Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content

azime cantaş

In the study, minor-being is discussed together with Deleuze's cinema approach and the concepts he produced in philosophy. In this context, the film A Tale of Three Sisters, which allows a wide contextual analysis and focuses on... more
In the study, minor-being is discussed together with Deleuze's cinema approach and the concepts he produced in philosophy. In this context, the film A Tale of Three Sisters, which allows a wide contextual analysis and focuses on micropolitics, has been examined. In the film, it was seen that subjects such as being-woman, being-other, poverty, class difference and majority domination were included. The study aims to analyze Deleuze's thoughts on modern political cinema, which he associates with minor literature, and to show that there are minor components in Turkish cinema.
1960’lı yıllardan itibaren özellikle başta Latin Amerika olmak üzere üçüncü dünya ülkelerinde görülmeye başlayan üçüncü sinema akımı hem estetik hem de tematik anlamda Amerikan ya da Hollywood sineması olarak da adlandırılan birinci... more
1960’lı yıllardan itibaren özellikle başta Latin Amerika olmak üzere üçüncü dünya ülkelerinde görülmeye başlayan üçüncü sinema akımı hem estetik hem de tematik anlamda Amerikan ya da Hollywood sineması olarak da adlandırılan birinci sinemadan ve auteur ya da sanat sineması olarak da ifade edilen ikinci sinemadan ayrışmaktadır. Temelinde politik bir tavrı benimseyen üçüncü sinemacılar toplumsal değişimin bir parçası olarak sinemanın ideolojik işlevinin ön plana çıkmasını önemserler ve sinemayı adeta bir silah olarak kullanırlar. Türk sineması içinde 1960’lı yıllarda başlayan toplumcu yaklaşım 1970’li yılların ortasından itibaren yeni sinemacı kuşağının ortaya çıkışıyla Türk sinemasında üçüncü sinemanın etkin olmasının önünü açmıştır. Başta Yılmaz Güney olmak üzere Şerif Gören, Zeki Ökten, Erden Kıral, Yavuz Özkan gibi yönetmenler 1960’ların sonundan itibaren ortaya çıkan Devrimci sinema geleneğinin parçası olmakla birlikte sinemanın politik diline vurgu yapmışlar ve bu çerçevede film...
Hacı Bektaş Veli is one of the most important names of Turkish Islam. Various sources and groups paint different and completely opposite Hacı Bektaş portraits. While some describe Hacı Bektaş as a Sunni mystic, others consider him a... more
Hacı Bektaş Veli is one of the most important names of Turkish Islam. Various sources and groups paint different and completely opposite Hacı Bektaş portraits. While some describe Hacı Bektaş as a Sunni mystic, others consider him a representative of heterodox Islam. In addition, there are those who turn Hacı Bektaş into a purely political figure and show him as a symbol of resistance that stands by the working people against injustices. It is possible to come across cultural references and representations of this belief in cinema as a mass art. In this direction, the study aims to reveal the reflections of Hacı Bektaş representations, which have a great importance in the beliefs and values of Turkish society, but have discussions between his real and hisopic personality, on the cinema. Through the descriptive analysis and discourse analysis included in the qualitative research methodology, how a tradition reflected in Turkish cinema is defined and how it is interpreted has been eva...
Çağdaş toplumların eleştirel teorileri, büyük bir dönüşümün olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak bu çağdaş geçiş, eleştirel olmayan kuramların çoğunda özgürleştirici bakış açılarıyla ele alınırken, eleştirel kuramlarda, sanat ve bilim... more
Çağdaş toplumların eleştirel teorileri, büyük bir dönüşümün olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak bu çağdaş geçiş, eleştirel olmayan kuramların çoğunda özgürleştirici bakış açılarıyla ele alınırken, eleştirel kuramlarda, sanat ve bilim alanlarını etkileyen toplumsal kriz olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde modern sinemada, gerçekliğin sinemayla kendini onarmaya çalıştığı ve gerçekliğin yanlış bir izlenimini yarattığı, karakterlerin, konuların ortadan kaldırıldığı, yalnızca şiddetin aşırı temsillerinin sapkın yanılsamaları, şok edici ve kışkırtıcı bir şekilde bırakıldığı kurgusal bir evren sunulmaktadır. Bu makale, bu analizi bir başlangıç noktası alarak, dönüşümü, şiddet ve cinselliğin aşırı net temsillerini içeren büyüyen bir film grubunu tanımlamak için kullanılan bir terim olan yeni aşırıcılığın filmsel temsillerindeki sonuçlarına odaklanmaktadır. Şiddet, beden ve cinsellik temaları üzerinden mevcut yönetmenlerin, modern bireye ve modern egemenlik biçimlerine yönelik tabularına s...
David Lynch filmlerinin analizleri, çeşitli bakış açılarından yola çıkarak oldukça fazla ele alınmıştır. Lynch’in sinemasının rüya benzeri görüntülerin baskınlığı yoluyla gerçeklik kavramlarını istikrarsızlaştırma eğilimi göz önüne... more
David Lynch filmlerinin analizleri, çeşitli bakış açılarından yola çıkarak oldukça fazla ele alınmıştır. Lynch’in sinemasının rüya benzeri görüntülerin baskınlığı yoluyla gerçeklik kavramlarını istikrarsızlaştırma eğilimi göz önüne alındığında, psikanalitik yönelimli eleştirmenler bu filmleri bilinçdışı arzu ve fantezi süreçlerinin savunucuları olarak görmüşlerdir. Feminist eleştirmenler, onun filmlerinde gördükleri tartışmalı toplumsal cinsiyet dinamiklerine, yani erkek Ödipal sadist dürtülerinin hedefi olarak kadın bedenine sorunlu yaklaşımlarına odaklanmışlardır. Bir başka yaygın eleştirel eğilim, Lynch’in sinemasını postmodernist ironinin bir gösterisi ve Amerikan kültürünün pastiş benzeri bir yorumu olarak görmektedir. Söz konusu eleştirel yaklaşımlardan farklı olarak bu çalışmada, Lynch filmlerindeki duygulanımsal olayların gücüne işaret edilmekte ve Gilles Deleuze’ün kristal imaj teorisi bağlamında felsefi bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu doğrultuda Deleuze’ün sinema kitap...
Hacı Bektaş Veli, Türk Müslümanlığının önemli isimlerinin başında gelmektedir. Çeşitli kaynaklar ve zümreler birbirinden farklı ve birbirlerine tamamen zıt Hacı Bektaş portreleri çizmektedir. Kimileri Hacı Bektaş'ı, Sünni bir mutasavvıf... more
Hacı Bektaş Veli, Türk Müslümanlığının önemli isimlerinin başında gelmektedir. Çeşitli kaynaklar ve zümreler birbirinden farklı ve birbirlerine tamamen zıt Hacı Bektaş portreleri çizmektedir. Kimileri Hacı Bektaş'ı, Sünni bir mutasavvıf olarak ifade ederken kimileri de heterodoks İslam'ın bir temsilcisi olarak değerlendirirler. Bunun yanı sıra Hacı Bektaş'ı tamamen politik bir figüre dönüştürerek haksızlıklar karşısında emekçi halkın yanında yer alan bir direniş sembolü olarak gösterenler de mevcuttur. Bir kitle sanatı olarak sinemada da bu inanca ait kültürel göndergeler ve temsillere rastlamak mümkündür. Bu doğrultuda çalışma, Türk toplumunun inanç ve değerlerinde büyük bir öneme sahip olan ancak gerçek ve menkıbevi kişiliği arasında tartışmalar barındıran Hacı Bektaş temsillerinin sinemaya yansımalarını açığa çıkarmayı hedeflemektedir. Nitel araştırma metodolojisinde yer alan betimsel analiz ve söylem analizi aracılığıyla, Türk sinemasına yansıyan bir geleneğin nasıl tanımlandığı, nasıl yorumlandığı örnek filmler üzerinden değerlendirilmiştir. Uygulanan betimsel analizde görüşmeler yerine filmlerde ele alınan tematik çerçevenin kurulumu ve nasıl değerlendirildiği gözleme tabi kılınırken, farklı düşüncelere sahip film yapımcılarının ve yönetmenlerin içinde bulunduğu toplumsal yapıda, bu değerleri nasıl yansıttığı ve Hacı Bektaş Veli hakkındaki görüşleri ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Başlangıcından günümüze kadar sadece bir tane Hacı Bektaş Veli filmi çekilmiştir. Bu film, 1967 yılında T. Fikret Uçak tarafından çekilen ve "Hazretli filmler" olarak adlandırılan dinî figürlerin yaşamlarından kesitleri Yeşilçam estetiği içerisinde aktarmaya çalışan Hacı Bektaş'ı Veli (Anadolu'yu Türkleştirenler)'dir. Hacı Bektaş Veli filminin dışında Yunus Emre'nin yaşam öyküsünün anlatıldığı filmlerde de Hacı Bektaş Veli tiplemelerine rastlanmaktadır. Çalışmada Türk sinemasında incelenen Hacı Bektaş temsillerinin yönetmenlerin ya da senaristlerin ideolojik düşünceleri ve inanışları ile bağlantılı olarak değişkenlik gösterdiği tespit edilmiştir.
Lynch filmlerinin analizleri, çeşitli bakış açılarından yola çıkarak oldukça fazla ele alınmıştır. Lynch'in sinemasının rüya benzeri görüntülerin baskınlığı yoluyla gerçeklik kavramlarını istikrarsızlaştırma eğilimi göz önüne alındığında,... more
Lynch filmlerinin analizleri, çeşitli bakış açılarından yola çıkarak oldukça fazla ele alınmıştır. Lynch'in sinemasının rüya benzeri görüntülerin baskınlığı yoluyla gerçeklik kavramlarını istikrarsızlaştırma eğilimi göz önüne alındığında, psikanalitik yönelimli eleştirmenler bu filmleri bilinçdışı arzu ve fantezi süreçlerinin savunucuları olarak görmüşlerdir. Feminist eleştirmenler, onun filmlerinde gördükleri tartışmalı toplumsal cinsiyet dinamiklerine, yani erkek Ödipal sadist dürtülerinin hedefi olarak kadın bedenine sorunlu yaklaşımlarına odaklanmışlardır. Bir başka yaygın eleştirel eğilim, Lynch'in sinemasını postmodernist ironinin bir gösterisi ve Amerikan kültürünün pastiş benzeri bir yorumu olarak görmektedir. Söz konusu eleştirel yaklaşımlardan farklı olarak bu çalışmada, Lynch filmlerindeki duygulanımsal olayların gücüne işaret edilmekte ve Gilles Deleuze'ün kristal imaj teorisi bağlamında felsefi bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu doğrultuda Deleuze'ün sinema kitapları boyunca tartıştığı sinematik felsefenin imkânları ve imaj göstergelerine başvurulmuştur. Lynch, sinemasal ontolojiyi ve bilinçdışının ontolojisini temsilden ziyade duygulanım açısından yeniden yapılandırmaktadır. Onun filmleri, virtüelin kendisini aktüel olanın olgusallığından kopardığı ve kendi duygulanım gücü sayesinde kendisi için geçerli olmaya başladığı sürecin izini sürmektedir. Bu çalışmada, Lynch'in filmlerinden, Lost Highway (1997), Mulholland Drive (2001) ve daha az ölçüde Blue Velvet (1986); bilişsel, temsili veya ahlaki kesinlikler üzerinde duygusalperformatif yoğunluklara öncelik veren örnekler olarak ele alınmıştır. Bu filmlerde, temsilin kısıtlamalarından kurtulmuş bir üretici güç olarak radikal bir bilinçdışı nosyonu tespit edilmiştir.
The French Philosopher Michel Foucault argues that power extends to all areas at the micro level in Bentham's Panopticon theory, which was inspired by the architectural design of the Panopticon. He extends this metaphor to speak of... more
The French Philosopher Michel Foucault argues that power extends to all areas at the micro level in Bentham's Panopticon theory, which was inspired by the architectural design of the Panopticon. He extends this metaphor to speak of Panoptisism as a social phenomenon used to discipline workforces through implicit strategies. Like Bentham, he does not limit his panoptic rhetoric to a mere prison setting, but instead applies it to schools, mental hospitals, hospitals and factories. The panopticon basically ensures the ubiquity of power by seeing it unseen. This article aims to reveal how panoptiism, a particular mode of disciplinary power used by Foucault, is normalized in superhero films. When surveillance and gaze practices are approached from the point of view of cinema; the question of how the gaze is positioned through the camera, where and through whose eyes the audience is looking, arises. The narrator of The Batman (2022) is Batman, and the narrative begins with the superhe...
Abstract The French Philosopher Michel Foucault argues that power extends to all areas at the micro level in Bentham's Panopticon theory, which was inspired by the architectural design of the Panopticon. He extends this metaphor to... more
Abstract
The French Philosopher Michel Foucault argues that power extends to all areas at the micro level in Bentham's Panopticon theory, which was inspired by the architectural design of the Panopticon. He extends this metaphor to speak of Panoptisism as a social phenomenon used to discipline workforces through implicit strategies. Like Bentham, he does not limit his panoptic rhetoric to a mere prison setting, but instead applies it to schools, mental hospitals, hospitals and factories. The panopticon basically ensures the ubiquity of power by seeing it unseen. This article aims to reveal how panoptiism, a particular mode of disciplinary power used by Foucault, is normalized in superhero films. When surveillance and gaze practices are approached from the point of view of cinema; the question of how the gaze is positioned through the camera, where and through whose eyes the audience is looking, arises. The narrator of The Batman (2022) is Batman, and the narrative begins with the superhero reading his diary. In the film, it is determined that Gotham city has been transformed into a panoptic universe and Batman, who watches over this universe, is in the position of a guard.


Keywords: panopticon, power, surveillance, space, cinema
The Film Reflection of Gilles Deleuze and Felix Guattari's Concept of Schizoanalysis: A Schizoanalytic Analysis of Beau Travail Film
Gilles Deleuze, imaj mantığını her dönemin kendine özgü düşünce imajını yaratarak, kendisini düşündüğü teknolojik otomatlar olarak tasvir eder. Felsefe ise üretilen sırası geldiğinde bu imajları düşünce-göstergeler olarak... more
Gilles Deleuze, imaj mantığını her dönemin kendine özgü düşünce imajını yaratarak, kendisini düşündüğü teknolojik otomatlar olarak tasvir eder. Felsefe ise üretilen sırası geldiğinde bu imajları düşünce-göstergeler olarak haritalandırabilir. Dolayısıyla imaj, en geniş anlamda tarihsel biçimde belirlenen sinematik uygulamaları, “ruhsal otomatlar” veya “düşünce makineler” olarak tanımlanır. Bu açıdan bir dönemin düşünce imajı, kendisine verdiği düşüncenin anlamıdır. Sinemaya büyük önem veren filozof, sinema ve felsefe ilişkisini ortaya çıkarırken, bir dönemin göstergeler ve imajlar olarak temsil edilen düşünme biçimlerini ele alır ve felsefi kavramlara dönüştürür. Filozofun sinema üzerine yazdığı iki ciltten oluşan Sinema 1: Hareket-İmge ve Sinema 2: Zaman-İmge adlı eserleri, sinemanın kendine has araçlarıyla değerlendirildiği önemli yapıtlardır. Deleuze, İkinci Dünya Savaşından önce yapılan filmleri hareket-imaj; savaştan sonraki filmleri ise zaman-imaj olarak değerlendirir. Dolayısı...
Oyun teorisi, oldukca basit gorunen ancak tam aksine karmasik bir stratejik durum belirleme modelidir. Rasyonel Secim Kuraminin bir dali olan oyun teorisi; onceden belirlenmis bir hedefe yonelik karar verme guc ve yetisine sahip... more
Oyun teorisi, oldukca basit gorunen ancak tam aksine karmasik bir stratejik durum belirleme modelidir. Rasyonel Secim Kuraminin bir dali olan oyun teorisi; onceden belirlenmis bir hedefe yonelik karar verme guc ve yetisine sahip birimlerden meydana gelen sistemleri cozumlemek icin kullanilan matematiksel bir yontemdir. Oyun teorisinin sosyal bilimlerde en iyi sekilde analitik bir arac olarak kullanildigi savunulmaktadir. Bunun icin Von Neumann- Morgenstern ve Nash’in denge kavramlarindan yararlanilmaktadir. Her oyun belli bir catisma unsuruna dayanmaktadir. Insanoglunun kendisini ifade etme bicimi olarak ortaya koydugu sanat urunu de bir catisma unsuru barindirmaktadir. Yonetmenler de bu mantiksal ve matematiksel teorileri guclu anlatilara donusturmuslerdir. Anlati catisma merkezlidir. Korsan beslisi, Mahkum ikilemi ya da cesitli esgudumleme oyunlarinin filmlerde karakterlerin icinde bulunduklari ortamda karar verme sureclerine uygulandigi gorulmektedir. Senaryo onlarin karar verme durumlarina gore ilerlemektedir. Oyun teorisi, karakterlerin karar verme sureclerindeki gudulerini ve nedenlerini uygun sekilde modelledigi olcude yararli olabilir. Bu calisma, yonetmenligini Christopher Nolan’in yaptigi Kara Şovalye filminde kurulan oyunlarin incelenmesi uzerinden, senaryodaki catisma merkezlerini ortaya cikarmak ve karakter cozumlemelerini gerceklestirmeyi hedeflemektedir. Oyun teorisinin bir filmin anlati cozumlemesine donusturulerek uygulanmasi ve bu uygulamanin orneklerinin olmamasi calismanin onemini ortaya koymaktadir. Filmdeki karakterler ve karar verme durumlari yonetmenin izleyicide olusturmak istedigi celiskilere zemin hazirlamaktadir. Batman ve Joker arasindaki kovalamaca bir cesit oyun silsilesine donusmektedir. Joker, oyun teorisinin en onemli kurali olan ahlaki davranislari degil rasyonel davranislari secerek cikarlarini korumaktadir. Yonetmen, Dent gibi bir adalet timsalinin bile icerisinde bulundugu durumlarda onu guduleyen nedenlerin degismesiyle bireyin de tuhaflasabilecegini Joker karakteri uzerinden gostermektedir.
Belirli bir video oyununun, bir oyun, bir anlatı, bir sosyal ağ platformu, bir grafik arayüz, bir dizi (grafiksel) hareketli görüntü, bir dizi yazılım protokolü, bir simülasyon, sanal bir dünya ve hatta bir sanat eseri gibi temsil olarak... more
Belirli bir video oyununun, bir oyun, bir anlatı, bir sosyal ağ platformu, bir grafik arayüz, bir dizi (grafiksel) hareketli görüntü, bir dizi yazılım protokolü, bir simülasyon, sanal bir dünya ve hatta bir sanat eseri gibi temsil olarak incelenebileceği düşünüldüğünde, bu zorluk o kadar da şaşırtıcı değildir. Bu bölüm, video oyunlarını filmle ilişkilendirmek, video oyunlarını, yazılı estetik deneyimler olarak anlaşılması gereken ifadelerin, süreli kayıtlarıyla kodlanmış bir medya silsilesi içinde tanımakla ilgilidir. Bu kapsamda, video oyunlarını filmlerden ayırmak için kullanılan eleştirel, teknik ve kültürel söylemsel uygulamaları ve bunlar arasındaki ilişkiyi tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışmada nitel analiz yöntemi kullanılarak, video oyunları ve filmler arasındaki benzerlikler ve ayrımlar üzerinde durulmaktadır.

Copyright © Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Eğitim Yayınevi'ne aittir. Bütün hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre kitabı yayımlayan firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik/mekanik yolla, fotokopi yoluyla ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayımlanamaz.
Sinemada çocuk- oluş kavramından hareket eden çalışma, Deleuze ve Guattari’nin çalışmalarının izini sürerek arzu ve beden kavramları çerçevesinde Haneke sinemasında çocuk imgesine odaklanmaktadır. Deleuze ve Guattari’nin oluş kavramıyla... more
Sinemada çocuk- oluş kavramından hareket eden çalışma, Deleuze ve Guattari’nin çalışmalarının izini sürerek arzu ve beden kavramları çerçevesinde Haneke sinemasında çocuk imgesine odaklanmaktadır. Deleuze ve Guattari’nin oluş kavramıyla bağlantılı bedenin tezahürlerini ortadan kaldırmak için çocuk- oluş düşüncesini ele alarak radikal bir analiz sunup sunmadığını ve bu eksende alternatif bir düşünme pratiği ortaya koyup koymadığı örnek filmler üzerinden tartışılmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda Haneke’nin “Duygusal Buzlaşma Üçlemesi” olarak adlandırdığı Yedinci Kıta, Benny’nin Videosu, Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası filmleri özelinde sinemadaki imajlar üzerinden alternatif pratiklerin mümkün olabileceği yerde bedeni parçalamak için çocuk- oluşun radikal bir potansiyele sahip olup olmadığı tartışılmıştır.