Berkay Dincer
Istanbul University, Anthropology, Faculty Member
- Lower and Middle Paleolithic, Lithics, Paleolithic Archaeology, Prehistory, Paleolithic, Anatolian Prehistory, and 35 moreHomo Erectus, Neanderthals (Palaeolithic Archaeology), Lower Paleolithic, Middle Paleolithic, Archaeological GIS, Balkan prehistory, Paleolithic Europe, Near Eastern Archaeology, Prehistorya, Archaeology, Prehistoric Archaeology, Human Evolution, Pacific Archaeology, Anatolian Archaeology, Palaeolithic Archaeology, Lithic Technology, Middle Palaeolithic, Mediterranean prehistory, Lithic Raw Material Sourcing, Central Anatolian Neolithic, Acheulian (Archaeology), Upper Paleolithic, Obsidian, Mousterian, Lower Palaeolithic, Paleoanthropology, Aegean Prehistory (Archaeology), Anatolian Studies, Geoarchaeology and Lithic Studies, Acheulean (Archaeology), Lithic Technology (Archaeology), Geomorphology, Fluvial Geomorphology, Geology, and Biogeographyedit
- I am interested in the Lower and Middle Paleolithic human occupations and lithic technology.edit
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
TÜRKİYE’DE PLEİSTOSEN ARKEOLOJİSİ: GELECEK ARAŞTIRMALAR İÇİN ÖNERİLER Berkay Dinçer ÖZ Pleistosen homininler için anahtar bir jeolojik dönemdir. Son keşifler hominin türlerinin bu dönemin hemen öncesinde Doğu Afrika’da yontmataş alet... more
TÜRKİYE’DE PLEİSTOSEN ARKEOLOJİSİ:
GELECEK ARAŞTIRMALAR İÇİN ÖNERİLER
Berkay Dinçer
ÖZ
Pleistosen homininler için anahtar bir jeolojik dönemdir. Son keşifler hominin türlerinin bu dönemin hemen öncesinde Doğu Afrika’da yontmataş alet yapmaya başladıklarını kanıtlamıştır ve Pleistosen boyunca, arkeolojik olarak Paleolitik’te bu aletler homininler için en önemli özellikten biri haline gelmiştir. Yontmataş aletler sayesinde 1,8 milyon yıl öncesinde Afrika dışına yayılmaya başlamışlardır. Pleistosen’de birkaç kez gerçekleşen bu yayılımları anlamak için Anadolu çok önemli bir bölgedir. Ayrıca çeşitli ekolojik bölgeleri ve kıtalar arasındaki coğrafi konumuna istinaden Türkiye hominin türlerinin hem arkeolojik, hem de biyolojik evrim ve uyum süreçlerinin anlamak için anahtar bir bölgedir.
1894 yılında Türkiye’de, Şanlıurfa yakınlarında ilk Paleolitik yontmataş alet keşfedilmiştir. Bundan itibaren yüzey araştırması ve kazıyı içeren çok az araştırma gerçekleştirilmiştir. Geç tarihöncesi ve tarihi anıtsal kalıntılarla hem arkeologlar hem de toplum daha fazla ilgilendiği için Pleistosen arkeolojisi hiçbir zaman arkeologlar arasında temel bir araştırma alanı olmamıştır. Araştırmalar sadece birkaç bilim insanı tarafından yürütülmüştür. Üniversitede çalışan arkeologların sayısıyla birlikte kazı ve yüzey araştırmalarının sayısı günümüzde artmış olsa da Pleistosen arkeolojisi en az ilgilenilen alanlardan bir tanesi olarak kalmaya devam etmektedir.
Türkiye’de gerçekleştirilmiş Paleolitik yüzey araştırmalarında 400’den fazla buluntu yeri tespit edilmiş olsa da yüzey araştırmaları ülkenin büyük bölümünü kapsamamıştır ve potansiyel olarak en önemli olabilecek alanlar araştırılmamıştır. Şimdiye kadar 43 Paleolitik buluntu yeri kazılmıştır ancak bunları sadece çok azı günümüz standartlarında çok disiplinli sistematik araştırmalara konu olmuştur. Araştırma projelerinin çoğu 20. Yüzyılın ikinci yarısının ilk yıllarında gerçekleştirilmiştir. Örneğin araştırmanın şu anki durumu Türkiye’de Paleolitik için güvenilir bir kronoloji kurulmasına izin vermemektedir ve bölgesel olarak değişik Paleolitik geçmişler hakkında neredeyse hiç bilgi yoktur.
Pleistosen arkeolojisinin bir başka sorunu da yer bilimleri ile arkeoloji arasında bir işbirliği olmamasıdır. Son on yılda Paleolitik arazi çalışmaları biraz artmış olsa da çok disiplinli işbirlikleri halen asgaridir. Arkeolojik tabakalarda bulunmuş antropolojik, hayvansal ve bitkisel kalıntıların çoğu yayınlanmamıştır. Paleolitik iskânlar hakkındaki jeomorfolojik ve iklimsel bilgiler iyi incelenmemiştir, hatta birçok buluntu yeri tarihlendirilmemiştir.
Yakın gelecekte Pleistosen arkeolojisi daha fazla ilgi çekecektir. Türkiye’de Paleolitik’i daha iyi anlamak için bölgesel araştırma projeleri planlanmalı, yüksek çözünürlüklü jeolojik ve çevresel veri sağlanması için yer bilimleriyle işbirlikleri kurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Pleistosen arkeolojisi, Paleolitik, araştırma tarihçesi, bölgesel arkeoloji
PLEISTOCENE ARCHAEOLOGY IN TURKEY:
IMPLICATIONS FOR FUTURE RESEARCH
Berkay Dinçer
ABSTRACT
Pleistocene is a key geological period for hominins. Recent discoveries proved that hominin species started making stone tools in East Africa just before this period and those tools became one of the foremost characteristic of hominins during the Pleistocene, archaeologically speaking during the Paleolithic. Thanks to stone tools hominins started to disperse out of Africa as early as 1.8ma. Anatolia is a very important region for understanding these early hominin dispersals which might have occurred several times in the Pleistocene. Also due to its diverse ecological regions and geographical position between continents Turkey is a key area to understand evolution and adaptation processes of hominin species, both archaeologically and biologically.
In 1894 the first Paleolithic stone tool has been found in Turkey, near Şanlıurfa. Since then there has been a few researches including surveys and excavations in the country. Pleistocene archaeology has never been a main research area among the archaeologists in Turkey given that the monumental late prehistoric or historic remains attracted more attention both by archaeologists and the public. Researches were conducted by only a handful of scholars. Today the number of archaeological surveys and excavations is increasing in correlation with the number of archaeologists occupied in the universities. However the Pleistocene archaeology still remains as one of the least interested area of research.
Paleolithic surveys conducted in Turkey revealed more than 400 Paleolithic sites however surveys did not cover large part of the country and still most of the potentially important areas remain unexplored. Until now 43 Paleolithic sites have been excavated, however only a few of them were subject to multidisciplinary systematic research in today’s standards. Many of these research projects were conducted in the first years of the second half of the 20th century. For example current state of research does not permit to establish a reliable chronology of the Paleolithic in Turkey and also there is almost no information about the different Paleolithic histories on regional basis.
Another problem of Pleistocene archaeology is the lack of collaboration between earth sciences and archaeology. In the last decade Paleolithic field projects slightly increased in number but multidisciplinary collaboration stays minimal. Anthropological, faunal and botanical remains that were found in archaeological layers remain largely unpublished. Geomorphological and climatic information about Paleolithic occupations were not very well studied, even most of the sites were not dated.
Pleistocene archaeology will eventually draw more interest in the near future. It is important to plan regional research projects and build collaborations with earth sciences to provide necessary high resolution geological and environmental data in order to better understand Paleolithic in Turkey.
Keywords: Pleistocene archaeology, Paleolithic, research history, regional archaeology
GELECEK ARAŞTIRMALAR İÇİN ÖNERİLER
Berkay Dinçer
ÖZ
Pleistosen homininler için anahtar bir jeolojik dönemdir. Son keşifler hominin türlerinin bu dönemin hemen öncesinde Doğu Afrika’da yontmataş alet yapmaya başladıklarını kanıtlamıştır ve Pleistosen boyunca, arkeolojik olarak Paleolitik’te bu aletler homininler için en önemli özellikten biri haline gelmiştir. Yontmataş aletler sayesinde 1,8 milyon yıl öncesinde Afrika dışına yayılmaya başlamışlardır. Pleistosen’de birkaç kez gerçekleşen bu yayılımları anlamak için Anadolu çok önemli bir bölgedir. Ayrıca çeşitli ekolojik bölgeleri ve kıtalar arasındaki coğrafi konumuna istinaden Türkiye hominin türlerinin hem arkeolojik, hem de biyolojik evrim ve uyum süreçlerinin anlamak için anahtar bir bölgedir.
1894 yılında Türkiye’de, Şanlıurfa yakınlarında ilk Paleolitik yontmataş alet keşfedilmiştir. Bundan itibaren yüzey araştırması ve kazıyı içeren çok az araştırma gerçekleştirilmiştir. Geç tarihöncesi ve tarihi anıtsal kalıntılarla hem arkeologlar hem de toplum daha fazla ilgilendiği için Pleistosen arkeolojisi hiçbir zaman arkeologlar arasında temel bir araştırma alanı olmamıştır. Araştırmalar sadece birkaç bilim insanı tarafından yürütülmüştür. Üniversitede çalışan arkeologların sayısıyla birlikte kazı ve yüzey araştırmalarının sayısı günümüzde artmış olsa da Pleistosen arkeolojisi en az ilgilenilen alanlardan bir tanesi olarak kalmaya devam etmektedir.
Türkiye’de gerçekleştirilmiş Paleolitik yüzey araştırmalarında 400’den fazla buluntu yeri tespit edilmiş olsa da yüzey araştırmaları ülkenin büyük bölümünü kapsamamıştır ve potansiyel olarak en önemli olabilecek alanlar araştırılmamıştır. Şimdiye kadar 43 Paleolitik buluntu yeri kazılmıştır ancak bunları sadece çok azı günümüz standartlarında çok disiplinli sistematik araştırmalara konu olmuştur. Araştırma projelerinin çoğu 20. Yüzyılın ikinci yarısının ilk yıllarında gerçekleştirilmiştir. Örneğin araştırmanın şu anki durumu Türkiye’de Paleolitik için güvenilir bir kronoloji kurulmasına izin vermemektedir ve bölgesel olarak değişik Paleolitik geçmişler hakkında neredeyse hiç bilgi yoktur.
Pleistosen arkeolojisinin bir başka sorunu da yer bilimleri ile arkeoloji arasında bir işbirliği olmamasıdır. Son on yılda Paleolitik arazi çalışmaları biraz artmış olsa da çok disiplinli işbirlikleri halen asgaridir. Arkeolojik tabakalarda bulunmuş antropolojik, hayvansal ve bitkisel kalıntıların çoğu yayınlanmamıştır. Paleolitik iskânlar hakkındaki jeomorfolojik ve iklimsel bilgiler iyi incelenmemiştir, hatta birçok buluntu yeri tarihlendirilmemiştir.
Yakın gelecekte Pleistosen arkeolojisi daha fazla ilgi çekecektir. Türkiye’de Paleolitik’i daha iyi anlamak için bölgesel araştırma projeleri planlanmalı, yüksek çözünürlüklü jeolojik ve çevresel veri sağlanması için yer bilimleriyle işbirlikleri kurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Pleistosen arkeolojisi, Paleolitik, araştırma tarihçesi, bölgesel arkeoloji
PLEISTOCENE ARCHAEOLOGY IN TURKEY:
IMPLICATIONS FOR FUTURE RESEARCH
Berkay Dinçer
ABSTRACT
Pleistocene is a key geological period for hominins. Recent discoveries proved that hominin species started making stone tools in East Africa just before this period and those tools became one of the foremost characteristic of hominins during the Pleistocene, archaeologically speaking during the Paleolithic. Thanks to stone tools hominins started to disperse out of Africa as early as 1.8ma. Anatolia is a very important region for understanding these early hominin dispersals which might have occurred several times in the Pleistocene. Also due to its diverse ecological regions and geographical position between continents Turkey is a key area to understand evolution and adaptation processes of hominin species, both archaeologically and biologically.
In 1894 the first Paleolithic stone tool has been found in Turkey, near Şanlıurfa. Since then there has been a few researches including surveys and excavations in the country. Pleistocene archaeology has never been a main research area among the archaeologists in Turkey given that the monumental late prehistoric or historic remains attracted more attention both by archaeologists and the public. Researches were conducted by only a handful of scholars. Today the number of archaeological surveys and excavations is increasing in correlation with the number of archaeologists occupied in the universities. However the Pleistocene archaeology still remains as one of the least interested area of research.
Paleolithic surveys conducted in Turkey revealed more than 400 Paleolithic sites however surveys did not cover large part of the country and still most of the potentially important areas remain unexplored. Until now 43 Paleolithic sites have been excavated, however only a few of them were subject to multidisciplinary systematic research in today’s standards. Many of these research projects were conducted in the first years of the second half of the 20th century. For example current state of research does not permit to establish a reliable chronology of the Paleolithic in Turkey and also there is almost no information about the different Paleolithic histories on regional basis.
Another problem of Pleistocene archaeology is the lack of collaboration between earth sciences and archaeology. In the last decade Paleolithic field projects slightly increased in number but multidisciplinary collaboration stays minimal. Anthropological, faunal and botanical remains that were found in archaeological layers remain largely unpublished. Geomorphological and climatic information about Paleolithic occupations were not very well studied, even most of the sites were not dated.
Pleistocene archaeology will eventually draw more interest in the near future. It is important to plan regional research projects and build collaborations with earth sciences to provide necessary high resolution geological and environmental data in order to better understand Paleolithic in Turkey.
Keywords: Pleistocene archaeology, Paleolithic, research history, regional archaeology
Research Interests:
Alt Paleolitik yontmataş alet tipolojisi, esas olarak iki yüzeyliler ve diğer el baltalarının ayrıntılı olarak incelenmesine dayanır. Bugün yaygınca kullanılan Alt ve Orta Paleolitik yontmataş alet tipolojisi F. Bordes tarafından 1961’de... more
Alt Paleolitik yontmataş alet tipolojisi, esas olarak iki yüzeyliler ve diğer el baltalarının ayrıntılı olarak incelenmesine dayanır. Bugün yaygınca kullanılan Alt ve Orta Paleolitik yontmataş alet tipolojisi F. Bordes tarafından 1961’de yayınlandığında Acheul geleneğini yansıtan el baltalarının pek çok alt tipi ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Ancak bu tipolojide Oldowan geleneğini yansıtan satır ve kıyıcılar ayrıntılı olarak incelenmemiş, aletlerin sadece satır ve kıyıcı olarak ikiye ayrılmasıyla yetinilmiştir. Özellikle Afrika’da gerçekleştirilen çalışmalarda satır ve kıyıcılar daha ayrıntılı olarak incelenmiş olsa da, söz konusu çalışmaların hiçbiri satır ve kıyıcılarla ilgili yaygınca kullanılabilecek tekno-tipoloji oluşmasını sağlamamıştır. Çünkü satır ve kıyıcıların Afrika dışındaki Alt Paleolitik buluntu topluluklarında çoğunlukla az oranlarda tespit edilmiş olmasıdır. Satır ve kıyıcılar, çoğunlukla Alt Paleolitik dönemde kullanılmış olmasına karşın bu aletlerin Orta Paleolitik’te hatta Neolitik’e kadar daha sonraki dönemlerde de kullanılmaları söz konusudur. Bu nedenle özellikle yüzey araştırmalarında karşılaşılan az sayıdaki satır ve kıyıcıların doğrudan doğruya tarihleme amacıyla kullanılmaları çoğunlukla mümkün değildir. Sadece satır ve kıyıcıların buluntu topluluklarındaki yüksek oranları tarihleme konusunda yardımcı olabilir. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi bugüne dek satır ve kıyıcıların ayrıntılı olarak tanımlanmamış olmalarıdır. Trakya’da gerçekleştirilen çalışmalarda bu tür aletlerin yoğun olarak bulunduğu çok sayıda Alt Paleolitik buluntu topluluğu tespit edilmiştir. Alt Paleolitik Dönem Trakya buluntuları analiz edilerek özellikle Anadolu ve Doğu Avrupa için geçerli olabilecek bir tanımlama sistemi oluşturulmaya çalışılmıştır. Aletlerin biçimini belirleyen temel etmenlerden bir tanesi hammaddenin biçimidir. Satır ve kıyıcıların yüzeylerinin büyük çoğunluğu işlenmeden bırakıldığı için hammadde biçimi kolaylıkla tespit edilebilir. Aletin her iki yüzeyindeki korteks (kabuk) oranları da aletin ne oranda işlenmiş olduğunu ortaya çıkarır. Çıkarım izlerinin sayılması da aletin yapımı için ne kadar uğraşılmış olduğunu ortaya koyar. Burada dikkat edilmesi gereken husus, düzelti ve kullanımdan kaynaklanan kırıklarla bilinçli olarak gerçekleştirilen çıkarımların birbirinden ayrılması ve bunların toplam çıkarım sayısına dâhil edilmemesidir. En uzun çıkarımın uzunluğu, çıkarımların aletin yüzeyini ne kadar kapladığının tespitinde kullanılırken, en son çıkarımın uzunluğu ve bitim şekli (menteşe, düz vb.) aletin yapımı için uygulanan stratejiyi açığa çıkarmak için kullanılır. Çıkarımlar gerçekleştirildikten sonra oluşan kenarın biçimi (içbükey, dışbükey, düz) tercih edilen kullanım kenarı hakkında bilgi verir. Çıkarımlarla oluşturulan kenarın profili (düz, S biçimli vb.) ise ne tür bir işleme kenarı tercih edildiğini gösterir. Çıkarımlarla oluşan kenarın açısı ise aletin kullanım kenarının ne kadar keskin olduğunun tespit edilmesini sağlar. Farklı çıkarımlarla işlenmiş uzun bir kenarda oluşan açılar birbirinden farklı olabilir. Bu nedenle, ölçüm yapılırken öncelikle kullanım kırıkları tespit edilen yerler tercih edilir. Eğer aletin kullanımıyla ilgili kırıklar gözlemlenemiyorsa düzeltili alanın açısı ölçülür. Kullanımdan kaynaklanan kırıklar ve düzelti her satır ve kıyıcıda mevcut olmayabilir. Bu durumda, eğer tespit edilebiliyorsa son çıkarımın gerçekleştirildiği yerin açısı, bu da tespit edilemiyorsa açının en küçük olduğu yerden ölçüm gerçekleştirilir. Bu açının ve çıkarımların incelenmesi, daha önceden satır ve kıyıcılar için pek çok yayında belirtilen çekirdek mi, alet mi tartışmasının açıklığa kavuşturulmasına katkı sağlar. Aletin yapımı ve kullanımıyla ilgili bu teknolojik özelliklerle birlikte, aletin tipolojisi de önemlidir. Trakya satır ve kıyıcılarında işlenmiş kenarların dağılımı birbirinden farklılık göstermektedir. Burada esas tartışılan konu bu aletlerin bir ya da iki yüzden işlenmeleri değil, kullanım kenarının aletin hangi kenarları işlenerek oluşturulduğudur. Buna göre birbirinden farklı özelliklerde satır ve kıyıcı tipleri tanımlanmıştır. Bunlara veri girişini hızlandırmak adına A’dan başlayarak harfler verilmiştir. Buna göre birbirine yaklaşık olarak aynı uzunlukta kenarlara sahip yuvarlak ve elips biçimli hammaddeden yapılan aletler için belirlenen tipler şunlardır: A- tek kenarı, toplam kenarın yaklaşık %30’una kadar işlenmiş, B- birbirine bitişik iki kenarı aralıksız işlenmiş, kenarlardan biri sağda, C- birbirine bitişik iki kenarı aralıksız işlenmiş, kenarlardan biri solda, D- birbirine bitişik üç kenarı aralıksız olarak işlenmiş, E- bir kenarı tamamen işlenmiş, birbirinden ayrı olarak diğer kenar/kenarlarda çıkarımlar mevcut, F- karşılıklı iki kenarı farklı yüzlerde işlenmiş, almaşık satır, I- bir kenarının tamamı bir yüzden işlenmiş, diğer yüzde ise bir/birkaç çıkarım olan satır/kıyıcı, J- iki karşılıklı kenarı aynı yüzden işlenmiş, K- tek kenarı birbirine bitişmeyecek şekilde iki farklı yüzde işlenmiş almaşan kıyıcı. Uzun dar hammaddelerden yapılmış satır ve kıyıcılarda ise sadece iki tip belirlenmiştir: G- kısa kenarı işlenmiş, H- uzun kenarı işlenmiş. Görüldüğü gibi, satırlar ve kıyıcılar sadece işlenmiş olan kenarları bile göz önüne alındığında basitçe satır ve/veya kıyıcı olarak tanımlanamayacak kadar tipolojik çeşitliği olan yontmataş aletlerdir. Burada kısaca tanımlanan tipler, mevcut koleksiyondaki aletlere göre tanımlanmışlardır ve ileride bunlara yeni tiplerin eklenmesi de mümkündür. Sonuç olarak Trakya Alt Paleolitik satır ve kıyıcılarının ayrıntılı analizleri bunların hem buluntu yeri bazında birbirlerinden tekno-tipolojik farklılıklarının açığa çıkarılmasını sağlamakta, hem de farklı dönemlere ait olabilecek satır ve kıyıcıların tespit edilebilmesi için bir veritabanı oluşturmaktadır.
Research Interests:
Intensive pedestrian survey in Kureyşler valley revealed 30 sites with Paleolithic artifacts. Most of the sites generally point to an old Middle Paleolithic flake technology where the use of prepared core (Levallois) technology is at... more
Intensive pedestrian survey in Kureyşler valley revealed 30 sites with Paleolithic artifacts. Most of the sites generally point to an old Middle Paleolithic flake technology where the use of prepared core (Levallois) technology is at minimum. Rich flint sources in the area might have attracted Middle Paleolithic hominins. Large Paleolithic workshops are located very close to flint sources. Other types of Middle Paleolithic sites distributed more randomly in the terrain. Since none of the Paleolithic sites in the area are archaeologically in situ, we did not collect artifacts using techniques like setting squares nor dog leash. However it is still possible to evaluate the density using GPS tracks and total number of artifacts from each site, and also possible function of the sites using techno-typology of the artifacts along with their density. This revealed that there are at least five different Paleolithic site types in the area. Closely related to flint sources are dense workshops, dense workshops that were also used as activity areas and ad hoc flaking and activity areas. In addition to these, there are large, loosely scattered activity areas and single find sites that are not related to flint sources.
Research Interests:
The Lower Paleolithic Around Marmara Sea Berkay Dinçer (Istanbul University) Keywords: Lower Paleolithic, Lithic Technology, Hominin Dispersals, Marmara Sea Today Marmara Sea separates Balkan and Anatolian peninsulas from each other.... more
The Lower Paleolithic Around Marmara Sea
Berkay Dinçer (Istanbul University)
Keywords: Lower Paleolithic, Lithic Technology, Hominin Dispersals, Marmara Sea
Today Marmara Sea separates Balkan and Anatolian peninsulas from each other. However it does not constitute a permanent border. Due to sea level changes during the Pleistocene, the Marmara Sea became a fresh water lake at least a several times and terrestrial areas around it were expanded, creating a land-bridge between Anatolia and Balkans. This land-bridge is one of the most probable routes for Lower Paleolithic hominins to disperse through Europe.
Yarımburgaz Cave is the only excavated Paleolithic site in this region. Archaeological remains in this cave were dated to approximately 390 ka, a cold period in the middle of the Middle Pleistocene. Assemblage of the Yarımburgaz Cave consists mainly flakes, retouched and non-retouched. Surveys in Eastern Thrace (north of the Marmara Sea) revealed a dense occupation during the Lower Paleolithic, many Lower Paleolithic sites have been discovered in recent years. All of the assemblages of these sites are characterized in the dominance of core tools (choppers and chopping tools) made on quartz and quartzite pebbles. This might indicate earlier industries than the Yarımburgaz assemblage since percentage of core tools at Yarımburgaz are not very high.
In the south of the Marmara Sea, in contrast to the northern part, Lower Paleolithic sites are not numerous and assemblages include low number of bifacial tools along with high percentages of flakes. If it is not the result of different geomorphological histories of two areas, this might be the result of the existence two different techno-cultural groups around Marmara Sea. However, except the technological and typological analyses, it has not been possible to obtain radiometric dates from any of these surface sites at both areas.
Despite the difficulty of dating the assemblages, this region around Marmara Sea where Anatolia and the Balkans come together, offers much to understand technological adaptations of Lower Paleolithic hominins. Here I will present the first results of long-term Paleolithic survey projects in this very important region.
Berkay Dinçer (Istanbul University)
Keywords: Lower Paleolithic, Lithic Technology, Hominin Dispersals, Marmara Sea
Today Marmara Sea separates Balkan and Anatolian peninsulas from each other. However it does not constitute a permanent border. Due to sea level changes during the Pleistocene, the Marmara Sea became a fresh water lake at least a several times and terrestrial areas around it were expanded, creating a land-bridge between Anatolia and Balkans. This land-bridge is one of the most probable routes for Lower Paleolithic hominins to disperse through Europe.
Yarımburgaz Cave is the only excavated Paleolithic site in this region. Archaeological remains in this cave were dated to approximately 390 ka, a cold period in the middle of the Middle Pleistocene. Assemblage of the Yarımburgaz Cave consists mainly flakes, retouched and non-retouched. Surveys in Eastern Thrace (north of the Marmara Sea) revealed a dense occupation during the Lower Paleolithic, many Lower Paleolithic sites have been discovered in recent years. All of the assemblages of these sites are characterized in the dominance of core tools (choppers and chopping tools) made on quartz and quartzite pebbles. This might indicate earlier industries than the Yarımburgaz assemblage since percentage of core tools at Yarımburgaz are not very high.
In the south of the Marmara Sea, in contrast to the northern part, Lower Paleolithic sites are not numerous and assemblages include low number of bifacial tools along with high percentages of flakes. If it is not the result of different geomorphological histories of two areas, this might be the result of the existence two different techno-cultural groups around Marmara Sea. However, except the technological and typological analyses, it has not been possible to obtain radiometric dates from any of these surface sites at both areas.
Despite the difficulty of dating the assemblages, this region around Marmara Sea where Anatolia and the Balkans come together, offers much to understand technological adaptations of Lower Paleolithic hominins. Here I will present the first results of long-term Paleolithic survey projects in this very important region.
Research Interests:
The Lower Palaeolithic in Anatolia and Eastern Thrace and their Role in the Earliest Hominin Dispersals Berkay Dinçer Modern Turkey (Anatolia and Eastern Thrace) covers an enormous landmass at the conjunction of three continents;... more
The Lower Palaeolithic in Anatolia and Eastern Thrace and their Role in the Earliest Hominin Dispersals
Berkay Dinçer
Modern Turkey (Anatolia and Eastern Thrace) covers an enormous landmass at the conjunction of three continents; Africa, Asia and Europe. For this reason many archaeologists accept the region as a "land- bridge" or an obligatory route for dispersing early hominins out-of-Africa. However, the Palaeolithic research in the country is still in its initial stage and proposed hypothesis about their role in the earliest hominin dispersals remains preliminary.
One difficulty hindering the study of the role of this area in the dispersals of early hominins is its large size and another is the complexity of the geographical and topographical features of the landscape. These prevent reaching general conclusions about the whole country. Anatolia and Thrace include seven distinct geographical regions separated both by their topographical features and biogeographical characteristics. For these reasons it is almost impossible to reach firm conclusions about the role Anatolia probably played in early hominin dispersals, given that the Palaeolithic research still does not cover all regions.
This presentation will focus on the "route" hypothesis and presents available data from excavated Lower Palaeolithic sites such as Dursunlu, Kaletepe Deresi 3, Yarımburgaz, and recent surveys in Central and Northwestern Anatolia.
Berkay Dinçer
Modern Turkey (Anatolia and Eastern Thrace) covers an enormous landmass at the conjunction of three continents; Africa, Asia and Europe. For this reason many archaeologists accept the region as a "land- bridge" or an obligatory route for dispersing early hominins out-of-Africa. However, the Palaeolithic research in the country is still in its initial stage and proposed hypothesis about their role in the earliest hominin dispersals remains preliminary.
One difficulty hindering the study of the role of this area in the dispersals of early hominins is its large size and another is the complexity of the geographical and topographical features of the landscape. These prevent reaching general conclusions about the whole country. Anatolia and Thrace include seven distinct geographical regions separated both by their topographical features and biogeographical characteristics. For these reasons it is almost impossible to reach firm conclusions about the role Anatolia probably played in early hominin dispersals, given that the Palaeolithic research still does not cover all regions.
This presentation will focus on the "route" hypothesis and presents available data from excavated Lower Palaeolithic sites such as Dursunlu, Kaletepe Deresi 3, Yarımburgaz, and recent surveys in Central and Northwestern Anatolia.
Research Interests:
The Paleolithic of NW Anatolia and Eastern Thrace Berkay Dinçer Northwestern Anatolia and Eastern Thrace lies on the south and north of the Marmara Sea respectively. This areas have recently been in the focus of Paleolithic... more
The Paleolithic of NW Anatolia and Eastern Thrace
Berkay Dinçer
Northwestern Anatolia and Eastern Thrace lies on the south and north of the Marmara Sea respectively. This areas have recently been in the focus of Paleolithic research. Pedestrian surveys have been conducted in six separate micro-regions. These surveys revealed nearly a hundred of Lower and Middle Paleolithic sites. Caves are scarce in the region however there are a few cave-sites with sealed Pleistocene sediments. All open-air sites have close relationship with flint sources. Sites in close relation to primary flint sources are not very high in number.
Lower Paleolithic chopper/chopping tools dominate the assemblages in Eastern Thrace and there are only a few Middle Paleolithic sites in the research area. In Northwestern Anatolia, the Lower Paleolithic is scarce and when found the assemblages include a few bifacial tools and Levallois cores together. Middle Paleolithic sites are numerous in the south of Marmara Sea. Assemblages in this area are dominated by flakes and flake tools. In general the use of the Levallois technique is not very common in the Middle Paleolithic of the area.
Kuzeybatı Anadolu ve Doğu Trakya Paleolitiği
Berkay Dinçer
Kuzeybatı Anadolu ve Doğu Trakya sırasıyla Marmara Denizi'nin güneyinde ve kuzeyinde yer alır. Bu alanlarda yakın zamanlarda Paleolitik araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Altı ayrı mikro-bölgede yürüyerek yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Bu yüzey araştırmalarıyla yaklaşık 100 adet Alt ve Orta Paleolitik buluntu yeri açığa çıkarılmıştır. Bölgede mağaralar azdır buna karşın içinde Pleistosen dolguları mevcut olan birkaç mağara da mevcuttur. Bütün açık-hava buluntu yerleri çakmaktaş kaynaklarıyla ilişkilidir. Birincil çakmaktaşı kaynaklarıyla ilişkili buluntu yerleri azdır.
Doğu Trakya'da Alt Paleolitik satır/kıyıcı aletler buluntu topluluklarında baskındır ve sadece birkaç Orta Paleolitik buluntu yeri mevcuttur. Kuzeybatı Anadolu'da Alt Paleolitik buluntu yerleri azdır ve tespit edildiklerinde buluntu toplulukları az sayıda iki yüzeyli alet ve Levallois çekirdekler içerir. Marmara Denizi'nin güneyinde Orta Paleolitik buluntu yerleri çok sayıdadır. Bu bölgedeki buluntu topluluklarında yonga ve yonga aletler baskındır. Genel olarak bölge Orta Paleolitiği'nde Levallois tekniğinin kullanımı çok yaygın değildir.
Berkay Dinçer
Northwestern Anatolia and Eastern Thrace lies on the south and north of the Marmara Sea respectively. This areas have recently been in the focus of Paleolithic research. Pedestrian surveys have been conducted in six separate micro-regions. These surveys revealed nearly a hundred of Lower and Middle Paleolithic sites. Caves are scarce in the region however there are a few cave-sites with sealed Pleistocene sediments. All open-air sites have close relationship with flint sources. Sites in close relation to primary flint sources are not very high in number.
Lower Paleolithic chopper/chopping tools dominate the assemblages in Eastern Thrace and there are only a few Middle Paleolithic sites in the research area. In Northwestern Anatolia, the Lower Paleolithic is scarce and when found the assemblages include a few bifacial tools and Levallois cores together. Middle Paleolithic sites are numerous in the south of Marmara Sea. Assemblages in this area are dominated by flakes and flake tools. In general the use of the Levallois technique is not very common in the Middle Paleolithic of the area.
Kuzeybatı Anadolu ve Doğu Trakya Paleolitiği
Berkay Dinçer
Kuzeybatı Anadolu ve Doğu Trakya sırasıyla Marmara Denizi'nin güneyinde ve kuzeyinde yer alır. Bu alanlarda yakın zamanlarda Paleolitik araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Altı ayrı mikro-bölgede yürüyerek yüzey araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Bu yüzey araştırmalarıyla yaklaşık 100 adet Alt ve Orta Paleolitik buluntu yeri açığa çıkarılmıştır. Bölgede mağaralar azdır buna karşın içinde Pleistosen dolguları mevcut olan birkaç mağara da mevcuttur. Bütün açık-hava buluntu yerleri çakmaktaş kaynaklarıyla ilişkilidir. Birincil çakmaktaşı kaynaklarıyla ilişkili buluntu yerleri azdır.
Doğu Trakya'da Alt Paleolitik satır/kıyıcı aletler buluntu topluluklarında baskındır ve sadece birkaç Orta Paleolitik buluntu yeri mevcuttur. Kuzeybatı Anadolu'da Alt Paleolitik buluntu yerleri azdır ve tespit edildiklerinde buluntu toplulukları az sayıda iki yüzeyli alet ve Levallois çekirdekler içerir. Marmara Denizi'nin güneyinde Orta Paleolitik buluntu yerleri çok sayıdadır. Bu bölgedeki buluntu topluluklarında yonga ve yonga aletler baskındır. Genel olarak bölge Orta Paleolitiği'nde Levallois tekniğinin kullanımı çok yaygın değildir.
Research Interests:
Turkey is one of the least researched countries for the Paleolithic archaeology. The reason of this might be the history of archaeological research in the country. Most of the known Paleolithic sites had been discovered between 1940 and... more
Turkey is one of the least researched countries for the Paleolithic archaeology. The reason of this might be the history of archaeological research in the country. Most of the known Paleolithic sites had been discovered between 1940 and 1960’s. The main research method in these years must have been done by going to the villages by cars and asking the villagers if they know any caves. The researchers’ main motivation was to cover the whole Turkey and to discover as much Paleolithic sites as possible. After this period, the number of researchers and newly discovered sites had been decreased.
In the last two decades, the number of newly discovered sites started to increase again. In this period, researchers begin to conduct walking surveys, focusing on micro areas. These surveys cover smaller areas than the earliest researches. This approach increases the number of discovered sites however it results in geographical gaps. The examples of this are the surveys of Göllüdağ and surveys in the northwestern Anatolia (Bursa, Kütahya, Eskişehir provinces).
The future of the Paleolithic surveys in Turkey depends on the past and present methods: the former covering large areas but lacks detail and the latter with high detail but missing the big picture.
In the last two decades, the number of newly discovered sites started to increase again. In this period, researchers begin to conduct walking surveys, focusing on micro areas. These surveys cover smaller areas than the earliest researches. This approach increases the number of discovered sites however it results in geographical gaps. The examples of this are the surveys of Göllüdağ and surveys in the northwestern Anatolia (Bursa, Kütahya, Eskişehir provinces).
The future of the Paleolithic surveys in Turkey depends on the past and present methods: the former covering large areas but lacks detail and the latter with high detail but missing the big picture.
Research Interests:
Uludağ Çevresinde Alt ve Orta Paleolitik Berkay Dinçer* Uludağ ve çevresi yakın zamana kadar Paleolitik arkeoloji açısından hiç araştırılmamış bir bölgeydi. 2007 yılından itibaren gerçekleştirilen araştırmalar pek çok Paleolitik... more
Uludağ Çevresinde Alt ve Orta Paleolitik
Berkay Dinçer*
Uludağ ve çevresi yakın zamana kadar Paleolitik arkeoloji açısından hiç araştırılmamış bir bölgeydi. 2007 yılından itibaren gerçekleştirilen araştırmalar pek çok Paleolitik buluntu yerinin açığa çıkarılmasını sağladı. Bunlar bölgenin Paleolitik Çağ arkeolojisi açısından çok zengin olduğunu ortaya koymakla birlikte bu bölgenin Alt ve Orta Paleolitik dönemlerle ilgili temel sorunların çözülmesinde de önemli rol oynayabileceğini de gösterdi. Bu temel sorunların başında ilk insanların Eski Dünya’ya yayılması ve kullandıkları teknolojilerin çeşitliliği gelmektedir.
Paleolitik buluntu yerleri Dağlık Bursa’da daha çok zengin birincil hammadde kaynaklarıyla, Uludağ’ın kuzeyinde ise akarsuda taşınmış ikincil hammadde kaynaklarıyla ilişkili olarak bulunmuştur. Hammadde kaynağının türüne göre Paleolitik insanların yaptığı aletlerin farklılaşması Paleolitik insanların uyum süreçleriyle ilgili bilgi vermektedir.
Açıkhava buluntu yerleriyle birlikte bölgede çok sayıda mağara da mevcuttur. Bunların en azından bir kaçında kilitlenmiş Paleolitik dolguların olduğu bilinse de, bu dolguların büyük bölümü defineciler tarafından tahrip edilmiştir. Yine de mağaralardan bilinen az sayıdaki taş alet bölgedeki çeşitliliğin sadece hammade kaynaklarının niteliğiyle değil, aynı zamanda buluntu yerlerinin niteliğiyle de (açıkhava veya mağara) ilgili olduğunu göstermektedir.
Berkay Dinçer*
Uludağ ve çevresi yakın zamana kadar Paleolitik arkeoloji açısından hiç araştırılmamış bir bölgeydi. 2007 yılından itibaren gerçekleştirilen araştırmalar pek çok Paleolitik buluntu yerinin açığa çıkarılmasını sağladı. Bunlar bölgenin Paleolitik Çağ arkeolojisi açısından çok zengin olduğunu ortaya koymakla birlikte bu bölgenin Alt ve Orta Paleolitik dönemlerle ilgili temel sorunların çözülmesinde de önemli rol oynayabileceğini de gösterdi. Bu temel sorunların başında ilk insanların Eski Dünya’ya yayılması ve kullandıkları teknolojilerin çeşitliliği gelmektedir.
Paleolitik buluntu yerleri Dağlık Bursa’da daha çok zengin birincil hammadde kaynaklarıyla, Uludağ’ın kuzeyinde ise akarsuda taşınmış ikincil hammadde kaynaklarıyla ilişkili olarak bulunmuştur. Hammadde kaynağının türüne göre Paleolitik insanların yaptığı aletlerin farklılaşması Paleolitik insanların uyum süreçleriyle ilgili bilgi vermektedir.
Açıkhava buluntu yerleriyle birlikte bölgede çok sayıda mağara da mevcuttur. Bunların en azından bir kaçında kilitlenmiş Paleolitik dolguların olduğu bilinse de, bu dolguların büyük bölümü defineciler tarafından tahrip edilmiştir. Yine de mağaralardan bilinen az sayıdaki taş alet bölgedeki çeşitliliğin sadece hammade kaynaklarının niteliğiyle değil, aynı zamanda buluntu yerlerinin niteliğiyle de (açıkhava veya mağara) ilgili olduğunu göstermektedir.
Research Interests:
Research Interests:
K. Erturaç, L. Astruc, N. Balkan Atlı, B. Gratuze, D. Mouralis, C. Kuzucuoğlu, B. Dinçer, N. Kayacan
Research Interests:
İç Anadolu Kuvaterner Volkanizması'nın en önemli elemanlarından Göllüdağ Volkanik Kompleksi (Niğde), içerdiği obsidiyen formasyonları ile Anadolu'da tarihöncesi insan faaliyetleri açısından en önemli merkezlerdendir. Bu obsidiyen... more
İç Anadolu Kuvaterner Volkanizması'nın en önemli elemanlarından Göllüdağ Volkanik Kompleksi (Niğde), içerdiği obsidiyen formasyonları ile Anadolu'da tarihöncesi insan faaliyetleri açısından en önemli merkezlerdendir. Bu obsidiyen kaynakları, Alt Paleolitik'ten itibaren ve tüm tarihöncesi boyunca alet yapımında yoğun olarak kullanılmıştır. Göllüdağ kaynaklı obsidiyen aletler, Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde Yunanistan'dan Kıbrıs ve Filistin kıyılarına kadar olan bölgedeki geniş bir alanda dağılım göstermektedir. Uzun bir araştırma ve kazı geçmişine sahip olan bölgede 2007 yılından itibaren İÜ Prehistorya ABD öğretim üyesi Nur Balkan-Atlı önderliğinde geniş bir uzman grubu tarafından kapsamlı bir arkeolojik yüzey araştırması gerçekleştirilmektedir. Yüzey araştırması ile insan tarihi boyunca obsidiyen hammaddesine yönelik taş teknolojilerinin değişimi belgelenm! iş ve bölgenin jeolojik morfolojik özelliklerinin yanısıra obsidiyen kaynaklarının dağılımı ile jeokimyasal özellikleri tanımlanmıştır.
Research Interests:
Bilimsel bir araştırma ancak sonuçları geniş kitlelerle paylaşıldığında tamamlanmış olur. Bu ayrıca, araştırmalarını çoğunlukla kamu kaynaklarını kullanarak sürdüren bilim insanlarının bir sorumluluğu olarak görülebilir. Türkiye’de... more
Bilimsel bir araştırma ancak sonuçları geniş kitlelerle paylaşıldığında tamamlanmış olur. Bu ayrıca, araştırmalarını çoğunlukla kamu kaynaklarını kullanarak sürdüren bilim insanlarının bir sorumluluğu olarak görülebilir.
Türkiye’de ortalama olarak her ay arkeolojiyle doğrudan ilgili 50 haber basında yer almaktadır. Bu haberler, toplumda arkeolojiyle ilgili bilginin artması ve kültür varlıklarının korunmasında duyarlılık sağlanması konusunda da öneme sahiptir. Basında görülen haberlerin bir başka özelliği de kısmen de olsa bilimsel seviyeyi yansıtmakta olmalarıdır. Haberlerin içeriği çoğunlukla basın mensupları tarafından belirlense de, kaynağı arkeologlar olan haberlerin analizi Türkiye arkeolojisinin bilimsel seviyesinin anlaşılması için önemli bir araç olarak kullanılabilir.
Tüm bunların araştırılması amacıyla 2011 ve 2012 yılında basında çıkmış yüzlerce haber değerlendirilerek bunların ne kadarının “bilimsel”, ne kadarının spekülatif olduğunun anlaşılmasına çalışılmıştır. Bunu gerçekleştirebilmek için haberlerin yayınlanmış bilimsel makaleye dayanıp dayanmadığı, haber kaynağı arkeoloğun uzmanlık alanı olup olmadığı, haberde iddia edilenlerin test edilip edilemeyeceği gibi çeşitli değişkenlerin olduğu bir puanlama sistemi geliştirilmiştir.
Bu değerlendirme sisteminin yanında haber konularının, haberlerin çıktığı ayların ve haber kaynağı arkeologların da kaydedilmesine çalışılmış, özellikle kaynağı üniversitelerde çalışan arkeologlar olan haberlerde istatistiksel olarak ayrıca değerlendirilmiştir.
Türkiye’de ortalama olarak her ay arkeolojiyle doğrudan ilgili 50 haber basında yer almaktadır. Bu haberler, toplumda arkeolojiyle ilgili bilginin artması ve kültür varlıklarının korunmasında duyarlılık sağlanması konusunda da öneme sahiptir. Basında görülen haberlerin bir başka özelliği de kısmen de olsa bilimsel seviyeyi yansıtmakta olmalarıdır. Haberlerin içeriği çoğunlukla basın mensupları tarafından belirlense de, kaynağı arkeologlar olan haberlerin analizi Türkiye arkeolojisinin bilimsel seviyesinin anlaşılması için önemli bir araç olarak kullanılabilir.
Tüm bunların araştırılması amacıyla 2011 ve 2012 yılında basında çıkmış yüzlerce haber değerlendirilerek bunların ne kadarının “bilimsel”, ne kadarının spekülatif olduğunun anlaşılmasına çalışılmıştır. Bunu gerçekleştirebilmek için haberlerin yayınlanmış bilimsel makaleye dayanıp dayanmadığı, haber kaynağı arkeoloğun uzmanlık alanı olup olmadığı, haberde iddia edilenlerin test edilip edilemeyeceği gibi çeşitli değişkenlerin olduğu bir puanlama sistemi geliştirilmiştir.
Bu değerlendirme sisteminin yanında haber konularının, haberlerin çıktığı ayların ve haber kaynağı arkeologların da kaydedilmesine çalışılmış, özellikle kaynağı üniversitelerde çalışan arkeologlar olan haberlerde istatistiksel olarak ayrıca değerlendirilmiştir.
Research Interests:
Bir volkan, bir GPS ve tonlarca obsidiyen: Göllüdağ’da CBS Berkay Dinçer, M. Korhan Erturaç, Nurcan Kayacan Orta Anadolu’da bulunan Göllüdağ, Eski Dünya’daki en önemli obsidiyen kaynaklarından bir tanesidir. Göllüdağ volkanik... more
Bir volkan, bir GPS ve tonlarca obsidiyen: Göllüdağ’da CBS
Berkay Dinçer, M. Korhan Erturaç, Nurcan Kayacan
Orta Anadolu’da bulunan Göllüdağ, Eski Dünya’daki en önemli obsidiyen kaynaklarından bir tanesidir. Göllüdağ volkanik kompleksinin Erken-Orta Pleistosen (~1.5-0.5 my) dönemindeki oluşumunun bir sonucu olan obsidiyen, yongalanmaya uygun yapısı ve kompleks çevresindeki dağılımı sayesinde Alt Paleolitik dönemdeki tekil kullanımından başlayarak, Neolitik dönemde Yakındoğu’da geniş bir alana ticareti yapılan önemli bir hammadde özelliğini kazanmış ve bölge tarihöncesi çağlarda insan aktivitesinin önemli merkezlerinden birisi haline gelmiştir.
Kapadokya Obsidiyen Araştırmaları Projesi’nin bir parçası olarak 2007 yılında başlayan Göllüdağ yüzey araştırmaları ile obsidiyenin en eski dönemlerden itibaren tüm prehistorya boyunca kullanımı, insan ve yerşekilleri/hammadde kaynaklarının ilişkisi, obsidiyen ticareti, bölgedeki kaynakların ayrıtedici özellikleri gibi değişik konular hakkındaki bilgiyi arttırmayı hedeflemiştir. Bu hedeflere ulaşabilmek amacıyla bölge, altı yıllık arazi çalışmaları sırasında araçla ulaşımın mümkün olmadığı yüksek eğimli arazide toplam 650 kilometre uzunluğa ulaşan bir rota boyunca yoğun olarak yürünerek taranmıştır. Çalışmanın sonucunda volkanik kompleks ve çevresinde toplamda 400’den fazla arkeolojik buluntu yerinden derlenen 10 bin kadar arkeolojik buluntu laboratuvar ortamında kapsamlı olarak analiz edilmiştir. Obsidiyen kaynaklarının haritalanması ve yapısal özelliklerinin belirlenmesinin yanısıra 200’den fazla noktada sistematik örnekleme ve jeokimyasal analiz gerçekleştirilmiştir.
Göllüdağ’da bu kapsam ve yoğunlukta ilk defa gerçekleştirilen yüzey araştırmaları ve jeolojik bilgilerin tamamı bir coğrafi bilgi sistemi sistematiği içerisinde değerlendirilmesi sayesinde değişik kaynakların farklı teknolojiler kullanan insan grupları tarafından zaman içinde nasıl değerlendirildiği konusunda pek çok yeni bilgi ortaya çıkarılmıştır.
Berkay Dinçer, M. Korhan Erturaç, Nurcan Kayacan
Orta Anadolu’da bulunan Göllüdağ, Eski Dünya’daki en önemli obsidiyen kaynaklarından bir tanesidir. Göllüdağ volkanik kompleksinin Erken-Orta Pleistosen (~1.5-0.5 my) dönemindeki oluşumunun bir sonucu olan obsidiyen, yongalanmaya uygun yapısı ve kompleks çevresindeki dağılımı sayesinde Alt Paleolitik dönemdeki tekil kullanımından başlayarak, Neolitik dönemde Yakındoğu’da geniş bir alana ticareti yapılan önemli bir hammadde özelliğini kazanmış ve bölge tarihöncesi çağlarda insan aktivitesinin önemli merkezlerinden birisi haline gelmiştir.
Kapadokya Obsidiyen Araştırmaları Projesi’nin bir parçası olarak 2007 yılında başlayan Göllüdağ yüzey araştırmaları ile obsidiyenin en eski dönemlerden itibaren tüm prehistorya boyunca kullanımı, insan ve yerşekilleri/hammadde kaynaklarının ilişkisi, obsidiyen ticareti, bölgedeki kaynakların ayrıtedici özellikleri gibi değişik konular hakkındaki bilgiyi arttırmayı hedeflemiştir. Bu hedeflere ulaşabilmek amacıyla bölge, altı yıllık arazi çalışmaları sırasında araçla ulaşımın mümkün olmadığı yüksek eğimli arazide toplam 650 kilometre uzunluğa ulaşan bir rota boyunca yoğun olarak yürünerek taranmıştır. Çalışmanın sonucunda volkanik kompleks ve çevresinde toplamda 400’den fazla arkeolojik buluntu yerinden derlenen 10 bin kadar arkeolojik buluntu laboratuvar ortamında kapsamlı olarak analiz edilmiştir. Obsidiyen kaynaklarının haritalanması ve yapısal özelliklerinin belirlenmesinin yanısıra 200’den fazla noktada sistematik örnekleme ve jeokimyasal analiz gerçekleştirilmiştir.
Göllüdağ’da bu kapsam ve yoğunlukta ilk defa gerçekleştirilen yüzey araştırmaları ve jeolojik bilgilerin tamamı bir coğrafi bilgi sistemi sistematiği içerisinde değerlendirilmesi sayesinde değişik kaynakların farklı teknolojiler kullanan insan grupları tarafından zaman içinde nasıl değerlendirildiği konusunda pek çok yeni bilgi ortaya çıkarılmıştır.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
"Due to their geographical position between Africa and Eurasia, Anatolia and Thrace (modern Turkey) have always been considered as a major route for early hominin dispersals. However, this is not a homogeneous landscape, but a vast region... more
"Due to their geographical position between Africa and Eurasia, Anatolia and Thrace (modern Turkey) have always been considered as a major route for early hominin dispersals. However, this is not a homogeneous landscape, but a vast region with various climatological and geographical sub-regions. It was also a challenging area for both biological and cultural adaptations. If Anatolia was in fact a major route for hominins coming from Africa into Europe, it was also the first area that they had to face cold and long winters. Thus Anatolia was not necessarily an easy route for African hominins dispersing to Europe, and to assume that underestimates the region’s potential influence on the adaptations of Paleolithic hominins.
More than 400 Paleolithic sites have been reported Turkey but just a handful have been investigated in detail, much less subject to modern systematic excavations. In general, excavated Paleolithic sites in Turkey are so few in number and so far away from each other that for the moment it is not possible to draw firm conclusions about the role of Anatolia in the earliest occupations of Balkans and Europe. Thus theories claiming Anatolia as a passage between Africa and Europe remain preliminary for the moment. However, results do at least show the presence of hominins in Anatolia at various times, as well as the presence of diverse lithic traditions in different areas. Rather than looking like a simple crossroads, Anatolia and Thrace seem to have been home to diverse local populations and cultural evolutionary histories.
Dursunlu and Kaletepe Deresi 3 (KD3), two of the most ancient excavated sites in Turkey, are located in the high plateau of Central Anatolia. Dursunlu is dated to 0.78-0.99 million years ago. Only a small number of artifacts were recovered at Dursunlu: these consist of simple flakes and cores of quartz, flint and other materials. KD3 is located near to the Göllü Dağ obsidian sources. It is an open-air site composed nearly 7 meters of archaeological sequences. The basal Acheulean levels, lying on top of a 1-million-year-old bedrock, contain large tools such bifaces and cleaver flakes, and the technology is suggestive of a Middle Acheulean age. In the Middle Paleolithic levels of KD3, some of which date to before 160 ky, nearly all artifacts are made of obsidian, and Levallois is the dominant production process. Intensive systematic survey around the nearby obsidian sources also reveal a robust Acheulan and Middle Paleolithic (Levallois Mousterian) presence in the region. These studies show that pre-Acheulean, Acheulean and Mousterian hominins were able to survive at high elevations on the Anatolian plateau, although we do not currently know whether the various sites were occupied during glacial or interglacial periods.
Karain Cave, located in southwestern Anatolia, close to the Mediterranean, is the richest and longest studied Paleoluthic sequence in Turkey. The stratigraphic sequence composes a series of occupations from Lower to Upper Paleolithic, and shows a very different cultural sequence than the central Anatolian sites. The main character of the basal levels is Tayacian, not Acheulean. In Middle Paleolithic levels Proto-Charantian, Charantian and Karain-type (Balkan) Mousterian are represented.
Yarımburgaz Cave is located in eastern Thrace near Istanbul. Paleolithic occupation of the cave is limited to a single cultural horizon, in which stone tools are closely associated with remains of cave bears that died during hibernation. Hominin occupation of the cave dates to the late middle of Middle Pleistocene. Lithics are mainly retouched flake tools, with some core tools (choppers/chopping tools), although these latter are not very abundant. Consistent with other southeastern European sites there is no evidence of bifacial technology at Yarımburgaz. Surveys on Thrace also reveal surface sites with choppers and flake tools but so far no clear Acheulean. "
More than 400 Paleolithic sites have been reported Turkey but just a handful have been investigated in detail, much less subject to modern systematic excavations. In general, excavated Paleolithic sites in Turkey are so few in number and so far away from each other that for the moment it is not possible to draw firm conclusions about the role of Anatolia in the earliest occupations of Balkans and Europe. Thus theories claiming Anatolia as a passage between Africa and Europe remain preliminary for the moment. However, results do at least show the presence of hominins in Anatolia at various times, as well as the presence of diverse lithic traditions in different areas. Rather than looking like a simple crossroads, Anatolia and Thrace seem to have been home to diverse local populations and cultural evolutionary histories.
Dursunlu and Kaletepe Deresi 3 (KD3), two of the most ancient excavated sites in Turkey, are located in the high plateau of Central Anatolia. Dursunlu is dated to 0.78-0.99 million years ago. Only a small number of artifacts were recovered at Dursunlu: these consist of simple flakes and cores of quartz, flint and other materials. KD3 is located near to the Göllü Dağ obsidian sources. It is an open-air site composed nearly 7 meters of archaeological sequences. The basal Acheulean levels, lying on top of a 1-million-year-old bedrock, contain large tools such bifaces and cleaver flakes, and the technology is suggestive of a Middle Acheulean age. In the Middle Paleolithic levels of KD3, some of which date to before 160 ky, nearly all artifacts are made of obsidian, and Levallois is the dominant production process. Intensive systematic survey around the nearby obsidian sources also reveal a robust Acheulan and Middle Paleolithic (Levallois Mousterian) presence in the region. These studies show that pre-Acheulean, Acheulean and Mousterian hominins were able to survive at high elevations on the Anatolian plateau, although we do not currently know whether the various sites were occupied during glacial or interglacial periods.
Karain Cave, located in southwestern Anatolia, close to the Mediterranean, is the richest and longest studied Paleoluthic sequence in Turkey. The stratigraphic sequence composes a series of occupations from Lower to Upper Paleolithic, and shows a very different cultural sequence than the central Anatolian sites. The main character of the basal levels is Tayacian, not Acheulean. In Middle Paleolithic levels Proto-Charantian, Charantian and Karain-type (Balkan) Mousterian are represented.
Yarımburgaz Cave is located in eastern Thrace near Istanbul. Paleolithic occupation of the cave is limited to a single cultural horizon, in which stone tools are closely associated with remains of cave bears that died during hibernation. Hominin occupation of the cave dates to the late middle of Middle Pleistocene. Lithics are mainly retouched flake tools, with some core tools (choppers/chopping tools), although these latter are not very abundant. Consistent with other southeastern European sites there is no evidence of bifacial technology at Yarımburgaz. Surveys on Thrace also reveal surface sites with choppers and flake tools but so far no clear Acheulean. "
Research Interests:
"Yarımburgaz Mağarası, yaklaşık 400 bin yıllık tarihiyle İstanbul’un en eski arkeolojik buluntu yeridir. Ayrıca Türkiye’de ve yakın coğrafyasında araştırılmış en önemli Paleolitik Çağ buluntu yerlerinden bir tanesidir. Yıllardan beri... more
"Yarımburgaz Mağarası, yaklaşık 400 bin yıllık tarihiyle İstanbul’un en eski arkeolojik buluntu yeridir. Ayrıca Türkiye’de ve yakın coğrafyasında araştırılmış en önemli Paleolitik Çağ buluntu yerlerinden bir tanesidir.
Yıllardan beri definecilerin gerçekleştirdiği tahribatın yanında, Yarımburgaz Mağarası dünyada çok az arkeolojik sit alanının başına gelebilecek bir şekilde içinde çekilen filmler yüzünden de oldukça tahrip olmuştur. Gerçekleştirilen bilimsel arkeolojik kazılar sırasındaki kısa bir dönem haricinde mağaranın tahrip edimesi günümüze dek artarak devam etmiştir. Mağaradaki en mühim tahribat burada çekilen film ve dizilerle gerçekleşti. İronik bir biçimde söz konusu yapımlar aynı zamanda mağaradaki tahribatın belgeleri oldu.
1960’ların sonundan itibaren “tarih” temalı pek çok film burada çekildi. 1977 yılında Yarımburgaz Mağarası sit alanı ilan edilse de tahribat durmadı ve 1983 yılında çekilen “Yorr’un Öyküsü” adlı fantastik film mağarada büyük tahribata neden oldu. 2012 yılında ise “Muhteşem Yüzyıl” ve “Leylâ ile Mecnun” dizileri için burada yapılan çekimler film sektörünün mağarada gerçekleştirdiği tahribatın izinin sürülmesini sağlamaya devam etti. "
Yıllardan beri definecilerin gerçekleştirdiği tahribatın yanında, Yarımburgaz Mağarası dünyada çok az arkeolojik sit alanının başına gelebilecek bir şekilde içinde çekilen filmler yüzünden de oldukça tahrip olmuştur. Gerçekleştirilen bilimsel arkeolojik kazılar sırasındaki kısa bir dönem haricinde mağaranın tahrip edimesi günümüze dek artarak devam etmiştir. Mağaradaki en mühim tahribat burada çekilen film ve dizilerle gerçekleşti. İronik bir biçimde söz konusu yapımlar aynı zamanda mağaradaki tahribatın belgeleri oldu.
1960’ların sonundan itibaren “tarih” temalı pek çok film burada çekildi. 1977 yılında Yarımburgaz Mağarası sit alanı ilan edilse de tahribat durmadı ve 1983 yılında çekilen “Yorr’un Öyküsü” adlı fantastik film mağarada büyük tahribata neden oldu. 2012 yılında ise “Muhteşem Yüzyıl” ve “Leylâ ile Mecnun” dizileri için burada yapılan çekimler film sektörünün mağarada gerçekleştirdiği tahribatın izinin sürülmesini sağlamaya devam etti. "
Research Interests:
Anatolia (Asian Turkey) is often assumed to be a bridge between continents, channeling movements of hominin populations between Africa (via western Asia) and Europe. However, comparatively little is known about the archaeological record... more
Anatolia (Asian Turkey) is often assumed to be a bridge between continents, channeling movements of hominin populations between Africa (via western Asia) and Europe. However, comparatively little is known about the archaeological record corresponding to hypo- thetical dispersal events. The Göllüdağ region, known for its broad exposures of Pleistocene volcanics and abundant obsidian outcrops, is an ideal location to search for Paleolithic sites in good geological context. Four seasons of systematic survey around the Göllüdağ volcanic complex have revealed a rich record of open-air Paleolithic localities. Analysis of the survey database in its geomorphological context is currently underway. Salient findings to date include: 1) clear differences in the distributions of Lower and Middle Paleolithic artifacts; 2) a very rich Mousterian record, exhibiting a high level of technological diversity within assemblages, but low diversity be- tween assemblages; and, 3), a marked scarcity of Upper and Epi-Paleolithic remains. The second and third observations in particular have potential relevance to questions of hominin dispersals across central Anatolia during the Pleistocene.
BİYOKÜLTÜREL EVRİM: İLK İNSANLAR VE ALETLERİ İnsan bilinen ilk taş aletleri yaklaşık 3 milyon yıl önce Afrika’da yapmıştır. Tüm hayvanlar biyolojik bir evrim geçirirken, alet yapımıyla birlikte insan, hem biyolojik hem de kültürel bir... more
BİYOKÜLTÜREL EVRİM: İLK İNSANLAR VE ALETLERİ
İnsan bilinen ilk taş aletleri yaklaşık 3 milyon yıl önce Afrika’da yapmıştır. Tüm hayvanlar biyolojik bir evrim geçirirken, alet yapımıyla birlikte insan, hem biyolojik hem de kültürel bir evrim geçirmeye başlamış, aletler insanın biyolojik özelliklerini de etkilemiştir. Alet kullanmanın avantajıyla insanlar tropik ortamlardan kutuplara kadar dünyanın bütün bölgelerine uyum sağlayabilme potansiyeline kavuşmuş, böylelikle diğer hayvanların aksine yaşayabilmesi için belirli coğrafi koşullara bağlılığı ortadan kalkmıştır. Bu çalışmada esas olarak insan ile taş aletlerin ilişkisine değinilecek, ilk taş aletlerin yapımında başlayıp günümüzden yaklaşık 10-12 binyıl öncesine kadar süren Paleolitik Çağ boyunca kullanılmış değişik alet yapım gelenekleri ve bunların insan evrimine katkıları değerlendirilecektir.
İnsan bilinen ilk taş aletleri yaklaşık 3 milyon yıl önce Afrika’da yapmıştır. Tüm hayvanlar biyolojik bir evrim geçirirken, alet yapımıyla birlikte insan, hem biyolojik hem de kültürel bir evrim geçirmeye başlamış, aletler insanın biyolojik özelliklerini de etkilemiştir. Alet kullanmanın avantajıyla insanlar tropik ortamlardan kutuplara kadar dünyanın bütün bölgelerine uyum sağlayabilme potansiyeline kavuşmuş, böylelikle diğer hayvanların aksine yaşayabilmesi için belirli coğrafi koşullara bağlılığı ortadan kalkmıştır. Bu çalışmada esas olarak insan ile taş aletlerin ilişkisine değinilecek, ilk taş aletlerin yapımında başlayıp günümüzden yaklaşık 10-12 binyıl öncesine kadar süren Paleolitik Çağ boyunca kullanılmış değişik alet yapım gelenekleri ve bunların insan evrimine katkıları değerlendirilecektir.
The Paleolithic of Kocasu Basin (NW Anatolia) Berkay Dinçer Kocasu Basin is located at south of the Marmara Sea and covers approximately 27 thousand square kilometer. Climatic and geographical characteristics of the Aegean in the southern... more
The Paleolithic of Kocasu Basin (NW Anatolia)
Berkay Dinçer
Kocasu Basin is located at south of the Marmara Sea and covers approximately 27 thousand square kilometer. Climatic and geographical characteristics of the Aegean in the southern and Marmara region in the northern parts are present.
It lies at the interface between different geographical regions and on the natural routes of Anatolia. However, Kocasu Basin is one of the least researched regions regarding Paleolithic archaeology. Some Lower and Middle Paleolithic sites from surveys in Balıkesir and Kütahya are known but those were not published in detail.
Lower Paleolithic site of Belentepe; Middle Paleolithic sites of Şahinkaya Cave, Gavurevleri and Görükle are discovered during Bursa survey since 2008.
Those sites can be evaluated with Middle Paleolithic Omartepe Sırtı in Kütahya and Manyas-Kaynarca in Balıkesir. This allows to have a general view of the Paleolithic of the basin. Paleolithic finds of Kanlıtaş, located very close to the basin, also provides some information for a better understanding.
The Lower Paleolithic in Kocasu Basin is characterized in production of bifacial tools. The Middle Paleolithic is mostly known from workshops on ancient river terraces. Levallois products are rare. Retouched tools are very rare since most sites are open-air workshops. Excluding Omartepe Sırtı and Kanlıtaş where multiple production techniques evident, the main characteristic of the Middle Paleolithic industries is obtaining simple flakes.
Berkay Dinçer
Kocasu Basin is located at south of the Marmara Sea and covers approximately 27 thousand square kilometer. Climatic and geographical characteristics of the Aegean in the southern and Marmara region in the northern parts are present.
It lies at the interface between different geographical regions and on the natural routes of Anatolia. However, Kocasu Basin is one of the least researched regions regarding Paleolithic archaeology. Some Lower and Middle Paleolithic sites from surveys in Balıkesir and Kütahya are known but those were not published in detail.
Lower Paleolithic site of Belentepe; Middle Paleolithic sites of Şahinkaya Cave, Gavurevleri and Görükle are discovered during Bursa survey since 2008.
Those sites can be evaluated with Middle Paleolithic Omartepe Sırtı in Kütahya and Manyas-Kaynarca in Balıkesir. This allows to have a general view of the Paleolithic of the basin. Paleolithic finds of Kanlıtaş, located very close to the basin, also provides some information for a better understanding.
The Lower Paleolithic in Kocasu Basin is characterized in production of bifacial tools. The Middle Paleolithic is mostly known from workshops on ancient river terraces. Levallois products are rare. Retouched tools are very rare since most sites are open-air workshops. Excluding Omartepe Sırtı and Kanlıtaş where multiple production techniques evident, the main characteristic of the Middle Paleolithic industries is obtaining simple flakes.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Kuzeyba) Anadolu, üç coğrafi bölgenin (Marmara, Ege ve Orta Anadolu) kesişDği, içinde birçok ekolojik niş barındıran bir alandır. Bu alanın geniş kısmı PaleoliDk Çağ arkeolojisi açısından henüz yeterinde araş)rılmamış olsa... more
Kuzeyba) Anadolu, üç coğrafi bölgenin (Marmara, Ege ve Orta Anadolu) kesişDği, içinde birçok ekolojik niş barındıran bir alandır. Bu alanın geniş kısmı PaleoliDk Çağ arkeolojisi açısından henüz yeterinde araş)rılmamış olsa da, son yıllarda KuzLndık Vadisi (Eskişehir ), Aizanoi AnDk KenD çevresi (Kütahya), Kureyşler Baraj Gölü havzasında (Kütahya) ve Bursa ilinin güneyindeki dağlık alanlarda yoğun araş)rmalar gerçekleşDrilmişDr. Birbirine çok yakın konumlanan bu alanlardaki araş)rmalar, Orta PaleoliDk dönemde birbirlerinden farklı taş alet teknolojilerinin kullanılmış olduğunu açığa çıkarmış)r.
Bu farklılığın nedenlerinden bir tanesi, şüphesiz ki, taş alet yapımında kullanılan hammaddelerin birbirlerinden farklı yapısıdır. Hammaddenin jeolojik durumu (birincil ya da ikincil olması) kullanılabilecek hammaddenin boyut ve şeklini belirleyen en önemli faktördür. Bunun yanında hammadde yapısındaki bozukluklar ve hammaddenin bol ya da seyrek olarak bulunması da Orta PaleoliDk dönemde yapılmış olan taş aletlerin Dpolojisini büyük oranda belirlemişDr.
Hammadde kaynaklarının yapısı ve bolluğu bu üç araş)rma alanı için en fazla değişiklik gösteren etmen olmasına karşın, yine de bu açıklama Orta PaleoliDk taş alet çeşitliliğini açıklamak için yeterli görünmemektedir. Çünkü, bu üç bölgenin ekolojik nişler olması, birbirlerinden dağlık alanlarla ayrılmaları gibi coğrafi ve ekolojik etmenler de insan hareketlerinin ve davranışlarının ayrıca değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Parçalanmış topografik yapısıyla, Kuzeyba) Anadolu, değişik teknolojilerin ve haRa insan gruplarının anlaşılması açısından kriDk bir öneme sahiptir.
Kuzeyba) Anadolu’daki dört değişik bölgede, son 5 yılda yoğun olarak yüzey araş)rmaları gerçekleşDrilmiş ve yaklaşık 100 adet PaleoliDk buluntu yeri tespit edilmişDr. Bunlardan teknolojik olarak Orta PaleoliDk Dönem’e ait olanlarda özellikle Levallois yönteminin uygulanmasında farklılıklar tespit edilmişDr. Bölgede genel olarak yonga/dilgi elde etmekte Levallois yöntemi çok fazla kullanılmamış)r.
Dört bölge taş alet üreDminde kullanılan hammaddeler açısından birbirinden farklıdır. Aizanoi ve KuzLndık çevresinde çoğunlukla ikincil çay taşları, Kureyşler ve Dağlık Bursa çevresinde ise çoğunlukla birincil çakmaktaşları mevcuRur. Bu hammaddeler farklı kalitede ve farklı yongalanma özelliklerine sahipDr. Levallois çekirdeklerin üreDminde her türden hammadde kullanılmış)r.
Bölgede en yaygın gözlenen Levallois çekirdek türü şekli ve boyutu belirlenmiş tercihli tek bir yonganın elde edilmesine yönelik çekirdeklerdir. İkincil kaynakların kullanıldığı alanlarda bu çekirdekler baskındır. Kureyşler gibi, birincil hammaddenin yaygınca bulunabildiği alanlarda ise çekirdeklerin daha çeşitli olduğu, farklı yöntemlerin uygulandığı gözlenmiştir.
DİNÇER, B. (2010), "Bursa ve Çevresi Yüzey Araş)rmaları 2008-‐2009 Tarihöncesi Buluntuları”, Arkeoloji ve Sanat 134, s. 1-‐16.
DİNÇER, B. (2014a),"Dağlık Bursa PaleoliDği", Bursa ve İlçeleri Arkeolojik Kültür Envanteri -‐1: Olympos Araş?rmaları, Şahin, M. (ed.), Bursa Kültür AŞ, Bursa, s. 159-‐177.
DİNÇER, B. (2014b), "The Paleolithic of Kocasu Basin (NW Anatolia)", Arkeoloji'de Bölgesel Çalışmalar Sempozyum Bildirileri / Regional Studies in Archaeology Symposium Proceedings, Erciyas, D. B., E. Sökmen (eds.), Ege Yayınları, İstanbul, s. 23-‐50.
DİNÇER, B., (baskıda), “Kureyşler Baraj Gölü Havzasında PaleoliDk Araş)rmalar – 2014”, Höyüktepe I, Ünan, S. (ed.), Kütahya Müzesi.
DİNÇER, B., TÜRKCAN, A. U. (2011), "Frigya'da İlk İnsanın İzleri: KuzLndık Vadisi PaleoliDk Dönem Bulguları (Eskişehir)", Arkeoloji ve Sanat 137, s. 45-‐52.
DİNÇER, B., TÜRKCAN, A. U., ERİKAN, F. (2014), "Aizanoi 2012 Yılı PaleoliDk Buluntuları", Aizanoi – 1, Özer, E. (ed.), Bilgin Kültür Yayınları, Ankara, s. 2-‐8.
Bu farklılığın nedenlerinden bir tanesi, şüphesiz ki, taş alet yapımında kullanılan hammaddelerin birbirlerinden farklı yapısıdır. Hammaddenin jeolojik durumu (birincil ya da ikincil olması) kullanılabilecek hammaddenin boyut ve şeklini belirleyen en önemli faktördür. Bunun yanında hammadde yapısındaki bozukluklar ve hammaddenin bol ya da seyrek olarak bulunması da Orta PaleoliDk dönemde yapılmış olan taş aletlerin Dpolojisini büyük oranda belirlemişDr.
Hammadde kaynaklarının yapısı ve bolluğu bu üç araş)rma alanı için en fazla değişiklik gösteren etmen olmasına karşın, yine de bu açıklama Orta PaleoliDk taş alet çeşitliliğini açıklamak için yeterli görünmemektedir. Çünkü, bu üç bölgenin ekolojik nişler olması, birbirlerinden dağlık alanlarla ayrılmaları gibi coğrafi ve ekolojik etmenler de insan hareketlerinin ve davranışlarının ayrıca değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Parçalanmış topografik yapısıyla, Kuzeyba) Anadolu, değişik teknolojilerin ve haRa insan gruplarının anlaşılması açısından kriDk bir öneme sahiptir.
Kuzeyba) Anadolu’daki dört değişik bölgede, son 5 yılda yoğun olarak yüzey araş)rmaları gerçekleşDrilmiş ve yaklaşık 100 adet PaleoliDk buluntu yeri tespit edilmişDr. Bunlardan teknolojik olarak Orta PaleoliDk Dönem’e ait olanlarda özellikle Levallois yönteminin uygulanmasında farklılıklar tespit edilmişDr. Bölgede genel olarak yonga/dilgi elde etmekte Levallois yöntemi çok fazla kullanılmamış)r.
Dört bölge taş alet üreDminde kullanılan hammaddeler açısından birbirinden farklıdır. Aizanoi ve KuzLndık çevresinde çoğunlukla ikincil çay taşları, Kureyşler ve Dağlık Bursa çevresinde ise çoğunlukla birincil çakmaktaşları mevcuRur. Bu hammaddeler farklı kalitede ve farklı yongalanma özelliklerine sahipDr. Levallois çekirdeklerin üreDminde her türden hammadde kullanılmış)r.
Bölgede en yaygın gözlenen Levallois çekirdek türü şekli ve boyutu belirlenmiş tercihli tek bir yonganın elde edilmesine yönelik çekirdeklerdir. İkincil kaynakların kullanıldığı alanlarda bu çekirdekler baskındır. Kureyşler gibi, birincil hammaddenin yaygınca bulunabildiği alanlarda ise çekirdeklerin daha çeşitli olduğu, farklı yöntemlerin uygulandığı gözlenmiştir.
DİNÇER, B. (2010), "Bursa ve Çevresi Yüzey Araş)rmaları 2008-‐2009 Tarihöncesi Buluntuları”, Arkeoloji ve Sanat 134, s. 1-‐16.
DİNÇER, B. (2014a),"Dağlık Bursa PaleoliDği", Bursa ve İlçeleri Arkeolojik Kültür Envanteri -‐1: Olympos Araş?rmaları, Şahin, M. (ed.), Bursa Kültür AŞ, Bursa, s. 159-‐177.
DİNÇER, B. (2014b), "The Paleolithic of Kocasu Basin (NW Anatolia)", Arkeoloji'de Bölgesel Çalışmalar Sempozyum Bildirileri / Regional Studies in Archaeology Symposium Proceedings, Erciyas, D. B., E. Sökmen (eds.), Ege Yayınları, İstanbul, s. 23-‐50.
DİNÇER, B., (baskıda), “Kureyşler Baraj Gölü Havzasında PaleoliDk Araş)rmalar – 2014”, Höyüktepe I, Ünan, S. (ed.), Kütahya Müzesi.
DİNÇER, B., TÜRKCAN, A. U. (2011), "Frigya'da İlk İnsanın İzleri: KuzLndık Vadisi PaleoliDk Dönem Bulguları (Eskişehir)", Arkeoloji ve Sanat 137, s. 45-‐52.
DİNÇER, B., TÜRKCAN, A. U., ERİKAN, F. (2014), "Aizanoi 2012 Yılı PaleoliDk Buluntuları", Aizanoi – 1, Özer, E. (ed.), Bilgin Kültür Yayınları, Ankara, s. 2-‐8.