Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
ABD demokrasisinin sırtını dayadığı argümanlardan olan "adalet" sisteminin bugün hala hatırlanan kara lekesi Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti davası... 20.yüzyılın başlarında Amerika'da yükselen yabancı düşmanlığı ve komünist-anarşist... more
ABD demokrasisinin sırtını dayadığı argümanlardan olan "adalet" sisteminin bugün hala hatırlanan kara lekesi Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti davası... 20.yüzyılın başlarında Amerika'da yükselen yabancı düşmanlığı ve komünist-anarşist avının sonucu olarak suçsuz iki İtalyan göçmenin "vatansever" mahkeme üyeleri tarafından 1927 yılında ölüme mahkum edildiği dava. Savunmalar, tanıkların dinlenmesi, bilirkişi raporları, üst mahkemeye yapılan itirazlarla tam yedi yıl sürer kararın alınması. Dava bugünkü tabiriyle küreselleşir, birçok ülkede protesto eylemleri düzenlenir. Ancak mahkeme heyeti için söz konusu olan devletin yüksek menfaatidir. Tüm itiraz ve tepkiler görmezden gelinip resmi ideolojinin "öteki" saydığı iki suçsuz idam edilir. Diğer bir deyişle devlet eliyle bir cinayet işlenmiştir.
Fransız edebiyat eleştirmeni, antropolog, filozof René Girard, ‘Dostoyevski-Yeraltı İnsanı’ isimli eserinde , Dostoyevski’nin romantizmden yeraltı insanına oradan da bir dehaya dönüşmesini yazarın kitaplarından karşılaştırmalı okumalarla... more
Fransız edebiyat eleştirmeni, antropolog, filozof René Girard, ‘Dostoyevski-Yeraltı İnsanı’ isimli eserinde , Dostoyevski’nin romantizmden yeraltı insanına oradan da bir dehaya dönüşmesini yazarın kitaplarından karşılaştırmalı okumalarla çözümlüyor. Girard’ın edebiyat eleştirisinin, psikoloji, sosyal  psikoloji, biyografi gibi farklı alanlarla harmanlanması tabii ki Dostoyevski külliyatının sil baştan tekrar elden geçmesine neden oluyor.
Topkapı, sivil toplum hareketlerinin tarihi açısından önemli bir yere sahip. Bugün birçok vakıf ve derneğin faaliyet sınırlarının kültür, din ve mezhep çizgileriyle belirlenmiş olduğu göz önüne alındığında toplumsal dinamiklerdeki... more
Topkapı, sivil toplum hareketlerinin tarihi açısından  önemli bir yere sahip. Bugün birçok vakıf ve derneğin faaliyet sınırlarının kültür, din ve mezhep çizgileriyle belirlenmiş olduğu göz önüne alındığında toplumsal dinamiklerdeki değişim kronolojisini de semt özelinde bir anda yakalayabilmek mümkün.
Chaplin'in "Büyük Diktatör" adlı filmi sadece 20.yüzyılın ilk yarısında hüküm süren faşizme değil geçmişte ve sonrasında da adı ne olursa olsun bütün zorba rejimlere, iktidarlara ait ipuçlarıyla doludur. Charlie Chaplin'in 1940 yılında,... more
Chaplin'in "Büyük Diktatör" adlı filmi sadece 20.yüzyılın ilk yarısında hüküm süren faşizme değil geçmişte ve sonrasında da adı ne olursa olsun bütün zorba rejimlere, iktidarlara ait ipuçlarıyla doludur.

Charlie Chaplin'in 1940 yılında, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen başında, o büyülü sessizliğini bozarak çektiği ilk sesli filmidir Büyük Diktatör (The Great Dictator).

Sessizliğini bozmuştur, çünkü artık 20. yüzyıla (ve tabi müthiş öngörüsüyle sonraki yüzyıllara) damgasını vurmuş olan diktatörlere, militarizme, kapitalizme, emperyalizme ve en önemlisi sadece dönemin değil geleceğin de umutsuz, köleleştirilmiş, sindirilmiş ve korkutulmuş sessiz kitlelerine söyleyeceği çok şeyi vardır, özellikle filmin sonunda. Final sahnesi olmasına rağmen adeta sesli Chaplin sinemasının açılış konuşmasıdır
Azınlık hafızalarının kullanımında hazır 6-7 Eylül’ün de yıldönümü yaklaşırken “hafızanın endüstrileşmesi” ya da “hafızanın sınırları” gibi yeni başlıkların açılması meseleye dair önemli katkılar sunacak gibi görünüyor.
Karagümrük ile eski dönemlerde adı Kynegion olan Balat arasındaki vadi, Bizans’ta manastırların yoğun olduğu bir bölgeydi. Vadinin en önemli manastırı, surlara en yakını olan Khora (bugünkü Kariye Müzesi) olmakla beraber, vadinin... more
Karagümrük ile eski dönemlerde adı Kynegion olan Balat arasındaki vadi, Bizans’ta manastırların yoğun olduğu bir bölgeydi. Vadinin en önemli manastırı, surlara en yakını olan Khora (bugünkü Kariye Müzesi) olmakla beraber, vadinin merkezini ise Petra Manastırı oluşturuyordu.

Konstantinopolis'teki siyasal çekişmeler nedeniyle 1283'te Khora Manastırı’na çekilen Maksimos Planudes’in burada kurduğu kütüphane, Bizans İmparatorluğu'nun en bilinir politik ve entelektüel figürlerinden şair Theodoros Metokhites tarafından zenginleştirilip yenilendi. Metokhites, kütüphane için “Tüm ölümlülerin kullanımına sunulmuştur’’ dediğinde yıl 1313 idi.

2 asır sonra ise Venedik’ten gelen bir matbaacı, Khora’ya komşu Petra Manastırı’nda Metokhites’in o ünlü hazinesini devralarak, Edirnekapı’ya yeni bir kültür mirası bırakmak üzere kolları sıvayacaktı.  Ermeni matbaacılığında kişisel girişimciliğin de temellerini atan Apkar Tıbir, aynı zamanda Karagümrük’te 16. yüzyılda oluşan Kefe Mahallesi’nin belleğini de oluşturan isimlerin başında yer alacaktı.
ATALAY, E. 2019 İstanbul'da Yaşayan Azınlık Gruplarının İstanbul Algıları ve Kentsel Bellekleri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Küresel Şehirler ve İstanbul Araştırmaları Bilim Dalı,  Yüksek Lisans Tezi
"İstanbul'da Azınlıklar: Kent ve Bellek"
Pakrat Estukyan dolu dolu yaşadığı hayatını anlatıyor. Yüz yıl önce ailesinin uğradığı zulümle başlayarak iki kuşak geriye gidiyor; ailenin İstanbul’a gelişi, “herkes için gurbet olan” bu şehirde kök salışıyla devam ediyor.... more
Pakrat Estukyan dolu dolu yaşadığı hayatını anlatıyor. Yüz yıl önce ailesinin uğradığı zulümle başlayarak iki kuşak geriye gidiyor; ailenin İstanbul’a gelişi, “herkes için gurbet olan” bu şehirde kök salışıyla devam ediyor. İstanbul’un çeşitli semtlerinde geçirdiği dönemleriyle kendi zamanının İstanbulu’na ışık tutarken, okulda, iş hayatında, sosyal hayatta karşılaştığı zorlukları anlatıyor, yaşadığı mutlulukları da es geçmiyor. Sayat Nova korosuyla müziğe olan tutkusunu, Agos’ta verdiği mesaiyle yazıya olan bağlılığını ve aynı zamanda her şeye rağmen ayakta kalma mücadelesini gösteriyor. Estukyan, kendi deyimiyle “büyük insanların” tarihinden sıyrılıp, kendi tarihini anlatırken aslında bir topluluğun, bir şehrin, hatta bütün bir ülkenin tarihine de ışık tutuyor.

“Yaşamım boyunca uğradığım yoksunlukların, zorlukların, mağduriyetlerin hiçbirinden iz kalmadı. Yaşandıkları anlarda büyük acılara yol açan bir yığın şeye karşı asla ‘keşke’ demek zorunda kalmadım. Yüzüme kapanan her kapının ardından açabileceğim bir yenisini buldum. Babamın kirvesi olduğu sevgili Harutyun Keşişyan’ın ‘Çok yukarı bakma, fesin düşer’ sözü daha önce de bahsettiğim gibi bende adeta bir yaşam felsefesine büründü. Büyük hırslar edinmedim. Heves edip de kavuştuklarımın kıymetini ise hep bildim.”