Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
This study aims to develop a valid and reliable measurement tool to determine teacher perceptions of unethical pro-organizational behavior of school administrators. School Administrators' Unethical Pro-Organizational Behavior... more
This study aims to develop a valid and reliable measurement tool to determine teacher perceptions of unethical pro-organizational behavior of school administrators. School Administrators' Unethical Pro-Organizational Behavior Scale (SAUPBS), which was created as a result of the literature review and the opinions of field experts, is of the 5-point Likert type. Exploratory Factor Analysis (AFA) was performed to test the construct validity of the scale and Confirmatory Factor Analysis (DFA) was performed to test the validity of the structure formed by the resulting sub-dimensions. As a result of AFA, a measurement tool consisting of 21 items and 3 dimensions was obtained. The first sub-dimension of the scale is named "image", the second subdimension is called "finance" and the third sub-dimension is called "learning climate". On the scale, it was determined that there were three factors with an initial eigenvalue above 1, and the contribution of these three factors to variance was 65.47% in total. The DFA result was χ2/sd = 2.25, RMSEA= .067, RMR= .034, SRMR= .064 and CFI= .89. All compliance indices are acceptable. Cronbach Alpha reliability coefficient; α = .975 for the scale whole, α = .945 for the image subdimension, α = .939 for the finance sub-dimension and α = .88 for the learning climate subdimension. Item total test score correlations also ranged from .33 to .66. The results confirm that the developed scale is valid and reliable.
Bu araştırmanın amacı; Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türk Dünyası Devletleri’nin yükseköğretim (ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora) ve hayat boyu öğrenme eğitim ve öğretim sistemlerinin yapısını incelemek ve... more
Bu araştırmanın amacı; Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türk Dünyası Devletleri’nin yükseköğretim (ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora) ve hayat boyu öğrenme eğitim ve öğretim sistemlerinin yapısını incelemek ve birbirleriyle karşılaştırılmasını sağlamaktır. Bu amacı gerçekleştirmeye yönelik veriler, bu devletlerin her biri ile ilgili alanyazından, basılı bilimsel ve resmî kaynaklardan, ilgili devletlerin bakanlıklarının resmî internet ağlarındaki verilerden toplanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analiz yöntemi kullanılmıştır. Veriler analiz edilirken betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada, betimsel analiz yöntemi aşamaları dikkate alınarak eğitim dilleri, yükseköğretim (ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora), hayat boyu öğrenme eğitim ve öğretim temaları oluşturulmuş; araştırma kapsamında ulaşılabilen, değerlendirmeye alınan kaynaklar belirlenen bu temalar kapsamında incelenmiştir. Elde edilen veriler tanımlanarak doğrud...
Sosyal sistemlerin alt sınıflarını tehdit eden bir “elitlerin yönetimi” anlayışından, tüm sınıfların refahını garanti eden bir “hak edenlerin/değerlilerin yönetimi” anlayışına evrilerek 1950’li yıllardan günümüze ulaşmış bir yönetim... more
Sosyal sistemlerin alt sınıflarını tehdit eden bir “elitlerin yönetimi” anlayışından, tüm sınıfların refahını garanti eden bir “hak edenlerin/değerlilerin yönetimi” anlayışına evrilerek 1950’li yıllardan günümüze ulaşmış bir yönetim biçimi olan meritokrasi ve eğitim yönetiminde uygulanması derleme niteliğindeki bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Yönetim bilimi yazınına sıklıkla konu edilen meritokrasi, eğitim yönetimi alanında görece yeni tartışıl-maya başlanması nedeniyle halen muğlaklığını korumaktadır. Bu nedenle bu araştırmada meritokrasi kavramının tanımı yapılmış, ilkeleri açıklanmış, demokrasi ve aristokrasi ile ilişkisi tartışılmış ve ardından eğitimde ve eğitim yönetiminde meritokrasinin uygulanması ile ilgili genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır.
This study was conducted to examine the effect of empowering leadership behaviors of school principals working in public primary schools on teachers' professional development self-efficacy. The answers to the research questions were... more
This study was conducted to examine the effect of empowering leadership behaviors of school principals working in public primary schools on teachers' professional development self-efficacy. The answers to the research questions were sought with the "quantitative research" approach predicted by the positivist paradigm. In addition, the research was designed with the causal comparison model, which is one of the descriptive survey models. The data of the study were collected using the "Empowering Leadership Scale" adapted to Turkish by Konan and Çelik (2018) and the "Teachers' Professional Development Self Efficacy Scale" developed by Yenen and Kılınç (2021). The sample of the study consisted of 317 teachers who were included in the study according to the snowball sampling technique. SPSS 21.0 statistical package program was used to analyze the research data. In the analysis of the data, while the differences were analyzed in pairwise comparisons, t-test was used for independent samples, and one-way analysis of variance was used for the differences in more than two comparisons. Analyses of the prediction of teachers' professional development self-efficacy by school principals' empowering leadership behaviors were performed with multiple linear regression analysis. According to the results of the research, the behaviors in the accountability sub-dimension of the empowering leadership behaviors of school principals affect the personal development self-efficacy levels of teachers. It is obvious that the behaviors of school principals in this dimension will contribute directly to teachers and indirectly to the school. Therefore, it is important for schools to encourage such behaviors. In addition, in this study, it was found that the supporting sub-dimension of empowering leadership behaviors significantly predicted both the whole and each sub-dimension of professional development self-efficacy perception. For this reason, it is important for school principals to exhibit behaviors that are especially in the supporting dimension to increase teachers' perceptions of self-efficacy. In this study, it was determined that the behaviors of school principals in the delegation of delegation of authority dimension did not affect teachers' self-efficacy perceptions. This result is the opposite of what is expected. For this reason, retesting with larger-scale researches will contribute to the literature.
Bilinen en ilkel insan topluluklarında bile etiğin, diğer yazılı ve yazısız kurallarla birlikte toplum sisteminin yaşamını idame ettirebilmesi ereğiyle işe koşulduğunu söylemek mümkündür. Etik; davranışın türü, niteliği ya da sonuçlarıyla... more
Bilinen en ilkel insan topluluklarında bile etiğin, diğer yazılı ve yazısız kurallarla birlikte toplum sisteminin yaşamını idame ettirebilmesi ereğiyle işe koşulduğunu söylemek mümkündür. Etik; davranışın türü, niteliği ya da sonuçlarıyla ilgilenmekten ziyade sergilenme nedenlerini, bireyi bu davranışa iten faktörleri felsefi bir perspektiften inceleyerek evrensel prensipler ortaya koymaya çalışan bir disiplin olarak tanımlanabilir. Diğer tüm kurallarla birlikte etiğin temel amacı, insana kendi sınırlarının farkında olduğu bir özgürlük alanı yaratmak, diğerlerinin hak ve özgürlüklerini bu yolla korumak ve toplumun uyum içerisinde yaşamasını sağlamaktır. İnsanoğlu varoluşundan bu yana kimi zaman ihtiyaç kimi zaman merak itkileriyle birçok soru sormuş, gözlem yapmış, bilinmeyeni anlamaya çalışmıştır. Bu çabalar zamanla daha sistematik, özellikli, eleştirel, nesnel vb. nitelikteki bilimsel araştırmaların dolayısıyla da bilimin ortaya çıkmasına ön ayak olmuştur. Bilim, bilimsel araştırmalardan beslenmektedir. Dolayısıyla bilimin; bu araştırmalarda kullanılan yöntem ve araçlardan, elde edilen sonuçların niteliği ve güvenirliğinden, insanlığa getirdiği yarar ya da zararlardan vb. doğrudan etkileneceğini söylemek mümkündür. Bilim insanlık yararına hizmet etmeyi amaçlar. Bu amaca uygun şekilde bilim yapılması için de bazı etik ilkelere uyulması gerekmektedir. Bilim, yalnızca bilim yapanların inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemlidir. Nitekim bunun öneminin kavranamadığı süreçlerde -özellikle İkinci Dünya bilimsel araştırmaya maruz kalmıştır. Bu nedenle bilim, etik disiplininden ayrı düşünülmemeli, hatta onun ortaya koyduğu bilgi birikimini göz önünde tutarak işleyişini sürdürmelidir. Etiğin bilime izdüşümünü ifade eden bilim etiği, her türlü bilimsel faaliyetin ahlak felsefesi perspektifinden incelenerek belirlenmiş ilkeler yoluyla düzenlenmesidir. Bilimin araştırma ve yayınların bütünü olduğu gerçeğinden hareketle, bilim etiğinin, bilimsel araştırma süreci ve yayın süreci olmak üzere iki ana boyuta ilişkin etik ilkelerden oluştuğu söylenebilir. Bilimsel araştırma ve yayınların önemli bir kısmının yükseköğretim kurumlarında gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Akademik etik, bu kurumlarda gerçekleşen bilimsel faaliyetlerin ve insan davranışlarının etik perspektifinden tartışılmasını ifade eder. Dolayısıyla akademik etik hem bilim etiği ilkelerini hem de iç paydaş davranışlarına yön verecek etik ilkeleri kapsamaktadır. Başka bir deyişle akademide, bilim etiğine ve daha fazlasına ihtiyaç vardır bu nedenle de akademik etik bilim etiğinden daha kapsamlıdır. Bu araştırma; etik, bilim etiği ve akademik etik olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde etik kavramı tanımlanmış, etiğin işlev ve kapsamı üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde bilim ve bilim etiği kavramlarının tanımına, bilim etiğinin tarihi temellerine, bilim etiği kapsamında yer alan araştırma etiği ve yayın etiği ilkelerine yer verilmiştir. Araştırmanın akademik etik ile ilgili olan son bölümünde ise akademi ve akademik etik kavramları tanımlanmış, akademik etiğin kapsamı ayrıntılı şekilde irdelenmiştir. Yapılan literatür taramasında bilim etiği ve akademik etik kavramlarının genellikle birlikte ele alındığı görülmüştür. Oysaki akademik etik akademinin çok yönlü yapısı gereği bilim etiğinden görece kapsamlıdır. Bu nedenle bu araştırmada bu iki kavram ayrı ayrı ele alınmış ve akademik etiğin boyutlarına ilişkin bir sınıflandırma oluşturulmuştur. Bunlara ilaveten etik, bilim etiği ve akademik etik kavramlarının ayrıntılı şekilde ele alındığı bir araştırmaya rastlanmaması bu araştırmayı güçlü kılmaktadır. Tüm bu nedenlerle araştırmanın literatürdeki bu boşlukları dolduracağı umulmaktadır.
Eğitim yönetiminin ağırlık merkezini teşkil eden okul yönetimi, kamu yönetiminin bir uzantısı niteliğini taşımaktadır. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak kamu yönetiminin ve dolayısıyla okul yönetiminin hukuka uygun bir şekilde... more
Eğitim yönetiminin ağırlık merkezini teşkil eden okul yönetimi, kamu yönetiminin bir uzantısı niteliğini taşımaktadır. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak kamu yönetiminin ve dolayısıyla okul yönetiminin hukuka uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Okul yönetiminin hukuksal zeminde gerçekleştirilmesinde birincil sorumluluk okul yöneticilerindedir. Dolayısıyla okul yöneticilerinin temel hukuk eğitiminin yanı sıra eğitim hukuku, okul hukuku ve çocuk hukuku gibi konularda bilgi ve becerilere sahip olabilecekleri bir eğitime ihtiyaçları vardır. Derleme niteliğindeki bu çalışmada, okul yöneticilerinin hukuk eğitimine ilişkin genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda öncelikle okul yöneticisi ve hukuk eğitimi gibi temel kavramlar tanımlanmış, ardından okul yöneticilerinin hukuk eğitimi konusu tartışılmıştır.
Bu araştırmada kamu ilkokullarında görev yapan yönetici ve öğretmenlerin görüşlerine göre, öğretmenlerin sergiledikleri üretkenlik karşıtı iş davranışlarının düzeyini ve bu tür davranışların örgütsel vatandaşlık davranışları ve örgütsel... more
Bu araştırmada kamu ilkokullarında görev yapan yönetici ve öğretmenlerin görüşlerine göre, öğretmenlerin sergiledikleri üretkenlik karşıtı iş davranışlarının düzeyini ve bu tür davranışların örgütsel vatandaşlık davranışları ve örgütsel adalet algıları ile ilişkisini belirlemek amaçlanmıştır. Nicel araştırma yaklaşımlarından olan “ilişkisel tarama modeli” ile yürütülen araştırmanın hedef evrenini Ankara ili kamu ilkokullarında görev yapmakta olan tüm yönetici ve öğretmenler; örneklemini ise oranlı tabakalı yöntemle seçkisiz olarak belirlenen 360 yönetici ve 430 öğretmen oluşturmuştur.

Araştırma verileri araştırmacı tarafından geliştirilen Üretkenlik Karşıtı İş Davranışı Ölçeği (ÜKİDÖ), Basım ve Şeşen (2006) tarafından geliştirilen Örgütsel Vatandaşlık Davranışı Ölçeği (ÖVDÖ) ve Yaylacı (2004) tarafından geliştirilen Örgütsel Adalet Ölçeği (ÖAÖ) ile toplanmıştır. ÜKİDÖ’nin geliştirilmesi için ön uygulama yapılmıştır. Ön uygulama verileri Ankara ilinde resmi ilkokul ve ortaokullarda görev yapan 331’i öğretmen ve 82’si yönetici olmak üzere toplam 413 katılımcıdan toplanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğinin kontrolü için açımlayıcı faktör analizi yapılmıştır. ÖVDÖ’nin ve ÖAÖ’nin yapısını eğitim kurumlarında çalışan öğretmen ve yöneticilerde de koruyup korumadığını test etmek amacıyla birinci düzey doğrulayıcı faktör analizi yapılmış ve uyum indekslerinin yeterli düzeyde olduğu görülmüştür. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma, t-testi, tek yönlü ANOVA ve çoklu doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. 

Araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerin okulda sergiledikleri ÜKİD; başkalarına zarar verme, yönetsel işleyişe zarar verme, kundaklama, çalma, geri çekilme, okulun imajına zarar verme ve eğitim-öğretime zarar verme olmak üzere yedi alt boyuta ayrılmaktadır. Bu türden davranışların okullarda çok yaygın olmadığı saptanmıştır. Bununla birlikte, öğretmenler okulda mesai dışında zaman geçirmeme, dedikodu, yok sayma gibi yüz yüze etkileşimi gerektirmeyen pasif davranışları, aktif olanlara kıyasla daha fazla sergilemektedir. Okullarda çalma, baskı uygulama, alay etme gibi somut ve birebir etkileşimi gerektiren davranışlarla ise pek karşılaşılmamaktadır. 

Öğretmenler örgütsel vatandaşlık davranışlarını ise okullarda oldukça yaygın olarak sergilemektedir. Başkalarının haklarına saygı duyma, sorun çıkarmama gibi nezaket davranışları okullarda en yaygın örgütsel vatandaşlık davranışlarıdır. Yine yaygın olarak yaşanmakla birlikte okul için ekstra zaman harcama, başkalarının işlerine yardım etme gibi vicdanlılık davranışları görece seyrek sergilenmektedir.

Okullarda dağıtımcı, düzeltici, süreçsel ve etkileşimsel adalete ilişkin uygulamalar genellikle adaletli şekilde gerçekleşmektedir. Okul yöneticilerinin öğretmenlerle iletişimi ve kararlarla ilgili öğretmenlerin bilgilendirilmesi süreçleri diğer süreçlere kıyasla daha adildir. Fazla çabanın ödüllendirilmesi ve yanlış ödüllendirmelerin iptal edilmesi ise okullarda gerçekleşen görece en adaletsiz uygulamalardır. 

Örgütsel vatandaşlık davranışının nezaket alt boyutunun ÜKİD alt boyutlarının tamamını anlamlı şekilde yordadığı saptanmıştır. Vicdanlılık alt boyutu ÜKİD’in geri çekilme, okulun imajına zarar verme ve eğitim-öğretime zarar verme alt boyutlarını; sivil erdem alt boyutu ise ÜKİD’in yönetsel işleyişe zarar verme ve geri çekilme alt boyutları anlamlı düzeyde yordamaktadır. Bu nedenle okullarda sergilenen nezaket, vicdanlılık ve sivil erdem davranışlarının ÜKİD üzerinde önleyici veya azaltıcı etki yarattığından söz edilebilir. Aynı durum okulun maddi ve manevi kaynaklarının dağıtımının adil şekilde gerçekleştiği okullarda da geçerlidir. Nitekim araştırma sonuçlarına göre örgütsel adaletin dağıtımcı adalet alt boyutu, ÜKİD’in çalma hariç diğer tüm alt boyutlarını anlamlı düzeyde yordamaktadır. Örgütsel adaletin diğer alt boyutlarını teşkil eden düzeltici, süreçsel ve etkileşimsel adaletin ise ÜKİD alt boyutlarını yordama düzeyleri anlamlı değildir.

The purpose of this research is to determine the level of counterproductive work behaviors exhibited by teachers based on public primary school administrators’ and teachers' opinions and to explore the relationship between such behaviors and organizational citizenship behaviors and organizational justice perceptions. This study employed a qualitative research approach and used the correlational survey model. The target population of the study consisted of public primary school administrators and teachers who worked in public primary schools located in Ankara. The study sample included 360 administrators and 430 teachers who were selected using the stratified sampling method.

Data for this study were collected using the Counterproductive Work Behavior Scale (CWBS) developed by the researcher, Organizational Citizenship Behavior Scale (OCBS) developed by Basım and Sesen (2006) and Organizational Justice Scale (OJS) developed by Yaylacı (2004). A pre-implementation was performed to improve the CWBS. Pre-implementation data were collected from 413 participants including 331 teachers and 82 administrators who worked in official primary and secondary schools located in Ankara province. The exploratory factor analysis method was used to control the construct validity of the scale. A first-level confirmatory factor analysis was performed to control whether structures of OCBS and OJS were maintained for teachers and administrators who work in educational institutions and the fit indices were found at an adequate level. In the data analysis, arithmetic mean, standard deviation and multilinear regression analysis were used.

According to the study results, CWBs exhibited by teachers in schools were analyzed under seven dimensions: abuse toward others, abuse toward administrative functioning, sabotage, theft, withdrawal, abuse toward school image and abuse toward schooling. The study findings revealed that such behaviors were not common in schools. Furthermore, passive behaviors exhibited by teachers such as spending extra time in school, gossiping and ignoring were more common in comparison to active behaviors. On the other hand, behaviors that require one-to-one interaction such as theft, putting pressure on others and mocking were not common.

In contrast, organizational citizenship behaviors were frequently exhibited in schools. Courtesy behaviors such as showing respect to others and avoiding problems are among the most common organizational citizenship behaviors. Similarly, while organizational citizenship behaviors were frequently exhibited in schools, conscientiousness behaviors such as spending extra time and helping others were relatively rare.

In schools, practices related to distributive, corrective, processual and interactional justice were generally actualized in a just manner. The processes ‘communication between school administrators and teachers’ and ‘informing teachers about decisions’ were found more just in comparison to the other processes. ‘Rewarding extra efforts’ and ‘canceling false rewards’ were relatively the most unjust practices actualized in schools.

The study findings have shown that the courtesy sub-dimension of the organizational citizenship behavior significantly predicted the sub-dimensions of CWBs. The conscientiousness sub-dimension significantly predicted the withdrawal, abuse toward school image abuse toward schooling sub-dimensions of CWBs; and the civic courtesy sub-dimension significantly predicted the abuse toward administrative functioning and withdrawal sub-dimensions of CWBs. Therefore, it could be argued that courtesy, conscientiousness and civic courtesy behaviors exhibited in schools make a preventative or mitigating impact on CWBs. The same situation is also relevant for schools where pecuniary and non-pecuniary sources are distributed justly. Thus, the research findings demonstrated that the distributive justice sub-dimension of organizational justice significantly predicted all of the sub-dimensions of CWBs except the ‘theft’ sub-dimension. On the other hand, corrective, processual and interactional justice that represented the sub-dimensions of organizational justice did not significantly predict the sub-dimensions of CWBs.
The purpose of this research is to examine the structure of education and training in the Turk World and to compare them with each other. In the study, the general structure, development and current situation of the education and training... more
The purpose of this research is to examine the structure of education and training in the Turk World and to compare them with each other. In the study, the general structure, development and current situation of the education and training systems of the Turk World has been researched in detail and compared. In this comparative study, a horizontal approach was used that examined the elements of different education systems as a whole. The education and training systems in these countries, the stages of the educational institutions, the structure of the institutions that educate students, the admission conditions of the students to the schools, the duration of education, the status of higher education, and postgraduate education were examined, and evaluated. The education and training systems of the countries in the Turk World were first researched one by one and explanations were made in the light of the gathered information, then the tables were created with the information, the information in the tables was analysed and explanations were made under the tables. In the conclusion part, the information in the tables for all countries was summarized, the current situations were compared, and evaluations were made. At the stage of data collection; printed scientific resources such as thesis, books, journals, and articles related to the education and training systems applied in the Turk World were used. The data gathered were analysed using descriptive analysis approach according to the criteria determined with the aims of the research. As a result, it has been determined that there are similarities and differences in the structure of the education and training of the Turk World, and these determinations have been revealed. The main differences achieved are; secondary education (high school) and higher education periods, and the difference in the age of starting primary school. The duration of basic education (primary school) is the same in all countries. The Turk World should establish common quality standards in education and training, reflect these standards in their programs, and carry out remedial studies to bring education and training to the level of exclusive civilizations and put them into practice as soon as possible.
Dünya nüfusunun yaklaşık yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların erkeklerle paylaştıkları bu sayısal eşitlik ne yazık ki birçok alanda beklentileri karşılamamaktadır. Başka bir deyişle, eğitim, işgücü piyasasına dâhil olma,... more
Dünya nüfusunun yaklaşık yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların erkeklerle paylaştıkları bu sayısal eşitlik ne yazık ki birçok alanda beklentileri karşılamamaktadır. Başka bir deyişle, eğitim, işgücü piyasasına dâhil olma, sosyalleşme, prestijli meslekleri edinme, kariyer basamaklarında ilerleme ve üst düzey yönetsel pozisyonlarda görev alma gibi alanlarda ne yazık ki kadınlar nüfusları oranında temsil edilememektedir. Beklentileri karşılamayan bu temsil oranları birçok araştırmacının ilgisini çekmiş ve nedenleri birçok çalışmaya (Akdöl, 2009; Bhasin, 2014; Cooper Jackson, 2001; Hu ve Yun, 2008; Kara, 2015; Karaca, 2007; Palmer ve Hyman, 1993) konu edilmiştir.
Araştırmalar kadınların erkeklere oranla geride kalmalarının altında yatan birçok etken olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, toplumsal cinsiyet rolleri (Bhasin, 2014), toplumsal/kültürel yapı, stereotipler ve cinsiyet ayrımcılığı (Catalyst, 2007), aile yaşamı ve kadının ailede üstlenmek zorunda olduğu roller (Palmer ve Hyman, 1993) literatürde sık karşılaşılan etkenlerdendir. Genellikle dış etkenlere atıfta bulunan çalışmaların aksine bu etkenleri kabul etmekle beraber yine bu etkenlerin kadınlar tarafından içselleştirilmesiyle ortaya çıkan psikolojik durumu ifade etmek amacıyla da birçok psikolojik sendromdan yardım alınmıştır. Cam Tavan Sendromu, Görünmez Kadın Sendromu, Kraliçe Arı Sendromu, Süper Anne Sendromu, Sindirella/Andromeda Kompleksi bu psikolojik sendromlara örnek olarak gösterilebilir. Bu sendromların isimlendirilmesinde ve tanımlanmasında daha açıklayıcı olması amacıyla metaforik anlatımlardan yararlanılmıştır. Bu metaforlar kimi zaman cansız nesnelere, kimi zaman masal kahramanlarına, kimi zaman da mitolojik figürlere yapılan benzeşimlerle ortaya çıkmıştır. Örneğin, görülemeyen ve geçilemeyen engeller cama benzetilmiş ve cam nesnesi cam tavan sendromunun, Sindirella isimli masal kahramanı da bu araştırmaya konu edilen Sindirella kompleksinin isimlendirilmesi ve tanımlanmasında kullanılmıştır.
Sindirella diğer ismiyle Andromeda kompleksi bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Yapılan literatür taramasında konuyla ilgili yeterli sayıda araştırma olmadığı, Sindirella kompleksi kavramının görece daha yaygın kullanıldığı ve mitolojik Andromeda masalının ihmal edildiği görülmüştür. Bu araştırma literatürdeki bu boşlukları doldurmak adına yapılmıştır. Bu amaçla aşağıda öncelikle mitoloji-psikoloji ilişkisi tartışılmış, sendrom ve psikomitolojik sendrom kavramları açıklanmış, Sindirella kompleksi ve kompleksin geliştirilme süreci ile ilgili bilgilere yer verilmiş, ardından kompleksin ilgili olduğu bazı kavramlar ve son olarak da kompleksin aile, örgüt ve yönetimdeki olası yansımaları açıklanmıştır.
Sharenting, which means sharing sensitive content about children on online platforms, primarily on social media, is the focus of this research. Although it is mostly carried out by parents, it is seen that the child's relatives, peers,... more
Sharenting, which means sharing sensitive content about children on online platforms, primarily on social media, is the focus of this research. Although it is mostly carried out by parents, it is seen that the child's relatives, peers, and education staff working at the school where he/she is studying also exhibit this behavior. Sharenting; it is an issue that needs to be discussed in school life as well as in private life, as it carries some risks regarding the child's safety, mental health, privacy and private life as a human being before anything else. In this study, sharenting was examined in the context of ethics, media ethics and education. Also sharenting; it has been examined through the lens of the UN Convention on the Rights of the Child (CRC) and it has been tried to determine which of the child's rights (living, developmental, protection and participation) which are clearly expressed in the convention, are divided into four basic dimensions. Accordingly, sharenting; it violates a total of 17 articles of the CRC in all right dimensions, mostly in the dimension of protection rights. The issue of whether sharenting is ethical or unethical is ambiguous as it varies according to the underlying ethical theory.

Çocuklarla ile ilgili hassas içeriklerin internet aracılığı ile başta sosyal medya olmak üzere çevrimiçi platformlarda paylaşılması anlamına gelen sharenting davranışı bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Daha çok ebeveynlerce gerçekleştirilse de çocuğun yakınlarının, akranlarının, öğrenim gördüğü okulda görev yapan eğitim çalışanlarının da bu davranışı sergiledikleri görülmektedir. Sharenting davranışı; çocuğun herşeyden önce bir insan olarak güvenliğine, ruh sağlığına, mahremiyetine ve özel hayatına zarar vermeye dair bir takım riskler taşıması nedeniyle özel yaşamın yanında okul yaşamında da tartışılması gereken bir konudur. Bu çalışmada sharenting davranışı; genelde etik, özellikli olarak medya etiği ve eğitim bağlamında incelenmiştir. Ayrıca sharenting; BM Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) lensinden irdelenmiş ve davranışın sözleşmede çocuğun açıkça ifade edilen dört temel boyuta ayrılan haklarından (yaşamsal, gelişimsel, korunma ve katılma) hangilerine aykırı olduğu saptanmaya çalışılmıştır. Buna göre sharenting; ÇHS’nin çoğunlukla korunma hakları boyutunda olmak üzere tüm hak boyutlarında toplam 17 maddesini ihlal etmektedir. Sharenting davranışının etik olup olmadığı konusu ise temel alınan etik teoriye göre değiştiğinden muğlaktır.
Bireyin sosyal ilişkilerden mahrum, izole ve bir başına olduğuna iliş-kin duygu durumu yalnızlık olarak adlandırılmaktadır. Yalnızlığın örgütsel bağlamdaki karşılığı örgütsel yalnızlık kavramı ile ifade edilmektedir. İşgörenlerin örgütte... more
Bireyin sosyal ilişkilerden mahrum, izole ve bir başına olduğuna iliş-kin duygu durumu yalnızlık olarak adlandırılmaktadır. Yalnızlığın örgütsel bağlamdaki karşılığı örgütsel yalnızlık kavramı ile ifade edilmektedir. İşgörenlerin örgütte gerçekleşen iletişim ağlarına kimi zaman içsel kimi zaman dışsal bazı faktörler nedeniyle girmemesi ya da girememesi sonucu ortaya çıkan örgütsel yalnızlık durumunun kavramsal olarak irdelenmesi derleme niteliğindeki bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Büyük ölçüde bireyin iş dışında deneyimlediği sosyal yalnızlığa ilişkin bilgi birikiminden beslenen örgütsel yalnızlık yazını ancak son on yılda araştırmacıların ilgisini çekmiş ve çoğunlukla işletme tipi örgütlere yönelik çalışmalar yapılmış, eğitim örgütlerinde eğitim işgörenlerinin yaşadığı yalnızlık ise görece ihmal edilmiştir. Bu nedenle bu araştırmada; öncelikle yalnızlık ve örgütsel yalnızlık kavramlarının tanımı yapılmış, örgütsel yalnızlığın boyutları, nedenleri ve sonuçları açık-lanmış, ardından eğitim işgörenlerinin deneyimledikleri örgütsel yalnızlık durumu irdelenmiştir.
Türkiye’de kadınlar öğretmenlik mesleğinde önemli temsil oranıyla yer almalarına karşın eğitim örgütlerinde üst düzey yönetsel pozisyonlarda azınlık statüsünde kalmaktadırlar. Bu çalışmada öncelikle kadınların üst düzey yönetsel... more
Türkiye’de kadınlar öğretmenlik mesleğinde önemli temsil oranıyla yer
almalarına karşın eğitim örgütlerinde üst düzey yönetsel pozisyonlarda azınlık
statüsünde kalmaktadırlar. Bu çalışmada öncelikle kadınların üst düzey yönetsel
pozisyonlara yükselmelerine engel olan ve cam tavan olarak nitelendirilen bireysel,
örgütsel ve toplumsal faktörler teorik bir çerçevede incelenmiştir. Kadınların
yöneticilikte üst basamaklara ulaşmada karşılaştıkları engeller ortaya konularak, bu
engelleri aşabilmelerine ilişkin öneriler geliştirilmiştir.

Nitel olarak desenlendirilen bu araştırmada veriler, maksimum çeşitlilik
örneklemesi tekniği ile Niğde İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinde ve merkeze
bağlı kamu okullarında görev yapan toplam 31 yönetici ile yüz yüze görüşmeler
yapılarak toplanmıştır. Katılımcıların kadınların üst düzey yönetsel pozisyonlara
yükselememesine neden olan bireysel, örgütsel ve toplumsal engellere, ayrıca bu
engelleri aşmaya ilişkin görüşlerini tespit etmek amacıyla görüşme formu
hazırlanmış, toplanan veriler içerik analizi yöntemiyle değerlendirilmiştir.

Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların tamamı, kadınların üst düzey yönetsel
pozisyonlara yükselmede cam tavan engellerle karşılaştıklarını düşünmektedirler.
Hem il ve ilçe yöneticilerinin hem de okul yöneticilerinin, cam tavan engellerin
çoğunlukla bireysel faktörlere ilişkin olduğuna inandıkları saptanmıştır. Bireysel
faktörleri sırasıyla örgütsel faktörler ve toplumsal faktörler izlemiştir.
Hem il ve ilçe yöneticileri hem de okul yöneticileri cam tavan sendromunun
bireysel engellerine en çok yöneticiliğe bakış açısının, örgütsel engellerine en çok
örgüt kültürü ve politikalarının, toplumsal engellerine en çok mesleki ayrımın neden
olduğuna inanmaktadırlar.

İl ve ilçe yöneticileri kadınların üst düzey yönetsel pozisyonlara yükselmede
karşılaştıkları engelleri aşabilmeleri için çoğunlukla kadınlara yönelik (daha talepkâr
ve mücadeleci olmaları gibi) önerilerde bulunurken, okul yöneticileri hem kadınlara
(daha talepkâr olmaları, kendilerine güvenmeleri gibi) hem politikacılara (kota
uygulaması, mesai saatlerinin esnetilmesi gibi) önerilerde bulunmuşlardır.

Although women in Turkey have a place in teaching profession with an
important representation rate, they are in minority status in top-level administrative
positions in educational organizations. In this study, firstly the individual,
organizational and social factors, which are called as the “Glass Ceiling Syndrome”
preventing women from becoming upper-level administrator positions are examined
in theoretical framework. The obstacles that prevent women from becoming top-level
administrators are revealed and recommendations on their overcoming these
obstacles have been developed.

The study has been designed in the Qualitative Style with the Maximum Variety
Sampling Technique, and the data have been collected from 31 administrators who
work in National Education Managements and in public schools in Niğde city center
and its districts with face-to-face interviews. An interview form has been prepared to
determine the viewpoints of the participants on individual, organizational and social
obstacles that prevent women from becoming upper-level administrators at top-level
positions, and the data have been evaluated with the Content Analysis Method.
According to the results, all of the participants think that women face the “Glass
Ceiling Syndrome” in becoming administrators in top-level positions. It has been
determined that the majority of the administrators both in the city center and in the districts think that the “Glass Ceiling Syndrome” obstacles are mostly self-imposed.
Individual factors were followed by organizational factors and social factors,
respectively.

Administrators and principals who are in the city center and in the districts
believe that the viewpoints on administrative positions of women lead to the
individual glass ceiling syndrome; organizational culture and policies lead to
organizational obstacles; and occupational discrimination leads to social obstacles.
The administrators in the city center and in the districts make recommendations
that are mostly directed towards women (like being more enthusiastic, demanding
and combative about top-level positions) in order to overcome the obstacles; and
school administrators mostly make recommendations that are directed both towards
women (like being more enthusiastic and demanding, having self-confidence, etc.),
and also to politicians (applying quota, flextime practice at work, etc.).
Purpose: The present study aims to investigate the level of teachers' organizational citizenship behaviors and counter-productive work behaviors (CWBs) based on public primary school administrators’ and teachers' perceptions and the... more
Purpose:  The present study aims to investigate the level of teachers' organizational citizenship behaviors and counter-productive work behaviors (CWBs) based on public primary school administrators’ and teachers' perceptions and the relationship between these two variables. 

Research Methods: This study was conducted in a correlational survey model. The sample of this study was formed in the 2018-2019 academic year, consisted of public primary school administrators and teachers who worked in nine different districts Received: 18 Jun., 2019  Received in revised form:  22 Sept. 2019  Accepted:  14 Oct. 2019  DOI: 10.14689/ejer.2019.84.1  Keywords Counter-productive work behaviors, organizational citizenship, extra-role behavior.
of Ankara. This study employed the stratified sampling method. The data were collected using the Counter-productive Work Behavior Scale and Organizational Citizenship Behavior Scale. In the data analysis, arithmetic means, standard deviation and multilinear regression analysis were used. 

Findings: The findings showed that teachers rarely exhibited counter-productive work behaviors. The most frequently exhibited behaviors were identified as ‘withdrawal’ and ‘abuse toward others’, and the least frequently exhibited behavior was identified as ‘theft’. The most important predictor of the sub-dimensions of CWBs was the courtesy sub-dimension of Organizational Citizenship Behaviors (OCBs).

Implications for Research and Practice: The results revealed that teachers who exhibit CWBs also show passive behaviors more frequently and avoid active aggressive behaviors that require one-to-one interaction. The behaviors included that the courtesy dimension had a preventing or reducing effect on CWBs. Thus, teachers should be encouraged to follow the rules of courtesy, and the teachers who deliver successful performance should be rewarded to highlight the issue.
This study aims to determine the rate of workaholism tendency in public primary school teachers. The study has been designed with quantitative research methods and techniques, and the public primary school teachers in central Eskisehir... more
This study aims to determine the rate of workaholism tendency in public primary school teachers. The study has been designed with quantitative research methods and techniques, and the public primary school teachers in central Eskisehir have been targeted as the focus group. The research sample consisted of 320 teachers and was selected using a convenience sampling technique. Data collection was done in two parts, one containing the questions on demographic information and the other having the Duwas Workaholism Scale Turkish Form (DUWASTR), which was tested and adapted as valid and reliable by Doğan and Tel (2011). SPSS statistical package program has been the tool for data analysis to test arithmetic mean, standard deviation, run t-test, and one-way analysis of variance. Findings indicate that teachers have moderate workaholism tendencies regarding overworking and compulsive working. As for overworking and generally speaking, the difference between males and females is significant. Tenure was not an influential factor.
The purpose of this study is to reveal the opinions of educational administrators about the factors that arise from the glass ceiling syndrome which prevents women from becoming senior managers in educational organizations. In addition,... more
The purpose of this study is to reveal the opinions of educational administrators about the factors that arise from the glass ceiling syndrome which prevents women from becoming senior managers in educational organizations. In addition, in this study, suggestions have been developed for women to overcome the obstacles they face in reaching senior management positions. Qualitative method was used in this research. The research was conducted as a descriptive study in the survey model. The participants of the study consisted of educational administrators working in Niğde province. Semi-structured interview technique was used to examine and reveal the views of the participants in depth. Content analysis method was used in the analysis of data. According to the results, all participants think that women face glass ceiling barriers in the promotion of senior managerial positions. Obstacles to the glass ceiling are mostly due to individual factors. Individual factors were followed by organizational and social factors, respectively. Among the individual factors, the most important obstacles are women's negative view of management and their family responsibilities. Women do not aspire to management tasks because they require more workload and responsibility. In addition, male-dominated organizational policies and the sexist approach, which sees management as man's job are barriers for women. It has been suggested that women should be more willing and challenging to overcome the glass ceiling barriers. In addition, suggestions were made for senior management positions such as allocating quotas and providing flexible working hours for women.
Bilinen en ilkel insan topluluklarında bile etiğin, diğer yazılı ve yazısız kurallarla birlikte toplum sisteminin yaşamını idame ettirebilmesi ereğiyle işe koşulduğunu söylemek mümkündür. Etik; davranışın türü, niteliği ya da sonuçlarıyla... more
Bilinen en ilkel insan topluluklarında bile etiğin, diğer yazılı ve yazısız kurallarla birlikte toplum sisteminin yaşamını idame ettirebilmesi ereğiyle işe koşulduğunu söylemek mümkündür. Etik; davranışın türü, niteliği ya da sonuçlarıyla ilgilenmekten ziyade sergilenme nedenlerini, bireyi bu davranışa iten faktörleri felsefi bir perspektiften inceleyerek evrensel prensipler ortaya koymaya çalışan bir disiplin olarak tanımlanabilir. Diğer tüm kurallarla birlikte etiğin temel amacı, insana kendi sınırlarının farkında olduğu bir özgürlük alanı yaratmak, diğerlerinin hak ve özgürlüklerini bu yolla korumak ve toplumun uyum içerisinde yaşamasını sağlamaktır.
İnsanoğlu varoluşundan bu yana kimi zaman ihtiyaç kimi zaman merak itkileriyle birçok soru sormuş, gözlem yapmış, bilinmeyeni anlamaya çalışmıştır. Bu çabalar zamanla daha sistematik, özellikli, eleştirel, nesnel vb. nitelikteki bilimsel araştırmaların dolayısıyla da bilimin ortaya çıkmasına ön ayak olmuştur. Bilim, bilimsel araştırmalardan beslenmektedir. Dolayısıyla bilimin; bu araştırmalarda kullanılan yöntem ve araçlardan, elde edilen sonuçların niteliği ve güvenirliğinden, insanlığa getirdiği yarar ya da zararlardan vb. doğrudan etkileneceğini söylemek mümkündür. Bilim insanlık yararına hizmet etmeyi amaçlar. Bu amaca uygun şekilde bilim yapılması için de bazı etik ilkelere uyulması gerekmektedir.
Bilim, yalnızca bilim yapanların inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemlidir. Nitekim bunun öneminin kavranamadığı süreçlerde -özellikle İkinci Dünya bilimsel araştırmaya maruz kalmıştır. Bu nedenle bilim, etik disiplininden ayrı
düşünülmemeli, hatta onun ortaya koyduğu bilgi birikimini göz önünde tutarak
işleyişini sürdürmelidir. Etiğin bilime izdüşümünü ifade eden bilim etiği, her türlü
bilimsel faaliyetin ahlak felsefesi perspektifinden incelenerek belirlenmiş ilkeler
yoluyla düzenlenmesidir. Bilimin araştırma ve yayınların bütünü olduğu gerçeğinden
hareketle, bilim etiğinin, bilimsel araştırma süreci ve yayın süreci olmak üzere
iki ana boyuta ilişkin etik ilkelerden oluştuğu söylenebilir.
Bilimsel araştırma ve yayınların önemli bir kısmının yükseköğretim kurumlarında
gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Akademik etik, bu kurumlarda gerçekleşen
bilimsel faaliyetlerin ve insan davranışlarının etik perspektifinden tartışılmasını
ifade eder. Dolayısıyla akademik etik hem bilim etiği ilkelerini hem de
iç paydaş davranışlarına yön verecek etik ilkeleri kapsamaktadır. Başka bir deyişle
akademide, bilim etiğine ve daha fazlasına ihtiyaç vardır bu nedenle de akademik
etik bilim etiğinden daha kapsamlıdır.
Bu araştırma; etik, bilim etiği ve akademik etik olmak üzere üç ana bölümden
oluşmaktadır. İlk bölümde etik kavramı tanımlanmış, etiğin işlev ve kapsamı üzerinde
durulmuştur. İkinci bölümde bilim ve bilim etiği kavramlarının tanımına,
bilim etiğinin tarihi temellerine, bilim etiği kapsamında yer alan araştırma etiği
ve yayın etiği ilkelerine yer verilmiştir. Araştırmanın akademik etik ile ilgili olan
son bölümünde ise akademi ve akademik etik kavramları tanımlanmış, akademik
etiğin kapsamı ayrıntılı şekilde irdelenmiştir.
Yapılan literatür taramasında bilim etiği ve akademik etik kavramlarının genellikle
birlikte ele alındığı görülmüştür.
Oysaki akademik etik akademinin çok
yönlü yapısı gereği bilim etiğinden görece kapsamlıdır. Bu nedenle bu araştırmada
bu iki kavram ayrı ayrı ele alınmış ve akademik etiğin boyutlarına ilişkin
bir sınıflandırma oluşturulmuştur. Bunlara
ilaveten etik, bilim etiği ve akademik
etik kavramlarının ayrıntılı şekilde ele alındığı bir araştırmaya rastlanmaması bu
araştırmayı güçlü kılmaktadır. Tüm bu nedenlerle araştırmanın literatürdeki bu
boşlukları dolduracağı umulmaktadır.
The aim of the research is to examine the structure of education and training from pre-school to high school in Turkey and the Turkish Republic of Northern Cyprus, the States of the Turkic World, and to compare them with each other. In... more
The aim of the research is to examine the structure of education and training from pre-school to high school in Turkey and the Turkish Republic of Northern Cyprus, the States of the Turkic World, and to compare them with each other. In order to achieve this aim, it has been collected through document review from the literature related to each of these states, printed scientific and official sources, and data on the official websites of the ministries of the relevant states. While analyzing the data, descriptive analysis method was used. In the research, the themes of languages of education, pre-school education, primary school education, secondary school education and high school education were created by considering the descriptive analysis method stages; The sources that can be accessed and evaluated within the scope of the research were examined within the scope of these themes. The data obtained were defined, supported by direct quotations, and interpreted by adhering to the ori...
This research focuses on gender, meaning that the roles and actions of "feminine" and "masculine" genders are distinguished by societal expectations and turned into "female" or "male" individuals. This qualitative study intends to... more
This research focuses on gender, meaning that the roles and actions of "feminine" and "masculine" genders are distinguished by societal expectations and turned into "female" or "male" individuals. This qualitative study intends to elucidate the opinions of high school students on gender differences in teacher behavior. The research study group comprises of 80 participants drawn from the students attending public high schools in the central regions of Eskişehir during the academic years 2022–2023. The researcher devised a semi-structured interview form to collect data for the study. The data were analyzed using the method of content analysis. According to the research findings, most gender role preconceptions are restrictive/repressive, and these stereotypes constitute the foundation of gender discrimination in society. In addition, individuals adopt the gender roles that society deems proper for them out of fear of social exclusion, rejection, and condemnation. All participants agree that teachers display gender-stereotyped behaviour. Moreover, instructor behaviors including these patterns vary according to the gender of the students. Teachers encourage female students to conduct and speak in a particular manner, to sit in a particular manner, to be interested in sports such as volleyball that are deemed appropriate for women, not to use abusive language, not to act like males, and not to cut their hair as short as men. On the other hand, male students engage in actions and speak in a particular manner regarding not chewing gum, gossiping, not wearing jewelry, not wearing pink, and wearing tight clothing. In addition, according to participant feedback, it is possible to eliminate gender role stereotypes through practices such as raising environmental awareness through individual effort, educating the public, arranging education programs to promote gender awareness, training teachers, and imposing sanctions. It is feasible to suggest that instructors' gender behavior can have either positive or harmful consequences on their students, and that these gender roles can be replicated or stopped in schools by teachers. For this reason, it is important for teachers to receive pre-service and in-service training so that they can gain gender awareness.

‘Dişi’ veya ‘er’ cinsiyetlerin rol ve davranışlarının, toplumun beklentilerine uygun şekilde ayrıştırılarak ‘kadın’ veya ‘erkek’ kişilere dönüştürülmesi anlamına gelen toplumsal cinsiyet bu araştırmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Lise öğrencilerinin, öğretmen davranışlarında toplumsal cinsiyete ilişkin görüşlerini ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma nitel bir araştırma olarak tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2022-2023 eğitim öğretim yılında Eskişehir ili merkez ilçelerinde bulunan kamuya bağlı liselerde öğrenim gören öğrencilerden maksimum çeşitlilik örneklemesi ile seçilen 80 katılımcı oluşturmaktadır. Araştırma verileri araştırmacı tarafından geliştirilen yarı-yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile toplanmıştır. Veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre toplumsal cinsiyet rol kalıpları çoğunlukla kısıtlayıcı/baskılayıcıdır ve bu kalıplar toplumda cinsiyet ayrımcılığının temelini oluşturmaktadır. Ayrıca bireyler toplumdan dışlanma, kabul görmeme ve kınanma endişesi ile toplumun kendilerine uygun gördüğü cinsiyet rollerini kabul etmektedir. Katılımcıların tamamı öğretmenlerin toplumsal cinsiyet rol kalıplarını içeren davranışlar sergilediği görüşündedir. Ayrıca bu kalıpları içeren öğretmen davranışları öğrencilerin cinsiyetlerine göre farklılaşmaktadır. Bu bağlamda öğretmenler; kız öğrencilere en çok oturma şekline, kadına uygun görülen voleybol gibi spor dallarıyla ilgilenmelerine, küfürlü konuşmamalarına, erkek gibi davranmamalarına, saçlarını erkek gibi kısacık kestirmemelerine yönelik söylem ve davranışlarda; erkek öğrencilere ise en çok sakız çiğnememelerine/dedikodu yapmamalarına/takı takmamalarına/pembe renk ve dar kıyafetler giymemelerine, erkek sporu olarak görülen futbol gibi spor dallarıyla ilgilenmelerine yönelik söylem ve davranışlarda bulunmaktadır. Ayrıca katılımcı görüşlerine göre; bireysel çaba ile çevreyi bilinçlendirme, ailede ve okulda bireyleri yetiştirme, halk eğitimleri, öğretim programlarının toplumsal cinsiyet farkındalığı oluşturacak şekilde düzenlenmesi, öğretmenlerin eğitilmesi, yaptırım uygulanması gibi uygulamalarla toplumsal cinsiyet rol kalıplarını ortadan kaldırmak mümkündür. Öğretmenlerin sergilediği toplumsal cinsiyet davranışlarının öğrenciler üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri olabileceğini, toplumsal cinsiyet rollerinin okullarda öğretmenler tarafından yeniden üretilebileceği ya da önlenebileceğini söylemek mümkündür. Bu nedenle öğretmenlerin toplumsal cinsiyet farkındalığını kazanacakları şekilde hizmet öncesinde ve hizmet içinde eğitime tabi tutulmaları önem arz etmektedir.
The right to access higher education and the ability to benefit from higher education services effectively is among the fundamental rights of disabled individuals as well as other individuals. In addition, these rights constitute an... more
The right to access higher education and the ability to benefit from higher education services effectively is among the fundamental rights of disabled individuals as well as other individuals. In addition, these rights constitute an important part of the right to education, which plays a key role in exercising and learning other rights. The problems of students with disabilities who have access to higher education are the subject of this research. This research, which aims to determine the possible policy and support strategies by determining the opinions of the students and faculty members working in the relevant units regarding the quality of service provided to disabled students studying in higher education institutions, is designed as a qualitative study. The study group consists of two disabled students who continue their university education in the fall semester of the 2022-2023 academic year and two faculty members working in the disabled units of these universities. The data collected in the study were analyzed by Critical Incident Technique (CIT) analysis, which allowed the participants to examine the stories they told based on their own experiences. According to the results of the research, although students with disabilities have the same basic rights and freedoms as individuals without disabilities and legal measures are taken at international and national levels, they cannot use their rights effectively in higher education as in many fields. The problems faced by disabled students are divided into three dimensions as (i) education and training services, (ii) exam services, and (iii) support services. Students with disabilities have problems in issues such as the physical conditions and accessibility of the campus, library services, and dining hall layout, which are mainly included in support services. Failure to organize the exams in accordance with the type of disability, the inadequacy of some assistants working as lecturers to express the visuals, long questions, not preparing the visual questions in the form of embossing and not granting an exemption in return are among the most important problems experienced by students with disabilities in exam services. In addition to these, the problems faced by disabled students in education and training services constitute situations that negatively affect the understanding and comprehension of the course, such as in-class materials not being suitable for the type of disability and not sharing notes. It can be concluded that identifying the problems faced by disabled students studying at universities is a prerequisite for increasing the awareness of both university administrations, academic staff and peers without disabilities, solving these problems, and developing the necessary policies and strategies.
Kadınlar, avcılık ve toplayıcılık dönemi dahil bin yıllardır gerek kamusal gerek özel alanda gerçekleşen tüm emek süreçlerinin önemli bir parçası olmuştur. İnsanlığın yeryüzündeki yaşı ile denk olan bu emek süreci, sanayi devrimi ile... more
Kadınlar, avcılık ve toplayıcılık dönemi dahil bin yıllardır gerek kamusal gerek özel alanda gerçekleşen tüm emek süreçlerinin önemli bir parçası olmuştur. İnsanlığın yeryüzündeki yaşı ile denk olan bu emek süreci, sanayi devrimi ile birlikte işgücü piyasasına taşınmış ve kadınlar erkek egemenliğinin kol gezdiği hemen hemen her hizmet ve üretim sektöründe boy göstermeye başlamışlardır. Kadınları ‘ücretsiz emekçi’likten ‘ücretli işgören’ pozisyonuna aktaran bu devrimin üzerinden yaklaşık iki yüzyıl geçmiş, ancak bu geçen süreye rağmen kadın istihdamı bugün halen dünyanın birçok ülkesinde katılım oranları, alınan ücret miktarı, çalışılan pozisyon ve çalışma şartları bakımından idealin oldukça altında ve erkeklerin gerisinde kalmıştır.
Her ne kadar kadınların ücretli işgücüne dahil oldukları günden bu yana işgücü piyasasındaki payları yavaş ama kararlı şekilde artıyor olsa da bu artış genellikle erkeklere görece düşük statülü ya da stratejik açıdan önem atfedilmeyen pozisyonlarda kendini göstermiştir. Bu durumu erkeklerin daha stratejik iş ve pozisyonlarda konumlandırıldığı şeklinde okumak da mümkündür. Nitekim Wirth (2001) bu konumlandırma neticesinde erkeğin ‘stratejik işgören’ kadının ise yalnızca ona yardımcı pozisyonundaki bir ‘destek işgöreni’ haline geldiğini belirtmiştir.
Stratejik işgören-destek işgöreni sınıflandırması aynı zamanda erkeğin aktif, kadının ise görece pasif olduğu örgütlerin yaygınlığına işaret etmektedir. Bu, işgücü piyasası tarafından dayatılmış bir ayrımdır. Ancak örgütte işler her zaman bu dayatmalara ya da genellemelere paralel şekilde gitmemektedir. Başka bir deyişle bir zorunluluk ya da bir ayrımcılık olmasa dahi kadın işgörenler örgütlerde aktif olmayı kimi zaman reddetmekte, bilinçli olarak ve kendi rızaları ile pasif olmayı yeğlemektedirler. Bu durumda kadının örgütte erkek meslektaşlarına görece geri planda ve pasif olarak konumlanmasına neden olan faktörlerin yalnızca dışsal olmadığı, kadının kendisinden kaynaklanan içsel faktörlerin de bu konumlanmada önemli rol oynadığını gözden kaçırmamak önemlidir. Alanyazında içsel veya dışsal bazı faktörler nedeniyle kadının işte geri planda kalması/bırakılması görünmezlik sendromuyla açıklanmıştır.
Görünmez kadın sendromu bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Alanyazında bu konuda yeterli sayıda araştırma olmaması bu araştırmayı güçlü kılmaktadır. Ayrıca araştırma bu sendromu; içsel bir faktör olduğu yanılgısının üzerini çizerek, salt içsel olmadığı bunun yanında ‘içselleştirilmiş dış faktörler’ ya da ‘dışsal faktörler’ nedeniyle de ortaya çıkabileceği gerçeğinin altını çizen bir perspektiften analiz etmeyi amaçladığından önemlidir. Bunlara ilaveten; yapılan alanyazın taramasında hedef kitlesi ve içeriği farklı olan birkaç tip görünmezlik sendromu olduğu ancak bu tiplerin ve sendroma neden olan faktörlerin incelendiği kapsayıcı bir araştırma olmadığı tespit edilmiştir. Araştırmanın alanyazındaki bu boşlukları dolduracağı umulmaktadır.
Bu amaçla aşağıda öncelikle görünmez kadın sendromunun tanımı, tipleri ve geliştirilme süreci ile ilgili bilgilere yer verilmiş, ardından bu sendroma neden olan faktörler incelenmiş ve son olarak da aile, örgüt ve örgüt yönetimindeki olası yansımaları açıklanmıştır.
This study focuses on Grounded Theory, which is one of the qualitative research designs. Glaser and Strauss developed the Grounded Theory; it has been revised by other scientists, resulting in three distinct Grounded Theory approaches:... more
This study focuses on Grounded Theory, which is one of the qualitative research designs. Glaser and Strauss developed the Grounded Theory; it has been revised by other scientists, resulting in three distinct Grounded Theory approaches: the systematic design (Corbin and Strauss approach), the classical design (Glaser approach), and the constructivist approach (Charmaz approach). This research aims to discover the key characteristics of grounded theory through a comprehensive examination of these three methods and to show the systematic design in depth. In Grounded Theory research, the systematic design is favoured above other designs, so it is essential to understand the application steps carefully. As a result, the systematic design, which is similar to other designs in terms of fundamental characteristics, exhibits coding stage variances. In this regard, it is intended that the study will alleviate ambiguity in Grounded Theory research, particularly during the coding phase.
In both their private and occupational lives, women sometimes feel powerless due to the problems they encounter and exhibit the behavior of waiting for help. One of the psychomythological syndromes that causes women to lag behind men in... more
In both their private and occupational lives, women sometimes feel powerless due to the problems they encounter and exhibit the behavior of waiting for help. One of the psychomythological syndromes that causes women to lag behind men in work life is defined as the Andromeda Complex. The aim of this study, which was designed in the "analytical research" model, one of the qualitative research methods, is to analyze the Andromeda Complex, which expresses this redemptive waiting syndrome women experience consciously or unconsciously, and to determine the dimensions of the Andromeda Complex experienced by women. The analysis is based on three narratives that form the foundations of this complex. For this purpose, these three narratives, namely the myth of "Andromeda," which gave the complex its name, "Cendrillon" by Charles Perrault, and "Cinderella" by the Brothers Grimm, were analyzed through the content analysis technique to determine the dimensions of the female depiction drawn in these tales. According to the research findings, emotionality, daydreaming, being dependent, not being combative, belief that a savior will come, and internalizing social gender roles constitute the individual dimension of the Andromeda Complex, while social gender, gender discrimination, and stereotypes form the social dimension. Awareness of the factors that cause the complex may contribute to the protection of women who play an active role in many areas of social life, especially in the education and health sectors, from this complex, especially in the workplace, to gain self-confidence, to their well-being, and their productivity.
İlkokul yönetici ve öğretmenlerinin, COVID-19 pandemisinde; “uzaktan eğitim”, “uzaktan eğitimde öğretmen” ve “uzaktan eğitimde öğrenci” kavramlarına ilişkin metaforik algılarını ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma nitel bir araştırma... more
İlkokul yönetici ve öğretmenlerinin, COVID-19 pandemisinde; “uzaktan eğitim”, “uzaktan eğitimde öğretmen” ve “uzaktan eğitimde öğrenci” kavramlarına ilişkin metaforik algılarını ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma nitel bir araştırma olarak tasarlanmıştır. Çalışma grubunu maksimum çeşitlilik örneklemesiyle seçilen 53’ü yönetici, 166’sı öğretmen toplam 219 katılımcı oluşturmaktadır. Katılımcıların metaforik algıları yarı-yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile belirlenmeye çalışılmıştır. Veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre gerek yöneticilerin gerekse öğretmenlerin metaforik algılarının her üç kavramda da “olumlu” ve “olumsuz” olmak üzere iki ana kategoriye ve bu kategoriler altında çeşitli alt kategorilere ayrıldığı tespit edilmiştir. Hem yöneticilerin hem de öğretmenlerin “uzaktan eğitim” ve “uzaktan eğitimde öğrenci”ye ilişkin metaforik algıları çoğunlukla olumsuzdur. Buna karşılık her iki katılımcı grubunda “uzaktan eğitimde öğret...
Kadınlar, avcılık ve toplayıcılık dönemi dahil bin yıllardır gerek kamusal gerek özel alanda gerçekleşen tüm emek süreçlerinin önemli bir parçası olmuştur. İnsanlığın yeryüzündeki yaşı ile denk olan bu emek süreci, sanayi devrimi ile... more
Kadınlar, avcılık ve toplayıcılık dönemi dahil bin yıllardır gerek kamusal gerek özel alanda gerçekleşen tüm emek süreçlerinin önemli bir parçası olmuştur. İnsanlığın yeryüzündeki yaşı ile denk olan bu emek süreci, sanayi devrimi ile birlikte işgücü piyasasına taşınmış ve kadınlar erkek egemenliğinin kol gezdiği hemen hemen her hizmet ve üretim sektöründe boy göstermeye başlamışlardır. Kadınları ‘ücretsiz emekçi’likten ‘ücretli işgören’ pozisyonuna aktaran bu devrimin üzerinden yaklaşık iki yüzyıl geçmiş, ancak bu geçen süreye rağmen kadın istihdamı bugün halen dünyanın birçok ülkesinde katılım oranları, alınan ücret miktarı, çalışılan pozisyon ve çalışma şartları bakımından idealin oldukça altında ve erkeklerin gerisinde kalmıştır. Her ne kadar kadınların ücretli işgücüne dahil oldukları günden bu yana işgücü piyasasındaki payları yavaş ama kararlı şekilde artıyor olsa da bu artış genellikle erkeklere görece düşük statülü ya da stratejik açıdan önem atfedilmeyen pozisyonlarda kendini göstermiştir. Bu durumu erkeklerin daha stratejik iş ve pozisyonlarda konumlandırıldığı şeklinde okumak da mümkündür. Nitekim Wirth (2001) bu konumlandırma neticesinde erkeğin ‘stratejik işgören’ kadının ise yalnızca ona yardımcı pozisyonundaki bir ‘destek işgöreni’ haline geldiğini belirtmiştir. Stratejik işgören-destek işgöreni sınıflandırması aynı zamanda erkeğin aktif, kadının ise görece pasif olduğu örgütlerin yaygınlığına işaret etmektedir. Bu, işgücü piyasası tarafından dayatılmış bir ayrımdır. Ancak örgütte işler her zaman bu dayatmalara ya da genellemelere paralel şekilde gitmemektedir. Başka bir deyişle bir zorunluluk ya da bir ayrımcılık olmasa dahi kadın işgörenler örgütlerde aktif olmayı kimi zaman reddetmekte, bilinçli olarak ve kendi rızaları ile pasif olmayı yeğlemektedirler. Bu durumda kadının örgütte erkek meslektaşlarına görece geri planda ve pasif olarak konumlanmasına neden olan faktörlerin yalnızca dışsal olmadığı, kadının kendisinden kaynaklanan içsel faktörlerin de bu konumlanmada önemli rol oynadığını gözden kaçırmamak önemlidir. Alanyazında içsel veya dışsal bazı faktörler nedeniyle kadının işte geri planda kalması/bırakılması görünmezlik sendromuyla açıklanmıştır. Görünmez kadın sendromu bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Alanyazında bu konuda yeterli sayıda araştırma olmaması bu araştırmayı güçlü kılmaktadır. Ayrıca araştırma bu sendromu; içsel bir faktör olduğu yanılgısının üzerini çizerek, salt içsel olmadığı bunun yanında ‘içselleştirilmiş dış faktörler’ ya da ‘dışsal faktörler’ nedeniyle de ortaya çıkabileceği gerçeğinin altını çizen bir perspektiften analiz etmeyi amaçladığından önemlidir. Bunlara ilaveten; yapılan alanyazın taramasında hedef kitlesi ve içeriği farklı olan birkaç tip görünmezlik sendromu olduğu ancak bu tiplerin ve sendroma neden olan faktörlerin incelendiği kapsayıcı bir araştırma olmadığı tespit edilmiştir. Araştırmanın alanyazındaki bu boşlukları dolduracağı umulmaktadır. Bu amaçla aşağıda öncelikle görünmez kadın sendromunun tanımı, tipleri ve geliştirilme süreci ile ilgili bilgilere yer verilmiş, ardından bu sendroma neden olan faktörler incelenmiş ve son olarak da aile, örgüt ve örgüt yönetimindeki olası yansımaları açıklanmıştır.
Turkiye’de kadinlar ogretmenlik mesleginde onemli temsil oraniyla yeralmalarina karsin egitim orgutlerinde ust duzey yonetsel pozisyonlarda azinlikstatusunde kalmaktadirlar. Bu calismada oncelikle kadinlarin ust duzey yonetselpozisyonlara... more
Turkiye’de kadinlar ogretmenlik mesleginde onemli temsil oraniyla yeralmalarina karsin egitim orgutlerinde ust duzey yonetsel pozisyonlarda azinlikstatusunde kalmaktadirlar. Bu calismada oncelikle kadinlarin ust duzey yonetselpozisyonlara yukselmelerine engel olan ve cam tavan olarak nitelendirilen bireysel,orgutsel ve toplumsal faktorler teorik bir cercevede incelenmistir. Kadinlarinyoneticilikte ust basamaklara ulasmada karsilastiklari engeller ortaya konularak, buengelleri asabilmelerine iliskin oneriler gelistirilmistir.Nitel olarak desenlendirilen bu arastirmada veriler, maksimum cesitlilikorneklemesi teknigi ile Nigde Il ve Ilce Milli Egitim Mudurluklerinde ve merkezebagli kamu okullarinda gorev yapan toplam 31 yonetici ile yuz yuze gorusmeleryapilarak toplanmistir. Katilimcilarin kadinlarin ust duzey yonetsel pozisyonlarayukselememesine neden olan bireysel, orgutsel ve toplumsal engellere, ayrica buengelleri asmaya iliskin goruslerini tespit etmek amaciyla gorusme formuhazirl...
This research aimed to determine the metaphorical perceptions of class teachers and reveal whether these perceptions are affected by the teaching approaches they adopt. Because teachers’ opinions were collected in written form, this study... more
This research aimed to determine the metaphorical perceptions of class teachers and reveal whether these perceptions are affected by the teaching approaches they adopt. Because teachers’ opinions were collected in written form, this study is a descriptive survey model study. The participants of the study consisted of 64 class teachers chosen through the maximum variety sampling method. A data collection tool consisting of two open-ended questions was developed to determine the metaphors and educational approaches teachers adopt. According to research results, teacher metaphors are highlighted in two categories as “metaphors giving active roles to the teacher” and “metaphors giving passive roles to the teacher”. Generally, teachers adopted one of the behaviouristic, cognitive, and constructivist approaches. This study revealed that participants who adopted behavioural and cognitive educational approaches produced metaphors giving active roles to the teacher. Participants who adopted ...
The purpose of this study is to reveal the opinions of educational administrators about the factors that arise from the glass ceiling syndrome which prevents women from becoming senior managers in educational organizations. In addition,... more
The purpose of this study is to reveal the opinions of educational administrators about the factors that arise from the glass ceiling syndrome which prevents women from becoming senior managers in educational organizations. In addition, in this study, suggestions have been developed for women to overcome the obstacles they face in reaching senior management positions. Qualitative method was used in this research. The research was conducted as a descriptive study in the survey model. The participants of the study consisted of educational administrators working in Niğde province. Semi-structured interview technique was used to examine and reveal the views of the participants in depth. Content analysis method was used in the analysis of data. According to the results, all participants think that women face glass ceiling barriers in the promotion of senior managerial positions. Obstacles to the glass ceiling are mostly due to individual factors. Individual factors were followed by organ...