Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Ana Yayın Numarası: 3636 Kültür Eserleri Dizisi-609 Adres: Bahçelievler Son Durak 06490 Bahçelievler/Çankaya/ANKARA Telefon: +90 312 470 80 00 Faks: +90 312 470 54 71 e-posta: yaphaz@ktb.gov.tr www.ktb.gov.tr
There are both similiarities and differences in the use of numbers, colours and the animal images in Beowulf and The Book of Dedem Korkut. It is not known how the numbers, colours, and the animal images came into being, but they are used... more
There are both similiarities and differences in the use of numbers, colours and the animal images in Beowulf and The Book of Dedem Korkut. It is not known how the numbers, colours, and the animal images came into being, but they are used by the respective societies. Number, colour and animal mysticism was influenced by the pre-Christian and pre-Islamic legends, myths, and sagas both in Beowulf and The Book of Dedem Korkut, and it may be emphasized that this tradition continued even after conversion to Christianity and Islam. In this article the significance of numbers such as three, nine, forty and fifty; the colours such as black, white, red, yellow; and the animal images such as wolf, deer, raven, camel and pigeon will be studied by pointing out the similarities and the differences in Beowulf and The Book of Dedem Korkut.
Öz: Harflere ve sayılara anlam yüklemek ilkçağdan günümüze kadar süregelen bir anlayış-tır. Dilin gündelik hayattaki somut yansıması olarak kabul edilen harfler ile ölçme ve tartma gibi işlemlerin birimsel ifadesi olan sayılara gerek Doğu... more
Öz: Harflere ve sayılara anlam yüklemek ilkçağdan günümüze kadar süregelen bir anlayış-tır. Dilin gündelik hayattaki somut yansıması olarak kabul edilen harfler ile ölçme ve tartma gibi işlemlerin birimsel ifadesi olan sayılara gerek Doğu gerekse de Batı toplumlarında farklı manalar yüklenmiştir. Evrenin yaratılışını sayılarla ifade etmeye çalışan Pisagor, harfler ve sayılar arasındaki ilişkiyi açıklayabilmek amacıyla Kalde alfabesini oluşturmuştur. Bu yönüyle de günümüzde çoğunlukla astrologların istifade ettiği ve evrendeki gizli yasa ve ilkeleri keş-fetmeyi gaye edinen Numeroloji'nin kurucusu sayılır. Harf ve sayı gizemciliğinin Doğu'daki en büyük temsilciliğini ise Hurufiler üstlenmiştir. Ebced hesabı yöntemiyle harflere sayısal değer-ler yükleyen Hurufiler, kutsal metinlerde harf ve kelimelerin sayı ve sıra bakımından şifreler barındırdığını iddia etmişlerdir. İslam kültüründe geniş bir yer edinen ebced, Osmanlı şair ve yazarlarının da özellikle tarih düşürme hususunda istifade ettikleri bir sistemdir. Osmanlı kül-tür hayatının ilk dönemlerinde kendine mezar taşlarında yer bulan tarih düşürme sanatı, daha sonra cami inşâsından sultanın tahta çıkışına, edebi bir eserin itmamından kazanılmış bir za-ferin kronolojik ifasına kadar geniş bir zemine yayılma fırsatı bulmuştur. Klasik edebiyatta ise divan şairleri ve tezkireciler, tarih düşürme sanatını en çok kullanan sanat erbabı arasındadır. Bilhassa klasik şairlerin biyografik bilgilerine yer veren tezkireciler için tarih düşürmeler bu malzemenin olmazsa olmazıdır. Neticede biyografik malzemenin en önemli unsurlarından biri de kişinin hayatındaki önemli olayların tarihleridir. Klasik edebiyatta yazılan ilk tezkireden iti-baren tezkireciler şairlerin hayatlarıyla ilgili düşürülen tarihlere sıkça yer vermiş; kimi zaman-da kendileri tarih düşürmüşlerdir. XIX. yüzyıl tezkirelerinden olan ve Mehmed Tevfik Efendi tarafından kaleme alınmış olan Mecmû'atü't-terâcim tezkiresinde de başta vefatları olmak üzere şairlerle ilgili birçok önemli hususa düşülen tarihlere yer verilmiştir. Bu çalışmada, Meh-med Tevfik Efendi'nin tezkiresinde yer verdiği tarihlere ve tarihlerin türlerine yer verilmiştir. Abstract: Adding meaning to letters and numbers is an ongoing understanding from antiquity to the present day. Letters, which are accepted as the concrete reflection of language in daily life, and numbers, which are unitary expressions of operations such as measuring and weighing, have been loaded with different meanings in both Eastern and Western societies. Trying to express the creation of the universe with numbers, Pythagoras created the Kalde alphabet in order to explain the relationship between letters and numbers. In this respect, he is also considered the founder of Numerology, which is mostly used by astrologers today and aims to discover hidden laws and principles in the universe. The Hurufis have undertaken the greatest representation of letter and number mysticism in the East. The Hurufis, who up-loaded numerical values to letters with the Abjad calculation method, claimed that the letters and words in the scriptures contain passwords in terms of number and order. Abjad, which occupies a large place in Islamic culture, is a system that Ottoman poets and writers especially benefited from in terms of making history. The Composing chronogram, which found itself on tombstones in the early periods of Ottoman cultural life, later had the opportunity to spread on a wide range from the construction of a mosque to the sultan's ascension to the throne, from the pushing of a literary work to the chronological performance of a victory. In classical literature, divan poets and lithographers are among the art connoisseurs who mostly use the art of declining history. Especially for the biographical information of classical poets, historical declines are indispensable for this material. After all, one of the most important elements of biographical material is the dates of important events in a person's life. Since the first tezkire written in classical literature, Tezkire writers have frequently included the dates of poets' lives; sometimes they made history themselves. The Mecmû'atü't-terâcim, which is one of the 19th century tezkires and written by Mehmed Tevfik Efendi, includes the dates in which many important issues related to poets, especially their deaths, are included. In this paper, the dates and types of dates that Mehmed Tevfik Efendi included in his biography are included.
Chronogram means the chronological determination of an important event that occurred in history with a systematic, called abjad calculus, created by assigning a numerical value to each of the Arabic letters. Of course, when a poet makes... more
Chronogram means the chronological determination of an important event that occurred in history with a systematic, called abjad calculus, created by assigning a numerical value to each of the Arabic letters. Of course, when a poet makes this determination, he uses poetry, which is his basic instrument, instead of using numbers. The tradition of dropping dates, which was first determined in the 15th century, continues today. There are many poets known as the masters of making history in classical Turkish literature. Bursalı Haşimî, Seyyid Osman Surûrî and Antepli Aynî are among the poets who gave the best examples of this genre. Kandî, who grew up in the Ottoman society in the 16th century, is one of the most praised accounts of the sources. We have very little information about the life of Kandî, which we know about through the 16th century biographers. Examples of his poems and histories are found today in poet tezkires and poetry journals. The common opinion of the Tezkire about the poet is that he is known for his historical poems rather than his poems and that he gained his reputation in this way. Therefore, in addition to his title as a poet, the phrase muverrih is frequently used for Kandî. Of course, academic studies have been conducted on the poems of most of the poets who dropped history, except Kandî. However, while we have divans or other works of poets studied, we obtain the remains of Kandî's works from other sources. In this study, it will be tried to give information about the historical poems of Kandî based on the limited information obtained from seven tezkires written in 16th century.
Atasözü, “bir cümle halinde kalıp halde söylenen” özlü sözlerdir. Atasözü az kelime ile çok şey anlatır. Atasözünde anlatım yoğundur. Az kelime ile bütün çağlar için genel geçer kuralları ortaya koymak ve bunu anlatmak, anlam yoğunluğunu... more
Atasözü, “bir cümle halinde kalıp halde söylenen” özlü sözlerdir. Atasözü az kelime ile çok şey anlatır. Atasözünde anlatım yoğundur. Az kelime ile bütün çağlar için genel geçer kuralları ortaya koymak ve bunu anlatmak, anlam yoğunluğunu gerektirir. Bundan dolayı atasözü bünyesinde üslup oyunlarına yer vermez. Gereksiz kelimelere rastlanmaz. Atasözü, hangi kelimenin nerede, nasıl kullanacağını asırların verdiği tecrübelerle, halkın zevk ve sanat anlayışıyla birleştirerek yapısına katmıştır. Bu nedenle atasözünü oluşturan ve kendi aralarında sağlam bir anlam bağı ile bağlanmış kelimelerin yerlerini değiştirmek ya da eş anlamlısını kullanmak mümkün değildir. Böyle yapılırsa söz, atasözü olmaktan çıkar; etkisini, güzelliğini ve gücünü kaybeder. Sözün hafıza ile kayıtlandığı ve yine sözün sözle kuşaklara aktarıldığı sözellik döneminde, uzun uzun cümlelerin akılda kalıcılığı ve aktarımının güçlüğü; kesin, açık, şiirsel bir üslubu gerektirir. Bu nedenle atasözlerimizin çoğu bir, iki cümledir. Uzun olanların sayısı ise azdır. Sözlü kültür ürünü olan ve kuşaktan kuşağa aktarılan atasözlerinin akılda kalıcılığını sağlayan unsurlardan biri de yinelemelerdir. Düşüncenin düzenli tekrarı ile oluşturulan anlam dünyası dinleyicinin zihninde canlandırıcı bir işlev üstlenmektedir. Ortaya çıkan kalıp ifadeler, tekrarlar, sözün kalıcılığına yardım eder. İster yazılı bir eserde, ister sözlü bir üründe düzenli ve düzensiz aralıklarla yapılan yinelemeler anlatıma ahenk katar. Bu çalışmada atasözlerimizde görülen yinelemelerden söz edilecek ve yineleme çeşitleri üzerinde durulacaktır.
Türkler, İslâmiyet’i kabul etmelerini müteakip yeni bir inanç ve kültür yapısına da kapı aralamışlardır. İslâmiyet’le adeta özdeşleştirdikleri şahsiyetleri ise sözlü gelenek çerçevesinde kahramanlık hikâyeleriyle anmışlardır. Bu minvalde... more
Türkler, İslâmiyet’i kabul etmelerini müteakip yeni bir inanç ve kültür yapısına da kapı aralamışlardır. İslâmiyet’le adeta özdeşleştirdikleri şahsiyetleri ise sözlü gelenek çerçevesinde kahramanlık hikâyeleriyle anmışlardır. Bu minvalde özellikle Hz. Muhammed, dört halife ve sahâbeler, bu menkîbelerin vazgeçilmez karakterleri olagelmişlerdir. Çalışmamızın konusunu teşkil eden Hz. Ali de söz konusu kahramanlık temalı hikâyelerde, destanlarda, menkîbelerde Hz. Muhammed’in damadı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in babası olarak yiğit, cengâver nitelikleri ile ön plana çıkarılmıştır. Bu gelenek İslâmî Dönem Türk Tarihi’ne ait eserlerle yazıya aktarılmıştır.
Hz. Ali’nin cesaret ve yiğitliğinin anlatıldığı cenknâmelerden biri olan Dâstân-ı Ejderhâ da bu türden bir eserdir. Destan, mesnevî tarzında kaleme alınmış olup, aynı zamanda efsane ve masal türlerinin kimi özelliklerini de göstermektedir. Dâstân-ı Ejderhâ adı verilen eserde, uzak bir ülkeden Hz. Muhammed’in huzuruna gelen Müslümanların şikâyet ettikleri ejderhâdan ve Hz. Muhammed’in görevlendirmesiyle sahabelerin Hz. Ali öncülüğünde ejderhâ ile yaptığı savaştan ve ejderhâyı mağlup etmesinden bahsedilmektedir. Burada Hz. Ali, kahraman şahsiyetiyle olağanüstü güçleri bünyesinde barındıran ve bu sayede din düşmanı olarak tasvir edilen ejderhâya karşı koyan ve mücadeleden çekinmeyen bir yapıya sahiptir. Destanda Hz. Ali’nin bu uğurda ölümü bile göze alabileceğine vurgu yapılmak suretiyle Müslümanları gâzaya teşvik etme amacı güdülmüştür. Ayrıca hakikatte dinin İslâm dini olduğu ve asî olanların hazin bir son ile ortadan kaldırılacağı vurgusu ile gâzilere gazâ ve cihad ülküsü kazandırmak amaçlanmıştır.
Çalışmamızda öncelikle Dâstân-ı Ejderhâ adlı eserin mevcut nüshaları temin edilerek metin karşılaştırması yapılmış ve orijinal metin ortaya konulmaya çalışılmıştır. Destanın Anadolu ve Balkanlardaki yansımaları ele alınmış, daha sonra söz konusu risalenin İslâmî dönem Türk kültür tarihindeki yeri ve değeri ile ilgili bir değerlendirme yapılmıştır.
Öz İnsanlar, düşünce dünyalarında zuhur eden bazı zihinsel etkinlikleri somut hayata aktarmak amacıyla çeşitli yollara başvururlar. Düşüncenin hayata yansıması kimi zaman iletişim aracı olan dil, kimi zaman sözel ifadenin harf ve... more
Öz İnsanlar, düşünce dünyalarında zuhur eden bazı zihinsel etkinlikleri somut hayata aktarmak amacıyla çeşitli yollara başvururlar. Düşüncenin hayata yansıması kimi zaman iletişim aracı olan dil, kimi zaman sözel ifadenin harf ve sözcükler kullanılarak hayat bulduğu yazı, kimi zaman da vücut uzuvlarının çeşitli reaksiyonlarıyla iletişimi anlamlandırmaya çalıştığı beden dili ile olur. Yazı ve özellikle de duvar yazıları bireyin duygu dünyasını ifşada önemli bir rol oynar. Günümüzde duvar yazıları, insanların hararetle savundukları siyasi fikirlerinden en büyük aşklarına, propagandasını yaptıkları siyasi partiden satmak istedikleri mal ya da hizmetin reklamına kadar birçok duygu ve düşüncenin toplum tarafından algılanmasına ev sahipliği yapar. Modern dünyada duvar yazılarının bu tarz bir iletişim malzemesi olarak kullanılmasına mukabil elimizdeki örneklerden hareketle geçmişte seyyah, şair ya da şair tabiatlı kişilerin duvarlara şiirler yazdıklarına tanıklık ediyoruz. Bu yazılar, gelişigüzel bir şekilde bir hamam, zaviye, tekke veya kervansaray duvarına yazılmış ve icracısının duygu ve düşüncelerine tercüman olmuştur. Günümüzde duvar yazıları üzerine çok yoğun olmamakla beraber bir kısım çalışmaların yapıldığı gözlenmektedir. Ancak geçmişten günümüze kadar duvar yazılarının nasıl bir seyir izlediği ile ilgili hemen hemen hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışma aslında bir anlamda daha önce kaleme aldığımız "Âşık Çelebi'den Faruk Nafiz'e Duvar Şiirleri" adlı çalışmada yer alan duvar yazıları örneklerine yeni örneklerin eklenmesiyle oluşturulmuştur. Abstract People resort to various ways of transferring some mental activities that occur in the worlds of thought into concrete life. The reflection of thought to life is sometimes the means of communication, sometimes through the body language in which the verbal expression comes to life through the use of letters and words and sometimes through the various reactions of body parts. Writing and especially graffiti plays an important role in revealing the emotional world of the individual. Today, the graffiti hosts the perception of many emotions and thoughts from the political ideas of the people to the greatest love they have, and the publicity of the goods or services they want to sell from the political party they want to sell. In the modern world, we have witnessed the use of graffiti as a communication material, and we testify that the past, poet and poet have written poems on the walls. These manuscripts were written on the wall of a Turkish bath, zaviye, tekke or caravansary in an indiscriminate manner and translated into the feelings and thoughts of the performer. Although it is not very dense on the wall writings, it is observed that some works have been done. However, almost no studies have been carried out on how the writings of the walls have been observed from past to present. In fact, this study was created by adding new examples to the examples of "Asik Çelebi's to Faruk Nafiz Wall Poems" named working. Giriş İnsanın yaratılışından itibaren en temel amaçlarından birisi de hiç şüphesiz kendini ifade etme gayretidir. İnsanın ilk çağlarda, hayatını idame ettirdiği mağara duvarlarına bazen doğada görmüş olduğu farklı canlı türlerini çizmesi; bazen de tinsel dünyasında vücut bulan ve sadece hayal dünyasında tasavvur ettiği nesneleri somut dünyaya aktarma gayesi gözden kaçmaz. Yazı icat edilmeden çok önceleri mağara duvarlarına çizilen bu değişik figürler, insana ait ifade dünyasının şekil ve renk aracılığıyla gerçek hayatta vücut bulmuş halidir. Yazının icadıyla birlikte bu ifade dünyası, harf dediğimiz çeşit semboller aracılığıyla daha düzenli bir iletişim halini almıştır. Harflerin, sözcüklerin ve cümlelerin tercüman olduğu insanlığa ait bu düşünce dünyası, her yüzyılda farklı varyasyonlar halinde zuhur etmiştir. İlkel toplumlardan modern toplumlara kadar mevcut sürecin değişik yansımalarını görmek mümkündür. Bu yüzden geçmişten günümüze kadar duvar yazıları, insanların her fırsatta kendilerini ifade etmek için istifade ettikleri bir iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Hatta duvar yazıları modern Avrupa ve Amerikalı roman yazarlarına dahi ilham kaynağı olmuştur. Nitekim Victor Hugo'nun "Bir İdam Mahkûmunun Son Günü" adlı yapıtında roman kahramanı giyotine götürülmeden önce kendi hücresinde daha önce idama götürülen mahkûmların duygu dünyalarını anlayabilmek için onların duvara yazdıkları yazıları teker teker gözden geçirir. Diğer yandan Jack London'ın "Demiryolu Serserileri" adlı romanında evsiz bir hobo olan roman kahramanı, kaçak olarak girdiği trenlerde seyahat ederken seyahat halindeki diğer hoboları tren vagonlarının üstlerine yazdıkları harf ve simgelerle takip eder.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Turkish and Persian cultures are two major neighboring civilizations that have influenced and fed each other for centuries not only in geographical sense but also in the context of exchange and coexistence of literary values. Especially... more
Turkish and Persian cultures are two major neighboring civilizations that have influenced and fed each other for centuries not only in geographical sense but also in the context of exchange and coexistence of literary values. Especially after Turks' adoption of Islam, Turkish dynasties like Ghaznavids ruled over Iran for a long period. As a natural result of this sovereignty process, in Iran today, hundreds of manuscripts written in Turkish are available in most libraries. One of the significant libraries in Iran where Turkish manuscripts are plentiful is the Tabriz National Library. Today, there are Turkish manuscripts in the Tabriz National Library both from Ottoman geo-cultural territory which were brought to Iran in that era. These manuscripts, when they are thought in view of Turkish language, have considerable significance as they were written in Ottoman, Azeri and Cagatay. Şadi Aydın conducted cataloque study before concerning the Turkish manuscripts that are in the Tabriz National Library; yet, existence of the manuscripts which escape from notice and those which have never been published and the manuscripts demonstrating difference in terms of their names to do with their content and revelation of manuscripts without any kind of selection applied to them lay the foundations of making this research.
Research Interests:
Öz Türk edebiyatının önemli yazılı kaynaklarından olan air tezkireleri, XV. yüzyıldan balayarak her yüzyılda edebi malzemenin younluuna binaen bazen benzer bazen de farklı formlarda kaleme alınmıtır. Bu yönüyle Türk tezkirecilik gelenei... more
Öz Türk edebiyatının önemli yazılı kaynaklarından olan air tezkireleri, XV. yüzyıldan balayarak her yüzyılda edebi malzemenin younluuna binaen bazen benzer bazen de farklı formlarda kaleme alınmıtır. Bu yönüyle Türk tezkirecilik gelenei içerisinde yazılan tezkireler sadece Anadolu sahasındaki örnekleriyle sınırlandırılmamı aynı zamanda Türklerin youn olarak yaadıkları ran corafyasını da içine almıtır. ran'da Ali îr Nevâyî ile balayan Türk tezkirecilik gelenei ran'da Sâdıkî'nin Mecma'ü'l-Havâs adlı tezkiresiyle devam etmitir. Sâdıkî, tezkiresinde airlerin dı görünüleri yani fiziksel özellikleri, meslekleri, eitimleri vb. hususlar hakkında ve eserlerinin muhtevası, airlerin iirleriyle ilgili sanatsal yaklaımı gibi özellikler üzerinde deerlendirmeler yapmıtır. Bu çalımada tezkirecinin airler ile ilgili yapmı olduu deerlendirmeler daha önce air ve eser üzerine yüzyıllara göre tezkireler üzerinde çalıma yapan Harun Tolasa, Filiz Kılıç ve Pervin Çapan'ın ilgili kitaplarında yer alan balıklara göre tasnif edilmitir. Çalıma, Abdürresul Hayyampur'un ran'da nerettii ve esas metinle birlikte metnin Farsça tercümesine de yer verdii "Mecma'ü'l-Havâs, Be-zebân-ı Türkî-i Çaatayî" eserinden hareketle oluturulmutur. Anahtar Kelimeler: Tezkire, Mecma'ü'l-havâs, air, iir. Abstract Poet anthologies, which are the significant source of written Turkish Literature, have been written down since the beginning of the 15 th century and they have been written in different forms in relation to the intensity of the literary material of the age. In this respect, the anthologies written within the tradition of Turkish anthology convention are not limited into the examples found in Anatolia but also it includes geography of Iran where Turks have been densely populated. The convention of Turkish anthology which begins in Iran by Ali îr Nevâyî has continued through the anthology of Mecma'ü'l-havâs. In his anthology, Sâdıkî has made remarks on the physical appearances of the poets, their occupations, inclinations, educations and he also has remarked on the contents of their poems and their artistic approach to their works. In this study, anthologists' evaluations on the poets are classified according to the titles in the related books by Harun Tolasa, Filiz Kılıç and Pervin Çapan who have studied before on anthologies based on poets, works and ages. The study is formed on the basis of Abdürresul Hayyampur's work "Mecma'ü'l-Havâs, Be-zebân-ı Türkî-i Çaatayî" which he issued in Iran by presenting Persian language interpretation of the work along with the real text in native language.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
ÖZ: Edebiyat ve kültür tarihimiz ile ilgili ilk elden bilgi edinilen kaynak niteliğindeki el yazmaları, günlük hayatta çeşitli alanlara aktarmış oldukları farklı verilerle büyük katkı sağlar. Kütüphanelerin tozlu rafla-rında kuşaktan... more
ÖZ: Edebiyat ve kültür tarihimiz ile ilgili ilk elden bilgi edinilen kaynak niteliğindeki el yazmaları, günlük hayatta çeşitli alanlara aktarmış oldukları farklı verilerle büyük katkı sağlar. Kütüphanelerin tozlu rafla-rında kuşaktan kuşağa kültür taşıma misyonunu üstlenmiş olan bu eserler kimi zaman din, kimi zaman tarih, kimi zaman ise edebiyat gibi neredeyse insanlıkla yaşıt olan bilim dalları ile ilgili araştırma yapacak kişiler için vazgeçilmez değerdedir. Ancak edeblî eser niteliği taşıyan yazmalar sade-ce toplumların kültürel birikimleriyle ilgili değil aynı zamanda ulusal kimliklerini oluşturan dilleri hakkında da bilgi verir. Bu açıdan tanıtımını yaptığımız Bakü El Yazmaları Enstitüsü'ndeki Türkçe yazmaların en önemli özelliği Türk dilinin tarihsel gelişim sürecinde ayrıldığı Doğu ve Batı Türkçelerinin (Çağatay, Azeri ve Osmanlı sahası Türkçeleri) dil hu-susiyetlerini içeren metinlere sahip olmalarıdır. Yazmaların önemli bir kısmı içerik bakımından genellikle dinî mo-tiflerle süslenmiş ve ders vermeyi amaçlayan hikâyelerden oluşmaktadır. Şekil bakımından ise hem manzum hem de mensur eserlerden meydana gelmektedir. Bakü El Yazmaları Enstitüsü'ndeki Türkçe yazmalar ile ilgi-li yapılan bu çalışmanın ilkinde sadece halk edebiyatı ürünleri tanıtılmış-tır. Yazmalar tanıtılırken aynı olan eserlerden sadece bir tanesi hakkında bilgi verilmiş diğerlerinin ise sadece kayıt numaraları dipnot halinde ve-rilmiştir. Yazmaların birebir görülmesiyle oluşturulan bu çalışmada Türk-çe yazmaların bir dökümü yapılmış ve künyeleri ile ilgili bilgi verilerek genel bir değerlendirme yoluna gidilmiştir.
ÖZET İnsanlar düşünce dünyalarında zuhur eden bazı zihinsel etkinlikleri somut hayata aktarmak amacıyla çeşitli yollara başvururlar. Düşüncenin hayata yansıması kimi zaman iletişim aracı olan dil, kimi zaman sözel ifadenin harf ve... more
ÖZET İnsanlar düşünce dünyalarında zuhur eden bazı zihinsel etkinlikleri somut hayata aktarmak amacıyla çeşitli yollara başvururlar. Düşüncenin hayata yansıması kimi zaman iletişim aracı olan dil, kimi zaman sözel ifadenin harf ve sözcükler kullanılarak hayat bulduğu yazı, kimi zaman da vücut uzuvlarının çeşitli reaksiyonlarıyla iletişimi anlamlandırmaya çalıştığı beden dili ile olur. Yazı ve özellikle de duvar yazıları bireyin duygu dünyasını ifşada önemli bir rol oynar. Günümüzde duvar yazıları, insanların hararetle savundukları siyasi fikirlerinden en büyük aşklarına, propagandasını yaptıkları siyasi partiden satmak istedikleri mal ya da hizmetin reklamına kadar birçok duygu ve düşüncenin toplum tarafından algılanmasına ev sahipliği yapar. Modern dünyada duvar yazılarının bu tarz bir iletişim malzemesi olarak kullanılmasına mukabil elimizdeki örneklerden hareketle geçmişte şair ya da şair tabiatlı kişilerin de duvarlara şiirler yazdıklarına tanıklık ediyoruz. Bu yazımızda ilk olarak Âşık Çelebi Tezkiresindeki bir şairin biyografisinde tesadüf etiğimiz duvar şiirinin Hasan Çelebi Tezkiresindeki iki şairin biyografisinde yer alan yansımaları üzerinde durulacaktır. Akabinde ise Evliyâ Çelebi'nin kendi yazısıyla duvarlara ve ağaç gövdelerine yazdığı tarih belirten ibareler ve Faruk Nafiz Çamlıbel'in Han Duvarları şiirinde, seyahati esnasında kaldığı hanların duvarlarında rastladığı şiirlerden bahsedilmektedir. Örnekler verilirken Âşık Çelebi ve Hasan Çelebi'nin kendi yazdıkları şair biyografilerinden, Evliyâ Çelebi'nin ziyaret ettiği şehirlerdeki cami duvarları ile ağaç gövdelerine yazdığı tarih kıtalarından, Faruk Nafiz Çamlıbel'in ise Han Duvarları şiirinden istifade edilmiştir.
Lâmi'-i Çelebi, who is known for his mesnevis in classical literature and is named Câmî-i Rum in this respect, is one of the important intellectual figures of his era. The number of books in the Tereke record and the diversity of the... more
Lâmi'-i Çelebi, who is known for his mesnevis in classical literature and is named Câmî-i Rum in this respect, is one of the important intellectual figures of his era. The number of books in the Tereke record and the diversity of the works he wrote as a literary genre with their membership in different branches of science are among the most important factors that support the intellectual identity. XVI. Lâmi'î Çelebi, who grew up in the century, wrote many different types of works, from mesnevi to translation, from commentary to interpretation. Lâmi'î Çelebi, who is mostly known for his mesnevi and translated works, made his name talk a little bit in the field of classical commentary with his work Şerh-i Dibace-i Gülistan. In his book Şerh-i Dibace-i Gülistan, which has a classical commentary character, Lâmi'î Çelebi explained only the introduction part of the famous Gulistan masnavi of the famous Iranian mystic Sadi-i Şirazi. Lâmi'î Çelebi, like every commentary, used the sources to explain the text on which he was based, so that the text could be understood better by the reader and had a concrete place in his mind. Among these sources, the most striking ones are the Persian lexicon and the poems of Persian poets. He made use of Lâmi'î lexicon to explain better the meanings of some Persian words in Gulistan's poem, and to prove his thoughts from the poems of Persian poets. However, due to the shortness of the main text, the sources used are less than the annotations made on a complete work. In this paper, the names of the sources that Lâmi'î Çelebi made use of in his commentary called Şerh-i Dibace-i Gülistan will be mentioned, and after the sources are introduced, it will be tried to show how the commentary has benefited from these sources with examples.
ÖZET Osmanlı devletinin kurulduğu ilk dönemden yerini Türkiye Cumhuriyeti'ne bıraktığı son döneme kadar yazılmış olan şair tezkireleri, yüklendikleri misyon itibariyle klasik edebiyat sahasında eser kaleme almış şairlerin hayatları,... more
ÖZET Osmanlı devletinin kurulduğu ilk dönemden yerini Türkiye Cumhuriyeti'ne bıraktığı son döneme kadar yazılmış olan şair tezkireleri, yüklendikleri misyon itibariyle klasik edebiyat sahasında eser kaleme almış şairlerin hayatları, şiirleri ve kimi zaman da edebi şahsiyetleri hakkında bilgi veren biyografik çalışmalardır. Tezkirecilerin bir kısmı özellikle eserlerinin mukaddime bölümünde çoğu kez şiirin ne, şairin ise kim olması gerektiği ile ilgili Kur'an ve hadis referanslı görüşler ortaya koymaya çalışırlar. Tezkirecinin yaşadığı devletin yönetim anlayışını şekillendiren kültürel ve dini normların varlığı onun şiir ve şair ile ilgili bakış açısına yön veren temel unsurların başında gelir. Klasik Türk edebiyatında Latîfî, Âşık Çelebi, Riyâzî ve Rızâ gibi tezkirecilerin tezkire mukaddimelerinde şiir ve şair ile ilgili çeşitli görüşlere yer verdikleri ve bu görüşlerin kimi noktalarda benzerlikler kimi noktalarda ise farklılıklar gösterdikleri görülür. Bu bildirimizde sadece isimleri zikredilen dört tezkirecinin mukaddimelerinde yer verdikleri şiir ve şair ile ilgili görüşlerinden hareketle tezkirecilerin şiir ve şairi nasıl tanımladıkları hakkında genel bir izahatta bulunulacaktır. ABSTRACT Poet anthologies much has been written on the location of the first period of the establishment of the Ottoman state in recent years has left the Republic of Turkey, loaded their mission as the lives of classical literature in the field of poets have taken the work item, Poetry, and sometimes are biographical studies that provide information about the literary figures. Some of the artisans often try to reveal Qur'an and hadith references about what the poem should be and who the poet should be, especially in the destiny section of their works. The existence of cultural and religious norms that shape the management approach of the state where Tezkirec lives, is one of the basic elements shaping his perspective about poetry and poet. In classical Turkish literature, it is seen that there are various views about poetry and poet in the destiny of poetry makers such as Latîfî, Âşık Çelebi, Riyâzî and Rızâ, and these views show similarities at some points, and at some points they differ significantly. In this paper, a general explanation will be given on how poetic and poetry defines poetry and poet based on the poetry and the poet's opinions about the poetry of the four tezkirs whose names are mentioned. Giriş Bilindiği gibi insanın yaratılışından bu yana var olan şiir, günümüze kadar mensup olduğu farklı birçok şiir ekolü ya da topluluğu tarafından tanımları yapılmış önemli sahalardan biridir. Şiirde kimisi vezin ve kafiyeyi esas alıp, onu mevzûn u mukaffâ söz olarak tarif ederken, kimisi ahengi ön plana çıkartıp onu musikiye yaklaştırmıştır (Coşkun, 2011: 55). En basit tanımıyla sözcüklerin şekil ve mana güçlerinden istifade ederek oluşturulmaya çalışılan metric metne şiir, icracıya ise şair denmiştir. Şiir ve şair ile ilgili tanımların ilki ve hatta en eskisini Yunan filozofu Aristoteles yapmıştır. Aristoteles meşhur eseri Poetika'nın dördüncü bölümünde şiir ile ilgili şöyle bir tanım yapar: Şiir sanatı genel olarak varlığını, insan doğasında temellenen iki temel nedene borçlu gibi görünüyor. Bunlardan birisi taklit içtepisi olup insanlarda doğuştan vardır; insanlar, bütün öteki yaratıklardan özellikle taklit etmeye olağanüstü yetili olmalarıyla ayrılır ve ilk bilgilerini de taklit yoluyla elde ederler. İkincisi, bütün taklit ürünleri karşısında duyulan hoşlanmadır ki bu insan için karakteristiktir." (Aristoteles, 2002: 17).