Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Seyahat, bireyin hayatına önemli tecrübeler katan bir faaliyettir. Seyahat eden insan yeni yerler, yeni mekânlar görür; farklı insanlar, farklı hayatlar, farklı toplumsal ilişkiler ile karşılaşır. Bu tecrübeler, onun hayatı, insanı ve... more
Seyahat, bireyin hayatına önemli tecrübeler katan bir faaliyettir. Seyahat eden insan yeni yerler, yeni mekânlar görür; farklı insanlar, farklı hayatlar, farklı toplumsal ilişkiler ile karşılaşır. Bu tecrübeler, onun hayatı, insanı ve toplumu algılayış biçimine doğrudan etki eder. Yüzyıllar boyunca İstanbullu aydınların hiç dikkatini çekmeyen Anadolu coğrafyası, 20. yüzyılın başında Türkçülük düşüncesinin yaygınlık kazanmaya başlamasıyla birlikte Türk edebiyatında yer bulmaya başlar. Çalıkuşu romanı ile Türk edebiyatının Anadolu'ya gerçekçi biçimde açılmasını sağlayan ilk yazarlarından biri olan Reşat Nuri, Maarif müfettişliği görevi dolayısıyla yıllar boyunca Anadolu'ya sayısız seyahatler gerçekleştirmiş, bu seyahatlerinde edindiği farklı tecrübeleri, dikkat çeken gözlemlerini Anadolu Notları adlı kitabı aracılığıyla okurlarıyla da paylaşmıştır. Bu eser, Anadolu coğrafyasındaki kamusal mekânlar ve bu mekânlardaki sosyal ilişkilere dair, Reşat Nuri'nin çarpıcı gözlemlerini ve tecrübelerini ihtiva etmesi bakımından da ayrı bir önemi haizdir. Bu çalışmada yazarın Anadolu Notları eserinde bahsettiği kamusal mekânlar çeşitli alt başlıklar altında tasnif edilerek incelenmiş; böylelikle Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki toplumsal değişim sürecinin Anadolu'ya ve Anadolu insanına yansıyış biçimleri, yazarın bakış açısı merkeze alınarak analiz edilmiştir. Bu doğrultuda, Türkiye Cumhuriyeti bir ulus-devlet olarak teşekkül ederken, geleneksel kamusal mekânların yanı sıra, modern hayatın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla oluşturulan kamusal mekânların toplumsal ilişkilere etkisi tespit edilmiştir.
This paper examines the application of cognitive and conceptual metaphor theories, along with cognitive blending theory, in the translation of metaphors within the context of George Orwell's novel, Animal Farm. Metaphor translation is a... more
This paper examines the application of cognitive and conceptual metaphor theories, along with cognitive blending theory, in the translation of metaphors within the context of George Orwell's novel, Animal Farm. Metaphor translation is a complex task that involves capturing the underlying conceptual mappings between the source and target languages. By integrating these cognitive frameworks, translators can gain a deeper understanding of metaphorical expressions and effectively convey their intended meanings in the translation process. The first section of the paper provides an overview of cognitive metaphor theory, which posits that metaphor is not solely a linguistic device but a fundamental cognitive process that shapes our understanding of the
world. It highlights the role of conceptual metaphors in structuring our thinking and perception of reality. The subsequent section introduces cognitive blending theory, developed by Fauconnier and Turner, which expands on the cognitive processes involved in metaphorical thinking. It explains how cognitive blending enables the integration of multiple conceptual domains, resulting in the emergence of novel and creative metaphorical meanings. Drawing from these theories, the research methodology involves an investigative analysis of metaphorical expressions in Animal Farm. The corpus analysis focuses on
identifying metaphorical mappings and exploring how translators can employ cognitive blending principles to enhance metaphor translation. Through a careful examination of the original text and its translations, the paper evaluates the effectiveness of cognitive blending in achieving accurate and culturally appropriate renditions of metaphors. The findings demonstrate that by applying cognitive blending theory, translators can go beyond literal word-for-word translations and capture the intricate conceptual mappings within metaphors. This approach enables the production of more reliable and successful translations that convey the richness of metaphorical meanings present in the source text to the target text. The paper highlights the significance of cognitive processes and conceptual blending in translation practice, specifically when dealing with metaphors. This research showcases the power of cognitive blending in enhancing metaphor translation. By integrating cognitive and conceptual metaphor theories into the translation process, translators can gain a deeper understanding of metaphorical expressions and effectively convey their intended meanings in the target language. The insights from this study contribute to advancing translation theory and practice, emphasizing the role of cognitive processes and conceptual blending in achieving accurate and culturally appropriate translations of metaphors. The investigative analysis within the Animal Farm corpus provides valuable insights for translators and researchers working in the field of metaphor translation.
Türk edebiyatında Tanzimat’la başlayan yenileşme hareketi Servet-i Fünun dönemi ile birlikte yepyeni bir boyut kazanır. 1896’da Tevfik Fikret’in Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirilmesiyle başlayan ve 1901’de Hüseyin... more
Türk edebiyatında Tanzimat’la başlayan yenileşme hareketi Servet-i Fünun dönemi ile birlikte yepyeni bir boyut kazanır. 1896’da Tevfik Fikret’in Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirilmesiyle başlayan ve 1901’de Hüseyin Cahit’in Fransızcadan tercüme ettiği “Edebiyat ve Hukuk” makalesinin yayımlanmasının ardından derginin kapatılmasıyla son bulan Servet-i Fünun dönemi, beş yıllık kısa bir zaman diliminde Türk nesrinin gelişimine büyük katkılar sağlamıştır. Bununla birlikte Servet-i Fünun sanatçıları, eserlerini yayımlamaya başladıkları ilk günlerden itibaren, çeşitli tartışmaların da odağı hâline gelmişlerdir. Tanzimatçıların başlattıkları dilde sadeleşme girişimlerini sekteye uğratacak kadar ağır bir dil kullanmalarının yanı sıra, ferdî, melankolik, marazî bir edebiyat ortaya koymaları, onların en çok eleştirilen yönleridir. Türk nesrinin kurucu isimlerinden Halid Ziya’nın eserleri de Servet-i Fünun edebiyatının genel özelliklerini yansıtır. Bu doğrultuda “hastalık” olgusu, onun eserlerinde kurgunun belkemiğini teşkil edecek ölçüde rol oynar. Daha önce, yazarın romanlarında hastalık konusu üzerine muhtelif araştırmalar yapılmış olmasına karşın, hikâyelerinde hastalık meselesine hiç değinilmemiş
olması, bu çalışmanın yapılmasını gerekli kılmıştır. Bu çalışmada Halid Ziya’nın kısa hikâyeleri merkeze alınarak, hastalık olgusunun kurguda oynadığı roller niteliklerine göre alt başlıklar hâlinde incelenmiş, böylelikle hem yazarın kısa hikâye külliyatında hastalık meselesine biçtiği rolün kurgusal değeri ortaya konmuş hem de bu hikâyelerin Servet-i Fünun edebiyatının genel niteliğine uyumu belirlenmiştir.
İnsanoğlunun çevresini kavramasında en önemli faktörlerden biri renklerdir. Renklerin insan kavrayışına fiziksel etkilerinin yanı sıra psikolojik etkileri de söz konusudur. Bu sebeple insanoğlu dünyayı kavradığı renklere tarih boyunca... more
İnsanoğlunun çevresini kavramasında en önemli faktörlerden biri renklerdir. Renklerin insan kavrayışına fiziksel etkilerinin yanı sıra psikolojik etkileri de söz konusudur. Bu sebeple insanoğlu dünyayı kavradığı renklere tarih boyunca farklı farklı anlamlar da yüklemiş, diğer bir deyişle renkleri semboller hâline getirerek soyut kavramları da soyutlaştırmaya gayret etmiştir. Farklı milletler tarih boyunca kendi dünya algılarının, coğrafyalarının, ideallerinin bir sonucu olarak aynı renklere farklı anlamlar da yüklemişlerdir. Toplumun bir yansıması olarak edebiyat da renklerin ihtiva ettiği sembolik anlamlardan sıklıkla faydalanır. Tarih boyunca sanatçılar renklerin sembolik anlamlarını kullanmak suretiyle soyut kavramları somutlaştırma metodunu çokça kullanmışlardır. Başlangıcından günümüze kadar Türk edebiyatında renklere sembolik birtakım anlamlar yüklenmiş olduğu görülür. Orhun Yazıtlarından başlayarak, yüzyıllar boyunca Türk edebiyatında kullanılan renkler dikkatli biçimde incelendiğinde, Türk toplumunun tarih boyunca renklere yükledikleri anlamların sosyolojik arka planı açık bir biçimde görülür. Ömer Seyfettin, otuz altı yıllık kısacık ömründe kaleme aldığı hikâyeleri ile Türk hikâyeciliğinin önemli köşe taşlarından birini teşkil eder. 1911’de Genç Kalemler’de yayımlanan Yeni Lisan makalesi, Tanzimat döneminde başlayan dilde sadeleşme hareketinin ilk gerçek yol haritası niteliğindedir. Bu makalenin dışında yazdığı onlarca makale ile bir yandan Türk edebiyatının genel problemlerini dile getiren Ömer Seyfettin, öte yandan Türkçülük düşüncesi ışığında millî kimlik oluşumuna da önemli katkılar sağlamış bir aydındır. Nesir türünde büyük başarılara imza atmasına karşılık, Ömer Seyfettin edebiyat dünyasına şiir ile dâhil olmuştur. Şiirlerinde hikâye türünde gösterdiği başarıdan uzak olan ve bu türde herhangi bir iddia taşımayan sanatçı, hayatının sonuna kadar şiir yazmaya ve yayımlamaya da devam etmiştir. Onun şiir külliyatı dikkatli biçimde gözden geçirildiğinde, şiirlerinde kullandığı renklerin pek çok kez sembolik anlamlar ihtiva ettiği görülür. Bu çalışmada Ömer Seyfettin’in şiirlerinde kullandığı renkler merkeze alınarak, onun renklere yüklediği anlamlar ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ömer Seyfettin, Şiir, Renk, Millî Edebiyat
Edebiyat tarihi, edebi şahsiyetleri ve eserleri belli bir sisteme göre, kronolojik olarak inceleyen bir bilimdir. Tarihle ve tarih felsefesiyle yakından ilişkisi olan edebiyat tarihi, disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Tarihsel... more
Edebiyat tarihi, edebi şahsiyetleri ve eserleri belli bir sisteme göre, kronolojik olarak inceleyen bir bilimdir. Tarihle ve tarih felsefesiyle yakından ilişkisi olan edebiyat tarihi, disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Tarihsel düşüncenin ilkeleriyle ilgilenen tarih felsefesi, edebiyat tarihçiliğinin şekillenmesinde belirleyici bir rol üstlenir. Edebiyat tarihi çalışmalarında pek çok farklı metot ve kaynaktan yararlanmak mümkündür. Bu kaynakların başında da antolojiler gelir. Belli bir dönemi kapsayan antolojiler, o dönemde edebiyat tarihinde öne çıkmış önemli sanatçıları, yetkin eserleriyle birlikte seçkilerine dâhil ederler. Bu anlamda antolojiler üzerinden bir edebi türün, belli bir dönemdeki gelişimi izlenebilir ve o tür ile ilgili edebiyat tarihçiliği açısından önemli bulgular elde edilebilir. Edebiyat tarihinin tarih felsefesiyle ilişkisi ve Türk edebiyatındaki tarihî gelişimiyle ilgili bilgilerin verildiği bu çalışmada, farklı yayınevleri tarafından hazırlanan dört farklı hikâye seçkisinin karşılaştırmalı olarak ele alınmasıyla, antolojilerin edebiyat tarihiyle ilgili verileri ortaya koymadaki rolü incelenmiş ve Türk edebiyatı tarihinde hikâye türünün gelişimi analiz edilmiştir.
ÖZ Türk edebiyatı, Tanzimat Fermanı'nın ilanının ardından yüzünü tam anlamıyla Batı'ya döner. Batılı edebi türlerin ilk örnekleri, Türk edebiyatında öncelikle tercümeler vasıtasıyla görülmeye başlanır. Tiyatro, şiir, kısa hikâye vb.... more
ÖZ Türk edebiyatı, Tanzimat Fermanı'nın ilanının ardından yüzünü tam anlamıyla Batı'ya döner. Batılı edebi türlerin ilk örnekleri, Türk edebiyatında öncelikle tercümeler vasıtasıyla görülmeye başlanır. Tiyatro, şiir, kısa hikâye vb. Batılı türlerin tercümelerinin görülmeye başlandığı bu dönemde Türk okurunun en sevdiği tür, hiç şüphesiz, roman olur. İlk tercüme romanların hemen ardından, telif romanlar ardı ardına yayımlanmaya başlanır. Türk romanının ilk kusursuz örnekleri ise Servet-i Fünûn döneminde Halid Ziya tarafından kaleme alınır. Tanzimat döneminde toplumcu bir anlayışla kaleme alınan ve estetik değerleri ikinci plana atılan roman türü Servet-i Fünûn döneminde toplumdan uzaklaşarak bireyin iç dünyasına yoğunlaşır. Milli edebiyat döneminde yine toplumsal meseleleri merkeze almaya başlayan Türk romanı, başlangıcından itibaren her koşulda Batı edebiyatından yoğun biçimde beslenmeye devam eder. Milli Edebiyat Dönemi'nin öncü isimlerinden Halide Edib de aldığı Batılı eğitimin bir sonucu olarak Batı kültür ve edebiyatını çok iyi bir biçimde özümsemiş yazarlarımızdandır. Bilhassa babasının etkisiyle aldığı İngiliz terbiyesi ve ardından eğitimini sürdürdüğü Amerikan Kız Koleji, onun İngiliz kültürü ve edebiyatını yakından tanımasında ve benimsemesinde en önemli etkenlerdir. Her ne kadar Batı tarzı bir eğitim almış olsa da Türk-İslâm kültüründen kopmamış olması, Halide Edib'in Doğu ile Batı'yı zihninde özümseyip sentezleyebilmesi açısından son derece önemlidir. Bununla birlikte, Batı edebiyatının yansımaları, Halide Edib'in ilk romanlarından itibaren görülmeye başlanır. Bu çalışmada Batı edebiyatının Halide Edib'in romanlarına somut yansıyış biçimleri ortaya konarak, onun hangi Batılı yazar veya şairden ne şekilde faydalandığını tespit etmek amaçlanmıştır. ABSTRACT Turkish literature literally turns to the West after the declaration of the rescript of Gülhane. The first examples of Western literary genres are seen in Turkish literature primarily through translations. In this period when the translations of the western genres such as theater, poetry, short story etc. began to be seen, the favorite type of the Turkish reader becomes, without a doubt, a novel. Immediately after the first translated novels, copyright novels start to be published one after another. The first flawless examples of the Turkish novel were written by Halid Ziya in the period of Servet-I Fünun. In the Tanzimat era, the novel type Servet-i Fünun, which was written with a socialist approach and whose aesthetic values were put into the background, moves away from the society and concentrates on the inner world of the individual. The Turkish novel, which started to take social issues at the center in the national literature period, continues to be nourished intensely from Western literature in all circumstances from the beginning. Halide Edib, one of the leading names in the national literature period, is one of our writers who has absorbed Western culture and literature very well as a result of Western education. Especially the English education she received with the influence of his father, and Amerikan Kız Koleji, where she continued her education, are the most important factors in her close recognition and adoption of English culture and literature. Although she has received a Western style education, it is very important for Halide Edib to absorb and synthesize the East and the West in her mind. However, the reflections of Western literature begin to be seen from the first novels of Halide Edib. In this study, it is aimed to find out the concrete reflections of Western literature to Halide Edib's novels and to determine which Western writer or poet she benefited from.
Sponsored by IBU Cite as/ Atıf: Hasdedeoğlu, M. O. (2020). Ömer Seyfettin hikâyelerinde taassup ve batıl inanç, Turkish Studies-Language, 15(1), 149-171. https://dx. Abstract: Positivism and materialism are the most effective thought... more
Sponsored by IBU Cite as/ Atıf: Hasdedeoğlu, M. O. (2020). Ömer Seyfettin hikâyelerinde taassup ve batıl inanç, Turkish Studies-Language, 15(1), 149-171. https://dx. Abstract: Positivism and materialism are the most effective thought systems that enable the West to redevelop the mind in the light of science by dissolving the scholastic thought that led to the darkness of the Middle Ages. Especially positivism and positive sciences have come into prominence as the most influential factor in the change of mentality of Turkish intellectuals since the end of the 19th century. The rapid social change process that began with the Tanzimat period also caused serious social conflicts from this period onwards. In this period, when people who have closed their mindsets to innovations and modern ideas, and began to attribute sacredness to some traditional habits, the situation have brought along some social conflicts and problems. Some interest groups which were aware of the religious sensitivities of the Turkish society, have continued to gain material and moral profit for centuries by using this weakness of the society. Accordingly, the most important obstacles for the society to gain religious consciousness were these interest groups. Since the late nineteenth century, when positive ideas began to play an important role in their mentality, Turkish intellectuals, who considered religious pressures and superstitions to be the greatest obstacle to social progress, have made a serious effort to raise public awareness. For this reason, bigotry and superstitions caused social failures that constitute a serious material fort he literary works of the period. Ömer Seyfettin is an influential writer who in his stories mocked the devastation caused by bigotry and superstition. In this study, by trying to analyse the stories of Ömer Seyfettin who often criticized sarcastically by centering on bigotry and superstition, the author's thoughts on the subject were tried to be put forward. Structured Abstract: Positivism and materialism, which began to develop in the West with the Age of Enlightenment, began to influence Ottoman poets and writers from the beginning of the 19th century. After the Tanzimat, the Turkish intellectuals who turned their attention to the West, had the opportunity to get closely acquainted with new literary genres as well as new ideas. The positivist perception of the new world which is based on the mind, the individual and the freedom, is also among the subjects that are discussed by the Turkish intellectuals. The basic ideas that Şinasi has placed in the center of Münacaat and pointing out that God must be comprehended with reason, will be followed by his successors on different grounds, and in
Toplumcu Gerçekçilik, Marksizm’in edebiyata bir yansıması olarak ortaya çıkar ve 1934’te Moskova’da düzenlenen Birinci Sovyet Yazarlar Birliği Kongresi’nin Maksim Gorki tarafından okunan sonuç bildirisi ile akımın ilkeleri belirlenmiş... more
Toplumcu Gerçekçilik, Marksizm’in edebiyata bir yansıması olarak ortaya çıkar ve 1934’te Moskova’da düzenlenen Birinci Sovyet Yazarlar Birliği Kongresi’nin Maksim Gorki tarafından okunan sonuç bildirisi ile akımın ilkeleri belirlenmiş olur. Kısa bir süre içerisinde Türkiye’de de yansımasını bulan Toplumcu Gerçekçilik, ülkenin farklı siyasi ve sosyal koşullarına bağlı olarak Rusya’daki gelişme çizgisinden farklı biçimde ilerler. Bu sebeple Toplumcu Gerçekçilik, Türkiye’de daha çok köy ve köylü sorunlarını merkeze alan bir çerçeve içerisinde gelişim gösterir. Sabahattin Ali, Türk edebiyatının en bilinen Toplumcu Gerçekçi yazarlarından biridir. Onu diğer Toplumcu Gerçekçi yazarlardan farklı kılan esas husus ise, yazarın toplumcu gerçekçiliğin klişeleşmiş ilkelerine bağlı kalmayarak daha canlı kahramanlar yaratabilmiş olma başarısı ile doğrudan ilgilidir. Eserlerini genellikle toplumcu gerçekçiliğin etkisi doğrultusunda ezen-ezilen çatışması üzerine kurgulayan Sabahattin Ali, pek çok hikâyesinde bu çatışmanın toplumsal mesajını semboller üzerinden vermeyi tercih eder. Onun 1938 yılında kaleme aldığı “Ayran” hikâyesi de bu türden eserlerine tipik bir örnek teşkil eder. Bu çalışmada “Ayran” hikâyesi, Toplumcu Gerçekçilik akımının ilkeleri çerçevesinde sembolleştirdiği çatışma unsurlarından hareketle çözümlenmiştir.
ÖZ: Edebiyat toplumun aynasıdır ve bu doğrultuda yazar, kaleme aldığı eserleri ile içinde yaşadığı toplumun her türlü problemini, aksaklıklarını, meselelerini yansıtır. Bir başka deyişle yazar, toplumdan etkilenir ve kurguladığı eserleri... more
ÖZ: Edebiyat toplumun aynasıdır ve bu doğrultuda yazar, kaleme aldığı eserleri ile içinde yaşadığı toplumun her türlü problemini, aksaklıklarını, meselelerini yansıtır. Bir başka deyişle yazar, toplumdan etkilenir ve kurguladığı eserleri ile toplumu yeniden şekillendirmeyi amaç edinir. Pek çok yazar, toplumu şekillendirme amacı doğrultusunda, topluma vermeyi amaçladığı mesajı daha çarpıcı kılabilmek adına tipler yaratır. Yaratılan bu tipler, insana ait belli başlı özellikleri bünyelerinde barındırır ve toplumun belli katmanlarını, belli sınıflarını temsil etme görevini üstlenirler. Bu doğrultuda geçmişten günümüze kadar dünya edebiyatında yaratılmış olan pek çok tip, insana ait belli başlı özellikleri ifade edebilme noktasında anahtar sözcükler haline gelmişlerdir. Örneğin, Moliere'in Harpagon'u yüzyıllardan beridir "cimri tipi" denilince akla gelen ilk isimdir. Madam Bovary "aldatan kadın" tipinin en ünlü kahramanıdır. Gonçarov'un Oblomov'u miskin insan tipinin ilk akla gelen örneğidir. Ömer Seyfettin'in Efruz Bey'i ile Aziz Nesin'in Zübük'ü de Türk edebiyatının en ünlü dejenere tiplerindendir. Yazılış tarihleri arasında kırk yıllık bir fark olmakla birlikte Efruz Bey ve Zübük eserleri arasında pek çok benzerlik de mevcuttur. Bu çalışmada iki eser arasındaki benzer yönler tespit edilerek, karşılaştırmalı biçimde incelenmiştir. ABSTRACT: Literature is the mirror of the society and in this direction, through his/her works the writer reflects all kinds of problems, faults and issues of the society in which he/she lives. In other words, the writer is influenced by the society and aims to reform the society through his/her works. These created characters contain certain human characteristics and they undertake the task of representing certain layers and classes of the society. In this direction, many characters that exist in the world literature from the past to present, have become key words in terms of expressing certain human characteristics. For instance, for many centuries Moliere's Harpagon is the first that comes to mind as the "stingy type". Madam Bovary is the most famous fort he "cheating woman" type. Gonçarov's Oblomov is the first example of a sluggish character type that comes to mind. Ömer Seyfettin's Efruz Bey and Aziz Nesin's Zübük are among the most famous degenerate character types of Turkish literature. Although there is a forty year difference between the writing dates, there are many similarities between Efruz Bey and Zübük. In this study, similar aspects between two works were determined and examined comparatively.
Sosyal adalet kavramının ortaya çıkışı insanlık tarihinin başlangıcıyla eşit olup, yüzyıllardan beridir konuyla ilgili ideolojik, felsefi ve sosyolojik anlamda pek çok görüş ileri sürülmüştür. Sosyal adalet; her bireyin ihtiyaçları... more
Sosyal adalet kavramının ortaya çıkışı insanlık tarihinin başlangıcıyla eşit olup, yüzyıllardan beridir konuyla ilgili ideolojik, felsefi ve sosyolojik anlamda pek çok görüş ileri sürülmüştür. Sosyal adalet; her bireyin ihtiyaçları doğrultusunda, hak ettiği yaşama, eşit bir vatandaş olarak ulaşması şeklinde tanımlanabilir. Günümüzde hemen her toplumda sosyal adalet; küreselleşme, bireyselleşme, nüfustaki değişim ve dönüşümlerin baskısı altında yoksulluğu önleme, eğitim ve öğretim, iş alanlarına dâhil olma, sosyal güvenlik gibi konularda karşımıza çıkmaktadır.
Toplumcu gerçekçilik anlayışıyla öykülerini oluşturan Tahsin Yücel, bu kavramı ilk dönem öykülerinde sıkça ele alır. Toplumu oluşturan sosyal sınıflar arasındaki ekonomik dengesizlikler, ekonomik olarak zayıf sosyal sınıfların diğer sosyal sınıflara karşı baskısı öykü kahramanları tarafından kimi zaman ironi ile dile getirilir. Öykülerde sosyal adalet; özellikle emeği ile çalışanların yaşadıkları zorluklar, eğitim eşitsizliği yüzünden okulu bırakan bireyler, yoksulluk yüzünden topluma ve kendine yabancılaşan kişiler ve sınıf farklılıkları nedeniyle toplumdan dışlanan öykü kahramanları aracılığı ile ele alınır. Yine öykülerde; insan onuruna yaraşır bir asgari yaşam standardına kavuşmayan kimi öykü kişileri de toplumdan uzaklaşmayı tercih eder.
Bu çalışmada sosyal adalet kavramının tanımı ve tarihi süreci hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra, öykü kahramanları merkeze alınarak Tahsin Yücel’in sosyal adalet meselesini eleştirel biçimde merkeze aldığı öyküleri incelenmiştir. Öykü kişileri üzerinden sosyal adalet ile ilgili kavramlara değinilerek yazarın öne sürdüğü çözümler ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
Özet Tanzimat Fermanı ile bir devlet politikası olarak öncelikle askeri alanda başlayan modernleşme, kısa bir süre içerisinde devletin bütün organlarına yayılarak toplumun gündelik hayatını da etkiler. Tanzimat sonrasında Batı... more
Özet
Tanzimat Fermanı ile bir devlet politikası olarak öncelikle askeri alanda başlayan modernleşme, kısa bir süre içerisinde devletin bütün organlarına yayılarak toplumun gündelik hayatını da etkiler. Tanzimat sonrasında Batı medeniyetinin etkisiyle, Osmanlı toplumunun meslek tercihlerinde de çeşitli değişiklikler meydana gelir. Geleneksel mesleklerin kimi değişime uğrar; kimisi ise gelişen teknolojinin sağladığı kolaylıklara yenik düşerek hayat sahnesinden yavaş yavaş silinir. Bununla birlikte modernleşmenin etkisiyle yeni meslek dalları da ortaya çıkar. Hayatın ve toplumun nabzını tutan yazarlar ise toplumun değişen ihtiyaçlarına paralel olarak oluşan yeni iş sahalarını ve meslek gruplarını, yarattıkları kahramanlar aracılığıyla romanlarına yansıtırlar. Bu çalışmanın amacı, XIX. yüzyıl Türk romanlarına yansı-yan meslekleri tespit ederek, yazarların bu mesleklere karşı bakış açısını ortaya koymaktır. Bu doğrultuda, XIX. yüzyılda yayımlanmış romanlara yansıyan meslek grupları ayrı başlıklar altında irdelenmiş; mesleklerin romanlardaki işlevleri ile yazarların bu mesleklere bakışı değerlendirilmiştir.
Abstract
Modernisation as a government policy, at first starts in the military field with the rescript of Gülhane, soon afterwards affects the daily life by spreading out all government bodies. After the rescipt of Gülhane, with the influence of Western civilization , several changes occur in the choice of profession of the Ottoman society. Some traditional professions undergo a change; some defeated by the concenience that is provided by the developing technology, go out of existence. However with the influence of modernisation, new professions come to light. The authors who keep their finger on the pulse of life and society, reflect the new trade circle and occupational groups occured in parallel with the changing needs of the society through their novel heroes. The aim of this study is to determine the professions that are reflected in XIXth century Turkish novels and present the viewpoints of the authors with regard to these professions. Accordingly, the occupational groups that are reflected in XIXth century Turkish novels, are examined in separate titles; the functions of the professions in the novels and the viewpoints of the authors are evaluated.
Research Interests:
Türk edebiyatının en tanınmış yazarlarından Ömer Seyfettin, hikâyeciliği müstakil olarak kendisine meslek edinmiş ve modern Türk hikâyeciliğinin gelişimine büyük katkılar sağlamış önemli bir sanatçıdır. Kaleme aldığı hikâyeleri... more
Türk edebiyatının en tanınmış yazarlarından Ömer Seyfettin, hikâyeciliği müstakil olarak kendisine meslek edinmiş ve modern Türk hikâyeciliğinin gelişimine büyük katkılar sağlamış önemli bir sanatçıdır. Kaleme aldığı hikâyeleri aracılığıyla Türk halkında milli bir bilinç uyandırmayı temel gaye edinen Ömer Seyfettin, zengin hayal gücünü sosyal meselelerle birleştirme hususunda büyük başarı göstermiştir. Askerlik hayatının bir kısmında Balkan coğrafyasında görev alarak Selanik, Pirlepe, Manastır, Yakorit gibi bölgelerde bulunan Ömer Seyfettin, Balkan Harbi esnasında Selanik’te Yunan ordusuna esir düşmüş, yaklaşık bir yıl süren esaret
hayatı süresince, bu coğrafya insanının gündelik hayatını yakından gözlemleyerek, ilerideki hikâyeciliği üzerinde büyük bir etkiyi haiz, maddi-manevi pek çok tecrübe kazanmıştır. Nitekim Ömer Seyfettin’in hikâye külliyatı incelendiğinde, bu gözlemlerini Balkan coğrafyasını mekân olarak seçtiği pek çok hikâyesine gerçekçi biçimde aktardığı görülür. Bu çalışmanın amacı, Balkan coğrafyasının mekân teşkil ettiği hikâyelerin
analiz edilerek, Ömer Seyfettin’in bu bölgedeki gözlemlerinin
yansıma alanlarını tespit etmektir. Çalışmada Ömer Seyfettin’in Balkan coğrafyasının mekân teşkil ettiği hikâyelerine yansıyan gündelik hayat unsurları ile Balkanlarda yaşayan Türklerin ve azınlıkların yaşayış biçimleri incelenmiş, dönemin değişen koşulları paralelinde meydana gelen olaylara Ömer Seyfettin’in bakışı ve aldığı tavır değerlendirilmiştir.
Böylelikle Ömer Seyfettin’in bölgedeki gelişmelere karşı genel kanaati ortaya konmuştur.
Research Interests:
Research Interests:
ÖZ Edebiyat tarihi, edebi şahsiyetleri ve eserleri belli bir sisteme göre, kronolojik olarak inceleyen bir bilimdir. Tarihle ve tarih felsefesiyle yakından ilişkisi olan edebiyat tarihi, disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Tarihsel... more
ÖZ Edebiyat tarihi, edebi şahsiyetleri ve eserleri belli bir sisteme göre, kronolojik olarak inceleyen bir bilimdir. Tarihle ve tarih felsefesiyle yakından ilişkisi olan edebiyat tarihi, disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Tarihsel düşüncenin ilkeleriyle ilgilenen tarih felsefesi, edebiyat tarihçiliğinin şekillenmesinde belirleyici bir rol üstlenir. Edebiyat tarihi çalışmalarında pek çok farklı metot ve kaynaktan yararlanmak mümkündür. Bu kaynakların başında da antolojiler gelir. Belli bir dönemi kapsayan antolojiler, o dönemde edebiyat tarihinde öne çıkmış önemli sanatçıları, yetkin eserleriyle birlikte seçkilerine dâhil ederler. Bu anlamda antolojiler üzerinden bir edebi türün, belli bir dönemdeki gelişimi izlenebilir ve o tür ile ilgili edebiyat tarihçiliği açısından önemli bulgular elde edilebilir. Edebiyat tarihinin tarih felsefesiyle ilişkisi ve Türk edebiyatındaki tarihî gelişimiyle ilgili bilgilerin verildiği bu çalışmada, farklı yayınevleri tarafından hazırlanan dört farklı hikâye seçkisinin karşılaştırmalı olarak ele alınmasıyla, antolojilerin edebiyat tarihiyle ilgili verileri ortaya koymadaki rolü incelenmiş ve Türk edebiyatı tarihinde hikâye türünün gelişimi analiz edilmiştir. ABSTRACT History of literature is a discipline analyzing literary characters and works in a certain chronologic system. Philosophy of history, regarding principles of historical thought, has a determining role on forming the history of literature. Many different and various methods sources could be used in studies on the history of literature. Most prominent sources on the field are anthologies. Involving a certain period, anthologies include leading artists with their competent works in that period. With this concept, development of a literary movement could be observable in the light of anthologies and some verities may be emerged with regard to the history of literature. In this study is tried to detail on relevance of philosophy of history and history of literature, and, with comparative discuss on four anthologies of different publishing houses, determining role of anthologies on history of literature is attempted to designated. In the paper, development of narrative in Turkish literature is also examined.
Research Interests:
Özet: Mimari eserler insanlığın hizmetine sunulduğu günden başlayarak var oldukları süre boyunca asırlara tanıklık ederler. Kimi zaman bu eserler yazarlar vasıtasıyla dile gelerek asırlar boyunca şahit oldukları olayları insanoğluna... more
Özet: Mimari eserler insanlığın hizmetine sunulduğu günden başlayarak var oldukları süre boyunca asırlara tanıklık ederler. Kimi zaman bu eserler yazarlar vasıtasıyla dile gelerek asırlar boyunca şahit oldukları olayları insanoğluna anlatırlar. İvo Andriç, dünyaca ünlü Drina Köprüsü romanının merkezine Sokollu Mehmet Paşa tarafından Doğu ile Batı'yı birleştirmek için Drina Nehri üzerinde yaptırılan köprüyü alarak köprünün tanıklık ettiği üç buçuk asırlık dönemi işler. Durali Yılmaz ise Fetva Yokuşu romanında, burada alınan kararlar ile dünya tarihinin şekillenmesinde asırlar boyu pay sahibi olan bir semtin öyküsünü, Yeniçerilerin idamında kullanılmak üzere yaptırılmış olan Cellat Taşı'nın dilinden okurlara aktarır. Adı geçen her iki roman arasında kurgu, yapı ve tema bakımından önemli benzerlikler mevcuttur. Bu çalışmada Drina Köprüsü ve Fetva Yokuşu romanları karşılaştırmalı biçimde incelenerek iki roman arasındaki benzer unsurlar ortaya konmuştur. Böylelikle iki coğrafyada yüzyıllar içerisinde yaşanan siyasal ve toplumsal değişim süreci karşılaştırmalı biçimde analiz edilmiştir. Abstract: From the day that architectural works had been served for humanity, they bear witness to centuries. Sometimes they find a voice in literature so that they Express the events which they bear witness to. In his novel " Drina Köprüsü " ,Yugoslavian writer Ivo Andriç places the bridge which had been built by Sokollu Mehmet Paşa with the purpose of uniting East and West into center of the plot to depict three and a half centenary which the bridge bore witness to. One of the writers in Turkish literature, Durali Yılmaz, in his novel " Fetva Yokuşu " , expresses the story of a district which has an important role for centuries in shaping the world history with the decisions which had been taken in the novel, by the language of Cellat Taşı that had been made for janissary execution. There are substantial similarities between these two novels in terms of fiction, structure and theme. The aim of this study is to show the similarities and differences between the two novels Drina Köprüsü and Fetva Yokuşu through a comparative analysis in respect of structure and theme. Giriş XIX. yüzyılda müstakil bir disiplin olarak Avrupa'da ortaya çıkan karşılaştırmalı edebiyat bilimi, farklı milletlere ait, farklı dillerde yazılmış en az iki eserin yapı, tema, konu vb. açılardan incelenerek, bu eserler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tespit etmeyi amaçlar. 1 Edebiyat araştırmalarının bağımsız disiplinler hâlinde ayrılmasına karşı çıkanlar olmasına rağmen karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları muhtelif bilim ve sanat dalları ile farklı dillerde yazılmış edebî eserler arasında yapılmaya devam etmektedir. 2 Bu anlamda eser, millî değerleri merkeze aldığı ölçüde evrenselleşir. Edebiyat sanatçıları kendilerini yetiştirirken, pek çok farklı yazardan, dolayısıyla pek çok farklı kültürden beslenirler ve eserlerinde bir şekilde bu etkilerin izleri görülür. Paul Valéry'nin " Aslan yediği ve sindirdiği koyunlardan oluşur. " ifadesi, bu
Research Interests:
Özet: Mimari eserler insanlığın hizmetine sunulduğu günden başlayarak var oldukları süre boyunca asırlara tanıklık ederler. Kimi zaman bu eserler yazarlar vasıtasıyla dile gelerek asırlar boyunca şahit oldukları olayları insanoğluna... more
Özet: Mimari eserler insanlığın hizmetine sunulduğu günden başlayarak var oldukları süre boyunca asırlara tanıklık ederler. Kimi zaman bu eserler yazarlar vasıtasıyla dile gelerek asırlar boyunca şahit oldukları olayları insanoğluna anlatırlar. İvo Andriç, dünyaca ünlü Drina Köprüsü romanının merkezine Sokollu Mehmet Paşa tarafından Doğu ile Batı'yı birleştirmek için Drina Nehri üzerinde yaptırılan köprüyü alarak köprünün tanıklık ettiği üç buçuk asırlık dönemi işler. Durali Yılmaz ise Fetva Yokuşu romanında, burada alınan kararlar ile dünya tarihinin şekillenmesinde asırlar boyu pay sahibi olan bir semtin öyküsünü, Yeniçerilerin idamında kullanılmak üzere yaptırılmış olan Cellat Taşı'nın dilinden okurlara aktarır. Adı geçen her iki roman arasında kurgu, yapı ve tema bakımından önemli benzerlikler mevcuttur. Bu çalışmada Drina Köprüsü ve Fetva Yokuşu romanları karşılaştırmalı biçimde incelenerek iki roman arasındaki benzer unsurlar ortaya konmuştur. Böylelikle iki coğrafyada yüzyıllar içerisinde yaşanan siyasal ve toplumsal değişim süreci karşılaştırmalı biçimde analiz edilmiştir. Abstract: From the day that architectural works had been served for humanity, they bear witness to centuries. Sometimes they find a voice in literature so that they Express the events which they bear witness to. In his novel " Drina Köprüsü " ,Yugoslavian writer Ivo Andriç places the bridge which had been built by Sokollu Mehmet Paşa with the purpose of uniting East and West into center of the plot to depict three and a half centenary which the bridge bore witness to. One of the writers in Turkish literature, Durali Yılmaz, in his novel " Fetva Yokuşu " , expresses the story of a district which has an important role for centuries in shaping the world history with the decisions which had been taken in the novel, by the language of Cellat Taşı that had been made for janissary execution. There are substantial similarities between these two novels in terms of fiction, structure and theme. The aim of this study is to show the similarities and differences between the two novels Drina Köprüsü and Fetva Yokuşu through a comparative analysis in respect of structure and theme. Giriş XIX. yüzyılda müstakil bir disiplin olarak Avrupa'da ortaya çıkan karşılaştırmalı edebiyat bilimi, farklı milletlere ait, farklı dillerde yazılmış en az iki eserin yapı, tema, konu vb. açılardan incelenerek, bu eserler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tespit etmeyi amaçlar. 1 Edebiyat araştırmalarının bağımsız disiplinler hâlinde ayrılmasına karşı çıkanlar olmasına rağmen karşılaştırmalı edebiyat çalışmaları muhtelif bilim ve sanat dalları ile farklı dillerde yazılmış edebî eserler arasında yapılmaya devam etmektedir. 2 Bu anlamda eser, millî değerleri merkeze aldığı ölçüde evrenselleşir. Edebiyat sanatçıları kendilerini yetiştirirken, pek çok farklı yazardan, dolayısıyla pek çok farklı kültürden beslenirler ve eserlerinde bir şekilde bu etkilerin izleri görülür. Paul Valéry'nin " Aslan yediği ve sindirdiği koyunlardan oluşur. " ifadesi, bu
Research Interests:
Cengiz Aytmatov, Türk Dünyası edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından biridir. Kırgız kültüründen beslenen ve bu kültürel unsurlar ile evrensel insan değerlerini harmanlayarak kaleme aldığı eserleri ile edebiyat dünyasında adını... more
Cengiz Aytmatov, Türk Dünyası edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından biridir. Kırgız kültüründen beslenen ve bu kültürel unsurlar ile evrensel insan değerlerini harmanlayarak kaleme aldığı eserleri ile edebiyat dünyasında adını duyuran Aytmatov, ülkesinin sınırlarını aşarak dünya edebiyatçıları arasında var olmayı başaran değerli bir sanatçıdır. 10 Haziran 2008 Tarihinde aramızdan ayrılan Cengiz Aytmatov, edebiyat dünyasında yer aldığı dönemden itibaren eserleri dolayısıyla pek çok akademik çalışmaya da konu olmuştur. Bu çalışmada Türkiye’deki üniversitelerde yapılmış, Cengiz Aytmatov ve eserlerini konu olan Yüksek Lisans ve Doktora tezlerine ait bir bibliyografya hazırlanması amaçlanmış ve 1994-2015 yılları arasında tamamlanmış olan tezler, derecesine ve anabilim dallarına göre tasnif edilerek incelenmiştir. Bu incelemede, tezlerin ana sorunsalını oluşturan konular değerlendirilmiş ve kaynak olarak kullanılan eserlerin bir dökümü alınarak, Türkiye’de Cengiz Aytmatov üzerine lisansüstü düzeyde çalışma yapılırken başvurulan temel kaynaklar belirlenmeye gayret edilmiştir.
Research Interests:
Research Interests: