Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Emirhan Kaya

Emirhan Kaya

Devletler arası ilişkilerde ortak kural ve kurumların geçerli olduğu uluslararası toplumu temel analiz birimi olarak öne çıkaran İngiliz Okulu, Batılı değer ve normlara dayalı modern küresel uluslararası topluma Ortadoğu’nun ne ölçüde... more
Devletler arası ilişkilerde ortak kural ve kurumların geçerli olduğu uluslararası toplumu temel analiz birimi olarak öne çıkaran İngiliz Okulu, Batılı değer ve normlara dayalı modern küresel uluslararası topluma Ortadoğu’nun ne ölçüde eklemlendiğini ortaya koyabilmek için son derece faydalı bir analitik çerçeve sunmaktadır. Ortadoğu siyasetini sahip oldukları tarihsel bakış açısı doğrultusunda Osmanlı döneminden başlayarak analiz eden İngiliz Okulu kuramcıları, Osmanlı Devleti’nin uluslararası toplumun bir üyesi olup olmadığı konusunda belirgin bir uzlaşmaya varamadıkları gibi günümüzde de -bölgesel düzeni tehdit eden istikrarsızlıklar ve devlet-dışı aktörlerin güç kazanması gibi nedenlerden ötürü- Ortadoğu’nun uluslararası toplumdaki konumu ile ilgili net bir söylem geliştirememektedir. Bunun yanı sıra, Ortadoğu’nun kendi başına halen geçerliliğini koruyan bir “bölgesel uluslararası toplum” oluşturup oluşturmadığı da İngiliz Okulu’nun cevabını aradığı sorulardan biridir. Bu bağlamda; egemenlik, içişlerine karışmama, diplomasi, insan hakları ve güç dengesi gibi kurumların/ilkelerin Ortadoğu’da geçerli olup olmadığı sorunsalı, İngiliz Okulu’nun bölgeye bakışını etkileyen başlıca araştırma konusunu oluşturmaktadır. Söz konusu kurumların Ortadoğu siyasetini açıklamada yetersiz kalması halinde, bölgenin uluslararası toplumun bir parçası olmadığı ve hatta kendi başına da bölgesel bir uluslararası toplum oluşturmadığı iddia edilebilmektedir. Bu durumda, devlet egemenliğini zayıflatan dış müdahale ya da çatışma gibi olgular çerçevesinde devlet-dışı aktörlerin artan etkinliği, bölgesel örgütlerin etkisizliği ve bölgesel güç dengeleri İngiliz Okulu’nun Ortadoğu’ya bakışını şekillendirmektedir. İngiliz Okulu, bu çerçevede, sahip olduğu analitik araçlar sayesinde özellikle Arap Baharı ve sonrasında yaşanan gelişmeleri çözümleyebilmek için kullanışlı bir kuramsal bakış açısı sunmaktadır. Bu çalışma, Ortadoğu’nun uluslararası toplumla ilişkisini temel alarak İngiliz Okulu’nun bölgeye nasıl yaklaştığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Böylece; İngiliz Okulu’nun Ortadoğu’ya bakışını belirleyen en önemli değişkenlerin küçük rejimler, dış müdahaleler ve devlet-dışı aktörler olduğu savunulmaktadır.
Although COVID-19 has brought about a global health crisis that does not recognize national borders and requires a strong international cooperation, contrary to expectations, the world actors could not achieve international cooperation.... more
Although COVID-19 has brought about a global health crisis that does not recognize national borders and
requires a strong international cooperation, contrary to expectations, the world actors could not achieve
international cooperation. States have acted in a selfish way by ignoring the needs and concerns of other
countries and tried to foster their role and power in the international system. Consequently, this situation has
made this study to use the assumptions of realist theory of International Relations regarding anarchy, self-interest, distribution of power and so on. In this article, it is concluded that the conditions and motives
expressed by these concepts have made the states tend to protect themselves and increase their power instead
of focusing on cooperation during the health crisis. Additionally, the current situation in distribution of power,
which refers to the bipolarity between the US and China has remained in effect.
Since the Syrian conflict has been going on for over ten years, it is often stated that the civil war in that country became protracted or intractable. In addition, the emphasis on the sectarian dimension of the conflict draws attention... more
Since the Syrian conflict has been going on for over ten years, it is often stated that the civil war in that country became protracted or intractable. In addition, the emphasis on the sectarian dimension of the conflict draws attention to the social and religious structure of the Syrian population. In spite of these characteristics of the conflict, the Syrian civil war has been rarely associated with Edward Azar's theory of protracted social conflict (PSC). This paper tries to explain the Syrian civil war with the theory of PSC that presents a multi-dimensional approach. Thus, it is argued that a crisis of legitimacy that stems from socioeconomic and sectarian imbalances triggered the civil war in Syria.
ÖZ:1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Kars ve çevresinin Rusların eline geçmesiyle birlikte bölgeye yerleşen Almanlar, sınırlı sayılarına rağmen şehrin tarihi ve kültüründe özel bir yer edinmeyi başarabilmişlerdir. Rus idaresi... more
ÖZ:1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Kars ve çevresinin Rusların eline geçmesiyle birlikte bölgeye yerleşen Almanlar, sınırlı sayılarına rağmen şehrin tarihi ve kültüründe özel bir yer edinmeyi başarabilmişlerdir. Rus idaresi altındaki 40 yıllık dönemde Kars'ta giderek sayıları artan gayrimüslim nüfus yardımıyla gelişen tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde, özellikle de süt ve süt ürünleri üretiminde Almanların önemli bir payı olmuştur. Bu çalışmanın amacı, Kars'ın Rus hâkimiyetine girmesinden sonra bölgenin Müslümanlar aleyhine değişen nüfus yapısı çerçevesinde buraya yerleşen Almanların şehrin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatına etkisini Malakanlar ve Duhoborlar gibi Rus sektantlarıyla karşılaştırmalı bir perspektiften çözümlemeye tabi tutmaktır. ABSTRACT: The Germans who settled in Kars and in its neighborhood following the Russian invasion of the region after the Ottoman-Russian War of 1877-1878 were, despite their low figure, able to play an important role in the history and culture of this city. Germans and other non-Muslims whose figure was increasing constantly during the 40 years Russian rule contributed to the agricultural development and cattle breeding of the region especially regarding dairy products. The aim of this study is to show the impact of the Germans who settled in Kars on the economic, social and cultural life of the city after the Russian invasion of the region regarding the Russian sektants such as Molakans and Dukhobors within the framework of disadvantaged figure of the Muslim community in a comparative perspective.
1990’lı yıllarda geleneksel olarak sürdürdüğü Ortadoğu olaylarına karışmama politikasını terk etmeye başlayan Türkiye, bu dönemde Suriye ve Irak gibi ülkelerden kaynaklanan güvenlik endişesi nedeniyle İsrail ile stratejik ortaklığa... more
1990’lı yıllarda geleneksel olarak sürdürdüğü Ortadoğu olaylarına karışmama politikasını terk etmeye başlayan Türkiye, bu dönemde Suriye ve Irak gibi ülkelerden kaynaklanan güvenlik endişesi nedeniyle İsrail ile stratejik ortaklığa gitmiştir. Bu nedenle ancak 1990’lı yılların sonunda daha dengeli bir Ortadoğu politikası izleyebilen Türkiye, bölgede hareket alanını sınırlayan sorunların çoğunun ortadan kalkması ve AKP iktidarlarının Ortadoğu ile yakınlaşma çabaları neticesinde 2000’li yıllarda bölge ülkeleriyle daha iyi ilişkiler kurma imkânına sahip olmuştur. Bu bağlamda, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkeler, sahip oldukları nüfus ve askeri kapasiteleri bakımından dikkat çekmeseler de ekonomik potansiyelleriyle Ortadoğu’da önemli bir konumda bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin 1981 yılında kurulan KİK ve üyeleriyle ilişkilerini siyasal, askeri ve ekonomik açıdan analiz etmektir. Türkiye’nin KİK ile doğrudan kurumsal ilişkilerinin dikkate değer bir düzeye ulaşmamış olması dolayısıyla daha çok üye ülkelerle ikili ilişkilerine odaklanılacaktır. Özellikle Türkiye’nin 2000’li yıllarda değişen Ortadoğu politikası göz önüne alındığında bu durumun KİK ülkeleriyle ilişkilere nasıl yansıdığı tartışılacaktır.
Suriye'de yaşanan iç savaşın neden olduğu mülteci krizi, son dönemde Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin gidişatını önemli derecede etkileyen bir gelişme olarak ön plana çıkmaktadır. Bu durumun temel nedeni; söz konusu krizin... more
Suriye'de yaşanan iç savaşın neden olduğu mülteci krizi, son dönemde Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin gidişatını önemli derecede etkileyen bir gelişme olarak ön plana çıkmaktadır. Bu durumun temel nedeni; söz konusu krizin Türkiye ile AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması (GKA) ve buna paralel olarak başlatılan vize serbestliği diyaloğunun yanı sıra üyelik müzakerelerinde yeni fasılların açılması konusunda da belirleyici olmasıdır. Bu çerçevede, esasında Türkiye-AB ilişkilerinden bağımsız olarak ele alınabilecek olan Suriyeli mülteci krizine karşı taraflarca etkin bir çözüm üretilememesi, gelinen son aşamada söz konusu krizin Türkiye ile AB arasında bir pazarlık unsuru haline gelmesine neden olmuştur. Taraflar arasında konuyla ilgili yürütülen müzakereler bu nedenle stratejik bir nitelik kazanmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı; Türkiye ile AB'nin-18 Mart 2016'da üzerinde anlaşmaya varılan koşullar dâhilinde-Suriyeli mülteci krizinin çözümü konusunda işbirliğine gitme kararının oyun kuramı çerçevesinde analiz edilmesidir. Bu doğrultuda tarafların işbirliğine gitme ya da işbirliğinden kaçınmaya yönelik karar almaları durumunda karşılaşacakları senaryolar ve bunlar arasındaki muhtemel tercih sıralamaları dikkate alınarak ortaya çıkabilecek sonuçların stratejik açıdan değerlendirmesi yapılacaktır. Böylece Türkiye ile AB arasındaki mülteci anlaşmasının karşılıklı taahhütlerin yerine getirilmesiyle sonuçlanması durumunda, söz konusu işbirliği kararının taraflar için stratejik anlamda ne ifade ettiği tartışılmış olacaktır. Bu kapsamda, Suriyeli mülteciler konusunda varılan anlaşmanın her iki tarafın da en yüksek getiriyi elde ettiği sonucu oluşturduğu iddia edilmektedir.
Öz Orta Asya, Avrupa Birliği'nin (AB) son dönemde etkinliğini artırmasına rağmen beklenen düzeyde etkili olamadığı bir bölge olarak dikkat çekmektedir. AB'nin Orta Asya'daki bu etkisizliği, bölgeye yönelik politikalarında çıkar odaklı bir... more
Öz Orta Asya, Avrupa Birliği'nin (AB) son dönemde etkinliğini artırmasına rağmen beklenen düzeyde etkili olamadığı bir bölge olarak dikkat çekmektedir. AB'nin Orta Asya'daki bu etkisizliği, bölgeye yönelik politikalarında çıkar odaklı bir yaklaşım benimsemesi gerektiği düşüncesini ön plana çıkarmaktadır. AB, çıkarlarına öncelik veren bir yaklaşım sergileyerek Orta Asya'daki otoriter rejimlerle işbirliğine gittiğinde ise değer odaklı ilkeleri ihmal ettiğine yönelik eleştiriler ile karşı karşıya kalmaktadır. AB'nin Orta Asya politikasına dair ortaya çıkan bu ikilem, bölgeye yönelik politikasında değerler ile çıkarların çatıştığı izlenimi vermekte ve bu noktada AB açısından insan hakları ile güvenlik öncelikleri arasında bir tercih yapmanın zorunlu olduğuna dair iddiaları güçlendirmektedir. AB'nin Orta Asya politikasına dair ortaya konulan söz konusu tablodan esinlenen bu çalışma ise AB'nin bölgeye yönelik olarak geliştirdiği yardım programlarının yukarıda ifade edilen çıkar/değer ikilemini ne derece yansıttığını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Böylelikle, AB'nin Orta Asya'da hâkim kılmak istediği değerlerin bölgedeki çıkarlarının gölgesinde kaldığına dair iddiaların geçerliliği bölgeye yönelik uygulanan yardım programları çerçevesinde tartışılmaktadır. Abstract Central Asia is notable as a region where the European Union (EU) has not been effective at the expected level although it has recently increased its effectiveness. The ineffectiveness of the EU in Central Asia reinforces the belief that it is necessary for the EU to adopt an interest-based policy toward the region. On the other hand, the EU faces criticism that it ignores its value-based principles when it cooperates with the authoritarian regimes of Central Asia by an approach prioritizing its interests. The dilemma about the EU's Central Asia policy gives the impression that values and interests of the EU clash over the policy toward the region and at that point, it strengthens the claims that the EU has to make a choice between its human rights and security priorities. This study, which is inspired by the mentioned case of EU's Central Asia policy, aims to find out to what degree this interest/value dilemma is reflected by the aid programmes developed by the EU toward the region. Thus, the validity of the claims that the EU's interests overshadow the values it favoured in Central Asia is discussed within the framework of the aid programmes for the region.
Research Interests:
Krupp Firması, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle silah ticareti alanındaki faaliyetleri neticesinde Türk-Alman ilişkilerinde önemli bir aktör olarak ön plana çıkmıştır. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise söz konusu... more
Krupp Firması, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle silah ticareti alanındaki faaliyetleri neticesinde Türk-Alman ilişkilerinde önemli bir aktör olarak ön plana çıkmıştır. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise söz konusu firmanın Türkiye'de birçok farklı sektör ve sanayi kolunda etkin olması dikkatlerin sivil alanlardaki faaliyetlerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, Krupp Firmasının Türkiye'ye yaptığı yatırımlar ve sanayi malzemeleri ihracatı sayesinde Türk sanayisinin gelişimine önemli katkılarda bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada Krupp Firmasının 1923-1990 yıllarını kapsayan dönemde Türk sanayisinin gelişimine nasıl ve ne derece katkıda bulunduğunun gözler önüne serilmesi amaçlanmıştır. Bu çerçevede, Krupp Firmasının söz konusu dönemde Türkiye'de demiryolu yapımı, krom ticareti, madencilik, gemi yapımı, demir-çelik sanayisi ve turizm gibi birçok alanda yaptığı yatırımların yanı sıra Krupp yetkilileri ve Türk devlet adamlarının karşılıklı ziyaretleri mercek altına alınmıştır.
Research Interests:
ÖZ: Anayasal ve ekonomik krizler yaşamasına rağmen genişleme sürecini devam ettiren Avrupa Birliği (AB), 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya'nın ardından 2013 yılında da Hırvatistan'ın katılımıyla 28 üyeli bir birlik haline gelmiştir.... more
ÖZ: Anayasal ve ekonomik krizler yaşamasına rağmen genişleme sürecini devam ettiren Avrupa Birliği (AB), 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya'nın ardından 2013 yılında da Hırvatistan'ın katılımıyla 28 üyeli bir birlik haline gelmiştir. Hâlihazırdaki aday ülkelerin dördünün Batı Balkan ülkesi olması da göz önüne alındığında genişleme sürecinin Balkanlara odaklandığı ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak, 2004 ve 2007 yıllarındaki genişleme dalgalarının ardından üyelik koşullarının giderek ağırlaşması Balkanlara yönelik genişlemeyi AB siyasetinin gündeminde üst sıralara taşımıştır. Bu çalışmada, Bulgaristan ve Romanya'nın üyeliğe tam olarak hazır hale gelmeden AB'ye katıldıkları iddiasından yola çıkılarak söz konusu iki ülkenin yanı sıra Hırvatistan'ın AB'ye hangi koşullarda üye oldukları ve ekonomik açıdan bugün geldikleri durum gözler önüne serilmiştir. Böylece, birliğe dâhil olmak isteyen Batı Balkan ülkelerinin de nasıl bir süreçten geçmeleri gerektiğine dair ipuçları ortaya konabilecektir. ABSTRACT: The European Union continued the enlargement process and reached its current size of 28 members with the participation of Bulgaria and Romania in 2007 and then Croatia in 2013 despite the constitutional and economic crises it experienced. The fact that four of the current candidate countries are from the Western Balkans reveals that the enlargement process is focused on the Balkans. Additionally, the enlargement process toward the Balkans moved higher on the agenda of the EU due to the fact that the conditions for membership were worsened following the waves of enlargement in 2004 and 2007. This study, based on the claims that Bulgaria and Romania became EU members without meeting all requirements for accession, points out the conditions under which these two countries and Croatia got EU membership and their current economic situation. Thus, it will be possible to present clues to the Western Balkan countries for the way they will go through for EU membership.
Research Interests:
Research Interests: