Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
doi: http://....... ŞEYHÜLİSLAM YAHYA DİVANI’NDA DENİZ İMGESİ* Kürşat Şamil ŞAHİN1 Atıf/©: Şahin, Kürşat Şamil (2016). Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016, ss. 861-876 Özet: Klâsik Türk edebiyatında deniz kavramı pek çok benzetme ve hayale konu edilmiştir. Denizi ifade etmek için “deryâ” ve “bahr” kelimeleri başta olmak üzere genelde “ummân, kulzüm, muhît ve yemm” sözcükleri kullanılır. Deniz; aşk denizi, sevgi denizi, gözyaşı denizi, kan denizi, yokluk denizi, gam denizi, ilim denizi, şiir denizi, mana denizi gibi tamlamalarla da anılır. O durgunluk ve coşma hallerinden dolayı gönül ile ilişkilendirilmiştir. Deniz, bolluk ve sonsuzluğu simgeler. Tasavvui manada deniz vahdeti, damlalar ve dalgalar ise kesreti sembolize eder. Tasavvuftaki mistik ruh hâli deniz mecazıyla ifade edilir. O, bazen coşar, taşar, sizi içine çekip helâk eder; bazen de içindeki değerlerle gönlü olgunluğa kavuşturup sizi ihya eder. Sevgilinin güzellik denizine ulaşmak için aşk denizinden geçmek gerekir. Klâsik Türk şiirinde deniz, şairler tarafından çeşitli teşbih ve mecazlarla anılır. Bu bağlamda çalışmada Şeyhülislam Yahya Divanı’ndaki denizle ilgili teşbih, mecaz ve hayaller gözler önüne serilip genel bir değerlendirme yapılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Klâsik Türk Edebiyatı, Şeyhülislam Yahya, Deniz, İmge. Makale Geliş Tarihi: 20. 08. 2016/ Makale Kabul Tarihi: 08.11.2016 * Bu çalışma; Madrid/İspanya’da yapılan I. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi-İnsan ve Toplum Bilimleri (Ibad-2016) Kongresinde sunulan ve yayımlanmayan bildirinin genişletilmiş hâlidir. 1 Yrd. Doç. Dr., Bartın Üniversitesi, Edebiyatı Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, e-posta: ksahin@bartin.edu.tr Kürşat Şamil ŞAHİN Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi The Image Of Sea In The Dıvan Of Sheıkh Al-Islam Yahya yollardan- tabiatı farklı üslup ve metaforlarla anlatagelmiştir. Tabiat, destanlardan modern anlatı türlerine kadar bütün edebi eserlerde farklı Citation/©: Şahin, Kürşat Şamil (2016). The Image Of Sea In The Dıvan Of Sheıkh AlIslam Yahya, Hitit University Journal of Social Sciences Institute, Year 9, Issue 2, December 2016, pp. 861-876 Abstract: The concept of sea has been mentioned in many metaphors and dreams in Classical Turkish literature. To express sea many words such as ummân, kulzüm, muhit and yemm particularly derya and bahr have been used. The sea is also referred to with phrases like sea of romance, sea of love, sea of tears, sea of blood, sea of absence, sea of grief, sea of knowledge, sea of poetry, sea of sense. It has been associated with heart due to its recession and gush situations. It symbolizes abundance and eternity. In Islamic mysticism sense, sea symbolizes unity, while drops and waves symbolize abundance. The mystic mood in Islamic mysticism is expressed in the form of sea metaphor. It sometimes raises, overlows, pulls you in and destroys; but sometimes revives you to the maturity by inner values. It is necessary to pass the sea of romance to reach the sea of beauty of the lover. Sea is called by various similes and metaphors by Classical Turkish poets. In this context, this study lays similes, metaphors and dreams of sea in the divan of anlamlandırmalarla yer almıştır. Türk edebiyatı da ilk ürünlerden itibaren tabiat unsurlarını konu edinmiştir. Türk destanları incelendiğinde tabiat unsurlarının pek çok farklı anlamlandırma biçimiyle destanlarda yer aldığı görülebilir. Şükrü Elçin, ‘Türklerin tarihinde önemli yeri olan ‘at’ların su ruhundan ve denizden çıkan; dağ, gök, rüzgâr yahut mağaradan gelen aygırdan türediğine inandığını belirtir (Elçin, 1963: 162). Oğuz Kağan destanında Oğuz Kağan üç oğluna ‘Gök, Dağ ve Deniz’ adlarını verir: “Ben sizlere oldum kağan Alalım yay ile kalkan Nişan olsun bize buyan Bozkurt olsun bize uran Av yerinde yürüsün kulan Daha deniz, daha müren sheikh al-Islam Yahya before eyes and an overall assessment is made. Güneş bayrak gök kurıkan” (Ergin, 1998: 17). Keywords: Classical Turkish Literature, Sheikh Al-Islam Yahya, Sea, İmage Deniz, gündelik hayattan sanata kadar geniş bir çağrışım alanı olan tabiat unsurlarındandır. I. GİRİŞ İnsanlığın tekâmülü, tabiatla münasebetinin ortaya çıkardığı bir süreç perspektiinden okunabilir. İnanç, tarih, bilim, toplumsallaşma vb. pek çok yaşama ve bilim alanının bugünkü noktaya gelişi, insanın tabiata göre kendini konumlandırışı yahut tabiata karşı verdiği mücadele üzerinden değerlendirilebilir. İnsanın inanç, sanat, estetik ihtiyacını karşılayan mitlerin yaratılış hikâyelerinden itibaren oluşan yapılanma biçimi tabiatın gücünü kabullenmeye, tabiatla mücadeleye yahut tabiatın varlığını inanma bağlamında (güneşe tapma gibi) kabullenmeye odaklanmıştır. Toplumların mağaralardan itibaren kendilerine yer yurt bulma uğraşlarının da coğrai şartlara göre belirlendiği görülür. Vatan algısının bir düşünceye hatta duyguya dönüşmesinde de bu anlayışın etkin olduğu söylenebilir. Klâsik Türk edebiyatında mazmunların ortaya çıkmasında tabiat şartlarının da dâhil olduğu dış gerçekliğin etkisi azımsanmayacak ölçüdedir. Bu mazmunların ortaya çıkmasında biçimsel yahut işlevsel gerçekliğin etkisiyle çağrışıma dayalı belki çok sonradan soyutlaşacak soyutlaşmasa da kalıp bir yapıyla klâsikleşecek bir seyir izlenir. Klâsik Türk edebiyatı tabiata kayıtsız kalmamış pek çok farklı adlandırma ve mazmunla tabiatı ve bir tabiat unsuru olarak “deniz”i şiirin muhtevasına dâhil etmiştir. Şairler gönüllerinden geçenleri denize ait teşbih, mecaz ve hayallerle tasvir etmişlerdir. Denizi ifade etmek için “deryâ” ve “bahr” kelimeleri başta olmak üzere “ummân, kulzüm, muhît, yemm ve lücce” sözcükleri kullanılmıştır. Ayrıca “bahr ü berr” (deniz ve kara), “deryâ-yı derd” (dert denizi), “deryâ-yı eşk” (gözyaşı denizi), “deryâ-dil” (deniz gönüllü, kalender), “deryânevâl” (lutfu deniz gibi çok olan), deryâ-yı cûd (cömertlik denizi), “bahr-i belâ” Genelde sanat özelde edebiyat da insanın tabiatla münasebetine kayıtsız (keder denizi), “bahr-i eş’ar” (şiirler denizi), “bahr-i efkâr” (düşünceler denizi), kalmamış ve gelişim sürecinin her döneminde -doğrudan yahut dolaylı “bahr-i atâ” (bağışlama denizi), “bahr-i hicrân” (ayrılık denizi), “bahr-i hüsn” 862 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 863 Kürşat Şamil ŞAHİN Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi (güzellik denizi), “bahr-i ‘ilm” (ilim denizi), “bahr-i ma’rifet” (marifet denizi) gibi anlatımlarda donanma, dalgıç, sedef, inci, dalga, gemi ve girdap kelimelerinin tamlamalarla da anılmıştır (Sungurhan, 2015: 246). yanı sıra bahr ü ber, bahr-i dil, bahr-i aşk, bahr-i muhît, bahr-i irâvân, bahr-i Şiirlerde deniz ve denizcilikle ilgili; bâdbân (yelken), dürr (inci), fülk (gemi, sandal, kayık), girdâb, kapudan (kaptan), keştî (gemi), lenger (çapa), levend, lü’l (İnci), mâhî (balık), mellâh (denizci, kaptan), mercân, sadef (sedef, inci kabuğu), sâhil, sefîne (gemi, vapur), şinâver (yüzücü), zevrak (sandal, kayık) vb. kelimelere rastlanılır (Mutlu, 2012: 25-31). Klâsik şiirde Çin Denizi, Magrib Denizi (Atlantik), Rum Denizi (Akdeniz), Karadeniz, Taberriye Denizi (Kızıldeniz), Cürcan (Hazar) Denizi, Fars Denizi (Basra Körfezi) olmak üzere yedi denizden bahsedilir (Pala, 1999: 234). irfân, mecma’u’l-bahreyn, bahr-i le’âl, bahr-i marifet, belâgat bahri, melâhat bahri, deryâ-dil, deryâ-yı mahabbet, deryâ-yı gam, deryâ-yı gussa, deryâ-yı ahdar-ı çemen, ummân-ı aşk, kulzüm-i zehhâr, yem-i ahzar, yem-i hayâl, lücce-i âlâm, lücce-i gam tamlamalarına da yer verilmiştir. Şairin Divan’ında su ve suyun etrafında oluşturduğu tasavvurların önemli bir yer tuttuğu görülmektedir (Gider, 2013: 191-211) A. Gönül, Aşk, Ateş, İrfan Klâsik Türk şiirinde aşkın merkezi kabul edilen gönül tecrit ve teşhis yoluyla Geniş bir su kütlesi olan deniz, düz yüzeyi ve rengi dolayısıyla değişik âdeta bir âşık gibi ele alınır. Tasavvufa göre gönül Allah’ın tecelli ettiği yerdir tasavvurlara konu olur. Rüzgâr sebebiyle dalgalanır ve taşar. Ondaki bu ve yere göğe sığmayan Allah, gerçek âşığın gönlüne sığmıştır. Bundan dolayı değişimler âşıklarda da yansımasını bulur. Şairin ruh haline bağlı olarak gönül, aşk deryasına benzetilir. Gönül denize benzetildiğinde irfan ve deniz deniz; coşkulu, dalgalı, taşkın veya dingindir. Bu derinlik ve dinginlik klâsik arasında da bir ilişki kurulur. Allah’ın gizli sırlarına ve eşyanın hakikatine şiirin deniz bağlamında tasavvui algılarla ele alınışını da kolaylaştırır. Bütün tefekkür etmek anlamına gelen irfan; ancak ehl-i hâlin vakıf olabileceği bir bu anlamlandırmalar denizin edebiyat tarihi boyunca çağrıştırdığı derinlik, husustur. “O irfan denizinin nazım incilerini görenler, derya inci saçsa onun sonsuzluk, bereket, enginlik gibi duygu ve kavramlarla bütünleşir. Bu gibisi bulunmaz der.” bakımdan klâsik Türk edebiyatında deniz ve denizin yarattığı mazmunların kendisinden önceki (İslamiyet öncesi) ve sonraki (Batı etkisindeki) dönemler arasındaki geçişi farklılaşmadan sağladığı söylenebilir. Le’âl-i nazmını kim görse dir ol bahr-i irfânun Ne mümkindür ola mânendi deryâ dür-nisâr olsa (Kavruk, 381 / G361-6) II. ŞEYHÜLİSLAM YAHYA DİVANI’NDA DENİZLE İLGİLİ BENZETME, MECAZ VE HAYAL UNSURLARI XVII. asrın önemli şairleri arasında bulunan Şeyhülislam Yahya Efendi gazel şairi olarak zikredilir. O, manzumelerinde ağırlıklı olarak rindâne ve âşıkâne konulara yer vermiştir. Tasavvui unsurlardan yer yer faydalanmış olan Tasavvuf ehli için önemli olan bu dünyanın tek bir zerresine meyletmemektir. Ezeli ve edebi olanla bütünleşip onun varlığında erimek yani ummâna karışmak için benlik yok edilmelidir. “Naçiz katreden kendini aşağı tutanlar, katreyi derya edip deryayı ummân eyleyenler.” bunu başarabilir. Katre-i nâ-çîzden kemter tutanlar kendüyi Yahya, ilahi aşkı çok fazla işlememiştir. Gazellerinde dile getirdiği aşk beşeri Katreyi deryâ idüp deryâyı ‘ummân eyledi (Kavruk, 424/G396-3). yani maddi aşktır. Uzun yıllar şeyhülislamlık yapmış olmasına rağmen dini Gönlün de deniz gibi gel-gitleri vardır, değişiklikler gösterir. Yahya; konulara fazla meyletmediği görülür (Kavruk, 2014). Yahya, şiirlerinde orijinal ifade ve hayaller kullanmaya gayret eder. Şairin Divanı’ndaki manzumelerde benzetme, mecaz ve hayallerde çok fazla tekrara düşmediği görülür. Akıcı bir dille yazılmış olan şiirlerinde sunilikten uzak, doğal bir anlatım bulunur (Eren, 2004: 3-4). Şeyhülislam Yahya Divanı’nda deniz ve onunla eş anlamlı olarak bahr (23 beyitte) deryâ (18 beyitte), ummân (4 beyitte), lücce (3 beyitte), yemm (2 beyitte) “Bir kararda olmadığımı ayıplama, derya gibi bazen sessiz bazen de coşkulu olmayanlar benim halimden anlamaz.” sözleriyle gönül ile deniz arasındaki benzerlikten yola çıkarak kendini ifade eder. Ber-karâr olmadugum ‘ayb itme kim deryâ gibi Geh hamûş u gâh pür-cûş olmayan bilmez beni (Kavruk, 474 / G446-4) ve kulzüm (1 beyitte) kelimeleri kullanılmıştır. Deniz etrafında oluşturulan 864 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 865 Kürşat Şamil ŞAHİN Deniz aşk olarak düşünüldüğünde âşığın gözyaşları inci, gönül kayık ve dünya zevkleri ise girdap olarak hayal edilir. Bu aşk yolculuğu sıkıntılı bir süreçtir. Anlatımlarda denizdeki çaresizlik ile aşka tutulmuş olmanın verdiği çaresizliğin ilişkilendirildiği görülür. Fırtına nasıl denizi coşturursa aşk da aynı Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi Gevher-i maksûdı deryâ-dil olanlardur bulan Degme bir bahr içre bulunmaz dür-i nâ-yâb-ı ‘aşk (Kavruk, 200 / G175-3) şekilde gönlü coşturur. Bundan dolayı aşk fırtınaya benzetilir. Bu bağlamda Şairin gönlünde muhabbet deryası dalgalanır ve oradaki naçiz damlalar rüzgâr kelimesi hem zaman hem de yel ve fırtına anlamlarıyla beyitlerde zamanla aşk ummânı olur: tevriyeli olarak kullanılır (Sefercioğlu, 2001: 397-398). Şair yine gönlünü derya ile ilişkilendirdiği beytinde, “Yağmur bulutlarını sadece kendi gönlü değil, hararetli hasret ovasında bulunan derya da bekliyor, o da susamıştır” diyerek anlatır. Dilde deryâ-yı mahabbet mevc-hîz olup yine Oldı peydâ katre-i nâ-çîzde ‘ummân-ı ‘aşk (Kavruk, 202/G177-2) Âşığın gönlü sürekli yanar, onun gönlünden çıkan ateş ve dumana dair pek Ebr-i cûda muntazır ancak dil-i Yahyâ degül çok anlatım yapılır. Bu bağlamda alevlerin dalgalara benzetildiği de olur. Pür harâret deşt-i hasret içre deryâ teşne-leb (Kavruk, 46/G20-5). dalgalar gibi gönül ateşinden alevler peyda olur: Âşığın inleyen gönlü sevgiliye kavuşma ikrine dalmış ve adeta dibi bulunmaz bir deryaya düşmüştür. Şair vuslatı dipsiz bir denize benzetir: Visâlün ikrine talmış dil-i zâr Bulunmaz ka’rı bir deryâya düşmiş (Kavruk, 184/G159-2) Gönül bir ateş denizi, alevler de bu denizin dalgalarıdır. Aşk deryasındaki Ateş-i dilden yine itdi ‘alevler zuhûr Mevclerin gösterür var ise ummân-ı aşk (Kavruk, 203/G-178-3). Arzu ve isteklerine râm olan ehl-i hevâ için aşka ulaşmak zordur. Yani aşk denizine her ırmak erişemez ya da kendini orada koruyamaz. Şair bunu; “Gül Klâsik Türk şiirindeki şairlerin çoğu gibi Şeyhülislam Yahya da yedi büyük ırmağı bir zaman istek sahrasında kendini gösterir fakat aşk denizine erişince deniz olduğunu söyler. Şair gönlündeki aşk ateşini bu yedi deryanın mahvolur.” diyerek vurgular: söndüremeyeceğini dile getirir: Dil-i şeydâ egerçe zerre-i nâ-çîzdür ammâ Derûnında olan sûzı söyindürmez yedi deryâ (Kavruk, 30/G5-4) Deniz ile şarap arasında ilişki kuran Şair, tuzlu suyun susuzluğu gidermeyeceği, içtikçe harareti artıracağından hareketle ; “Bu yedi derya, susamış olan âşıklara şarap olsa bile onları sarhoş etmez ve âşıkların susuzluğunu gidermez.” der. Ne denlü içerse o humdan eger Yedi bahr ile kanmayan teşneler (Kavruk, Sâkînâme/26) Tasavvufa göre kâinatın oluşumu aşk iledir ve insanın da mutlak varlığa ulaşması ancak aşkla mümkün olacaktır. Aşk gönülde tecelli eder, bundan dolayı da aşkın yerleşmesi için gönlün gereksiz meşguliyetlerden arındırılması gerekmektedir. Gönlünü dünya zevklerinden arındıranlar gerçek cevhere ulaşabilir ve bu kişilerin gönlü derya gibi geniş ve cömerttir. Şair bu durumu; “İstek cevherini gönlü derya gibi olanlar bulabilir, herhangi bir deniz içinde aşkın eşsiz incisi bulunmaz.” sözleriyle vurgular: 866 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 Deşt-i hevâda kendüyi gösterdi bir zamân Mahv oldı bahr-i aşka irişince cûy-ı gül (Kavruk, 249/G224-4). Şaire göre; “Gönül çöpü yeter ki doğru yolda olsun, o zayi olmaz, bir gün aşkın seli uğrar onu denize eriştirir.” Zâyi’ olmaz yolda olsun tek hemân hâşâk-ı dil Bir gün ugrar anı bahre irgürür seyl-âb-ı aşk (Kavruk, 200/G175-2) Âşık mütevazı olmalıdır. Bu durumu Yahya; “Âşık deniz ise de kendini naçiz bir damla kadar gösterip şebnem gibi o goncanın gönlüne girmelidir” diyerek ifade eder: Bahr isen de katre-i nâ-çîz göster kendini Gönline gir ey gönül ol goncenün şeb-nem gibi (Kavruk, 435/G407-2) B. İnci, Sedef Deniz inci kaynağı olarak ele alınır, bundan dolayı da bereket ve cömertlik sembolü kabul edilmiştir. Denizdeki inciye ulaşacak kişinin iyi bir dalgıç Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 867 Kürşat Şamil ŞAHİN olması lazımdır. Bu hususun tasavvui manada sık sık dile getirildiği görülür. Gerçek inciyi elde etmek için dalgıç gibi hakikat bahrine dalmak gerekir. Fakat bu ustalığı herkesin başarması mümkün değildir. Denizdeki güzelliklere Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi Olmadı peydâ melâhat bahri mevvâc olalı Dürr-i dendânun gibi bir lü’lü-’i la`lin sadef (Kavruk, 197/G172-2) ulaşmak için sabırlı olunmalıdır. Bu durum sedef için de geçerlidir. Nisan C. Gözyaşı, Gam yağmurunun taneleri sedein karnına giderse inci, yılanın ağzına düşerse Deniz imgesi genellikle âşığın gözyaşlarının çokluğunu ifade etmek amacıyla zehir olurmuş. Bahar mevsiminde sedef sahile çıkar ve kapağını açarmış ve karnına düşen nisan yağmuru damlalarını yutup denize dönermiş. Tuzlu suyun içinde bu saf yağmur damlası hayvana ıstırap verirmiş. Bu ıstıraptan kurtulmak için bir sıvı salgılayan sedein içindeki sıvılar katılaşarak inciyi oluştururmuş (Onay, 2013: 319-320; Kalkışım, 2006: 68). Güzel bir incinin meydana gelmesi sancılı bir süreçtir. Ayrıca sedein denizin hırçın dalgalarına kullanılır. Bazen gözyaşı damlaları parlaklığı yönüyle inciye benzetilir. Âşığın sevgili karşısındaki durumunu ve çaresizliğini vurgulamak için gözyaşı, katre, ummân, inci ve dişe atıla tasvirler yapılır. Sevgilinin dudaklarının ayrılığı ile âşık kanlı gözyaşları döker, sevgilinin inci gibi dişlerinin gamından dolayı âşığın gözyaşları ummân olur: katlanması lazımdır. Şair bunu, mısra-ı bercesteye benzer bir tonla “Sedef Ey la’l-i yâr hicri ile kan olan yaşum coşkun dalgalı bir denize aşina olmazsa büyük bir inciyi ortaya çıkaramaz.” Lü’lü dişi gamı ile ‘ummân olan yaşum (Kavruk, 276/G251-1) biçiminde ifade eder: Aşk rüzgârıyla âşığın bu gözyaşı denizi dalgalanır. Yahya bu dalgalanmayı; Aşinâ olmasa bir kulzüm-i zehhâra sadef “Küçük, değersiz katreleri etrafı çevreleyen deniz gibi olan ve aşk arzusunun Mâlik olur mı idi lü’lü-i şehvâra sadef (Kavruk, 196/G171-1) rüzgârıyla coşan gözyaşlarım” diyerek dile getirir: Şair; “inci sedefte, sedef de deryada bulunur. Çalışma ve çabalama bahrine Vey katre-i kemînesi bahr-i muhîtvâr dalgıç olup o sedei ara.” diyerek emek vermeden güzelliklere ulaşmanın Bâd-ı hevâ-yı aşk ile cûşân olan yaşum (Kavruk, 276/G251-2). imkânsızlığını vurgular: Dür sadefde bulınur çünki sadef deryâda Sa’y ü cid bahrine gavvâs olup ara sadef (Kavruk, 196/G171-4). Âşığın her gözü bir deniz gibidir. “İnci dişlerinin hevası ve mercan dudağının hayaliyle âşığın iki gözünden akan yaş sevgilinin yaşadığı yeri iki denizin kavuşma noktası yapar”: İki çeşmüm yaşından kûyun itdi mecma’u’l-bahreyn Hevâ-yı dürr-i dendânun hayâl-i la’l-i mercânun (Kavruk, 234/G209-3) Sedef şeklinden dolayı kulağa benzetilir. Yahya da “Her sedef büyük bir inciymiş, senin sözlerini inciler denizinin kulağına eriştirdiler.” der: gözyaşlarının can gemisini gam ve keder deryasına gark etmesidir: Korkum budur ki gark ide deryâ-yı gussaya Keşti-i cânı bahr-i irâvân olan yaşum (Kavruk, 276/G251-3) Bu gözyaşları bazen de âşığa mutluluk verir; çünkü yaşlar vuslata ermeye vasıta olur. Yahya bu tasavvuru; “Görmeyen gözlerimin yaşı ile yâre eriştim, sanki derya ile Kâbe’ye vardım” sözleriyle uhrevi bir boyuta taşır: Yâre irişdüm sirişk-i çeşm-i nâ-bînâyile Ka’be-i ‘ulyâya vardum gûyiyâ deryâyile (Kavruk, 353/G327-1). Gözyaşları bir derya olunca gözler de bu deryanın kenarındaki sahile benzer. Her sedef bir lü’lü-i şehvâr imiş Yahyâ meger Şair, sevgilinin hayalinin gelip bu sahile oturmasını ve onun gönül açıcı Sözlerün irgürdiler bahr-i le’âlün gûşına (Kavruk, 401/G374-5). deryayı seyretmesini ister: Güzellikle deniz ilişkilendirildiğinde sevgilinin dişleri de inciye benzetilir. “Güzellik denizi dalgalanalı sevgilinin dişleri gibi parlak bir inci barındıran sedef ortaya çıkmamıştır”: 868 Âşığın gam ve ıstırabı hiç eksik olmaz. Şairin korkusu, büyük bir deniz olan Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 Çeşmüme gel ey hayâl-i dost seyr it eşkümi Bir müferrih gûşedür gel anda deryâ seyrine (Kavruk, 398/G371-2) Tasavvufî açıdan ele alındığında deniz; hakikat denizi, nur denizi, sır denizi, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 869 Kürşat Şamil ŞAHİN güzellik denizi, himmet denizi, rahmet denizi, elem denizi, yokluk denizi, ateş denizi gibi tamlamalarla ifade edilmiştir (Kurnaz, 1996: 498-499; Çavuşoğlu, 1971: 260; Sungurhan, 2015: 253). Âşıklar üzüntülerinin boyutunu tasvir etmek için denize göndermeler yapmışlardır. Yahya, derviş olmanın zorluklarına değindiği beyitte; gamı bir denize benzetir ve hırkaya bürünmeyen yani dünya nimetlerinden elini çekmeyenlerin bu acıyı anlayamayacağını ifade eder. “Derviş, eğer sırtında hırkan yoksa sen dünya gamının denizinin dalgalarını bilemezsin”: Hele emvâc-ı deryâ-yı gam-ı dünyâyı bilmezsin Senün dervîş eginünde egerçi sof u hâren yok (Kavruk, 208 /G181-3) D. Çimen, Sahil, Hızır Deniz, genişliği, rengi ve görünüşünden dolayı çimen, bağ ve gökyüzü olarak da düşünülmüştür. Çimenler dalgalı bir denizi andırır. Bu denizin donanması ağaçlar, yelkenleri ise çiçeklerdir. (Sefercioğlu, 2001: 398). Şair yeşil çimen deryasının dalgalandığını ve bu güzel kenardan ayrılmamak gerektiğini söyler: Deryâ-yı ahdar-ı çemen olmak da mevc-rîz Ayrılmamak gerek hele Yahyâ kenardan (Kavruk, 279/G254-5) Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi Mahabbet Hızr u Ilyâs’ı ki dâ’im bahr u ber gözler (Kavruk,130/G121-5). Sevgilinin yanağı deniz olarak tasavvur olunduğunda yanaktaki hat bu suyun üzerinde duran Hızır’a veya bir adaya benzetilir. Bu benzetmelerde “hızr” kelimesinin yeşil anlamı da çağrıştırılır. Ayrıca Hızır su üstünde yürüyebilmektedir. “Aşk denizinde misk girdabına düşenler Hızır yetişirse yanağındaki ayva tüyleri sayesinde kurtulurlar”: Hızr irişürse hat-ı ruhsârı bulurlar halâs Bahr-i ‘aşk içre düşenler nâfenün gird-âbına (Kavruk, 402/G375-3). Denizler coşup kabardığında karaya pek çok şey bırakır. “Eğer Yahya’nın gönül denizi coşmasaydı sahile bu denli güzel eşsiz inciler çıkmazdı”: Çıkmazdı bu denli dür-i nâ-yâb kenâra Yahyâ’nun eger bahr-i dili eylemese cûş (Kavruk, 188/G163-5). E. Mevc, Saç, Girdap, Bela Sevgilinin saçları da dalgalı bir denizi andırır. Âşığın gönlünde sevgilinin kıvrım kıvrım saçları hayal denizinin girdabı gibidir. Âşık o girdaptan çıkamaz çünkü sevgilinin saçlarını düşünmediği bir an yoktur: Çimenlik bir deniz olduğunda burada kurulmuş olan mecliste elden ele Gönlümde hemîşe zülf-i pür-pîç dolaşan kadehler de kayığa benzetilir. Şair sevgilisine “Çimenlik yeşil deniz Gird-âb-ı yem-ı hayâle döndi (Kavruk, 414/G387-4). gibi dalgalanır durur, şarap kayığı ile sahil seyrinin zamanıdır” sözleriyle seslenir. Mevc urur yatur çemen cânâ yem-i ahzar-misâl Faslıdur seyr-i kenârun zevrak-ı sahbâyile (Kavruk, 353/G-327-4). Denizle ilgili anlatımlarda Hızır ve İlyas’ın adı da zikredilir. Hızır ve İlyas ölümsüzlük suyu içen ve kıyamete kadar insanlara yardım edeceklerine inanılan iki velidir. Karada ve denizde darda kalanların imdadına yetiştiklerine Sevgilinin saçının uzunluğu ve çokluğu âşığın ıstırabının süresi ve derecesiyle eşdeğerdir. Bu ıstırabı ifade etmek için uçsuz bucaksız denizlere göndermeler yapılır. Sevgilinin kıvrımlı saçları bazen girdaplı bir denize benzer. Şair; “Gönlümü dolaşık saçlarına verdim yani onu gam girdabına ve elemler denizine düşürdüm” diyerek saçların dolaşıklığıyla deniz arasında ilişki kurar. Böylece klâsik şiirimizin âşığa daima âşıkâne ilhamlar veren maşuk saçlarını denizin çağrışımlarıyla birleştirir: inanılan Hızır ile İlyas, beyitlerde su, toprak, kara, deniz, yeşillik, hat, bolluk, Yahyâ dili ol zülf-i girih-gîre ki virdim sevgi, muhabbet, ab-ı hayat, İskender gibi isim ve kavramlarla anılır. Güzel Gird-âb-ı gam u lücce-i âlâma düşürdüm (Kavruk, 234/G-269-5) bir leff ü neşr örneğiyle gözyaşı ve teniyle deniz ve karayı ilişkilendiren şair, Hızır ile İlyas’a bu manada atıfta bulunur. “Senin aşkından ağlasam, gözyaşı döksem, topraktan olan tenime bir zarar gelmez; Hızır ve İlyas’ın dostluğu gibi her daim kara ve deniz birbirini gözler.” Sirişkümle ten-i hâküme ‘aşkunda zarar gelmez 870 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 Sevgilinin saçlarından kurtulmak kolay değildir. “Bîçare gönül aşk denizinde bir sahil bulamaz, çünkü maşukun kıvrımlı saçları gibi bir girdaba düşmüştür.” Bahr-ı aşkun bir kenârın bulmadı bî-çâre dil Düşdi bir gird-âba ol zülf-ı ham-ender-ham gibi (Kavruk, 435 /G407-4) Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 871 Kürşat Şamil ŞAHİN Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi Vuslata erememenin verdiği sıkıntıdan dolayı âşıklar gamlı ve kederlidir. Bu girdaptan çıkmak yani gamdan kurtulmak ancak vuslata ermekle mümkündür. “Âşık, gam denizinin ortasında bir sahil görmek ümidiyle günlerini geçirir”: Meyân-ı lücce-i gamda geçürdük eyyâmı Necât ümîdine düşsek kenâr yaklaşsa (Kavruk, 385/G-358-2). Belâgat bahrinün cûş u hurûşı (Kavruk, 467/G439-5). Şairler kendilerini can gözleri açık, nefsini bilen, irfan sahibi, cömert ve kanaatkâr ariler olarak nitelendirip zahidin şairleri anlayamayacağını söyler. Yahya bu durumu; “Ben marifet incilerinin deniziyim, sözlerim kulağına küpe olmayanlar beni bilmez.” sözleriyle dile getirir: Şimdi ey Yahyâ benüm bahr-i le’âl-i ma’rifet Kimi zaman sevgilinin yüzü ve yanakları bir derya gibi düşünülür. Çene çukuru da girdap olarak telakki edilir. Yahya, “denizin dibini boylamak” deyiminden hareketle; “Gönül, ayva tüyleri ile çene çukurunu güzel bilir, girmediğimiz Sözlerüm gûşında mengûş olmayan bilmez beni (Kavruk 474/ G446-5) girdap ve deniz kaldı mı?” diye sorar: Çîn-i hat u çâh-ı zekanun hûb bilür dil Bir boylamaduk lücce vü gird-âb mı kaldı (Kavruk, 451/G423-4). III. SONUÇ Şeyhülislam Yahya, Divan’ında klâsik Türk edebiyatındaki deniz mazmunlarını Sevgilinin güzellik unsurlarının deniz ve denize ait çağrışımlarla anıldığı kullanmış, geleneğin çizdiği anlam ve çağrışım çerçevesinin dışına çok fazla malumdur. Yahya güzelliği denize, göbeği de girdaplara benzeterek girdapların çıkmamıştır. Şair; klâsik Türk şiirinin deniz üzerinden çizdiği geniş çerçeveyi oluşmasını hüsn-i talil yoluyla “Ey Güzellik denizi, saba (senin) göbeğinin bütünüyle kapsayacak bir yapılanma üzerine inşa ettiği Divan’ında, denize vasılarından bahsetmeseydi girdaplar göbek burmazlardı.” sözleriyle açıklar. dair pek çok teşbih, mecaz ve hayale yer vermiştir: Ey melâhat bahri ol nâi sabâ vasf itmese Ugramazlardı göbek burmasına gird-âblar (Kavruk, 125/G100-2). Dünya mutasavvıfın gözünde girdaplı bir deniz gibidir. Dünya zevklerine gönlünü kaptıranlar hakikat denizine ulaşamazlar. Şair gönlüne seslenerek “Ey Gönül! Dünya gamına düşmek reva mıdır, deniz girdap dolu iken sahile erişmesi zordur” der. Hîç revâ mıdur gam-ı dünyâya düşmek ey gönül Bir kenârına irilmez bahr pür-gird-âb iken (Kavruk, 196/G271-4) 1-Klâsik Türk edebiyatındaki çoğu şair gibi Yahya da dünyada yedi büyük deniz olduğunu ve bu yedi denizin gönlündeki aşk ateşini söndüremeyeceğini söyler. 2-Şairin Divan’ında inci, mercan, sedef gibi cevherler; balıklar, kuşlar, suda yetişen çiçekler ile donanma, yelken, sahil, kayık ve dalgadan bahsedilir. 3-Marifet, hakikat, arzu, gam, aşk, vuslat, ateş, gönül, melahat, belagat ve gözyaşı denize benzetilmektedir. Yahya da klâsik şiirdeki gibi denizi; genişlik, derinlik, büyüklük, bolluk, bereket ve cömertlik anlamlarında kullanmaktadır. 4-Divan’da deniz etrafındaki anlatımlarda tasavvui çağrışımların fazlalığı Sıkıntı ve zorluk yönüyle “gam”; cezbetme, çekicilik bakımından dikkat çeker. Yahya’ya göre deniz, ilahî aşk yolunda ilerleyen hakikat ehli “dünya zevkleri”; kıvrımları ve âşıkları çekip bağlamasıyla “saç” ve “sevgilinin için uçsuz bucaksız bir bela yeridir. Klâsik Türk edebiyatının anlam dünyası kokusu”; düşme ve çekme yönüyle “sevgilinin çene çukuru”; kıvrımlı olması ve içerisinde fazlaca tesadüf edildiği gibi Divan’daki beyitlerde de tasavvuf erbabı dönmesi bakımından “göbek” bir girdap olarak tasavvur olunur. için neis terbiyesi deniz yolculuğundaki dalga ve girdaplarla mücadele şeklinde F. Şiir, Şair, Belâgat, Marifet tasavvur olunmaktadır. Vuslat dipsiz bir kuyudur ve çaba göstermeden Şairler şairliği de denize benzetirler. Onlar bu deryada inciler dizer. “Yahya, belagat denizinin coşkunluğu nazım sahiline inciler dizdi” diyerek bu benzetmeye atıfta bulunur: Kenâr-ı nazma dürler dizdi Yahyâ 872 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 güzelliklere ulaşılamaz. 5-Divan’da deniz; sevgili ve güzellikle beraber de anılmaktadır. Genellikle âşığın gözyaşları deniz olmakta ve sevgilinin inci dişlerine göndermeler yapılmaktadır. Bazen de sevgilinin saçları dalgalı bir denize benzetilmekte ve onun bu girdaplı saçlarına gönlünü kaptıranların kesretin tuzağına düşüp Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 873 Kürşat Şamil ŞAHİN Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Deniz İmgesi vahdetten uzaklaştıkları söylenmektedir. Sevgilinin yanağı deniz olduğunda ayva tüyleri ve Hızır’a dair çağrışımlara yer verilmektedir. 6-Yahya Efendi deniz ile ilgili hayallerin oluşumunda insanları, deniz canlılarını, madenleri, çeşitli içecekleri, kozmolojik unsurları kullanmakta ve belagat denizinin bir cevheri olarak sahile inciler dizmektedir. Denizin Benzediği-Benzetildiği Varlık ve Kavramlar (Benzetme Yönleri) Cömertlik, salık, durgunluk, coşkunluk, genişlik, taşkınlık Büyüklük, genişlik, yücelik, sonsuzluk, zorluk Zorluk, sıkıntı, gark olma Gönül Sevgi, Aşk Gam, Keder Bolluk, akma, taşıma, çokluk Gözyaşı Sonsuzluk, uçsuz bucaksız Güzellik Durgunluk, serilme, yeşillik dalgalanma, Çimen Cömertlik, taşıma Hızır Yok etme, dalgalanma Ateş Büyüklük Âşık Salık, duruluk Yanak Akıcılık, miktar Şarap Dalgalanma, çekme, kıvrım Saç Düzenleme, yayma, coşma Belagat, Şair Sonsuzluk, genişlik Enginlik, sonsuzluk Dipsiz, derinlik KAVRUK, Hasan. (ty), Şeyhülislam Yahya Divanı, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/ Eklenti/10655,seyhulislamyahyadivanihasankavrukpdf.pdf?0 (Erişi tarihi: 10 Aralık 2015) KAVRUK, Hasan. (2014), “Şeyhülislam Yahya”, http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu. com/index.php?sayfa=detay&detay=3604 (Erişim Tarihi: 12 Mart 2016) KURNAZ, Cemal. (1996), Hayâlî Bey Divanı’nın Tahlîlî, MEB Yay. İstanbul. MUTLU, Betül. (2012), Divan Şiirinde Deniz İmgesi ve Şiir Öğretiminde Kullanılması, (Yayımlanmamış) Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. ONAY, Ahmet Talat. (2013), Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü (Haz. Cemal Kurnaz), Berikan Yay. Ankara. PALA, İskender. (2000), Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ötüken Yay. İstanbul. SEFERCİOĞLU, M. Nejat. (2001), Nev’î Divanı’nın Tahlîli, Akçağ Yay. Ankara. SUNGURHAN, Aysun. (2015), “Hayâlî Bey Divanı’nda Deniz”, International Journal of Languages Education and Teaching Mannheim – Germany, UDES 2015 p. 245255. Hayal İrfan Kuyu, Vuslat KAYNAKÇA ÇAVUŞOĞLU, Mehmet. (1971), Necâti Bey Divânı’nın Tahlîli, MEB Yay. İstanbul. ELÇİN, Şükrü. (1963), “Atların Doğuşları İle İlgili Efsaneler”, Türk Folklor Araştırmaları, İstanbul, C. 7, s. 162. EREN, Abdullah. (2004), Şeyhülislam Yahya Divanı’nın Tahlili, (Yayımlanmamış) Doktora Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ERGİN, Muharrem. (1998), Oğuz Kağan Destanı, Hülbe Yayınları, Ankara. GİDER, Mahmut. (2013), “Şeyhülislam Yahya Divanı’nda Su”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 203, Nisan 2013, s. 191-211. KALKIŞIM, Muhsin. (2006), “Şeyh Gâlib Dîvânı’nda Dür Ve Sadef Objeleri”, Kafkas Üniversitesi Dergisi, S. 18, s. 67-71. 874 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 9, Sayı 2, Aralık 2016 875