Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Osmanlı'nın Çanakkale 1915 Panorama Müzesi Projesi

Fatma ÜREKLİ, "Osmanlı'nın Çanakkale 1915 Panorama Müzesi Projesi", Çamlıca Basım Yayım, İstanbul, 2012. 360 derecelik daire şeklinde bir bakış alanını kapsayan ve ufka kadar uzanan manzaranın sergilendiği silindirik gösteri mekanları olan panoramalar 18. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmış ve 19. yüzyılda yaygınlaşarak büyük ilgi görmüştür. 1850'li yıllarda Osmanlı'ya giren panoramik fotoğrafların ilgiyle karşılanmasının ardından, çok geçmeden panorama müzesi de gündeme gelmişti. 26 Ocak 1913'te kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti 31 Mart 1915'te, Çanakkale Savaşları'nın muhtelif sahnelerini yansıtan bir panorama kurma teşebbüsünde bulunmuştu. Bu panoramada ayrıca Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren o zamana kadar geçen süre içerisinde muhtelif devirlerden önemli kesitler de yansıtılarak, Osmanlı idealinin halka gösterilmesi tasavvur olunmuştu. Panoramanın, o dönemde Paris ve Berlin gibi Avrupa'nın büyük şehirlerinde bulunan panoramalar gibi 30 metre çapında bir daireden ibaret olması tasarlanmaktaydı.

Osmanlı’nın ÇANAKKALE 1915 PANORAMA TARİH MÜZESİ Projesi Doç. Dr. Fatma ÜREKLİ İstanbul 2012 1915 y›l›na ait panorama müzesi çizimi gösterilerde kullanılması bakımından da önemlidir. Dolayısıyla büyük formatlı görüntü kültürü, fotoğrafın gelişimi ve yaygınlaşması ile paralel gelişmiştir. Diorama gösterileri yanında görüntü tespiti, net ve berrak detay elde etme konusundaki araştırmalarına devam eden Daguerre, 1839’da fotoğraf makinesini ve fotoğraf kaydını keşfetmiş; keşfini bütün dünyaya ilân ederek tescilletmişti. Bu makine bir hayli ağırdı; uzun süren kimyevî hazırlıklar gerektiriyordu; poz süresi de oldukça uzundu. Buna rağmen, âletin görüntüyü cam levhalarda tespit edebilme kabiliyeti, Avrupa ve Amerika’da heyecanla karşılandı. Bundan sonra çeşitli araştırma kuruluşları ve ticarî amaçlı girişimciler tarafından oluşturulan ekipler, 1840’tan itibaren dünyanın ilgi çeken farklı noktalarına giderek görüntü kaydetmeye başladılar. Bu dönemdeki teknik ilerlemeye paralel olarak ortaya çıkan bir diğer gelişme de, panoramik fotoğraflardır. Manzarayı bütün ihtişamıyla tespit edebilmek amacıyla, görüntüye paralel bir çizgi üzerinde eşit aralıklarla çekilen fotoğrafların yan yana getirilmesi suretiyle oluşturulan panoramik fotoğraflar, ticarî kazanç kapısı olarak yaygınlaşmıştır. Osmanlı’da Panoramik Fotoğraf Osmanlı pâyitahtı İstanbul, 19. yüzyıl boyunca, panorama ve benzer gösterilerin ana konularından biri olarak Avrupa’da sergilenmiştir. Osmanlı Devleti’ne gelen pek çok fotoğrafçı, özellikle İstanbul Boğazı’nın panoramik görüntülerini çekmiştir. Bu alanda zamanla teknik gelişmeler yaşandı; bu da işleri kolaylaştırdı. Önce görüntü negatif olarak kâğıt yüzeye aktarılıyor, sabitlendikten sonra tekrar fotoğrafı çekilerek pozitif görüntü elde ediliyordu; elde edilen görüntüyü istenildiği kadar çoğaltmak mümkündü. Bu kolaylık dolayısıyla, özellikle Avrupa’da çok sayıda ticarî amaçlı görüntü üreten firmalar kurulmuştu. Ticarî, turistik ve arşiv amaçlarının dışında, savaş alanlarında da panoramik fotoğrafların üretildiği bilinmektedir. Bunların ilk örnekleri 1853-56 Kırım Savaşı yıllarında Roger Fenton, sonraları Felice Beato ve James Robertson tarafından üretilmiştir.9 J. Robertson, F. Beato 1857’de Beyazıt Kulesi’nden İstanbul’un panoromik fotoğraflarını çekmiştir. Gezgin fotoğrafçılar döneminden sonra fotoğrafçılar Pera’da yerlerini almışlardır. Rum asıllı Vasil Kargopoulos, ilk stüdyosunu 1850’de Pera’da açtı. Onu Pascal Sebah takip etti; stüdyosunun adı, 1888’de yeni ortağının adı dolayısıyla Sebah Joaillier oldu. Bu dönemde İstanbul’un panoramik görüntülerinin elde edilmesi konusunda fotoğrafçılar adeta birbirleriyle yarışmışlardır. Kargopoulos, 1870’lerde İstanbul manzaraları ve anıtları üzerinde yoğunlaşmıştır. 1875’te Galata Kulesi’nden çektiği ve Karaköy-Eminönü arasında yapılacak üçüncü köprü inşaatını gösteren panorama fotoğraflar, bu çalışmalarının ilk örneklerindendir. Osmanlı’da saraya bağlı fotoğrafçılar tarafından da 1850’li yıllardan 7 İki katlı bir panorama Sokağı 7 numaralı binada dükkânı bulunmaktaydı.17 Fakat ticarette usulsüzlüğü tespit edildiğinden faaliyetten men’edilme aşamasına gelmişti. Fakat Amerikan İstanbul Elçiliği’nin devreye girmesi üzerine, dükkânı kapatılmamıştır. Nayind’in Amerika’dan, alelâde alınmış fotoğrafları üç boyutlu, yani panoramik gösteren camlı aletler getirtip, bunları belirli bir ücret karşılığında vermek üzere, resmî daireleri ve sokakları dolaşarak sipariş aldığı, talep edenlerin isimlerini elindeki deftere kaydedip imzalattığı, zabıtalar tarafından tespit edilmiş ve hakkında soruşturma başlatılmıştı. Soruşturma neticesinde söz konusu aletlerin satışını yapması yasaklanmış ve ticarî kurallara uyması konusunda uyarılmıştır. Uyarılmasının gerekçesi ise şu idi: Müşteriler, henüz görmedik- www.sev-museum-panorama.com/ru Paris’te 1900 Sergisi panoramaları arasında Üsküdar Kabristanı’nın genel manzaralarına dair yer alan resimlerde, yaşmak ve feraceli tasvirlerin bulunmasının İslâmi açıdan mahzur taşıyıp taşımayacağı konusunda tereddüt hâsıl olmuş ve sergi sonrasında bir inceleme, soruşturma başlatılmıştı. Söz konusu resimlerin muzır olup olmadığının anlaşılması için Paris Elçiliği vasıtasıyla incelenmesi, bunların bir nüshasının Maarif Nezareti’ne gönderilmesi istenmişti.16 Bu süreçte İstanbul’da panorama alet ve edevatının ticaretiyle meşgul olan esnaf da türemişti. Bunlar genellikle gayrimüslim ve yabancılar olup Beyoğlu çevresinde bulunmaktaydılar. 1902’de, panorama aletleri ve tasvirlerinin ticaretini yapan Amerikalı tüccarlardan Mösyö Nayind’in, Beyoğlu Hava leri, mahiyeti ve itibarı meçhul bir malı almadan önce imza atarak bir taahhüt altına sokulmaktaydı. Nayind ayrıca, bazı binaları dolaşıp abone kaydı yapmaya çalışarak, ticâret serbestliğini aşan bir kaide icat etmişti. Panorama kelimesinin 20. yüzyıl başlarında literatüre yerleştiği ve farklı alanlarda kullanıldığı dikkati çeker. Buna misal olarak sigara kâğıtlarındaki 11 Sivastopol Savunması Panoraması’nın seyirci bölümü www.panoramaraclawicka.pl Polonyalıların Ruslara karşı verdiği mücadeleyi anlatan Raclawice Savaşı Panoraması lekçelerinde, Avrupa’nın her tarafında mevcut panoramalardaki resimlerin halk üzerinde olumlu etki bıraktıklarını, insanların bilgi ve görgülerinin artmasına katkı sağladıklarını vurgulayarak, benzerlerinin Osmanlı memleketinde de yapılması için kendilerine imtiyaz verilmesini talep etmişlerdir. 4 Temmuz 1889 tarihli, Ahmed Refik Bey ile Sarkis Efendi imzalı Maarif Nezareti’ne sunulan arîzada kısaca şöyle denmektedir: “Panorama denilen temâşâhânenin, memlekette tesisi âcizlerince tasavvur olunmuştur. Panorama denilen “Temâşâ-hâne-i Kâinat”ın tesisinden maksat, büyük şehir ve memleketlere, denizlere, eski eserlerden meşhur ve cesim binalara ve saireye mahsus ola- Panorama (Temâşâ-hâne-i Kâinat) İmtiyazı Meselesi Osmanlı Devleti için yeni bir icat sayılan panoramalar, ticarî bir kazanç kapısı olarak da rağbet gördüğünden, imtiyazı meselesi gündeme gelmişti. İlk defa Sultan İkinci Abdülhamid döneminde, Avrupa’daki panorama binaları modelinde panorama kurulması ve işletilmesi imtiyazı için bazı özel teşebbüsler ve talepler olur. Bunlardan biri, Erkân-ı Harbiye Miralayı Ahmed Rıfkı Bey ile Amasya halkından Maadin Fenni Heyeti Başkâtibi Sarkis Orilyan Efendi’nin21 müşterek teşebbüsü (1889), diğeri ise Berat Sancağı eski mutasarrıfı Yusuf Talî Paşa’nın girişimidir (1890). Ahmed Rıfkı Bey ile Sarkis Bey, Sadaret’e takdim ettikleri müşterek di- 14 rak gayet intizamlı surette büyük ölçülerde tersim olunmuş resim ve haritaları temâşâ-hâneye yerleştirmek, dünyanın genel görünümünü ve Avrupa’nın tüm şekillerini, durumlarını, büyük belde ve şehirleri, eski eserlerden meşhur ve devasa binaların hakiki eşkâlini, gölge ve renkleriyle iç kısımlarını, fennî mimarîsini, denizlerin akımını ve sair durumlarını, gelgit olaylarını ve ilginç hallerini, ayrıca tarihî kara ve deniz muharebelerinden meşhur bazı meydan murarebelerini, kısaca Wagram,22 Roma ve Napoli muharebeleriyle, 1812 tarihinde Moskova muharebesinin sonuçlarını, Napolyon’un Moskova şehrini zaptı23 sırasında buradaki çarpışmaları ve şehrin tamamen yanması gibi dehşet veren görüntüleri, ayrıca fayda sağlayan teknik gelişmeleri, izleyicilere gerçek halinden ayırt edilemeyecek biçimde mükemmel olarak ve adeta mahalline bizzat gidip görmüş ya da aslını görüyormuş gibi etki bırakarak seyredilmesini sağlamaktan ibarettir. Avrupa’da çoktan beri panorama tesis ve ihdas olunarak takdir ve rağbet görmüştür. Ve hatta Büyük Napolyon, panorama vasıtasıyla, söz konusu muharebeyi temâşâ ettiğinde, beğenmiş ve takdir etmiş, bundan fevkalâde etkilenip bütün halkın görmesini istemiştir. Ayrı- arasında olacağı tahmin edilmektedir. Bu durumda, binanın inşâ masrafları bir defaya mahsus olsa bile, sergilenecek resimler senede tahminen üç-dört defa değiştirileceği, yenileneceği için, her sene yedi-sekiz bin lira daha sarf edilmesi zaruridir. Bu yüzden zikredilen imtiyaz müddetinin fazla olmadığı aşikârdır. Fakat talep olunan elli yıllık imtiyaz müddeti, Maarif Meclisi’nce fazla bulunarak otuz seneye indirilmiştir. İkinci madde, izlettirilecek resimlerin suret ve türleriyle ilgilidir; bunun layihada belirtilmesinin zaruri bulunduğu ifade edilmektedir. Üçüncü madde ise, panorama için yapılacak binanın boyutlarıyla ilgilidir. Maddede, yapılacak binanın yüksekliği 12 metre, çevresi ise 150 metre olarak gösterilmiş ve sergilenecek resimlerin boyutları ile binanın boyutları arasında uygunluk olması gerektiğine dikkat çekilerek, resimlerin layıkıyla izlenmesi ve görülmesinin yapının teknik durumuna bağlı olduğu hatırlatılmıştır. Diğer bir deyişle, büyük boyutlu resimlerin en iyi şekilde gösterilmesi ve izlenmesi için, teknik olarak yapının da büyük ve uygun olması gerektiği vurgulanmıştır. Maarif Meclisi bu ölçüleri değiştirmeden aynen kabul etmiştir. Üzerinde ısrar edilen hususlardan olan onuncu maddede, gerek yapılacak Panorama imtiyazına dair hazırlanan 17 maddelik Mukavelenâme Lâyihası’nın birinci sayfası 17 binanın, gerekse resimlerin her türlü vergiden muaf tutulmaları istenmiştir. Muafiyet meselesi de değiştirilmeden kabul edilmiştir. Altıncı maddede, panoramanın bütün mektep talebeleri ile askerî efrata indirimli olacağı ve bunların yarım giriş ücreti ödeyecekleri belirlenmişti. Maarif Meclisi, bu hususu biraz daha genişleterek, mukavelenâmeye altı yaşına kadar kız ve erkek çocuklarla fakirlerden de yarım ücret alınmasını, haftanın bir gününün sırf fakirlere tahsis edilmesini eklemiştir. Yedinci maddede, safi hasılatın yüzde üçünün Maarif Nezareti’ne ait olması öngörülmüştür. Ancak Maarif Meclisi, bu teklifi kabul etmemiş, sâfî hâsılâtın yüzde beşinin Maarife verilmesi şartını koşmuştur. Teklif olunan mukalevenâmede, kurulacak tesisatın maksadının maarifin terakkisine matuf olduğu, dolayısıyla teşvik edilip kolaylık sağlanmasına ihtiyaç bulunduğu, bu bakımdan istenen muafiyetin ve diğer hükümlerin kabul ve tasdik edilmesinin gerekli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, bu proje ve tesisatın ülkede ilim, fen ve sanatların hızlı bir şekilde ilerlemesine ve gelişmesine katkıda bulunacağı; dolayısıyla böyle bir ciddî teşebbüsün gerçekleştirilmesine izin verilmesi ve fermanın çıkarılması için gereğinin ya- Mısır’ın başşehri Kahire’de 1973 Arap-İsrail Savaşı Panaroma Müzesi Yusuf Tali Paşa ile Erkân-ı Harbiye miralayı Rıfkı Bey ve Sarkis Efendi’nin talep ettikleri imtiyaz için belirttikleri şartlar komisyonca tedkik edilmiş ve imtiyazın verilmesi durumunda elde edilecek gelirlerden bir miktarının hükümete verileceği anlaşılmış ise de, taahhüt olunan miktarın devlet gelirlerini artıracak nitelikte olmadığı görülmüş; bu sebeple dilekçelerin ve taleplerin muhtevasının tetkiki komisyona ait bulunmadığından, bunların Şûrâ-yı Devlet’e iadesine karar verilmiştir”.30 Müteşebbislerin belirttiği tekliflerin vergilerin artırılmasıyla ilgisi bulunmadığı yönündeki komisyonun bu kararı aynen Sadrazam Kâmil Paşa’nın mührüyle Maarif Nezareti’ne bildirildiğinde başka alternatifler sunulmak üzere çalışmalar yapılmadığı, konunun bir süre askıya alındığı anlaşılmaktadır. İleri sürülen şartlar rekabeti getirdiğinden, taliplere çok ağır gelmiş olacak ki, bu şartlar altında rekabet göze alınamadığından, proje teşebbüs safhasından ileri götürülemedi. Çünkü müteşebbisler yap-işlet-devret modeliyle, memleketin her tarafında panoramalar kurma ve işletme imtiyazının uzun süreli kendilerinde olmasını, bu arada başka taliplerin tekliflerinin kabul edilmemesini istemekte, rekabete yanaşmamaktaydılar.31 Çünkü müteşebbisler yap-işlet-devret modeliyle, memleketin her tarafında panoramalar kurma ve işletme imtiyazının uzun süreli kendilerinde olmasını, bu arada başka taliplerin tekliflerinin kabul edilmemesini istemekte, rekabete yanaşmamaktaydılar. Kısaca belirtmek gerekirse, Maarif Nezareti panoramaların memlekette kurulmasını desteklemesine rağmen, bürokratik engeller bir türlü aşılamadı; Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar da bu konularda bir ilerleme kaydedilemedi. Maarif Nazırı Münif Paşa’nın, “bu tutum ve tavırla daha çok seneler böyle önemli icatlar ülkemizde uygulanamaz; toplum bunlardan mahrum kalır” şeklinde ifade ettiği görüşünde ne kadar isabetli olduğu da anlaşılmıştır. Bu dönemde kurulmak istenen panoramalar, günümüzde iyi bilinen ve rağbet edilen panorama müze binası veya panoramik müze değildi. Çünkü mukavele şartlarına göre, muhtelif şehirlere kurulacak olan binalardaki resimler sabit ve kalıcı olmayacak, belirli süreler içinde değiştirilerek farklı tasvirlere yer verilecekti. Zamanla bu tasarı ve tasavvurların tekâmülü 23 neticesinde, sabit panoramaya yer veren gerçek bir panoramik müzenin kurulmasına ihtiyaç duyuldu. Bu anlamda ilk ciddi teşebbüse ise 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi’nden on üç gün sonra rastlanmaktadır. Çanakkale 1915 Panoramik Müzesi Teşebbüsü 26 Ocak 1913’te (13 Kânunısani 1328) kurulan Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti 31 Mart 1915’te, Çanakkale Savaşları’nın muhtelif sahnelerini yansıtan bir panorama kurma teşebbüsünde bulunmuştu. Bu panoramada ayrıca Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren o zamana kadar geçen süre içerisinde muhtelif devirlerden önemli kesitler de yansıtılarak, Osmanlı idealinin halka gösterilmesi tasavvur olunmuştu. Bu panoramanın, o dönemde Paris ve Berlin gibi Avrupa’nın büyük şehirlerinde bulunan panoramalar gibi 30 metre çapında bir daireden ibaret olması tasarlanmaktaydı. Bilindiği gibi, panoramik müzeler genellikle tarihteki önemli olayları tablolaştırarak kalıcı kılmak için yapılmışlardır. Bu dönemde Avrupa’daki panoramaların Ertuğrul Koyu sahnelerini ve cephe gerilerini yansıtan resim sergileri düzenlenmiş, çeşitli konserler verilmişti. Ayrıca cephelerde çekilen fotoğraflardan oluşan sergiler de düzenlenmişti. Osmanlı Devleti’nin müttefiki ülkelerin başkentlerinde sanat yoluyla propaganda yapılması amacına hizmet eden sergiler, hükümetlerin desteğiyle gerçekleştirilmişti. Osmanlı başkentinde yapılacak olan panorama ise, propagandanın ötesinde anlamlar da taşımaktaydı: Müzeyi gezecek olan ziyaretçilerden elde edilecek gelirler, şehit yetimleriyle ilgili fonlara aktarılacak, onların eğitimleri ve yetişmeleri yolunda harcanacaktı. Ayrıca buradaki panoramik resimler yerli sanatkârlar tarafından yapılacağı için, Osmanlı sanatının da eşsiz temsilcisi olacaktı. Kezâ, söz konusu panorama müzesi savaşların yapıldığı dönemde gerçekleştirilmiş olsaydı, tasvir edilen savaş sahnelerinin çok daha gerçekçi olacağı muhakkaktı. Öte yandan, İstan- bul Belediyesi’nin kararında da haklılık payı yok değildir. Panorama binasının Gülhane Parkı’nda yapılması tarihî bakımdan anlamlı olsa da, Belediye kararında da belirtildiği gibi, park içinde yeterli boş alan bulunmaması dolayısıyla, her biri birer tarihî âbide vasfı taşıyan ağaçların bazısı, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. Bu bakımdan, İstanbul Belediye Başkanı İsmet Bey’in, böylesine büyük ebatlarda bir yapının kesinlikle Gülhane Parkı içinde yapılamayacağını belirtmesi, yanlış olmasa gerektir. Netice Ne var ki, Türk tarihinde önemli bir yeri olan Çanakkale Savaşlarını, her yönüyle yansıtacak bir panoramik müzenin yapılması ihmâl edildi. Bu ihtiyaç kısmen yıllar sonra giderilecektir: Ankara’da 2002 yılında açılan ve dört ana bölümden oluşan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nin ikinci bölümünde sergi- 28 lenen üç panoramadan biri, Çanakkale Kara ve Deniz Savaşlarıyla ilgilidir. Diğerleri ise Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz panoramasıdır.43 Bu üç büyük panorama, önlerinde düzenlenen başka bir alanla üç boyutlu bir etkiye büründürülmüştür. Bu düzenlemelerde kullanılan savaş objeleri ve maketlerle, savaşın geçtiği yerler ve yaşananlar aslına uygun olarak yeniden canlandırılmıştır. Böyle bir teknik Türkiye’de ilk defa burada uygulanmıştır. Daha sonra kurulan ve ülkenin ilk panoramik müzesi olan44 Panorama 1453’ün dışında Harbiye Askerî Müzesi’nde Türk tarihini ve savaşlarını anlatan bazı panoramalar ve diaroma gösterileri vardır. Çanakkale Savaşlarının projeksiyon gösterimli ve panoramik maketli olarak anlatıldığı Diorama Salonu, Harbiye Askerî Müzesi’nin en ilgi çekici bölümlerindendir. Osmanlı Devleti’nin son döneminde, Çanakkale Deniz Zaferi’nden on üç gün sonra (31 Mart 1915) projelendirilen ve elde edilen gelirlerle şehit çocuklarının eğitilmesi planlanan Çanakkale Savaşları Panoramik Müzesi, yukarıda işaret ettiğimiz sebeplerden dolayı Gülhane’de gerçekleşememişti. Günümüzde Gelibolu’da kurulmaktadır. Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümü olan 2015’te açılması hedeflenen bu müzenin -100 yıllık bir gecikmeyle de olsa- açılacak olması Türk ve Dünya tarihi açısından önemli bir gelişme olup, geniş kitleler üzerinde tesir bırakacağı muhakkaktır. Ayrıca müzenin gelirlerinin önemli bir kısmının (1915’te düşünüldüğü gibi) şehit çocuklarının eğitimleri için kullanılması temennisiyle yeni yapının düzenlenmesinde, bu makalede verdiğimiz tarihî arşiv belgeleri ile bilgilerin katkısı olacağı kanaatindeyiz.