Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Cemil Kutlutürk
  • Ankara Universitesi
    Ilahiyat Fakultesi
    06500 Besevler-Ankara
    TURKIYE

Cemil Kutlutürk

Durrushehvar Sultan, the daughter of the last caliph Abdulmajid, had to go abroad in 1924 when she was around ten years old. The financial support that provided relief to the members of the dynasty who were struggling with financial... more
Durrushehvar Sultan, the daughter of the last caliph Abdulmajid, had to go abroad in 1924 when she was around ten years old. The financial support that provided relief to the members of the dynasty who were struggling with financial difficulties while in abroad, came from the Nizam of Hyderabad. After a simple wedding ceremony in Nice in 1931 with Azam Jah, the eldest son of the Nizam of Hyderabad, Princess arrived to Hyderabad, where she carried out a series of activ-ities in order to increase both the accessibility of health facilities and the education level of the local people. Princess of Berar in particular struggled to strengthen the status of women in the society. In this article, it is aimed to focus on her encour-agement of women to discover their strengths and her establishment of women’s volunteers movement by benefiting from the main sources and observations obtained as a result of research field made in Hyderabad.
Kutsalın tezahür ettiğine inanılan mekânlara farklı anlamlar yüklenmesi, dini kabullerin coğrafyayı algılama biçimini etkilediğini göstermektedir. Diğer taraftan dini pratiklerin şekillenmesinde meskûn olunan coğrafyanın fiziksel ve... more
Kutsalın tezahür ettiğine inanılan mekânlara farklı anlamlar yüklenmesi, dini kabullerin coğrafyayı algılama biçimini etkilediğini göstermektedir. Diğer taraftan dini pratiklerin şekillenmesinde meskûn olunan coğrafyanın fiziksel ve iklimsel özellikleri belirleyici olabilmektedir. Din ile coğrafya arasındaki bu yakın ilişkinin izlerini Dünya’nın hemen her yerinde sürmek mümkündür. Bu olgu, temel inanç ve ritüellerini belirli coğrafi alanlarla özdeşleştirmiş olan Hint dünyası için de geçerlidir.
Hint kökenli bilim insanları kadim dönemlerden bu yana genelde kozmosu, özelde ise içinde yaşadıkları mekânı tanımak için çaba sarf etmişlerdir. Hint kaynaklarında “coğrafya” anlamında kullanılan bhugola terimine yer veren en eski metinlerden biri miladi dördüncü asrın sonu ile beşinci asrın başında derlendiği düşünülen Surya Siddhanta (Güneş Kitabı) adlı eserdir. İlk dönem kaynaklarda bu tabirin daha çok dünyanın küresel şekline işaret ettiği anlaşılır. Hint dünyasında coğrafya ilmini müstakil bir disiplin olarak ele alma gayreti güden ilk metinler Puranalar’dır. Ortaya çıkışı miladi ilk asırlara kadar uzanmakla birlikte derlenme süreci onuncu asra kadar devam eden bu metinler, erken dönemlerde Hindular nazarındaki coğrafya algısının anlaşılması bakımından önemli veriler ihtiva etmektedir. Dünyanın konumuna ve yapısına dair çıkarımları, iklimsel ve fiziksel özellikler başta olmak üzere belli niteliklerine göre yerküreyi kategorize etme teşebbüsü ve bu çerçevede sunduğu kavramsal haritası dikkate değerdir. Bu bağlamda Purana metinleri coğrafya ilmine konu olan hususlara ilişkin kimi zaman gerçeklikle örtüşen kimi zaman ise mantıksal duruştan uzak mitolojik tasvirlerle örülü anlatılara yer vermektedir.
Metinlerinde yeryüzünün diğer kısımlarına nazaran coğrafi özellikleri hakkında daha fazla bilgi verilen yer Bharat’tır. Tarihi, siyasi, dini ve kültürel etmenlere bağlı olarak bu alan daha muteber addedilmiştir. Coğrafi tanımlamalara ilişkin böyle bir üslubun ve yapısal özelliğin öne çıkmasında metni derleyenlerin deneyimleri, dini kabulleri ve düşünce dünyaları etkili olmuştur. Nitekim müellifler, içinde bulundukları coğrafyayı yaşanabilir dünya olarak tarif ederken diğer alanları bunun dışında tutmuşlardır. Maddi ve manevi refaha ve ebedi saadete ulaşmanın yolunun bereketli ve temiz Hint diyarında yaşamaktan geçtiğini savunmuşlardır. Bireyi doğum-ölüm döngüsünden kurtaracak nitelikli eylemlerin ancak bu topraklarda icra edilebileceği tezini ortaya atmışlardır. Bu düşünceyi vurgulamak için Baharat bölgesi, “eylemler diyarı” anlamında karma bhumi olarak tarif edilmiştir. Dünyanın geri kalan coğrafi alanları ise “zevk ve memnuniyet diyarı” anlamında bhoga bhumi şeklinde betimlenmiştir. Bu anlatıya göre yaşanabilir coğrafya dışında meskûn olanlar sadece keyifle meşgul olup bazı güzel hasletlerinin neticesi olarak dünyevi isteklerinin karşılıklarını muvakkaten almaktadırlar. Doğru eylem ve davranışın ne olduğunun bütünüyle farkında olamadıkları için nihai kurtuluşa erişememektedirler. Böylelerinin rahat bir hayat sürdükleri düşünülse de bu halleri geçicidir ve nihayetinde yeniden doğuma mahkûmdurlar.
Bharat dışında kalanların yaşadığı yerler “yabancıların beldesi” manasında mleççha deşa olarak tasvir edilip kirli, verimsiz ve uğursuz topraklar olarak değerlendirilir. Hint coğrafyası dışında meskûn olanların tuhaf bir dil konuştukları, Hindu kültürüne ait dinî törenleri icra etmedikleri ve kast kurallarını uygulamadıkları öne sürülür. Bu ve benzer niteliklerinden dolayı onların yaşadığı yerlere gidilmesi hoş karşılanmamıştır. Bu bakış açısı, Hinduların içe kapanık bir toplumsal yapıya bürünmelerine ve kendileri dışındaki milletleri çok fazla önemsememelerine yol açmıştır. Erken dönemlerde Hinduların coğrafya algısının şekillenmesinde içinde yaşadıkları sosyo-kültürel ortamın yanı sıra sahip oldukları bilgi birikimleri ile dini ve felsefi ön kabulleri de etkili olmuştur. Dolayısıyla Purana literatürü bağlamında coğrafya algısının ortaya konması, Hintlilerin insana, topluma ve yerküreye bakışlarının nasıl bir görünüm arz ettiğini ve bunun şekillenmesinde ne tür faktörlerin etkili olduğunu tespit etmeye imkân sunacaktır.
The Nizams of Hyderabad (1724-1948) were established in the Deccan region of India as an Islamic State that had maintained its independence until the middle of the 20th century. Religious, historical, and cultural ties enabled the Nizams... more
The Nizams of Hyderabad (1724-1948) were established in the Deccan region of India as an Islamic State that had maintained its independence until the middle of the 20th century. Religious, historical, and cultural ties enabled the Nizams of Hyderabad to establish warm relations with the Ottoman Empire. For instance, aid campaigns were organized in order to fulfill the basic needs of Ottoman soldiers, financial support was provided for the completion of the Hejaz Railway Project, and support was given to the last caliph Abdulmejid II, who was having financial difficulties while abroad. Moreover, an edict was issued on August 2, 1923 right after the Treaty of Lausanne, and a one-day public holiday was declared in Hyderabad due to the victory of Turkey as a result of its war of independence. Although valuable studies are found on Indo-Ottoman relations in the Turkish literature, as far as can be determined, no study is found to have dealt with this issue in the context of the Nizams of Hyderabad and the Hyderabad region. Therefore, this study examines the material and non-physical support given by the Nizams of Hyderabad and the Muslim people of the Hyderabad region to the Ottoman Empire by making use of the documents obtained as a result of the field research.
İlki 22.02.2019, ikincisi 01.03.2019 tarihinde olmak üzere kendisiyle yaptığımız görüşmelerde Dürrüşehvar Sultan’ın hem şahsi kişiliği hem de Haydarabad bölgesinde çok yönlü yürüttüğü faaliyetleriyle alakalı önemli paylaşımlarda bulundu.... more
İlki 22.02.2019, ikincisi 01.03.2019 tarihinde olmak üzere kendisiyle yaptığımız görüşmelerde Dürrüşehvar Sultan’ın hem şahsi kişiliği hem de Haydarabad bölgesinde çok yönlü yürüttüğü faaliyetleriyle alakalı önemli paylaşımlarda bulundu. Ayrıca annesi, kendisi ve eşi tarafından hizmete açılan farklı müesseseleri inceleyebilmemiz için gerekli kolaylıkları sağladı. Görüşmemiz esnasında bize aktardığı bilgilerden bir kısmı, tarihe düşülen önemli bir not olması hasebiyle bu yazı vesilesiyle burada paylaşılmıştır. Özel olduğunu düşündüğümüz kısımları ise gönül dünyamızda tatlı bir hatıra olarak yaşamaya devam edecektir. Sıcak ilgi gösterip bizleri iki defa kabul ettikleri, önemli dokümanlara erişmemize imkan sağladıkları, verdikleri bilgileri paylaşmamıza müsaade ettikleri için kendilerine sonsuz müteşekkiriz. Muffakham Cah Bey başta olmak üzere Dürrüşehvar Sultan’ın Haydarabad kentindeki hatırasını ve eserlerini yaşatma yolunda tüm gayretleriyle çaba sarf eden değerli simaların her birine hayırlı, sağlıklı ve uzun ömürler diliyoruz. İnsanı yazmaya sevk eden birtakım gerekçeler ve düşünsel arka plan bulunur. Böyle bir yazıyı kaleme almamızda bizi motive eden en önemli etkenlerden biri, şüphesiz köklü mirasımızın bizlere yüklediği sorumluluk bilinci ve vefa duygusudur. Dolayısıyla kısa da olsa bu değerli notu düşmekle temel amacımız toplumumuzda çok fazla bilinmeyen Osmanlı sultanının doğru bir bakış açısıyla tanınmasına bir nebze de olsa ışık tutmaktır. Böylece son hanedan üyelerinden birisinin insanlık için ortaya koyduğu özverili çalışmalarının özellikle genç nesil tarafından bilinmesine katkı sunmaktadır. Onun bıraktığı kutlu mirasın minnetle karşılandığına işaret etmek ve evladı başta olmak üzere bölge halkı tarafından bu müesseselere sahip çıkıldığına dikkat çekmektir.
The Indic and Buddhistic Influences on Siberian Shamanism
Islam in Medieval Indian Texts

the views of Hindus on Islamic values like Allah, Qur'an, Prohhed, Adalat found in medieval texts, are trying to analyzing...
India and Turkey, noticeable for their strong historical background and geopolitical importance, have left their mark on the history of humanity via their outstanding wise men and a vibrant cultural and religious heritage. Even though... more
India and Turkey, noticeable for their strong historical background and geopolitical importance, have left their mark on the history of humanity via their outstanding wise men and a vibrant cultural and religious heritage. Even though political and military relations have occurred between these two regions, it should be stated that one of the most energetic interactions between them has taken place in the area of religion and culture, particularly at the core of Sufism. As in the example of the Naqshbandiyah-Mujaddidiyah tradition, some Sufi orders originally flourishing in India have entered into Anatolia through various channels and have taken deep roots there through the eminent Sufi leaders and their efficient endeavors such as training disciples, writing or translating celebrated sources and inaugurating lodges in different centers. Therefore, this paper tries to depict how the Sufi networks have built a transnational connection between the Indian subcontinent and Anatolia and examines the role of cultural perceptions, historical memories, and social fabrics on the evolution of Sufi thoughts, focusing on the sample of the Mujaddidiyah, sub-branch of Naqshbandiyah.
Family and Marriage in Sikhism
The period of Akbar " s rule (1556-1605) has been regarded as one of the most significant and incomparable periods in Indian history in particular regarding with Hindu Muslim interaction. Indeed, Akbar " s success stemmed from his... more
The period of Akbar " s rule (1556-1605) has been regarded as one of the most significant and incomparable periods in Indian history in particular regarding with Hindu Muslim interaction. Indeed, Akbar " s success stemmed from his religious policy that based on Sulh-i Kul (universal peace and harmony) between all his subjects regardless with their social, ethical or religious identities. His religious policy was not a sudden event, rather emerged from in the course of time depending on different internal and external factors. The final stage of Akbar " s religious policy, the Din-i Ilahi (Religion of God), was a syncretic religious movement propounded by him in 1582 A.D., was one of the most substantial dimensions of mutual interaction and relationship between Hinduism and Islam. The primary aim of this paper, therefore, is to examine the factors influencing Akbar " s religious policy and to analyze critically Akbar " s Din-i Ilahi by dealing with its basic features and virtues which more or less shaped his attitudes towards other religious and social groups.
Research Interests:
The data obtained from written and oral sources demonstrate that there are strong historical, political, cultural, and philosophical connections between India and Turkey. The first diplomatic missions exchanged between the Ottoman sultans... more
The data obtained from written and oral sources demonstrate that there are strong historical, political, cultural, and philosophical connections between India and Turkey. The first diplomatic missions exchanged between the Ottoman sultans and the Muslim rulers of the subcontinent dates back to the years 1481–82. The Sufi philosophy of Mevlana Jelaluddin Rumi, on the one hand, resonated with the Indian subcontinent’s local Sufi and bhakti traditions; Hindu mystical currents, on the other hand, were transferred to Anatolia through other paths. For instance, Hawdul ma al-Hayat, an Arabic translation of a Sanskrit text called Amṛtakuṇḍa, was popularised in the sixteenth century AD in various tariqas (religious orders) spread throughout the region. Currently there are about 1,000 Indian citizens living in Turkey according to official records. The number of people interested in Indian religious and cultural history, however, is well above that figure due to the existence of a strong historical and cultural connection between Turks and Indians, as well as the rapid progress of the study of India in contemporary Turkish academia. Activities by Turkish spiritual and religious groups with roots in Hinduism have, in recent years, also played an important role in sparking interest; Sahaja Yoga and Transcendental Meditation (TM) are among the most visible of these activities. This chapter, after providing a broad overview of the historical links between Turkey and India, focuses on more recent developments regarding the presence of Hinduism in Turkey. It will provide an overview of the variegated activities of Hindu religious movements in Turkey—and their impact—and be followed by an outline of Turkish departments and institutions that study Indian history, culture, religion, and politics.
Turuka Dharma (Religion of the Turks): Turks and Muslims in Pre-Modern Indian Texts
The Indian continent is one of the conspicuous regions where the Turks left indelible marks in the area of history, literature, culture, and civilization. Although the contact of the Turks with the Indian continent goes back to much... more
The Indian continent is one of the conspicuous regions where the Turks left indelible marks in the area of history, literature, culture, and civilization. Although the contact of the Turks with the Indian continent goes back to much earlier periods, the Turkish-Islamic presence in the
region has been permanently settled with the arrival of Ghaznavids since the first part of the eleventh century. After that, the Indian subcontinent was governed by various Turkish dynasties for approximately eight centuries until the collapse of the Baburi dynasty (the definition of Mongol for Baburs is not correct) in the eighteenth century. Therefore, in the historical process Turks and Hindus, who have very strong historical heritage, have interacted with each other in the field of military, religion, culture, art, and literature. Due to such a deeply as well as multidimensional historical connection, it is significant to strengthen Indo-Turkish relations. However, the way to take healthier and more sustainable steps in the bilateral relations one should focus on the one-hand sources and try to understand the ‘other’ in a proper perspective. In this regard, the data found in the basic sources written by Hindu thinkers in the medieval period is very crucial and precious in order to gain true knowledge on Hindu-Turk relations and to reveal the views of Hindus on the Turkish imperial system and their religious tradition.
When the original sources have been analyzed, it is seen that the terms such as saka, yavana (other, foreigner) and mleccha (ignorant, dirty) were used in order to refer to Turks. In this
context another conspicuous phrase found in Sanskrit and Hindi texts is Turko, Turuka or Turuska. In the time of early relations these kind of phrases were used to identify a different racial community who came from the foreign areas. However, after the increase of the Turks’
influences on Indian societies, the meaning attributed to this term has been expanded. As a matter of fact, the term of Turuka was used in the meaning of “Muslims” and Turuka dharma was used in the sense of “Turks’ religion”, that is Islam. Some Hindu leaders who stand out among Indian society in the medieval period, tried to assess the behaviors of Turks and their religious and imperial policies towards non-Muslims
from their own eyes. While some of them have preferred a pejorative approach for Turks, others have developed more encompassing turn of phrase. Hindu thinkers who attained a chance to make close contact with the Turk administrators, have provided more reasonable
evaluations about Turks. It is clear that all Turkish administrators have not carried out same political attitudes towards Muslims or non-Muslims since it is quite possible that some rulers have used the authority of the dynasty for their own benefit. However, according to information obtained by the Indian sources, while Muslim Turks were in power, a
management approach based on peace and tolerance was adopted; furthermore, various specific social and political policies were implemented for the improving of the culture of living together. Turkish leaders benefited from the experience of qualified people regardless of their religious and ethnical identities. Therefore, the scientific and objective studies regarding to Hindu’s views on Turk and Turks views on Hindus via checking the original sources written by Hindu thinkers in the medieval period will shed light on the illumination of the historical background of Indo-Turk relations and contribute to the reassessment of the current data regarding with this subject with a truer perspective.
The Historical Interaction of Hinduism and Islam since the seventh century has witnessed periods of cooperation and syncretism. In this sense the Khojas, who were the main representatives of Nizārī Ismaili thought in India, are a unique... more
The Historical Interaction of Hinduism and Islam since the seventh century has witnessed periods of cooperation and syncretism. In this sense the Khojas, who were the main representatives of Nizārī Ismaili thought in India, are a unique model as they were influenced by Hindu customs and beliefs, particularly Vaishnava terminologies. For instance, the Hindu concept of Kalki avatara, the messianic tenth incarnation of Vishnu, renamed in this tradition as Nakalanki, 'the stainless one', was identified with ʿAlī, the first Shiite Imam. Therefore, an attempt is made in this article to disclose the influence of Hindu terms and doctrines on the Nizārī Khojas by focusing on their religious texts, Ginans, which were composed by dāʿīs, the so-called propagators of this sect. This paper also deals with the historical development of Khoja community in India where the second-largest Shi'a population in the world is located.
Bu yazıda Hamidullah Hocanın şu anda yaşayana en yakın akrabalarından olan Muhammed Seyfullah Saheb ile Şubat 2019 tarihinde yaptığım röportajın Türkçe çevirisine ve kendisinden temin ettiğim Hamidullah Hocaya ait mektuplardan birinin... more
Bu yazıda Hamidullah Hocanın şu anda yaşayana en yakın akrabalarından olan Muhammed Seyfullah Saheb ile Şubat 2019 tarihinde yaptığım röportajın Türkçe çevirisine ve kendisinden temin ettiğim Hamidullah Hocaya ait mektuplardan birinin neşrine yer vermekle yetindim. Amacım, Hamidullah Hocanın hayatıyla ilgili elde ettiğim verilerden bir kısmını ilim dünyasının istifadesine sunarak bu alanda yapılacak çalışmalara katkıda bulunabilmektedir.
Having a rich heritage in Islamic history and civilization, India is a country that has raised many scholars who have been appreciated not only by Muslims but by non-Muslims thanks to their significant contributions to their respective fields. One of these scholars is undoubtedly Dr. Muhammad Hamidullah who was one of the most prominent Muslim scholars of the 20th century. He was born in 1908 in Hyderabad where he spent his early years. As a result of the political and cultural developments that took place around the middle of the century, he had to live most of his life away from his country. He lived in various European countries as well as in Turkey and taught and lectured at different universities including Ankara University. This research note directly stemmed from the two-month visit I paid to Hyderabad in early 2019, during which I gathered some information and documents detailing Hamidullah’s life. In this paper I want to share the Turkish translation of an interview I made with Hamidullah’s nephew Muhammad Saifullah Saheb in Hyderabad in February 2019. The interview is followed by the edition and the Turkish translation of one of the original letters of Hamidullah obtained from Saheb. Both the interview and the letter contain valuable data on Hamidullah’s personal life style and his scientific personality.
Abstract Turk-Islam sovereignty from Ghaznavids to Baburs in India has approximately continued for eight centuries. Muslim Turks have played a central role in the field of development of Indian language and literature. They have fulfilled... more
Abstract
Turk-Islam sovereignty from Ghaznavids to Baburs in India has approximately continued for eight centuries. Muslim Turks have played
a central role in the field of development of Indian language and
literature. They have fulfilled some issues to enable to people of India,
who have lived disjointedly due to various factors, to come together
around a common language. They have intuited the potential power
of Khariboli, Braj Bhasha and Avadhi dialects that have comprised the
essence of modern Hindi, and have performed required efforts for upholding of such dialects to status of language of literature. They have
encouraged not only Muslim but Hindu scholars to compose literary
works in vernacular languages. The Indo-Sufî literatures, which have
been written by Sufîs to convey of their messages to masses of Indian
subcontinent, have also had an important role in this process. In this
paper, both the status of Muslims administrators in the context of
progressing of Indian literature and the contributions of Muslims on
this area have been analyzed by examining of first Hindi works written
in the field of Sufîsm.

Аннотация
Правление тюркских мусульманских династий от Газневидов
до Бабура продолжалось в Индии в течение почти восьми
столетий. Мусульмане-тюрку играли центральную роль в
развитии индийских языков языка и литературы. Они сделали
многое для того, чтобы население Индии, разрозненное
благодаря многим факторам, могло объединиться вокруг
общего языка. Они интуитивно поняли потенциальную мощь
диалектов брадж бхаша и авадхи, которые составили основу
современного хинди, и предприняли необходимые усилия
для придания этим диалектам статуса литературного языка.
Они поощряли не только мусульманских, но и индуистских
ученых сочинять литературные произведения на местных
языках. В этом процессе также важную роль сыграла индо-
суфийская литература, которая создавалась суфиями для
населения индийского субконтинента. В данной работе на
материале первых произведений суфийской литературы на
хинди анализируется как статус мусульманских правителей в
контексте роли в развитии индийской литературы, так и вклад,
который внесли мусульмане в этот регион.

Özet
Öz Gaznelilerle başlayıp Babürlü Devleti ile son bulan Hindistan'daki Türk İslam hâkimiyeti yaklaşık sekiz asır devam etmiştir. Müslüman Türk idareciler yaptıkları faaliyetlerle Hint dili ve literatü-rünün gelişiminde önemli rol oynamışlardır. Bu bağlamda onlar, çeşitli nedenlerden dolayı kopuk halde yaşayan Hint halkının ortak bir dil etrafında buluşmasına imkân tanıyacak adımlar atmışlardır. Günümüzdeki Hintçenin temellerini oluşturan Khariboli, Brac-bhaşa ve Avadhi lehçelerinin potansiyel gücünü fark etmişler ve bunların metin dili seviyesine yükselmesi için gereken çalışmaları başlatmışlardır. Müslüman ve Hindu ilim adamlarını teşvik ederek onlara üretim yapabilecekleri uygun koşulları hazırlamışlardır. Bu süreçte tasavvufî düşünceleri muhatap kitleye aktarmak amacıyla sufîler tarafından kaleme alınmış olan Hintçe eserler de önemli bir boşluğu doldurmuştur. Makalede, Hint dili ve literatürünün gelişiminde Müslüman idarecilerin rolüne temas edilmiş ve erken dönemde, Hintçe yazılmış olan tasavvufi eserlerden hareketle Müs-lümanların bu alana sunduğu katkı ele alınmıştır.
1949 yılında kurulan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Cumhuriyetin ilanından sonra açılan ilk ilâhiyat fakültesi olması sebebiyle sadece Türkiye’de değil yurt dışında da ilgi uyandırmış; özellikle de Türkiye’de yüksek öğrenim ve... more
1949 yılında kurulan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi,
Cumhuriyetin ilanından sonra açılan ilk ilâhiyat fakültesi
olması sebebiyle sadece Türkiye’de değil yurt dışında da
ilgi uyandırmış; özellikle de Türkiye’de yüksek öğrenim ve
din eğitimi üzerine çalışan araştırmacıların dikkatini çekmiştir.
Konuyla ilgili kaynaklar incelendiğinde Amerika’dan
Avrupa’ya, Arap dünyasından Hint kıtasına kadar geniş bir
coğrafî alanda AÜİF hakkında farklı dillerde değerlendirmelerin
yapıldığı görülmektedir. Konuyla ilgilenen araştırmacılar
kaleme aldıkları eserlerde AÜİF hakkında genel
anlamda bazı bilgiler vermiş ve Türkiye’de dini yapının şekillenmesinde
söz konusu kurumun yeri ve önemine dair
tespitlerde bulunmuşlardır. Bu kapsamda AÜİF ile ilgili
yurt dışında çıkan yazılarda fakültenin kuruluş aşaması ve
bunu takip eden süreçte üstlendiği misyon, kendine özgü
perspektifi ve çeşitli alanlara sunduğu katkı şeklinde üç
ana vurgunun ön plana çıktığı görülür. Çalışmamızda söz
konusu kaynaklardaki veriler, bu başlıklar çerçevesinde ele
alınıp değerlendirmeye tâbi tutulmuştur.
The Shīʿa population in India is estimated at around forty million; most of them are followers of the Ithnā ʿAsharī and Ismāʿīlī schools. Even though the vast majority of the Shīʿīs in India belong to Ithnā ʿAshariyya, Ismāʿīlites stands... more
The Shīʿa population in India is estimated at around forty million; most of them are followers of the Ithnā ʿAsharī and Ismāʿīlī schools. Even though the vast majority of the Shīʿīs in India belong to Ithnā ʿAshariyya, Ismāʿīlites stands out with its own organizational structure and belief systems, which have been affected by Indic elements. Ismāʿīlites in India, who are mostly represented by the Nizārī branch, are more commonly known as Khojas. Both historical documents and observations demonstrate that Ismāʿīlī Khojas have gained religious and political significance in this region. An attempt is made in this paper to depict the impact of Hindu doctrines and culture on the Ismāʿīlī Khojas by analyzing the emergence of Khojas and Ginān literature, which has been composed by pīrs in this process.

Özet:
Hindistan’da yaşayan yaklaşık kırk milyon Şīʿī nüfusun büyük çoğunluğunu İs̠nāʿaşeriyye ve İsmāʿīliyye oluşturmaktadır. İs̠nāʿaşeriyye’ye mensup olanların sayısı daha fazla olmakla birlikte İsmāʿīlīler de kendilerine özgü kurumsal yapı ve inançlarıyla dikkat çekmektedir. Hindistan’da İsmāʿīlī düşünceyi temsil eden ana damar Nizārīler olup bunlar bölgede daha çok Ḫōcalar olarak bilinmektedir. Tarihî veriler ve gözlemler, İsmāʿīlī Ḫōcaların Hint alt kıtasında dinî ve siyasî açıdan belli bir etkinlik kazandıklarını da ortaya koymaktadır. Makalede İsmāʿīlī Ḫōcaların tanınmasına katkı sunmak amacıyla söz konusu cemaatin ortaya çıkış süreci ve bu süreçte derlenen Ginān metinleri ele alınmıştır. Bu metinlerden hareketle İsmāʿīlī Ḫōcaların düşünce yapısını etkileyen Hint inanç ve kültürüne ait izler incelenmiş ve bunlar üzerinde bazı değerlendirmeler yapılmıştır.
Hinduizm, uzun bir tarihi süreç içerisinde şekillenmiş kadim bir dini gelenektir. Bu özelliğinden dolayı pek çok inanç ve ritüelde olduğu gibi kutsal kabul edilen hayvan türleri ve bunlara ilişkin hüküm ve kaideler de zaman içerisinde... more
Hinduizm, uzun bir tarihi süreç içerisinde şekillenmiş kadim bir dini gelenektir.
Bu özelliğinden dolayı pek çok inanç ve ritüelde olduğu gibi kutsal kabul edilen
hayvan türleri ve bunlara ilişkin hüküm ve kaideler de zaman içerisinde dinsel,
sosyal ve kültürel gelişmelere bağlı olarak değişkenlik arz etmiştir. Bir kısım hayvanlar
antik dönemden itibaren Hinduların hayat tarzlarını, dini yaşantılarını ve
din-devlet ilişkilerini doğrudan şekillendirmiştir. Fabl türü eserler arasında yer alan
ve kültürümüzde genelde Kelile ve Dimne olarak bilinen fakat orijinali Sanskritçe
olup “beş ilke” anlamına gelen Pançatantra gibi bir başyapıtın asırlardır Hindular
nezdinde popüler bir kaynak eser olması, Hint dünyasına ait hayvan tasvirlerinin
bireyler üzerindeki etkisini gösteren an bariz örneklerden biridir.
Religious polemics is a significant research area in the field of History of Religions. Even though there are many precious scientific studies on the Jews-Christian-Muslim polemics, the number of academic researches related to Hindu... more
Religious polemics is a significant research area in the field of History of Religions. Even though there are many precious scientific studies on the Jews-Christian-Muslim polemics, the number of academic researches related to Hindu perception of Muslim as well as their mutual relations of which date backs to early year of Islam is almost nonexistent in Turkish academia. To offer a certain amount of contribution to the field, in this article Dayananda Saraswati, who has impressed modern period of Hindu-ism with his distinctive thoughts and became the founder of Arya Samaj, a reformist movement originated in Hinduism, has been selected a model. Saraswati's criticism on the style of Quran and its contents has been examined by focusing on his masterpiece book called Satyarth Prakash written originally in Hindi, which means " the light of truth ". It is also aimed in this paper to inform the readers on the Hindu-Muslim polemic tradition and to guide to skilled researchers who are interested in the field of Indian religions and history.

Özet:

Farklı din mensuplarının birbirlerine karşı yazdıkları savunma veya eleştiri
içeren metinlerden oluşan reddiye geleneği, Dinler Tarihi için önemli bir
çalışma alanıdır. Ülkemizde Yahudi-Hıristiyan-Müslüman reddiye geleneğini
konu alan çok kıymetli çalışmalar mevcuttur. Fakat kökleri İslâm’ın
ilk yıllarına kadar uzanan Hindular ile Müslümanlar arasındaki ilişkileri ve
her iki dinî geleneğe mensup bireylerin birbirlerine yönelik bakışını konu
edinen çalışma yok denecek kadar azdır. Bu alana katkı sunmak amacıyla
kaleme alınan bu yazıda, fikirleriyle modern dönem Hindu düşüncesine yön
vermiş ve Arya Samac hareketinin kuruculuğunu üstlenmiş olan Dayananda
Sarasvati’nin, Kur’ân-ı Kerim’in üslubuna ve muhtevasına dair eleştirileri
incelenmiştir. Konu daha ziyade onun Satyarth Prakaş (Hakikat
Nuru) adlı eserine dayanılarak ele alınmıştır. Böylece Hindu-Müslüman
reddiye geleneği hakkında okuyuculara bilgi verilmiş ve bu alanda yeni çalışmaların
yapılması hususunda birikimli araştırmacıların teşvik edilmesi
amaçlanmıştır.
Özet: Hilmi Ömer Budda (1894-1952), Türkiye’de Dinler Tarihi kürsüsünün kurumsallaşmasında etkin bir rol oynamıştır. Türkiye’nin ilk akademisyen Dinler Tarihçisi olan Budda, 1924’te açılan Dâru’l- Fünûn İlahiyat Fakültesi’nde uzun yıllar... more
Özet:
Hilmi Ömer Budda (1894-1952), Türkiye’de Dinler Tarihi kürsüsünün kurumsallaşmasında etkin
bir rol oynamıştır. Türkiye’nin ilk akademisyen Dinler Tarihçisi olan Budda, 1924’te açılan Dâru’l-
Fünûn İlahiyat Fakültesi’nde uzun yıllar ders vermiştir. Ardından bu görevini, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi’ne bağlı İslam Tetkikleri Enstitüsü’nde sürdürmüştür. Budda, 1949 yılında açılan
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ilk Dinler Tarihi hocası olmuştur. Otuz yıla yaklaşan
akademik hayatı boyunca Dinler Tarihi sahasında çok sayıda ilmi eser kaleme almış ve pek çok
öğrenci okutmuştur. Bu yönüyle o, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Dinler Tarihi alanında
önemli bir boşluğu doldurmuştur. Eserlerinde ve meselelere bakış açısında eleştiriye açık hususlar
olmakla birlikte bu makalede Budda’nın, Dinler Tarihi alanına sunduğu katkı ve Türkiye’de Dinler
Tarihi disiplinin teşekkülündeki rolü ele alınmıştır. Yazdığı makale, kitap ve köşe yazılarından hareketle
onun dinler tarihçiliği yönü de incelenmiştir.

Abstract:
Hilmi Omar Budda (1894-1952) has played a significant role in the process of institutionalization
of History of Religions in Turkey. He, who was the first academician in the field of History of
Religions in Turkey, lectured for many years in Dâru’l-Funûn (Ottoman University) Faculty of
Divinity, which was found in 1924. Then he worked in department of Institute of Islamic Sciences,
which was a branch of Istanbul University Faculty of Arts, by pursuing his same position and
career. After that, Budda lectured in Ankara University Faculty of Divinity, which was found in
1949, as the first academic person of the department of History of Religions. Budda, who wrote
many scientific studies and trained a large number of students during his academic life roughly
thirty years, filled a gap in the field of History of Religions in the early years of republic period.
Even though there are some scientific problems in his writings and views on issues, this article
deals with Budda’s contributions to the History of Religions and his role in the formation of such
a discipline in Turkey. This study, besides, mentions about Budda’s academic sides by analyzing
his scientific writings composed of books, articles and columns.
... Hint alt kıtasının yaklaşık sekiz asır Müslüman Türkler tarafından yönetilmiş olması, burayı önemli kılan bir diğer faktördür. Orta çağ Hint metinlerinde İslam ve Müslümanlar için “Türklerin dini” manasında Turuşka dharma ifadesinin... more
... Hint alt kıtasının yaklaşık sekiz asır Müslüman Türkler tarafından yönetilmiş olması, burayı önemli kılan bir diğer faktördür. Orta çağ Hint metinlerinde İslam ve Müslümanlar için “Türklerin dini” manasında Turuşka dharma ifadesinin sıklıkla kullanılmış olması, bölgedeki Türk-İslam etkisinin en açık kanıtlarından biridir. Hint alt kıtasının tarihi arka planı hakkında bilgi sahibi olunması, kimi zaman görmezden gelinmeye çalışılan bölgedeki Türk-İslam izlerinin ortaya konması açısından gereklidir.
Research Interests:
Diğer dinlerde vahyin semantik alanı, Hint dinleri - Hinduizm ve Sihizm bağlamında ele alınmıştır. Rişi, Brahma, Veda, avatar, Şabda, Guru, Grant Sahib, kutsal metin, Tanrı, aracı, vahiy getiren, söz, kelam, tanrı buyruğu, ilham, rüya,... more
Diğer dinlerde vahyin semantik alanı, Hint dinleri - Hinduizm ve Sihizm bağlamında ele alınmıştır. Rişi, Brahma, Veda, avatar, Şabda, Guru, Grant Sahib, kutsal metin, Tanrı, aracı, vahiy getiren, söz, kelam, tanrı buyruğu, ilham, rüya, ses, tını, om, kutsal hece, vahiy kaynaklı, beşeri, insanüstü, ezeli ve ebedi, rehber, guru Nanak, Hindistan, Hint kıtası, Hint dinleri, Indian religions, Sikhism, hinduism, devine revelation, God's word, sacred word
... Müellif, ye-rinde gözlem ve mülâkat yöntemiyle hazırlamış olduğu bu çalışmasında lise çağındaki Hintli müslüman kız öğrencilerin sosyokültürel durumlarını, ya-şantı biçimlerini ve diğer din mensuplarıyla ilgili görüşlerini ortaya... more
...  Müellif, ye-rinde gözlem ve mülâkat yöntemiyle hazırlamış olduğu bu çalışmasında lise çağındaki Hintli müslüman kız öğrencilerin sosyokültürel durumlarını, ya-şantı biçimlerini ve diğer din mensuplarıyla ilgili görüşlerini ortaya koyma-ya çalışmaktadır. İlgili eser belli bir kesimi merkeze alarak hazırlanmış olsa da Hindistan’da azınlık konumunda olan müslümanların mâruz kaldıkları çeşitli problemlere ışık tutacak ve modern dönem Hindu müslüman ilişkile-ri konusunda önemli tespitlerde bulunmaya yardımcı olacak kıymetli veriler ihtiva etmektedir.
Arakan, on dördüncü yüzyılın başından on sekizinci yüzyılın son çeyreğine kadar yaklaşık dört asır Müslüman idaresinde kalmış bir toprak parçasıdır Günümüzde burası, Myanmar olarak bilinen ülkenin sınırları içinde yer almaktadır. Arakan... more
Arakan, on dördüncü yüzyılın başından on sekizinci yüzyılın son çeyreğine kadar yaklaşık dört asır Müslüman idaresinde kalmış bir toprak parçasıdır Günümüzde burası, Myanmar olarak bilinen ülkenin sınırları içinde yer almaktadır. Arakan bölgesinde güçlü ve etkili olan iki temel etnik grup vardır. Bunlardan biri İslam dinine intisap etmiş olan Rohingyalar diğeri ise Budizm’i benimsemiş olan Mahglar’dır. Bölgedeki Bu- dist-Müslüman gerginliği on dokuzuncu yüzyılın sonunda Burma Budist Krallığı’nın Arakan’daki Müslüman hâkimiyetine son vermesiyle alevlenmiş, bölgede faaliyet yürüten güçlerin dini, siyasi ve ekonomik sahadaki çıkar çatışmalarının da tetiklemesiyle bu gerilim yirmi birinci yüzyılın başında doruk noktaya ulaşmıştır. Elinizdeki çalışmada Myanmar’da yaşanan olaylara bir miktar da olsa ışık tutmak amacıyla İslam ve Budizm’in Arakan bölgesine giriş süreci incelenmiş ve Arakan Budistleri ve Müslümanları hakkında bilgi verilmiştir.
Hint-Sufi metin türünün Delhi Türk Sultanlığı döneminde ortaya çıktığı ve ilk mimarlarından biri olan Emir Hüsrev’in Türk asıllı bir ilim adamı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Hint kültür ve edebiyat tarihinin inşasında Müslüman... more
Hint-Sufi metin türünün Delhi Türk Sultanlığı
döneminde ortaya çıktığı ve ilk mimarlarından biri olan Emir Hüsrev’in
Türk asıllı bir ilim adamı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Hint kültür
ve edebiyat tarihinin inşasında Müslüman Türklerin rolü ve katkısı
ortaya çıkmış olacaktır.
Örnek Metin
‐४‐
पिहले नूर मुह􀊃द (1) की􀉎ाँ I पाछे तेिह क जात सब ची􀉎ा II १
लग आपुिह परगटा I िसव (2) सकित (3) कीनिस दोइ घटा II २
रसनाँ विह नाँउँ न आवा I पावक जरौ ं मोखं निहं पावा II ३
नाँ उ कै बकित सुनाव􀅠 I मुकित होइ इँदरा (4) सन पाव􀅠 II ४
रम छािड़ के हो􀅠 सयाने I नाँउँ भरम कस िफर􀅠 भुलाने II ५
िजह लग सब सयँसार रचाया II ब􀅠त भावना भाउ I ६
पंछी प􀈺 पुरान लै I सो राना सो राउ II ७
(1): Muhammad, (2): Şiva, (3): Şakti, (4): İndra
“Tanrı ilk olarak Muhammed’in nurunu yarattı. Bilinmek istedi ve sonra
onun hürmetine her şeyi var etti. İki ayrı bedeni, Şiva ve Şakti’yi yarattı. Tanrı’nın
adını ağzına almayan ve onu zikretmeyen kimse ateşte yanacak ve asla
kurtuluşa eremeyecektir. Kalbine Rabbi’nin ismini yerleştir. Onun adını zikret.
(Bunu yap ki) kurtuluşa er ve İndra’nın hâkimiyet alanına gir. Onun adını unutmuşsun,
(bu yüzden) başıboş dolaşıyorsun. Hayali (şeyleri) bırak, şimdi hakikatin
farkına var. Âlemler, Muhammed hürmetine yaratıldı. Kitabı okuduğunda
Onun tek ilah ve hâkim olduğunu göreceksin” (Mirigavati, 4).
Research Interests:
Akbar’s Religious and Imperial Implements in the Context of Contribution of Culture of Living Together
There is a great connection between religious tolerance and holy sites due to this kind of holy places are regarded as sacred, securely and reliable by all human beings who belong to different religions. In this context, India is one of... more
There is a great connection between religious tolerance and holy sites due to this kind of holy
places are regarded as sacred, securely and reliable by all human beings who belong to
different religions. In this context, India is one of the most pertinent samples in neo-liberal
world because of its various holy sites and different religious beliefs. Especially Banaras, the
city of India, which is regarded as religious and cultural capital of India, is the center of
religious freedom. With religious freedom comes a respect and tolerance for other religions,
which is a value held in high esteem in both India and Banaras. This paper, therefore, aims to
discuss the relationship between religious forbearance and holy sites by examining the Indian
– Banaras sample. The first section mentions about the importance of Banaras in terms of
religions and informs about holy places in this city. The second section deals with
contributions of holy sites to religious peaces and tolerance under the example of Indian –
Banaras model. Along with this, the paper has been supported by interesting photos which
have been taken in original sacred places.
Research Interests:
Birlikte Yaşama kültürüne Katkısı Bağlamında Ekber Şah’ın Dini ve Siyasi Uygulamalarını ele alan bu çalışma, Uluslararası Ortak Değerlerin Avrupa Barışına Etkileri Sempozyumu Bildiri Kitabı'nda yayınlanmıştır.
Hint dinleri içerisinde yer alan Caynizm, Hint alt kıtasında..
Öz Hinduizm'de son geçiş töreni olarak kabul edilen cenaze törenlerinin (antyeşti samskara) önemli bir yeri vardır. Hindu inancına göre ölünün ardından icra edilen cenaze törenleri, ölen kişinin ruhunun başka bir bedene kolayca geçmesinde... more
Öz Hinduizm'de son geçiş töreni olarak kabul edilen cenaze törenlerinin (antyeşti samskara) önemli bir yeri vardır. Hindu inancına göre ölünün ardından icra edilen cenaze törenleri, ölen kişinin ruhunun başka bir bedene kolayca geçmesinde ve sonraki hayatta kurtuluşa ulaşmasında önemli rol oynar. Bu yüzden her bir birey için kutsal metinler ve geleneksel inançlar çerçevesinde kuralları belirlenmiş uygun bir cenaze merasimi düzenlenmelidir. Genel kanaatin aksine ölen her Hindu'nun cesedi yakılmamaktadır. Nitekim Hindu kutsal metinleri incelendiğinde toprağa gömme geleneğinin en erken uygulama olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra bazı özel durumlarda cesetlerin suya atıldığı veya ıssız bir yere bırakıldığı da olmuştur. Fakat Hindular arasında cesetler çoğu zaman yakılarak ortadan kaldırılmıştır. Hindu kutsal metinlerinde cenaze yakma merasimi öncesi ve sonrasında uygulanması gereken teferruatlı ve zahmetli pek çok ritüelden söz edilir. Dini alt yapı kadar geleneksel ve kültürel unsurlardan da beslenerek şekillenmiş olan bu uygulamalar, erken dönemde kurallarına uygun olarak icra edilmişken sonraki süreçte belli ölçüde değişime uğramıştır. Bu makalede Hindular açısından bu derece önemli olan ve yaklaşık dört bin yıldır devam eden cenaze törenleri, Hindu kutsal metinleri esas alınarak incelenmiştir. Diğer taraftan bu kadim Hindu geleneğinin tarihi süreç içerisinde ne gibi değişimlere uğradığı tespit edilmeye çalışılmış ve tecrübi bilgiler ışığında günümüzdeki yansımalarına dikkat çekilmiştir. Abstract The funeral (antyesti samskara) which is regarded as the last rite of passage, has a significant status in Hinduism. Funeral rites observed after dead, according to Hindus, possess a very important role in transmigration of the soul in an easy way and to obtain salvation by soul in the next life. Therefore, on behalf of each Hindu, a proper funeral of which rules have been determined by scriptures and traditional beliefs, must be performed. Contrary to common misconception, in Hindu tradition all dead bodies have not been cremated. When analyzed the Hindu sacred texts it is understood that the burial practice is probably the earliest method of removing the corpse. Besides, in same special cases corpses have been cast away into water or a lonely place. The most popular method
Research Interests:
Öz Tanrı'nın yeryüzüne inmesi ve çeşitli varlık formlarına bürünmesi inancı, ani-mistik dinlerden eski İran ve Hint dinlerine kadar geniş bir inanç kuşağında görü-lür. Bu inancın ciddi manada önem kazandığı dinlerin başında ise Hinduizm... more
Öz Tanrı'nın yeryüzüne inmesi ve çeşitli varlık formlarına bürünmesi inancı, ani-mistik dinlerden eski İran ve Hint dinlerine kadar geniş bir inanç kuşağında görü-lür. Bu inancın ciddi manada önem kazandığı dinlerin başında ise Hinduizm gelir. Hinduizm'de tanrının bedenlenmesi (avatara) inancı, tanrı Vişnu'nun dini/ahlaki bozulmalar başladığı anda yeryüzüne inişini ve gerekli müdahaleleri yaparak ev-rendeki düzeni (dharma) yeniden tesis edişini ifade eder. Avatara inancına göre o, kötülüğün ve adaletsizliğin arttığı, dini yozlaşmanın en üst düzeye ulaştığı ahir za-manda tekrar bedenlenecek ve insanlığı bu felaketten kurtarıp Hindu inancını yeni-den canlandıracaktır. Tanrı'nın yeryüzünde beden alarak gerçekleştirdi-ği/gerçekleştireceği bu tür icraatlar, Hindu dininin asırlardır ayakta kalmasını sağladığı gibi avatara doktrininin Hindular nezdinde önemli bir inanç olarak yer edinmesine de imkân tanımıştır. Dolayısıyla bu makalede Hindu kutsal metinlerin-den hareketle avatara doktrinin ortaya çıkış süreci ve Tanrı'nın farklı varlık formla-rında beden almasının temel nedenleri incelenmiştir. Bu şekilde bedenlenme doktri-ninin Hinduizm açısından taşıdığı değer çeşitli yönleriyle tartışılmıştır. Abstract Basic Reasons of Incarnation of God Vishnu (Avatara/Hulul) in Hinduism The doctrine of incarnation of God can be found in a wide belt of faith such as animistic, Indian and Old Iranian religions. This doctrine, especially, come into prominence in Hinduism in which the doctrine of incarnation of God (avatara) indicates the Vishnu's descending on earth for the protection of the good and for the destruction of evil, and for the re-establishment of cosmic order (dharma). At the  Bu makale, " Hinduizm'de Avatara İnancı " adlı doktora tezinden üretilmiştir.
The doctrine of incarnation of God can be found in a wide belt of faith such as animistic, Indian and Old Iranian religions. This doctrine, especially, come into prominence in Hinduism in which the doctrine of incarnation of God (avatara)... more
The doctrine of incarnation of God can be found in a wide belt of faith such as
animistic, Indian and Old Iranian religions. This doctrine, especially, come into
prominence in Hinduism in which the doctrine of incarnation of God (avatara) indicates
the Vishnu’s descending on earth for the protection of the good and for the
destruction of evil, and for the re-establishment of cosmic order (dharma). At the end of the world, in which righteousness will wane and unrighteousness will increase,
according to avatara doctrine, Vishnu will come again as a Kalki avatara
for saving pious individuals and rejuvenate of Hindu beliefs. These kinds of missions
of avatara enable Hindu religion to survive for centuries and provide the avatara
doctrine as a significant belief in the eyes of Hindus. This article deals with the
process of appearance of avatara doctrine and main reasons of incarnation of god
Vishnu in different forms with reference to Hindu sacred texts. This study, in this
way, discusses the value of avatara doctrine in the sense of Hinduism.
Keywords: Hindu, Hinduism, India, Incarnation (Hulul/Avatara), Savior, God
(Vishnu), Salvation, Cosmic Order
Research Interests:
Hinduism is the third biggest religion in the world with approximately a billion adherents after Christianity and Islam. Being also one of the oldest metaphysical disciplines, Hindusim has continued its existence until today mainly... more
Hinduism is the third biggest religion in the world with approximately a billion adherents after Christianity and Islam. Being also one of the oldest metaphysical disciplines, Hindusim has continued its existence until today mainly because its sacred texts have been preserved for centuries. The doctrines in the scriptures, the legendary figures who are presented as their embodiment, and their life stories have been considerably influential on the Hindus’ religious and intellectual lives. Foremost among those figures is Rama, who, as an incarnation/avatar of god Vishnu, represents the ideal Hindu with his exemplary life. This significant role of Rama is presented in detail in Ramayana, one of the great Hindu epics. This article offers an account of exemplary characteristics of Rama avatāra as described in Ramayana and discusses the value of Rama for the Hindu religion. This study uses the Ramayana text ascribed to Valmiki and its critical edition made by U. P. Shah and G. H. Bhatt in 1960-1975, which is regarded as the most esteemed version of epic in scholarly circles.
Research Interests:
One of the basic issues of modern times is how to construct a nonviolent and peaceful society and achieve the goal of a one-world community that lives in peace and harmony. Islam and Mahatma Gandhi’s approaches, in this regard, are... more
One of the basic issues of modern times is how to construct a nonviolent and peaceful society and achieve the goal of a one-world community that lives in peace and harmony. Islam and Mahatma Gandhi’s approaches, in this regard, are remarkable. Both share same aims about common ethical concepts such as nonviolent, compassion for all creation, freedom, justice, patience and tolerance. There are remarkable similarities between the ideas of Gandhi and teachings of Islam, particularly in the concepts of peace and nonviolence are concerned. This article, thus, mentions about the concepts of peace and nonviolence (ahimsa) as propounded by them. It handles attributes of ahimsa and satyagraha such as “loving sinners and even your enemy”, “having no intention to harm others”, “rest on God”, “consistency of word and action”, which are held forth by Gandhi. Furthermore, this article deals with similarities of Gandhi’s teachings with “ehsan” (benevolence), “tavakol (trust in God), “al-niyyat” (intent) and “an-nasîha”(sincerity) in Islamic thought.
Keywords: Ahimsa, Nonviolence, Peace, Satyagraha, Islam, Gandhi, Ehsan (Benevolence), Sincerity.
Research Interests:

And 3 more

Hint kıtasında yaklaşık sekiz asır süren Müslüman Türk hâkimiyeti döneminde, Hindu toplumuna yön veren düşünürler, kendi perspektiflerinden İslâm’ı ve müntesiplerini tahlil edip konumlandırmaya çalışmışlardır. Kimisi ötekileştirici bir... more
Hint kıtasında yaklaşık sekiz asır süren Müslüman Türk hâkimiyeti döneminde, Hindu toplumuna yön veren düşünürler, kendi perspektiflerinden İslâm’ı ve müntesiplerini tahlil edip konumlandırmaya çalışmışlardır. Kimisi ötekileştirici bir dil kullanmış kimisi ise kuşatıcı bir söylem geliştirmiştir. Orta Çağ Hint kaynaklarında “Türk” tabiri etnik anlamından ziyade İslâm dinini ve müntesiplerini ifade etmek amacıyla şemsiye bir kavram olarak kullanılmıştır. Nitekim İslâm için “Türklerin dini” manasında Turuka dharma ifadesi tercih edilmiştir. Müslüman Türk idaresi altında bireylerin dinî inancına saygı gösterildiği de vurgulanmıştır. Bütün bu veriler, Türklerin, Hindular nazarında bıraktığı tesiri açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

Hint kaynaklarından hareketle Hinduların, İslam ve Müslüman algısının objektif bir biçimde ortaya konması, hem bölgedeki Türk-İslam izlerinin tespit edilip gün yüzüne çıkarılmasına hem de Hindu-Müslüman ilişkilerinin daha sağlıklı bir bakış açısıyla analiz edilebilmesine katkı sunacaktır. Zira bir milyarı aşkın Hindu ile beş yüz milyondan fazla Müslümanın yaşadığı günümüz Hint coğrafyasında birlikte yaşama kültürünün istenilen düzeyde tesis edilebilmesi, ötekini anlamaya ve onun hakkında doğru bilgi edinmeye bağlıdır. Elinizdeki kitap böyle bir çabanın ürünüdür.
Research Interests:
Research Interests: