Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Suat Kolukirik
  • Akdeniz University, Department of Sociology, 07058 Antalya/Turkey
  • +90 532 2069043

Suat Kolukirik

Akdeniz University, Sociology, Faculty Member
In this paper, the development of the sociological method is approached and discussed within the framework of the concept of paradigm. The concept of paradigm as a model of doing science, or the conventions upon which scientists agree... more
In this paper, the development of the sociological method is approached and discussed within the framework
of the concept of paradigm. The concept of paradigm as a model of doing science, or the conventions upon which scientists
agree on how a problem should be approached, forms the basis of scientific inquiry. Because paradigms correspond to the
nature of scientific research and the methodology followed by the researcher. Quantitative research, known as the positivist
paradigm in the context of research design, precedes proving and defining, while qualitative research comes to the fore and
becomes evident in the axis of research open to exploration, understanding and interpretation. As a multi-paradigm science,
sociology is nourished and flexible by a positivist, interpretive, critical, and postmodern paradigm. Moreover, it is argued in
the study that multi-paradigmism affects the methodological structure and brings with it methodological differentiation. From
this point of view, the transformations and methodological differences in the theoretical modeling approach of sociology are
examined and evaluated in the context of periods.
Türkiye’deki Çingene ya da yaygın ve resmi kullanımda “Roman” adıyla tanımlanan gruplara ilişkin çalışmaların tarihçesi oldukça yeni olmasına rağmen farklı çalışmalara da ihtiyaç duyulmaktadır. Nitekim söz konusu ihtiyaç çerçevesinde... more
Türkiye’deki Çingene ya da yaygın ve resmi kullanımda “Roman”
adıyla tanımlanan gruplara ilişkin çalışmaların tarihçesi oldukça
yeni olmasına rağmen farklı çalışmalara da ihtiyaç duyulmaktadır.
Nitekim söz konusu ihtiyaç çerçevesinde bu grubun kim olduğu
kadar hangi kültürel özellikler çerçevesinde ele alınıp değerlendirileceği hususu, oldukça önemli bir sorunsal ve tartışma alanıdır.
Tarihsel açıdan bakıldığında, Çingene olarak adlandırılan grupların Hindistan’dan Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafya içerisinde
bulunduğu ve tarihi eserlerde yer aldığı görülmektedir.
Göç olgusu günümüz dünyasının en önemli gerçekliği olarak kendisini hissettirmekte ve gündem içerisindeki konumunu korumaktadır. Zira birçok insan ve sosyal grup, farklı beklenti ve nedenlerle doğup büyüdüğü yerlerden başka şehir veya... more
Göç olgusu günümüz dünyasının en önemli gerçekliği olarak kendisini
hissettirmekte ve gündem içerisindeki konumunu korumaktadır. Zira birçok
insan ve sosyal grup, farklı beklenti ve nedenlerle doğup büyüdüğü yerlerden başka şehir veya ülkelere doğru göç yolculuklarına çıkmakta ve yeni
arayışlar içerisinde bulunmaktadır. Göçe yol açan etkenlerin çeşitliliği bir
yana kendini gerçekleştirme ve arayış içinde bulunmanın ortaya çıkardığı
dinamizm hem yeni toplumsallıklar üretmekte hem de toplumsal değişimin
itici gücünü oluşturmaktadır. Bu manada göç hareketliliklerini yerel, ulusal
ve uluslararası ölçekte izlemek, ortaya çıkabilecek pek çok sosyal sorunun
çözümüne imkân sağlarken, politika geliştirilmesini de kolaylaştırmaktadır.
Elinizdeki bu kitapta, yoğun göç alan bir kent olarak Antalya'ya yapılan iç ve
dış göç süreçlerini okuyucusuyla ve kent yönetimiyle buluşturmayı hedeflemektedir.
Zaman ve mekanın sınırlarını ortadan kaldıran bilişim teknolojileri sunduğu imkanlar ve sağladığı olanaklarla toplumsal ve bireysel yaşamın her alanında etkili olmaktadır. Dijital dönüşümün yol açtığı yeni pratikler, bireysel ve toplumsal... more
Zaman ve mekanın sınırlarını ortadan kaldıran bilişim teknolojileri sunduğu imkanlar ve sağladığı olanaklarla toplumsal ve bireysel yaşamın her alanında etkili olmaktadır. Dijital dönüşümün yol açtığı yeni pratikler, bireysel ve toplumsal yeni görünümler ortaya çıkarmakta ve farklılaşmaktadır. Öyle ki gündelik pek çok eylemimiz gibi suç türleri de giderek dijitalleşmekte, kapsamı ve niteliği değişerek daha kolay gerçekleştirilebilir hale dönüşmektedir. Dijitalleşmeyle birlikte ön plana
çıkan suçlar ise doğrudan bilişim sistemini, verilerini ve bütünlüğünü hedef alan eylemlerle önemli bir güvenlik sorunu olarak kendisini hissettirmektedir. Bu perspektiften hareketle çalışmada, bilişim teknolojileriyle birlikte kapsamı ve niteliği değişen suç türleri irdelenerek artan teknolojik imkanların suç eylemleri üzerindeki etkisi belirlenmeye çalışılmıştır. İnternet haberleri bağlamında dolandırıcılık yöntemleri örneklem alanı olarak belirlenmiş, 2008 ve 2019 yıllarında
dolandırıcılıkla ilgili en fazla içeriğe sahip olduğu belirlenen ve içinde dolandırıcılık kelimesi geçen hurriyet.com.tr’de yer alan toplam 464 haber değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmada içerik analizi tekniği kullanılmış, gerçekleşme biçimlerine bağlı olarak, dolandırıcılık eylemini işleme biçimleri ve araçları kategorize edilerek sınıflandırılmıştır. Araştırmanın sonuçları bağlamında teknolojik ilerlemelerin
beraberinde geleneksel suç eylemlerini dönüştürdüğü ve dijitalleşmeyi
araçsallaştırdığı bulgulanmıştır.
Teknolojik gelişmelerin günümüz toplumundaki artan etkisiyle birlikte ortaya çıkan yenilikler ve sağladığı kolaylıkların sosyal sistemin her alanını kuşatması, bireysel ve toplumsal ilişki biçimlerimizi değiştirmekte ve... more
Teknolojik gelişmelerin günümüz toplumundaki artan etkisiyle birlikte ortaya çıkan yenilikler ve sağladığı kolaylıkların sosyal sistemin her alanını kuşatması, bireysel ve toplumsal ilişki biçimlerimizi değiştirmekte ve farklılaştırmaktadır. Öyle ki yüz yüze ve karşılıklı etkileşimler aracılığıyla sürdürülen birçok gündelik eylem, yoğun olarak teknolojik araçlarla gerçekleştirilmekte ve yaşantımızın sıradanlaşan bir parçası haline dönüşmüş bulunmaktadır. Gündelik sohbetlerden, eğlenme biçimine, boş zaman aktivitelerinden çalışma biçimlerine kadar çoğu davranışımız farklı biçim ve boyutlar kazanarak sanal ortamlara taşınmış ve dijitalleşmiştir. Dahası teknolojik gelişmeler ve tüketim toplumunun içerisine doğmuş olan yeni bir neslin varlığını da düşündüğümüzde kültürel pratiklerimiz her geçen gün dönüşüme uğramakta ve yaygınlık kazanmaktadır. Bu perspektif içerisinde çalışmamızda ‘online alışveriş’, ‘internetten alışveriş’, ‘sanal alışveriş’, ‘e-ticaret’, ya da ‘elektronik ticaret’ olarak adlandırılan dijital davranışın sosyolojik analizi, üniversite öğrencileri örnekleminde irdelenmeye çalışılmıştır. Araştırmada nicel yöntem tercih edilerek 17-20 Şubat 2020 tarihleri arasında Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji, Felsefe, Coğrafya ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinden toplam 240 öğrenci ile görüşülmüş ve anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Örneklem grubunun dijital alışveriş düzeyi, algısı, deneyimleri, beklentileri ve karşılaştıkları sorunlara ilişkin toplanan veriler numaralandırılmış ve SPSS programı aracılığıyla tablolaştırılarak değerlendirilmiştir. Katılımcıların dijital alışveriş davranışını; kolaylık, rahatlık, ucuzluk, erişebilirlik ve zamandan tasarruf olarak algıladığı ve %88,8 oranında dijital alışveriş deneyimine sahip olduğu bulgulanmıştır.
Öz: Göç gruplarının etkilerini ve etkileşimini konu edinen akademik çalışmalarda göçün ortaya çıkardığı toplumsal değişme biçimleri göç sürecini bir yönetim sorunu olarak görmekte ve tartışmaktadır. Zira göçle gelen nüfusun sosyal ve... more
Öz: Göç gruplarının etkilerini ve etkileşimini konu edinen akademik çalışmalarda göçün ortaya çıkardığı toplumsal değişme biçimleri göç sürecini bir yönetim sorunu olarak görmekte ve tartışmaktadır. Zira göçle gelen nüfusun sosyal ve mekansal sorunları, sosyal içerme ve göç politikalarına ihtiyaç duymakta ve toplumsal sistemin geleceğini belirlemede başat bir rol oynamaktadır. Özellikle göç gruplarının kültürel farklılıklarıyla birlikte içinde yaşadığı yeni toplumun bir parçası oluşu ve sosyal sisteme katılımda eşit hak ve imkanlara ulaşabilme kabiliyeti göçün sonuçlarını belirleyen faktördür. Bu perspek-tiften hareketle çalışmada, düzensiz uluslararası göç örneği olarak Adana iline yerleşen Suriyeli göçmen nüfusun sosyal ve mekansal görünümü Suriyeliler Caddesi örnekleminde; bütünleşme, farklılaşma, mekansallaşma ve aidiyet kavramlarıyla irdelenmeye çalışılmış ve değerlendirilmiştir. Araştırmada karma yöntem tercih edilerek anket, mülakat ve gözlem teknikleri kullanılmış, elde edilen nicel ve nitel veriler çalışmanın sorgu alanı içerisinde tasnif edilmiş, tablolaştırılmış ve analiz edilmiştir. Veri toplama süreci 02-30 Aralık 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilmiş, toplam 354 Suriyeli göçmene anket uygulanmış ve görüşmelerde istisnasız anadili Arapça olan tercümanların katılımları ve destekleriyle sağlanmıştır. Suriyeli göç gruplarının mekansal dağılımında; sosyo-ekonomik durum, akrabalık, tanıdıklık, din, dil ve mekansal algı faktörlerinin belirleyici olduğu ve sosyal uyum sorunlarının devam ettiği bulgulanmıştır. Abstract: In the academic studies that treat the impacts of, and the interaction between immigration groups, the types of social change that result from immigration view and discuss immigration process as a management problem. The social and spatial issues of the population that emerge with immigration are in need of social inclusion and immigration policies, and they play a crucial role in determining the future of the social system. Immigration groups' ability to become a part of, along with their cultural differences, the new society they live in, and to gain equal rights and opportunities to participate in the social system is the factor that determines the results of immigration. From this perspective, in this study, the social and spatial view in the case of Syrians Street, the Syrian immigrant population that settled in Adana province as an example of irregular international immigration has been addressed and evaluated in the context of integration, differentiation, spatialization, and belonging. By using the mixed method, the study has been conducted using survey, interview, and observation techniques; obtained quantitative and qualitative data have been classified, tabulated, and analyzed within the scope of the study. The data collection process has been conducted between the dates of 02-30 December 2019; a total of 354 Syrian immigrants have been surveyed, and participation and support of interpreters, whose native language is Arabic, have been provided during the interviews with no exception. It has been discovered that in the spatial distribution of Syrian immigrationgroups; factors such as socioeconomic condition, affinity, acquaintance, religion, language, and spatial perception are determinants, and social adaptation issues keep continuing.
Examining the role of the participation of immigrant children in the education system on developing resilience and social adaptation, this study is based on the results of the field study conducted with Syrian immigrant children in the... more
Examining the role of the participation of immigrant children in the education system on developing resilience and social adaptation, this study is based on the results of the field study conducted with Syrian immigrant children in the case of Darıca district. In this context, whether the inclusion of immigrant children within the education system has an impact on resilience development and the factors affecting the formation of personal resilience have been examined and discussed from a sociological perspective. Using quantitative and qualitative analyzes together, the 'mixed method' was preferred in this research; techniques such as Likert scale, focus group discussion and interview along with grounded theory analysis are included. The target group of the study consists of students between 13-18 age group and a total of 100 students were interviewed. The data collection process was completed between the dates of 13-24 May 2019, and interviews were made with school administrators, teachers and families, apart from the students forming the sample group. The data obtained were classified and evaluated as low level resilience, medium level resilience and high level resilience. In the context of the results of our research, it was discovered that the presence of immigrant children in the education system contributes to the development of resilience and facilitates social adaptation. Öz Göçmen çocukların eğitim sistemine katılımının dayanıklılık geliştirme ve sosyal uyumu sağlamadaki rolünü irdeleyen bu çalışma, Darıca ilçesi örnekleminde Suriyeli göçmen çocuklarla gerçekleştirilen saha araştırmasının sonuçlarına dayanmaktadır. Bu çerçevede göçmen çocukların, eğitim sistemi içerisinde bulunmalarının dayanıklılık geliştirmeleri üzerinde bir etkisinin olup olmadığı ve kişisel dayanıklılığın oluşmasına etki eden faktörlerin neler olduğu irdelenmiş ve sosyolojik bir perspektifle tartışılmıştır. Araştırmada nicel ve nitel analizlerin birlikte kullanıldığı 'karma yöntem' tercih edilmiş; likert ölçeği, odak grup görüşmesi ve mülakat teknikleri ile birlikte gömülü teori analizine yer verilmiştir. Araştırmanın hedef kitlesini 13-18 yaş grubundaki öğrenciler oluşturmuş ve toplam 100 öğrenci ile görüşme gerçekleştirilmiştir. Veri toplama işlemi 13-24 Mayıs 2019 tarihleri arasında tamamlanmış, örneklem grubunu oluşturan öğrenciler dışında, okul yöneticileri, öğretmenler ve ailelerle görüşmeler yapılmıştır. Elde edilen veriler düşük düzeyli dayanıklılık, orta düzeyli dayanıklılık ve yüksek düzeyli dayanıklılık olarak sınıflandırılmış ve değerlendirilmiştir. Araştırmamızın sonuçları bağlamında göçmen çocukların eğitim sistemi içerisinde yer almalarının dayanıklılık geliştirmelerine katkı sağladığı ve sosyal uyumu kolaylaştırdığı bulgulanmıştır.
Özet Suriye savaşından kuşkusuz en büyük oranda etkilenen ülke tarihi ve coğrafi yakınlığı nedeniyle Türkiye olmuş ve 4 milyona yakın bir Suriyeli nüfusa ev sahipliği yapmak zorunda kalmıştır. Suriye göçü beraberinde güvenlik merkezli pek... more
Özet Suriye savaşından kuşkusuz en büyük oranda etkilenen ülke tarihi ve coğrafi yakınlığı nedeniyle Türkiye olmuş ve 4 milyona yakın bir Suriyeli nüfusa ev sahipliği yapmak zorunda kalmıştır. Suriye göçü beraberinde güvenlik merkezli pek çok tartışma alanını gündeme taşımış ancak aşırı genelleştirmeler konunun kültürel boyutlarıyla ve farklı görünümleriyle birlikte ele alınmasını engellemiştir. Özellikle Suriye göçünün sayısal büyüklüğü kadar; göç nüfusunun niteliği, göç gruplarının kültürel özellikleri ve sosyolojik birikimlerine ilişkin veriler uzun bir süre sınırlı bazı akademik çalışmada yer bulabilmiştir. Suriyeli göçmen gruplar arasındaki kültürel farklılıkların göz ardı edilmesi ve aşırı genelleştirmeler, kamusal manada sosyal uyumu engelleyen ve olumsuz haber ya da muhalif politik duruşların oluşmasına zemin hazırlayan bir etken olmuştur. Diğer bir ifadeyle göç gruplarının sahip olduğu sosyolojik özelliklere ilişkin sınırlı bilgiler, kimlik ve farklılık boyutlarıyla konunun değerlendirilmesini ötelemiş, spesifik ve insan merkezli kamusal politikaların üretimini ve uygulama pratiklerini geciktirmiştir. Bu perspektiften hareketle çalışmada, Suriye savaşı sonrasında Hatay'ın Payas ilçesine yerleşen Suriyeli göçmen nüfusun sosyolojik görünümü ve kültürel özellikleri, karma araştırma yöntemiyle, anket ve derinlemesine mülakat tekniklerinin birlikte kullanımıyla irdelenmiş; sosyal temsil ve farkındalık temelli yaklaşımların göç ve göçmen yönetimini kolaylaştırıcı bir rol üstlendiği bulgulanmıştır. ABSTRACT IN ENGLISH The Sociological Characteristics of Syrian Immigrants in Terms of Difference and Awareness: A Case Study in Payas Due to historical and geographical proximity, Turkey has undoubtedly been the country that is affected the most from the Syrian War and had to host almost 4 million of Syrian population. Syrian migration has brought up many security-based discussion fields to the agenda; however, overgeneralisations have prevented the consideration of the topic in terms of cultural aspects and different perspectives. For a long time, the data considering the magnitude of Syrian migration; the quality of the immigrant population; the cultural
There are now many Roma populations in various countries, predominantly on the European continent. In accordance with this diversity in settlement places as well as living, Roma people have taken different names in different regions and... more
There are now many Roma populations in various countries, predominantly on the
European continent. In accordance with this diversity in settlement places as well as
living, Roma people have taken different names in different regions and at different
times; hence they have been attributed with either pejorative or positive
characteristics. However, despite all these attributions as well as their being marked
as ‘alien’, the Roma have been successful in altering or reformulating these
configurations and stereotypes and, to a large extent, have preserved their cultures
and group characteristics.
The early literature on the Roma as an ‘alien’ category has primarily dealt with
their language, roots and immigration. The nineteenth century literature started to
focus on the ways to homogenize these populations. The literature in the twentieth
century on the Roma mainly follows the reinvention of the Roma as alien.1 It was
only within the last couple of decades that they have been identified as ‘Roma’ in
cultural studies. All this historical processing in the literature points at the same time
to the process leading from calling the Roma successively Athingoni (in the
Byzantine Empire), Gitan (in Spain), Chigan (in Hungary) and Zigeuner (in
Germany) to their renaming as Roma.
Studies of the Roma have come from various sources.2 Some of these studies
focused on the state and laws and dealt with the question of political authority.
Others were mainly academic in nature and used anthropological methods of
investigation. There were also studies that reflected the common knowledge or
stereotypes and values among the public. The common denominator of all these
studies, which are mainly of Western origin and are part of the Western literature, is
that they conclude with generalizations without acknowledging the diversity of the
Roma. There is very little research, for instance, on the Roma of the Ottoman
Empire or those in Anatolia.
Turkey, which is situated on the transit route to Europe for many refugees/asylum seekers from Asia and Africa, has recently been facing a gradually increasing refugee problem. In this study, a sociological analysis of refugees will be... more
Turkey, which is situated on the transit route to Europe for many refugees/asylum seekers from Asia and Africa, has recently been facing a gradually increasing refugee problem. In this study, a sociological analysis of refugees will be introduced through the example of the city of Isparta in Turkey which serves as a transit country for many international refugees. The study will attempt to discuss the demographic characteristics of refugees, such as their age, gender, education levels, occupations, marital status, number of children, job/occupation and employment status, social and economic status, survival ways, reasons why they became refugees, traumas they experienced, adaptation problems, expectations, and finally their points of view towards both themselves and the world. The source of data used in the study includes the refugees residing in Kafeler (Bug˘day) Street in the city centre, as well as the refugees residing in Yedis¸ehitler district of Isparta. The study was carried out between October 2007 and January 2008 using in-depth
interview technique.
ÖZET Türkiye'de kimlik talepleri ve merkezde yer alma çabaları bağlamında yaşanan sorunlar demokratikleşme ve demokrasi kültürünü geliştirme sorunsalında düğümlenmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında sınırlı sayıdaki bir grubun ya da... more
ÖZET Türkiye'de kimlik talepleri ve merkezde yer alma çabaları bağlamında yaşanan sorunlar demokratikleşme ve demokrasi kültürünü geliştirme sorunsalında düğümlenmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında sınırlı sayıdaki bir grubun ya da yönetici kesimin yönlendirmesinde olan modernleşme süreci, bugün daha farklı sosyal, siyasi ve kültürel aktörler tarafından benimsenmekte ve yönlendirilmektedir. Kendini merkez ya da çevre de görenler arasındaki yapılanma beraberinde yeni demokratik talepleri de ülkenin gündemine taşımaktadır. Bu çalışma Türk modernleşme sürecinde merkezin/iktidarın dönüşümünü yeni kimlik arayışları bağlamında irdelemektedir. Türk toplumunda değişen ve dönüşen toplumsal talepler ve demokratikleşme çabaları, farklı kimlik arayışları üzerinden değerlendirilmekte ve insan merkezli bir hukuk ve demokratikleşme modeli çerçevesinde analiz yapılmaya çalışılmaktadır. ABSTRACT The problems experienced in Turkey in the context of identity claims and efforts to move to the centre are tangled in the problematic of democratisation and developing a culture of democracy. The modernization process, which used to be oriented by a limited number of groups or directors in the first years of the Republic, is embraced and prompted today by several different social, political and cultural actors. This structuring between the ones who consider themselves at the centre or margins also brings along new democratic demands into the country's agenda. This study aims to scrutinize the transformation of the centre/power during the process of the Turkish modernization in the context of new identity quests. The changing social demands and democratisation efforts in the Turkish society will be evaluated in terms of different identity quests, and we will try to carry out an analysis within the framework of a people-centred model of law and democratisation. Giriş Türkiye'de modernleşmenin yaygınlaşması ve aktörlerinin farklılaşmasıyla birlikte yeni kimlik talepleri ve eğilimlerinin daha görünür hale gelmeye başladığı görülmektedir. Tek merkez kalıbını aşan yeni kimlik arayışları bulabildiği bütün araçları etkin bir şekilde kullanmakta; televizyon, internet, semboller ve yeni sloganlar aracılığıyla kendi varoluşuna imkan sağlamaya çalışmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında sınırlı sayıdaki * Yrd.Doç.Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, suat@fef.sdu.edu.tr
Anadolu’daki varlığı uzun bir geçmişe dayanan Çingenelerin, Hindistan’dan ayrıldıktan sonra Anadolu’yu bir geçiş noktası ve yaşam alanı olarak seçtikleri bilinmektedir. Günümüzde ise Rom, Dom ve Lom gruplar olarak Türkiye coğrafyasının... more
Anadolu’daki varlığı uzun bir geçmişe dayanan Çingenelerin, Hindistan’dan ayrıldıktan sonra Anadolu’yu bir geçiş noktası ve yaşam alanı olarak seçtikleri bilinmektedir. Günümüzde ise Rom, Dom ve Lom gruplar olarak Türkiye coğrafyasının farklı bölgelerinde yaşayan Çingene gruplarına rastlanabilir. Bununla birlikte Türkiye’de kamusal söylemde “Roman”  ya da “esmer vatandaş” olarak tanımlanan ve batı bölgesinde yaşayan Rom grupları en fazla bilinen Çingene grubunu oluşturmaktadır. Buna karşın yoğun olarak Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan Lom ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan Dom gruplarına ilişkin veriler oldukça yetersiz görünmektedir. Bu perspektiften hareketle çalışmada Türkiye’deki Çingene gruplarının (Rom, Dom ve Lom) görünümleri yaşadıkları bölgelerden elde edilen veriler aracılığıyla irdelenecek ve kültür ve kimlik bağlamında sunulacaktır.
Kültür ve kimliğe ilişkin olarak yapılan çalışmalarda dil, kimliğin göstergesi ve tanımlayıcılarından biridir. Özellikle Çingene kültürü ve kimliği bağlamında değerlendirildiğinde; uzun göç yolculukları ve yaşanan olumsuzluklara rağmen... more
Kültür ve kimliğe ilişkin olarak yapılan çalışmalarda dil, kimliğin göstergesi ve tanımlayıcılarından biridir. Özellikle Çingene kültürü ve kimliği bağlamında değerlendirildiğinde; uzun göç yolculukları ve yaşanan olumsuzluklara rağmen Çingene dilinin varlığını devam ettirmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Zira geçmiş dönemlerde yazı diline sahip olmayan Çingenelerin, hangi şartlar altında dillerini nasıl korudukları ve kullandıkları, konuyu kavrama ve anlama bağlamında önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Bu perspektif içerisinde, Çingene dilinin Çingene topluluklarındaki sosyal işlevi ve anlamı; İzmir Tarlabaşında ikamet eden Çingenelerle yapılan söylem analizi çalışmasının sonuçları bağlamında analiz edilecektir.
Yalova kenti özelinde Körfez Geçiş Projesinin sosyal etkilerini ele alan bu makale kentleşme, sanayileşme, mekânsallaşma ve toplumsal değişme ilişkisi üzerine kurgulanmış bir çalışmaya karşılık gelmektedir. Kent dokusunda muhtemel önemli... more
Yalova kenti özelinde Körfez Geçiş Projesinin sosyal etkilerini ele alan
bu makale kentleşme, sanayileşme, mekânsallaşma ve toplumsal değişme
ilişkisi üzerine kurgulanmış bir çalışmaya karşılık gelmektedir. Kent dokusunda
muhtemel önemli değişimleri kaçınılmaz kılacak olan Körfez Geçiş Projesinin
insan, kültür ve mekan ilişkileri bağlamında değerlendirilmesi çalışmanın sorgu
alanlarını oluşturmaktadır. Zira kente ilişkin projelerin kent yaşayanları
tarafından nasıl algılandığının bilinmesi kent yönetimi ve olası politikaları
bağlamında kıymetlidir. Bu çerçevede projenin nasıl algılandığı ve
değerlendirildiği kentleşme, kimlik, aidiyet, göç, farkındalık, çevre, üretim
ilişkileri, bölgesel kalkınma gibi farklı sosyal parametreler üzerinden irdelenip söylem analizi tekniğiyle analiz edilmektedir.
Selanik’ten göç eden Çingenelerin göç deneyimi ve hatıraları üzerine kurgulanmış bu çalışma, İzmir Tarlabaşı mahallesinde ikamet eden Çingenelerle yapılan sözlü tarih çalışmasının sonuçlarını içermektedir. Tarlabaşı Çingeneleri... more
Selanik’ten göç eden Çingenelerin göç deneyimi ve hatıraları üzerine kurgulanmış bu çalışma, İzmir Tarlabaşı mahallesinde ikamet eden Çingenelerle yapılan sözlü tarih çalışmasının sonuçlarını içermektedir. Tarlabaşı Çingeneleri Yunanistan’la 1923 yılında yapılan Lozan Antlaşması sonucuna göre Türkiye’ye gelen Çingenelerdir. Bornova’ya göç eden Çingeneler, tütüncülükle uğraşan Çingenelerdir ve Selanik’te de tütüncülük yapmışlardır. Çalışmada, geçmişi anlamlandırma sürecine ilişkin olarak ‘sözlü tarih’ tekniği kullanılmıştır. Araştırma alanından elde edilen veriler, oluşturulan ‘tanıklık çözümleme modeli’ çerçevesinde analiz edilmiştir. Çalışmada yer alan tanıklıklar, çalışmanın izlediği paradigma içerisinde geçmişin anlamlandırılmasına bir katkı ve geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak değerlendirilebilir. Görüşülenlerin geçmişe ilişkin anlatıları; Göç ve Göç’e İlişkin Tasavvur, Geçmiş ve Gelecek Arasında Tarlabaşı, Çalışma Yaşamı ve Tütün İşçiliği, Göçmenlik ve Çingenelik Algısı başlıkları etrafında ele alınmış ve değerlendirilmiştir.
ÖZET Toplumsal kalkınma ve gelişme tartışmaları günümüz dünyasının önemli sorunlarından birisidir. Ekonomik büyümeye paralel olarak insan kaynağının gelişmişliği ve sürdürülebilir yaşam kalitesi, ülkelerarası rekabete açık bir alan ve... more
ÖZET Toplumsal kalkınma ve gelişme tartışmaları günümüz dünyasının önemli sorunlarından birisidir. Ekonomik büyümeye paralel olarak insan kaynağının gelişmişliği ve sürdürülebilir yaşam kalitesi, ülkelerarası rekabete açık bir alan ve sosyal politika gerektiren konulardır. Zira toplumu oluşturan insan kaynağının yaşam kalitesi, bireylerin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayabilme kapasitesiyle değerlendirilmektedir. Değişen yaşam koşulları ve bireysel tercihler, kentsel mekanlarda ilişkileri yeniden sorgulamakta, bireylerin yaşamlarından ne derece hoşnut oldukları, nelerden şikayet ettikleri ve kaliteli bir yaşamın bileşenlerinin ne olduğu sıklıkla tartışılmaktadır. Özel politika gerektiren grupların istihdamı ve bütünleşik sosyal politika üretimini Roman nüfus üzerinden ele alan bu makale de ise istihdam ve aktif içerme imkanları tartışılmakta, uygulanabilir çözüm ve politika önerileri değerlendirilmektedir. Anahtar kelimeler: Özel politika gerektiren gruplar, sürdürülebilir yaşam kalitesi, istihdam, aktif içerme, romanlar ABSTRACT Social development and improvement discussions are one of the important issues of modern-day. In parallel with economic growth, development of human resources, sustainable quality of life are open to competition internationally and require social policy. Then, the quality of human resources generating society is qualified with the capacity to afford individuals' social and economic necessities. Changing life conditions and individual preferences, relations in rural places are questioned again; how satisfied from the individual life, what the complain about and components of life og good quality are argued. In this article employment of groups requiring special policy and creation of integrated social policy for Roma citizens are handled and oppurtunities of employment, active inclusion are discussed, practicable solution and policy proposals are evaluated.
Afetler, geçmişten beri yaratabileceği derin hasarlar dolayısıyla insanlığın tedirginlik duyduğu olaylar arasında yer almaktadır. Özellikle yangın gibi tüm doğayı tehdit eden bir afetin telafi edilmesi aylar hatta yıllar sürebilmektedir.... more
Afetler, geçmişten beri yaratabileceği derin hasarlar dolayısıyla insanlığın tedirginlik duyduğu olaylar arasında yer almaktadır. Özellikle yangın gibi tüm doğayı tehdit eden bir afetin telafi edilmesi aylar hatta yıllar sürebilmektedir. Afetlerin sonucunda bireylerin maddi ve manevi hasarlar almasının yanında toplumsal yaşam kesintiye uğramakta ve önemli dönüşümler yaşanmaktadır. Bununla birlikte son yıllarda teknolojinin gelişmesi ve gündelik hayatımızın merkezinde yer almasıyla kriz anlarında ortaya çıkan sorunlar daha çabuk onarılmaya çalışılmakta ve haberdarlık sağlanmaktadır. Yaşanan afetler sonrasında beliren toplumsal çözüm arayışları yeniden inşa süreçlerini gerekli kılmakta, dirençlilik ve kırılganlık düzeylerinin anlaşılması önem kazanmaktadır. Bu perspektiften hareketle çalışmada 2021 yılında gerçekleşen Antalya Manavgat yangının medyadaki görünümü ve toplumsal algısı incelenmeye çalışılmış ve analiz edilmiştir. Çalışmanın örneklem alanı olarak yangınla ilgili en fazla i...
Yalova kenti ozelinde Korfez Gecis Projesinin sosyal etkilerini ele alan bu makale kentlesme, sanayilesme, mekânsallasma ve toplumsal degisme iliskisi uzerine kurgulanmis bir calismaya karsilik gelmektedir. Kent dokusunda muhtemel onemli... more
Yalova kenti ozelinde Korfez Gecis Projesinin sosyal etkilerini ele alan bu makale kentlesme, sanayilesme, mekânsallasma ve toplumsal degisme iliskisi uzerine kurgulanmis bir calismaya karsilik gelmektedir. Kent dokusunda muhtemel onemli degisimleri kacinilmaz kilacak olan Korfez Gecis Projesinin insan, kultur ve mekan iliskileri baglaminda degerlendirilmesi calismanin sorgu alanlarini olusturmaktadir. Zira kente iliskin projelenin kent yasayanlari tarafindan nasil algilandiginin bilinmesi kent yonetimi ve olasi politikalari baglaminda kiymetlidir. Bu cercevede projenin nasil algilandigi ve degerlendirildigi kentlesme, kimlik, aidiyet, goc, farkindalik, cevre, uretim iliskileri, bolgesel kalkinma gibi farkli sosyal parametreler uzerinden irdelenip soylem analizi teknigiyle analiz edilmektedir
Suriye savaşından kuşkusuz en büyük oranda etkilenen ülke tarihi ve coğrafi yakınlığı nedeniyle Türkiye olmuş ve 4 milyona yakın bir Suriyeli nüfusa ev sahipliği yapmak zorunda kalmıştır. Suriye göçü beraberinde güvenlik merkezli pek çok... more
Suriye savaşından kuşkusuz en büyük oranda etkilenen ülke tarihi ve coğrafi yakınlığı nedeniyle Türkiye olmuş ve 4 milyona yakın bir Suriyeli nüfusa ev sahipliği yapmak zorunda kalmıştır. Suriye göçü beraberinde güvenlik merkezli pek çok tartışma alanını gündeme taşımış ancak aşırı genelleştirmeler konunun kültürel boyutlarıyla ve farklı görünümleriyle birlikte ele alınmasını engellemiştir. Özellikle Suriye göçünün sayısal büyüklüğü kadar; göç nüfusunun niteliği, göç gruplarının kültürel özellikleri ve sosyolojik birikimlerine ilişkin veriler uzun bir süre sınırlı bazı akademik çalışmada yer bulabilmiştir. Suriyeli göçmen gruplar arasındaki kültürel farklılıkların göz ardı edilmesi ve aşırı genelleştirmeler, kamusal manada sosyal uyumu engelleyen ve olumsuz haber ya da muhalif politik duruşların oluşmasına zemin hazırlayan bir etken olmuştur. Diğer bir ifadeyle göç gruplarının sahip olduğu sosyolojik özelliklere ilişkin sınırlı bilgiler, kimlik ve farklılık boyutlarıyla konunun değe...
Özet: Türkiye'deki iç göç sürecinin sorunlu alanlarından biri üzerine kurgulanan bu çalışma, Dilovası ilçesi örneğinde sanayileşmenin fiziki ve toplumsal yapıda meydana getirdiği sorunları analiz etme çabasındadır. Sosyolojik açıdan... more
Özet: Türkiye'deki iç göç sürecinin sorunlu alanlarından biri üzerine kurgulanan bu çalışma, Dilovası ilçesi örneğinde sanayileşmenin fiziki ve toplumsal yapıda meydana getirdiği sorunları analiz etme çabasındadır. Sosyolojik açıdan göç ve kentleşme, toplumsal değişimlerin doğal bir çıktısıdır. Ancak dikkati çekici nokta göçün kendisinin toplumsal dönüşümlere yol açma kabiliyeti taşımasıdır. Çalışma alanı bağlamında değerlendirildiğinde bugünkü Dilovası'nın kentsel yoksulluk ve alt sınıf mekânsallaşma koşullarını belirgin biçimde yaşadığı ve çevre sorunlarıyla sürekli gündemde kaldığı söylenebilir. Zira "Dilovası, kanser ovası" başlıklarının gazetelerde yer aldığı günleri biraz eskitmiş olmakla birlikte sanayi kaynaklı sorunların gündemdeki yerini koruma özelliğini devam ettirdiği görülmektedir. Bu perspektiften hareketle çalışma, sınırlı da olsa Dilovası örneği üzerinden son yıllarda Türkiye'de yaşanan toplumsal değişim ve dönüşümü göç olgusu üzerinden ekonomi...
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin bireysel ve toplumsal düzeyde farklı etkilerinin olduğu ve yeni bir toplumsal düzene karşılık geldiği tartışılmazdır. Öyle ki üretim ve tüketim ilişkilerinin değişiminden gündelik... more
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin bireysel ve toplumsal düzeyde farklı etkilerinin olduğu ve yeni bir toplumsal düzene karşılık geldiği tartışılmazdır. Öyle ki üretim ve tüketim ilişkilerinin değişiminden gündelik ilişkilerimize kadar her birey ve kurum yeniden şekillenmiş ve kendi varoluşunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Özellikle pandeminin ne zaman sonlanacağı, aşılamanın seyri, işkollarında yaşanan değişimler, ev merkezli toplum ve esnek çalışma biçimleri tartışılan konu başlıklarını oluşturmuş ve belirsizlik durumunun varlığı toplumsal endişe ve kaygı hallerini beslemeye devam etmiştir. Pandeminin sonlandırılmasına yönelik alınan önlemler ve uygulanan kısıtlamalar politik bir karşıtlık olarak kullanılmış ve istihdam kaybı yaşayan, işyeri kapanan ya da istihdama erişim imkanı bulamayan toplumsal kesimler tarafından bir araç olarak tartışılmıştır. Bu perspektif içerisinde, çalışmada küresel risk unsuru olarak Covid-19 algısı ve ortaya çıkan toplumsal eğilimlerin belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla bir sosyal medya platformu örneği olarak Twitter’da 11-16 Mart 2020 tarihleri aralığında içinde risk, tehlike ve belirsizlik kavramlarından herhangi birisinin kullanıldığı paylaşımlar içerik analizi tekniğinden faydalanılarak incelenmiştir. Yapılan özümlemeler sonucunda Covid-19 pandemisi karşısında 5 farklı risk algısı ve sosyal tepkinin geliştiği belirlenmiş ve bunlar toplumsal kırılganlıkların yanı sıra dayanaklılıkların da göstergesi olarak değerlendirilmiştir.
Bu calisma, saglik astsubayi adayi ogrencilerinin meslek tercihi ve algisinin analizi uzerinedir. Bu cercevede mesleki ve askeri egitim alan Gulhane Askeri Tip Akademisi Saglik Astsubay Okullari ogrencilerinin mesleki tercihi ve... more
Bu calisma, saglik astsubayi adayi ogrencilerinin meslek tercihi ve algisinin analizi uzerinedir. Bu cercevede mesleki ve askeri egitim alan Gulhane Askeri Tip Akademisi Saglik Astsubay Okullari ogrencilerinin mesleki tercihi ve algilarini belirleyen psikolojik ve sosyal etkenler irdelenecektir. Mesleki tercih ve algida rol oynayan psikolojik ve sosyal etkenlerin egitim surecindeki etkileri nelerdir?, Meslek tercihi ve algisi nasil kurgulanmaktadir?, Farkli egitim donemlerinde meslek tercihi ve algisi kendisini nasil ifade etmektedir? sorulari calismanin temel sorgu alanlaridir. Calismanin orneklemini GATA Saglik Astsubay Hazirlama Okulu 1., 2. ve 3. siniflar ile Saglik Astsubay Meslek Yuksek Okulu 1. ve 2. siniflardan birer kisim olusturmaktadir. Calismada sosyokulturel ozelliklerin tespiti icin anket teknigi ve mesleki alginin belirlenmesinde de cagrisim burcu teknigi kullanilmistir
Research Interests:
Research Interests:
This study examines the Gypsy image and prejudice in Turkish society in terms of collective consciousness and prejudices. Within the scope of this context, the essential aim of this study is to display the images and prejudices about... more
This study examines the Gypsy image and prejudice in Turkish society in terms of collective consciousness and prejudices. Within the scope of this context, the essential aim of this study is to display the images and prejudices about Gypsies, who constitute a certain part of society, and to provide a platform for the reconsideration of these facts. A process with three steps was pursued while answering the questions in the study. The first step is the Attribute Constellation applied to the 3 rd and 4 th year undergraduate students at the Department of Sociology in Ege University; the second one comprises the research carried out on the Gypsy image and definitions in Turkish novels on Gypsies, which have been published since 1870. The final step displays the Gypsy image and definitions in Turkish daily language, legends and anecdotes, which have been compiled anonymously.
Youth is a stage at which identity begins to take shape and the young person runinates on "knowing himself/herself" and identifying who he/she is. In this period, relationships with the family and the social environment play a significant... more
Youth is a stage at which identity begins to take shape and the young person runinates on "knowing himself/herself" and identifying who he/she is. In this period, relationships with the family and the social environment play a significant role. Especially the nature and form of these relationships and the aimed objectives contribute to the formation of the identity of the young individual. In this process, addiction may be influential on the identity of the young as a consequence of "loss of value" or "despair". This study will introduce the sociological analysis of the youth and youth identity in the presence of drug addiction. The content analysis of the movie Requiem for a Dream will constitute the data source of the study. Through selected frames from the movie, the relationship between the young and drug addiction will be discussed in the context of "the abuser and the abused".
Öz 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin yol açtığı hasarlar, Türkiye depremleri tarihindeki en ağır ve en yaygın tahribatın yaşandığı doğal ve toplumsal afetlerden biridir. Marmara bölgesi gibi kentleşme ve sanayileşmenin yoğun ve hızlı... more
Öz 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin yol açtığı hasarlar, Türkiye depremleri tarihindeki en ağır ve en yaygın tahribatın yaşandığı doğal ve toplumsal afetlerden biridir. Marmara bölgesi gibi kentleşme ve sanayileşmenin yoğun ve hızlı olduğu bir bölgede meydana gelen söz konusu deprem, bugüne kadar yaşanan depremlerden çok daha büyük bir toplumsal kaygı ve toplumsal tepki ortamının oluşmasına neden olmuştur. Bu tepkinin en önemli nedeni ise yaşanan deprem sonucunda ortaya çıkan hasarın, can ve mal kayıplarının büyük olmasıdır. Marmara depremi sonrası yaşanılanlar özelinde Türk medyasında deprem algısını irdeleyen bu çalışma, konu hakkında gazetelerde yer alan haberlerin içerik analizine dayanmaktadır. Türkiye gibi deprem kuşakları üzerinde bulunan bir coğrafyada, medya ve deprem ilişkisi; deprem sonrası ortaya çıkan sosyal belirsizlik ve sosyal refleksler üzerinden değerlendirilmekte ve toplumsal işleyişin bilinç düzeyi açığa çıkarılmaya çalışılmaktadır. Abstract 17 August 1999 Marmara Earthquake is one of the most severe and destructive natural and social disasters in the history of Turkey. The earthquake that occurred in Marmara-a region undergoing dense and rapid urbanisation and industrialisation-has brought about an environment of a much greater social anxiety and social reaction compared to previous earthquakes. The most significant reason for this reaction is the huge loss of life and property damage occurred as a result of the earthquake. This study examines the earthquake perception in Turkish media with a specific focus on the aftermath of Marmara earthquake on 17 August 1999 through a content analysis of related news presented in the media. In Turkey, which is geographically located on seismic belts, the relationship between media and earthquake is evaluated on the basis of post-earthquake social indeterminacy and social reflexes, and the level of consciousness of the social mechanism is tried to be disclosed.
ÖZET Abdal kimliğinin sunumu üzerine odaklanan bu çalışma, söylem ve anlam ilişkisi temelinde bir kurgudur. Abdal kimliğinin kendisini var kılma ve tanımlama sürecinde kullandığı söylem ve ifadelerin yapısal çözümlemesi aracılığıyla,... more
ÖZET Abdal kimliğinin sunumu üzerine odaklanan bu çalışma, söylem ve anlam ilişkisi temelinde bir kurgudur. Abdal kimliğinin kendisini var kılma ve tanımlama sürecinde kullandığı söylem ve ifadelerin yapısal çözümlemesi aracılığıyla, kimliğin farklı zaman ve mekandaki temsiliyeti irdelenmeye çalışılmaktadır. Gerçekte söylemin nereye ve neden ait olduğu sorusu, içinde yaşanılan toplumun işleyişini açığa çıkarmada ve söyleyenin konumunu anlamada anahtar konumdadır. Diğer bir ifadeyle farklı kimlik kabullerinin ardında yatan dayanakların kültürel bağlamı üzerinden sosyolojik bir okuma ve anlama hedeflenmektedir. Bu perspektif içerisinde araştırma alanı olarak belirlenen, Denizli İlinin Kocabaş Kasabasında yaşayan Abdallarla derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiş ve elde edilen veriler çalışmanın sorgu alanları çerçevesinde analiz edilerek yorumlanmıştır. ABSTRACT This study focuses on the representation of Abdal identity on the basis of the relationship between discourse and meaning. The representation of Abdal identity in different times and places will be scrutinized through the structural analysis of the discourse and expressions used by Abdals in the process of their self-existence and self-identification. The question of where and why discourse actually belongs is a key factor in disclosing the dynamics of a given society and understanding the position of the speaker. In other words, this study aims to introduce a sociological reading through the cultural context of the foundations underlying different identity receptions. From this perspective, in-depth interview was conducted
Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik konumun düzensiz göç hareketliliği için bir güzergah oluşturduğu bilinmektedir. Uzun bir süredir Türkiye üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan uluslararası göç hareketliliği özellikle Suriye’de yaşanan... more
Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik konumun düzensiz göç hareketliliği için bir güzergah oluşturduğu bilinmektedir. Uzun bir süredir Türkiye üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan uluslararası göç hareketliliği özellikle Suriye’de yaşanan savaş ortamı nedeniyle artış göstermiş ve Türkiye; Afrikalı, Asyalı ve Ortadoğulu birçok göçmenin yanı sıra büyük bir Suriyeli nüfusa ev sahipliği yapar hale gelmiştir. Başlangıçta kalıcı oldukları düşünülmeyen ve sayıları birkaç yıl içinde 3 milyonu aşan Suriyelinin bu manada toplumsal etkileri ve sosyolojik görümünü önemli bir tartışma konusu halini almıştır. Bu çerçevede Türkiye’deki Suriyeli nüfusa yönelik yürütülen sosyal ve kamusal destek politikalarının içeriği ve uygulama adımlarının işleyişini değerlendirmek ve sosyal sistemin bütünüyle olan etkileşim alanları belirlemek çalışmanın temel kurgu alanı olarak belirlenmiştir. Çalışmada; Türkiye’deki Suriyeli nüfusun eğitim ihtiyacı, istihdam piyasasına erişimi, bölünmüş aileler, kadın ve çocukların durumu, sosyal uyum ve kamusal hizmetlerin kapsayıcılığı ve sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçların giderilmesine ilişkin hususlar Kocaeli örneklemi üzerinden sosyolojik bir perspektifle değerlendirilmektedir.
Özet Sürgün kavramı, coğrafi olarak yerinden yurdundan edilme an-lamı yanında siyasal, kültürel ve ekonomik boyutlar içeren bir sürece karşılık gelmektedir. Kültür ve kimliğin yaşamın her bo-yutuyla olan ilişkisi nedeniyle sürgün öncesi... more
Özet
Sürgün kavramı, coğrafi olarak yerinden yurdundan edilme an-lamı yanında siyasal, kültürel ve ekonomik boyutlar içeren bir sürece karşılık gelmektedir. Kültür ve kimliğin yaşamın her bo-yutuyla olan ilişkisi nedeniyle sürgün öncesi ve sonrasında yaşa-nanları içerisine alan hafızalaştırmalar, derin sosyal ilişkiler içeri-sinde taşınmakta ve kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Belirli bir grup ya da bireye ait hatırlamalar kendi deneyimlerine dayalıdır ve hissi olabilmektedir. Ancak benzer hatıraların varlığı birey ve grupların böyle bir olay yaşadıklarını göstermekte ve toplumsal hafızanın homojenliğine vurgu yapmaktadır. Çalışmanın konu-sunu oluşturan, 1944 yılında Stalin’in emriyle Özbekistan’ın Fergana kentine gönderilen Ahıska Türkleri arasındaki sürgün anlatıları da yaşananların benzerliğini ortaya çıkarmakta ve yol açtığı etkileri somutlaştırmaktadır. Bu çalışmada sürgün ve yer değiştirme sürecinin toplumsal hafıza ve kültürel taşınmadaki rolü, Fergana olayları nedeniyle önce Rusya’nın Krasnodar böl-gesine, sonra da Amerika Birleşik Devletlerinin Utah Eyaletine göç etmek zorunda kalan Ahıska Türkleri örneği üzerinden ele alınmakta ve değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler
Ahıska Türkleri, 1944 sürgünü, Fergana olayları, toplumsal hafıza, kültürel göç.
Özet Selanik’ten göç eden Çingenelerin göç deneyimi ve hatıraları üzerine kurgulanmış bu çalışma, İzmir Tarlabaşı mahallesinde ikamet eden Çingenelerle yapılan sözlü tarih çalışmasının sonuçlarını içermektedir. Tarlabaşı Çingeneleri... more
Özet
Selanik’ten göç eden Çingenelerin göç deneyimi ve hatıraları üzerine kurgulanmış bu çalışma, İzmir Tarlabaşı mahallesinde ikamet eden Çingenelerle yapılan sözlü tarih çalışmasının sonuçlarını içermektedir. Tarlabaşı Çingeneleri Yunanistan’la 1923 yılında yapılan Lozan Antlaşması sonucuna göre Türkiye’ye gelen Çingenelerdir. Bornova’ya göç eden Çingeneler, tütüncülükle uğraşan Çingenelerdir ve Selanik’te de tütüncülük yapmışlardır. Çalışmada, geçmişi anlamlandırma sürecine ilişkin olarak ‘sözlü tarih’ tekniği kullanılmıştır. Araştırma alanından elde edilen veriler, oluşturulan ‘tanıklık çözümleme modeli’ çerçevesinde analiz edilmiştir. Çalışmada yer alan tanıklıklar, çalışmanın izlediği paradigma içerisinde geçmişin anlamlandırılmasına bir katkı ve geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak değerlendirilebilir. Görüşülenlerin geçmişe ilişkin anlatıları; Göç ve Göç’e İlişkin Tasavvur, Geçmiş ve Gelecek Arasında Tarlabaşı, Çalışma Yaşamı ve Tütün İşçiliği, Göçmenlik ve Çingenelik Algısı başlıkları etrafında ele alınmış ve değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çingeneler, Lozan Antlaşması, Göç, Hatıra, Muhacir, Kimlik.
Research Interests:
Özet Türkiye'de yaşayan Çingenelerinin genel görünümü ve sosyo-ekonomik özelliklerini irdelemeyi hedefleyen bu çalışma, İzmir Bornova Tarlabaşı mahallesinde ikamet eden Çingeneler arasında gerçekleştirilen alan çalışmasının sonuçlarını... more
Özet Türkiye'de yaşayan Çingenelerinin genel görünümü ve sosyo-ekonomik özelliklerini irdelemeyi hedefleyen bu çalışma, İzmir Bornova Tarlabaşı mahallesinde ikamet eden Çingeneler arasında gerçekleştirilen alan çalışmasının sonuçlarını içermektedir. Çalışmanın sorgu alanı çerçevesinde; anket tekniği aracılığıyla sosyal ve ekonomik harita çıkarılmaya çalışılmış; demografik özellikler, doğum yeri, göç, medeni durum, aile büyüklüğü, eğitim, hane ve mekan, iş ve meslek, gelir ve harcama, evde kullanılan eşyalar, siyasal katılım, örgütlenme ve Çingenelerin kendilerine ve dünyaya bakış açılarına ilişkin veriler elde edilmiş ve yorumlanmıştır. Anket tekniğinden elde edilen verilerin yorumlanmasında, derinlemesine mülakat ve sözlü tanıklık teknikleri de kullanılmıştır. Abstract This study intending to examine the general representations and socioeconomic characteristics of the Gypsies includes the outcomes of the field study carried out among the Gypsies of Tarlabaşı district in Bornova, İzmir. Within the scope of the study, social and economic situation has been charted by applying questionnaire technique, and the data concerning demographic characteristics, birth place, migration, marital status, number of family members, education, household and space, work and job, income and expenses, furniture and goods used in the house, political participation, organization, and Gypsies' points of view towards themselves and the world have been obtained and evaluated. A depth interview and oral history techniques have been applied in the interpretation and analysis of the data ob
Bu çalışma, 1989-1992 yılları arasında Bulgaristan’dan göç eden Türk göçmenlerinin dayanışma ve örgütlenme biçimlerinin genel karakterini irdelemeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede; aile, akrabalık, hemşehrilik, göçmenlik, dernekleşme,... more
Bu çalışma, 1989-1992 yılları arasında Bulgaristan’dan göç eden Türk
göçmenlerinin dayanışma ve örgütlenme biçimlerinin genel karakterini irdelemeyi
hedeflemektedir. Bu çerçevede; aile, akrabalık, hemşehrilik, göçmenlik, dernekleşme,
siyasallaşma ve siyasal katılım gibi özelliklerin, Türk göçmenlerce yeni yerleşim
alanlarında nasıl içselleştirildiği ve kullanıldığı tartışılmaktadır. Çalışma alanı İzmir‘deki
Pınarbaşı, Sarnıç, Mevlana ve Buca bölgeleridir. Alan çalışması 14-21 Eylül 2002
tarihleri arasında tamamlanmıştır. Çalışmada; anket ve derinlemesine mülakat teknikleri
kullanılmıştır.
Research Interests:
Özet: İnsanlık tarihi kadar eski bir meslek olan hamallığın teknolojik ilerlemelere karşın varlığını koruduğu bilinmektedir. Geçmişte olduğu gibi zamanın koşullarına uygun değişikliklere uğramış hamallığın, kentleşme ve kentleşmenin... more
Özet: İnsanlık tarihi kadar eski bir meslek olan hamallığın teknolojik ilerlemelere karşın varlığını koruduğu bilinmektedir. Geçmişte olduğu gibi zamanın koşullarına uygun değişikliklere uğramış hamallığın, kentleşme ve kentleşmenin doğurduğu göç ile kırsal kesimden gelen vasıfsız işçiler ve göçmenler tarafından öncelikle tercih edildiği görülmektedir. Öte taraftan hamallık mesleğinin sosyal prestij açısından çekici olmaması ve çalışma yaşamının " en alttakileri " olarak düşünülmeleri, toplumsal işleyişin ve işbölümünün belirli bir parçasını oluşturan bu kesimin yeterince fark edilmemesine neden olabilmektedir. Çalışma genel anlamda devletin kontrol ettiği, formel ekonominin dışında kalan işgücünün kendi hesabına faaliyetlerini ve istatistiklere yansımayan ya da tam olarak hesaplanamayan istihdamın görünümü irdelemektedir. Hamalın kim olduğu, hamallığın tercih edilme nedeni veya hamallığı üreten sosyo-ekonomik koşullar sosyolojik bir perspektifle ele alınmaktadır. Hamallığın bir meslek olarak hangi anlam ve anlamlara karşılık geldiği, hamal olarak çalışan işgücünün sosyo-ekonomik durumu, teknolojik ilerlemeler karşısında yaşadıkları sorunları Isparta örneklemi üzerinden ev taşıma ve yük boşaltma işlerinde çalışan hamallarla gerçekleştirilen alan çalışmasının sonuçlarına göre değerlendirilmektedir. Abstract: It is known that portage, an occupation as old as human history, remains to be a traditional profession despite technological developments. It is observed that today this occupation has undergone changes in accordance with the conditions of the time, and has become an occupation preferred by unqualified workers and immigrants who migrate to big cities from rural areas as a consequence of urbanization. On the other hand, since portage is unattractive in terms of social prestige and porters are considered to be at the " very bottom " in the hierarchal chain of work life; this community of workers, which constitute a certain part of social mechanism and division of labour, are not recognized enough in the social order. On the overall, this study aims to discuss the activities of the labour force outside the formal economy controlled by the government, and introduce an overview of the employment that is not reflected or completely taken into account in the statistics. The identity of porters, the reasons of why
Research Interests:
Özet Mülteci ve sığınmacı olgusu, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından birini teşkil etmektedir. Çoğunlukla ekonomik temelden hareket eden mültecilik ve sığınmacılık hareketleri, demokratikleşme ve barış... more
Özet Mülteci ve sığınmacı olgusu, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından birini teşkil etmektedir. Çoğunlukla ekonomik temelden hareket eden mültecilik ve sığınmacılık hareketleri, demokratikleşme ve barış ortamı noktasındaki yetersizliklerle birleşerek daha yoğun bir hal almış bulunmaktadır. Kesin bir rakam belirtmek zor olsa da bugün dünya üzerinde 10 milyonun üzerinde bir insan nüfusunun, doğdukları ülkeler dışında yaşamlarını sürdürdükleri ve kendilerine yaşanılabilir yeni ortamlar sağlamaya çalıştıkları görülmektedir. Güneyden kuzey ülkelerine doğru gerçekleşen mülteci hareketlerinin, Türkiye bağlamında deniz kıyıları ve doğu/güney karayolu sınırları eksenli gerçekleştiği ve Türk medyasının –gazetelerinin-önemli bir haber alanını oluşturduğu bilinmektedir. Bu makalede, mülteci ya da sığınmacı yaşamların durumuna ilişkin medya dilinin analizi; küresel eşitsizlik, demokratikleşme ve insan hakları perspektifinden ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Eleştirel söylem analizi tekniği aracılığıyla, Türk medyasında yer alan mülteci ve sığınmacılara ilişkin haberlerin; haber yapılış biçimleri, taşımış oldukları mesajlar ve kamuoyu oluşturmadaki rolü çalışmanın temel sorgu alanlarını oluşturmaktadır. Abstract The case of refugees and asylum-seekers constitutes one of the most important problems of today's developed and developing countries. Immigration and sanctuary which arise generally from economic causes have reached a more intensified state due to deficiencies in the process of democratization and establishment of an  Yazışma adresi: Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
Research Interests:
Özet: Anadolu kültürünün temel yapı taşlarından birisini oluşturan Tahtacıların günümüz kent mekânları içerisinde yaşadığı sorunlar önemli bir tartışma alanını oluşturmaktadır. Tahtacı gruplarının kırsal mekânlarla bütünleşik olan... more
Özet: Anadolu kültürünün temel yapı taşlarından birisini oluşturan Tahtacıların günümüz kent mekânları içerisinde yaşadığı sorunlar önemli bir tartışma alanını oluşturmaktadır. Tahtacı gruplarının kırsal mekânlarla bütünleşik olan tarihsel imgelerinin kent mekânlarındaki görünümü 'ağaç-eri', 'göçebe' ya da 'yarı göçebe' tanımlamalarının oldukça uzağında bulunmaktadır. Zaman ve mekân boyutunda Tahtacıların sosyal örgütlenme kalıplarının yaşadığı değişimlere paralel olarak ortaya çıkan yeni yaşam pratikleri, Tahtacı kimliği ve kültürünün farklı formlar çerçevesinde değerlendirilmesini gerekli kılacak niteliktedir. Tahtacı gruplarıyla şimdiye kadar yoğun olarak yapılmış köken ve dini pratikleri içeren çalışmaların ötesinde ele alınan bu makalede, Isparta Turan mahallesinde ikamet eden Tahtacıların bugünkü sosyal durumları mekân algısı üzerinden irdelenmektedir. Tahtacı kültürü ve kimliğinin sözlü kültürün aktarımında yaşadığı sorunlar yanında, kent mekânı içerisindeki sıkışmışlık ve zorunlu dağılmışlık halinin ortaya çıkardığı sosyal görünümler çalışmanın temel sorgu alanlarıdır. Çalışmada mekân, kültür ve kimlik ilişkisinin yeni kurguları ve formları sosyolojik perspektiften irdelenmektedir. Abstract: The problems encountered in today's urban spaces by Tahtacis, who are one of the major building blocks of Anatolian culture, constitute a significant field of discussion. In urban spaces, the historical images of Tahtaci groups that are integrated with rural spaces seem quite far from the descriptions of 'agaceri', 'nomad' or 'semi-nomad'. The new practices of life emerged parallel with the changes which social organisation models of Tahtacis have gone through in terms of time and space require an evaluation of Tahtaci identity and culture within the frame of different forms. This article which is beyond the previous studies concerning Tahtaci groups about ethnicity and religious practices analyses the current social condition of Tahtacis who live in Isparta Turan district in terms of perception of space. Beside the problems that Tahtaci culture and identity have in the transmission
Research Interests:
Özet: Anadolu coğrafyası ve bu coğrafyayla ilintili bölgelerde uzun bir geçmişi bulunan kirvelik kurumu, sünnet olan ve sünnetin masraflarını üstlenen kişi ve onların aileleri arasında kan bağının dışında yeni bir akrabalık üreten... more
Özet: Anadolu coğrafyası ve bu coğrafyayla ilintili bölgelerde uzun bir geçmişi bulunan kirvelik kurumu, sünnet olan ve sünnetin masraflarını üstlenen kişi ve onların aileleri arasında kan bağının dışında yeni bir akrabalık üreten ilişkiye karşılık gelmektedir. Türkiye sınırları içerisinde yoğun olarak Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgesinin belli kentlerinde sürdürülen kirvelik geleneği, farklı sosyal gruplar arasında sıklıkla rastlanan bir uygulamadır. Genel anlamda kirve, yalnızca ekonomik boyutlarla sınırlı bir kabulün parçası değil, beraberinde hukuki ve sosyal yaptırımları yüklenen kişi anlamı taşımaktadır. Sünnet olan ve ailesi açısından kendi birincil akrabalarından daha yakın hale gelen kirve, ömür boyu sürecek yeni bir sosyal ilişki biçiminin tarafını oluşturabilmektedir. Ancak günümüzde yaygınlık kazanan küreselleşme süreciyle birlikte önemli dönüşümler yaşayan kirvelik kurumu, sembolik manada varlığını sürdürüyor görüntüsündedir. Bu çalışmada Şanlıurfa örneğinden hareketle kirvelik geleneğinin zaman ve mekân sınırları içerisindeki dönüşümü Sünni, Alevi ve Yezidi gruplarla gerçekleştirilen derinlemesine mülakatlar ve söylem analizi tekniğiyle irdelenmektedir. Abstract: Institution of kirvelik which has a long history in Anatolian geography and in the regions related with this geography corresponds to the relation that builds a new kinship regardless of blood relationship between the person circumcised, the person who bears the expenses of circumcision and their families. Kirvelik tradition that is widely practiced in some cities in Eastern and Southeastern regions of Turkey along with some cities in Central Anatolia is frequently practiced among different social groups. Kirve, in general sense, is not only a part of an acknowledgement that is economically limited, but also is the person who additionally undertakes legal and social sanctions. Kirve, who becomes much closer to the person circumcised and his family than their first degree relatives, can establish a new social lifelong relationship. However, nowadays, the institution of kirvelik * Yrd. Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü – Isparta suat@fef.sdu.edu.tr * * Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü – Isparta ibrahimh.sarac@gmail.com
Research Interests:
Özet: Türkiye'deki iç göç sürecinin sorunlu alanlarından biri üzerine kurgulanan bu çalışma, Dilovası ilçesi örneğinde sanayileşmenin fiziki ve toplumsal yapıda meydana getirdiği sorunları analiz etme çabasındadır. Sosyolojik açıdan göç... more
Özet: Türkiye'deki iç göç sürecinin sorunlu alanlarından biri üzerine kurgulanan bu çalışma, Dilovası ilçesi örneğinde sanayileşmenin fiziki ve toplumsal yapıda meydana getirdiği sorunları analiz etme çabasındadır. Sosyolojik açıdan göç ve kentleşme, toplumsal değişimlerin doğal bir çıktısıdır. Ancak dikkati çekici nokta göçün kendisinin toplumsal dönüşümlere yol açma kabiliyeti taşımasıdır. Çalışma alanı bağlamında değerlendirildiğinde bugünkü Dilovası'nın kentsel yoksulluk ve alt sınıf mekânsallaşma koşullarını belirgin biçimde yaşadığı ve çevre sorunlarıyla sürekli gündemde kaldığı söylenebilir. Zira " Dilovası, kanser ovası " başlıklarının gazetelerde yer aldığı günleri biraz eskitmiş olmakla birlikte sanayi kaynaklı sorunların gündemdeki yerini koruma özelliğini devam ettirdiği görülmektedir. Bu perspektiften hareketle çalışma, sınırlı da olsa Dilovası örneği üzerinden son yıllarda Türkiye'de yaşanan toplumsal değişim ve dönüşümü göç olgusu üzerinden ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla irdelemektedir. Abstract: Based on one of the problematic fields of internal migration process in Turkey, this study tries to analyse the problems arose from industrialisation in the physical and social structure in the case of Dilovası district. Sociologically, migration and urbanisation are natural outcomes of social changes. However, it is quiet striking that migration itself actually possesses the ability to lead up to social transformations. Considered in the context of a field of study, Dilovası today can be said to be experiencing urban poverty and lower class localisation conditions significantly and remaining on the agenda with environmental problems. In spite of the fact that the newspaper headings about Dilovası as " cancer plain " are left far behind, it seems that the industry originated problems still remain to be on the agenda. From this perspective, taking into account the case of Dilovası despite the fact that it is limited, the study scrutinises the economical, political and cultural  Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü-Isparta suatkolukirik@sdu.edu.tr
Research Interests:
Abstract: Aim: Children-at-risk that is identified among the groups that require particular policies is a global social phenomenon related with social inequalities that is observed more in developing countries. In spite of the fact... more
Abstract:  Aim:  Children-at-risk  that  is  identified
among the groups that require particular policies is a
global social phenomenon related with social inequalities that is observed more in developing countries. In spite of the fact that it is stated as one of the primary rules of development that the child’s needs required
by his/her age should be met, it is seen that these circumstances  are  not  provided  for  children-at-risk. 
In this sense, the rate of children-at-risk is an issue that
requires taking precautions along with the phenomena
such as disadvantageousness, poverty, children working  on  the  streets  and  juvenile  delinquency.  In  this study, the issue is examined in terms of the activities of  Kocaeli  Metropolitan  Municipality  White  Hearts
Training  and  Development  Centre  that  carries  out employment-oriented  training  opportunities  and  application models with children-at-risk, and prevention opportunities are discussed.
Method:  The application model  has  been  examined  within  individual,  family and  social  environment  factors  through  a  sociological perspective; observation and interview techniques have been used.
Findings: White Hearts application provides and develops applicable and integrated concrete examples for vocational training and employment
of children-at-risk.
Result:  Providing children-at-risk with  proper  training  and  employment  opportunities through sustainable projects contributes both to the solution of the problem and to the individual and social development.
Key  Words:  Children-at-risk,  Disadvantageousness, Vocational Training, Employment, White Hearts
Research Interests:
Özet: İnsanlık tarihiyle özdeş olan göç olgusu; demografik, ekonomik, politik, psikolojik, antropolojik ve sosyolojik içeriklerin belirleyici role sahip olması nedeniyle çok yönlü işlemektedir. Küreselleşen dünya düzeninde birçok... more
Özet: İnsanlık tarihiyle özdeş olan göç olgusu; demografik, ekonomik, politik, psikolojik, antropolojik ve sosyolojik içeriklerin belirleyici role sahip olması nedeniyle çok yönlü işlemektedir. Küreselleşen dünya düzeninde birçok toplumsal dinamikle birlikte evrilen uluslararası göç süreci, ülkemiz açısından nitelik ve nicelik değişikliğine uğramış haliyle varlığını devam ettirmektedir. Yabancıların Türkiye'ye yönelen göçleri sınır komşusu olan ülkelerden veya Asya ve Afrika'nın uzak ülkelerinden gelenlerden oluşmaktadır. Avrupa Birliğine uyum sürecinde, sorumluluklarını uluslararası metinlerden alan Türkiye, yabancılara yönelik politikalarını uluslararası gelişmelere göre yeniden düzenlemek durumunda kalmış, "2013 yılında yabancılar ve uluslararası koruma kanunu" çıkartarak hukuki altyapısı güçlendirmiştir. Bu çalışmada ise Isparta kenti örneklemi üzerinden Türkiye'nin uluslararası göç hareketlerindeki yeri ve sığınmacı haklarının yerel uygulamaları ve görünümleri sosyolojik bir perspektiften irdelenmektedir. Abstract: Dating back to human history, the migration phenomenon works in various aspects since the demographical, economical, political, psychological, anthropological and sociological contents play a distinctive role. The international migration process that has evolved with many social dynamics within the globalising world order has been ongoing in our country with changes in terms of quality and quantity. Most of the migrations to Turkey are from border-neighbour countries or from far countries of Asia and Africa. Taking responsibilities from international texts in European Union harmonisation process, Turkey had to redesign its policies concerning foreigners and reinforced its legal infrastructure by passing the " Law on Foreigners and International Protection " in 2013. In this study, the place of Turkey in international migration mobility along with the local applications and outlook of the rights of asylum seekers is scrutinised within a sociological perspective on Isparta city sample.
Research Interests:
Göç, neden ve sonuçlarıyla birlikte hem göç eden bireyleri hem de göç alan yerde yaşayanları etkileyen önemli bir süreçtir. Başlarda kısa vadeli ve geçici olduğu düşünülen Suriye’den Türkiye’ye yapılan göç, zaman içinde kalıcı bir hal... more
Göç, neden ve sonuçlarıyla birlikte hem göç eden bireyleri hem de göç alan yerde yaşayanları etkileyen önemli bir süreçtir. Başlarda kısa vadeli ve geçici olduğu düşünülen Suriye’den Türkiye’ye yapılan göç, zaman içinde kalıcı bir hal almaya başlamıştır. Bu durum beraberinde göçün doğru yönetilmesi ve göç eden bireyler ile göç alan ülkede yaşayan bireyler arasındaki uyum sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi adına alınması gereken önlemlere dikkat çekmeyi gerektirmiştir. Göç sürecinin, ancak yerleşilen ülkeye uyum sağlayabilmek ile sağlıklı bir şekilde tamamlandığı düşünüldüğünden Suriyeli bireylerin göç sonrasında, farklı bir ülkeye gelmeleriyle, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmada, bölgenin kültürüne, toplumsal yaşamına uyum sağlamada yaşanılan problemler ve savaş nedeniyle yaşanan sorunların toplumsal hayata nasıl yansıdığı sorgulanmıştır. Araştırmada, sosyal olguları bağlı bulundukları çevre içinde anlamaya imkan veren ve anlamacı-yorumlayıcı paradigmaya dayanan nitel yöntem kullanılmıştır. Araştırma problemine ve amacına ilişkin verilerin toplanması ve yorumlanması, derinlemesine mülakat ve eleştirel söylem analizi teknikleri kullanılarak değerlendirilmiştir.
Günümüz dünyasında bilgi üretiminin artan hızı ve bilgiye kolay ulaşım imkanlarının varlığı gittikçe dijitalleşen yaşam ilişkililerimizle birlikte yeni görünümler ortaya çıkarmaktadır. Bu görünümler içerisinde özellikle 1990’lı yıllardan... more
Günümüz dünyasında bilgi üretiminin artan hızı ve bilgiye kolay ulaşım imkanlarının varlığı gittikçe dijitalleşen yaşam ilişkililerimizle birlikte yeni görünümler ortaya çıkarmaktadır. Bu görünümler içerisinde özellikle 1990’lı yıllardan sonra doğan, hızlı öğrenen ve teknolojiyle iç içe olan Z Kuşağı, günümüz tüketim toplumu içerisinde büyüyen ‘yeni nesil gençliği’ tanımlamak üzere kullanılan bir kavramdır. Nitekim tüketim toplumu içerisine doğan Z Kuşağı Gençliği, çabuk öğrenme kabiliyetleri, bilgi ve zamanın hızına kolay uyum sağlamaları, özgüvenleri, bireysellikleri, maceracılıkları, merak duyguları ve empati yetenekleri ile belirginleşmektedirler. Ekip çalışmasına yatkın olmayan ve kolay arkadaşlık kuramayan Z Kuşağı Gençliği, lükse ve teknolojiye olan meraklarıyla bilinmektedir. Cep telefonu ve internet kullanım oranları son derece yüksek olan bu kuşak, ‘online gençlik’ adıyla da tanımlanabilir. Kocaeli kenti örneklemi üzerinden Z Kuşağının hayata bakış açılarını irdeleyen bu çalışma, Kocaeli kenti örneklemi üzerinden 13-21 yaş grubundaki gençliğin kendisiyle ve çevresiyle kurduğu ilişkiyi sosyolojik bir perspektiften ve anlamacı bir yaklaşımla değerlendirmektedir.
TURKEY’S ROMA: POLITICAL PARTICIPATION AND ORGANISATION ABSTRACT Turkey’s Roma are one of the major minority groups in the country without the status of an officially recognized minority. Around one million Roma are estimated to live... more
TURKEY’S ROMA: POLITICAL PARTICIPATION AND ORGANISATION

ABSTRACT
Turkey’s Roma are one of the major minority groups in the country without the status of an officially recognized minority. Around one million Roma are estimated to live in Turkey with distinct cultural characteristics, primarily of language. They also compose one of the constituents of the lower class in Turkey who face problems of lower levels of education, income, and housing and of a higher level of criminality. In accordance with the Europeanization of the human rights and protection of minority standards in Turkey due to the process of accession to the EU, the Roma became focal in EU-Turkish relations, as recent European Commission regular reports on Turkey made assessments of the situation that the Roma are in. It is in this context that the integration of the Roma to Turkish society and their participation in the public sphere as a group become important. This study has taken the task of understanding the Roma community with its level of political participation and organisation. In light of field research conducted in Tarlabaşı, a neighbourhood in the Bornova district of Izmir mostly populated by the Roma, the questions of how the Roma develop identity, organise collectively, get access to public services and perceive membership to the EU are traced. The study discusses the research results obtained in the research and makes an evaluation of the main problems that the Roma experience in today’s Turkey.