Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta merkez üsleri Pazarcık ve Ekinözü’nde 7,8 ve 7,5 büyüklüğünde deprem gerçekleşmiştir. Kayıtlara göre 50 bini aşkın insan hayatını kaybetmiştir. Bu deprem farklı şehirlerde ve komşu ülkelerde de... more
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta merkez üsleri Pazarcık ve Ekinözü’nde 7,8 ve 7,5 büyüklüğünde deprem gerçekleşmiştir. Kayıtlara göre 50 bini aşkın insan hayatını kaybetmiştir. Bu deprem farklı şehirlerde ve komşu ülkelerde de hissedilmiştir. Deprem alanlarında acilen çadır kentler kurulmaya çalışılmış ve depremzedelerin bir kısmı diğer şehirlere yerleştirilmiştir. Ayrıca depremin yıkıcı ve yaygın etkisi, depreme ve depremzedelere yönelik müdahaleleri zorlaştırmıştır. Deprem, can ve mal kaybı ile birlikte toplum sağlığı açısından da risklere yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı, depremin psikososyal etkisinin incelenmesi ve depremzedelere yönelik müdahalelerin sürdürülebi- lirliğinin önemi üzerine bir gözlem araştırmasının gerçekleştirilmesidir. Araş- tırmanın yöntemi, gözlem tekniği ile derinlemesine inceleme yaparak mevcut durumu değerlendirmektir. Çalışma kapsamında Iğdır iline yerleştirilen aile- ler ziyaret edilerek gözlem gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında kayıt, görüşme, anket vb. bir iletişim gerçekleştirilmediği için etik kurul belgesine gerek duyulmamıştır. 30 aile gözleme dahil edilmiş olup bu gözlemle depremin ilk gününden itibaren medya ve sosyal medya üzerinden afetin psikososyal etkisi incelenmiştir. Çalışma sonucuna bakıldığında ilk olarak medya ve sosyal medyanın bilgi kirliliği, gösteriş reklam, depremzedeler üzerinden gerçekleştirilen istismar olmak üzere olumsuz etkisi; yardım kampanyaları ve ulaşım eri- şim bağlamında olumlu etkileri olduğu dikkat çekmiştir. İkinci bir sonuç ise yardım ve desteklerin ilk anda yoğun olması ve sonrasında azalması ile depremzedelerin mağduriyet yaşadığı ortaya çıkmıştır. Yine yapılan çalışmalarda da hem maddi hem sosyal desteklerin sürdürülebilir ve sağlıklı bir organizasyon temelinde gerçekleşmesinin önemine değinilmiştir. Üçüncü sonuç ise deprem- zedelerin ihtiyaçlarının kategorize edilmesi üzerinedir. Bu kapsamda depremzedelerin maddi, psikososyal ve kurumsal bilgi ihtiyaçları olduğu tespit edilmiştir. Desteklerin sürekli, sürdürülebilir ve organizasyonel temelde gerçekleşmesi ise çalışmanın temel önerisi olarak belirtilmiştir.
Turk modernlesmesi, ulus-devlet ideolojisi ekseninde milliyetcilik olgusu temelinde gerceklesmistir. Calismada modernlesme sureci, Osmanli Devletinin son doneminde gerceklesen batililasma hareketleri ile Turk modernlesmesinin isleyisi... more
Turk modernlesmesi, ulus-devlet ideolojisi ekseninde milliyetcilik olgusu temelinde gerceklesmistir. Calismada modernlesme sureci, Osmanli Devletinin son doneminde gerceklesen batililasma hareketleri ile Turk modernlesmesinin isleyisi karsilastirmali olarak ele alinmistir. Tanzimat doneminde, batililasma hareketleri dogrudan gerceklestigi icin toplumsal dinamiklere zarar vermistir. Cumhuriyet doneminde batililasma unsurlari millilesme suzgecinden gecirilerek toplumsal yapiya aktarilmistir. Bu surec dil, din ekonomi ve egitim gibi toplumsal kimligi belirleyici alanlarda millilesme hareketlerinden temel alinmistir. Bilimsel olarak pozitivist bir anlayis ile sekuler yonelimlere girisilmistir. Cumhuriyet doneminde, modernlesme unsurlari eski Turk toplumlarinin,  kulturel ve siyasal ozelliklerine gore sekillenmistir. Ulus-devlet insa sureci belli bilesenler uzerinden yeniden bir millet insa etme gayretinde gerceklesmistir. Cumhuriyet modernlesmesinde yeniden millet kurma cabalari, Benedi...
Toplumsal cinsiyet rolleri toplumsal yapida bircok farkli kaynaktan beslenmektedir. Aile, kultur, din ve devlet araciligi ile cinsiyet rolleri toplum yasaminda kadin ve erkek iliskisini belirlemektedir. Cinsiyet rollerinin kadin ve erkek... more
Toplumsal cinsiyet rolleri toplumsal yapida bircok farkli kaynaktan beslenmektedir. Aile, kultur, din ve devlet araciligi ile cinsiyet rolleri toplum yasaminda kadin ve erkek iliskisini belirlemektedir. Cinsiyet rollerinin kadin ve erkek arasinda hak ve ozgurlukler baglaminda bir ayrima yol actigi bilinmektedir. Bu sebeple cinsiyet rollerinin etkisini ortadan kaldirmak icin bircok girisim gerceklesmistir. Bu girisimler egitim temelinde guclenmektedir.  Bu sebeple egitim ve cinsiyet iliskisi onemli bir tartisma alanini olusturmaktadir. Egitimin cinsiyet rolleri ile ilgili bagi mevcut calismanin temel konusunu olusturmaktadir. Bu calismada toplumsal cinsiyet rollerinin egitim ile iliskisi uygulamali bir calisma ile degerlendirilmektedir. Calisma kapsaminda Ataturk Universitesi Sosyoloji Bolumunde 2017-2018 egitim ogretim yilinda 1. ve 4. sinifta okuyan ogrencilere toplumsal cinsiyet rollerine dair algilari olcmek icin bir olcek uygulanmaktadir. Calismada katilimcilarin olcek uzerinden...
İnsanlar, gerçekleştirdiği davranışları öğrenerek, taklit ederek veya takdir ederek benimserler. Öğrenme biçimi ve öğrenilen davranışın yaygınlığı ise davranışın kaynağına bağlıdır. Öğrenme eylemi, öncelikli olarak aile tarafından... more
İnsanlar, gerçekleştirdiği davranışları öğrenerek, taklit ederek veya takdir ederek benimserler. Öğrenme biçimi ve öğrenilen davranışın yaygınlığı ise davranışın kaynağına bağlıdır. Öğrenme eylemi, öncelikli olarak aile tarafından üstlenilmektedir. Ancak bu durum günümüzde özellikle medya ve sosyal medya üzerinden gerçekleşmektedir. Temel problem ise aile yapılarının sağlıksız biçimde işlemesi ve çocuk-ebeveyn ilişkisinin kopmasıdır. Bu kopmanın sonucunda çocuklar, sosyalleşme süreçlerini medya ve sosyal medya üzerinden gerçekleştirir. Buna bağlı olarak da suç ve suçluluk medya aracılığı ile öğrenme biçimi üzerinden yaygınlaşır.
Çalışmada ele alınacak temel problem, sosyal medya uygulamalarının çocukların tutum ve davranışlarını belirleme konusunda ebeveynlerin yerini almasıdır. Çocuklar üzerinde kontrolsüz bir otorite oluşturan sosyal medya, birçok toplumsal sorunun temelini oluşturmaktadır. Bu çalışmada bir sosyal medya uygulamasının çocuklar üzerinde tesir etme biçimi ve suçluluğun yaygınlaşmasına ilişkin yönlendirmesi sosyal öğrenme teorisi bağlamında değerlendirilmektedir. Bahsedilen “Tik Tok” isimli uygulamada birer dakikalık video, gösteri, şarkı vb. birçok görsel paylaşılabilmektedir. Videolara herkes ulaşabildiği için insanlar tarafından beğenilmesi kişiyi sosyal ve ekonomik açıdan güçlendirmektedir. Bu sebeple bireyler güçlenmek veya güçlü kalmak için toplumun dikkatini çekecek eylemler, girişimler ve denemeler yapmaktadır. Bu aşamada dikkat çekici girişimler daha çok tehlikeli, şiddet içerikli ve aykırı davranışlara dönüşmektedir. Sonuç olarak popülerlik tehlike, suç ve saldırganlık ile mümkün olan bir makama dönüşmektedir. Toplum, beğeni ve takipleri ile suçlu ve saldırgan bireyler üretmektedir. Bu noktaya kadar olan kısım önemli toplumsal problemleri görünür kılmaktadır. Ancak esas dikkat edilmesi gereken nokta, bu popülerliğe özenen, sahip olmak isteyen çocukların bu tehlikeli davranışları özümsemesi durumudur. Çocukların özellikle sosyal öğrenme aracılığı ile bu davranışları benimsemesi suç ve suçluluğun sürekliliğine yol açmaktadır. Suça bulaşma yaşı düşmekte ve saldırganlık eğilimleri popülerleşmektedir. Suça sürüklenmiş çocuk sayısı yıllar geçtikçe artmakta ve toplumda anomik bir düzen oluşmaktadır.
  Çalışmanın amacı, sosyal medya uygulaması örneği olarak “Tik Tok” uygulamasının çocuklar üzerindeki davranış bozukluğu ve suçluluğa etkisini ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında belirtilen uygulamada birçok video değerlendirmeye alınmıştır. Neticede çoğunluk tarafından beğenilen bireylerin saldırgan davranışlara eğilimli olduğu görülmüştür. Buna karşılık bu bireylerin davranış örüntülerinin zamanla suç ve tehlike bağlamında artarak ilerlediği tespit edilmiştir. Ve daha da önemlisi bu bireylerin davranışlarının çocuklar tarafından taklit edildiği, görünüm olarak bir model oluşturduğu ortaya çıkmıştır. Saç tıraşı, konuşma üslubu ve benzeri tüm nitelikleri ile çocuklar için bir modele dönüşmüştür. Çocuklar için taklit etme ve benimsemenin bu kadar kolay olması aslında kuramsal olarak öğrenmenin aile içinde tamamlanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Aile ve çocuk arasındaki sağlıklı ilişkinin inşa edilmemiş olması, çocukta özgüven kaybına yol açtığı gibi çocuğun kendini tamamlama ve tanımlama noktasında alternatif öğelere başvurmasına yol açmaktadır. Bu alternatifler ise genel olarak şiddet ve saldırganlık içeren, suç ve suçluluğu yaygınlaştıran eğilimlerle yoğrulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Medya, “Tik Tok” Suçluluk, Sağlıklı Aile Yapısı, Çocuk, Sosyal Öğrenme.
Toplumsal değişim, insan ilişkisi, iletişim ve eylemlerini dönüştürmektedir. İnsan, eylemlerini sosyal şartlara göre bina ederken benzer şekilde sosyal şartlar da insan eylemlerini organize eder. Toplum hayatında bireysel ve kurumsal... more
Toplumsal değişim, insan ilişkisi, iletişim ve eylemlerini dönüştürmektedir. İnsan, eylemlerini sosyal şartlara göre bina ederken benzer şekilde sosyal şartlar da insan eylemlerini organize eder. Toplum hayatında bireysel ve kurumsal anlamda her alan bu değişimden etkilenir. Toplumun önemli işlevsel mekanizmalarından biri olarak aile, bu değişimi bileşenlerinde hissetmektedir. Evlenme sürecinden evlenme tercihlerine ve ailenin kurumsal mahiyetine kadar temel aşamalarda değişimin etkisi gözlenmektedir. Bu çalışmada evlilik ve evlenmeye dair değişimin ebeveyn olarak X, Y ve Z kuşağı için kuşaklararası görünümü ortaya koyulmaktadır. Çalışmanın amacı X, Y ile Z kuşağının evlenme tercihleri üzerine kanaatlerinin karşılaştırılması ve bu durumun temel dinamiklerinin irdelenmesidir. Çalışmada Iğdır Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Sosyal Hizmet Bölümü kız öğrencileri ve anneleri örneklemi oluşturmaktadır. Araştırmada nitel araştırma tekniği kullanılarak yorumsamacı metodoloji ile veriler analiz edilmektedir. 13 kız ve 13 anne olmak üzere toplamda 26 katılımcı ile evlenme tercihleri, evliliğin mahiyeti, evlenme yaşı, boşanma sebepleri günümüzdeki evliliklerin değerlendirilmesi ve gelecekte aile kurumunun varlığına dair kanaatleri içeren konularda sorular yöneltilmiştir. Alınan yanıtlarda toplumsal değişim temelinde şartlara göre biçimlendiği görülmüştür. Evlilik tercihleri ve beklentiler noktasında Y ve Z kuşağında farklılıklar dikkat çekmiştir.
Bu çalışmanın amacı, yaşlılığın ve çalışma hayatında dezavantajlı bir grup olan yaşlıların karşılaştıkları sorunların incelenmesidir. Dünya’da ve Türkiye’de artan yaşlı nüfus, dikkat çekici oranlara ulaşmaktadır. Aktif nüfusun giderek... more
Bu çalışmanın amacı, yaşlılığın ve çalışma hayatında dezavantajlı bir
grup olan yaşlıların karşılaştıkları sorunların incelenmesidir. Dünya’da ve Türkiye’de artan yaşlı nüfus, dikkat çekici oranlara ulaşmaktadır. Aktif nüfusun
giderek azalması ve yaşlı nüfusun artması ile çalışma hayatında sorunlar ortaya
çıkmaktadır. Yaş almanın getirmiş olduğu fiziksel, zihinsel ve psikolojik deği-
şimler mevcuttur. Bu değişimlerle çalışma hayatındaki konumları değişen yaşlı-
lar, birtakım sıkıntılarla karşılaşmaktadır. Çalışma hayatı sonrasında emekliliğe
ayrılmaları sorunları bitirmemektedir. Yaşlı çalışan ve emeklilik ile ilgili politikalar geliştirilmektedir. Sosyal hizmet uygulamaları ile yaşlıların yaşadıkları
sorunlar azaltılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmada da yaşlılık, yaşlıların çalış-
ma hayatındaki sorunları, emeklilik ve sosyal hizmet ile ilgili literatür taraması
yapılarak bir derleme çalışması yapılmıştır.
Çocuk ihmal ve istismarı, toplumsal bir sorun olarak uzun geçmişe sahip olmasına rağmen bilimsel anlamda önleyici çalışmaların yapılması oldukça yakın bir tarihe sahiptir. Bu çalışmada ihmal ve istismarı önlemede etkili, işlevsel ve... more
Çocuk ihmal ve istismarı, toplumsal bir sorun olarak uzun geçmişe sahip olmasına rağmen bilimsel anlamda
önleyici çalışmaların yapılması oldukça yakın bir tarihe sahiptir. Bu çalışmada ihmal ve istismarı önlemede
etkili, işlevsel ve sürdürülebilir bir eğitim modelinin sunulması amaçlanmaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek
için ulusal ve uluslararası literatür değerlendirilerek çok yönlü bir eğitim modeli geliştirmiştir. Çocukların
küçüklükte ihmal edilmesi, çocukta başta ahlak, merhamet, korku, iğrenme, acıma gibi hislerin gelişmesini
engellemektedir. Çocuk doğduğu zaman bahsedilen hislere dair boş bir algıya sahiptir. Eğer çocukluk
döneminde bu hisler aile yapısı içerisinde inşa edilmez ise yetişkinlik döneminde bu hislerin özümsenmesinde
problem yaşayabilir. Çok yönlü eğitim ise çocuk ve ebeveyn iletişiminde sadece çocukların
bilinçlendirilmesinin yerine ebeveyn ve öğretmenlerin; hem toplumsal duyarlılık hem de sağlıklı aile
yapılarının oluşturulması konusunda eğitimler ile desteklenmesidir. Eğitim içerikleri üç gruba farklı içerikler
ile sunulabilir:
Çocuklar için eğitim: Çocuklara mahremiyet eğitimleri verilerek iyi ve kötü dokunuşun anlaşılması amaçlanır.
Bu eğitim, kukla gösterileri ve drama yöntemi ile çocuğu travmaya sürüklemeden eğlenceli bir biçimde
gerçekleştirilebilir. Çocuklar iyi ve kötü dokunuşu bildiği zaman karşılaştığı zorluklarla mücadele etme
noktasında güç kazanır.
Ebeveynler için eğitim: Çocuk ihmal ve istismarını önlemek ve çocuklar ile olan iletişimi güçlü tutmak için
farkındalık eğitimleri verilir. Çocuk-ebeveyn iletişiminin sağlıklı gelişmesi ebeveynlerin sevgi, merhamet,
ahlak ve değerler konusunda çocukları yetiştirmesi gerekmektedir.
Öğretmenler için eğitim: Ebeveyn eğitimine paralel olarak, çocuk ihmal ve istismarı konusunda duyarlılık ve
farkındalık kazandırmaya yönelik girişimleri hedeflemektedir. Aynı zamanda öğretmenlere istismar
eylemlerinin anlaşılması noktasında bilgiler, istismar vakası ile karşılaşma sürecinde izlenecek yollar, hukuki
bağlamda çocuk hakları, vakaların bildirimi zorunluluğu konularını içeren eğitimler verilir.
Anahtar Kelimeler: Çocuk İstismarı, Mahremiyet Eğitimi, Sağlıklı Aile Yapısı, Toplumsal Duyarlılık.
Epidemics and similar disasters pose a threat to health in terms of people, as well as they affect people socially and psychologically. Anxiety, panic, uncertainty and risk create an individual, social and universal culture of fear. The... more
Epidemics and similar disasters pose a threat to health in terms of people, as well as they affect people socially and psychologically. Anxiety, panic, uncertainty and risk create an individual, social and universal culture of fear. The current epidemic has spread to many countries in a short time through means of transportation. The spread of the epidemic has made global crises inevitable, both in health and in social terms. The epidemic spreading very fast has increased the risks. For this reason, this studys hows a trend on the individual and social effects of the Covid-19 pandemic. The aim of this study is to reveal the social psychological appearance of outbreaks in general, and the Covid-19 epidemic in focus, with expert opinions. Qualitative interviews were held with 10 experts and academicians in total from the fields of sociology, psychology, philosophy, social services and theology in this context. In this study, approval was obtained from the ethics committee for questions posed to the participants. In the interviews, answers to questions regarding the emergence of the epidemic, the social and psychological effects of the epidemic and the predictions regarding the post-epidemic process were sought. The analysis of the data was done by using the contentan alysis method by using qualitative interview technique in theresearch. Theoretically, the characteristics of epidemics were evaluated through Ulrich Beck's concept of "Risk Society". When the findings of there search are analyzed, the destructions in the causal explanation of the epidemic, especially in the post-Industrial Revolution process, have been suggested as the reason. It was expressed that the exploitation of production and consumption-oriented nature and universal risks are inevitable in the human-nature relationship. In this context, explanations in the religious context also support the principle of causality. In addition to religious discourse, it has been suggested that human rights violations along with the destruction of nature and disasters such as epidemics against world-oriented life can be evaluated in the context of warning, punishment and wisdom. At the point of the social outlook of the epidemic, the culture of fear created by uncertainty and anxiety is stated to be a common feature of modern risks. In this context, it has been stated that the existing restrictions will be determinant at the point of transformation of social relations and therefore the necessity of building collective consciousness has been expressed universally. In addition to controlling the epidemic in terms of health, it is recommended to build the "Social Support Board" in order to identify and prevent social problems that are likely to occur. Structured Abstract: Epidemics and similar disasters have been frequently experienced in the history of humanity. Epidemics have affected people's lives in different ways. The place where the effort to dominate the nature after the Industrial Revolution has transformed the relations of production and consumption from ancient Greece to Rome, the Middle Ages to the Industrial Revolution and the present day. At this point, people who have provided unconditional domination on nature have disturbed the balance of nature and
Öz Yapay zekâ, kısa tarihinde sağlık, ulaşım, iletişim ve denetleme alanlarının yanında esas olarak iki önemli alanın gelişmesine aracılık etmiştir. Bunlar: savaş teknolojisi ve kapitalizm üzerinden tüketim kültürüdür. Özellikle İkinci... more
Öz Yapay zekâ, kısa tarihinde sağlık, ulaşım, iletişim ve denetleme alanlarının yanında esas olarak iki önemli alanın gelişmesine aracılık etmiştir. Bunlar: savaş teknolojisi ve kapitalizm üzerinden tüketim kültürüdür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde savunma sanayisine odaklanan teknolojik gelişmeler; 20. yüzyıl sonlarına doğru kapitalizm, küreselleşme ve tüketim olgularının işlevselleşmesine aracılık etmiştir. Teknolojinin insan yaşamını kolaylaştırmasının yanında yapay zekâ ve tüketim ilişkisinin, kontrolsüz tüketim ve robotik teknolojilerin insan yaşamına hâkim olması gibi tedirginlikler gündeme gelmiştir. Yapay zekâyı geliştiren ve toplumsal refahın artmasına aracılık eden gelişmiş devletler, özellikle sinema ve ideolojik aygıtlar aracılığı ile teknolojik gelişimlerin geçmişten günümüze bireysel ilişkiler ve değerlerin tüketilmesine yol açtığını vurgulamaktadır. Bu noktada 20. yüzyılda distopik tasavvurlar ile aktarılan, teknolojik gelişmelerin getireceği felaketler algısı, 21. yüzyılda özellikle medya ve sinema aracılığı ile gözler önüne serilmiştir. Bu çalışmada sürecin temsili göstergesi olarak Black Mirror dizisinin 1. Sezon 2. Bölümü üzerinden bir değerlendirilmeye gidilmiştir. Abstract In its short history, artificial intelligence has been instrumental in the development of two important areas besides health, transportation, communication and supervision.The first is war technology and the other is consumption culture through capitalism. Technological developments focusing on the defense industry especially during the Second World War, mediated the functioning of capitalism, globalization and consumption phenomena towards the end of the 20th century. In addition to making technology easier for human life, concerns about artificial intelligence and consumption, uncontrolled consumption, and robotic technologies dominating human life have come to the fore. Developed states that develop artificial intelligence and lead to the rise of social welfare emphasize that technological developments, especially through cinema and ideological devices, have led to the depletion of individual relations and values from the past to the present. At this point, the perception of disasters brought about by technological developments in the 20th century with dystopian imaginations was revealed in the 21st century especially through media and cinema. This study, as a representative indicator of the process, an evaluation was made through the 1st Season 2nd Part of the Black Mirror series.
Utopias and dystopias are constructed according to the current social structure. While utopias represent better and more beautiful things, anxiety and pessimism are transmitted in dystopia. Within the scope of this study, social reality... more
Utopias and dystopias are constructed according to the current social structure. While utopias represent better and more beautiful things, anxiety and pessimism are transmitted in dystopia. Within the scope of this study, social reality the relation ship in dystopias is examined by revealing gender relations and the phenomenon of consumption are discussed. At this point, the processes of gender relation and consumption fact are discussed. It is observed that social structure is driven by a production and consumption oriented process in the dystrophic works. Especially together with the industrial revolution, transformation of economic structure generated various concerns in social structure. This fear and insecurity ambience also reflected on dystopias. However, when recent history and modern-day conditions are considered, it is seen that anxieties indicated in dystopias have become possible in the context of social reality. Development in science and technology has become an important determinant in connection with guarding people and directing them to the consumption. Culture forms, human values and gender relations emerge as goods of consumption culture. In this process, women transform to something in means of consumption for commitment of freedom. In consumer society individual concept become prominent before masculinity and femininity. Individual transforms to a victim that is constrained with production and consumption and faces disidentification problem. The purpose of this study is to discuss identity problem of women in consumer society in the context of social realities.
ÖZET Toplumsal cinsiyet rolleri toplumsal yapıda birçok farklı kaynaktan beslenmektedir. Aile, kültür, din ve devlet aracılığı ile cinsiyet rolleri toplum yaşamında kadın ve erkek ilişkisini belirlemektedir. Cinsiyet rollerinin kadın ve... more
ÖZET Toplumsal cinsiyet rolleri toplumsal yapıda birçok farklı kaynaktan beslenmektedir. Aile, kültür, din ve devlet aracılığı ile cinsiyet rolleri toplum yaşamında kadın ve erkek ilişkisini belirlemektedir. Cinsiyet rollerinin kadın ve erkek arasında hak ve özgürlükler bağlamında bir ayrıma yol açtığı bilinmektedir. Bu sebeple cinsiyet rollerinin etkisini ortadan kaldırmak için birçok girişim gerçekleşmiştir. Bu girişimler eğitim temelinde güçlenmektedir. Bu sebeple eğitim ve cinsiyet ilişkisi önemli bir tartışma alanını oluşturmaktadır. Eğitimin cinsiyet rolleri ile ilgili bağı mevcut çalışmanın temel konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada toplumsal cinsiyet rollerinin eğitim ile ilişkisi uygulamalı bir çalışma ile değerlendirilmektedir. Çalışma kapsamında Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde 2017-2018 eğitim öğretim yılında 1. ve 4. sınıfta okuyan öğrencilere toplumsal cinsiyet rollerine dair algıları ölçmek için bir ölçek uygulanmaktadır. Çalışmada katılımcıların ölçek üzerinden cinsiyet, okunan sınıf, yaşanılan yerin yerleşim türü, anne ve baba eğitim durumlarının tutumları üzerindeki etkisi ölçülmektedir. Çalışmanın amacı eğitimin ve sosyoloji bölümünün eğitim anlayışının öğrencilerin cinsiyet rolleri üzerindeki etkisini karşılaştırmalı olarak ele almaktır. Anahtar Kelimeler: Toplumsal cinsiyet, kadın, eğitim, sosyoloji. ABSTRACT Social gender roles have utilized various sources in the social structure. Gender roles define man-woman relationships in social life via family, culture, religion and the state. It is a well-known fact that a gender role creates a distinction between men and women in terms of individual rights and freedoms. For this reason many attempts have been done in order to neutralize gender roles. These attempts gain strength at the heart of education. For this reason, education and gender relationship creates a significant discussion field. The relation of education with gender roles constitutes the main subject of this study. In this study, the relation of social gender roles with education is evaluated through an applied study. Within the scope of this study, a scale was applied to first and fourth grade students studying in Atatürk University Sociology Department in 2017-2018 academic year in order to measure their perceptions about social gender roles. In the study, the effects of situations like gender, current class grade, the type of living place and education status of parents on perception of participants are measured via the scale. The purpose of the study is to discuss the effect of
ÖZET Birinci dünya savaşı sırasında Rus ve Ermenilerin baskılarından dolayı Doğu Anadolu bölgesindeki Osmanlı halkının büyük bir bölümü daha güvenilir bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır. Göç eden halk, iş, mülk ve toplumsal... more
ÖZET Birinci dünya savaşı sırasında Rus ve Ermenilerin baskılarından dolayı Doğu Anadolu bölgesindeki Osmanlı halkının büyük bir bölümü daha güvenilir bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır. Göç eden halk, iş, mülk ve toplumsal düzenlerinden ayrılarak yeni bir yaşam biçimi ve şartlarına uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Yerleşilen bölgelerde sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda uyumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Devletin sorunları çözme çabaları yetersiz kalmıştır. Bu sıkıntılı sürecin dönüşü de yeni toplumsal sorunları ortaya çıkarmıştır. Göç eden halkın birkaç yıl içerisinde kendi yaşam alanlarına dönme uğraşı toplumsal düzeni alt üst etmiştir. Bu anlamda göç olgusu öncesi ve sonrası için toplumsal uyum ve eylem problemleri ortaya çıkarmıştır. Göç süresince devletin halk üzerindeki kontrolü zayıflamış denetim mekanizmaları yetersiz kalmıştır. Bahsedilen toplumsal hareketliliği ortaya çıkaran tarihsel koşullar ve iktidar ilişkileri dikkate alındığında, nedensellik ilkesine bağımlı sosyolojik bir analize ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada olduğu gibi çoğunlukla tarihsel ve kültürel araştırmalarda değerlerden bağımsız bir şekilde toplumsal eylemlerin neden, sonuç ve etkilerini anlamacı bir biçimde ortaya koyan Max Weber'in metodolojik perspektifine sıklıkla ihtiyaç duyulmaktadır. Weber'in sosyoloji geleneği "anlama" ve "nedensellik" boyutuna dikkat çekerek kültür kavramına odaklanan bir tarihsel yapıya dayanmaktadır. Weber toplumsal eylem ve olguların gerçekleşmesini tek bir nedene bağlayan kuramsal önermeleri reddetmektir. Bu kapsamda nedensellik aracılığı ile göç olgusunun toplumsal yapıdaki etki ve dönüşümleri daha belirgin kılacağı görülmektedir. Bu kapsamda çalışmanın amacı 1. Dünya savaşı sürecinde doğu şehirlerindeki göç hareketliliğinin etkilerini tüm yönleri ile sosyolojik boyutunu Weberyan metodoloji ve kavramsallaştırmalar ile ele almaktır.
Kadın cinayetleri Türkiye’de önemli bir toplumsal sorun olarak varlığını korumaktadır. Cinayetlerin temelinde şiddet ve saldırganlık eğilimlerinin etkisi görülmektedir. Bu sebeple şiddetin psikolojik boyutu cinayet eylemlerinde... more
Kadın cinayetleri Türkiye’de önemli bir toplumsal sorun olarak varlığını
korumaktadır. Cinayetlerin temelinde şiddet ve saldırganlık eğilimlerinin etkisi
görülmektedir. Bu sebeple şiddetin psikolojik boyutu cinayet eylemlerinde belirleyici
olmaktadır. Saldırganlık eğilimi birikerek bir şekilde gelişerek cinayet eylemlerine
dönüşmektedir. Kadın cinayetleri incelenirken öncelikle bireyde mevcut bulunan
saldırgan davranışların ele alınması gerekmektedir. Çalışmada şiddet ve saldırganlık
eğilimlerinin bireysel anlamda psikolojik temelleri üzerine teorik çalışmalara
değinilmektedir. Erich Fromm ve Sigmund Freud’un saldırganlık tipolojileri kuramsal
açıdan dikkate değer görülmektedir. Çalışmada yöntem olarak vaka çalışması tercih
edilmektedir. Çalışma kapsamında Türkiye’de son on yılda işlenen kadın cinayetleri
ele alınmaktadır. Toplamda 2380 kadın cinayetinden 1260 vaka incelenmektedir.
İncelenen vakalarda sağlıklı sonuçlar elde edilmesi bakımından nicelik, nitelik, işleniş
biçimi ve sebepleri bakımından aydınlatılmış olması temel referans noktasını
oluşturmaktadır. Cinayet eylemlerinde failin özellikleri, öldürme biçimi, sebebi, katil
ve maktul ilişkisi dikkate alınmaktadır. Kadınların, en sık vakit geçirdiği kişiler
tarafından öldürüldü gözlenmektedir. Cinayet işleme biçiminde ateşli silahlar yoğun
olarak kullanılmaktadır. Cinayetlerde erkeğin özgürlük alanının daralması ve erkeğin
kadın üzerindeki hâkimiyetinin ortadan kalkması önemli sebepleri oluşturmaktadır.
Çalışmada cinayet sebepleri üzerinden ortak odak noktaları tespit edilerek çözüm
önerileri sunulmaktadır. Kadına yönelik cinayet eylemlerinde bireysel silahlanma ve
uzun vadede cinayeti önleyici politikalar üzerine yoğunlaşılmaktadır. Çalışmanın
amacı işlenen kadın cinayetleri üzerinden vaka çalışması yaparak teorik çalışmalar
ışığında bir takım çözüm önerileri sunmaktır.
Women murders have continued to be a significant social problem in Turkey. Effects
of tendencies of violence and aggression are seen in the basis of these murders. For
this reason, psychological dimension of violence is determinant in murders.
Aggression tendency transforms into murder by developing cumulatively. Current
aggressive behaviours in the individual must primarily be discussed while women
murders are studied. Theoretical studies on individual psychological basis of violence
and aggression tendencies are mentioned in this study. Aggression typologies of Erich
Fromm and Sigmund Freud are considered theoretically significant. In this study case
study method is preferred. Women murders committed in Turkey in last ten years are
researched as part of the study. 1260 cases of total 2380 women murders are
researched. In addition to get reliable information in researched cases, basic reference
point is eventuation of the cases in terms of quantity, quality, murder type and
reasons. Characteristics of perpetrator, way of killing, reason and relation between
murderer and victim should be considered. It is observed that women are generally
killed by people who they usually spend time together. Firearms are intensively used
in murders. Restriction of men from freedom and men’s losing authority over women
are significant factors in murders. In this study solution offers are presented by
determining common points over the reasons of murders. It is tried to be focused on
individual armament and long term murder preventive policies in murders towards
women. The purpose of the study is to propose solutions in the light of theoretical
studies by making case study over committed women murders.
Keywords: Femicide, violence, aggression, individual armament, Erich Fromm.
Kürtaj hakkı kadın özgürlüğü bakımından önemli bir hak olarak değerlendirilmektedir. Ancak tarihsel süreçte kürtaj hakkının gelişimi incelendiğinde birçok farklı etken dikkat çekmektedir. Din ve resmi ideoloji tarafından cinayet olarak... more
Kürtaj hakkı kadın özgürlüğü bakımından önemli bir hak olarak değerlendirilmektedir. Ancak tarihsel süreçte kürtaj hakkının gelişimi incelendiğinde birçok farklı etken dikkat çekmektedir. Din ve resmi ideoloji tarafından cinayet olarak değerlendirilen kürtaj, kadın örgütleri tarafından bir hak ve özgürlük olarak öne çıkmaktadır. Bu karşıtlığın yanında kürtaj hakkının yasal statüsünün toplumsal ve politik çıkarlar gereği dönüştüğü dikkat çekmektedir. Bu çalışmanın odak noktası kürtaj hakkı üzerindeki politik etkenlerden oluşmaktadır. Kürtaj hakkı üzerinde dini ve politik açıdan toplumsal çıkarların etkili olduğu görülmektedir. Kürtajın yasal veya yasak olmasının tarihsel olarak kısa bir geçmişi, kürtaj hakkı üzerindeki politikaların ortaya konulması açısından önem kazanmaktadır. Bu süreçte özellikle belirleyici olan faktörler dile getirilmektedir. Sanayi devrimine kadar kürtaj hakkı üzerinde din ve devlet politikalarının etkili olduğu gözlenmektedir. Devrimler sonrasında üretim ve cinsel özgürlük konusundaki talepler kürtaj hakkının gelişmesini gerekli kılmaktadır. Çalışma kapsamında cinsel özgürlük ve üretim ilişkilerinin kürtaj hakkı konusunda etkileri tartışılmaktadır. Ancak bu süreçte devlet politikaları, üretim ilişkileri ve nüfus hareketliliği kürtaj hakkının kaderini belirlemede önemli bir rol üstlenmektedir. Bu sebeple kürtajın sadece hak ve özgürlükler bağlamında değerlendirilmesi yetersiz görülmektedir. Kürtaj hakkının gelişmesi üzerine 19. ve 20. Yüzyılda Avrupa ülkelerinin kürtaj politikaları değerlendirilmektedir. Bu kapsamda çalışmada kürtaj hakkı üzerindeki farklı yaklaşımların politik temelleri üzerine yoğunlaşmak amaçlanmaktadır. Abstract Review Paper Abortion is considered as a significant right in terms of women's liberation. However, when the historical process is scrutinized, many different factors are effective in the development of abortion right. While abortion is considered as murder by religion and official ideology, it is considered as a right and freedom by woman organizations. Besides with this contradiction, it has been observed that legal statute of abortion right has been transformed by force of social and political profits. Because of this, focal point of this study comprises of political factors over abortion right. It is seen that social profits are effective over abortion right in terms of religion and politics. The short historical past of abortion's being legal or ban has become important in terms of revealing the policies over abortion right. Determinant factors are especially mentioned in this process. It is seen that religion and state policies were effective over abortion right until the industrial revolution. It is seen that demands respecting production and sexual freedom after the revolutions became determinant in connection with the development of abortion right. Effects of sexual freedom and production relations in connection with abortion right are discussed within the study. However, state polices, production relations and population movements play a great role in determining the destiny of abortion right in this process. Because of this evaluation of abortion just in the context of rights and freedoms are seen insufficient. Inconsistent policies of European countries over abortion right in 19 th and 20 th centuries are evaluated. In this context, in this study it is aimed to concentrate on political fundamentals of different approaches on the abortion right.
Research Interests:
ÖZ Simon de Beauvoir, 20. yüzyılda kadın hak ve özgürlük mücadelesinin toplumsal ve bilimsel anlamda gelişimine önemli katkı sağlamıştır. Feminist hareketin güçlenmesi adına, yaşamını mücadele alanı olarak seçmiştir. Eserlerinde yaşam... more
ÖZ Simon de Beauvoir, 20. yüzyılda kadın hak ve özgürlük mücadelesinin toplumsal ve bilimsel anlamda gelişimine önemli katkı sağlamıştır. Feminist hareketin güçlenmesi adına, yaşamını mücadele alanı olarak seçmiştir. Eserlerinde yaşam deneyimlerini feminist bir bakış açısı ile paylaşmıştır. Varoluşçu felsefedeki ikiliği kadın ve erkek ilişkisi ile açıklayarak feminist metodolojiye yeni bir bakış getirmiştir. Varoluşçu feminizmi güçlü referanslar ile ilişkilendirmek için yaşamını bir model olarak sunmuştur. Beauvoir, kadınların ataerkil iktidar ilişkilerine göre belirlenen toplumsal cinsiyet rollerine karşı kendi kararlarını alabilen ve direnç gösteren bir iradeyi varoluşçuluk ile ortaya koymuştur. Simon de Beauvoirin yaşam deneyimleri çalışmanın verilerini oluşturmuştur. Bu kapsamda çalışmada kadınların özgürleşmesinde, Simon de Beauvoir üzerinden kadın çalışmalarının etkisini tartışmak amaçlanmaktadır. Simone de Beauvoir contributed to the development of women's right and freedom struggle in social and scientific meaning in the twentieth century. She devoted her life for strengthening feminist movement. She shared her life experiences in her works in terms of a feminist perspective. She brought a new perspective to the feminist methodology by explaining duality in existentialist philosophy with man-woman relationship. She presented her life as a model for associating existentialist feminism with strong references. Beauvoir revealed a decree in which women can resist and make own decisions against social gender roles which were determined according to paternalistic power relations with existentialism.
Research Interests:
Özet Türk modernleşmesi, ulus-devlet ideolojisi ekseninde milliyetçilik olgusu temelinde gerçekleşmiştir. Çalışmada modernleşme süreci, Osmanlı Devletinin son döneminde gerçekleşen batılılaşma hareketleri ile Türk modernleşmesinin... more
Özet Türk modernleşmesi, ulus-devlet ideolojisi ekseninde milliyetçilik olgusu temelinde gerçekleşmiştir. Çalışmada modernleşme süreci, Osmanlı Devletinin son döneminde gerçekleşen batılılaşma hareketleri ile Türk modernleşmesinin işleyişi karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Tanzimat döneminde, batılılaşma hareketleri doğrudan gerçekleştiği için toplumsal dinamiklere zarar vermiştir. Cumhuriyet döneminde batılılaşma unsurları millileşme süzgecinden geçirilerek toplumsal yapıya aktarılmıştır. Bu süreç dil, din ekonomi ve eğitim gibi toplumsal kimliği belirleyici alanlarda millileşme hareketlerinden temel alınmıştır. Bilimsel olarak pozitivist bir anlayış ile seküler yönelimlere girişilmiştir. Cumhuriyet döneminde, modernleşme unsurları eski Türk toplumlarının, kültürel ve siyasal özelliklerine göre şekillenmiştir. Ulus-devlet inşa süreci belli bileşenler üzerinden yeniden bir millet inşa etme gayretinde gerçekleşmiştir. Cumhuriyet modernleşmesinde yeniden millet kurma çabaları, Benedict Anderson'un " Hayali Cemaatler " kavramı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Çalışma içerisinde ulusçuluğun bileşenleri ayrı başlıklar altında ele alınmıştır. Toplumsal ve siyasal dönüşümler, tutarlı bir muhakemeye tabi tutulması için onu oluşturan tarihsel, toplumsal ve siyasal koşullar ile birlikte değerlendirilmelidir. Bu sebeple ulusçuluğun unsurları tarihsel koşullar dikkate alınarak karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır. Abstract Turkish modernization is realized covering the nation-state on the basis of the ideology of nationalization. The study of modernization process, between Turkish modernization operation and in the Ottoman state's late period take place westernization movements is discussed comparatively. In the period of Tanzimat westernization movement was harm to social dynamic because of the directly place. In the period of republic, the westernization elements by passing through the filter of Nationalizations were extracted to the social structure. Firstly, this process is based on movements in social identities such as the language, religion, economy and education of nationalization. Scientifically, were attempted to secular orientation with a positivist approach. During the Republican period, the elements of modernization were shaped by the cultural and political characteristics of ancient Turkish societies. Nation-state building process took place exertion to rebuild of the nation over certain components. The efforts of recreating of the nation the concept of " Imagined Communities " of Benedict Anderson were discussed in the modernizing of Republic. In the study the components of nationalism are discussed under separate headings. Social and political transformations 1 Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü Doktora Programı
Research Interests:
Ütopya, mevcut düzenden duyulan rahatsızlığa karşı önerilen bir toplum yaşamını ifade etmektedir. Ütopya yazarları doğal olarak yaşadıkları dönemin şartlarından etkilenerek kendi ütopyalarını oluşturmuşlardır. Ütopyalarda, toplumsal... more
Ütopya, mevcut düzenden duyulan rahatsızlığa karşı önerilen bir toplum yaşamını ifade etmektedir. Ütopya yazarları doğal olarak yaşadıkları dönemin şartlarından etkilenerek kendi ütopyalarını oluşturmuşlardır. Ütopyalarda, toplumsal düzen, devlet yönetimi, üretim ilişkileri ve yaşam biçimleri de dâhil olmak üzere yeni bir dünya tasarısını ifade etmektedir. Ütopya daha iyiyi sunmaktadır. Buna karşın geleceğe karşı umutsuz bir düzen veya düzensizlik olarak distopyalar mevcuttur. Distopyalarda, toplumsal dönüşümler ve üretim ilişkilerinden yola çıkarak sistematik ve tek tip yaşam biçiminin ortaya çıkacağı belirtilmektedir. İnsanların tıpkı robotlar gibi yaşamını sürdürerek duygulardan yoksun hayat sürdüreceği öngörülmektedir. Ütopya ve distopyalar cinsiyet ilişkileri bakımından ele alındığında kadın kimliği açısından farklılıklar gözlemlenmektedir. Ütopyalarda genel olarak ataerkil iktidar ilişkilerinin bir ürünü olarak kadın hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmaktadır. Kadın toplumsal yapıda önemli görevlerden uzaklaştırılarak erkeğin yardımcısı gibi görülmektedir. Distopyalar ise kadın ve erkeği bir sistemin kölesi durumuna getirmektedir. Üretim ilişkileri ve kapitalizmin nihayetinde oluşan toplumsal yapıda erkekte ve kadın, tek tip üretim çarkının parçalarını oluşturmaktadırlar. Çalışma kapsamında kadın erkek ilişkilerini ütopya ve distopyalarda ortaya konuluş biçimleri ele alınmaktadır. Geleneksel cinsiyet ilişkileri ile güçlendirilmiş ütopyalara karşı distopyalarda üretim ve ekonomik ilişkilerinin gölgesinde biçimlenmiş kadın ve erkek imgesi dikkatleri çekmektedir. Çalışmanın amacı kadın kimliğinin ütopya ve distopyalarda farklı biçimde konumlandırılışının sosyal, ekonomik ve tarihsel altyapılarını karşılaştırmalı bir biçimde ele almaktadır.
Research Interests:
Öz: Bu çalışma kadına yönelik şiddet eylemlerinin kültürel ve tarihsel arka planını temele alan uygulamalı bir çözümlemeden meydana gelmektedir. Şiddet, ataerkil iktidar ilişkilerinin inşa ettiği bir eylem olarak dikkate alınmaktadır.... more
Öz: Bu çalışma kadına yönelik şiddet eylemlerinin kültürel ve tarihsel arka planını temele alan uygulamalı bir
çözümlemeden meydana gelmektedir. Şiddet, ataerkil iktidar ilişkilerinin inşa ettiği bir eylem olarak dikkate
alınmaktadır. Şiddet eylemlerinde kadının ataerkil kültür yapısında, şiddeti yeniden üreten işlevi üzerinde durulmaktadır.
Kadının aile içerisinde sosyal ilişlileri düzenlemesi, toplumsal cinsiyet rollerini koruması ve sürdürmesi
bu sürecin temel dayanak noktasını oluşturmaktadır. Kadının tarihsel bağlamda sosyal konumu, hak ve özgürlüklerinin
gelişim sürecinin ele alınışı yapılan çalışmanın alt yapısını güçlendirmektedir. Çalışmanın uygulama kısmı
şiddet mağduru 10 kadınla yapılan nitel görüşmelerden oluşmaktadır.Nitel görüşmelerde şiddet eylemlerinin
ortaya çıkışı, şiddet biçimleri, aile ve evlilik yapıları sorgulanmaktadır. Görüşmelerden elde edilen veriler, içerik
analizi yapılarak çözümlenmektedir. Şiddetin cinsiyet rolleri aracılığı ile öğrenilmiş, benimsenmiş bir davranış olduğu
gözlenmektedir. Aile yapısı, evlilik ilişkileri aile içi ilişkiler dikkate alınarak şiddetin öğrenilen, aktarılan yönü
incelenmektedir. Çalışmanın amacı kadının ataerkil ilişkiler içerisinde şiddetin yeniden üretilmesindeki etkisini
yapılan görüşmelerden beslenerek Albert Bandura’nın(1971)“Sosyal Öğrenme Teorisi”bağlamında ele almaktır.
Anahtar Kelimeler: Ataerkil Kültür, Toplumsal Cinsiyet, Kadın Hakları, Kadına Yönelik Şiddet, Sosyal Öğrenme
Teorisi
ÖZET Evlilik programlarının popülerliği üzerine nicel göstergeler sosyolojik anlamda önemli bir etki ve ilgi alanı oluşmasına yol açmaktadır. Evlilik programlarında kadının bedeni ve duyguları üzerinden kapitalizm aracılığı ile sömürü... more
ÖZET Evlilik programlarının popülerliği üzerine nicel göstergeler sosyolojik anlamda önemli bir etki ve ilgi alanı oluşmasına yol açmaktadır. Evlilik programlarında kadının bedeni ve duyguları üzerinden kapitalizm aracılığı ile sömürü gerçekleştiği söylenebilir. Evlilik ve ailenin kurumsal kimliği değişik formlarda sunulmaktadır. Söz konusu programlarda kurumsal ve kültürel değerler, semboller üzerinden ilerleyen simülasyonlar tarafından sergilenmektedir. Modern toplumda gerçekliğini yitirmiş ve sanal olarak inşa edilmiş kurgular aile kurumu üzerindeki gerçekliği köreltmektedir. Programlarda katılımcı bireylerin hayat hikâyeleri, yaşam biçimleri ve eylemleri kültür yapısında bir dezenformasyona yol açmaktadır. Bu sürecin yansıması post modern toplumda kapitalizmin kültür emperyalizmine tanıdığı olanakların aile kurumu üzerindeki yıkıcı etkisi ile karşılaşılmaktadır. Televizyon ekranlarında sergilenen kurgusal göstergeler semiyoloji aracılığı ile çözümlenebilmektedir. Seyirci ile ekranda sergilenen kurgunun temel bileşeni dil ve sembollerden oluşmaktadır. Toplumdaki betimleyici işaretlerin bilimi olarak semiyoloji aracılığı ile programlardaki düz ve yan anlam ayrımları anlamlandırılarak çözümlemeler yapılmaktadır. Kurgulanan, görünen ve izleyiciye yansıyan yönü düz anlamı tanımlarken, söylem ve semboller aracılığı ile bilinçaltını etkileyen olgular yan anlamı ifade etmektedir. Yan anlam metnin, söylemin veya dizgenin gerçek yönünü yansıtmaktadır. Semiyolojinin analiz yöntem göre gerçeklikler söylence ve sembolik davranışların fenomonolojik görünümlerine alternatif gerçekliklere göre yapılanmaktadır. Çalışmada semiyoloji aracılığı sembolik anlamlamaların düz ve yan anlamları çözümlenerek izleyici kitlesi üzerindeki bilinçaltı etkiler ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Research Interests:
ÖZET Evlilik programlarının popülerliği üzerine nicel göstergeler sosyolojik anlamda önemli bir etki ve ilgi alanı oluşmasına yol açmaktadır. Evlilik programlarında kadının bedeni ve duyguları üzerinden kapitalizm aracılığı ile sömürü... more
ÖZET
Evlilik programlarının popülerliği üzerine nicel göstergeler sosyolojik anlamda önemli bir etki
ve ilgi alanı oluşmasına yol açmaktadır. Evlilik programlarında kadının bedeni ve duyguları
üzerinden kapitalizm aracılığı ile sömürü gerçekleştiği söylenebilir. Evlilik ve ailenin kurumsal
kimliği değişik formlarda sunulmaktadır. Söz konusu programlarda kurumsal ve kültürel
değerler, semboller üzerinden ilerleyen simülasyonlar tarafından sergilenmektedir. Modern
toplumda gerçekliğini yitirmiş ve sanal olarak inşa edilmiş kurgular aile kurumu üzerindeki
gerçekliği köreltmektedir. Programlarda katılımcı bireylerin hayat hikâyeleri, yaşam biçimleri
ve eylemleri kültür yapısında bir dezenformasyona yol açmaktadır. Bu sürecin yansıması post
modern toplumda kapitalizmin kültür emperyalizmine tanıdığı olanakların aile kurumu
üzerindeki yıkıcı etkisi ile karşılaşılmaktadır. Televizyon ekranlarında sergilenen kurgusal
göstergeler semiyoloji aracılığı ile çözümlenebilmektedir. Seyirci ile ekranda sergilenen
kurgunun temel bileşeni dil ve sembollerden oluşmaktadır. Toplumdaki betimleyici işaretlerin
bilimi olarak semiyoloji aracılığı ile programlardaki düz ve yan anlam ayrımları
anlamlandırılarak çözümlemeler yapılmaktadır. Kurgulanan, görünen ve izleyiciye yansıyan
yönü düz anlamı tanımlarken, söylem ve semboller aracılığı ile bilinçaltını etkileyen olgular yan
anlamı ifade etmektedir. Yan anlam metnin, söylemin veya dizgenin gerçek yönünü
yansıtmaktadır. Semiyolojinin analiz yöntem göre gerçeklikler söylence ve sembolik
davranışların fenomonolojik görünümlerine alternatif gerçekliklere göre yapılanmaktadır.
Çalışmada semiyoloji aracılığı sembolik anlamlamaların düz ve yan anlamları çözümlenerek
izleyici kitlesi üzerindeki bilinçaltı etkiler ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Semiyoloji, düz anlam, yan anlam, evlilik programları, kültür emperyalizmi,
aile.
Research Interests:
ÖZET Çalışmanın amacı, bir yaşam tarzı haline gelmiş olan yoksulluk kültürünün, yerel anlamda işleyiş düzeni ve etkisinin sanatsal açıdan ele alınan bir film ile sosyolojik görünümünü ortaya çıkarmaktır. “Yoksulluk Kültürü” kuramı... more
ÖZET
Çalışmanın amacı, bir yaşam tarzı haline gelmiş olan yoksulluk kültürünün,
yerel anlamda işleyiş düzeni ve etkisinin sanatsal açıdan ele alınan bir
film ile sosyolojik görünümünü ortaya çıkarmaktır. “Yoksulluk Kültürü” kuramı
çevresinde ele alınacak eserde, yoksulluk kavramının yansımaları üzerinde
çalışmak hareket noktasını oluşturmaktadır. Temel olarak yoksulluğun sonucu
olarak meydana getirmiş olduğu demografik hareketlerle kentlere yığılmaların
olması ve bununla birlikte gecekondulaşma ile çarpık yapılaşmanın bir sonucu
olarak kültürel farklılaşmalar, aile yapısı ve toplumsal anlamda oluşa gelmiş
değişim ve oluşumlar dikkate alınmaktadır. Bu anlamda kent ve kır kültürel
normları arasında sıkışmış ve güvensizlik ortamında varlığını korumaya çalışan
ailenin sürece karşı duruşunu gerçek hayatta karşılaşılacak olay ve olguları barındırması
açısından seçilen eserle incelemeye çalışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yoksulluk Kültürü, Aile, Yoksulluk, Kültür, Gecekondulaşma,
Güvensizlik
ABSTRACT
In this study, it is aimed to find out the culture of poverty, which has become
a way of living, and its sociological progressive order in the sense of regional
level and its effect with a film is handled in the sense of art. It will be the starting point that studying on the reflection of the poverty concept in the work
which will be studied the concept of culture of poverty. It will be taken notice
of conglemarations in the cities as a result of demographic movements because
of poverty and because of differences in culture, family structure and society as
a result of squatting. In this respect, it will be triedtoanalyse this chosen work
which include sevents and facts which can be seen in daily routine that response
of family against the process which is stuck between the rural and urban norms
and tries to survive in an unsafe environment.
Keywords: Culture Of Poverty, Family, Poverty, Culture, Squatting, İnsecurity.
Research Interests:
ÖZET Bu çalışma, sinema aracılığı ile geleneksel yapıdaki iktidar ilişkileri ve işleyişini inceleme imkânı sağlamaktadır. Sinema eserleri, üretildiği toplumsal yapının izlerini taşımaktadır. Çalışmada, ele alınan sinema filmi geleneksel... more
ÖZET Bu çalışma, sinema aracılığı ile geleneksel yapıdaki iktidar ilişkileri ve işleyişini inceleme imkânı sağlamaktadır. Sinema eserleri, üretildiği toplumsal yapının izlerini taşımaktadır. Çalışmada, ele alınan sinema filmi geleneksel yaşamın göstergesi olarak dikkate alınmaktadır. Kırsal bölgelerde mevcut iktidar ilişkileri ve muhafazakâr yapının sürekliliğinin sağlanması önem arz etmektedir. Bu sebeple toplumsal değişimi olanaklı kılarak iktidar ilişkilerini dönüştürecek her türlü girişim sert bir biçimde karşılık bulmaktadır. Kemal Sunal'ın başrolünde oynadığı " Davaro " filmi, töre ve kan davası üzerine kurgulanmış önemli bir sanatsal yapıttır. Geleneksel yapıdaki iktidar ilişkileri ve toplumsal düzeni önemli bir gerçeklik ölçüsünde beyaz perdede aktarmaktadır. Film aynı zamanda toplumsal yapının gerçekliği üzerine gelişen olayları aktarması " toplumsal gerçekçilik " akımının önemli bir örneğini oluşturmaktadır. Yaşam biçimleri, olaylar ve söylemler genel hatları ile düzeni korumaya yönelik bir niteliğe sahiptir. Bu anlamda çalışmada filmin sosyolojik analizi " işlevselci yaklaşım " çerçevesinde ele alınmaktadır. ABSTRACT This study enables to analyze power relationship and functioning in traditional concept by way of cinema. Cinematographic works bear the trace of social structure it is produced in. The movie in this study is considered as an indicator of traditional life. Current power relationships and being supplied of sustainability of conservative structure are very significant in rural areas. Therefore, any attempts which will transform power relationship by enabling social changing are rejected strictly. Davaro movie, whose main actor is Kemal Sunal, is a significant art of work which is fictionalised on custom and blood feud. İt demonstrates power relationship in traditional concept and social order in an important realistic dose. Meanwhile, it is a significant example of " social realism " movement by showing events of real social structure. Ways of living, events and discourses have characteristics trying to protect order in general. İn this sense, in this study sociological analysis of the movie is considered as part of " functionalist approach " .
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
ÖZET Son yıllarda NATO, eklektik bir dizi misyona sahip yüksek düzeyde operasyonel bir organizasyona dönüşmüştür. NATO'nun farklı ve zorlu bir dizi operasyonel angajmana girmesi ile stratejik konseptlerde bir revizyon yaşanmış ve kamu... more
ÖZET Son yıllarda NATO, eklektik bir dizi misyona sahip yüksek düzeyde operasyonel bir organizasyona dönüşmüştür. NATO'nun farklı ve zorlu bir dizi operasyonel angajmana girmesi ile stratejik konseptlerde bir revizyon yaşanmış ve kamu diplomasisi politikalarda yer almıştır. Kolektif savunma ve kriz yönetiminin yanında işbirliği ve güvenliğin aktif bir şekilde kullanılması gerektiğinin belirtilmesi ile NATO, etkisini arttırabilmek ve uluslararası hedeflere ulaşabilmek için kamu diplomasisinden yararlanmıştır. Bu bağlamda bireysel özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü ve demokratik değerleri korumayı hedefleyen bir kamu diplomasisi aktörü olarak NATO'nun operasyonlarında farklı bir şablon ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda söz konusu çalışmanın amacı, yürütülmüş operasyon ve stratejik konseptlerin NATO'nun dönüşümüne etkisini incelemek ve kamu diplomasisi perspektifinde nasıl kullanıldığını ele almaktır. Anahtar Kelimeler: NATO, Kamu Diplomasisi, Stratejik Konsept, NATO Operasyonları PUBLIC DIPLOMACY IN THE NATO'S OPERATIONS AND STRATEGIC CONCEPTS ABSTRACT In recent years, NATO has turned into a highly operational organization with a series of eclectic missions. With the NATO's undertaking a series of different and challenging operational engagements, the strategic concepts have undergone a revision and the public diplomacy has been included in the policy. NATO has benefited from public diplomacy in order to improve its effectiveness and attain international objectives by stating that cooperation and security should be actively used besides collective defense and crisis management. In this context, as a public diplomacy actor which aims to protect individual freedoms, rule of law and democratic values, NATO has introduced a different framework in its operations. Within this scope, the aim of this study is to examine the effect of the implemented operations and strategic concepts on the transformation of NATO and how they are used in terms of public diplomacy.
Research Interests:
Kadının özgürlüğü bakımından sembolik bir anlam ifade eden Simone de Beauvoir, feminist hareketin güçlenmesine katkı sağlayan önemli bir filozoftur. Beauvoir aynı zamanda Fransız edebiyatının önemli yazarlarındandır. Aynı zamanda feminist... more
Kadının özgürlüğü bakımından sembolik bir anlam ifade eden Simone de Beauvoir, feminist hareketin
güçlenmesine katkı sağlayan önemli bir filozoftur. Beauvoir aynı zamanda Fransız edebiyatının önemli
yazarlarındandır. Aynı zamanda feminist hareket üzerine yaşam hikâyesini kaleme alarak tarihsel
anlamda bir farkındalık kazandırmıştır. Beauvoir’in feminist düşünceleri varoluşçu felsefe üzerine
şekillenmiştir. Bu kapsamda O’nun varoluşçu yönü kendine ait yaşam biçimini merkeze alarak kendini
anlama ve anlamlandırma bakımından öne çıkmıştır. Kendi yaşam hikâyesini paylaştığı eserlerinde
çocukluktan yaşlılığa kadar bir özgürleşme mücadelesi göstermiştir. Kadın çalışmaları ve feminist
metodolojinin önemli bir ayrıntısını oluşturan kişisel deneyim ve biyografiler, Beauvoir için de dikkate
değer bulunmuştur. Feminist düşünürler özellikle 1950’li yıllardan itibaren kendi yaşam hikâyelerini
kaleme alarak kadın hak ve özgürlüklerinin gelişimi noktasında yeni bir alan açmışlardır. Aynı
zamanda feministler, edebi eserlerde de feminist bir dil kullanımı bilimsel bilginin gelişimi noktasında
eril düzene eril düzene eleştirel bir duruş kazandırmıştır. Aynı dönemde gelişme imkânı bulan ikinci
dalga feminist söylem, kadınların bilinçlendirme süreci üzerine yoğunlaşmıştır. Feminist söylem,
kadınların kendilerini temsil etme ve yetersizliklerini ortadan kaldırma noktasında kuramsal ve tarihsel
anlamda ön plana çıkan bireylerin deneyimlerine olan gerekliliği vurgulamıştır. Bu girişim kamusal
ve özel alanda kadının hak ve özgürlüklerinin güçlenmesi ve farkındalık oluşturması adına dikkate
değer görülmüştür. Kadınların deneyimlerin paylaşılması süreci sadece feminist düşünürlerin değil;
kadın çalışmalarında bizzat kadınların yaşam hikâyelerinin çözümlenmesine de olanak sağlanmıştır.
Bu süreç, kadın adına toplumda bir dönüşüme yol açmıştır. Bu çalışmada deneyimlerin kadın
çalışmalarına katkısı, Simon de Beauvoir’in özgürleşme mücadelesi çerçevesinde ele alınmıştır.
Ayrıca Beauvoir’in deneyimlerinin kadın özgürleşme noktasında feminist metodolojiye katkısını
gündeme getirmek amaçlanmıştır.
Research Interests:
Kadına yönelik şiddet eylemleri tarihsel ve kültürel dinamiklerin baskın olduğu bir dışavurum potansiyelidir. Şiddet her toplumun kendi kültürel değerlerine göre şekillenmekle birlikte mevcudiyetini hep muhafaza etmektedir. Şiddetin... more
Kadına yönelik şiddet eylemleri tarihsel ve kültürel dinamiklerin baskın olduğu bir dışavurum
potansiyelidir. Şiddet her toplumun kendi kültürel değerlerine göre şekillenmekle
birlikte mevcudiyetini hep muhafaza etmektedir. Şiddetin kültürel yönü dikkate alındığı
zaman dikkate alınması gereken en önemli form ataerkillik karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada ataerkilliğin modern yaşam içerisinde mevcudiyetini ve şiddet eylemlerine
olan etkisi incelenmiştir. Kadına yönelik şiddet ve ataerkil kültür kapsamında yüksek
lisans tezi olarak şahsım tarafından yapılmış olan bu çalışma, makale haline getirilmiştir.
Çalışmada şiddet mağduru on kadın ile yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüş-
meler ses kaydı alınıp daha sonra metodolojiye göre analizler yapılmıştır. Yöntem olarak
anlamacı metodolojiden hareketle sosyal öğrenme yaklaşımını temele alınarak nitel
görüşme tekniği kullanılarak analizler yapılmıştır. Araştırma kuramsal olarak Albert
Bandura’nın Sosyal Öğrenme yaklaşımı çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmanın amacı
kadına yönelik şiddet eylemlerinde kadının etkisini ölçmektir. Bu süreçte hipotez, hem
fail hem mağdur olarak kadının ataerkil yapının taşıyıcısı olduğundan hareket etmektedir.
Kadın aile içi ilişkilerde mağdur olduğu kadar etkin bir pozisyonda bulunmaktadır.
Çocukların yetiştirilme sürecinde kadın ön plandadır. Kalıp yargılar, kültürel dinamikler
ve kadın erkek ilişkilerin belirlenmesinde ilk ve ilkel eksende pay sahibi anne-kadındır.
Cinsiyet rolleri daha çocukluk evresinde belirlenmeye başlamaktadır. İlerleyen dönemlerde
eğitim, çevre, din ve kültür içerisinde ataerkil ilişkiler yerleşir. Çalışmanın hedefi
şiddet yelmelerine yönelik teori ve politika üretiminde çok yönlü düşünme noktasında
farkındalık oluşturmaktır. Şiddet konusunda erkek üzerinden tasarlanan ve tanımlanan
çözümler yetersiz kalmaktadır. Bu sürece kadını dâhil ederek orta ve uzun vadede politika
üretimine yönelim önem arz etmektedir.
Research Interests:
Colette DOWLİNG, (1994), Sindrella Kompleksi: Çağdaş Kadında Bağımsızlık Korkusu (Çev. Selçuk BUDAK), Ankara: Anı Yayıncılık, 2. Baskı,
253 s.
GİRİŞ Boşanma, birçok farklı bileşen ve sebepten meydana gelmektedir. Çiftlerin evliliği sonlandırması: bireysel anlaşmazlıklar, çevresel veya ekonomik sorunlar, aile faktörü gibi etkenlerden herhangi biri veya birkaçının birleşmesi... more
GİRİŞ Boşanma, birçok farklı bileşen ve sebepten meydana gelmektedir. Çiftlerin evliliği sonlandırması: bireysel anlaşmazlıklar, çevresel veya ekonomik sorunlar, aile faktörü gibi etkenlerden herhangi biri veya birkaçının birleşmesi sonucu ger-çekleşmektedir. Başlangıçta evlenme türü ve süreci dikkate alındığında çiftler ile birlikte ailelerinin uyumunun evliliğin geleceği üzerinde belirleyici öneme sahip olduğunu göstermektedir. Evlenme türü, kadın ve erkeğin evlenme ve boşanma sürecini değerlendirme konusunda önemli bir yere sahiptir. Çalışmada katılımcı-ların evlenme türüne bakıldığı zaman sırasıyla görücü usulü, severek-anlaşmalı ve kaçarak evlenme yöntemi ile evlendikleri görülmektedir. Görücü usulü ile evlilik-lerin bazılarında çiftlerin rızası dâhilinde veya aile baskısıyla evlendikleri dikkat çekmektedir. Ailenin evlilik sürecinde etki ve baskısı, hemen hemen çoğu evlilikte anlaşmazlıkları ortaya çıkardığı tespit edilmektedir. Kaçarak evlenme biçiminde ise çoğunlukla şiddetin boşanma eylemlerini kaçınılmaz kıldığını göstermektedir. Kaçarak evlenmelerde ayrıca aile rızası olmadığı için çoğunlukla evlilik sürecinde ailelerin evliliği bitirmeye yönelik çabaları görülmektedir. Boşanmış olan birey-lerin tekrar evlenmeye dair tutumları dikkate alındığında çoğunlukla kadınların çekimser oldukları gözlenmektedir. Bu duruma evlilik sürecinde şiddet ve kötü muamelelere maruz kalma durumları etkili olmaktadır. Evli kalma sürelerine ba-kıldığı zaman, daha çok evliliğin ilk yıllarında boşanmaların yaşandığı bilinmek-tedir. Kişiler arası anlaşmazlıklar, uyumsuzluklar ve ailenin müdahalesi evliliğin ilk yıllarda bitmesine yol açmaktadır. Kişiler arası anlaşmazlıkların güçlenmesine yol açan ve boşanma sürecinde etkili olan bir diğer önemli bileşen de yaş faktörüdür. Bu sebeple bu çalışmada kadın ve erkeğin evlenme yaşları, yaş farkları ve ebeveynlerinin evlenme yaşları değerlendirmeye tabii tutulmuştur. Her iki cins için de evlilik sürecinde erken yaşta evlilikler boşanmaya sebep olmaktadır. Erken yaşta evlilikler, aile içi sorum-lulukları üstlenme konusunda bireylerin yetersiz olmasından dolayı anlaşmazlık-1 Dr. Öğr. Üyesi, Iğdır Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, sait.yildirim@igdir.edu.tr
GİRİŞ Boşanma, birçok farklı bileşen ve sebepten meydana gelmektedir. Çiftlerin evliliği sonlandırması: bireysel anlaşmazlıklar, çevresel veya ekonomik sorunlar, aile faktörü gibi etkenlerden herhangi biri veya birkaçının birleşmesi... more
GİRİŞ Boşanma, birçok farklı bileşen ve sebepten meydana gelmektedir. Çiftlerin evliliği sonlandırması: bireysel anlaşmazlıklar, çevresel veya ekonomik sorunlar, aile faktörü gibi etkenlerden herhangi biri veya birkaçının birleşmesi sonucu ger-çekleşmektedir. Başlangıçta evlenme türü ve süreci dikkate alındığında çiftler ile birlikte ailelerinin uyumunun evliliğin geleceği üzerinde belirleyici öneme sahip olduğunu göstermektedir. Evlenme türü, kadın ve erkeğin evlenme ve boşanma sürecini değerlendirme konusunda önemli bir yere sahiptir. Çalışmada katılımcı-ların evlenme türüne bakıldığı zaman sırasıyla görücü usulü, severek-anlaşmalı ve kaçarak evlenme yöntemi ile evlendikleri görülmektedir. Görücü usulü ile evlilik-lerin bazılarında çiftlerin rızası dâhilinde veya aile baskısıyla evlendikleri dikkat çekmektedir. Ailenin evlilik sürecinde etki ve baskısı, hemen hemen çoğu evlilikte anlaşmazlıkları ortaya çıkardığı tespit edilmektedir. Kaçarak evlenme biçiminde ise çoğunlukla şiddetin boşanma eylemlerini kaçınılmaz kıldığını göstermektedir. Kaçarak evlenmelerde ayrıca aile rızası olmadığı için çoğunlukla evlilik sürecinde ailelerin evliliği bitirmeye yönelik çabaları görülmektedir. Boşanmış olan birey-lerin tekrar evlenmeye dair tutumları dikkate alındığında çoğunlukla kadınların çekimser oldukları gözlenmektedir. Bu duruma evlilik sürecinde şiddet ve kötü muamelelere maruz kalma durumları etkili olmaktadır. Evli kalma sürelerine ba-kıldığı zaman, daha çok evliliğin ilk yıllarında boşanmaların yaşandığı bilinmek-tedir. Kişiler arası anlaşmazlıklar, uyumsuzluklar ve ailenin müdahalesi evliliğin ilk yıllarda bitmesine yol açmaktadır. Kişiler arası anlaşmazlıkların güçlenmesine yol açan ve boşanma sürecinde etkili olan bir diğer önemli bileşen de yaş faktörüdür. Bu sebeple bu çalışmada kadın ve erkeğin evlenme yaşları, yaş farkları ve ebeveynlerinin evlenme yaşları değerlendirmeye tabii tutulmuştur. Her iki cins için de evlilik sürecinde erken yaşta evlilikler boşanmaya sebep olmaktadır. Erken yaşta evlilikler, aile içi sorum-lulukları üstlenme konusunda bireylerin yetersiz olmasından dolayı anlaşmazlık-1 Dr. Öğr. Üyesi, Iğdır Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, sait.yildirim@igdir.edu.tr