Quantic Phisics

Este artigo investiga a complexa dinâmica psíquica de Marshall Mathers, analisando seus alter-egos, Eminem e Slim Shady, através da lente da psicanálise e neurociência. Utilizando conceitos freudianos e junguianos, a pesquisa explora como as manifestações infantis influenciam a construção da identidade e a expressão emocional no rap, destacando a função terapêutica dessa forma de arte. A análise revela que a criação consciente de alter-egos serve como um mecanismo de defesa e uma estratégia de resiliência, permitindo a externalização de conflitos internos e a promoção da cura psíquica. O estudo propõe que a relação entre o artista e seus fãs ativa processos neurobiológicos associados à empatia e à catharsis, confirmando o rap como um instrumento valioso no tratamento e na compreensão da mente humana.

Abstract (English)

This article explores the concept of neural coherence as understood in two distinct research paradigms: the Syntergic Theory of Jacobo Grinberg and recent studies on the Lucia 03 lamp, a device that uses pulsating light to induce altered states of consciousness. Despite the methodological and conceptual differences, both models show convergence in how they understand neural coherence and its role in modulating perceptual and cognitive experience. In the Syntergic Theory, neural coherence reflects the brain’s ability to decode the Lattice, a quantum structure containing universal information, resulting in an integrated perception of reality. In the Lucia 03 studies, neural coherence is induced by rhythmic light patterns, synchronizing brain waves to achieve deep meditative states or enhanced sensory experiences. This comparison suggests potential research avenues to further investigate the intersection of these two approaches and their impact on the understanding of altered states of consciousness.

Resumen (Español)

Este artículo explora el concepto de coherencia neuronal tal como es entendido en dos paradigmas de investigación distintos: la Teoría Sintérgica de Jacobo Grinberg y los estudios recientes sobre la lámpara Lucia 03, un dispositivo que utiliza luz pulsante para inducir estados alterados de conciencia. A pesar de las diferencias metodológicas y conceptuales, ambos modelos muestran una convergencia en la forma en que comprenden la coherencia neuronal y su papel en la modulación de la experiencia perceptual y cognitiva. En la Teoría Sintérgica, la coherencia neuronal refleja la capacidad del cerebro para decodificar la Lattice, una estructura cuántica que contiene la información del universo, lo que resulta en una percepción integrada de la realidad. En los estudios de Lucia 03, la coherencia neuronal es inducida por patrones rítmicos de luz, sincronizando las ondas cerebrales para lograr estados meditativos profundos o experiencias sensoriales intensificadas. Esta comparación sugiere posibles vías de investigación para profundizar en la intersección de estos dos enfoques y su impacto en la comprensión de los estados alterados de conciencia.​

Felieton opisuje jedno z ważniejszych wydarzeń, jakie miały miejsce w nauce XXI wieku, jakim było odkrycie bozonu Higgsa. Zachęcając wczasowiczów, żeby przy okazji kontaktu z przyrodą zainteresowali się także rozgwieżdżonym niebem felieton wyjaśnia, jak to odkrycie w dziedzinie cząstek elementarnych wpłynęło na przekonanie, że Wszechświat jest dobrze zbudowany. Wyjaśniono także, dlaczego bozon Higgsa jest nazywany boską cząstką.

A compreensão do subconsciente é fundamental para a psicologia e para a análise do comportamento humano. Este estudo visa explorar as diferentes dimensões do subconsciente, suas implicações na saúde mental, e como ele influencia nossas ações e decisões diárias.

Odağı genellikle insan davranışı üstünde olan sosyal bilimlerin hem öznesi hem nesnesi durumunda bulunan insanın, doğa bilimlerindeki hâkim klasik anlayışla incelenmesi geleneği halen devam etmektedir. Ancak; maddi, değişmez ve evrensel kanunlar tarafından yönetildiği düşünülen, öngörülebilir, tahmin edilebilir mekanik bir evren anlayışının daha doğrusu Newton tarafından ortaya konulan fizik kanunları temel alınarak işleyişi anlaşılmaya çalışılan sosyal dünyada oluşan bazı anomaliler, tuhaflıklar veya klasik limitler klasik Newton fiziğine dayalı sosyal bilimler tarafından açıklanamamaktadır. Bir taraftan doğanın parçası diğer taraftan özellikle bilinç sahibi olmasından dolayı doğadakilerden farklı olduğu iddia edilen insanın anlaşılması, açıklanması ve tahmin edilmesinin o kadar kolay olmaması bakış açısında değişim sürecini ve yeni arayışları tetiklemiştir. Her şeyin sabit, sürekli, kesin ve ölçülebilir olduğunu savunan klasik mantık ve Newton fiziğine dayalı hâkim yöntemlerin yet...

I present this theory to the scientific community and hope that everyone will be ethically responsible. This theory is new physics unlike anything we know about science. The theory concluded very serious things: That the universe has neither beginning nor end And that we live above a star and that our lives are threatened, that is to say that on the surface we We live above the planet Earth, but this planet is an interior star and its core is composed of dark matter. This is the material that all researchers are looking for. I hope that everyone will take responsibility, because I believe that the continuation of humanity depends on understanding this theory, which seems superficial, but it is very complex, and its complexity increases as the reader understands it.

Teorija ustrajnosti energije govori o temeljnim svojstvima energije, o kvantnim česticama, kvantnoj gravitaciji i gravitaciji te okolnostima koje su u Planckovom vremenu Velikog praska utjecale na nastanak svemira. Ustrajnost energije ka stanjima neizmjerne  vjerojatne gustoće (singularnost), posljedično i stanjima visoke vjerojatne gustoće (kvantne čestice) je trajna i stalna aspiracija i temeljno svojstvo energije u univerzumu. Način na koji energija male vjerojatne gustoće u polju-prostoru kvantne čestice (polju visoke provodljivosti) ispoljava ustrajnost je kvantna gravitacija.
Teorija ustrajnosti objasni temeljna svojstva energije u svemiru i konačno, uspijeva opisati i definirati kvantnu gravitaciju.

Iz knjige: U trenutku dugom milijarde godina

Yeni kuantum doğuşu ve Einstein-Podolsky-Rosen tarafından atılan EPR paradoksu, J Bell ve ürettiği eşitsizliğine kadar kuantum mekaniğin gerçekliğini aranmaya başlanmıştır. Kuantum mekaniğin belirlenimci olup olmadığını gösterebilmek için Bell teorisine dayanarak bir takım deneyler yapılışı gösterilmiştir.

Kuantum öğrenme, kuantum fiziğinin bulgu ve varsayımlarından yola çıkarak bireyin
bir bütün olarak kendini gerçekleştirmesini hedeflemektedir. Sözü edilen hedefe ulaşmada
bireyin muhtemel doğrular oluşturması ve sorgulaması, tümdengelimci bir anlayış kazanarak
olay ve olguların gerçekleştiği ortamlara göre değerlendirilmesinin sağlanması, gerçekliklerin
bütün olarak algılanması gerektiği, öznel bir bakış açısı kazandırılması, kesin yargılardan
kaçınılması gerektiği ve herkesin geçmiş yaşantıları farklı olduğu için olay ve olgulara ilişkin
algılarında da farklılık olabileceği anlayışını kazandırmaya yönelik olmaktadır. Kuantum
teorisi, fıtratta var olan öğrenme gerçeklerini gün yüzüne çıkarıyor. Kuantumla materyalist
ve kaba anlayış yerine manevi temelli, bütüncül, esnek-geniş bir anlayış hâkim olmaktadır.

Bu makalede, felsefi düşünüşün tarihsel ilerleyişinde, değişim ve oluş fikirlerinin konumlarını ve ele alınış biçimlerini anlamaya çalışarak, oluş probleminin çatısı altındaki varlığın ne'liğine ilişkin sorgulamalara odaklanmaktadır. Çalışmada, birbirlerinin çağdaşı iki önemli filozof olan Herakleitos ve Parmenides'in felsefeleri merkezinde, problemin karşılaştırılarak kavranılması amaçlanmıştır. Filozoflarca ele alınan ve birbirlerine zıt gibi görünen bu iki felsefi kuramın, varlığı düşünme yolu ve bilinebilirliği açısından, aslında birbirlerini gizli bir şekilde destekler nitelikte olduğu sonucuna varılacaktır.

Sokrates öncesi filozoflardan olan Herakleitos’un düşüncesinin temel taşları ortaya konan bu incelemede filozofun fragmanlarından hareketle, doğayı ve varlığı kavrayış biçimi gösterilmeye çalışılarak, arkhe, oluş ve değişim’e dair düşünceleriyle zıtların birliği görüşü üzerinden felsefesi açıklanacaktır. Özellikle, kültürel sınırlamalara bağlı kalmadan fakat onları da tamamen yok saymadan, Herakleitos’un felsefesindeki evrensel ilkenin ve belirleniminin, ilk dile getiriliş biçimlerinin görüldüğü Taoizm düşüncesiyle paralellik gösteren tarafları araştırılacaktır; bu araştırma sonucunda, logos ve Tao kavramlarının birbirleri ile ilişkisi değerlendirilecektir.

The work explains quantum computing theoretical-physical basis from where quantum information processing specific features are deduced. Thereupon, quantum information processing logical representation is laid down through quantum circuits paradigm, some quantum gates of theoretical importance are defined and special attention is dedicated to existence of universal quantum gates set. Finally, an example of quantum circuits paradigm application to entangled states generation and quantum teleportation realization is exposed.

Özel görelilik teorisinin üçüncü bir postulası daha var; bu ön kabulden hiç bahsedilmez, herkesin malumu ya da dogma gibi işlemde yer alır. Bu kabul için bilimsel karar süreci işletilmemiştir. Bu nedenle özellikle fizikçiler, zihinlerinde bazı tereddütler oluşsa bile bu örtük yerel postulanın tutsaklığını aşıp asıl doğal gerçeğe uyanamazlar. Bilim, bu kusuru daha fazla taşıyamaz.

Fibonaccijev niz se uočava u prirodi pa tako i kod jabuka. Kod jabuke se može uočiti u rasporedu listova na mladici. Lišće na granama najčešće raste spiralno tako da gornji listovi ne prekrivaju donje listove. a on je najčešće određen nekim od Fibonaccijevih brojeva. Tako se kod jabuke npr. preklapa svaki peti list nakon drugog punog okretaja (2/5). Neki faktori koji bitno utječu na smanjenje uroda tj. na poremećaj rasta i rodnosti, utječu također i na poremećaj rasta listova na mladici.

Bir mantıkçı empirisit olan Hans Reichenbach, kuantum mekaniğinin üç
değerli mantık üzerinden yeni bir kısıtlı yorum teorisi ortaya koymuştur. Reichenbach geliştirdiği yorumla birlikte gözlenmemiş nesnelerle ilgili ifadeleri anlam alanından doğrulanabilirlik alanına taşıdığını iddia etmektedir. Böylece hem nedensel anomalilerden hem de metalingustik ifadelerden kurtulduğunu düşünmektedir. Sentetik a priori yargıların söz konusu olmadığını nedenselliğin deneysel bir hipotez olması açısından olasılığın merkezde olduğu bir sistem inşa etmeye çalışmıştır. Fenomen ve interfenoma ayrımıyla gözlenemeyen sorununa eğilmiş onlar hakkındaki ifadelerin anlamsız değil belirsiz olduğunu mantığında ifade etmiştir. Bu yorumu epistemolojik cihetten tartıştığında ise doğruluk değeri atanamayan önermelere olasılık derecelerini ifade eden ağırlık kavramını kullanmaktadır. Doğrulanabilir, belirlenebilir ve gözlenebilirler üzerine geliştirilen yorumdan ağırlıkların, belirsizliğin ve gözlenemeyenlerin
dolaylı olmasına karşın öncelikli bir yere sahip olan bir yapı inşa
ettiği sonucuna varılmıştır. Böyle bir çerçevede Reichenbach doğanın muhtemelen bilgisine ulaşılamayacağını kabul etmesine karşın bunu anlamsızlıkla dışlamamış belirsizlik atfederek epistemolojisinin yani bilim felsefesinin içerisinde tutmuştur. Böylece fiziksel dilin fenomenal dile önceliğini göstermiştir. Fiziksel dilde yer alan gözlenemeyen nesnenin tekrarlanamaz ve bireysel varlığına işaret etmekle fiziksel olan ve fiziksel dil arasındaki sorunsalı tekrar canlandırmaktadır. Bununla birlikte olasılık anlam teorisinin ulaştığı noktayı uzlaşım ve pragmatizm olarak belirtmesine karşın yaptığı açıklamalar ve kurduğu ilişkilerle yeni bir ontoloji ihtiyacının bir örneğini teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

Velika piramida je knjiga u kamenu, knjiga u kojoj je pohranjeno znanje matematike, znanje arhitekture i znanje astronomije. To je znanje Piramide o našem fizičkom svijetu i to se kazuje u prvom dijelu knjige. Velika piramida takođe kazuje istoriju ljudskog vremena i ljudskog duhovnog života, jer su u mjerama Piramide ostavljena kodirana svjedočanstva o biblijskim događajiima, biblijskim kodovima i o kraju vremena Zemlje u danima preobraženja ovog svijeta u viši egzistencijalni nivo između 2035-2070. godine. U drugom dijelu ove knjige kazuje se Piramidina priča o našem duhovnom svijetu. Knjiga je namijenje širokoj čitalačkoj publici, naročito ljubiteljima mistike i ezoterije, te masonima, arhitektama i studentima.

Herakleitos’un değişim düşüncesi Antik Çağdan beri felsefede etkili
olmuştur. Ne var ki var olan her şeyin durmaksızın değiştiği iddiası, bu
değişen şeylere sınır çekilmediğinde bilgiyi imkânsız kılmaktadır.
Herakleitos’un felsefesi materyalist olarak kabul edilmektedir. Ancak bu da
bütün maddi nesnelerin değiştiği düşüncesinden hareketle bilginin nasıl
mümkün olabileceği konusunda tek başına yeterli değildir. Bu yüzden, ilkin,
Herakleitos’un logos kavramının değişen şeylerin dışında bırakılması ve bütün
bir değişimi belirleyen değişmez yasa olarak ele alınması gerekmektedir.
İkinci olarak da, değişen şeylerin kavramları ve kavram anlamına yakın
olmak üzere ideleri, bilginin mümkün olabilmesi için değişen şeylerin
sınırlarının dışarısında bırakılmalıdır. Kavramların ve idelerin değişenlerin
dışında bırakılması ilk başta onlara idealist bir değişmez varlık atfedilmesi
şeklinde anlaşılabilir. Ne var ki değişenlere sınır çizerken doğa alanında
kendi içinde döngüsel bir değişimin olduğu ancak tinsel alanda bunun yerine yeniliklerin söz konusu olduğu fikrinden yola çıkıldığında ve kavramlar ve idelerin kendisiyle aynı kalarak değişip dönüşmediği, ancak kısmen ya da tamamen unutulup yerine yeni kavram ve idelerin gelmesiyle yenilendiği ileri sürüldüğünde Herakleitos felsefesindeki değişim kavramı karşısında bilginin nasıl olanaklı olduğu sorununa bir çözüm önermek mümkün hale gelmektedir

Ovaj rad daje osvrt na predavanje profesora Seana Carrolla pod nazivom „Velika slika: O podrijetlu života, značenju i samom svemiru“. U radu su navedene osnove termodinamike i statističke fizike potrebne za razumijevanje koncepata kojima se predavanje bavi, te je posebno promatran pojam entropije i opis drugog zakona termodinamike pomoću nje. Diskutirana je veza mikroskopskog svijeta, u kojem zakoni fizike invarijantni na vrijeme predstavljaju uzorke za ponašanje čestica, s makroskopskim svijetom u kojem prepoznajemo kauzalnost i poznajemo strijelu vremena, koja je opisana i definirana drugim zakonom termodinamike. Također je diskutiran odnos složenosti sustava i entropije, kroz koji se dolazi do zaključka kako je postojanje kompleksnosti u svemiru, poput samih ljudi, upravo rezultat rasta entropije svemira. Konačno, dano je nekoliko teorija o nastanku i svrsi života koje ne daju konačne odgovore na vječna pitanja, ali su dobra podloga za daljnje istraživanje i promišljanje.This pap...

According to my book "The Art of Information Series", it was found in the research that things are of two types, things that exist physically, large or small, an atom or a galaxy, and their existence can be tested, and the truth of their existence can be confirmed, calculated and measured, and physical laws related to them, and things that do not exist physically, but rather They are just earthly terms and concepts (originating on earth only) that have evolved in human consciousness, such as being, spirit, time, and others. In this philosophical research paper, or article, we will stop a little on the concept of time, and according to another research that I am currently developing, entitled "The Identity of Time", I have noticed that the scientific community, and not only the philosophical one, considers that the past, present and future are the main elements of time, with Existing things are always in one of two states, either static or moving, and if they are moving, they go in every direction, forward or backward, up or down, or to an unspecified random direction, because of a certain pressure or driving force, because of its mass and energy. But non-existent things, which we call "metaphysical", do not automatically acquire the characteristics of physically existing things, and everything that is said about them, in the accumulation of human knowledge, is always subject to remaining in the list of unproven assumptions, fantasies and theories, as they cannot be tested in the laboratory. Therefore, the assumption that time moves forward or backwards, or that it is in a static state, is just an assumption, and it is not correct to be a scientific fact, or to take this assumption to write scientific, physical, or mathematical equations. In this article, we will start with the present, and we will try to prove that there is no such thing that can be calculated or tested by the name "Present".

This paper is an attempt to connect experiment, imagination and myth, in three steps. The first step talks about the creativity, imagination of science, having in mind the crucial role of imagination when setting up scientific hypothesis. The second step analyzes the relationship between the experiment and imagination, i.e. the importance of imagination in conceiving and constructing the experiment. Natural sciences of today perform some incredibly complex experiments, however, in situations where the experiments cannot be done, the process can be created and simulated using modern mediums, such as computers. Apart from the nature of real experiments, the problem of thought experiments is looked into. The third step is concerned with the relationship of science and mythology, i.e. the idea of science as myth, including the relationship of experiment and myth.

The Phenomenon of Amplitudes Quantization of Macroscopic Oscillatory Systems occurs during the interaction of at least two macroscopic oscillatory systems when coupling between them has a special phase-dependent character. Resonant oscillations of one of the oscillators with a discrete series of stable quantized amplitudes excited in this case, belong to a new class - the so-called "argumental oscillations". The new physical principles have attracted the attention of scientists and researchers from
many countries. This phenomenon was discovered experimentally by Danil and Jacob Doubochinski in 1967 - 1968.

Les pratiques expérimentales du « film direct » sur émulsion délaissent depuis les années 1970 l’enregistrement d’images en caméra pour intervenir matériellement sur la bande celluloïd. La fine couche d’émulsion se métamorphose en un canevas cosmique, un fond diffus sur lequel les cinéastes engendrent des chocs de matière à l’échelle microscopique. La théorie du « réalisme agentiel » de la physicienne et philosophe Karen Barad est l’occasion pour nous d’investir plus en détail les formes néomatérialistes de l’instabilité, du désordre agentiel suscités dans ce cinéma des particules, et de visiter en quoi les films expérimentaux de Jürgen Reble, Emmanuel Lefrant et Esther Urlus aideraient à rendre visible la vie quantique.

The Biology of Belief describes a revolutionary change in biology and explores a new approach to the connection between mind and matter. Using easily accessible examples and explanations, Lipton offers a radical alternative to our understanding of the influence of genes in determining our behavior and identity.