Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Karac’oğlan, Töreli Türk Edebiyâtı’nda 16. yüzyılda yaşadığı kabul edilen ve aynı zamanda gelenek de kuran töreli bir halk ozanıdır. Fakat kendisi ve eserleri, daha ziyade sözlü kültür ortamında yer aldığı için ona ait her türlü bilgi ve... more
Karac’oğlan, Töreli Türk Edebiyâtı’nda 16. yüzyılda yaşadığı
kabul edilen ve aynı zamanda gelenek de kuran töreli bir halk
ozanıdır. Fakat kendisi ve eserleri, daha ziyade sözlü kültür
ortamında yer aldığı için ona ait her türlü bilgi ve belge sadece
bu ortamın imkânları dâhilinde aktarılabilmiştir. Dolayısıyla
cönkler ve mecmualar, bu ortamın yazılı kaynakları olmaları
bakımından eşsiz bir ehemmiyeti haizdir. T. C. Kültür
Bakanlığı’nın yazmalar sitesindeki katalogda bir araştırmamız
esnasında tesadüfen bulduğumuz ve Balıkesir İl Halk
Kütüphanesi’ndeki bir cönkte yer alan Karac’oğlan’ın “Züğürtlük
Destanı”, yazımız sayesinde ilk defa alanın dikkatlerine
sunulmaktadır. Destanda Karac’oğlan’ın züğürtlüğü söz
konusudur. Bu yönüyle de destan ona dair çok kıymetli verileri
bünyesinde taşır. Destan sayesinde onun İstanbul’a gidip orada
da ibdâ ve icrâlarda bulunduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Destana göre Karac’oğlan ömrünün son demlerini fakr u zaruret
içerisinde geçirmiştir. Yine destan, dönemin (16. yüzyıl) sosyoekonomik durumuna yönelik de bize bazı ipuçları verir. Asıl en
kıymetli husus ise onun daha önce ele aldığımız Karac’oğlan ile
İsmikan Sultan’la başlayan hikâyesi bu züğürtlük destanıyla da
bir nevi son bulmaktadır.

Karac'oğlan is a traditional folk poet who is accepted to have lived in
the 16th century in Töreli Turkish Literature and who also
established a tradition. However, since he and his works were mostly
in the oral culture environment, all kinds of information and
documents about him could only be conveyed within the possibilities
of this environment. Therefore, cönks and magazines have a unique
importance as they are the written sources of this environment.
Karac'oğlan's "Epic of Poverty", which we found by chance during a
research in the catalog on the manuscripts website of the Ministry of
Culture of the Republic of Turkey and which is located in a cönk in the
Balıkesir Provincial Public Library, is brought to the attention of the
field for the first time thanks to our article. In the epic, Karac'oğlan's
poverty is in question. In this respect, the epic carries very valuable
data about him. Thanks to the epic, it becomes clear that he went to
Istanbul and performed good deeds and practices there. According to
the epic, Karac'oğlan spent the last days of his life in poverty and
necessity. Again, the epic also gives us some clues about the socioeconomic situation of its period (16th century). The most important
thing is that his story, which started with Karac'oğlan and İsmikan
Sultan, which we discussed before, ends in a way with this saga of
poverty.
Yazıda; Türk mizahının töreli ciheti; Recep Tayyip Erdoğan'ın bu mizah muvacehesinde yeri ve ehemmiyeti sorgulanmaktadır. In the article; The moral aspect of Turkish humor; Recep Tayyip Erdoğan's place and importance in this context of... more
Yazıda; Türk mizahının töreli ciheti; Recep Tayyip Erdoğan'ın bu mizah muvacehesinde yeri ve ehemmiyeti sorgulanmaktadır.

In the article; The moral aspect of Turkish humor; Recep Tayyip Erdoğan's place and importance in this context of humor is questioned.
Fettâh Efendi, Türk-İslâm medeniyetinin son dönemde Balkanlar’da yetiştirdiği ulemaların en başında gelir. O, aslında küffara karşı tüm Müslümanların da öncülüğünü yapmış gerçekten sıradışı ve samimî bir kahramandır. Hocası Ataullâh... more
Fettâh Efendi, Türk-İslâm medeniyetinin son dönemde Balkanlar’da yetiştirdiği ulemaların en başında gelir. O, aslında küffara karşı tüm Müslümanların da öncülüğünü yapmış gerçekten sıradışı ve samimî bir kahramandır. Hocası Ataullâh Kurtiş Efendi’yle birlikte Meddah Medresesi’nde verdikleri  İslâm hak ve adalet mücadelesinin de Üsküp’te öncüsü olmuştur. Onun en kıymetli yanı ise medreselerin Türkiye’de 1924’te kapatıldığı bir ortamda, 1943 yılına kadar medresesinin başında kalarak Balkanlar’da hemen hemen tek başına Tito’ya ve onun komünist rejimine karşı bir İslâm mücadelesi vermiş olmasıdır. Hiç şüphesiz bu yönüyle Türkiye Cumhuriyeti adına da töreli duruşun öncülüğünü yapmıştır. Elbette bunda onun töreli bir şair oluşunun da tesiri büyüktür. Şiirlerinin büyük bir kısmında, tarihî mefâhirle kaybolup giden Osmanlı medeniyetinin mirasına karşı duyduğu hasret ve üzüntüyü dile getirmiştir. Bu yüzden Balkanlar’da şiirleriyle İslâm’ın bayraktarlığı yapmış yegâne şairlerden biridir. Aynı zamanda Yugoslavya’dan Türkiye’ye yapılan göçlere şiddetle karşı çıkmış ve bunun için fetva vermiş tam bir vatan müdafiidir. Dolayısıyla Fettâh Efendi’nin Balkanlar’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden Üsküp Medresesi’ne kadar uzanan töreli duruşun bir öncüsü olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.
Fairytale and Truth: An Evaluation on the Truth of the Fairy Tale In order for the ancient to be conveyed in the form of fairy tales for thousands of years, it is essential that it establishes a connection with the truth. Of course, we... more
Fairytale and Truth: An Evaluation on the Truth of the Fairy Tale

In order for the ancient to be conveyed in the form of fairy tales for thousands of years, it is essential that it establishes a connection with the truth. Of course, we should also point out that the main thing to pursue here is to know the "Ancient 'what is'" properly, and that this is of great importance in terms of where we want to position the tale and to reveal the tale's bond with reality. This already constitutes the basis of our article.
Karac’oğlan, Türk sözlü şiir sanatının her zaman merkezinde duran sanatkârların başında gelir. Bununla birlikte, onun şiir sanatı içerisindeki konumu, özellikle tarihî kişiliği çerçevesinde bir ‘muamma’ hâline getirilmiştir. Hiç şüphesiz... more
Karac’oğlan, Türk sözlü şiir sanatının her zaman merkezinde duran sanatkârların başında gelir. Bununla birlikte, onun şiir sanatı içerisindeki konumu, özellikle tarihî kişiliği çerçevesinde bir ‘muamma’ hâline getirilmiştir. Hiç şüphesiz bunda meseleye, elbette zorunlu olarak sözlü kültürden dolayı, sadece Batılı kuram ve yaklaşımlarla bakılmasının tesiri büyüktür. Hâlbuki bizim gibi Doğu toplumlarında meselenin dinî ve irfânî boyutu daha büyük bir önem taşır. Bu itibarla Türk sözlü şiir sanatının tüm temsilcilerinde olduğu gibi Karac’oğlan’a da bu bakış açısıyla yaklaşmanın lüzumu ortadır. Zira Karac’oğlan, gelenek kurucu bir ‘ozan’dır ve Âşık Ömer’in bile bir şiirinde onu “Karac’oğlan ise eski meseldir/ Biz şâir saymayız öyle ozanı” şeklinde hafife alması boşuna değildir.
The groom's suit constitutes the basis of the marriage tradition, which also includes the basic behavioral codes of the ancient Turkish culture. Especially when we came to the period of the Ottomans, this tradition transformed into a... more
The groom's suit constitutes the basis of the marriage tradition,
which also includes the basic behavioral codes of the ancient
Turkish culture. Especially when we came to the period of the
Ottomans, this tradition transformed into a political and
bureaucratic power, almost as an institution. On the other hand,
in the life of Turkish society, where the continuity of the lineage
is essential, this institution sometimes has the character of
adoption law, of course, mostly in families where there is no
son. In other words, the groom has turned into a family
member, as if from the same lineage, within the family itself,
beyond the figures such as "his groom", "internal groom" and
"brother-in-law". However, as we mentioned above, this
situation has turned into many customs since ancient times.
According to the information we have obtained from the field
and the Ottoman population records, Bolu is one of the sanjaks
where the custom of putting the groom, that is, bringing the
inner bridegroom to the bride's house, gains a lot of importance.
Today, the custom still maintains this importance within the
borders of the province, albeit to a lesser extent. In addition, the
fact that the custom has been expressed in the region has
almost registered its permanence within the marriage tradition.
Therefore, in the paper, the nature of the traditional custom,
whose roots are very old, is emphasized.
The Story of Truth, The Truth of the Story: Turkish Folk Stories as a Field of Truth The story is of great importance in terms of both forming the basis of narratives such as legends, fairy tales, epics, folk tales, anecdotes, and... more
The Story of Truth, The Truth of the Story: Turkish Folk Stories as a
Field of Truth

The story is of great importance in terms of both forming the basis of
narratives such as legends, fairy tales, epics, folk tales, anecdotes, and
forming a narrative form on its own. In the Turkish narrative tradition, it
forms the basis of the oral text. Folk tales are among the most common
genres in the tradition, after the epic, with the power of social representation.
In this respect, it has been seen as equivalent to the novel by most
researchers. Unfortunately, the representation power of folk tales has not
been adequately addressed and passed through a filter of criticism and
analysis. Studies have generally focused on the identification and
comparison of oral and written variants of a story; type, motif, language and style features were revealed and the source was determined. However, the stories have experienced a formation process directly dependent on the truth, especially the references to the stories they bear. In other words, traditional folk tales came into being in the "truth field", the basis of which was largely determined by mysticism, and thus gained a representation opportunity and ability. Therefore, this paper will focus on the nature and role of this field of truth, to which the story owes its formation, in the stories.
Bu yazıda, nitel gözleme göre Türk atasözlerinin sosyal medyada durumu ele alınmıştır. Malum olduğu üzere atasözleri, sözlü kültür ortamında bir milletin bin yıllara uzanan hayat tecrübesinin, yani örfünün bugünlere erişmiş kalıplarıdır.... more
Bu yazıda, nitel gözleme göre Türk atasözlerinin sosyal medyada durumu ele alınmıştır. Malum olduğu üzere atasözleri, sözlü kültür ortamında bir milletin bin yıllara uzanan hayat tecrübesinin, yani örfünün bugünlere erişmiş kalıplarıdır. Diğer bir ifade ile, töreye dayalı olarak sözlü kültürün kalıp söz aktarımı, atasözlerini doğurmuş ve gelenekleşen bir atasözü anlayışını da beraberinde getirmiştir. Fakat gerek yazılı kültür, gerekse devamında büyük bir gelişme kaydeden elektronik kültür ortamı, doğal olarak kendi şartları içerisinde bu atasözü anlayışının bir değişim ve dönüşüm yaşamasını da zorunlu kılmıştır. Yani atasözlerinin karşısına çoğu zaman bir "motto"ya (=slogan) dönüşen özdeyişleri çıkarmıştır. Bundan dolayı kanaatimize göre özdeyişler, tıpkı atasözlerinin sözlü kültürde sahip oldukları gibi, yazılı ve görsel kültürün kalıpları şeklinde bir form kazanmış görünmektedir. Yazılı kültürün hakimiyetini perçinleyen elektronik kültür ortamı ise özdeyişlerin kazanmış olduğu bu formun özellikle sosyal medyada daha da popülerleşmesini sağlamış olmalıdır. Zira atasözleri, sadece ödev sitelerinde, il kültür müdürlüklerinin internet sayfalarında ve Facebook, Twitter ve İnstegram gibi yaygın sosyal medya araçlarında atıl durumda kalmıştır. Aslında yaşanan bu durum, sözün zamana ve zemine bağlı döngüselliğidir. Fakat insanlık boyunca devam edecek olan bu kaotik süreçte bizlere düşen temel görevlerden biri de, elimizden geldiği kadar elektronik kültür ortamında da atasözlerini daha çok ön plana çıkarıp Türk töresinin, Türk idrak ve belleğinin sürekliliğini temine çalışmak olmalıdır. Dolayısıyla bizim açımızdan sadece önemli bir "geliştirme" içeren bu tutum, diğer taraftan, Türk toplumunun kendi geleceğini teminat altına alma çabasının açık bir tezahürü olarak da değerlendirilebilir. Bunun için de öncelikle çocuklar için ilköğretimden itibaren formel bir eğitim kanalı açılması zorunludur. Çeşitli ve zengin etkinliklerle zenginleştirilmiş formel eğitim sayesinde atasözlerinin genç dimağlarda yer edinmesi sağlanmalıdır. Başta T.C. Millî Eğitim Bakanlığı, T.C. Kültür Bakanlığı ve Türk Dil Kurumu olmak üzere kurumlar arasında bir işbirliği gerçekleştirilerek gerekirse oluşturulacak bağımsız bir birim sayesinde sözlü kültür ürünlerimizin her türlü ortamda tanıtılması ve benimsetilmesi için faaliyet ve projeler planlanmalıdır. Zira yapılan gözleme göre ancak bu sayede atasözlerin her türlü sosyal medya aracında işlerlik kazanabileceği aşikârdır. Anahtar Kelimeler: sosyal medya, atasözü, özdeyiş, Türk halkbilimi, folklor SOME DETERMİNATİONS ON THE STATUS OF TURKİSH PROVERBS İN SOCİAL MEDİA ABSTRACT In this article, the situation of Turkish proverbs in social media according to qualitative observation is discussed. As it is known, proverbs are the patterns of the life experience of a nation extending to thousands of years in an oral cultural environment, that is, the custom. In other words, the stereotypical transmission of the verbal culture based on custom gave birth to proverbs and brought along a tradition of proverbism. However, both the written culture and the electronic culture environment, which has made great progress in its continuation, naturally made it necessary for this proverb understanding to experience a change and transformation in its own conditions. In other words, he has brought out proverbs that often turn into a "motto" (=slogan) against proverbs. Therefore, in our opinion, proverbs seem to have acquired a form in
Özet: Bu kısa yazıda, aslında, İsmail Görkem’in özel olarak mizah çalışmaları ele alınmaya çalışılmıştır. Fakat onun mizaha bakışı, ele aldığı diğer folklor ürünlerine bakışından ayrı düşünülemez. Zira “dinamik folklor” anlayışına sahip... more
Özet: Bu kısa yazıda, aslında, İsmail Görkem’in özel olarak mizah çalışmaları ele alınmaya çalışılmıştır. Fakat onun mizaha bakışı, ele aldığı diğer folklor ürünlerine bakışından ayrı düşünülemez. Zira “dinamik folklor” anlayışına sahip olan Görkem, folklor ürünlerini, türün kendi sınırları içerisinde, fakat daha ziyade bağlamıyla örtüşen dinamik
karakterini öne çıkararak ele almıştır. Yazıda onun mizaha yönelik hazırlamış olduğu üç makaleden yola çıkılmıştır. Onun makalelerinden ilki, ağıtların mizahî karakterini de ortaya koyduğu tematik, oldukça ilgi çekici bir yazıdır. Diğer yazı, Nasreddin Hoca olgusunun algılanması ve anlamlandırılması üzerine kaleme alınmıştır. Yazı, son dönemde Nasreddin Hoca’nın tarihî kişiliği üzerinden yapılan tartışmalara karşı bir nevi manifesto niteliği taşımaktadır. Son yazı ise görüş ve düşüncelerine çok değer verdiği Dursun Yıldırım’ın fıkra çalışmaları hakkında bir değerlendirme yazısıdır. Biz de yazıda bu değerlendirme yazısını da örnek alarak, onun mizaha bakışını, aslında mizah özelinde folklor anlayışını ve folklor ürünlerine yaklaşımını değerlendirmeye çalışacağız. Tahir Alangu’nun “dinamik folklor” adını verdiği folklor anlayışına sahip
olan Görkem’in fıkranın da dâhil olduğu tüm folklor ürünlerine yaklaşımında bu anlayışın etkili olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.

Anahtar Kelimeler: İsmail Görkem, mizah, fıkra, Nasreddin Hoca olgusu, dinamik folklor.

Abstract: In this short article, actually, İsmail Görkem’s special humour studies were tried to be handled. In fact, his view of humour cannot be considered separate from his view of other folklore products. Because, with its “dynamic folklore” approach, Görkem handled folklore products within the boundaries of the genre, but rather by emphasizing its dynamic character that overlaps with its context. The article is based on three articles he wrote for humour. The first of his articles is a thematic, very interesting article in which the mourning songs also reveal the humorous character. The other article was written on the perception and interpretation of the Nasreddin Hodja phenomenon. The article is a kind of manifesto against the debates over the historical personality of Nasreddin Hodja recently. The last article is an evaluation letter about
Dursun Yıldırım’s humour studies, on which he values his opinions and thoughts. In our article, we will try to evaluate his view of humour, his understanding of folklore and his approach to folklore products. in the humor. We can easily express that this approach that Tahir Alangu called “dynamic folklore” is effective in Görkem’s approach to all folklore products including anecdotes, which has the folklore understanding.

Keywords: İsmail Görkem, humour, anecdote, Nasreddin Hodja phenomenon, dynamic
folklore.
Özet Şiir, estetiğe dayalı doğası gereği âdeta çağları aşan bir kudrete sahiptir. Ayrıca bazı şiirler vardır ki içerdiği mesajlar sayesinde günümüzde de "işlevselliği"ni sürdürmektedir. Ahmet Kutsi Tecer'in en sevilen ve en çok bilinen... more
Özet Şiir, estetiğe dayalı doğası gereği âdeta çağları aşan bir kudrete sahiptir. Ayrıca bazı şiirler vardır ki içerdiği mesajlar sayesinde günümüzde de "işlevselliği"ni sürdürmektedir. Ahmet Kutsi Tecer'in en sevilen ve en çok bilinen şiirlerinden "Orda Bir Köy Var Uzakta" adlı şiiri de bu tarz şiirlerden biri olarak değerlendirilebilir. Şiir, yazıldığı dönemde bazı aydınların köye karşı müstehzi tavırlarına karşı bir anlamda protesto niteliği taşımaktadır. Aslında şiirde Tecer halkın yüzde seksenin köylü olduğu bir dönemde köyü ve köye ait değerleri idealize ederek aydınlara her alanda kalkınmanın "halka doğru" gitmekle gerçekleşebileceği mesajını vermektedir. Diğer taraftan şiir, sonraki süreçte sinema ve reklam gibi medya endüstrisi araçlarında da kulanılarak işlevsellik alanını bir hayli genişletmiştir. Son dönemde ise bir grup Ermeni'nin 1915 yılından bu yana Akdamar Kilisesi'nde ilk kez yapılan ayine giderken bu şiiri mırıldanmış olması şiiri yeniden gündeme taşımıştır. Dolayısıyla bildiride, bahsedilen bu unsurlardan hareketle şiirin dünden bugüne işlevselliğini hangi alanlarda ve nasıl koruduğu dile getirilmeye çalışılacaktır.
Research Interests:
XVI. yüzyılda âşık tarzı şiir geleneğinin teşekkülünde en önemli unsurlardan biri de Bektaşîliktir. Yani Bektaşîlik, zaman içerisinde senkretik bir niteliğe bürünen "ozan-baksı geleneği"nin Osmanlı coğrafyasında özellikle de İstanbul'da... more
XVI. yüzyılda âşık tarzı şiir geleneğinin teşekkülünde en önemli unsurlardan biri de Bektaşîliktir. Yani Bektaşîlik, zaman içerisinde senkretik bir niteliğe bürünen "ozan-baksı geleneği"nin Osmanlı coğrafyasında özellikle de İstanbul'da âşık tarzı şiir geleneği adı altında yeniden örgütlenmesini sağlamıştır. Hiç şüphesiz gelenek bu teşekkül sürecinin gerçekleşmesini âşıklara borçludur. M. Fuad Köprülü'nün belirttiği üzere ilk önceleri "ozan, baksı, şaman, kam, oyun" adı taşıyan geleneğin ilk temsilcileri, İslâmiyet'in kabulüyle birlikte yerini "ata" ve "bab" (=baba) adı taşıyan dervişlere bırakmıştır. Ö. Lütfi Barkan'ın "kolonizatör Türk dervişleri" adını verdiği bu zümre sayesinde Türkistan ve Horasan'da kök salan gelenek özellikle Osmanlı kültür coğrafyasında da birbirine paralel bir yapılanma içerisinde tekâmülünü sürdürmüştür. Bu süreçte Hak ile olan irtibatlarının gücüne bağlı olarak "âşık" olarak isimlendirilen ozan-baksı geleneğinin temsilcileri, özellikle XIX. yüzyılda yaygın görüldüğü üzere, âşığın yanında "baba" olarak da nitelendirilmişlerdir. Babalık ise Bektaşîlikte bir dervişin ulaşabileceği en yüksek makamlardan birisidir. Dolayısıyla bugüne kadar âşıkların bu "baba" taraflarının mahiyeti yeterince ele alınıp değerlendirilmemiştir. Yazıda, âşıkların esasında Türkistan'dan beri taşıdıkları babalık vasfının mahiyeti üzerinde durulacaktır. Daha sonraki süreçte âşıkların mahlasına da ulanan bu kodlamanın sosyo-kültürel bağlamda içyüzü, yani niteliği çözümlenmeye çalışılacaktır. Tabii bu sayede geleneğin ve geleneğin temsilcilerinin Bektaşîlikle olan irtibatlarının mahiyeti de ortaya konulmuş olacaktır. Abstract One of the most important elements in the formation of the tradition of minstrel style poetry in XVI. century is Bektashism. In other words, Bektashism is one of the elements that enables the reorganization of the "ozan-baksı tradition", which is a syncretic character over time, under the tradition of poetry in the Ottoman geography, especially in Istanbul. Undoubtedly, tradition is owed to minstrels for realization of this formation process. As M. Fuad Köprülü stated, the first representatives of the tradition called "poet, baksı, shaman, kam, oyun" have left their place to the dervishes named "ata" and "bab" (=saint) with acceptance of Islam. According to Ö. Lütfi
Research Interests:
Aşık tarzı şiir geleneği, taşlama (protesto) geleneği, Ozan Arif, ülkücü ve milliyetçi söylem.
Öz Yer ve gök, Türk kozmogonisinde dikotomik tasavvurun temel unsurlarını teşkil etmektedir. Bu tasavvurun-tespit edebildiğimiz kadarıyla-ilk örneklerine XVII. yüzyılda rastladığımız âşık tarzı yer ile gök destanlarında da "... more
Öz Yer ve gök, Türk kozmogonisinde dikotomik tasavvurun temel unsurlarını teşkil etmektedir. Bu tasavvurun-tespit edebildiğimiz kadarıyla-ilk örneklerine XVII. yüzyılda rastladığımız âşık tarzı yer ile gök destanlarında da " tipikleştirilerek " aktarıldığını görmekteyiz. Bu tipikleştirmede doğal olarak İslâmiyet'in getirmiş olduğu inanış ve değerler ön plandadır. Diğer taraftan destanlarda " münazara " nın egemen olması destanların icrâ bağlamında daha da işlevsellik kazanmasını sağlamıştır. Yani taraflarını yer ile göğün teşkil ettiği diyaloğa dayalı anlatım tarzı, Türkler açısından bugün de geçerli olan mücadelenin (savaş) kodlarını da bünyesinde barındırmaktadır. Kanatimizce referans alınan bağlamını savaşların teşkil ettiği bu destanlar, âşıkların icrâlarıyla, yani dinleyiciyle kurulan yüz yüze iletişime bağlı gerçekleşen fasıllar sayesinde önemli işlevleri yerine getirmiştir. Öncelikle, destanlarda yaşam döngüsünün sürekliliğini temsil eden bahar-kış, yer-gök gibi figürler, insanların dirilişe (ahiret) olan bağlılıklarının zinde kalmasını sağlamıştır. Ayrıca bu figürler içte ve dışta bir bütünlük durumu yaratarak ulusal bilincin de tesisini kolaylaştırmıştır. Diğer taraftan destanlar, dinî ve ahlâkî değerleri güncelleyerek insanların eğitimine dönük informal bir eğitim kanalı açarken aynı zamanda gerileme dönemiyle birlikte cephede sürekli ihtiyaç duyulan insan gücünün iman gücüyle bütünleşmesini de tesis etmiştir. Dolayısıyla yazıda mevcut yer ile gök destanlarından hareketle bu bütünleşmenin kodları çözümlenmeye çalışılmıştır. • Anahtar Kelimeler Âşık tarzı yer ile gök destanları, münazara, mücadele (savaş), icrâ bağlamı, yer ve gök. • Abstract Earth and sky are two main elements of dichotomic thought in Turkish cosmogony. This thought was transferred/carried by typical performances of minstrels' earth and sky poems which are from XVII.th century (as we can determine). As a matter of course in these typical performances, the beliefs and values come from İslam are on the foreground. On the other hand prevalence of 'debate' bring functionality to performing minstrel type destans (poems). Expression based on dialogue (its debators are earth and sky), has the codes of struggle (war) which still has validity in Turks life, in itself. From our view, these poems' context come from wars. These destans have very important functions by minstrel fasil's and in these fasil's they are performed face to face by minstrel to an audience.
Research Interests:
Özet: Osmanlı coğrafyasında âşık tarzı şiir geleneği, XVI. yüzyılda teşekkül etmiştir. Hiç şüphesiz geleneğin ortaya çıkışında ve icra töresinin şekillenmesinde en önemli sosyal kurum 'kahvehane'lerdir. Fakat M. Fuad Köprülü, İkdam'da... more
Özet: Osmanlı coğrafyasında âşık tarzı şiir geleneği, XVI. yüzyılda teşekkül etmiştir. Hiç şüphesiz geleneğin ortaya çıkışında ve icra töresinin şekillenmesinde en önemli sosyal kurum 'kahvehane'lerdir. Fakat M. Fuad Köprülü, İkdam'da çıkan yazılarında, âşık tarzını vücuda getiren hayat şeklinin tezahürleri olarak bozahane âlemlerini, Galata meyhanelerini, mesireleri ve Yeniçeri hayatını işaret etmektedir. Dolayısıyla geleneğin nasıl bir zeminde teşekküle başladığınının ortaya konulması elzemdir. Geleneğin başta meyhaneler olmak üzere 'muhabbeti' ve 'hoşça vakit geçirmeyi' esas alan bir zeminde teşekküle başladığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Yazıda bu bakış açısıyla âşıkların âşık tarzı kültür geleneğinin teşekkülünden önce Galata ve Tahtakale meyhaneleri başta olmak üzere daha ziyade 'meyhane' odaklı bir icrâ süreci yaşadığı gerçeği üzerinde durulacaktır. Dolayısıyla kahvehaneler kadar olmasa da içkiye dayalı eğlence meclislerinin (âb âlemleri), yani bozahane ve meyhane âlemleri ile mesirelerin de gerek geleneğin gerekse bu geleneğin odağı olan kahvehanelerin teşekkülünde etkin bir işleve sahip olduğu ele alınacaktır. Zira geleneğin sözlü kültür ortamında oluşmasının bu iletişim ve etkileşimin devamlılığında katkısı büyüktür. Ayrıca meyhane zemininde teşekkül eden kültürel ve edebî yapılanmanın izleri şairlerin eserleri üzerinden de takip edilerek Ermeni aşuglarının âşık tarzı kültür geleneğine dâhil olmasında ve âşık tarzı şiir geleneğinin müzikal bir form kazanmasında meyhane zemininde teşekkül eden bu kültürel ve edebî yapılanmanın da tesiri olabileceği hususu değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Âşık tarzı şiir geleneği, kahvehane, meyhane, Galata ve Tahtakale meyhaneleri. An Addition to Evaluations on Organization of Minstrel Style Poetry Tradition: Tavern's (Meyhaneler) Abstract: Minstrel style poetry tradition was organized in the Ottaman geography, 16.th century. Without doubt, organizing this tradition and performing according to this tradition, kahvehane's (coffee houses) are the most effective places. But M. Fuad Köprülü adds bozahane parties, taverns (meyhanes) in Galata, promenades (parks) and life of Janissaries (Yeniçeri) as appearings of new lifestyles which generates the minstrel style in his articles at İkdam. So it's a necessity to put forward where this tradition organized. We can freely say that organization of this tradition based on " friendly conversation " (muhabbet) and " spending time nicely ". In this point of view, in this paper the reality that minstrels perform according to tavern context, foremost taverns of Galata and Tahtakale, will be mentioned. So alcohol-based parties/entertainments (like entertainments in bozahanes and taverns and in promenades/parks) effect on organizing minstrel style poetry tradition and coffee houses’ becoming center of this tradition will be evaluated. Because, this tradition which was developed in oral cultural context has a great contribution on continuity of this communication and interaction. In addition to this, tracks of tavern-based cultural and literal structure will be followed and tavern-based cultural and literal structures effect on Armenian aşugs (minstrels) joining minstrel style poetry tradition and minstrel style poetry tradition’s acquiring a musical form will be evaluated.
Key words: Mİnstrel style poetry tradition, coffee house, tavern, taverns of Galata and Tahtakale.
Research Interests:
Öz: Letaifnameler, Osmanlı dönemi mizah geleneği için çok önemli bir konuma ve işleve sahiptir. Özellikle bu tarz eserlerin XIX. yüzyılda matbaa hurufatı (tipografya) ve taş baskı (litografya) yöntemleriyle basılmaya başlanması, türün... more
Öz: Letaifnameler, Osmanlı dönemi mizah geleneği için çok önemli bir konuma ve işleve sahiptir. Özellikle bu tarz eserlerin XIX. yüzyılda matbaa hurufatı (tipografya) ve taş baskı (litografya) yöntemleriyle basılmaya başlanması, türün geniş bir monografik kabiliyete sahip olmasını sağlamıştır. Ayrıca bu eserler her ne kadar doğası gereği 'yazılı kültür ortamı'na dâhil edilse de esasında 'sözelleştirme'ye bağlı olarak 'sözlü kültür ortamı'na dönük dinamik bir yapının niteliklerini taşımaktadır. Yani bu tarz eserler, bireysel okumanın aktif rol oynadığı durumlarda bile türlü özellikleriyle muhatabını kendi 'bağlamı'ndan tamamen koparamamıştır. Zira bu durum, öncesinde tarihî ve kolektif derinliğe sahip köklü bir 'sözlü kültür ortamı'nın varlığından dolayı bir çeşit zorunluluğa dönüşmüştür. XIX. yüzyıl divan şairi Hasan Nüzhet Efendi'nin kaleme aldığı " Letâ'if-i Esnâf " adlı eser, Osmanlı döneminde okunan latife kitaplarından biridir. Eser, esnaflara dair latifeleri dile getirmenin yanında sözel bazı nitelikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Aynı zamanda dönemin dili, folkloru ve etnografyası açısından da önemli bilgileri ihtiva etmektedir. Abstract: Letaifname's have a very important position and function for humor tradition of Ottoman era. Especially, when these products were pressed by typography and lithography, these products had a very wide monographic capability. Although these products thought as a product of written culture, because of verbalizing (telling/reading the text with words), they have the characteristics of oral cultural context's dynamism. So, these products couldn't break off the readers/listeners own-context even individual reading had an active role. This state had an obligatory because of the presence of oral cultural context which has a historical and collective depth. Letaif-i Esnaf was a letaif (anecdote) book, which was written by Hasan Nüzhet Efendi (XIX.th century Divan poet), read at Ottoman era. This book contains some latife's (anecdotes) about artisans and also this book has some characteristics of orality. This book also gives some important information about the language, folklore, and ethnography of that era. Keywords: Humour at Ottoman era, reading humor texts of Ottoman, oral and written culture at Ottoman, Letaifname, Letaif-i Esnaf, Hasan Nüzhet Efendi "
Research Interests:
Öz Yer ile gök, Proto-Türk ve mitolojik dönemden itibaren yaratılışın ve dünya tasavvurunun önemli bir belirleyeni konumunda bulunmuştur. Âşık tarzı destanlar içerisinde yer alan yer ile gök destanları da yer ile göğün bu belirleyici... more
Öz Yer ile gök, Proto-Türk ve mitolojik dönemden itibaren yaratılışın ve dünya tasavvurunun önemli bir belirleyeni konumunda bulunmuştur. Âşık tarzı destanlar içerisinde yer alan yer ile gök destanları da yer ile göğün bu belirleyici özelliğini geleneğe bağlı olarak sürdürebildiğinin önemli bir göstergesidir. Elbette bu sürekliliğin sağlanmasında, yani zamana ve mekâna bağlı olarak mitik anlamın yeniden üretiminde en etkili âmil 'âşık'lar olmuştur. Zira tarihî ve kolektif bir yapıya haiz olan sözlü kültür ortamında Türk kültürüne ait her türlü kod aktarımı birer 'aktif taşıyıcı' kimliği taşıyan ozan-baksı geleneğinin temsilcileri sayesinde gerçekleşmiştir. Fakat müşterek bilincin yeniden açığa çıkarılmasında dinleyici çevresinin etkin olduğu icrâ bağlamının da tesiri büyüktür. Bu yüzden yazıda Proto-Türk ve mitolojik dönemden itibaren yer ile gök temelinde neşet eden inanış ve düşüncelerin yer ile gök destanları üzerinden bir okuması yapılacaktır. Bu okuma sayesinde bir taraftan destanların kökenine dair bazı tespitler ortaya konulurken, diğer taraftan kültürel aktarımın sürekliliği, destanlardaki yer ve gök motifleri üzerinden ele alınmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Türk mitolojisi, âşık tarzı şiir geleneği, âşık tarzı yer ile gök destanları, yer, gök. Abstract Earth and sky is an important determiner of the concept of creation and the world from proto-Turkish and mythological period. This determining function of earth with sky in Earth and sky epics is an important indicator of sustaining according to the tradition. Minstrels have a very big position and function on this continuity, which contain reproduction of mythic meaning according to time and space. Every code of Turkish culture in oral tradition, which has a historical and collective structure, is carried by an 'active carrier' who is a representative of ozan-baksı tradition. In context of oral culture, which has a historical and collective structure, representatives of ozan-baksı tradition, who are active carriers, transferred every kind of code. Also the audience, who is part of a performance, has a bigger effect in revealing the collective conscience. Because of this, in this study, motives and beliefs which come from earth and sky thoughts, will be re-read by the earth and sky epics from the proto-Turk and mythological period. By this re-reading, some evaluations on origins of epics will be put forward. On the other hand, we are going to explain cultural continuity of earth and sky motives in epics.
Research Interests:
ÖZET Münazara, gerek Doğu gerekse Batı edebiyatlarında çok eskiden beri yaygın kullanılan bir tarzın adıdır. Dolayısıyla bu tarzın kaynağına dair çok farklı görüşler mevcuttur. Batılılar münazaranın eski Önasya uygarlıklarından, Yunan ve... more
ÖZET Münazara, gerek Doğu gerekse Batı edebiyatlarında çok eskiden beri yaygın kullanılan bir tarzın adıdır. Dolayısıyla bu tarzın kaynağına dair çok farklı görüşler mevcuttur. Batılılar münazaranın eski Önasya uygarlıklarından, Yunan ve Latin edebiyatları vasıtasıyla kendilerine ulaştığını kabul etmektedir. Bizde başta M. Fuad Köprülü olmak üzere Meserret Diriöz ve Orhan Şaik Gökyay gibi araştırmacılar ise münazara tarzının ilk olarak Türklerin sözlü edebiyat geleneğinde teşekkül ettiğini, daha sonra Arap ve İran edebiyatlarına geçtiğini ve yakın zamanlara kadar da müstakil bir yapı ve zengin konu çeşitliliği ile geldiğini iddia etmişlerdir. Gerçekten de Türk, İran, Arap ve Batı edebiyatlarında münazara tarzının yapı, icrâ ve icrâ bağlamı arasında ortaklıklar ve çok yakın benzerlikler vardır. Biz de yazımızda bu ortaklık ve benzerliklerden de yola çıkarak Türk edebiyatında münazaranın kaynağına toplumsal yönden bakmaya çalışacağız. Zira Türklerin içtimai yaşamının en önemli tarafını teşkil eden üstünlük mücadelesi, yani savaşlar münazara tarzının da esasını oluşturmaktadır. Türklerin sahip oldukları 'sağ kol' ve 'sol kol' şeklindeki yapılanma, bir taraftan münazara tarzının belirginleşmesinde etkili olurken diğer taraftan bu tarzın günümüze kadar gelmesini sağlamıştır. Dolayısıyla Türklerde münazara tarzının vücut bulmasında 'savaş'ların doğrudan tesiri vardır. Bu bağlamda yazıda Türklerin daha ziyade savaşlara dönük mücadele yeteneği ve anlayışının münazara tarzı için de kaynaklık teşkil ettiği ortaya konmaya çalışılmıştır. ABSTRACT The debate is a style that has been used extensively both in eastern and western literature. Hence, there are many, very different considerations about the source of this style. Westerners accept that the debate has reached them from ancient pre-Asian civilizations through Greek and Latin literatures. Notably, Fuad Köprülü, researchers such as Meserret Diriöz and Orhan Şaik Gökyay claimed that the debate style first took shape in oral literature traditions of the Turks, and was passed onto Arab and Persian literature. It has recently come up with a distinctive structure and a rich variety of subjects. However, in Turkish, Iranian, Arabic, and western literatures, the debate style closely-shares similarities and common features between the structure, performance, and performance context. Based on these similarities and common features, we examine the source of the debate in Turkish literature from a conventional point of view. Likewise, the struggle for superiority, namely the wars, which constitutes the most important part of the Turks social life, forms the basis of the debate style. On the one hand, the " right arm " and the " left arm " structure of the Turks has become effective in the development of the debate style and on the other hand, provided this style to survive till date. Therefore, the " wars " have a direct effect on the embodiment of the debate in the Turks. In this context, the study has suggested that the ability and understanding of the Turks toward wars constitute a source for debate style.
Research Interests:
ÖZ: Âşık tarzı şiir geleneği, Türkistan'da teşekküle başlayan Türk sözel edebiyat geleneğinin en önemli yanıdır. Hiç şüphesiz geleneğin bugünlere kadar ulaşmasında iletişim odaklarına bağlı " aktarıcı/anlatıcı/sanatkâr " vasfına sahip... more
ÖZ: Âşık tarzı şiir geleneği, Türkistan'da teşekküle başlayan Türk sözel edebiyat geleneğinin en önemli yanıdır. Hiç şüphesiz geleneğin bugünlere kadar ulaşmasında iletişim odaklarına bağlı " aktarıcı/anlatıcı/sanatkâr " vasfına sahip âşıkların katkısı büyüktür. Ayrıca onlar, evren ve yaratılışla ilgili algıların hatırlatılması bağlamında " kültürel belleğin uzman taşıyıcıları " olarak da karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla âşıklar bu süreçte " mitik " diyebileceğimiz bir varoluş süreci de yaşamışlardır. Bu süreci olası kılan ey ise " kompleks rüya motifi " dir. şamanlığa kabul merasiminden itibaren bu motif kodlayıcı bir karakter kazanarak âşıkların mitolojik bir kahramana dönüşmesini sağlamıştır. Âşıkların eserlerinde karşımıza çıkan mitolojik tasavvur ve tasvirler varoluş sürecinde bu dönüşümün tezahürleri olarak da düşünülebilir. Ayrıca bazı âşıkların kültleşmeye doğru gitmeleri de doğrudan bu varoluş süreciyle ilintili olabilir. Bu açıdan yazıda Joseph Campbell'ın kahraman kavramsallaştırması temelinde bir değerlendirmeye girişilerek âşıkların mitolojik bir kahraman olarak da ele alınabileceği hususu ortaya konulacaktır. ABSTRACT: Minstrel style poem tradition is the most important part of Turkish Oral Literal tradition which has started organizing in Turkistan. Without doubt, minstrels who have qualification of " transporter/narrator/artist " connected to communication centers, have very great contribution carrying this tradition to nowadays. Also, from the point of " master transporters of cultural memory " , we can see them reminding the texts about universe and * Nevehir Hacı Bekta Veli Üni. Fen-Edebiyat Fak. Türk Halk Bilimi Böl. erhancapraz@nevsehir.edu.tr Gönderim Tarihi: 09.01.2018 Kabul Tarihi: 18.05.2018
Research Interests:
Özet: Osmanlı'da 'mizah' çok yönlü bir karaktere sahiptir. Zira mizah, " şaka " ve " alay " maksadıyla gerek manzum olsun gerek mensur olsun pek çok tür içerisinde kendisine yer bulabilmiştir. Bu bağlamda mektupların da mizahın ortaya... more
Özet: Osmanlı'da 'mizah' çok yönlü bir karaktere sahiptir. Zira mizah, " şaka " ve " alay " maksadıyla gerek manzum olsun gerek mensur olsun pek çok tür içerisinde kendisine yer bulabilmiştir. Bu bağlamda mektupların da mizahın ortaya çıkmasında önemli bir konuma ve işleve sahip olduğu görülmektedir. Balat Şeyhi Vahyî Efendi'nin Bağdat Valisi Hasan Paşa'ya göndermiş olduğu mektup bu açıdan özgün bir örnek olarak kabul edilebilir. Mektupta kuşbazlık üzerinden mizahın amaçlanmış olması mektubun şekil ve konu özelliklerini doğrudan etkilemiştir. Zira mektup tam anlamıyla Osmanlı'da mektubun kaidelerine uygun bir nitelik taşımamaktadır. Bize göre bu durumun ortaya çıkmasında, mektubun 'icra'ya dönük dinamik bir yapıya hitap etmesinin tesiri büyüktür. Diğer taraftan mektubun realite ile olan bağını (referans alınan bağlam) kuşbazlığın teşkil etmesi ayrı bir önem taşımaktadır. Zira bu sayede mektup, kuşbazlığa dair bir vesika niteliği de kazanmıştır. Anahtar kelimeler: Osmanlı'da mizah, mizahi mektup, kuşbazlık, Balat Şeyhi Vahyî Efendi, Bağdat Valisi Hasan Paşa. Abstract: In Ottoman period, letters have a very important position and function to reveal the humour. The letter written by Vahyi Efendi the sheik of Balat and send to Hasan Pasha the governor of Bagdat can be considered as an original sample from this point of view. In this letter humour was aimed by aviculture and aviculture affected the letter's form and theme properties. Because of this we can see that this letter doesn't have the properties of Ottoman letter writing rules. For us, the letter's dynamic structure based on the 'performance' has the great effect on this situation. On the other hand, aviculture, the letter's connection to reality, is another import part of the letter. By this property, this letter becomes an document about aviculture.
Research Interests:
Öz 'Türk sözel mizah geleneği'nin bugününü anlamak ve geleceğe sağlıklı bir şekilde aktarımını sağlayabilmek için bu geleneğin tarihî süreç içerisinde yaşadığı değişim ve dönüşümleri bilmek elzemdir. Bu itibarla, Osmanlı dönemine ait ve... more
Öz 'Türk sözel mizah geleneği'nin bugününü anlamak ve geleceğe sağlıklı bir şekilde aktarımını sağlayabilmek için bu geleneğin tarihî süreç içerisinde yaşadığı değişim ve dönüşümleri bilmek elzemdir. Bu itibarla, Osmanlı dönemine ait ve Agâh Sırrı Levend'in 'gülmece' olarak nitelendirdiği ‚Da'vâ-yı Tuyûr‛ adlı bir anlatı ele alınacaktır. Öncelikle, anlatıdaki mizahla ilgili unsurlar tespit edilerek anlatının mizahî karakteri ortaya konulacaktır. Daha sonra ise anlatının ulaşabildiğimiz cönk, mecmua ve taş baskı eserlerden de izini sürerek 'Türk sözel mizah geleneği' içerisindeki yeri belirlenmeye çalışılacaktır. Bu sayede, bir taraftan Osmanlı dönemi Türk mizahına ait bir metin tanıtılırken, diğer taraftan metnin 'mizah literatürümüz' açısından yeri ve önemi ortaya konulmuş olacaktır. • Anahtar Kelimeler Gülmece, Osmanlı dönemi Türk mizahı, sözel mizah geleneği, kuşlar. • Abstract To understand todays Turkish oral humour tradition and to transfer this tradition to future, we have to know how this tradition changed and transformed in historical process.
Research Interests:
Şehir kültürünün tesirinde kalan ‘âşık tarzı kültür geleneği’nin temsilcilerinin (âşıkların) XVII. yüzyıldan itibaren ellerinden geldikleri kadar klâsik tarza mensup olan şairleri taklit ettikleri görülmektedir. Bu taklit çabasının âşık... more
Şehir kültürünün tesirinde kalan ‘âşık tarzı kültür geleneği’nin temsilcilerinin (âşıkların) XVII. yüzyıldan itibaren ellerinden geldikleri kadar klâsik tarza mensup olan şairleri taklit ettikleri görülmektedir. Bu taklit çabasının âşık tarzı kültür geleneği içerisindeki en somut göstergesi, âşıkların da ‘aruz’ ölçüsüyle şiirler ibdâ [=yaratma] ve inşâd [=söze ve ezgiye döşeyerek okuma] etmeye başlamalarıdır. Fakat âşıkların aruzu kullanmaları klâsik şairler gibi talimî bir surette olmamıştır. Onlar, Fuad Köprülü’nün ifadesiyle “Türk besteleri”ne uygun aruzlu şekiller vücuda getirmişlerdir. Zira bu gelenekte, ‘saz’ ile okumak esas olduğu için âşıklar vezinden çok veznin tekabül ettiği ‘makam’a öncelik vermişlerdir. Bu açıdan, âşıklar için aslolan şeyin makam olduğu görülmektedir. Yani âşıklar, fasıllardaki aruzlu türlerin taksiminde vezin, usul ve melodi uyumunu (prozodi uyumu) göz önünde bulundurmuşlardır.Bu bağlamda onların şiirlerinde karşımıza çıkan ‘aruz kusurları’nı da prozodi uyumu sağlanamamasından kaynaklandığını düşünebiliriz. Dolayısıyla da âşıkların aruz ölçüsüyle olan münasebetlerinin daha ziyade performansa bağlı olarak geliştiğini söyleyebiliriz.
Research Interests:
XIX. yüzyıl, ‘âşık tarzı kültür geleneği’nin zirveye çıktığı bir dönemdir. Tabii bu dönemde, ‘âşık tarzı kültür geleneği’nin ‘divan tarzı kültür geleneği’ ile ittifakı büyük ölçüde sağlanmış; âşıklar şekil, dil, üslup ve nesne dünyası... more
XIX. yüzyıl, ‘âşık tarzı kültür geleneği’nin zirveye çıktığı bir dönemdir. Tabii bu dönemde, ‘âşık tarzı kültür geleneği’nin ‘divan tarzı kültür geleneği’ ile ittifakı büyük ölçüde sağlanmış; âşıklar şekil, dil, üslup ve nesne dünyası itibariyle klasik şiire yakın bir söyleyişe ulaşmışlardır. Âşıkların böyle bir söyleyişe ulaşmalarında İstanbul başta olmak üzere genellikle büyük şehir merkezlerinde icra edilen ‘âşık fasılları’ın tesiri büyük olmuştur. Mevcut XIX. yüzyıl âşık fasıllarının genel karakterine baktığımız zaman bu durumu tahmin edebilmek hiç de zor değildir. Diğer taraftan âşıklar, bu duruma bağlı olarak, özellikle de ‘yazılı kültür ortamı’nın etkisiyle, ‘ibdâ’larını önceden yazarak mecmualarına kaydetmişler; fasıllarda da genellikle bu ‘ibdâ’larını ‘inşâd’ yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla bu tutum, doğası itibariyle büyük oranda ‘sözlü kültür ortamı’nın malı olan âşık tarzı şiir geleneği ve bu geleneğin temsilcileri (âşıklar) üzerinde bazı olumsuz durumları da beraberinde getirmiştir. Bize göre bunlardan en önemlisi de âşıkların ‘intihâl’ ile suçlanmasıdır. Her ne kadar Tokatlı Nûrî bu durumu ‘mîrî malı’ şeklinde değerlendirmiş olsa da durumun mahiyetinin gerek sözlü kültür ortamı gerekse yazılı kültür ortamı açısından ele alınması elzemdir. Bu bildiride Ürgüplü hattat ve şair Tayyarzâde Nuri Gökaşan tarafından Âgâhî’nin bir destanından ‘intihâl’le suçlanan Kayserili Âşık Rûzî’nin intihale mevzu şiiri üzerinden bir değerlendirilme yapılacaktır. Ayrıca tespit edebildiğimiz diğer âşıklara ait bazı şiirlerden hareketle ‘intihâl’e meyyâl bazı şiirlerdeki ‘mahlas geçişleri’ de bu çerçevede ele alınacaktır.
Research Interests:
Özet: Âşık fasılları içinde yer alan atışma, karşılaşma ve deyişmelerin âşık tarzı şiir geleneği içinde ön planda olduğu görülmektedir. Geleneğe bağlı olan âşık fasılları dışında başka gayelerle de âşık karşılaşmaları tertip edilmiştir.... more
Özet: Âşık fasılları içinde yer alan atışma, karşılaşma ve deyişmelerin âşık tarzı şiir geleneği içinde ön planda olduğu görülmektedir. Geleneğe bağlı olan âşık fasılları dışında başka gayelerle de âşık karşılaşmaları tertip edilmiştir. Fakat bu karşılaşmalarda daha çok âşıkların birbirlerinden üstün olup olmadıklarını sergilemek amacıyla 'söz'e dayalı olarak gerçekleştirdikleri bir yarış söz konusudur. Biz de yazımızda, 19. yüzyıl âşık tarzı kültür geleneğinin Kayseri'de yetiştirmiş olduğu iki önemli temsilcisi Develili Seyrânî ve Molulu Revâî arasında vuku bulan bir 'mektuplu atışma'dan hareketle söz yarışında yenilmezliğin bir başka boyutunu ele alacağız. Böylece Türk edebiyatında söz ile yarışın farklı bir kalıba girerek de sürdüğünü/sürdürüldüğünü ortaya koymuş olacağız. Anahtar Kelimeler: Âşıklık fasılları, mektuplu atışma, Develili Seyrânî, Molulu Revâî Another Dimension Of The Challenge Of The Invincibility In The Contest Of Reciprocal Oral Poetry: Letters Between Seyrani Of Molu And Revai Of Develi Abstract: Minstrel fasıls (bards' oral poetic dialogues) have a very important function in the development of folk literature. Especially atışma (battle of words), karşılaşma (contest) and deyişme (dialogues) are the hardest and the funniest part of these " fasıls " , which have great importance in minstrel tradition. They are in essence " systemized folk poems/phrases ". The reasons behind th organization of such " fasıls " are myriad. These are a kind of contest of oral poetry between two bards who challenge to see whether they are able to perform their ability in front of an audience and who
Research Interests:
ÂŞIK SEYRÂNI IN THE MIRROR OF TRADITIONAL HUMOR Humor is one of the most effective ways to convey thoughts. Therefore, there is a very wide and rich humor literature in Ottoman society. In the Ottoman Empire, humor takes place within... more
ÂŞIK SEYRÂNI IN THE MIRROR OF TRADITIONAL HUMOR

Humor is one of the most effective ways to convey thoughts. Therefore, there is a very wide and rich humor literature in Ottoman
society. In the Ottoman Empire, humor takes place within the boundaries of the terms “şathiyyat”, “hezliyyat” and “muzah”. XIX. It is
seen that Seyrânî, one of the leading minstrels of the 20th century, included humor in his works within these limits. In fact, the main
point that determined Seyrânî’s poetry style was his sense of humor. Considering social satire superior, he expressed his thoughts in
a light humorous manner, thus expanding his sphere of influence. Another prominent feature of Seyrânî is his moral sense of humor.
In other words, the Qur’an and Hz. Muhammed adopted a sense of humor of the Prophet. Based on the Prophetic upbringing, he
turned to a level humor and successfully revealed his views in his works without falling into rebellion and sarcasm. Another important
concept on which Seyrânî’s moral sense of humor is based is justice. Judging by his satires and his success in satire, his sense of
justice lies at the heart of his satire and satire. For this reason, Seyrânî produced very successful works in his period with a realist
understanding of humor.
Research Interests:
“Bedriddin ile Zöhra, biyografik tarzda kurgulanmış ananevi bir halk hikâyesi…Aynı zamanda sufi bir kahraman Şeyh Bedreddin’nin trajik bir anlatısı… Erhan Çapraz, şu ana kadar elimize geçen en eski yazma halk hikâyesinden hareketle, hem... more
“Bedriddin ile Zöhra, biyografik tarzda kurgulanmış ananevi bir halk hikâyesi…Aynı zamanda sufi bir kahraman Şeyh Bedreddin’nin trajik bir anlatısı…

Erhan Çapraz, şu ana kadar elimize geçen en eski yazma halk hikâyesinden hareketle, hem de Türk sözel anlatı geleneğine ilk defa yansıyan Şeyh Bedreddin figürü üzerinden geleneğin mahiyetine ışık tutuyor.

Esasını “tasavvuf”un belirlediği “hakikat alanı”na bağlı teşekkül eden bu halk anlatısı, kahramana bağlı kültleşmenin işlevselliğini de açıkça ortaya koyuyor. Yani hem hikâye hem de hikâyede anlatılanlar, tarihî olanın hakiki olana tanıklığıdır aslında.”
Kayseri, milattan önce üç binli yıllara uzanan tarihî geçmişiyle her zaman önemli bir stratejik merkez konumunda bulunmuştur. Aynı zamanda Hititlerden başlayarak Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere pek çok medeniyete ev... more
Kayseri, milattan önce üç binli yıllara uzanan tarihî geçmişiyle her zaman önemli bir stratejik merkez konumunda bulunmuştur. Aynı zamanda Hititlerden başlayarak Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere pek çok medeniyete ev sahipliği yaparak bugünlere kadar gelen oldukça zengin, çok katmanlı bir sosyal ve kültürel yapılanmayı da sağlamıştır. Hiç şüphesiz bunda Kayseri’nin konumu kadar yetiştirdiği âlim ve sanatkârların da rolü büyüktür.
Kültürel ve edebî açıdan baktığımızda ise Kayseri’nin kültürümüzün oluşumuna ve gelişimine önemli katkıları olmuştur. Yetiştirmiş olduğu şair ve yazarların yanında gerek ferdî gerekse anonim nitelikte üretilen pek çok ürün/eser sayesinde de Türk sözel edebiyat geleneğinde değerli bir konuma ulaşmıştır.
Türkülerin de Kayseri’nin bu konumunda payı yüksektir. Dolayısıyla Kayseri türküleri üzerine hazırlanmış bu eserde, şu ana kadar Kayseri türküleri hakkında yapılmış tüm çalışmalar gözden geçirilerek gerek türkülerden gerekse kaynakların müşterek tavırlarından hareketle türkülerimiz bir araya getirilmiştir. Türkünün de doğası gereği çalışmada mümkün mertebe türkülerimiz “metin” ve “nota” özellikleriyle öne çıkarılmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde, “Kayseri Türküleri Üzerine” başlığı altında türkülerimiz incelemiştir. Burada Kayseri’den derlenmiş türküler, öncelikle yapı, işlev, tema ve ezgi özellikleri yönüyle ele alınmaya çalışılmıştır. Sonrasında ise türkülerin icra ortamları, türkü icrasında kullanılan çalgılar ve gerek ezgi gerekse güfte bakımından önemli yeri olan türkü icracıları (türkü yaratıcıları) hakkında bilgiler aktarılmıştır. Bu sayede türküler üzerinden Kayseri’nin sosyokültürel bağlamına da bir kapı aralanmıştır. İkinci bölümde ise kaynaklardan derlediğimiz türküler bir araya getirilmiştir.
Türküler daha ziyade anonim bir niteliğe sahip sözlü kültür ürünleri olduğu için tamamının derlenmesine imkân yoktur. Şüphesiz Kayseri’de yapılacak saha araştırmalarında daha yüzlerce türkünün derlenebilmesi yüksek bir ihtimal dâhilindedir. Bizim çalışmamızda da daha ziyade Kayseri ve yöresinde yapılan çalışmalardaki türküler ve oyun havaları bir araya getirilmiştir. Kaynaklardan derlenen türküler, “Kırık Havalar” ve “Uzun Havalar” şeklinde iki başlık altında verilmiştir. “Kırık Havalar” da yine “Notalılar” ve “Notasızlar” şeklinde iki alt başlıkta değerlendirilmiştir. Türküler mümkün mertebe kaynaktaki şekliyle yöresel ağız özellikleri de korunarak aktarılmaya çalışılmıştır. Türkü metinlerinin alındığı kaynaklar ise “Kaynakça” kısmında gösterilmiştir.
"Âşık tarzı kültür geleneği içerisinde yer alan âşıklar değerlendirilirken âdeta klâsikleşmiş bir anlayışla âşığın hayatı, sanatı ve eserleri şeklinde sabit bir yapı benimsenmiştir. Âşığın eserlerini hangi ortamda, niçin ve nasıl ürettiği... more
"Âşık tarzı kültür geleneği içerisinde yer alan âşıklar değerlendirilirken âdeta klâsikleşmiş bir anlayışla âşığın hayatı, sanatı ve eserleri şeklinde sabit bir yapı benimsenmiştir. Âşığın eserlerini hangi ortamda, niçin ve nasıl ürettiği ve bunları nerede ve nasıl tükettiği üzerinde pek durulmamıştır. Hâlbuki sözlü kültür ortamında, icra töresine bağlı olarak ortaya çıkan her ürün kendi bağlamı içerisinde hayat bulmuştur. Dolayısıyla değerlendirmelerde şairi ve onun eserlerini çevreleyen sosyal yapının da asla gözden ırak tutulmaması gerekir. Ayrıca geleneğin gösterime (performance) dayalı yapısı düşünüldüğünde böyle bir değerlendirmenin lüzumu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple çalışmada M. Fuad Köprülü ile Ahmet Remzî Dede’nin XIX. yüzyılın ileri gelen âşıklarından biri olduğunu belirttiği Âşık Rûzî ve ona ait şiirler sosyo-kültürel bağlamı içinde ele alınıp değerlendirilmiştir. Böylece bir taraftan Rûzî’nin âşıklık geleneği içindeki yeri belirlenmeye çalışılırken; diğer taraftan şiirleri etrafında onun yaşadığı döneme ve bu dönemin özelliklerine ayrı bir pencere açılmıştır.

Âşık Rûzî’nin önemli bir diğer yönü de eserlerinde Bektaşî neşvesi ve tavrını çok kuvvetli bir şekilde yansıtmasıdır. Bu yönüyle Âşık Rûzî ve şiiri, XIX. yüzyıl Bektaşîliğinin edebî ve sosyo-kültürel yapısına da ışık tutmaktadır."
“Aşkın, tabiatın ve güzelliğin şairi Karacaoğlan… Kendisinden sonra âşık adı alan sanatkârların ilk temsilcisi… Kadim ve ölümsüz ozan… Karacaoğlan’ın edebî kişiliğinin en önemli taraflarından biri; halkın söyleyemediği, bastırmaya... more
“Aşkın, tabiatın ve güzelliğin şairi Karacaoğlan…
Kendisinden sonra âşık adı alan sanatkârların ilk temsilcisi…
Kadim ve ölümsüz ozan…

Karacaoğlan’ın edebî kişiliğinin en önemli taraflarından biri; halkın söyleyemediği, bastırmaya çalıştığı, korktuğu, ayıp saydığı şeyleri çirkinliğe ve kabalığa düşmeden şiirlerinde açığa vurmasıdır. Tam da bu nedenle çok geniş bir coğrafyada şöhretine bağlı olarak bir geleneğe dönüşür. Tuna boylarından Kafkas içlerine, Çukurova’dan Azerbaycan’a uzanan topraklarda bugün bile Karacaoğlan’ın efsane ruhu capcanlı yaşar.

Erhan Çapraz da Gülleri Var Bizim Güle Benzemez ile aslında hâlâ yaşayan efsanenin şiirlerini bir araya getirerek, Karacaoğlan’ın geleceğe aktarılması adına çok önemli bir adım atıyor. Karacaoğlan, bu kitapla birlikte geleceğe bir adım daha yaklaşıyor.“
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Tez önerisi örneği.