Technology transfer to developing countries

Bu kitap; duygusal ve davranışsal bozukluklara sahip öğrenciler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen sınıf öğretmenleri, özel eğitim öğretmenleri ve alanda çalışan uzmanlar için hazırlanmış giriş niteliğinde bir uygulama kitabıdır. Her bir bozukluğun nedeni, tanımlanması, güncel araştırmalar ışığında verilmeye çalışılmış ve okul ortamındaki pratik uygulamalarla da anlatım zenginleştirilmiştir. Bunlara ek olarak belirli bir bozukluğun tüm yönlerine ilişkin temel yaklaşımla birlikte bilimsel olarak geliştirilmiş müdahele yöntemleri de verilmeye çalışılmıştır.

Bu kitabın alanda yeni çalışmaya başlayan öğretmenler kadar güncel verilerle desteklenen tanı koyma ve müdahele stratejilrine önem vermesi nedeniyle alanda uzun süredir çalışmakta olan öğretmenlere ve uzmanlara da yararlı olacağını düşünmekteyiz.

Anormal Psikoloji kitabı, ruhsal bozukluklar alanında çalışan tüm profesyoneller, psikiyatristler, klinik psikologlar, psikologlar, psikolojik danışmanlar, hekimler, sosyal hizmet uzmanları, psikiyatri hemşireleri ve bu alanlarda öğrenci yetiştiren akademisyenler ile eğitim alan öğrenciler için temel bir başvuru kitabıdır.
2013 yılının Mayısı ayında yayımlanan DSM-5 ölçütlerine göre ruhsal bozukluklarla ilgili sunulan bilgilerin güncellemesinin de yapıldığı bu kitap, tüm dünyada pek çok üniversitenin psikiyatri ve psikoloji bölümlerinde ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Kitabın her bölümünde, ilk olarak ruhsal bozukluklarla ilgili vakalar sunulmakta, daha sonra bozuklukların klinik tanıları yapılmakta ve DSM-IV-TR’den farklı olan DSM-5’te yapılan değişikliklere yer verilmektedir. Ayrıca, DSM-5’teki tanı ölçütleri, bozuklukların etiyolojisi ve epidemiyolojisi, bozukluklar üzerinde kalıtımın ve çevrenin etkileri, biyolojik ve sosyal ve kültürel etkiler, en güncel araştırmalardan elde edilen verilerle harmanlanarak sunulmaktadır. Ruhsal bozuklukların tedavisinde etkili olacak terapi yaklaşımları ve ilaçla yapılan tedaviler hakkında da bilgiler veren kitap, sahip olduğu zengin içeriği ile eşsiz bir kaynaktır.
Anormal Psikoloji kitabının; profesyoneller ve öğrenciler için önemli bir rehber olacağına, yardıma ihtiyaç duyan insanların sorunlarının çözümüne, ruhsal bozuklukların tanı ve tedavisinde önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.

Este artículo tiene como objetivo examinar los factores implicados en la transferencia de resultados de investigación en las instituciones de educación superior (IES) a partir de sus capacidades de innovación lo que servirá como base para plantear mecanismos efectivos que fomenten estos procesos en las IES, entender las variables coyunturales en el tema e identificar líneas de investigación futuras. La metodología empleada es la revisión sistemática de literatura, mediante la definición de preguntas de investigación, estrategias de búsqueda y definición de criterios de calidad de las publicaciones, esto con el fin de caracterizar proceso de transferencia de resultados de investigación de las IES a partir de capacidades de innovación, describir las variables de estudio más representativas y los diseños metodológicos más utilizados en el estudio de esta temática. Entre los principales resultados se observa las condiciones que favorecen procesos de transferencia de resultados de investigación en las IES son las alianzas estratégicas, la expansión en el mercado, un mayor conocimiento de los competidores, la innovación y el aprendizaje organizacional, la inversión en CTi y las acciones de apropiación de conocimiento en las organizaciones. Además, entre los factores que han dificultado un mayor desarrollo investigativo en este campo de conocimiento se encuentran: falta de apoyo a la investigación longitudinal, menor número de académicos capacitados para investigar sobre gestión tecnológica y transferencia de conocimientos, la falta de inclusión de oficinas de transferencia tecnológica orientadas a la gestión, administración y comercialización del conocimiento en el contexto universitario

Ünlü eğitim psikoloğu Robert Slavin'in Eğitim Psikolojisi kitabının onuncu baskısı, kuramı uygulamaya aktarma konusunda önemli bir eksikliği gidermekte ve öğretmenlerin sınıfta ihtiyaç duyabilecekleri alanlarda uygulayabilecekleri bilgileri içermektedir.

Kitap, yansıtıcı ve bilinçli bir öğretmenin uygulayabileceği en yeni araştırmaları sunarak, bilinçli öğretmen üzerine odaklanmaktadır. Slavin'e göre bilinçli öğretmen, uygulamasını devamlı surette yansıtan ve bu uygulamaların öğrencileri nasıl etkilediği hakkında net bir düşünceye dayalı olarak öğretim kararları veren kişidir.

Bu kitapta okuyucular alanda önemli ve yeni ortaya çıkan bazı konular ile karşılaşmaktadır. Bu konulardan bazıları; 21. yüzyıl becerileri, ilk yıllarda dil ve okuma yazmanın gelişimi, iki dilli eğitim, nöroloji alanındaki yeni araştırmalar, iş birliğine dayalı öğrenme konusundaki son araştırmalar, okumada sorun yaşayan okuyucular için özel yardım, küçük gruplarla çalışma ve bilişim alanındaki en yeni araştırmalar, gelişmeler ve uygulamalardır. En ince ayrıntısına kadar güncel olan alıntılar, kitabın en güncel araştırmalar üzerine temellendirildiğinin bir göstergesidir. Bu kitapta, 656 yeni ve güncellenmiş kaynak bulunmaktadır. Bu kaynakların % 55'i 2000 yılı sonrasına aittir.

Robert Slavin, akademik derinliğini sergilerken aynı zamanda sanki ders anlatır gibi okuyucuları ile yüz yüze buluşmayı da amaçlamaktadır. Kitap yeni ve farklı bir yaklaşımla pek çok teorik bilgiyi uygulamalı olarak sunan, teorik bilgilerin kavramsal olarak uygulamaya nasıl dönüştürüleceğini göstererek öğretmeyi amaçlayan ve bunda başarılı olduğu açıkça belli olan iyi bir başvuru ve ders kitabı olarak öğrencilere ve eğiticilere önerilmektedir.

Uzmanlar, klinisyenler ve araştırmacılar, yeme bozukluklarının duygusal düzensizliklerden kaynaklandığı vakalarda Diyalektik Davranış Terapisinin etkin olacağı konusunda hemfikirdi. Alanda yapılan pek çok adaptasyon çalışması olmasına rağmen Debra Safer, Christy Telch ve Eunice Chen bunu deneysel bazda yapan ilk kişilerdir. Standart diyalektik davranış terapisinin, tıkanırcasına yeme bozukluğu ve blumia nervoza semptomlarını tedavi etme yollarının yapılandırılmış bir özetini sunan bu kitap ile alandaki ihtiyaca cevap vermişlerdir. Bu alanda çalışan klinik psikologların ve danışmanların mutlaka okuması gereken önemli bir kaynak olmakla birlikte bu alanda okuyan öğrenciler için de farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır.
Dokuz bölümden oluşan bu kitapta tedavi kapsamlı olarak ele alınmıştır. Genel çerçevede, olumsuz duygularla başa çıkmanın daha uyumsal yollarını öğreten becerilerin kazanımı ile tıkanırcasına yeme ve boşaltmayı durdurma hedefine ulaşma yolu adım adım çizilmiştir. Blumia nervoza ve tıkanırcasına yeme bozukluğuna sahip insanların karılaştığı sorunlar ve mevcut tedavi yöntemleri ele alınarak okuyucuya genel bir bakış açısı kazandırılır. Standart terapinin detaylı bir şekilde tanıtımından sonra bunun adaptasyonunun neden gerekli olduğu, adapte etmenin mantığı mevcut kanıtlar ile sunulur. Daha sonra, tedavi öncesi ve başlangıç oturumlarından tedaviyi sonlandırmaya kadar olan süreç aşama aşama ele alınır. Nüksetmeyi önleme kısmına değinilir. Son olarak kapsamlı vaka örnekleri ile anlatılanların sağlam temeller üzerine oturması sağlanır.
Amacına uygun şekilde düzenlen bu kitap, diyalektik davranış terapisi adapte edilirken belirli sınırlar çizmek yerine okuyucuya geliştirilebilir bir zemin hazırlar. Bu yönüyle tedaviyi uygulamaya ve geliştirmeye teşvik eder. Açıklayıcı vaka örnekleri ve kanıtlar ile tedaviyi tüm ayrıntılarıyla sunarak farklı alanlardan okuyuculara hitap eden bu titiz çalışma özellikle alandaki uzmanlara klinik psikologlara, danışmanlara ve araştırmacılar için bir rehber niteliğinde olacak niteliktedir.

Genelde canlıların, özelde ise insanoğlunun nasıl öğrendiğine dair araştırma sonuçları her geçen gün önümüze heyecan verici bilgiler ve bulgular sunmaktadır. Bu araştırma sonuçları öğrenmede yeni stratejiler geliştirilmesinde öncülük etmektedir. "Öğrenme Psikolojisi" adlı bu kitap, alandaki en temel ve güncel araştırma bulgularını da kapsayarak eğitim, edebiyat ve tıp fakülteleri gibi değişik alanların birçok programında lisans ve lisansüstü düzeyde kullanılabilecek şekilde hazırlanmıştır.
Okuyucu merkezli olarak hazırlanan bu kitap, tüm yaşlardaki öğrenicilerin bilgi ve becerileri nasıl edindiklerini ve öğrenme sürecinde etkili olabilen inanç, motivasyon, tutum ve tavır gibi faktörleri kapsamaktadır.
Öğrenme konusunda bilgi sahibi olmak isteyen okuyucunun, temel bir psikoloji bilgisine sahip olması ön koşulu yoktur. Kitapta öğrenme kuramlarının tarihsel temellerinden başlayarak güncel öğrenme yaklaşımlarına rahatlıkla geçiş yapılabilir. Alandaki bir profesör, öğrenme ile ilgili en son araştırma bulgularına bu kitapta ulaşabilirken; üniversite eğitimine yeni başlamış bir öğrenci de öğrenme ile ilgili en temel konulara rahatlıkla erişebilir.

ÖZ

Bu çalışmada güncel coğrafya bazında, uluslararası çapta buluşların ve buna bağlı olarak patentlerin nasıl dağılım gösterdiğinin incelenmesi amaçlanmıştır.Aynı zamanda ülkeler için bir gösterge olarak değerlendirilen patentlerin o ülkelerin ürettiği makale sayıları, ar-ge harcama oranları, yüksek teknoloji ihracatları, kişi başı milli gelir göstergeleri ile nasıl bir ilişki içinde olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu göstergelerin birbirleriyle de aralarında ilişkiler olup olmadığı incelenmiş, değerlendirme ve yorumlarda bulunulmuştur.

Genel olarak, günümüz coğrafyasında makale ve patentler doğu ve batı iki uçta ağırlık kazanmış ve ABD’nin bu anlamda diğer ülkelerin açık ara önünde gittiği görülmüştür. ABD ile beraber Japonya, Çin, Güney Kore ve Almanya ilk sıraları paylaşmıştır. Buna karşın özellikle Afrika, Arap Yarımadası, Türki Devletler bölgesi ile Doğu Avrupa bölgesi bu anlamda çok gerilerde kalmıştır.

Ayrıca patent çalışmalarının yoğun olduğu bölgelerin özellikle yüksek teknoloji ihracatında bir adım önde olduğu görülmüş ve ar-ge harcamaları, paten sayıları ve teknoloji ihracatının genel olarak pozitif bir bağlantı içinde olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Buluş, Patent, Dünyada Buluşlar



ABSTRACT

In this study, on the basis of current geography, it is aimed to examine how inventions and correspondingly patents distribute internationally. Also, it is tried to understand how patents which is considered as an indicator for countries are in association with number of articles those countries produced, R&D expense rates, high technology exportations, individual earnings. It is examined that whether these indicators are also associated with each, evaluated and speculated.

Generally, in current geography, articles and patents gained importance on east and west sides and it is clearly seen that USA, in this context, is well ahead of other countries. Besides USA, Japan, China, South Korea and Germany take place near the top. In spite of this, especially Africa, Arabian Peninsula, Turkic Republics Region and Eastern Europe Region fell even further behind.

It is seen that regions that patent studies are made densely, especially in exportation of high technology and it is also seen that R&D expenses, number of patents and high technology exportation are in a positive association.

Keywords: Invention, Patent, Inventions in the World

Toplumsal etkileşimin olduğu her yerde, anlaşmazlıkların olması doğal ve kaçınılmazdır. Kişiler, gruplar ve toplumlar arası anlaşmazlıklar; doğru bir biçimde yönetildiğinde gelişimin, ilerlemenin, dönüşümün, barışın ve bütünleşmenin hem enerji kaynağı hem de motoru olabilmektir. Ancak, anlaşmazlıklar yanlış ve yıkıcı yaklaşımlarla yönetildiğinde ise; yıkımın, şiddetin, zulmün ve acının kaynağına dönüşmektedir.

Anlaşmazlıkları ortadan kaldırma, farklılığı ortadan kaldırmaktadır. Doğa ve insanlık, farklılığı ve çoklığı kabul etmeyi ve anlamayı gerektirir. Farklılığı ortadan  kaldırmaya çalışmak yerine; onu anlamaya ve nasıl yöneteceğimizi keşfetmeye başladığımızda, yolumuz anlaşmazlıklarımızı nasıl yöneteceğimizden geçmektedir. Anlaşmazlıkları nasıl yöneteceğimiz üzerine odaklandığımızda, karşımıza en temel yaklaşım ve paradigma olan "dönüşümsel arabuluculuk" çıkmaktadır.Dönüşümsel arabuluculuğun alanyazına en önemli katkısı, anlaşmazlık çözüm sürecinin toplumsal değerlerden ve kültürden bağımsız olmadığı,ideolojimizin ve inanç tarzımızın anlaşmazlıklara ilişkin değerlendirmelerimizi, tutumlarımızı ve anlaşmazlıklarımızı ele alış tarzımızı etkilediği düşüncesidir. Yine, dönüşümsel arabuluculuğun en ayırt edici özelliği, anlaşmazlıkları yönetim sürecinin, kişileri dönüştürebileceğine, geliştirebileceğine ve güçlendirebileceğine yönelik yapıcı ve olumlu duruşudur.

Bush ve P. Folger tarafından geliştirilen "dönüşümsel arabuluculuk modeli" ülkemizde, her sene mahkemelere taşınan yüz binlerce anlaşmazlığı, çekişmeyi ve ayrışmayı yüz yüze müzakere ederek yapıcı ve barışçıl olarak çözme kapasitesini güçlendirmek için bir fırsat ve araç olacaktır. Cezalandırıcı adalet anlayışından, onarıcı adalet anlayışına dönme çabalarına ışık tutacaktır.

Bu eser,içerdiği alternatif paradigma çerçevesinde hukuk sistemimize yeni giren arabuluculuk modelinin doğru ve amacına uygun kullanılması için de referans olacak anlamlı ve önemli bir eserdir. Buna ek olarak, anlaşmazlık çözümü üzerine çalışan hukukçulara, psikologlara, psikolojik danışmanlara, eğitimcilere, psikiyatristlere ve sosyal çalışmacılara hem kurumsal anlamda hem de somut anlaşmazlıkların ve çatışmaların yapıcı ve barışcıl yönetimi konusunda yol gösterecek temel bir başvuru kaynağı olacaktır.

Tüm yaşamımız duygu ve düşüncelerimiz tarafından yönetilmektedir. Çoğumuz ağırlıkla gerçeğin farkına varmadan yaşadığımızdan düşünce becerilerimizi geliştirmeyi önemsemeyiz. Ancak düşünme, eğitim, psikoloji ve daha birçok alandaki bilim insanının üzerinde çalıştığı ve geliştirmeyi hedefledikleri beceriler arasındandır. Düşünme türleri içinde eleştirel düşünme en temel ve önemlileri arasındadır. Pek çok kişi için düşünme bilinç dışı bir eylem iken bilinç alanına çekip özel eğitim teknikleri ile geliştirmek mümkündür. Bu kitap sayesinde eleştirel düşünme becerilerinin kapsamında kişinin tarafsız düşünür hâline gelme, düşünme seviyesinden haberdar olma, temel akıl becerileri, yetenekleri, içgörülerinin gelişmesine destek olma, sunulan düşüncenin zayıf ve güçlü manasını keşfetme vb. gibi becerilerini geliştirme, kendi düşünme standartlarını bilme, soru sorma ve düşünmedeki yerini anlama, düşünme içeriğini öğrenme, iyi düşünme becerilerini edinme, karar alma, problem çözme, mantık dışı düşünce ile başa çıkma, ulusal ve uluslararası propaganda yolları zihinsel kandırmaca ve manipülasyonun farkına varma, etik akıl yürütme, stratejik düşünme becerileri ve ileri düşünür olma başlıklarında bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Buraya kadar sözü edilen bu becerileri kapsayan kitabın hem bilgi vermesi hem de Türk akademisyen ve düşünürleri tarafından bu konuda yeni eserlerin kaleme alınmasını, araştırma yapılmasını teşvik etmesi hedeflenmektedir. Kitabın hedef kitlesi, matematik bilimlerinde ve sosyal bilimlerde eğitim gören öğrenciler ve akademisyenler, politikacılar, medya mensupları ilk akla gelenler arasındadır. Kitabın, kişisel gelişimi bir yaşam biçimini hâline getirenlere geliştirici bir okuma serüveni olacağına inanılmaktadır. (kim ile, kimin için…)
21. yüzyıl becerileri arasında ilk sıralarda yer alan eleştirel düşünme becerisini stratejik ve sistematik olarak nasıl geliştirilebileceğini anlatan bu kitap, okuyucular için hem günlük yaşamda hem de profesyonel hayatta kullanabilecekleri önemli reçeteler vermektedir. Bilgi çağının getirdiği bilgi bombardımanı içinde hangi bilgiye nerede, nasıl, niye, ne zaman ve kim ile kimin için sorularının cevaplarını çok gelişmiş tablolar ve şekiller ile anlatarak görsel anlamda hatırlanır ve uygulanabilir kılmaktadır. Sol beynin işlevi olan eleştirel düşünceyi çok daha ileriye götürerek bilginin yaratıcılığa dönüştürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Basitliğin getirdiği mükemmellik ile değişen ve devrim niteliğinde yaşanan teknolojik gelişimlerde okuyuculara uygulamalı olarak karar verme becerilerini geliştirmekte ve bulundukları ortamda farkındalık oluşturarak fark yaratmalarını sağlayacak donanım vermektedir. Bu kitabın okuyucuları sadece eğitim dünyasındaki değişimi sağlamak isteyen kişiler değil profesyonel dünyada da dönüşümü sağlamak isteyen oyuncular ve liderler olmalıdır.

A key element of climate change mitigation and adaptation is the transfer of more effective and efficient low-carbon technologies between developed and developing countries. Although several policy mechanisms for technology transfer are in place, most observers agree that these have not been very effective in accelerating the rate of diffusion of energy-efficient and renewable-based technologies. There is a need
for market-oriented approaches in order to diffuse efficient technologies more rapidly and to reduce high transaction costs, which are a major factor explaining the low effectiveness of existing mechanisms.

In the era of the 21st century, the best higher education institutions have more than one role. Not only do they educate and train students but they also create new ideas and knowledge for the short-term contemporary issues as well as long-term complex problems. In the strategic goals, five aspects are critical in higher education: the democratization of knowledge and access, the contestability of the market and funding, the research technologies, the global mobility and the integration with the industry. Universities should have strategic plans including strategic goals. In this study, the strategic models and plans of the public (5) and private (5) universities are analysed from the five different aspects. In order to deeply understand the dynamics at these universities, the phenomenological interpretive analysis is preferred. University leaders
and managerial departments should consider market needs and do strategic plan accordingly. Hence, they should develop the strategic thinking capacity of both their academic staff and researchers for short and long terms need of the industry. Results have shown that most universities have wrong perception regarding the strategic model and plan. Neither private nor public universities possess enough knowledge on the subject.
Keywords: Higher education, university and industry partnership, strategic model and planning, higher education management, financing of higher education.

Anksiyete; kaygı veya başka bir deyişle endişe insanların deneyimlediği bir korku ve gerilim halidir. Bazı görüşlere göre yaşanan iç çatışmaların sonucudur. Bazılarına göre ise öğrenilmiş davranışlardır. Denetim dışına çıkıp kişinin işlevselliğini aksattığında rahatsızlık olarak adlandırılır.

Eskiden insanların ortalama ömürleri otuz beş yılken ve kendi küçücük dünyalarında yaşarken çoğu kez endişeli olmaya fırsatları olmazdı ve anksiyeteden söz edilmezdi. Oysa, globalleşmenin dünyayı adeta kocaman bir ülkeye dönüştürmesi , mobil teknolojilerin ve sosyal medyanın günbegün hayatımıza sirayeti, bilgisayarların gitgide insan gücünün yerini alması, rekabetin hızla artması, stresli yaşam koşulları ve tarihte hiç olmadığı kadar çok sayıda seçenek arasından karar verme mecburiyeti günümüzde anksiyeteyi en yaygın zihinsel rahatsızlık konumuna getirmiştir. Günümüzde sadece ABD'de yılda 40 milyon kişi anksiyete rahatsızlığından muzdarip olmakta, her dört kişiden biri ise hayatının bir noktasında onunla mücadele etmektedir.

Aksiyete Çağı'm adlı kitapta The Atlantic adlı derginin editörü olan yazar Scott Stossel, kendi yaşadığı ve hayatını etkileyen anksiyete sorununu keşfetmek üzere çıktığı cesur yolculuğu okurlarla paylaşmaktadır. Bu yolculukta Stossell, insanlara büyük ısdırap veren , ancak çoğu kez zayıflık olarak görülen bu illeti; arka planda yıllardan beri incelediği genetik ve sinirbilimi bulguları ve anksiyete tarihi olmak üzere kendisinin ve yakın aile bireylerinin şaşırtıcı hayat hikayesi eşliğinde esprili bir dille ve büyük bir içtenlikle anlatmaktadır.Kitapta ayrıca, anksiyete kıskacına sıkışmış dünyaca ünlü kişilere ve onların hikayelerine de yer verilmektedir.

This paper is an attempt to explore the existing mechanism of international transfer of technology from the developed countries to the least developed countries under the Agreement on Trade-Related Aspects (TRIPs) of the World Trade Organisation (WTO). It starts with tracing the origins of transfer of technology in relation to intellectual property rights for revealing the rationale behind the concept of ‘international transfer of technology’ as it is understood today under the WTO regime. It looks into the relevant provisions of TRIPs, primarily Article 66(2) and the super-structure built on it, during the last decade, by the TRIPs Council for facilitating international transfer of technology (ITT) to the Least Developed country Members of the WTO. With reference to this existing structure for ITT, this paper attempts identify the needs of LDCs and the measures taken by WTO’s Developed country Members for addressing these needs or for purportedly fulfilling their obligations under TRIPs. On these two bases, an attempt has been made to judge the effectiveness of the ITT provisions of TRIPs.
On the basis of the reports filed by LDCs before the TRIPs Council and this essay pinpoints the objections of LDCs on the existing set up of ITT. On the other hand it also looks into the concerns of the Developed country Members of WTO in relation to ITT. The essay ends with a few proposals for making out a case for improving the existing mechanism of ITT.

— The purpose of this study is to examine the relationship of human rights and economic development in the developing countries. A quantitative method used in order to analyze data gathered by the researcher. The researcher used questionnaire in order to be able to analyze the current study. A random sampling method used, where almost all participants will have equal chances of being selected for the sample. The researcher gathered 161 questionnaires, however 12 questionnaires were invalid and 149 questionnaires were properly completed. The questionnaire structured in the form of multiple choice questions. The finding of this study showed that there is a strong and positive relationship between human right and economic development in developing countries, according the research hypothesis was found to be supported which stated that a developed economic in developing country will have a positive relationship with the protection of human rights.

Bu kitapla ilk seanstan son seansa kadar, yardım ilşikisini yapılandırmanın yollarını gösteren bir haritaya sahip olacaksınız. Kitap boyunca ilişki kurma konusunda ilişkinin yapısını ve danışmanlık sürecini; anlama konusunda problemi analiz etmeyi, duyguları, düşünceleri iletişim ve eylemleri değerlendirmeyi; değişim konusunda ise tüm bu alanlarda yapılan müdahaleleri ve belirli teknikleri öğreneceksiniz. Her bir bölümdeki etkinlikler ile ilgili becerileri uygulama yoluyla edinme ve kitap sonunda kazanımlarınızı yeniden değerlendirme imkânı bulacaksınız.

Use of climate-related technologies such as solar PV is beneficial to climate change mitigation, and also to, poverty alleviation and sustainable development. Based on this, this study draws from the Strategic Niche Management framework, to examine and assess the dominant expectations driving the use of solar PV in Nigeria. Three main expectations targeted at - energy security, market development and, climate change and sustainable development - were identified as the dominant expectations held by actor-networks. The study finds that the varying levels of deficiency in collectivity, specificity, robustness and quality of the three expectations, have contributed to slow growth in use of solar PV in Nigeria.

İnsanoğlunun hayat serüveninde belki de en fazla zorlandığı evre ergenlik evresidir çünkü bu evrede yavaş yavaş çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçiş yapmakta olan bir birey, artık ne çocuktur ne de tam anlamıyla bir yetişkindir. Bu evre sadece ergenler için değil aynı zamanda ergenlik çağında çocuğu olan anne babalar, ergen öğrencileri olan öğretmenler ve hatta ergenlerle çalışan psikolojik danışmanlar için de oldukça zorludur.
Bu nedenle ergenler ve gençlerle çalışan psikolojik danışmanların bu evrenin doğasını iyi tanımaları, ergenlerin ve gençlerin karşı karşıya kalabilecekleri temel zorlukları iyi bilmeleri ve bu özel gruba yardım ederken hangi teknik ve stratejileri kullanmaları gerektiği konusunda iyi yetişmiş olmaları gerekir.
İşte hem kuram hem de uygulamada engin deneyime sahip Kathryn Geldard ve David Geldard tarafından kaleme alına bu kitap, ergenler ve gençlerle çalışan okul psikolojik danışmanları, psikologlar ve psikiyatristlerin ihtiyaçlarına göre hazırlanmıştır. Kuşkusuz kitabın, anılan mesleklere hazırlanan öğrenciler için de bir başvuru kitabı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Kitapta, gençlerin ihtiyaçlarına yanıt verecek beceri ve stratejilere ayrıntılı bir biçimde yer verilmiş, bu beceri ve stratejiler örneklerle zenginleştirilmiştir. Her bölümün sonunda yer alan "Önemli Noktalar" o bölümde yer alan konuları sade bir biçimde özetlemektedir. Kitapta ayrıca, gençlerle çalışan danışmanlar için etik konulara da yer verilmiştir.

The impact of information and communication technologies (ICT) on enhancing the quality of services and decreasing the overall costs has been the focus of numerous studies in the last two decades. The introduction and employment of ICT in developing countries, however, has not been as fast and effective as in developed nations. In this paper, a case study is conducted regarding the existing issues and potential solutions for the ICT industry in Iran, as an example for a developing country. The study is based on interviews with a number of IT professional and government authorities. Additionally, the relevant literature to this topic is reviewed to generalize and extend the scope of the findings. This exploration is intended to identify the pertinent issues and challenges in developing countries and propose a fine-grained framework to encompass corresponding aspects and potential solutions.

Danışmanlar ve yardımcılar kimlerdir?
Temel danışmanlık becerileri nelerdir?
Yardım etme süreci nasıl işler?
Alandaki etik meseleler ve ikilemler nelerdir?
Çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım nasıl olmalıdır?

Tüm bu sorulara cevap bulabilceğiniz kılavuz niteliğindeki bu kitapta, danışmanlık becerileri kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Bu becerilerin kazanımını ve geliştirilmesini en kolay şekilde öğretme yolunu hedefleyerek uygulamacılara yardım ilişkisini nasıl kuracağına, geliştireceğine ve sonlandıracağına dair bir yapı sunuyor. Teorik bilgilendirmenin ardından verilen vaka örnekleri, diyaloglar ve etkinlikler ile danışman ve yardımcıların eğitimini ve pratiğini destekliyor.

İlk bölümde, psikoterapistler ve danışmanlık önceliği olmayan diğer mesleki rollerdeki yardımcıların çalışma alanları, becerilerin tanıtımı ve yardım süreci ele alınarak kapsamlı bir giriş bölümü oluşturulmuştur. Daha sonra her bir beceri detaylı olarak incelenmiştir. Sürecin başlangıcından önce anlama, ilgi gösterme gibi beceriler verilip bunun üzerine süreci yapılandırmanın yolu çizilmiştir. Soru sorma, dirençleri yönetme, problem çözümünü kolaylaştırma, ev ödevi verme gibi becerileri tanımlamanın ötesinde etkin kullanımını sağlayacak uygulamalar sunulmuştur. Bu aşamaların ardından yardım ilişkisini nasıl sonlandırmak gerektiğine ilişkin bilgi ve pratik bir arada verilmiştir. Son bölümde, bütün bu uygulamaların etik bir çerçevede yapılmasını destekleyecek konulara değinilmiştir. Etik meseleler ve ikilemler, çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım konuları tamamlayıcı nitelikte ele alınmıştır.

The finite element method constitutes a general tool for the numerical solution of partial
differential equations in engineering and applied science
The finite element method (FEM), or finite element analysis (FEA), is based on the idea of
building a complicated object with simple blocks, or, dividing a complicated object into small and
manageable pieces. Application of this simple idea can be found everywhere in everyday life as well as
in engineering.

The purport of this paper is premised on the extent to which Negative pledge clause can be activated against third-parties. That is, to what extent can this covenant be enforced against a subsequent creditor who took interests in the borrower’s assets with or without notice of the negative pledge.This paper considers the general nature of the negative pledge clause and its extant variations while arguing that the effect of the clause on third-parties is determined by reference to the intention of the initial creditor and the borrower which can be evinced in the terms of the covenants; whether the clause effectively creates a proprietary and enforceable right for the initial creditor and whether the subsequent creditor who advanced credit without notice of the negative pledge can be made subject of the clause.

یکی از مهمترین پیش شرط های توسعه تجاری در فضای اقتصاد جهانی شده امروز پیوستن کشورهای در حال توسعه به سازمان تجارت جهانی و سند ضمیمه حقوقی آن سازمان یا همان موافقتنامه "تریپس" می باشد که اهمیتی بسیار تعیین کننده در هماهنگ سازی نظام های مالکیت فکری بین کشورهای عضو دارد. ایران علیرغم سابقه طولانی در قانونگذاری در زمینه مالکیت فکری و پیوستن به کنوانسیون های مرتبط هنوز نتوانسته است به عنوان عضو رسمی سازمان تجارت جهانی در آید دقیقا به دلیل عدم هماهنگی با روند توسعه سیستم های همکاری بین المللی در قالب سازمان هایی نظیر "وایپو". در این مقاله پرسش اصلی این بوده است که سیستم قانونگذاری مالکیت فکری در ایران بیشتر تابع نظام حقوقی "حق مؤلف" بوده است یا "کپی رایت" و اینکه چنین سیستمی در راستای تشویق سرمایه گذاری های مستقیم خارجی از چه نواقصی رنج می برد ؟

Why is it that the pace of technical change in Indian industry has been so poor? What are the forces that determine the pace of this change? Since Indian research and development efforts have been meagre, why is it that industry has not imported more advanced techniques from the advanced  capitalist economies?  What has been the role of Indian capital goods sector in this process? This paper seeks to examine these issues in the context of the cotton textile industry.

This brief chapter in the SAGE Handbook of Intellectual Property (Halbert and David, eds) examines available data and analyses concerning the impact of the Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights (TRIPS) on development. The chapter considers distinctions among types of countries and industries, and the role of the World Intellectual Property Organization (WIPO).

Though the Thai economy has recorded impressive growth rates over the past 50 years, the country is now in the ‘middle-income trap’ unable to achieve the status of high-income economy and catch-up with the forerunner countries of Asia in technologically sophisticated industries. At the same time, it is losing out to countries such as Indonesia and Vietnam in labour-intensive and resource-based industries. Passive and slow technological learning behaviour of firms in Thailand are the underlying problems. Apart from deficiencies in technological efforts and the strategic intent to upgrade, several firms have continued to perpetuate ineffective technology and innovation policies. Seven unhealthy habits are outlined here to explain Thailand’s ineffective policies. The analysis offers lessons for other developing countries aiming to avoid getting caught in the middle-income trap.

How can we identify and estimate workers’ tacit knowledge? How can we design a personnel mix aimed at improving and speeding up its transfer and development? How is it possible to implement tacit knowledge sustainable projects in remote areas? In order to answer these questions, it is necessary to distinguish between types of tacit knowledge, to establish what they allow for and to consider their sources. It is also essential to find a way of managing the tacit knowledge ‘stock’ and distribution within the workforce. In short, a conceptual framework is needed to manage tacit knowledge. Based on previous works and 2 years of action research, this paper introduces such a framework and describes its partial application to support the pre-operational training and hiring in a large industrial plant in Brazil. Two contributions emerge from the research. First, the concept of ‘levels of similarity’ is
introduced as a means to qualify the experience of workers and estimate the associated tacit knowledge. Second, the capability of carrying out three types of judgement properly and speedily is put forward as being a core ability of those who possess what has been called ‘collective tacit knowledge’ (Collins in Organ Stud 28(2):257–262, 2007). In practical terms, the results indicate the opportunity for companies to capitalize on the experience and tacit knowledge of their workers in a systematic way and with due recognition. Ultimately, positive impacts are expected in their absorptive capacity as well as in their management and human resources systems, accident prevention, productivity and the development of sustainable projects in remote areas.

Mitler, bazı gizemli olayların neden gerçekleştiğini açıklamak veya nasıl davranmamız ve düşünmemiz gerektiğini doğrulamak amacıyla ortaya çıkan ve nesilden nesile aktarılan hikâyelerdir. Kültürler, etraflarındaki dünyayı açıklamak için mevcut bilgilerden faydalanamadıklarında mitler üretirler. Pek çok insanın yaratıcı olmakla ilgili yanlış inançları vardır. Bu yanlış inanç nedeniyle de yaratıcılıklarını tam olarak kullanamazlar. Yaratıcı bireylerin ve firmaların başarıları üzerindeki en son araştırmalardan biri bu kitabın yazarı David Burks'e aittir.
Elinizdeki bu kitap, yaratıcılık ile ilgili sahip olabileceğimiz yanlış fikirler ve gerçekler ile bizleri yüzleştirip, en iyi fikir ve projeleri, araştırma ve programları bulmak için bizlere pratik bir yöntem sunmaktadır. Özellikle, birçok kişinin ya da organizasyonun yaygın olarak kullandığı 10 yanlış yaratıcılık efsanesinin üzerinde durarak yeni bir sistem önermektedir. Kitapta, tamamıyla yenilikçi stratejileri tasarlayabilmek için yaratıcılık hakkındaki yanlış efsaneleri dolayısıyla da ön yargıları nasıl ortadan kaldırabileceğimiz konusunda cesur fikirler sunulmaktadır. Ayrıca kitap, yaratıcılığın ilham alınarak, bazen tesadüfi gerçekleştiğine ve biraz da şansa bağlı kalındığına dair fikirlerimizi değiştirecek bir kitaptır. Bunun için, özellikle pek çok gence yön veren kişilerin okuması gereken bir kitap konumundadır; gerek büyük gerekse küçük şirketlerde fark oluşturmak isteyen bireyler ve yöneticiler için el kitabı niteliğindedir.
Günümüzde rekabetçi küresel pazarlarda ve ortamlarda kaliteli, hızlı, ihtiyaçlara yönelik yenilikçi ürünler, hizmetler veya süreçler sunmak kaçınılmazdır. Bir diğer anlamda, yenilikçiliğe odaklı yüksek değer oluşturan işler için bizlerden yaratıcı olmamız, yeni ve kullanışlı fikirler geliştirmemiz beklenmektedir. Yenilikçi fikirlerin ortaya çıkması şansa bırakılamaz.
Yaratıcılık ile ilgili ilk dar boğaz, toplumların oluşturduğu mitler ile karşı karşıya kalınmasıdır. Mitlerin ortadan kaldırılacağı yenilikçi fikirler üretmek için kullanılabilecek, bilimsel açıdan kanıtlanmış bir yaratıcılık modeline ihtiyaç vardır. Müthiş fikirler üretmek için bir dış güç inancına bel bağlamak zorunda değiliz. İhtiyacımız olan her şeye zaten kendi içimizde sahibiz. Akıcı bir üslupla ve örneklerle anlatılan bu kitapta, yaratıcılığın efsaneleri, yenilikçiliğe götüren süreçlerin üzerindeki sır perdelerini aralamaktadır.
David Burks, Yaratıcılık Mitleri adlı bu kitabında yenilikçiliği tetikleyen inanışların, engellerin ve güçlerin gizemini çözmeye yardımcı oluyor. Kitap boyunca, her bölümde bilimsel açıdan konuyu destekleyecek farklı örnekler bulabilirsiniz. Yenilik çalışmalarını geliştirmek isteyen herkes için Yaratıcılık Mitleri yeni fikirler bulmak açısından mutlaka okunması gereken önemli bir kitap.

This research was funded by, and implemented within, a UK national research organisation, while the author was the KE and Impact Evaluation Manager responsible for assessing impact on a £15m UK government-funded research programme.

This work was also submitted as the authors MBA dissertation which was accepted and awarded in 2009.

ABSTRACT: A methodology and methods ‘toolbox’ is proposed for conducting impact research and assessment from within research programmes. The emphasis is upon how to clarify and assess the wider impacts from the early stages onwards.

The approach explicitly acknowledges, and attempts to address, the known issues and challenges of impact assessment while drawing upon the resources and opportunities available to research managers and researchers within such programmes.

The study has two triangulating foundations. Firstly, it examines the academic literature to help identify and design the pilot methodology and methods. Secondly it trials these in a real programme to both test and improve them.

The study was conducted over one year within one leading UK research organisation, where two research programmes (and around 60 research projects of £15m total value) were being assessed for their impacts. The study draws upon actual impact management experience and reflection, prospective (ex ante) and retrospective (ex post) assessments, participatory contributions from leading researchers undergoing assessment, and consultation with external users. The findings of this study outline the pilot and its first iteration. Recommendations are made for improvement to the methodology and methods.

A subsequent follow-on bid to UK government incorporating the impacts identified from implementing this methodology, successfully led to a further £15m of government funding.

It is expected the pilot methodology and methods will be applicable to other organisations, conducting and funding such research programmes, required to research and assess the wider research impacts.

Although primary focus of implemetation trials was upon research in physical sciences, technology, high-tech engineering, computing/IT, and environment, the wider literature study, the methodology design and justification, the methods proposed and used, and the resulting general recommendations and lessons are expected to apply more broadly to many other research areas, where the impact is to be found more widely in the society, economy, government or public sector or within organizations, policies, professions or the public.

Interest in this work is expected from research programme managers, impact managers and assessors, management consultants advising in this area, and government funding managers, all seeking to embed a developing approach to understand, capture, and enhance wider impact.

What are the similarities and differences between crowdsourcing and sharing economy? What factors influence their use in developing countries? In light of recent developments in the use of IT-mediated technologies, such as crowdsourcing and the sharing economy, this manuscript examines their similarities and differences, and the challenges regarding their effective use in developing countries. We first examine each individually and highlight different forms of each IT-mediated technology. Given that crowdsourcing and sharing economy share aspects such as the use of IT, a reliance on crowds, monetary exchange, and the use of reputation systems, we systematically compare the similarities and differences of different types of crowdsourcing with the sharing economy, thus addressing a gap in the current literature. Using this knowledge, we examine the different challenges faced by developing countries when using crowdsourcing and the sharing economy, and highlight the differences in the applicability of these IT-mediated technologies when faced with specific development issues.

This is a report on the emergence of knowlesge economy in the Middle East and North African Region looking at how the countries of the region were inserted in this economy. It examines ten countries from the Maghreb and the Mashrek namely Algeria, Morocco, Tunisia, Egypt, Jordan, Saudi Arabia, Lebanon, United Arab Emirates, Qatar and Kuwait.

Thailand’s automotive industry has evolved from a small import-substituting industry to a vibrant exporting one. It has contributed significantly and increasingly to the economy and intra-industry trade in Southeast Asia. The country also has experienced ‘qualitative’ change from simple production to technologically sophisticated activities. The evidence amassed illustrates that firm strategy and collaboration with other actors
in the national innovation system were the most important drivers of technological upgrading in the industry. Local automotive part suppliers in particular had to become ‘active’ learners by collaborating with other partners beyond their own multinational buyers to compete in export markets.

In Turkey, most university administrators and academic staff members are not yet fully aware of intellectual property rights (IPRs). Researchers often have difficulty in licensing opportunities that can provide additional revenue streams due to the lack of either strategic policies set by the administration or a dedicated technology transfer (or licensing) office (TTO). This paper attempts to shed some light
on the relationship between intellectual property rights and licensing awareness in Turkish universities as well as how this is affected by the lack of TTOs. Semi-structured exploratory interviews were conducted with 45 researchers in two different faculties (Medicine and Engineering). Results show that most of the participants, including a higher-than-expected percentage from the Faculty of Engineering,
were not aware of the importance of the technology that they had developed in terms of licensing and royalties that they could earn. In conclusion, it can be said that universities in Turkey have to undergo a policy change regarding managerial issues, especially with regards to Technology Transfer Offices. Increasing the visibility of technology transfer options and agreements, as well as further research on this topic, is recommended.

This research aims to describe the expected and observed educational-instructional effects of economic globalisation on higher education institutions in so called 'developing countries'. It explores how global capitalism forces universities in emerging economies, such as India, Turkey and China, to build up their education systems in accordance with the demands of the global market system. It concludes that a knowledge driven global economy demands a larger proportion of the human capital and that this forces the higher education systems to redesign their strategies, education systems, policies and structures in order to compete effectively in the global economy and meet the demands of economic globalisation.

The education sector in India is no longer bound to just classrooms. Thanks to new start-ups and higher internet and smart phone penetration, the online learning space in India is growing manifold. The e-learning market in India is estimated to be around $3 billion. The central government's efforts to make digital available to students in every corner of the country is also aiding the sector. Currently, online training in India focuses equally on school and college-based courses as well as mid-level professional courses. Owing to the steady economic growth and globalization, education in India is no longer just a teacher talking to a bunch of students in a classroom. With more than 370 million internet users and hundreds of local as well as global business tycoons willing to invest in the future of education, online education in India has picked up pace. Online education helps people get access to a world-class learning experience when traditional higher education is simply not possible due to financial or personal constraints. Some may also suffer from physical or mental disabilities that make learning in a classroom impossible. For these students, online courses, specializations and degree programs can offer an incredible opportunity to continue their education and build careers for themselves. This paper discusses about essentiality of E-Learning and how it is developing worldwide.