International Trade

The definition of crisis can be defined as the gap in development of a system, or a bottleneck in development process. Financial crisis comes into existence by the result of a speculative effect in which the currency of a country is devalued or a speculative attack in which country officials spend substantial amount of national reserves or dramatically raise interest rates so as to increase consumption.
Marxist approach argues that econimic crises in capitalist mechanism are caused by inner contradictions, which are comprised of decrease in profits, over production and the lack of consumption. Karl Marx argues that profits will be forced to decrease in the case of advancement of production techniques, the increase of fixed capital in comparison to the variable capital and the constant rate of surplus value. Hence, it can be argued that organic funds of capital has inverse proportion with profit rates, and that as the organic funds of capital increases, it will cause profit rates to decrease.
However, he also argues that the downward tendency of profit rates can be supressed and can even be temporarily stopped. Marx asserts that the real obstacle of capitalist production is caused by capitals and thus crises caused by the internal contradictions of the mode of production are inevitable. Marxism further argues that another reason of the crisis in the capitalist economies is the overproduction caused by the unplanned production and investments of the entrepreneurs. As it can be observed, economists define crisis invariousways.
Child employment is a problem that awaits a solution which should be a top priority in world agenda. Millions of children work in conditions that damage their physical, mental, educational, social, emotional and cultural development, which do not comform with the international standards and laws. Although it's impossible to specify the exact number of child workers in this day and age, according to the studies of the ILO, it is supposed that there are 250 million working children in the age brackets of 5 to 14, 283 million child workers in the age brackets of 12 to 17 and that due to their employment they can't attend school. Especially the employment of children within the age range of 6 to 17 are thought to be a means of decreasing costs of production.
          The reason of the aforementioned clause is that child labour, which is easily available to supression and abuse, and has lesser needs and costs, thanks to the technological advancement of production, can provide the labour of an adult for lesser cost (Substition Fffect). On the other hand, lower income residences benefit from child labour in addition to adult labour (Income Effect). In neoclassical economist theory, child labour is defined as inferior goods as capitalist system defines labour, whether done by adult or child, as meta just like other goods.
To that end, this study will try to explain child labour will be used as a method to overcome the crisis and then continue over the long term through the arguments of the neoclassical economist theory with regards to the basic assumptions of the graphical model of Basu and Van (1998). In addition, it will also be explained that the system, in order to protect rate of profits or to increase it through an effect of opposite effect, will substitute child labour with adult labour over the long term and try to overcome the crisis.

Öz: Çalışmanın amacı Türkiye için reel asgari ücret düzeyinin 1980 sonrası belirleyicilerini incelemektir. İktisat teorisi ve iktisat politikalarının oluşumunda oldukça önemli ve başkaca çıkarımlara neden olan reel asgari ücretler; sendikalaşma derecesi, enflasyon, reel GSYİH ve emek verimliliği ilişkisinde hem kısmi karşılaştırmalı hem de ekonometrik araçlar kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonuçları iki ayrı yönteme göre değerlendirilmektedir. Teorik olarak ele alındığında, Türkiye'de emek verimliliği artışı EU ve G7 ülkelerine göre oldukça geridedir. Öte yandan reel GSYİH artışlarından bağımsız bir net iyileşme olmadığı karşılaştırmalı analizde ortaya konmaktadır. Ayrıca SGK yıllıklarından görülebileceği üzere Türkiye'de ortalama ve medyan ücretler asgari ücret etrafında toplanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi açısından asgari ücretlerde son yıllarda nominal bir artış gözlemlense de çalışanların giderek taban ücrete yakın ücret düzeylerinden istihdam edildiği bulgulanmıştır. Diğer bir ifadeyle emek piyasası açısından bir asgari ücretleştirmenin gerçekleştiği belirtilebilir. Ayrıca politika tasarımı nedeniyle başarılı bir şekilde baskılanmış ücretlerin, ülkenin üretim yapısının uzmanlaşmasında negatif ya da yanıltıcı bir sinyal olarak işleyebileceği belirtilmiştir. Düşük ücretler emek yoğun bir endüstriyel uzmanlaşmaya neden olduğunda, rekabet için ücretlerin baskılanması ve düşük ücretler nedeniyle emek yoğun, katma değeri düşük mal üretiminde uzmanlaşmanın, ülkenin sanayileşmesinin gelişimi açısından çelişkili bir ilişki ortaya çıkarabileceği vurgulanmıştır. Bu bağlamda çalışmanın uygulama kısmında 1980-2016 yılları arası, Türkiye için reel asgari ücret düzeyi, sendikalaşma derecesi, enflasyon, reel GSYİH ve emek verimliliği verileriyle değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü tespit etmek için gerekli olan ekonometrik modeller kullanılmıştır. Serilerin durağanlığı, yapısal kırılmasız birim kök ve yapısal kırılmalı birim kök testleri yardımıyla incelenmiştir. TodaYamamoto Nedensellik Testi sonuçlarına göre ise; GSYİH, enflasyon, verimlilik değişkenlerinin asgari ücretin belirlenmesinde etkili olduğu tespit edilmiştir. / The aim of the study is to examine the determinants of the real minimum wage levels for Turkey after 1980. Real minimum wages, which are very important in the formation of economic theory and economic policies and which lead to other conclusions; unionization rate, inflation, real GDP and labor productivity were analyzed using both partial comparative and econometric instruments. The results of the study are evaluated with two different approaches. In a theoretical framework, labor productivity growth in Turkey is far behind the developed countries (i.e. EU and G7 countries). On the other hand, comparative analysis reveals that there is no net improvement irrelevant to real GDP growth. Moreover, as one can see from social security institution annual records mean and median annual wages converge to the minimum wage. Therefore, it has been found that the employees also observed at a nominal increase in minimum wages in recent years and they can find jobs with the wages close to the minimum wage levels. In other words, it can be stated that labor market wage equilibrium is shaped around the minimum wage. Moreover, it has been stated that lowering wages with apolicy design may function as a negative or misleading signal for the specialization of the productionstructure of the country. It is emphasized that when low wageslead to labor-intensive industrial specialization, lowering wages for competitionin labor-intensiveindustries, lowvalue-added goods production due to low wages may create a contradictory relationship in terms of the development of the industrialization of the country. In this context, econometric methods will be implemented to determine the direction of the relationship between real minimum wages, unionization rate, inflation, real GDP, and labor productivity using data for the period of 1980-2016. The stationarity of the series has been investigated with the help of structural continuity unit roots and structural discontinuous unit root tests. According to Toda-Yamamoto Causality test results; GDP, inflation and productivity variables were found to be effective in determining the real minimum wage level.

Öz: Çalışmanın amacı Türkiye için reel asgari ücret düzeyinin 1980 sonrası belirleyicilerini incelemektir. İktisat teorisi ve iktisat politikalarının oluşumunda oldukça önemli ve başkaca çıkarımlara neden olan reel asgari ücretler; sendikalaşma derecesi, enflasyon, reel GSYİH ve emek verimliliği ilişkisinde hem kısmi karşılaştırmalı hem de ekonometrik araçlar kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonuçları iki ayrı yönteme göre değerlendirilmektedir. Teorik olarak ele alındığında, Türkiye'de emek verimliliği artışı EU ve G7 ülkelerine göre oldukça geridedir. Öte yandan reel GSYİH artışlarından bağımsız bir net iyileşme olmadığı karşılaştırmalı analizde ortaya konmaktadır. Ayrıca SGK yıllıklarından görülebileceği üzere Türkiye'de ortalama ve medyan ücretler asgari ücret etrafında toplanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi açısından asgari ücretlerde son yıllarda nominal bir artış gözlemlense de çalışanların giderek taban ücrete yakın ücret düzeylerinden istihdam edildiği bulgulanmıştır. Diğer bir ifadeyle emek piyasası açısından bir asgari ücretleştirmenin gerçekleştiği belirtilebilir. Ayrıca politika tasarımı nedeniyle başarılı bir şekilde baskılanmış ücretlerin, ülkenin üretim yapısının uzmanlaşmasında negatif ya da yanıltıcı bir sinyal olarak işleyebileceği belirtilmiştir. Düşük ücretler emek yoğun bir endüstriyel uzmanlaşmaya neden olduğunda, rekabet için ücretlerin baskılanması ve düşük ücretler nedeniyle emek yoğun, katma değeri düşük mal üretiminde uzmanlaşmanın, ülkenin sanayileşmesinin gelişimi açısından çelişkili bir ilişki ortaya çıkarabileceği vurgulanmıştır. Bu bağlamda çalışmanın uygulama kısmında 1980-2016 yılları arası, Türkiye için reel asgari ücret düzeyi, sendikalaşma derecesi, enflasyon, reel GSYİH ve emek verimliliği verileriyle değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü tespit etmek için gerekli olan ekonometrik 1 Bu çalışmanın temeli 26.04.2018 tarihinde düzenlenen Birinci Uluslararası Politik Ekonomik ve Finansal Analiz (PEFA) Kongresinde sunulan aynı başlıklı bildiriye dayanmaktadır.

Kriz sözcüğü, bir sistemin gelişimindeki kopukluğu, gelişim sürecinin bir darboğazda olmasını ifade eder. Finansal kriz, bir spekülatif etki sonucunda herhangi bir ülke parasının devalüe edilmesiyle veya değer kaybetmesiyle sonuçlanan veya spekülatif saldırıların sonucunda ülke yetkililerinin uluslararası rezervleri önemli ölçüde harcayarak veya faiz oranlarının bir biçimde yükselterek paralarını savunmaya zorlaması durumunda oluşur. Marksist yaklaşım ise, kapitalist işleyiş içerisinde ekonomik krizlerin içsel çelişkilerden kaynaklandığını savunmuştur. Bu işleyişte ekonomik krize yol açan içsel çelişkiler; kâr oranlarındaki düşme eğilimi, aşırı üretim ve eksik tüketimdir. Karl Marks, üretim tekniklerinin ilerlemesi ve sabit sermaye oranının değişken sermaye oranına göre yükselmesi artı değer oranının aynı kalması durumunda kâr oranlarının zorunlu olarak düşeceğini ileri sürmüştür. Buna göre; sermaye organik bileşimi ile kâr oranları arasında zamanla ters orantılı olduğunu, sermayenin organik bileşimi artıkça bunun kar oranlarının azalmasına neden olduğu söylenebilir. Ancak, kâr oranların düşme eğiliminin yavaşlatılabileceğini ve hatta geçici olarak durdurabileceğini belirtmiştir. Marks, kapitalist üretimin gerçek engelini sermayenin oluşturduğunu ve üretim tarzının iç çelişkilerinden kaynaklanan krizlerin kaçınılmaz olduğunu savunmuştur. Marksist öğretiye göre, krizin bir diğer nedeni; kapitalist ekonomide girişimcilerin üretim ve yatırımlarının plansız olması nedeniyle aşırı üretime yol açmasıdır. Görüldüğü üzere iktisatçılar adına ekonomik krizlerin tanımı, anlamı ile ilgili birçok görüş bulunmaktadır. Çocuk işçiliği dünya gündeminde en üst sırada yer alması gereken ve ivedi çözüm bekleyen bir sorundur. Milyonlarca çocuk, fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, duygusal, ve kültürel gelişimlerine zarar veren ve ulusal yasalarla uluslararası standartlara uygun olmayan koşullarda çalışmaktadır. Günümüzde çalışan çocukların sayısını kesin olarak söylemek mümkün olmasa da, ILO araştırmalarına göre dünyada 5-14 yaş grubunda 250 milyon çalışan çocuk bulunduğu, 12-17 yaş grubu 283 milyon çocuğun çalıştığı için okula devam edemediği tahmin edilmektedir. Özellikle 6-17 yaş arasındaki çocukların üretime koşulması sermayenin kriz içindeki bu dönemlerinde emek gücü maliyetlerinin ucuzlatılması için işlevsel bir araç olarak algılanmaktadır. Çünkü baskıya ve istismara açık, maliyetleri ve gereksinimleri daha düşük olan çocuk emeği, üretici güçlerdeki gelişmişlik yani teknolojik ilerlemeler sayesinde yetişkin birinin üretimini daha düşük bir ücret karşısında yapar hale gelmiştir (İkame Etkisi). Öte yandan düşük gelir düzeyli hane halkları açısından yetişkin işgücüne göre çocuk emeğinin gelir etkisi pozitiftir (Gelir Etkisi). Çocuk emeği, neo-klasik iktisat kuramında düşük mal tanımlamasına denk gelir. Çünkü kapitalist sistemde emek gücü de, ister çocuk ister yetişkin olsun, diğer mallar gibi bir metadır. Bu amaçla çalışmada neo-klasik iktisat kuramının argümanları kullanılarak çocuk emeğinin istihdamını, sistemin, krizi aşmada bir çıkar yol olarak kullandığını ve uzun dönemde de kullanmaya devam edeceğini Basu ve Van'ın (1998) geliştirdikleri grafiksel modellemenin temel varsayımlarına dayanarak açıklamaya çalışılacaktır. Ayrıca sistem azalan kar hadlerini korumak ya da zıt yönlü bir etki ile arttırmak amacıyla çocuk emeğini yetişkin emeğine uzun dönemde ikame etmeye çalışacağı ve krizi bu yolla aşmayı deneyeceği açıklanmaya çalışılacaktır.