Tahrir

Bu çalışmada, Çarşamba ilçesine bağlı 21 köyün bugünkü resmi isimlerine
kavuşmasının ardında yatan hikâyeler ve bu hikâyelerde bilerek veya bilmeyerek önemli rol oynayan kiii veya kişiler araştırılmıstır. Araştırma ele alınan konu bakımından daha önce çalışılmamış olup, nesilden nesile aktarılan köy isimlerinin günümüze kadar nereden, nasıl ve hangi şartlarda geldiğinin belgelenmesini amaçlamaktadır. Çarsamba köylerinin isimlendirilmesinde temelde hangi etkenlerin olduguna değinilmis, ele alınan köylerin bugünkü isimlerinin oluşumunda insan ögesinin nasıl ön plana çıktığından bahsedilmiştir. Adı geçen köylerde yapılan görüşmeler sırasında geleneksel yöntemlerin yanı sıra profesyonel kayıt yöntemleri de kullanılmıştır. Toplanan bilgi, harita ve fotoğraflar; kuvvetli rivayetler ve halk söylencelerinin detaylandırılmasına yardımcı olmuştur. Ayrıca, rivayetler tarihsel geçmisle karşılaştırılmış, sözlü kaynaklar ile yazılı kaynaklar arasında ilişki kurmaya çalışılmıştır. Bazı köylerin isimlendirilmesinde yalnızca insan ismi değil, insana ait fiziksel ve meslekî özelliklerin de kullanılmış oldugu göze çarpmaktadır.

The discussion in this paper revolves around the prevalence of rape
cases in Pakistan, with specific focus on the area of Southern Punjab. The
main issues under consideration are: the high number of rape cases in a
scenario which witnesses a low report and conviction rate; the way state
institutions deal with assault victims, which exposes them to undignified, if
not cruel, treatment; and the societal perception that a large number of
cases are falsely reported as rape. The paper will look into the laws in
Pakistan penalizing rape and similar Islamic provisions on the matter. The
historical and anthropological views of the offence will also be looked at.
Original research has been conducted for this paper which has been
coupled with other resources to present the paper’s conclusions. The final
recommendations argue that Pakistani laws against rape, notwithstanding
amendments made in the last decade, still need to be improved to allow
adequate relief for victims of rape and effective deterrent for perpetrators.
Concurrently, it is maintained that the real obstacle to effective legal
prosecution of rape is the societal take on female sexuality and honour,
which affects the way rape crimes are reported to and prosecuted by the
police and other state institutions.

Coğrafya ya da coğrafi konum tarih boyunca toplumların siyasi, sosyal ve ekonomik yaşantıları üzerinde belirleyici önemli bir faktör olmuştur. Coğrafya "Bir yeryüzü parçasını, bir bölgeyi, bir ülkeyi belirleyen, niteleyen, fiziksel, ekonomik, beşerî, siyasal gerçekliklerin tümü" 1 olarak tanımlanmaktadır. Bu gibi tanımlamalar yapılırken din ve dinin etkileri diğer faktörler kadar önemsenmemektedir. Din toplumların hayatlarını şekillendiren ve onlara yön veren büyük bir değerler bütünüdür. Dinin sadece sosyal hayat üzerinde değil aynı zamanda siyasal hayat üzerinde de etkileri görülmektedir. Bu nedenlerle bazı bilim insanları coğrafyayı tanımlarken dini faktörlerin olmadığı bir tanımın yeterli olmayacağını ifade ederler. Bu çerçevede Davut Kılıç "Coğrafyanın kutsallığı, üzerinde yaşayan insanların yüzyıllardır zihinlerde oluşturdukları sembollerin bütünüdür." şeklindeki açıklamasıyla coğrafya kavramına kutsal ögeler yükleyen bir tanımlama getirmektedir. 2

The present study explores how language used in the newspapers reflects and promotes certain patriarchal notions about sex crimes and how the victims are directly or indirectly stigmatized through it. It also looks at legal aspects of the rape cases and the difficulties faced by the victims in order to get justice. The main source of knowing about the rape cases is the print media. Newspapers not only present the actual reporting of the incident but also serve as medium of reflecting and reinforcing cultural norms and beliefs about the specific cases. In this way these are more influential in forming and shaping certain stereotypical beliefs about the particular aspects. It is also a fact that the press systematically reports only selected cases for all over the country and the main motive of the reporting is mostly sensationalizing and glamorizing. Using qualitative and quantitative paradigms of research, the textual analysis of the news reports taken from four Daily newspapers, on...

06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksel Lisans Tez ÖzetiTezin Başlığı: ?355 Numaralı Tapu Tahrir Defterine Göre Pakrac Livası?Tezin Yazarı: Selçuk URAL Danışman: Doç. Dr. Yücel ÖZTÜRKKabul Tarihi: 21/06/2006 Sayfa Sayısı: 9 (ön kısım) + 83 (tez) + 244 (ekler)Anabilimdalı: Tarih Bilimdalı: Yeniçağ TarihiOsmanoğulları Beyliği'nin kuruluş sürecini tamamlamasından hemen sonra yönünübatıya çevirmesi neticesinde, Türklerin Balkanlara doğru ilerleme ve yerleşme sürecibaşlamıştır. Bu süreç I. Murat, Sultan Bayezid, Fatih ve Kanuni dönemlerinde netlikkazanmış ve Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi kuruluş bölgesine göre birkaç kezbatıda yer almıştır. Bu tarihi...

Oltu, günümüzde Erzurum ilinin kuzeydoğusunda yer alan gelişmiş bir ilçedir. Coğrafi olarak Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgesinin kesişim noktasında bulunan Oltu bölgesi tarih boyunca birçok devletin hakimiyetine girmiştir. Moğol istilasından sonra “Atabeg” unvanı verilen Kıpçak beylerinin idaresi bölge tarihi için özel bir öneme sahip olmuştur. 1537 yılında Oltu ve çevresi Osmanlılar tarafından ele geçirilmiştir. Osmanlı yönetiminin ilk yıllarında Erzurum’a bağlı bir sancak olarak teşkilatlandırılan Oltu, 1579 yılında Çıldır Eyaletinin kurulmasıyla birlikte idarî yönden buraya bağlanmıştır. Bu incelemede 1599-1656 yılları arasında Oltu bölgesinde bulunan gayrimüslimlerin genel durumuyla ilgili bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Gayrimüslimlerin Oltu’daki yerleşim yerleri, hane/nefer sayıları ve bunlardan alınan cizye miktarları arşiv belgelerindeki veriler ışığında değerlendirilmiştir. Ayrıca zaman içinde gayrimüslim nüfustaki değişimler, Oltu bölgesinde ortaya çıkan tâun salgınının nüfus ve vergi üzerindeki etkileri, bölgede İslamlaşma sürecinin devam ettiğini gösteren ihtida kayıtları ve son olarak Oltu’dan göç etmek suretiyle ayrılan gayrimüslimlerle ilgili konular ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Oltu, Gayrimüslim, Cizye, Nüfus

Crime has always seen a significant growth over successive years in India. The increase in number of crimes is always directly proportional the pendency of cases. The crimes and criminals in the modern era differ those from conventional times and therefore the physical evidence left on the crime scene is nil or negligible thus Investigating agencies always face difficulties to gather evidences, which connects them to the perpetrator. Further, the investigating agencies may list down possible suspects in a case; however, their involvement in the case has to be proved in the court by the prosecution. FPIT's (Forensic Psychological Investigative Technique's) such as Polygraph, BEOS (Brain Electrical Oscillation Signature Profiling), and Narco-Analysis which are byproducts of amalgamation of psychophysiological principles and technology have seen significant dependency upon them as a scientific aid in investigation and corroboration. These instruments individually and collectively have been used in various cases for varying purposes such as screening of suspects, determining the deception within the suspects and perpetrators as well as showing suspects experiential knowledge of participation in a crime. However, credibility of these FPIT's have been questioned several times, when, there have been several reports claiming that individuals have been convicted or granted bail based on these tests. As established in the case of Selvi & others vs State Of Karnataka on 5 May, 2010 the evidentiary value of these tests is only corroborative. The question therefore arises weather individuals have really been convicted or granted bail based on these tests and what was the basis for the same. Hence, this study aims to examine the interpretation of results of these FPIT's by the honorable courts in India and their evidentiary value by a case study of five judgments.

This article is aimed at addressing the issue of principles of electronic evidence from Shari‘ah perspective. As principles of electronic evidence in common law are quite established. But this area is not addressed extensively in Islamic law. Importance of these evidences cannot be denied as most of the lawsuits now a days involve electronic evidence. It has been accepted generally, that rules of evidence for electronic evidence are the same as for physical evidence. So it is very helpful tool to make research in this area in Islamic law. It is also observed that means of proof in English and Islamic law are the same. Present study shall apply Sharī‘ah rules of evidence on electronic evidence and explore their permissibility status from the perspective of Islamic law. Major areas to be explored in this research are oral testimony, documentary evidence and circumstantial evidence.  

The Armenian people have suffered numerous trauma that led to the separation of families and loss of historical knowledge of our ancestral origins. Separation and dispersion of families along with the destruction of source records have typically been an insurmountable obstacle to Armenians attempting genealogical research. Yet, today, greater accessibility is available for some records that have survived. In addition, the advent of DNA testing and the ability to correspond world-wide through the internet has helped reconnect families. This article will supply an example of how Ottoman population registers, DNA testing and oral history were used to build an extensive family tree detailing the previously unknown relationship between five families from North America, South America, Europe, the Middle East and Turkey.

Nowadays a lot of crimes happen undesirably. We humans are unable to determine what will happen later. Mankind today do not know the difference between right and wrong, they are clouded by emotions that insist them to satisfy the desires. The proliferation of national development in general is now Malaysia, rape has been expanding at an alarming state. Studies show that majority victims of sexual violence are women and girls. World Health Organization (WHO) estimates that 36 to 62 per cent of victims of sexual violence comprises of those aged under 15 years old. Rape occurs worldwide regardless of race, ethnicity, economic status, religion and culture. The proliferation of national development in general in Malaysia, rape has been expanding and reaching to an alarming level. Studies have shown that the majority of victims of sexual violence are women and girls. World Health Organization (WHO) estimates that 36 to 62 per cent of victims of sexual violence are comprised of those aged ...

Kigi bugun Bingol Iline bagli bir kaza merkezidir. Osmanli doneminde ise merkezindeKigi kasabasinin yer aldigi kucuk bir sancaktir. Kigi Sancagi, bolgenin 1514yilinda Osmanli idaresine gecmesiyle tesekkul etmistir. Incelenen tahrir defterlerinegore Sancak, XVI. yuzyil ortalarinda toplam 9 nahiye bolgesine dagilmis 214 koy ve birkasabadan olusmaktadir. Daglik bir cografyada yer alan Sancak’ta XVI. yuzyildangunumuze kadar iskan birimlerindeki devamlilik orani en az %70’tir. 1530-1553 tarihleriarasinda nufusta % 80 civarinda bir artis yasanmistir. Bu artista Osmanli idaresialtinda saglanan baris ortaminin etkisi belirgindir. Bu nufus artisinda, konar-goceryerlesmesi ve goc etkili olmustur. Sancak bu haliyle XVI. yuzyilin ortalarinda gelismesinive onemini arttirmis gozukmektedir.

The essay explores the phenomenon of tahrir, one of the most important elements of the avaz vocal art in Iranian classical music. As a hereditary avaz performer and an active concert soloist who has sung in this tradition for a number of years, the author bases his reasoning on the extensive practical experience of several generations of Iranian singers. As a result, instead of interpreting tahrir as a purely ornamental device, which is quite a widespread approach to this phenomenon, the author presents its detailed explanation as an extra-verbal multifunctional element in the evolvement of the avaz sonic texture, noting its deep semantic, psycho-emotional and form-structural meaning in each particular musical utterance. Audio files and music examples are attached to the essay. / В статье рассматривается феномен тахрира — одного из важнейших элементов вокального искусства под названием аваз в иранской классической музыке. Будучи потомственным представителем искусства аваза и активно концертирующим певцом-солистом в данной традиции, автор строит свои рассуждения на базе обширного практического опыта нескольких поколений иранских певцов. В результате взамен широко распространенной трактовки тахрира как орнаментального приема автор дает развернутое объяснение этого феномена в качестве внесловесного многофункционального элемента в развертывании звуковой ткани аваза, отмечая его высокую смысловую, психоэмоциональную и формообразующую нагрузку в каждом реализуемом музыкальном построении. Статья сопровождается звуковыми и нотными примерами.

DNA or Genetic fingerprinting technology is the topic of the day. It has revolutionized the forensic science. Islamic Jurisprudence has its own procedure and priorities of evidences, which mainly depend upon eyewitness, personal evidence and testimony .It was introduced in 1984. It is used in the identification of parentage, forensic sciences, treatment and diagnosis of diseases. The sequence of base pairs varies from person to person and the relativity of persons is identified by identifying the matching of base pairs. The Contemporary International Institutions of Collective Ijtihd have launched heavy discussions on this new evidence and reviewed relevant serious law making efforts based on it, which results in very valuable Fatw and resolutions, regarding the use of DNA techniques, as evidence in criminal cases and its limitations and scope in Islamic Jurisprudence . This article discusses and concludes that the genetic fingerprinting technique should be used for the attestation of the cases related to it, along with the traditional way to acquire evidences, even though, it does not have self-sustaining priority, but depends upon other evidences for making a judicial verdict. Like other forensic evidences, it has also errors and intervening factors that limit its accuracy . Therefore, the decisions of crimes liable to udd, Qi and Diyyat should not depend only upon DNA fingerprinting. Thus, we can say that in the absence of stipulated evidences, rebuking punishment may be sentenced on the basis the evidence of DNA.

Presenting food as gifts, particularly fresh fruit and confectionery, was widespread at all levels of Ottoman society on diverse occasions. Unlike expensive gifts such as silverware, jewelled objects and kaftans made of rich fabrics presented on state occasions such as royal circumcision celebrations, gifts of food were not indicators of wealth and power. They were often, although not invariably, home-grown or homemade, so had the advantage of putting the poorest giver on an equal footing with the richest and avoiding the taint of ostentation that would detract from the giver’s sincerity. Depending on the circumstances and intent of the giver, gifts of food could express many things: congratulations, good-will, welcome, gratitude and condolences, or simply be a way of “asking after” someone (hatır sormak). They could be spontaneous acts of friendship or kindness; dictated by custom on special occasions such as religious holidays or rites of passage; or if the recipients were members of the ruling class, a way of expressing loyalty and currying favour without risk of the gift being interpreted as bribery.

Bergos, Rumeli'de ilk fethedilen yerlerden biri olup fethinden itibaren Vize sancağına bağlı bir kazadır. XVII. yüzyıl başlarından itibaren avârız tahrirleri önem kazanmıştır. Bu kapsamda 1712 yılında Bergos kazasının tahriri yapılarak avârız defteri hazırlanmıştır. Bu çalışmada söz konusu avârız defteri esas alınarak Bergos kazasının merkezinde bulunan mahallelerdeki askerî görevliler, din görevlileri, fakir ve yoksul nüfusun durumu incelenmiştir. Yine Bergos kazası köylerinin tahsis edildiği selâtîn ve ümerâ vakıfları da konu edilmiştir. Yapılan tahrir sonucu vergi tabanını esas olan nüfus ve avârız hânesi tespit edilerek değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Öz Antik çağlardan günümüze kadar gelen ve eski adı kaynaklarda "Seperde", "Sparda", "İsparada" ola-rak geçen Isparta; XV. ve XVI. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Hamid Sancağı'na bağlı merkez kaza konumundaydı. Bu çalışmada Isparta kazasının kaydedildiği 1478, 1522 ve 1568 yıllarına ait üç adet mufassal tapu tahrir defteri ışığında kazanın "nüfus" ve "yerleşme" yapısı incelenmeye çalışıla-cağı gibi özellikle nüfus durumunun yerleşmeye olan etkisi de irdelenecektir. Abstract Isparta which has been known since ancient times and referred as "Seperde" or "Sparda" or "Isparada" in the sources; was the centre town of Hamid Sanjak in the Ottoman Empire in XV. and XVI. century. In this study, the "population" and "settlement" structure of the town will be examined in the light of the three mufassal deed tahrir registry of 1478, 1522 and 1568, in which the Isparta Town was recorded, and the impact of the population situation on settlement will be examined as well.