970 yılına kadar farklı konularda Türk Yurdu dergisinde yazılar yazmış ve hem fikrî anlamda hem de bizzat Türk Ocaklarının yönetim kademesinde yer alarak derginin yayımına katkı sunmuştur. Yazımızda da değineceğimiz üzere özellikle 1969 yılında yapılmış olan Büyük Kurultayda Türk Yurdu dergisinin yayım hayatına devam etmesinin Türk Milliyetçileri ve Türk Ocağı açısından hayati önemde olduğunu vurgulamıştır.
Yazımızda Fahrettin Kırzıoğlu’nun Türk Yurdu dergisinde yayımladığı 1942-1943-1955-1967 yıllarında çıkan muhtelif sayılardaki bir yazısı ve 1970 yılında yayımlamış olduğu iki yazısını inceleyeceğiz. Dönemsel olarak Kırzıoğlu’nun hangi konuları neden yazdığının sebeplerine bakarak bir sonuca ulaşmaya çalışacağız.
İnsanoğlu yapmış olduğu hataların affı için ceza almamak ve acı çekmemek adına inandığı kutsal varlıklara sunaklar vermeyi akıl etmiştir. İnsanın tanrılara vermiş olduğu bu sunakların başında kurban gelmektedir. Tanrıya kurban verilerek... more
İnsanoğlu yapmış olduğu hataların affı için ceza almamak ve acı
çekmemek adına inandığı kutsal varlıklara sunaklar vermeyi akıl etmiştir.
İnsanın tanrılara vermiş olduğu bu sunakların başında kurban gelmektedir. Tanrıya kurban verilerek özelde kişi, genelde ise toplum bir arınma ve durulma eylemi içinden geçmiş olur. İnsan işlemiş olduğu günahların karşılığında tanrının onu affetmesi için kurbanlar sunar. Bu kurbanlar kişinin günahını azaltmaya ya da tanrının onu affetmesine yönelik olarak yapılmaktadır. Sunulan kurbanların kişinin günahlarına kefaret olduğu inancı geleneksel toplumlardan bugüne değin uygulanan
inanmalardandır. Frazer’ın Altın Dal’da ele aldığı kötülüklerin başka birine aktarılması,kendini günahkâr ya da suçlu olarak gören insanın arınma ihtiyacından doğan bir eylem olarak tanımlanabilir. Geleneksel insan, tanrının huzuruna arınmış olarak çıkmak için ona kurbanlar sunar. Bu kurbanlar özellikle hayvanlardan olmak zorunda değildir. İnsanlar tanrıya yakınlaşmak ve onun takdirini kazanmak için cansız kurban sunma olarak tanımlanan uygulamaları kendi inanç daireleri içine dâhil etmişlerdir. Buna göre kan akıtılmadan ya da bir canlıya zarar verilmeden maddi anlamda yapılan ikramları ve yardımları cansız kurban sunma olarak tanımlamak mümkündür. Günahın affedildiği ya da sunulan kurbana geçtiği bu tarz uygulamalarda ölen kişi, bu sebeple tanrı katına arınmış şekilde ulaşmayı amaçlar. Temel olarak tanrıya yaranmak için günahları yüklenecek günah keçilerine ihtiyaç duyulan bu uygulamada, acı ve ıstırapların bilinç düzeyinde azaltılması amaçlanır. Bu bağlamda Frazer, Britanya’nın Hereford Eyaletindeki ölü gömme törenlerinde ölmüş olanın bütün günahlarını üzerine alacak yoksul insanlar kiralamanın eski bir töre olduğunu vurgular.
Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi Türk sözlü kültür varlığının muhafaza edildiği zengin bir kültür coğrafyasıdır. Oğuz ve Kıpçak boylarınca yurt tutulmuş bu topraklar, âşıklık geleneğini kesintisiz olarak yaşatması ile bir anlamda “Dede Korkut... more
Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi Türk sözlü kültür varlığının muhafaza edildiği zengin bir kültür coğrafyasıdır. Oğuz ve Kıpçak boylarınca yurt tutulmuş bu topraklar, âşıklık geleneğini kesintisiz olarak yaşatması ile bir anlamda “Dede Korkut Coğrafyası"dır. Özellikle Kars-Ardahan yöresi, bu geleneğin mihver noktasıdır.1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında Çarlık Rusya’sının işgali altına giren Kars, Ardahan ve Batum (Eliviye-i Selâse) bölgesi, 1920’li yıllara kadar her yönüyle şiddetli
bir esarete maruz kalmıştır. Rus mezalimi ve baskısına dayanamayarak önemli bir bölümü göç etmek zorunda kalan Müslüman Türk nüfus, içerlerinde taşıdıkları istiklâl ümidini ne pahasına olursa olsun yitirmemişlerdir. Bu zorlu yıllarda millî hassasiyeti yüksek, kudretli söz ustaları olan âşıklar milletin sesi ve vicdanı olma vazifesini üstlenerek, işgal altındaki yöre halkının moral ve motivasyonunu zinde tutmaya gayret göstermişlerdir. Çıldırlı Âşık Şenlik’in 93 Harbi sırasında söylediği “Ehli İslâm olan işitsin bilsin/Can sağ iken yurt vermeŋiz düşmana” dizeleri adeta bir kurtuluş parolası niteliği taşımıştır. “Kırk yıllık kara günler” adı da verilen bu esaret yıllarında Posoflu Âşık Zülâlî, Âşık Ceyhûnî, Bardızlı Nihanî, Âşık Sefilî, Kağızmanlı Hıfzî ve ismi bilinmeyen
nice âşıklar söylemiş oldukları koçaklama, destan ve koşmalarla
yurt topraklarının manevî muhafızları olmuşlardır. Diğer taraftan Elviye-i Selâse’nin Millî Mücadele tarihi ile ilgili sözlü tarih arşivi niteliği taşıyan âşıkların eserleri, yazılı kaynakların yetersiz kaldığı noktalarda tamamlayıcı unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Âşıklığın tabiatı gereği tarafsız ve hiçbir dış etkenin tesiri altında olmaksızın söylenen eserlerin, dönemin tarihine ışık tutmaları noktasındaki güvenilirlikleri yüksek düzeydedir.
Türk anlatı geleneği içinde daha çok anonim halk edebiyatı içine dahil edebileceğimiz halk hikâyeleri, oluştuğu toplumun kültür kodlarını da içinde taşır. Bu eserler dilden dile aktarılırken değişir ve gelişir. Bu sayede temel eser... more
Türk anlatı geleneği içinde daha çok anonim halk edebiyatı içine dahil edebileceğimiz halk hikâyeleri, oluştuğu toplumun kültür kodlarını da içinde taşır. Bu eserler dilden dile aktarılırken değişir ve gelişir. Bu sayede temel eser üzerinden eş metinler meydana gelir. Bu çalışmada Kerem
ile Aslı hikâyesinin İran/Save-Buinzehra varyantı temel metin alınarak Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’na göre incelenecektir.Türk anlatılarında genel olarak olağanüstü doğum ile dünyaya gelen kahraman bir maceraya çıkmaktadır. Joseph Campbell, bu macera sürecini kahramanın içinde bulunduğu ruhsal gelişime göre “ayrılma- erginlenme- dönüş” evreleri olarak ele almıştır. Bu evreleri tamamlayan kahraman
belli bir olgunluğa ulaşarak macerasını tamamlamış olur. Bu çalışmanın amacı Joseph Campbell’in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı eserinden hareketle Kerem ile Aslı Hikâyesindeki Kerem’in karşılaştığı olayları simgeler ışığında ortaya çıkararak yorumlamaktır. Bu yorumlama esnasında toplumların kültür kodları olan arketiplere de değinilerek
metnin daha anlaşılır hale getirilmesi de amaçlanmıştır.
Halk edebiyatının önemli kaynaklarından biri olarak kabul edilen cönkler, sistemli bir şekilde yazılmamış ancak halkın içinden çıkan edebi şahsiyetlerin eserlerini günümüze ulaştırmada önemli bir kaynak görevi görmüştür. Cönkün ne olduğu... more
Halk edebiyatının önemli kaynaklarından biri olarak kabul edilen cönkler, sistemli
bir şekilde yazılmamış ancak halkın içinden çıkan edebi şahsiyetlerin eserlerini günümüze ulaştırmada önemli bir kaynak görevi görmüştür. Cönkün ne olduğu ile ilgili pek çok tanım yapılmıştır. Bu tanımlamaların bazılarına aşağıdaki yazımızda yer verdik.
Okumaya çalıştığımız cönk Celali mahlasıyla yazılmıştır. Cönkün başında Raif
Yelkenci Cönkü No: 8 yazmaktadır. Bir sonraki sayfada ise Latin rakamları ile 1622 tarihi yazılmaktadır. Cönkte bulunan şiirler iki mısra şeklinde yazılarak toplam 23 sayfadır. Şiirlerden ilki bir satirik şiir özelliği göstermektedir. Cönkte birden çok şiir türü
bulunmakla birlikte bir de gazel vardır. Cönkün okunması esnasında karşılaşılan sorunlar ve çözümlerine dair fikirleri aşağıda zikrettik. Cönkteki şiirlerde şair genel bir güzellemeden sonra İstanbul ile ilgili bir güzelleme yazmıştır. Şiirde İstanbul semtlerinin isimlerini belirterek yazmış ve genel çerçevede Topkapı, Galata, Beyoğlu gibi İstanbul’un gözde yerlerini şiire konu etmiştir. Tahminimizce cönkte şiirleri bulunan şair saraya yakın biridir. Zira şiirlerinde devlet erkanına karşı bir övgü söz konusudur. Şair şiirlerinde ordudan ve ordu mensuplarından da bahsetmektedir.
Okuduğumuz cönkün yazarının İstanbul’da yaşayan bir asker olma ihtimali
yüksektir. Zira yazmış olduğu şiirler içinde Yeniçeri ocağının geçmesi, Bektaşi ile ilgili
kısımların yoğun olması ve Bektaşi’ye karşı bir övgünün olması bu tahminde bulunmamızı sağlamıştır. Cönkü yazan kişi imla ile ilgili herhangi bir çıkarımda bulunmadan serbest bir şekilde kalemini kullanmıştır. Aynı kelimeleri farklı şekilde yazmıştır. Bu da metni okumamızı biraz zorlaştırmıştır. Ancak buna rağmen cönkte okunamayan bir yer yoktur. Sadece cönkteki silinme ve kopmalardan dolayı eksiklik vardır.
Ardahan; folkloru, tarihsel birikimi ve stratejik önemi ile ülkemizin Kafkaslara açılan kapısı niteliğindedir. Bu kapı, Türk dünyasından Anadolu’ya önemli duraklardan biri olarak kültürel tarihimizde de ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.... more
Ardahan; folkloru, tarihsel birikimi ve stratejik önemi ile ülkemizin
Kafkaslara açılan kapısı niteliğindedir. Bu kapı, Türk dünyasından
Anadolu’ya önemli duraklardan biri olarak kültürel tarihimizde de ayrıcalıklı
bir konuma sahiptir. İskitlerden bu yana Türk kavimlerinin geçiş ve durak
noktalarından olan Ardahan, pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış
olmanın yanında, Türk kimliğini her dönem ve her şartta muhafaza etmiş ve bugünlere taşımıştır. İçinde bulunduğumuz yıllar milletimiz açısından pek çok önemli hadisenin 100. yıllarının anıldığı ve kutlandığı yıllardır. 20. yüzyıl Türk milletinin bir varoluş mücadelesi vererek, esaretin zincirlerini kırdığı ve emperyal güçlere karşı göstermiş olduğu ulusal direniş ile mazlum milletlere örnek olduğu yüzyıldır. Kırk yıldan uzun bir süre Rus esaretinde kalan ve sonrasında işgale uğrayan Ardahan, bölge halkının vermiş olduğu mücadele ve Kazım Karabekir Paşa idaresindeki askerlerin sayesinde 1921 yılında esaretten kurtulmuş ve Anavatan topraklarına tekrar kavuşmuştur.