Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
İskender ile ilgili hikâyeler, yazın geleneklerinin yazmalar aracılığıyla şekillendiği çağların farklı diller arasında dolaşan ortak hikâyeleri içinde en çok bilinenler arasında yer alır. Bu hikâyeler, yüzyıllar boyunca kopyalanarak,... more
İskender ile ilgili hikâyeler, yazın geleneklerinin yazmalar aracılığıyla şekillendiği çağların farklı diller arasında dolaşan ortak hikâyeleri içinde en çok bilinenler arasında yer alır. Bu hikâyeler, yüzyıllar boyunca kopyalanarak, çeşitli dillere çevrilerek, yeniden kurgulanıp yazılarak ve sözlü olarak aktarılarak farklı coğrafyalara yayılmıştır. Bu makalenin odağında Hamzavî’nin (öl. 1415?) İskendernâme’si vardır. Hikâyeleme kısmı çoğunlukla mensur yazılmış olmasına rağmen çok sayıda manzum parça içermesi nedeniyle nazım – nesir karışık bir eser olarak tanımlanan bu İskendernâme, çok sayıda ciltten oluşan hacimli bir eserdir. Bu makale kapsamında incelenen nüsha British Library’de (Londra) bulunan Or 11056 arşiv numaralı ve 1435/36 (839) istinsah tarihli nüshadır. Bu makalenin konusu, British Library nüshasında birçok kez tekrar eden İskender’in şeytanla karşılaştığı hikâyelerdir. Şeytanın farklı suretlerde İskender’in karşısına çıkarak onu kandırdığı birbiriyle bağlantılı bu hikâyeler, hem diğer Türkçe İskendernâmelerde yer almaması hem de İskender’in portresine farklı özellikler katmasıyla dikkat çeker. Bu hikâyelerin on beşinci yüzyılda dolaşımda olan Arapça ve Malayca yazılmış iki ayrı İskender biyografisindeki varlıkları ise üç ayrı dil ve kültüre ait bu üç nüsha arasındaki metinsel bağlara işaret eder. Bu nedenle, Firdevsî (öl. 1020), Nizâmî (öl. 1222) ve Ahmedî’den (öl. 1413) farklı bir tarz ve içerikle Hamzavî’nin biçimlendirdiği İskender portresi, kendine özgü özellikleri ile, Anadolu’daki İskendernâme geleneğini tanımlamak ve farklı dillerdeki İskender biyografileri arasındaki metinsel bağların izini sürmek için önemli ipuçları içermektedir.
Eren, which was originally the plural form of er (man) in Turkish, came to denote both manliness and ‘friend of God’. It is considered the equivalent of rajul or fata in Arabic and mard or javanmard in Persian. Erenler, the plural form of... more
Eren, which was originally the plural form of er (man) in Turkish, came to denote both manliness and ‘friend of God’. It is considered the equivalent of rajul or fata in Arabic and mard or javanmard in Persian. Erenler, the plural form of eren, is a distinct concept in the heroic and religious literature of Anatolia, and refers to warrior dervishes. Focusing on the notion of erenler in a mystical and heroic poetic work known as the Divan-ı Şeyh Mehmed Çelebi (1476), this chapter will address the different aspects of the eren identity in Anatolian Turkish literature.
Research Interests:
Research Interests:
Teknoloji ile birlikte toplum hayatına birçok yenilikler girmiş ve bu yeniliklerden bazıları yeni kültür alanları yaratmışlardır. İnternet de kültür kodlarının üretilmeye ve tüketilmeye devam ettiği bu yeni kültür alanlarından bir tanesi... more
Teknoloji ile birlikte toplum hayatına birçok yenilikler girmiş ve bu yeniliklerden bazıları yeni kültür alanları yaratmışlardır. İnternet de kültür kodlarının üretilmeye ve tüketilmeye devam ettiği bu yeni kültür alanlarından bir tanesi haline gelmiştir. İnternet aracılığıyla sanal ortamda mevcut bulunan gazetelerde oku- yucu forumları adı verilen sosyal alanlar oluşmuştur. Bu okuyucu köşelerinde insanlar tanımadıkları kişilere hitaben yorumlar yazmakta, hiç tanımadıkları kişilerin yazılarını okumakta ve hatta onlara cevaben yeni yazılar da yazmaktadırlar. Öyleyse, bu alanların kültür kodlarının paylaşıldığı ve yeni kültür kodlarının oluş- turulduğu sosyal alanlar haline geldiği açıktır. Toplumda ciddi bir yere sahip olan beddua olgusunun da bu sanal alanlarda varlığını sürdürdüğü gözlemlenmektedir. Beddua sözlük anlamı itibariyle dini çağrışımları olan bir kelimedir. Fakat bedduanın toplumda başka işlevleri yok mudur? Sosyal kontrol teorisi açısından beddualar incelendiğinde toplumda psikolojik ve sosyolojik işlevleri olduğu görülmektedir. Bu çalışmada bed- dua olgusu incelenecek ve sosyal kontrol teorisi bağlamında bedduanın toplumdaki işlevleri tartışılacaktır. Ayrıca, kırdan kente değişim ve dönüşüm sürecinde yeni bir sosyal alan haline gelmiş olan internet ortamı ele alınacak ve bu yeni sosyal ortamda toplumdaki beddua olgusunun ne şekilde varlığını sürdürmeye devam ettiğinden bahsedilecektir.
Osmanlı döneminde birçok şair tarafından yeniden ve yeniden yazılan hikâyelerden farklı olarak Salâmân ile Absâl’ın hikâyesinin bilinen tek Türkçe çevirisi vardır. Lamiî Çelebi (ö. 1532) tarafından yapılan bu çevirinin kaynak metni Molla... more
Osmanlı döneminde birçok şair tarafından yeniden ve yeniden yazılan hikâyelerden farklı olarak Salâmân ile Absâl’ın hikâyesinin bilinen tek Türkçe çevirisi vardır. Lamiî Çelebi (ö. 1532) tarafından yapılan bu çevirinin kaynak metni Molla Câmî’nin (ö. 1492) Salâmân u Absâl adlı mesnevisidir. Lamiî Çelebi’nin Farsçadan Türkçeye çevirdiği mesnevilerde kaynak metne sadık kalmadığı, çeviri sırasında yaptığı köklü değişiklikler ile yeni bir metin oluşturduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, bu çeviride Lamiî Çelebi, Farsça kaynak metindeki kurguyu izleyerek Yunan kaynaklı bu hikâyeyi Türkçeye taşımıştır. Yunancadan Arapçaya, Arapçadan Farsçaya, Farsçadan Türkçeye aktarılarak yüzyıllar boyu farklı kültürler arasında taşınan ve yaşatılan bu hikâye, içerdiği olağanüstü ve sembolik unsurlar ile Lamiî Çelebi’nin Türkçeye aktardığı diğer mesnevilerden farklı bir kapsama sahiptir. Ayrıca, hikâyenin aslının Kitab-ı Mukaddes ve İbranice kaynaklar ile bağlantılı olduğunu gösteren araştırmalar da vardır. Öte yandan, çok sayıda dil ve kültür ile ilişkilendirilen ve hem içeriği hem de kurgusuyla Türkçe mesneviler arasında aykırı duran Lamiî Çelebi’nin bu mesnevisi hakkındaki akademik çalışmalar sayıca azdır ve mesneviyi çeşitli yönlerden inceleyecek yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu bildirinin odağında Lamiî Çelebi’nin Salâmân u Absâl çevirisinde yer alan olağanüstü durumlar ve olaylar vardır. Bildiri kapsamında bu olağanüstülüklerin hem Yunan mitleri hem de tasavvufi metinler ile ilişkisi sorgulanacaktır. Bu sayede, Lamiî Çelebi’nin bu çeviri ile on altıncı yüzyıl Osmanlı toplumuna aktardığı farklı hikâyeler arasındaki bağların ve bu hikâyelerin içerdiği anlam katmanlarının tespit edilmesi amaçlanmaktadır.
Türkçenin Anadolu’da yazın dili olarak gelişip şekillendiği dönemde yazılan eserlerin türleri ile ilgili mevcut akademik çalışmalar bu eserleri belirli kalıplar içerisinde sınırlandırarak tanımlamaktadır. Günümüzdeki tür tanımlarının... more
Türkçenin Anadolu’da yazın dili olarak gelişip şekillendiği dönemde yazılan eserlerin türleri ile ilgili mevcut akademik çalışmalar bu eserleri belirli kalıplar içerisinde sınırlandırarak tanımlamaktadır. Günümüzdeki tür tanımlarının zihinde ilk beliren açıklığını arayan bir yaklaşımla şekillenen bu çalışmalar, özellikle on beşinci yüzyıl ve öncesine ait mensur eserleri tanımlamakta yetersizdirler. Farklı dil ve kültürlere ait çeşitli anlatı geleneklerinin birlikteliği ile şekillenen bu eserlerin türlerine dair yapılacak tanımlamalar için türlerarası araştırma ve incelemelere ihtiyaç vardır. Bu bildirinin odağında on dördüncü yüzyıla ait İskender hikâyeleri vardır. Doğu ve Batı edebiyatlarında kendine özgü birer kimliği olan bu hikâyeler yüzyıllar boyunca yaygın bir şekilde dolaşımda kalmış ve belirli özellikleri doğrultusunda alt kollar oluşturarak çok sayıda yazın geleneğinin ortak mirası olmuşlardır. Anadolu’da on dördüncü yüzyılda hem manzum hem de mensur olarak kaleme alınmış olan İskender hikâyeleri İskender-nâme başlığı ile tanınır ve bu başlık belirli bir esere özgü olmayıp genel bir adlandırmadır. Bu bildiri şu soruları sormaktadır: Bu adlandırma büyük bir eserler topluluğunun sadece konusunu mu okuruna bildirmektedir, yoksa aynı zamanda bu eserlerin türsel özelliklerini de tanımlamakta mıdır? Bu bildiri on dördüncü yüzyılda Anadolu’da yazılmış olan İskender hikâyelerini Acâibü’l-mahlûkât türü eserlerle ve sınır boyu anlatılarıyla birlikte değerlendirecektir. İskender-nâme’nin ayrı bir edebî tür olup olmadığı ve İskender hikâyelerinin tür tanımının nasıl yapılabileceğine dair sorulara cevap arayan bu bildiride, sözlü kültür ve yazılı kültür arasındaki metin aktarım süreçleri ile tercüme yoluyla üretilen telif eserlerdeki metin aktarım süreçlerinin İskender hikâyeleri üzerindeki biçimlendirici etkileri tür tartışmaları odağında incelenecektir.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests: