Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
2006 lssN / l304­8864 / 7,5 YTL UŞUNCE ,a MuHAFAzAKAR nüşüNcE The Journal of Conservative Thought ( 3 ) Aylrk Düşünce Dergisi YıL/ Yeaİ : 2 sayı/ I s§uel 8 Bahar/ sPring 2006 lssN 130&8864 Katlim Yayrnlaıı Adrna sahibi ve sorumlu Yazı İ şleıi Müdüriiy' General Director : seİ hat Buhari Baytekin :7.abr Yılmaz idari koordinatör/ Administıative coordinatoı Yayın Danışmanr/ Publi9hing consultant Reklam ve Haıkta ilişkilerMaİ keting and Publi. Relations: sanat yönetmeni/ cıeative Direator Dış ilişkiıeİ Kooİ dinatörü/ coordinator of oütİ ea.h I { eb Yönetimi/ webmasteİ : : Mehmet Ali Güveli Elif sönmez : oğuz Çetin : Neşe Ufuk : Kaan Fakıllı 7. sayı Editörü: Ahmet Nezihi TuI an Yayın K u rulu,/ Edi tori a l Boaıd Mevlüt.Uyanık, Biİ ol Ak8ün, Bekir Berat oziPek, Ahmet Helvacı, Muİ at Yılmaz, Mustafa Armağan Danışma ve Hakem Kurulu/ Advisory Boaıd ilber ortaylı, Prof. Dr., Bilkent Ü.] İ lter Turaıç Pıof. Dı., Bilgi Ü.] Ahmet cüneı Sayar, Prof. Dr., istanbul Ü.] M.Şükrü Hanioğlu, Pro(. Dr., Princeton Ü,] Kenan Gürsoy, Prof, Dİ , Galatasaİ ay Ü.] Mustafa Erdoğan, Prof. Dİ ., Hacattepe Ü. ] Levent Kökeı, Prof, Dr,, Atılrm Ü.] Mlmtaz'er TtiıkOne, Pıof.br., Gazi Ü.] Süteyman Seyfi Öğün, Pıof, Dr,, Uludağ ü,I Naci Bostancı, Prof. Dr. Gazi Ü.l Ümit Meriç Prof. Dr,] İ hsan Seza| ,Prci,Dı,, Cazi| J,] Fa^ | Hüsnü Erdem, Prof. Dr., Dicle Ü.] Ömer Çüa, Prof. Dr., Fatih Ü.] Gökhan Çetinsaya, Prof, Dr., İ TÜ ] Davul Dursun, Prof. Dr.,Sakarya Ü. M hafazakat Düşünce yılda 4 sayı olmak üzeıe Temmuz, Ekim, Ocak, Nisan aylarında ya­ yınlanır. Adıes Büklüm sok. No: 1912 Kavaklıdere/ Ankaıa­ Türkiye T e| : 0­312 418 54 7 4, F ax: 0­312 4"l8 78 76 e­mail: dergi@muhaf azakar.com www.muhafazakar.com Abonelil/ Subscription ABONET: Tel: "I 0 F O­ 212 222 72 06­210 01 e­mail. abonet@abonet.net www.abonet,net aks0, 21222227 I 0 Abone Dağthm: AKTiF DAĞlTlM Baskr| cantekin Matbaası Tel: 0­312 384 34 35 MlıhıfLzakat Düşütlce ulusal hakemli bir dergidir. Der8ide yayünlanan yaztla,dan yazaİ ­ ları sorumludur. M uhar] zakdr D üş iince Del8isi, orient Yayıncılık kuruluşuduı. ıqNoexıreı< TAı6JH­| | 9­18 "Anodo] u'dg I slömlyef', Fuot Köprülü ve Sonrosı Ahmet Yaşaı Ocat 36 19 ­ * KorI ofço'don Tonzlmofo Kodor ve Tonzlmot Deyrl Osmonlı Tor| hçiliği Eırciinent 4 37 ­ kuıan * ğüfı U Gü, İ grlh ve ilber onoyll Ahınet Nezihi 60 45 . Tuıaı * l6rih Nadlr, Nlçln (ahşılır ve Klme Bırokılmolıdır? Fahri Unan 78 "Bilme İ steği' Oloıok 61 ­ * Torlh, i/ luhofazokörlık ve Oelenekçllik Nazım irem * 79 ­ 1O2 'forlh Bllinci" Olorok iiluhqfozok6rhk ve İ ürk lıluhofozokdrlığındo lorlh Algısı Hamit Enrü * Beriş 'l03­ 112 Anıı Tonnço Kültğ Dolayımındo Uygorlığın Cinslyetlna Dolr Blr Pro| eksiyon Eyyup Ay * 1l3. lorihçiler ve Türk ililliyetçiliğine Kolkılorı: ilmoz Öztung '22 Mehmet A] i Ünal * 'l23 ­ 134 Torih Yozlmı ve Felsefesl John Paaamore (Çev.: Mevlüt Uysnı} ) ,H6Htsötü] vlüffeKügESg 1g7 ­ 142 "Torlh Okumak İ çin Çok Doğru YeıJ', mi? H. Bayran Soy * l43 ­ l48 Herkesin Tecrübesi l(endine, Amo.. Zeynep Özdem * l49 ­ 156 Tqrih Lison(s)lmdon Tohrir Tecrğbem Hasan Hüseyin Gilneş * Kitap Eleştirisi 157 ­ ,l66 '"Torlhimlzle Yğzleşmetc' Üzerine Bozı Notlor Mehmet Öz DERK€ NAR 169 ­ 198 Devrlm xurqmlqrı ­ ıı Celalettin Güngör * 199 ­ 214 BolFDışı Kovromının Öleslnde : Asyo'do Modernliğln İ nşosı Ayşe Azman , Nalaı Yetiın * 215 ­ 222 Yirnaz Özfuno'nın 7ürk ltüstkist Ansiklopedlk Sözlüğü'nün Neşri Vesllesly'e Hotırlodıklonm Şıhin tJçgt * 223 ­ 227 Aıi Bırincl'ye cevop Hale Şıvgın * 228 ­ 23o Ali Blrlncl'ye Cevop: Şork Klaslklerl'ne ilişkln Blrkqç söz §arlık Yalsuuçanlaı 231­233 AB§TRAçrS 234 ­ 236 KATKıDA BuLuNANtAR 2g7 ­ 2gg öxc:xi snvıı.an ,TARI H OKUMAK I ÇI N ÇoK DOCRU YER", MI ? 9{ . tsayraruSoyr 1988 yazında, ODTÜ Tarih Bölümü'nü kazandığım haberini aldığmd4 ailemin yanında Almanya'daydım. Kayıt yaphrmak için Türkiye'ye dönüş esnasında uçakta yanrma yaşlı bir Alman çift oturmuştu. Uçağın inişine 10 dakika kalana kadar neredeyse hiçbir şy konuşmamışhk. Şimdi hatırlaya­ madığım bir sebeple uçak inişe geçeceği esnada konuşmaya başladık ve ka_ zandığım üniversitenin Tarih Bölümü'ne kayıt olmak için Türkiye'ye geldi­ ğimi söyledim. Bunun üzerine yaşlı Alman hanım, "O, ne kadar güzel! Tarih okumak için çok doğru bir yer" dedi. Aradan geçen bu kadar zamandan sonra geriye baktığımda, hanmefendinin çok fazla iyinser olduğunu düşü­ nüyorum. Kazandığım bölümün eğitim dilinin İ ngilizce o| duğunu biliyordum. BĞ lümde tarih öğrencisi olmam, İ ngilizce hazırlık sebebiyle, normal olarak bir yıl ertelendi. Eğitiın dili İ ngilizce deyincg konu drşı olmasına rağmen, Tür­ kiye'deki akademisyenleı için iii uçlu ciddi bir problem olmasr hasebiyle, akademik hayattaki yabancı dil "meselesine" burada değinmeden geçeme­ yeceğim. Öncelikle şunu belirteyim ki, bir yıl hazıılık okuduktan sonra birinci smı­ fa başladığımda bu "İ ngilizce eğitim" çok tuhafıma gitmişti, h6lA da tuhafı­ ma gidiyor. Sınrfımızın neredeyse tamamı Türk'tti ­bir Yunan ku arkadaşı­ ' Dr., Klrıkkale Üniversitesi Fen­Edebiyat Fakültesi Taİ ih Bölümü. ü avfumsoy@yahoo.com Muhafazaka. Düşünce. Yıl:2 _ sayl:8. Bahaİ 20{ 6 Muhafazakör Düşünce / Tarih I I mrz vardı, o da TÖMER'de Türkçe öğrenmişti­, hocalarrmrzrn tamamr Türk'ti.i, ancak biz İ ngilizce dinliyoı konuşuyor ve yazıyorduk! Gerekçesi, üniversitenin isminden de anlaşrlabileceği gibi, başta Ortadoğu olmak üzere, dünyanın muhtelif yerlerinden öğrenci çekmek imiş", Yabancı öğrenci çek­ dil öğretimi konusunda çok ­"j" ,," derece başarrlr olundu bilemem, amahiçbir srkıntı çekmemiş olma­ da parlak bir durumda olmadığı ­dil ile ilgili Mesela çeşitli oI ­ sabittir, örnekle ma rağmen­ şahsen şahit olduğum birçok bağladı­ tamlaİ da sorulduğunda yabancı dil bilgimi ODTÜ menşeli olmama dahi edinmeye gerek duy,ulmadan, ço­ ğımda, dil seviyem hakkında bilgi Bunun bir başka delili de KPDS ve ğınlukla dudak büküldüğ,ünü gördüm. İ ıuadili sınavlardır. Aksini iddia edenler beş yıl İ ngilizce eğitirnden sonra ­ yurt dışında yüksek lisans veya doktora yapmamış olanlardan­ bu snavdan Aslında bu­ b0 ve üzerine ç* an ODTÜ mezunlarrnrn oranrru lütfen söylesin, rada ODTÜ ve benzeri kurumlarr da fazla suçlamamak lAzım, Çünkü yaban­ o dil öğretememek veya öğrenememek bizim milli sporumuz oldu, Bunun en bariz ömeği de yükselme bekleyen akademisyenlerimizdir, Bu, proble­ min bir ucu. Diğer ucuna gelince; akademik yükselrnesi yabancı dil sebebiy­ le tlkanıklığa uğramış birçok akademisyeniı1 medeni memleketlerde böyle bir zorlama olmadığınr belgelerle ortaya koyduklarına ve bu uygulamanın sömürgeci mantrğı taşrdrğını vs. ileri sürdüklerine şahit oldum, Burada söy­ lenebilecek tek şey; dil mecburiyetini eleştiren bu akademisyenlerimizin, ya­ bano bilim adamlarrnrrç hem de hiç "mecbur" olmadıkları hAlde çoğunlukla iki veya daha fazla yabancl dil bildiklerini görmezden geldikleridir, PekAla bu "ciddi" problem "medeni" dünyada nasıl aşıhyor? Yabancı di lin nasıl öğretilebildiğine dair yurt drşından sadece bir ömek vermek istiyo­ rum: Almanya'daki çocukluk arkadaşlarımdan biliyorum; orta öğretimin en iyi eğitim veren kısrnı olan Gymısium'u okuyan ve Tabii Bilimler bölümünde Abitİ r'u tamam| ayan bir arkadaşım, sayısız emsali gibi, üniversiteye başvu­ racağı esnada çok iyi derecede İ ngilizce ve Fransızca biliyordu; aynca Latin­ ce metinleri okuyııp, anlıyordu. Bu genel durum, Ayrıca hiç azımsanmaya­ cak özel durumlar da var; meselA, dil öğrenmek için oldukça ileri biı yaşta, tamamen yabancrsı olduğu bir dil ailesiniır, Arap harfleriyle yaz an kısmınr dahi okuyup anlayacak şekilde bir yabancı dili öğrenip, sonra da bu dilde alanında çoİ önemli bir eseri tahlil edip, bu eser hakkında kitap yazabiluİ ömekler de mevcut. Lisans dönemi öğrencilik yrllannda "yabancr dille öğretim" haricinde karşılaşiığım ikinci önemli tuhaf durum çevremdeki insanlann "Siz okulda önceleri ne geıçek tarih mi okuyorsunuz?" yollu soruları oldu, Bu sorulara "bi­ iarihin düşündüğtimde, sonra cevap vereceğirni kestiremedim. Ancak 138 H. B­ Soy;"Tarih Okumak lçin Çok Doğru Yet", fii? lim" değil, bir "ideoloji" ve bir "iman sahas1'olarak alg andığı bir ülkede, herkesin "kendi gerçek tarihinin" peşinde olması kadar "normal" bir durum yoktu. Ve bu "normal" durumun neticesi olarak tarih eğitimi ve öğretimi, bi­ limsel gerçekliğin peşinde koşması gereken üniversitelerde dahi, dünya gö­ rüşüne ve ideolojisine, askeri terimler kullanacak olursak, siper kazma ye mevzi kazanma faaliyetleri haline gelmişti. ODTÜ Tarih Bölümü'nde, yabancı dilde eğiiimin etkisiyle olsa gerek, sanki uluslararası ilişkiler, siyasi tarih formatında, daha ziyade Avrupa merkezli bir tarih öğretimine muhatap olduk. Mesel6 hiç Selçuklu Tarihi, Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi görmedik. Buna mukabil, Ege ve Yunan Medeniyeti'ne dair slaytlar eşliğinde iki dönem ders aldık. Ancak şu­ nu itiraf etmeliyim ki, rahmetli hocam Prof. Dr. Yuluğ Tekin Kurat'ın eşsiz Avrupa Tarihi dersleri beni mukayeseli Osmanlı­Avrupa Tarihi çahşmaya sevk etti. Ayrıca İ ngilizce bilmeyen Türk tarih öğrencilerinin sahip otmadığı bir ayrıcalrğrmız vardr: Henüz eserleri Türkçeye çevrilmernişti, ama "Şeyhü'l­müverrihin", son günlerdeki unvanıyla "Tarihçilerin Kutbu" Halil İ nalcık'ı biz derslerimizde okuyorduk. Lisans eğitimimi tamamladrktan çok kısa bir süre sonra "akademik ha­ yat"a intisab ettim. Baştan söyleyeyim: Türkiye'de tarih öğrencisi olmak be­ ni hayal kırıklığına uğratm§h; ancak bu ülkedeki akademisyenlik hakkında nasıl yorum yapacağımı açrkcasr bilmiyorum, ama deneyeceğim. Medeni toplumlarda üniversitelere havale edilmiş iki işlev vardır. Birin­ cisi, gerçeği aramak, bilimsel bilgi üretmek ve bunları, yazılı veya sözlü, ak­ tarmak. İ kincisi ise, toplumun ihtiyaç duyduğu "nitelikti" işgücünü yetiş­ tirmek.l Günümüz itibarıyla YÖK'tln lürkiye acade miasn| n problemlerine çözüm getiremediğine, menfaati olanlar hariç herkes hemfikirdir. Çünkü YÖK, üniversitelerin yukarrda belirtilen vasıflarrnı yerine getirmesini sağla­ yan bir kurumdan çok, 1980 ihtiıaürnin toplum mühendisliği pro'esinin ö­ nemli bir enstrümanı, ayağıdır. Bugün yaşanan toplumsal değişmeye en faz­ la direnen kurumların başrnda gelrnesi ise mevcudiyetinin gereğidir ve ma­ hiyeti itibariyle arüamlıdır. Dolayısıyl4 burada acilen revizyona gidilmeli ve üniversiteler medeni ülkelerdeki ömeklere benzetilmelidir. MeselA ABDz veya Güney Kore örnekleri mikyas alınabilir. Eğer düzeltilebilme ihtimali ' Uygur Koca başoğlü, "oDTÜ'de 8eleceğe y o| c| rl.uk.,.", Toplum pe Bitifi, S.97, cnz 2003, S­ 3o3­ ' Hiç şüPhesiz ABD üniveısiteleri hakkında sayısız çalışma mevcutfuİ , Biİ ömek olarak 6k. John T. casteen, I I t, "Higher Education and National ComPetitiveness in the U.s.", Fınt Üni1esitesi Dergisi, sosyal Bilimler, 4l1 (1990), s.37­48. Bu makalenin Türkçe tercümesi için ayrıca bk, aynı yeı s, 49­60, 139 M hafazokar Düşünce / T.ıtih Il yoksa, "Peter İ lkeleri" gereğince mülga bir kurum olarak tarihteki yeıini al­ mahdrr. "Araştırma Görevlisi" olduğumda ilk öğrendiğim şey, araşhrmanm ve buna izin verilmesinin bir gereklilik değil, tamamen keyfi bir durum oldu­ taşrtan çıkmadı,3 ama "A­ ğuydu. Çok şükür pazardan limory soğan, pırasa ve doktora yapmak lisans yüksek hedefinin birinci raşhrma Görevlisi"nin söyleyen çıktı, Bu "veri­ değil, "verilen görevleri" yerine getirmek olduğunu len görev" kanun ve yönetmeliklerde tanıml yap mamlş, tamamen görev verenin inisiyatifine bırakılmrştr. Sonraki yllarda bu söylemin tek muhata­ brnın ben ve arkadaşlanm değil, başka yerlerde başka insanlar da olduğunu gördüm. Neredeyse hiçbir araşhrma imkAnının olmadığı ortamda sabah 09:00'da, akşam 17:00'de imza alrnarak dört duvar arasrnda "vazifemizi icra etmemiz" de istendi. Bu imzanrn birine uygulanıp, diğerine uygulanmadığı zamanlar da oldu. O dönemde bize, görevimize uygun bir unvan dahi bul­ muştum: "Oturma Görevlisi". Bu arada, araşhI ma yapma süreci ciddi bir maharet gerektirirken, araştlıma sonucu vücut bulan eserleri yayımlatma süreci de en az o kadar zahrnetliydi! Yayım sürecinde matbaao, kağıtçı, diz­ gici, hamal vs. herkes para alrrken, yazara geldiğinde para kalmamış oluyoı ve yayrncr ancak yazara vermeyeceği para ile kAr edebiliyordu! Akademik dergiler ve yabancı dilde yayn fetişizmi ise ­yurtdşında para ile makale yayımlayan dergilerin varlığı ayyuka çıkmış iken­ bir başka Alem. MeselA, yazı gönderdiğim ülkemizdeki bir akademik dergi, makalemin değerlendi­ rilmeye alınmasrnrn ön şartı olarak, ki bu talep yazarlardan gelmiş (!), dergl ye abone olmamr istemişti. Unvan demişkery akademik hayattaki unvanlar ve bu unvarrlan alış bi­ Mesela, tsans me­ çimleriyle, aldıktan sonraki vazife icıa şkilleıi çok garip. zunu okutman veya öğretim görevlisi ders verebilirken, doktoıa yapmış bir araştırma göI evlisinin ders verme yetkisi yok. Varsa da, şahit olduğum ka­ darıyla, ders verdirilmiyor. Ancak, "bilim uzmanı" ve "doktor" olmayan a­ raştırma göıevlileri pekAli çok "yoğun" olan hocalarınrn derslerine girebili­ yor. Doktora sonıası alrnabilen yardımcr doçentlik ve doçentlik unvarrlarr tamamen keyfi bir süreçte dağıtılıyor. MeselA doktorasını bitirdiği hAlde yıl­ larca kadro (Yardımcı Doçentlik) alamamış araştırma görevlileri, YÖK tara­. findan doçent yapılmış ancak, ünivelsitesi mensubunu herhAlde lAyık gör­ mediğinderı, bu kadroya atanmamış araştrrma görevlisi doçentler(!) gibi bir­ asistanlarmı bu tarzda "yetiştiıen" ismi ve unvanı büyük olan hocalardan bahsetiklerini duymuşfum. isimleı mevzu bahis değil, çünkü bunun tiirevlerini yaPan "hoca­ lar" 8eçmişte ve el'an mebzul miktaİ da mevcut, 3 Hocalafimrz!ıt, 140 H. B. Soyf'Taıih okumak için Çok Doğru Yer", mi? çok ömek var. Bu unvanların verilmeme gerekçeleri de mevcut. O anda üni­ veısitede revaçtaki en makbul suçlama neyse, o. MeselA, uysa da, uymasa da, PKK'I ı, rnürteci, ülkücü, solcu vs. Ayrıca dünyanın her medeni ülkesinde alınabilecek akademik unvanlarrn son noktası olan "doktoıa"dan sonra ül­ kemizde insanlar doçent olabilmek için merkezi "sözlü" srnava dahi tAbi tu­ fu luyorlar. Gariplikler ülkesi vesselam. Akademik hayat ve mesleğimle ilgili öğrendiğim en önemli şey ise, doğ­ ru zamanda, doğru yerde ve doğru insanla değilsen, kAhir ekseriyetin tecrü­ be ettiği gibi, otodidakt yetişmeye mecbursun. Bu anlamda kendimi ksmen şanslı sayabilirim. Çünkü büyük bir hocanm "rahle­i tedrisinden" geçip, "kanatları altrna" giremesem bile, belli dönemlerde çok kıymetli hocalardan dersler aldırn. İ ronik bir şekilde en çok "ilharn" aldığım hocam, çahştığım alandan değil! Bu yaznıry tarih eğitimi ve tarihçilikten ziyade, akademik hayat ve srkın­ tılarr yazrsrna dönüştiiğünün farkındayım. Ne yapalım, ders ve derslikten bahsedilebilmesi için okul binasırun olması gerekir. Binayı daha inşa ede­ memişiz, çok belli. Yapısal meselelerimizi halletrnederL tarih eğitimi ve öğıe­ timinden ve problemlerinden bahsetmek bana makul gelmiyor. Ve bu an­ landa eksiklerimiz çok aşikAr. Bir süre önce, Hükümet­YÖK attşmalarrndan biri vesilesiyle NTV'de Oğuz Haksever'in protramna kahlan, muhtemelen Üniversitelerarası Kurul'dan bir yetkili, Türk üniversitelerinin ne kadar me­ safe kat ettiğini ortaya koymak amacıyla, İ slAm ülketerini referans alarak ne kadar fazla makale yayımladrğımzı, yayımlanan makalelerin artış hızrnın ne kadar yüksek olduğunu vs. heyecanla, grafikler eşliğinde arılahyordu. ABD Afganistan'a müdahale edip Taliban'ın ülkeyi düşürdüğü hAl ve sefale­ ti cümle alem gördüğünde de, ülkemizin aydın(!) zevatı bu manzaraya işaret buyurarak, ne kadar ileri ve medeni olduğumuzu iddia etmişti. Eğer gelişme ve medeniyet ölçümüz Afganistan ve dünya biliminde, teknoloiisinde, ede­ biyatında vs. esamisi okunmayan "İ sl6m dünyası (!)" ise, "muasır medeni­ yet" seviyesine ulaşma yolunda kat ettiğimiz mesafeden dolayı kendimizle ne kadar gurur duysak azdt. "PekilA, gelişmiş ülkeler ölçü almdığında ye­ rimiz neresi?" dediğinizi duyar gibi oluyorum... E 141