Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze çok sayıda kültürel miras öğesi ulaşmıştır. Kent ve çevresinde 2017 yılından itibaren Klasik, Roma ve Bizans Dönem’lerine ait eserleri... more
Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze çok sayıda kültürel miras öğesi ulaşmıştır. Kent ve çevresinde 2017 yılından itibaren Klasik, Roma ve Bizans Dönem’lerine ait eserleri belgelemek ve kentin arkeolojik zenginliklerini ortaya koymak amacıyla yüzey araştırmaları başlatılmıştır. 2018 ve 2019 yıllarında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde arkeolojik yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Yüzey araştırması sırasında Çekerek İlçesinde Özükavak Beldesi, Kızlar Kayası, Elemin Mahallesi, Çandır Mahallesi’nde, Aydıncık İlçesinde, ilçe merkezi, Kösrelik Mahallesi, Tatlar Mevkii, Kazankaya Beldesi, Kadışehri İlçesinde, ilçe merkezi, Yoncalık Mahallesi’nde tespit edilen arkeolojik materyallerin envanter kayıtları yapılmıştır. Bu makalede, Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen Doğu Roma Dönemi mimari taş eserleri incelenmektedir. Makalede incelenen taş eserler işlevlerine göre gruplandırılmış ve dönemleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmada 3 adet sütun kaidesi, 18 adet sütun ve sütun tamburuna ait parça, 3 adet sütun başlığı, 1 adet friz bloğu, 2 adet çörten, 1 adet templon payesi, 1 adet eşik taşı, 1adet lento bloğu, 1 adet postament/altlık, 15 adet mezar steli ve parçası, 5 adet vida ağırlık taşı, 2 adet mortarium, 2 adet öğütme/değirmen taşı, 1 adet altar masası (ökoristi)?, 3 adet dibek olmak üzere toplam 59 adet eserin detaylı belgelemesi yapılmıştır. Dönemsel değerlendirme yapıldığında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen taş eserler MS 4.-6. yüzyıl aralığına tarihlendirilebilmiştir. Eserler mimari ve mimari işlevi olmayan taş eserler olarak ikiye ayrılmış ve kendi grupları altında incelenerek katalog oluşturulmuştur. Eserlerin tipolojik özellikleri dikkate alınarak analojik olarak genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eserlerin bir bölümü, üzerlerinde herhangi bir bezeme içermemesinden dolayı tarihlendirilememiştir.
Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze çok sayıda kültürel miras öğesi ulaşmıştır. Kent ve çevresinde 2017 yılından itibaren Klasik, Roma ve Bizans Dönem’lerine ait eserleri... more
Yozgat ili ve ilçeleri günümüze kadar birçok dönemde iskân edilmiş ve bu uygarlıklardan günümüze çok sayıda kültürel miras öğesi ulaşmıştır. Kent ve çevresinde 2017 yılından itibaren Klasik, Roma ve Bizans Dönem’lerine ait eserleri belgelemek ve kentin arkeolojik zenginliklerini ortaya koymak amacıyla yüzey araştırmaları başlatılmıştır. 2018 ve 2019 yıllarında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde arkeolojik yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Yüzey araştırması sırasında Çekerek İlçesinde Özükavak Beldesi, Kızlar Kayası, Elemin Mahallesi, Çandır Mahallesi’nde, Aydıncık İlçesinde, ilçe merkezi, Kösrelik Mahallesi, Tatlar Mevkii, Kazankaya Beldesi, Kadışehri İlçesinde, ilçe merkezi, Yoncalık Mahallesi’nde tespit edilen arkeolojik materyallerin envanter kayıtları yapılmıştır. Bu makalede, Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen Doğu Roma Dönemi mimari taş eserleri incelenmektedir. Makalede incelenen taş eserler işlevlerine göre gruplandırılmış ve dönemleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmada 3 adet sütun kaidesi, 18 adet sütun ve sütun tamburuna ait parça, 3 adet sütun başlığı, 1 adet friz bloğu, 2 adet çörten, 1 adet templon payesi, 1 adet eşik taşı, 1adet lento bloğu, 1 adet postament/altlık, 15 adet mezar steli ve parçası, 5 adet vida ağırlık taşı, 2 adet mortarium, 2 adet öğütme/değirmen taşı, 1 adet altar masası (ökoristi)?, 3 adet dibek olmak üzere toplam 59 adet eserin detaylı belgelemesi yapılmıştır. Dönemsel değerlendirme yapıldığında Çekerek, Kadışehri ve Aydıncık ilçelerinde tespit edilen taş eserler MS 4.-6. yüzyıl aralığına tarihlendirilebilmiştir.
Eserler mimari ve mimari işlevi olmayan taş eserler olarak ikiye ayrılmış ve kendi grupları altında incelenerek katalog oluşturulmuştur. Eserlerin tipolojik özellikleri dikkate alınarak analojik olarak genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eserlerin bir bölümü, üzerlerinde herhangi bir bezeme içermemesinden dolayı tarihlendirilememiştir.
Paleolitik Dönem’den itibaren birçok medeniyete ait kalıntıları bünyesinde barındıran Anadolu, tüm insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Sahip olduğu bu değerler, tarihe ve arkeolojiye meraklı... more
Paleolitik Dönem’den itibaren birçok medeniyete ait kalıntıları bünyesinde barındıran Anadolu, tüm insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Sahip olduğu bu değerler, tarihe ve arkeolojiye meraklı Avrupalı seyyah, gezgin ve araştırmacıların gözlerini ve ellerini Anadolu topraklarına çevirmesine neden olmuştur. 19. yüzyılda öncelikle yabancı bilim heyetleri tarafından planlı ve düzenli kazılar yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Osmanlı yöneticileri Batı’da yaşanan gelişmelerin gerisinde kalmamak adına yurtdışına, daha çok da Fransa’ya, belirli alanlarda eğitim alması için öğrenci göndermeye başlamıştır, ancak arkeoloji bu alanlardan biri değildir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yetişmiş insan açığını hızla kapatmak için yurtdışına çok daha fazla öğrenci gönderilmiş ve hatta bu uygulama için özel kanun çıkarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal, zengin kültürel mirasa sahip olan ülkemizde arkeoloji bilimine gerekli önemin verilmediğini görmüş eserlerin toplanması, kazı ve müze sayısının arttırılması için çeşitli talimatlar vermiş ve arkeoloji, eskiçağ tarihi, sanat tarihi, Hititoloji alanında da ivedilikle yurtdışına öğrenci gönderilmesini sağlamıştır. Bu çalışmada, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde devlet bursu ile yurtdışında eğitim alarak yurda dönen, ülkemiz taşınır ve taşınmaz kültürel mirasının araştırılmasına büyük emek veren Türk bilim insanları ve arkeoloji bilimine katkıları sunulmaya çalışılmıştır.
Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir kilise Anadolu’daki Erken Bizans Mimarlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Popüler adı ile Kesik Minare olarak anılan yapı kullanıldığı... more
Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir kilise Anadolu’daki Erken Bizans Mimarlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Popüler adı ile Kesik Minare olarak anılan yapı kullanıldığı evrelere çok farklı biçimlerde, Erken Bizans Dönemi’nde örneğin Panhagia Kilisesi, Osmanlı Dönemi’nde ise en yaygın şekilde Cumanın Camii olarak adlandırılmıştır. Kullanıldığı uzun süreçteki farklı evrelerde değişiklik ve onarımlar geçiren yapı 19. yüzyıl sonundaki büyük yangın sonrası terk edilmiştir. Kentin bilinen en büyük kilisesi olup, araştırmacılar tarafından “Anadolu Bizans mimarlığının benzersiz bir örneği” olarak tanımlanan ve ilk evresi MS 5.-6. yüzyıllara tarihlenen çok evreli yapı neredeyse tamamen Hellenistik ve Roma Dönemi yapılarından devşirilen yapı malzemesi ve sütun gövdesi, kapı çerçeveleri, arşitravlar gibi yapı donanımı ile inşa edilmiştir. Yapının Erken Bizans Dönemi’nde kullanılan donanımları arasında özellikle paye başlıkları öne çıkmaktadır. Mimarlık tarihinde benzeri bulunmayan paye başlıklarının tamamı Roma Dönemi arşitrav bloklarından oluşturulmuştur. Bu süreçte uzun yüzleri kesilerek kısaltılan ve yaklaşık kare formu kazandırılan blokların Roma Dönemi’nde şekillenen faskialı ve bezekli yüzeyleri tamamen korunmuş, yüzlerden birindeki iki faskia sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri ile donatılmıştır. Erken Bizans Dönemi’nde kesilen yüzler de Antik Dönem yüzlerini taklit eder şekilde bezenmiş ve iki faskiasına anılan motifler ve madalyonlar işlenmiştir. Erken Bizans Dönemi’nde işlenen yüzler ile birlikte dikey yüzeylerinin tamamında bezek içeren başlıklara teknik ve bezeksel açıdan Bizans mimarisinde benzeri bulunmayan bir görünüş kazandırılmıştır. Başlıkların haç formlu paye kollarında kullanılmaları yüzlerden birinin paye içinde kalmasına, dolayısıyla da blokların üç yönden görünmelerine yol açmıştır. Başlıklar ön ve arka yüzlerinde Roma Dönemi, yan yüzlerde ise Erken Bizans Dönemi işçiliğini yansıtacak şekilde kullanılmışlardır. Ön ve yan yüz faskiaları üzerine işlenen sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri yanında yan yüzlerin bazıları üzerine işlenen madalyonlar ile Antik Dönem arşitravı izlenimi yok edilmeye çalışılmıştır. Haç formlu payelerin yapının üçüncü evresinde inşa edilen kubbe nedeniyle güçlendirilmeleri, başlıkların yan yüzlerinin bu dönem itibarı ile kapanmasına ve sadece ön yüzlerinin görülebilmesine yol açmıştır. Sonraki dönemde gerçekleştirilen onarımlar sırasında özgün konumu dışında kullanılan ya da yapının geçirdiği yangın nedeniyle ön yüzleri de tahrip olan bazı başlıklar 19. yüzyıl sonunda tamamen gözden kaybolmuşlardır. Tahribat nedeni ile çok sayıda paye başlığının günümüze ulaşmadığı yapının haç formlu payelerinin galeri katında kullanılan beş blok 2017 yılı itibarı ile başlayan restorasyon çalışmaları sırasında tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu çalışmada ilk kez ele alınan bu önemli başlıklar Roma ve Erken Bizans Dönemi’ndeki konumları yanında gösterdikleri işçilik, bezek düzeni ve stil açısından kapsamlı olarak değerlendirilmektedir.
Research Interests:
Xanthos was one of the most important cities of Lycia, in Southwestern Anatolia. In the northeast of the Ancient City of Xanthos, to the west of the Lycian Building along the western wall of this building, the soundings taken in a... more
Xanthos was one of the most important cities of Lycia, in Southwestern Anatolia. In the northeast of the Ancient City of Xanthos, to the west of the Lycian Building along the western wall of this building, the soundings taken in a south-north direction revealed in the initial strata that these areas were used as workshops during the Byzantine Period. When the work continued in the south-north direction, an "annex place", built adjacent to the west wall of the Lycian Building, was identified in 2013. From the soundings made in the area many pottery sherds belonging to the Hellenistic Period were unearthed from the filling layer during the 2013 excavation season. Among these finds, twenty-three stamped amphora handles are noteworthy. The amphora handles document the origin of the amphorae that reached Xanthos and its surroundings, and the commercial activities of the city and the Lycia Region during the Hellenistic Period. Eighteen of these stamped amphora handles are of Rhodian and five of Knidian origin. The Rhodian amphora stamps recovered from the site are generally dated to between the 3rd century B.C. and the 1st century A.D., while the Knidian amphora stamps are dated to between the 2nd and 1st century B.C. Through this study, the role of Xanthos in the distribution maps of commercial amphorae of the island/islands and Western Anatolian cities that traded with the cities in the Lycian Region during the Hellenistic Period is, to some extent, established. The information on the fabricans and the eponyms which dated them, who were active in the ancient cities of Rhodos and Knidos, with which the city of Xanthos was in commercial contact, are presented here for the first time, although it is a small group.
Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir kilise Anadolu’daki Erken Bizans Mimarlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Popüler adı ile Kesik Minare olarak anılan yapı kullanıldığı... more
Antik Attaleia’nın Roma Dönemi agorası içine inşa edilen ve 16. yüzyılda camiye dönüştürülen bir kilise Anadolu’daki Erken Bizans Mimarlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Popüler adı ile Kesik Minare olarak anılan yapı kullanıldığı evrelere çok farklı biçimlerde, Erken Bizans Dönemi’nde örneğin Panhagia Kilisesi, Osmanlı Dönemi’nde ise en yaygın şekilde Cumanın Camii olarak adlandırılmıştır. Kullanıldığı uzun süreçteki farklı evrelerde değişiklik ve onarımlar geçiren yapı 19. yüzyıl sonundaki büyük yangın sonrası terk edilmiştir. Kentin bilinen en büyük kilisesi olup, araştırmacılar tarafından “Anadolu Bizans mimarlığının benzersiz bir örneği” olarak tanımlanan ve ilk evresi MS 5.-6. yüzyıllara tarihlenen çok evreli yapı neredeyse tamamen Hellenistik ve Roma Dönemi yapılarından devşirilen yapı malzemesi ve sütun gövdesi, kapı çerçeveleri, arşitravlar gibi yapı donanımı ile inşa edilmiştir. Yapının Erken Bizans Dönemi’nde kullanılan donanımları arasında özellikle paye başlıkları öne çıkmaktadır. Mimarlık tarihinde benzeri bulunmayan paye başlıklarının tamamı Roma Dönemi arşitrav bloklarından oluşturulmuştur. Bu süreçte uzun yüzleri kesilerek kısaltılan ve yaklaşık kare formu kazandırılan blokların Roma Dönemi’nde şekillenen faskialı ve bezekli yüzeyleri tamamen korunmuş, yüzlerden birindeki iki faskia sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri ile donatılmıştır. Erken Bizans Dönemi’nde kesilen yüzler de Antik Dönem yüzlerini taklit eder şekilde bezenmiş ve iki faskiasına anılan motifler ve madalyonlar işlenmiştir. Erken Bizans Dönemi’nde işlenen yüzler ile birlikte dikey yüzeylerinin tamamında bezek içeren başlıklara teknik ve bezeksel açıdan Bizans mimarisinde benzeri bulunmayan bir görünüş kazandırılmıştır. Başlıkların haç formlu paye kollarında kullanılmaları yüzlerden birinin paye içinde kalmasına, dolayısıyla da blokların üç yönden görünmelerine yol açmıştır. Başlıklar ön ve arka yüzlerinde Roma Dönemi, yan yüzlerde ise Erken Bizans Dönemi işçiliğini yansıtacak şekilde kullanılmışlardır. Ön ve yan yüz faskiaları üzerine işlenen sarmaşık, asma dalı ve örgü motifleri yanında yan yüzlerin bazıları üzerine işlenen madalyonlar ile Antik Dönem arşitravı izlenimi yok edilmeye çalışılmıştır. Haç formlu payelerin yapının üçüncü evresinde inşa edilen kubbe nedeniyle güçlendirilmeleri, başlıkların yan yüzlerinin bu dönem itibarı ile kapanmasına ve sadece ön yüzlerinin görülebilmesine yol açmıştır. Sonraki dönemde gerçekleştirilen onarımlar sırasında özgün konumu dışında kullanılan ya da yapının geçirdiği yangın nedeniyle ön yüzleri de tahrip olan bazı başlıklar 19. yüzyıl sonunda tamamen gözden kaybolmuşlardır. Tahribat nedeni ile çok sayıda paye başlığının günümüze ulaşmadığı yapının haç formlu payelerinin galeri katında kullanılan beş blok 2017 yılı itibarı ile başlayan restorasyon çalışmaları sırasında tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu çalışmada ilk kez ele alınan bu önemli başlıklar Roma ve Erken Bizans Dönemi’ndeki konumları yanında gösterdikleri işçilik, bezek düzeni ve stil açısından kapsamlı olarak değerlendirilmektedir.
A Group of Architrave Blocks from Antalya Old Town (Kaleiçi) Until the end of the Ottoman period, the defence system of the ancient Attaleia city was fortified through extensive repairs and patches, while it was particularly enlarged on... more
A Group of Architrave Blocks from Antalya Old Town (Kaleiçi)
Until the end of the Ottoman period, the defence system of the ancient Attaleia city was fortified through extensive repairs and patches, while it was particularly enlarged on the southwest by a large number of plain building blocks, pieces of columns, bases, inscribed and ornamented blocks, which were removed from other buildings including notably public buildings. The major threats in the 7thcentury AD led to measures taken at the gates as they were the weakest points of the defence system, while at the same time the entrances of the city lost their characteristic appearances due to the additions and they were extensively narrowed as if they were closed down.
As of the end of 19th century, these entrances were considerably purified from later additions and the vast majority of the high-quality spolia were moved to the newly established Antalya Museum. During the restoration works in 1958 at the Hadrian’s Arch, which was one of the most important land entrances to the city, part of this material was also removed while three blocks of architraves next to a couple of blocks and pieces of columns were left near the building. The latest comprehensive study about Hadrian’s Arch has persuasively revealed that the architrave blocks do not belong to the aforementioned building. These blocks, which have contributed greatly to the understanding of the structural background of the city, are examined within the scope of this study and recommendations are given for the building that they possibly belong to.
ANTİKÇAĞDA GIDALARIN KORUNMASIFOODSAFETY IN ANTIQUITYHÜLYAKÖKMEN-SEYİRCİ∗ÇİSEM ÇAĞ∗∗Öz:Yiyecek ve içecekler insan yaşamı için temel bir ih-tiyaçtır. Evrimin başlangıcından beri insanlar, muhteme-len içgüdüsel olarak, tesadüfler ve... more
ANTİKÇAĞDA GIDALARIN KORUNMASIFOODSAFETY IN ANTIQUITYHÜLYAKÖKMEN-SEYİRCİ∗ÇİSEM ÇAĞ∗∗Öz:Yiyecek  ve  içecekler  insan  yaşamı  için  temel  bir  ih-tiyaçtır. Evrimin başlangıcından beri insanlar, muhteme-len içgüdüsel olarak, tesadüfler ve deneme-yanılma  yön-temi  ile  gıdaları  muhafaza  etmeye  çalışmışlardır.  Prehis-torik dönemlerin başlangıcında doğadan toplanan yiye-ceklerin  bozulmasını  engellemek  amacıyla  koruma  ve  saklama  ihtiyacı  ortaya  çıkmıştır.  Bazı  yemek  ve  beslen-me  kitaplarında  antikçağda  gıda  koruma  yöntemlerine kısaca  değinilmiştir.  Bu  çalışma,  bugüne  kadar  yapılan  araştırmalar da dikkate alınarak edebi metinler, epigrafik ve  arkeolojik  verilerin  bir  arada  değerlendirilmesi, konu-nun kapsamlı bir şekilde araştırılması ve bilinen yöntem-ler  yanında  antikçağda  kullanılan  ancak  günümüzde  ar-tık  kullanılmayan  yöntemlerin  genel  olarak  değerlendi-rilmesini  amaçlamaktadır.  Prehistorik  Dönem’de  yiye-cekler  için  tümüyle  doğaya  bağımlı  olan  insanlar,  zaman  içerisinde  hammaddelerin  de  el  verdiği  ölçüde,  yiyecek/içeçek  miktarı  ve  çeşitliliğini  arttırmıştır.  Bu  dönemde insanlar  birçok  hayvan  türünü  avlamış  ve  aynı  zamanda  doğadan  meyve,  bitki  ve  baharat  gibi  ürünleri  toplamış-lardır.  Başlangıçta  yiyecekleri  nasıl  koruyacağını  bilme-yen insanoğlu, onları mümkün olan en kısa sürede tüket-mek  zorunda  kalmıştır.  Ancak  zamanla  öğrenilen  koru-ma  yöntemleri  diğer  kent  ve  bölgelere  sözlü  olarak  ya-yılmıştır.  Bugün  kullanılan  yiyecek  koruma  yöntemleri-nin  bir  bölümünün  antikçağ  öğretileri  ile  birebir  örtüş-tüğü  de  gözden  kaçmamaktadır.  Antikçağda  tuzlama,  kurutma, tütsüleme,  fermantasyon,  salamura  ve  tatlan-dırma gibi yöntemler kullanılmıştır.
Research Interests:
Xanthos South City Gate and Its Phases Three gates providing access to the city from the east, west, and south have been identified on the oft-restored walls of Xanthos. This ancient city has been inhabited uninterruptedly from the... more
Xanthos South City Gate and Its Phases
Three gates providing access to the city from the east, west, and south have been identified on the oft-restored walls of Xanthos. This ancient city has been inhabited uninterruptedly from the Archaic period until the Middle Ages. This article focuses on the detailed study of the entrance designated as the “South Gate” that provided access to the city from the direction of the Xanthos Plain in the south. An exhaustive study of this gate had not been conducted to date.
...
Research Interests:
ABSTRACT: This study introduces a new vessel form termed: "Lidded bowls", which were found during the 2013 excavations at the ancient city of Xanthus. 16 partially restored examples of lids and bowls were analysed and then catalogued.... more
ABSTRACT: This study introduces a new vessel form termed: "Lidded bowls", which were found during the 2013 excavations at the ancient city of Xanthus. 16 partially restored examples of lids and bowls were analysed and then catalogued. These were obtained from what has been termed the "Annex Place", which was attached to the "Lycian Structure" on the north eastern side of the city. Unlike the more common lidded bowls, these have four corresponding holes both in the lids and on the bowls. These not only provide a new insight into the pottery of antiquity in terms of form and function but also contribute to our knowledge of the local pottery production within the region of Lycia.
No preview · Article · May 2016
Research Interests:
Yiyecekler ve içeçekler insan yaşamı için temel bir ihtiyaçtır. Evrimin başlangıcından beri insanlar, muhtemelen içgüdüsel olarak, hastalıklardan kaçınmak için deneme yanılma yöntemi ile gıdaları muhafaza etmeye... more
Yiyecekler ve içeçekler insan yaşamı için temel bir  ihtiyaçtır. Evrimin başlangıcından beri insanlar, muhtemelen içgüdüsel  olarak,  hastalıklardan  kaçınmak  için  deneme  yanılma  yöntemi  ile  gıdaları  muhafaza  etmeye çalışmışlardır.  Prehistorik  dönemlerin  başlangıcında  doğadan  toplanan  yiyeceklerin  bozulmasını  engellemek amacıyla koruma ve saklama ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyaçların karşılanmasında görev alan dini kurumlar da gelişmiş ve yayılmışlardır.AntikÇağ’da  yiyeceklerinin  korunması  üzerine  yapılan  çalışmalar  oldukça  sınırlı  sayıdadır.  Bazı  yemek  ve beslenme kitaplarında kısaca bu konuya değinilmiştir. Bu çalışma, bugüne kadar yapılan araştırmalar da dikkate alınarak  antik  kaynaklar,  epigrafik  veriler ve  arkeolojik  buluntuların  bir  arada  değerlendirilmesi,  konunun kapsamlı bir şekilde araştırılması ve bilinen yöntemler yanında Antik Çağ’da kullanılan ancak günümüzde artık kullanılmayan yöntemlerin genel olarak değerlendirilmesini amaçlamaktadır.Prehistorik Dönem’de yiyecekler için tümüyle doğaya bağımlı olan insanlar, zaman içerisinde ham maddelerin de el verdiği ölçüde,  yiyecek /içeçek  miktarı ve çeşitliliğini arttırmıştır. Bu dönemde insanlar birçok hayvan türünü  avlamış  ve  aynı  zamanda  doğadan  meyve,bitki  ve  baharat  gibi  ürünleri  toplamışlardır.  Başlangıçta yiyecekleri  nasıl  koruyacağını  bilmeyen  insanoğlu,  yiyecekleri  mümkün  olan  en  kısa  sürede  tüketmek zorundaydı.  Aksi  takdirde  doğadan  elde  ettikleri  tüm  yiyecekler  bozulabilirdi.  Öğrenilen  koruma  yöntemleri diğer kent ve bölgelere sözlü olarak yayılmıştır. Bugün kullanılan yiyecek koruma yöntemlerinin bir bölümünün Antik  Çağ  öğretileri  ile  birebir  örtüştüğü  de  gözden  kaçmamaktadır.  Antik  Çağ’da  kurutma,  tütsüleme, fermantasyon, salamura, şekerleme ve tuzlama yöntemlerinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu yöntemlerin yanı sıra yiyeceklerin muhafazasında kullanılacak kap kacaklar da üretilmiştir. Bu kap kacaklar içerisinde yer alan yiyeceklerin korunmasını sağlamak için de çeşitli yöntemlerin geliştirildiği antik kaynaklardan öğrenilmektedir. Ayrıca yiyeceklerin korunmasını sağlamak için çeşitli memuriyetler ve yasalar da epigrafik veriler ışığında tespit edilmiştir.Sonuç  olarak,  Antik  Dönem’de  yiyeceklerin  korunmasını  sağlamak  amacı  ile  yukarıda  sayılan  yöntemler geliştirilmişir. Bu yöntemlerin büyük bir bölümü Antik Çağ’dan günümüze miras kalmıştır. Bazı araştırmacılar yiyeceklerin  korunmasının  sadece  korumak  için  değil  aynı  zamanda  kültürel  bir  anlama  da  sahip  olduğuna inanmaktadırlar.