Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Manisa şehircilik tarihi
Osmanlı basın hayatında birçok mizah gazetesi ve dergisi yer almıştır. Bunların bir kısmı inceleme konusu yapıldı. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da basın hayatında bir hayli mizah gazete ve dergisi yer almıştır. Fakat 1925 yılında... more
Osmanlı basın hayatında birçok mizah gazetesi ve dergisi yer almıştır. Bunların bir kısmı
inceleme konusu yapıldı. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da basın hayatında bir hayli
mizah gazete ve dergisi yer almıştır. Fakat 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’yla
birlikte, basının her türüne olduğu gibi mizah alanına da ciddi sınırlamalar getirildi. Buna
rağmen az sayıdaki mizah dergi ve gazetesi varlığını sürdürebildi veya yeniden yayın hayatına
başladı. Bunlardan biri olan Nasreddin Hoca’nın ilk sayısı 6 Ocak 1927 tarihini taşımaktadır.
Yaklaşık bir buçuk yıl yayın hayatında kalan gazetenin eldeki son sayısı 24 Mayıs 1928
tarihlidir. İdare merkezi Manisa olan gazete, İstanbul’da basılmaktadır. Nasreddin Hoca
kendisini ilk zamanlar “mizahi gazete”, sonraları “siyasi mizahi gazete” olarak tanımlamıştır.
Gazete, güncel iç ve dış olayları mizahi bir dille ele alan yazı ve resimlere yer vermektedir.
Gazete gündemdeki olayları mizahi bir dille vermektedir. Daha çok da Nasreddin Hoca
üzerinden yorumlamaktadır. Kapak ve ana konular genelde dış siyasi gelişmelerle ilgilidir.
Hemen her haber ve konu ile ilgili bir resme yer verilmektedir. Ağırlıklı olarak gazetede mizah
konusu yapılan haberler, kadın-erkek ilişkileri ve ekonomik durumla ilgilidir. İç siyasi olaylara
ve gelişmelere çok sık olmasa da yer verilmektedir. Bu bildiride, gazetede tespit edilen iç siyasi
gelişmelerle ilgili mizahi yazı ve resimler üzerinde durulacaktır. Ayrıca mizahi olarak ele alının
gelişmelerin resimlerle anlatımı ve bu anlatımların içerdiği mizahi eleştiri unsurlarına da yer
vermeye çalışılacaktır. Bildirinin temel kaynağı, gazetenin muhtelif kütüphanelerdeki
koleksiyonlarıdır.
Osmanlı döneminin son yıllarında İzmir, Aydın Vilayeti’nin merkeziydi. İzmir 15 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. Bu sırada valilik makamında İzzet Bey bulunuyordu. Bu göreve 11 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti... more
Osmanlı döneminin son yıllarında İzmir, Aydın Vilayeti’nin merkeziydi. İzmir 15 Mayıs
1919’da Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. Bu sırada valilik makamında İzzet Bey
bulunuyordu. Bu göreve 11 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından atanmıştı.
İzzet Bey, Yunan işgali altında, ölüm tarihi olan 5 Ocak 1920’ye kadar valilik makamında kaldı.
Yunanlılar ise işgalin hemen ardından Stergiadis’i Yüksek Komiser sıfatıyla bölgenin başına
getirdiler. Osmanlı Hükümeti, yeni bir vali atanana kadar vilayet mektupçusu Ali Saip Bey’i
vali vekaletine getirdi. Bu sırada Tahsin Bey ve Emin Bey’in valiliğe atandığı haberleri basında
yer aldıysa da gerçekleşmedi. Bu aşamada Yunan Yüksek Komiserliği de devreye girerek,
Hükümeti İzmir’e vali gönderilmemesi hususunda uyardı. Aynı sıralarda sağlık sorunları
nedeniyle görevini yapamaz hale gelen Ali Saip Bey izne ayrıldı. Yerine, 1920 Mart’ında
Defterdar Ahmet Besim Bey getirildi. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması imzalandı ve
İzmir Yunan idaresine bırakıldı. 11 Ağustos’ta yönetimin Yunanlılara devredilmesinin
ardından, Ahmet Besim Bey’in vali vekilliği kaldırıldı. Yunan Yüksek Komiserliği tarafından
Naibzade Ali Bey valilik makamına getirildi. 23 Eylül 1920’de de Yüksek Komiserlik yerine
İzmir Yunan İdaresi kuruldu. Bir süre Osmanlı’nın vali vekilliği boşlukta kaldı. 1920
sonlarından itibaren İzmir Kadısı Mehmet Suphi Efendi ile Mektubi Kalemi Mümeyyizi
Haşmet Bey arasında vali vekilliği sorunu çıktı. Bu bildiride konuyla ilgili Osmanlı arşiv
belgeleri incelenerek vekillik sorununun sebepleri ve sonucu ortaya konmaya çalışılacaktır.
The previous name of Emre village, which is located within the borders of Kula district of Manisa today, was Emre Sultan. The village was connected to the Saruhan sanjak Adala district in the middle of the 19th century. With this study,... more
The previous name of Emre village, which is located within the borders of Kula district of Manisa today, was Emre Sultan. The village was connected to the Saruhan sanjak Adala district in the middle of the 19th century. With this study, the social and economic situation of the village in the years 1844-1845 is tried to be revealed. The main source of the study is the village temettüat book in the Ottoman Archives. Population registers and other archival records of the village were also used. The secondary objective of the study is to determine whether there is information about Yunus Emre or Tapduk Emre in the archive records of the village. According to the temettüat book, Emre Sultan village has 43 households and a population of approximately 215. When the names of 43 household heads were examined, a total of 13 different names were used. The most used names are Mustafa, İsmail and Ali. When examined in terms of occupations, it is seen that 33 out of 43 household heads are engaged in agriculture. There is one imam and one teacher in the village. There is only one blacksmith as a tradesman. The total agricultural land of the village is 3,169 acres and just over half of it is cultivated land. Most wheat, bonito and barley are produced in the village in terms of value. The total number of animals is 476. The total net income of the village in 1844 was 103,357 kuruş. The total annual tax paid is 23,722 kurus. The economy of the village is largely based on agricultural activities. No information that could be related to Yunus Emre was found in the examined temettüat and population books. There are Emre Sultan Lodge and people associated with this lodge in the village.
Nejdet BİLGİ ** Öz Bu çalışmada, Ahmed Fuad Baturay'ın hayatı ve beş yıla yakın süren Urfa valiliği dönemi ele alınacaktır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Urfa vilayetinin yönetimi ve durumu belirlenirken, valinin rolüne de vurgu... more
Nejdet BİLGİ ** Öz Bu çalışmada, Ahmed Fuad Baturay'ın hayatı ve beş yıla yakın süren Urfa valiliği dönemi ele alınacaktır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Urfa vilayetinin yönetimi ve durumu belirlenirken, valinin rolüne de vurgu yapılacaktır. Yeni rejimin oturtulmaya çalışıldığı yıllarda, yaklaşık 5 yıl görevde kalabilen bir valinin, başarılı görülmüş olması muhtemeldir. Çalışmada, Osmanlı Arşivi ve İçişleri Bakanlığı Arşivi belgeleri esas alınacaktır. Urfa, Yirminci Yüzyıl'ın başlarında Halep Vilayeti'nin üç sancağından (Halep, Maraş ve Urfa) birisiydi. Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı 1914 yılında ise, bağımsız sancak haline getirilmişti. 1914 yılında sancağa bağlı Urfa, Birecik, Rakka, Suruç ve Harran adlarıyla beş kaza bulunuyordu. Millî Mücadele'nin sona ermesinin ardından, bağlı veya bağımsız bütün sancaklar vilayete dönüştürüldü. Böylece Urfa da vilayet statüsü kazandı. Bu tarihlerde merkez ilçesi dışında Birecik, Suruç ve Harran kazalarından oluşuyordu. Millî Mücadele ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında valilerin önemi büyüktür. İşgalcilerle mücadeleden sonra, yeni rejimin karşılaştığı zorluklarla uğraşmışlardır. Cumhuriyet'in ilan edildiği 1923 yılında Urfa valiliğinde İsmail İzzet Bey bulunuyordu. İsmail İzzet Bey'in 9 Mart 1924 tarihinde görevden alınmasından sonra, yerine Ahmed Fuad Bey atandı. 30 Mart 1924 tarihinde başladığı bu görevde, 21 Ekim 1928 tarihine kadar, yaklaşık 4 yıl 7 ay kaldı. Daha önce çeşitli kaymakamlıklarında bulunmuş bir süre mülkiye müfettişliği yaptıktan sonra Urfa valiliğine atanmıştır. Ardından Tekirdağ, Manisa, Kastamonu ve Antalya valiliklerinde görev yapmıştır.
Manisa 25 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla işgal altında kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtuldu. Savaşı kaybeden Yunan ordusu, birçok yerleşim yerini yakıp yıktı. Bazı şehirler ise özel gruplar... more
Manisa 25 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla işgal altında kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtuldu. Savaşı kaybeden Yunan ordusu, birçok yerleşim yerini yakıp yıktı. Bazı şehirler ise özel gruplar tarafından yakıldı. Yangın Taburları olarak adlandırılan bu gruplar, özellikle büyük yerleşimlerin yakılmasında rol oynadılar. Manisa da bu şehirlerden birisidir. Yunan ordusu şehri terk etmeden iki gün önce, bu yangın taburları şehri çeşitli yerlerinden ateşe verdiler. Halkın önemli bir kısmı dağlara sığındı ve yangını buradan izlemek zorunda kaldı. Yangın 8 Eylül'de Türk ordusu tarafından söndürüldü. Oluşturulan komisyonlarla, can ve mal kayıpları tespite çalışıldı. Bu çalışma konuyla ilgili arşiv belgelerine dayanmaktadır. Yangının sonuçları tespit edilmeye çalışıldı. Konuyla ilgili önceki yayınlar sınırlı bilgiler içermektedir. Bu çalışma konuyla ilgili tespit edilen belgelerin tamamının değerlendirildiği ilk çalışmadır.
Research Interests:
Research Interests:
Burada sunulacak olan metinler, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin ünlü yazar, siyaset, eğitim ve fikir adamlarından olan Kâzım Nâmi Duru’ya aittir. Yazılar kendisinin de sahiplerinden olduğu Türk Dünyası gazetesinde 1919 yılı... more
Burada sunulacak olan metinler, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin
ünlü yazar, siyaset, eğitim ve fikir adamlarından olan Kâzım Nâmi Duru’ya
aittir. Yazılar kendisinin de sahiplerinden olduğu Türk Dünyası gazetesinde
1919 yılı sonlarında yayımlanmıştır.
27 Kasım 2017 tarihinde, Academia.com’da Ferdi Çiftçioğlu’nun Zafer Atar danışmanlığında tamamladığı yüksek lisans tezindeki nitelikli intihali göstermek için, “Nitelikli İntihal” yazımın taslak metnini yayımlamıştım. Yazının tam metnini,... more
27 Kasım 2017 tarihinde, Academia.com’da Ferdi Çiftçioğlu’nun Zafer Atar danışmanlığında tamamladığı yüksek lisans tezindeki nitelikli intihali göstermek için, “Nitelikli İntihal” yazımın taslak metnini yayımlamıştım. Yazının tam metnini, Cihannüma dergisinin Aralık 2017 tarihli sayısında yayımladım. Fakat bu yazım bazılarını bu tezde intihalin varlığı konusunda ikna edici olmadı. İntihal dediğin açık seçik olmalıydı. Ben de böyle düşünenleri ikna edebilmek için yazıda verdiğim birkaç örneği 10'a tamamlayarak, tezin ilk 45 sayfasındaki açık veya kaba intihali göstermeye çalıştım.
Research Interests:
Bir yüksek lisans tezinde metod hataları olabilir. Ama bunun bir sınırı vardır. Bu tezde o sınır yok, tümüyle “nitelikli/ustaca intihal” var. Yani daha önceki çalışmalarda kullanılan kaynakları aynen tekrar etmek yerine, ilk kez kendi... more
Bir yüksek lisans tezinde metod hataları olabilir. Ama bunun bir sınırı vardır. Bu tezde o sınır yok, tümüyle “nitelikli/ustaca intihal” var. Yani daha önceki çalışmalarda kullanılan kaynakları aynen tekrar etmek yerine, ilk kez kendi görmüş gibi, ya farklı ifade biçimiyle, ya da tahrif ederek aynen aktarma garabetiyle iki yönlü etik kusur işlenmektedir. Ve bu, danışman onayından geçmiş, enstitüye teslim edilerek jürinin değerlendirmesine sunulmuştur. Genelde sen-ben-bizimoğlan tarzı jürilerde danışmana güvenilerek, bu etik ihlallerin farkedilmediği ve tezlerin geçtiği malumdur. Bu tez de öyle olmuş görünüyor. Jürinin burada ya danışmana, ya öğrenciye, ya da her ikisine itimat ettiği anlaşılıyor. O zaman bu sorumluluğun bütünüyle tez yazarı ve danışmana ait olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Peki ne olması gerekirdi: Öncelikle sadece Beyru’nun kitabı, böyle bir tez konusunu batıl hale getirmeye yetmeliydi. Beyru, sadece Türkçe basını değil yabancı dilde gazeteleri ve neşriyatı da bihakkın kullanıyor. Sadece Osmanlı arşiv belgelerini kullanmamış. Onların da çoğunu başka araştırmacılar kullanmış: Yetkin, Ayar, Karayaman vs. Kaldı ki bir araştırmacı, kendisinden önce başka bir araştırmacı bir kaynağı kullanmışsa, mutlaka ona da atıf yapmak zorundadır. Yapmıyorsa bunu somut bir şekilde izah etmesi gerekir; yanlış kullanmış, eksik kullanmış vs. gibi. Ancak bu tezde durum öyle değil. Tez yazarı Beyru veya diğerlerinin kaynak olarak gösterdiği gazetelere kendisi de başvuruyor ve kendisinden önce bu kaynaklara başvurulduğundan hiç söz etmiyor. Dolayısıyla okuyanda ilk kez başvurulmuş intibaı uyandırıyor. Nitekim, tezde atıf yapılan tüm gazetelere, mutlaka başka bir çalışmada atıf var. İşte bu nedenle bu davranış, “nitelikli/ustaca intihal” tanımlamasına uygun düşüyor. Doğrudan veya açık bir şekilde değil, başkasının bulup kullandığı bilgiyi, eğip-bükerek veya kaynağından aynen alıntı yapıp genişleterek, kendi emek verip bulmuş gibi yanıltıcı bilgi aktarmak tam da bu olmalı.
Öz Manisa basın hayatı açısından, genellikle yakınında bulunan İzmir'in etkisi altında kalmıştır. Bu nedenle Manisa'da çıkan gazete sayısı hiçbir zaman beklenilen seviyede olmamıştır. Çıkan gazetelerin çoğu da uzun ömürlü olamamışlardır.... more
Öz Manisa basın hayatı açısından, genellikle yakınında bulunan İzmir'in etkisi altında kalmıştır. Bu nedenle Manisa'da çıkan gazete sayısı hiçbir zaman beklenilen seviyede olmamıştır. Çıkan gazetelerin çoğu da uzun ömürlü olamamışlardır. Manisa'da Milli Mücadele'den sonra yayınlanan ilk gazete olan Saruhan gazetesi de bu genellemeye dahildir. Çok yakın tarihlere kadar, Saruhan gazetesinin varlığı bilinmiyordu. Hakkı Tarık Us Kütüphanesi Kataloğu'nun yayımlanması ile varlığından haberdar olundu. Ömrü muhtemelen iki aydan fazla olmayan Saruhan'ın, günümüze ulaşan sayısı sadece beştir. Bu beş sayı üzerinde yapılan inceleme ile öncelikle gazetenin teknik bilgileri, yazarları ve onların yazdıkları ele alınmaktadır. Ardından gazetenin yayın amacı ve ilkeleri ortaya konmuştur. Sonra da yayınlandığı dönemin Manisa'sı hakkında içerdiği bilgiler derlenmeye çalışılmıştır. Bu inceleme ile Manisa basın tarihinin bilinmeyen bir yönüne açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Saruhan gazetesinin Manisa basın tarihindeki yerine de işaret edilmiştir. Manisa'da Milli Mücadele'den sonra yayınlanan ilk gazete olan Saruhan gazetesi de bu genellemeye dahildir.
Manisa kazasının Milli Mücadele dönemi ele alınmaktadır. İşgal tehlikesi, 25 Mayıs 1919'da başlayan işgal, işgal uygulamaları ve 8 Eylül 1922'deki kurtuluşa kadar olan süreç ele alınmaktadır.
Manisa Belediye başkanı Bahri Bey'in Kuva-yı Milliye dönemi faaliyetleri ele alınmaktadır.
Research Interests:
Research Interests:
Manisa'nın Ahmetli ilçesinin köy, nahiye ve ilçe olarak 2000 yılına değin tarihçesi.
General Elections in Manisa Which is Established One Party Management (1923-1931) Established in 1920, the First Grand National Assembly was renewed by election after the Turkish War of Independence. Groundwork for the election was put... more
General Elections in Manisa Which is Established One Party Management (1923-1931)
Established in 1920, the First Grand National Assembly was renewed by election after the Turkish War of Independence. Groundwork for the election was put into place upon the renewal decision in April 1923. This election marks the beginning of the single-party period. Individuals with extensive local influence played a significant role in determining the candidates for the 1923 deputy election in Manisa. Spanning over three months on a national level, elections in Manisa was completed in only five weeks. Manisa sent nine deputies to the Assembly with this election. 1927 deputy election was held only with the CHF candidates, and it was more of an acknowledgment than an election. The “secondary voter” election was concluded on August 10, 1927, and the deputy elections on September 8. Unlike the National election, Manisa started and concluded its deputy election on September 2. Once again, nine deputies were elected in Manisa. The general election of 1931 was held seven months early. CHF reserved 30 seats for independent candidates in 22 out of 63 constituencies. Eight candidates from CHF were running in Manisa, which had a total of nine seats, and one spot was reserved for an independent candidate. The “secondary voter” elections in Manisa were held between April 4 and 13. Deputy election was held on April 24, same as the rest of the country. Eventually, secondary voters elected eight CHF candidates, and İsmet Pasha for the independent seat.
Yaklaşık on yıl önce bir doktora tezinin resmi olmayan veya kitap formatına dönüştürülmüş bir nüshasını görmüştüm. Daha doğrusu, kitap olarak basılacağı belirtilerek hakemliğime gönderilmişti. Manzara şuydu: Tarihi coğrafya üzerine... more
Yaklaşık on yıl önce bir doktora tezinin resmi olmayan veya kitap formatına dönüştürülmüş bir nüshasını görmüştüm. Daha doğrusu, kitap olarak basılacağı belirtilerek hakemliğime gönderilmişti. Manzara şuydu: Tarihi coğrafya üzerine yapılmış bir doktora tezi, temelde aynı şehrin farklı dönemleri üzerine yapılmış beş doktora tezi ve bir kitaba dayanıyordu. Ara sıra bu çalışmaları kaynak gösteriyor ama daha çok onların kaynaklarını kendi görmüş ve bulmuş gibi doğrudan kendi gösteriyordu. Bu şekildeki hiçbir bilgi bu çalışmalardakilerden bir milim fazlalık göstermiyordu. Tez yazarı her bilgiyi kendi ifade şekline sokarak, kendi tespiti gibi sunuyordu. Bunu, konusunun gereği olarak, çoğunlukla bu çalışmalardaki bilgilerin bir kısmını kullanarak ve gösterilen kaynağa atıfta bulunarak yapıyordu. Metnin aralarına da coğrafi kavramlar, bilgiler, harita ve çizimler serpiştirerek görüntüyü kurtarıyordu. Asıl alanı coğrafya olan yazarın, tezin kaynaklar kısmındaki arşiv belgelerinin tümünü inceleyebilmesi, biraz arşiv tozu yutan birisi için inanılır gibi değildi. Hayretle incelemiş ve yayımlandığında ilk davayı kendimin açacağını da belirterek, basımın reddini belirten bir rapor yazmıştım. Kitap taslağı basılmadı. Uzun süre resmi nüshasına ulaşmaya çalıştım. YÖK Tez Merkezi'nin bütün tezleri paylaşıma açtığı-yanlış hatırlamıyorsam-2012 yılında tezin asıl metnine ulaşma şansını yakalayabildim. Durum çok farklı değildi. Bu tezi incelerken, aklımdan yapılan intihal şeklini, "nitelikli intihal" olarak tanımlamak geçmişti. Bir fırsatını bulup bu tezle ve dolayısıyla tanımlama ilgili birşeyler yazma düşüncesi hep aklımın bir köşesinde bekler durur. Bu tanımı kullanma niyetim, bekler dururken ve hiç hesapta yokken, başka bir vesile ile ansızın gündemime düştü. Bu kez kavram aynı fakat yöntem biraz farklı. Yani "nitelikli intihal"in başka bir versiyonu... Görev yaptığım bölümün tarih doktora öğrencisi Ferdi Çiftçioğlu'nun, Doçent Doktor Zafer Atar danışmanlığında hazırladığı doktora tezinin, MCBÜ SBE'nin 31.10.2017 tarihli ve 37/10 sayılı kararıyla, 27.11.2017 tarihinde jüri önünde savunmasının yapılacağına ilişkin duyurusunu, 3-4 gün önce gördüm. 1 Bölümümüz eski lisans öğrecilerinden ve daha yeni sayılacak bir tarihte doktora öğrencisi olduğu için, tez konusunu merak ettim. Zira enstitümüz web sayfasında, tez konuları yönetim kurulunca onaylananlar duyuruluyor. İlgili sayfada, yönetim kurulunun, 01.08.2017 tarih ve 25/7 sayılı kararıyla, öğrencinin ve danışmanının adı da belirtilerek, tez konusunun "XIX. Yüzyılda Tırhala...." olarak,-tamamı yazılmaksızın-belirlendiği duyurulmakta. 2 Böyle olunca, bunun dört ay öncesine ait bir tez adı düzeltmesi olabileceğini düşünerek ve listeyi tarayarak, tezin önceki 1
Research Interests:
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MANİSA Şehzade II. Mehmet ve Manisa Tarihi - Kültürü – Ekonomisi
Research Interests:
Wilson’s Principles a Small Reflection in the Country: Vilson Newspaper Towards the end of World War I, President Woodrow Wilson explained 14 principles about how post-war world order should be. These principles, after the war in the... more
Wilson’s Principles a Small Reflection in the Country: Vilson Newspaper
Towards the end of World War I, President Woodrow Wilson explained 14 principles about how post-war world order should be. These principles, after the war in the defeated countries, especially in the Ottoman Empire found a serious echo. Many intellectuals saw the liberation of the country in these principles. Some of them established the Wilson's Principles Society. Through this association, Wilson and his principles were recognized. The most remarkable of Wilson and his principles outside the capital city of Istanbul emerged in Manisa. In the wake of the Greek occupation of Western Anatolia, a newspaper was published in Manisa in the name of Vilson. Manisa does not have a very rich history in terms of press history. After the first years of the Second Constitution, the second press action is seen during the Mondros Armistice period. One of the two known newspapers of this period is Vilson and the second is Ertuğrul. Both newspapers were issued by the same person for three months. This study aims to examine the Vilson journal which has the first and the only number in hand, both in terms of Manisa press history and place in the agenda of the period. The newspaper will also be reviewed in terms of technique and content.
Research Interests:
Back in the Second Constitutional Era, district of Bodrum was very far away from the Aydın province center. In those days, three important newspapers in İzmir stood out which published news and comments about Aydın province's various... more
Back in the Second Constitutional Era, district of Bodrum was very far away from the Aydın province center. In those days, three important newspapers in İzmir stood out which published news and comments about Aydın province's various units, those were: Hizmet, Ahenk, and İttihad. Those newspapers' issues which were published after the re-establishment of Constitutional Monarchy were scanned and those which were related to Bodrum have been compiled. The information about the period which starts around the mid-1908 and ends around late 1910 was discussed under nine different titles. These titles were based on the subject. Every title includes, with their respective assessments, the developments or news which made their ways into the media. News and announcements in newspapers of Izmir regarding Bodrum had the topic of Bodrum prison as their most popular topic. News about assignment of civil servants and officers ranked second. These were followed by such topics as smuggling incidents, Bodrum harbor, animal diseases, security news, and aid campaigns. This article compiles and evaluates the aforementioned developments found in the newspapers and tries to contribute to the recent history of Bodrum.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:

And 34 more

Research Interests:
Ali Şakir Ergin tarafından yayına hazırlanan, "Çapanoğulları Hadisesi ve Abdulkadir Bey'in Hatıraları" kitabı hakkında.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Öncelikli olarak, bu önemli merkezin, Millî Mücadele yıllarında, öncesinde ve sonrasında idari yapısının nasıl olduğu ve değişime uğrayıp uğramadığına ilişkin tespit yapılmaya çalışılacaktır. Ardından, kentin ve ilçenin ayrı ayrı nüfus... more
Öncelikli olarak, bu önemli merkezin, Millî Mücadele yıllarında,
öncesinde ve sonrasında idari yapısının nasıl olduğu ve değişime
uğrayıp uğramadığına ilişkin tespit yapılmaya çalışılacaktır.
Ardından, kentin ve ilçenin ayrı ayrı nüfus gelişim ve değişimi ele
alınacaktır. Sonra da Millî Mücadele döneminde ilçede yaşanan nüfus
hareketleri tespit edilmeye çalışılacaktır. Özellikle nüfus yapısındaki
gelişim ve değişimlerin, dönüştürücü tarihsel olay olarak Millî
Mücadele’den kaynaklanan yönlerine vurgu yapılacaktır.
Born in 1873 in Caucasus, Dr. Mehmed Resid Sahingiray graduated from Mekteb-i Tibbiye ("School of Medicine"). With four others, he co-founded ittihad ve Terakki ("The Committee of Union and Progress") during his pupillage. Mehmed Resid... more
Born in 1873 in Caucasus, Dr. Mehmed Resid Sahingiray graduated from Mekteb-i Tibbiye ("School of Medicine"). With four others, he co-founded ittihad ve Terakki ("The Committee of Union and Progress") during his pupillage. Mehmed Resid has drawn attention especially during the Second Constitutional Era (Turkish: "ikinciMesrutiyet") as
part of his duties as the civil authority. He became a subject of discussion due to his role in the Armenian relocation during World War I. He was the governor of Diyarbekir during the relocation and he oversaw the relocation at that region. His actions during the relocation have been controversial. But the 1915 Armenian relocation was not Mehmed Resid's first relocation experience under his supervision. He had previously overseen the Greek relocation in Balikesir as the governor of Karesi/Balikesir. His governorship of Karesi lasted about a year between July 8 1913 and July 23 1914, which coincided with the period between the Balkan Wars and the World War I where the nation was trying to recuperate from a devastating defeat. This paper examines Mehmed Resid's governorship of Karesi/Balikesir.
During World War I, the Ottoman Empire decided to relocate (to force to migrate) the Armenian population, especially those living behind the front. The implementation started in June 1915 and lasted for about ten months until March 1916.... more
During World War I, the Ottoman Empire decided to relocate (to force to migrate) the Armenian population, especially those living behind the front. The implementation started in June 1915 and lasted for about ten months until March 1916. The relocation from Trabzon was carried out within the scope of this enforcement. In 1914, the population of Trabzon was 1,123,046, of which 40,237 were Armenians. According to the documents in the Archives of the Turkish General Staff Military History and Strategy Institute (ATASE), of those 40,237 Armenians, 34,500 were registered. 28,000 of the registered population were sent to Deir ezZor and Mosul. Of the population in Trabzon subjected to the relocation, 14,409 lived in central Trabzon. The issue addressed here is the Armenian women and children who were not deported from central Trabzon.
With the signing of the Armistice of Mudros, one of the issues that was on the agenda is the relocation of the Armenians. The issue is the alleged difficulties faced by the Annenians in the process of subjecting Armenians to forced... more
With the signing of the Armistice of Mudros, one of the issues that was on the agenda is the relocation of the Armenians. The issue is the alleged difficulties faced by the Annenians in the process of subjecting Armenians to forced migration and placement with a law adopted in the war years. These difficulties were the subject of judgement and punishment during the war. But the Entente States have not seen them
enough. For this reason, the matter was brought to the agenda shortly after the signing of the Armistice. Extraordinary courts were set up by the Ottoman government for the prosecution of those responsible for forced migration and resettlement. The most famous of these courts, which could be defined as martial law courts, was Divan-ı Harb-i Orfi in Istanbul. The first case that this court saw and concluded was the Yozgat Forced Migration Case. The second important case the court sees is the Trabzon Forced Migration Case. In particular, the witnesses of these two cases gathered their attention. Indeed, witnesses were decisive in the Yozgat Forced Migration Case. A similar situation is seen in the Trabzon Forced Migration Case. In addition to the well-known
witnesses of the case, there are conflicting accounts as to who actually witnessed the event. The tiial began on Wednesday, March 26, 1919 in Istanbul. The twentieth and final hearing of the case occurred on May 17, 1919. The court announced its decision on May 29, 1919. So the proceedings lasted about two months. The official minutes of the case have not yet appeared. lnfonnal minutes are in the newspapers. The detection of the witnesses can also be determined by examining these informal minutes. The Istanbul newspapers of those years detail the case thoroughly. This allows the detection of witnesses. The review was conducted on newspaper collections, which provide the most detailed coverage of the court. The Trabzon case has a total of9 defendants, two of which are fugitives. A total of 52 people were heard as witnesses, according to the news reports on the court proceedings in the newspapers. The testimony of the 5 of these was deemed invalid. Therefore, the number of witnesses reduced to 47. Of these 47 witnesses, 34 were Muslims and 13 were non-Muslims. Twenty-one of the 47 witnesses gave positive statements about the defendants. 26 witnesses gave negative statements about more or less the defendants. It can be said that positive expressions are more effective in the decision of the court about the defendants.
Tire was one of the 13 districts in 1908, when was declared the Constitutional Monarchy II. It has a fertile land, watered by the Little Menderes river. The administrative center is located on the northern edge of Mount Kestane on the... more
Tire was one of the 13 districts in 1908, when was declared the Constitutional Monarchy II. It has a fertile land, watered
by the Little Menderes river. The administrative center is located on the northern edge of Mount Kestane on the
border of Aydın sanjak. Tire, after Izmir (central district), Pergamon and Ödemiş, it is the fourth largest district in
terms of population. The vast majority of the population is Muslims. The second is the Greeks, the third is the Jews. It
is an important settlement of both the Beyliks and the Ottoman periods in cultural terms. The period 1908-1910 started
with the declaration of the Constitutional Monarchy II, and the political activity is intense. The sources with the
most information about these years of Tire are İzmir newspapers. Most of the Izmir newspapers also feature the regional
newspaper. This feature continues even today. Therefore, not only the center of the Aydın province is seen in
İzmir, but in all provinces and districts of the province. It also includes news and commentary on these provinces and
districts. The daily collection of these newspapers is undoubtedly not complete. Despite some gaps, in the context of
event and space, it is suitable to transfer periodic information. In this paper, the first three years of Constitution II will
be discussed. For the three-year period covering 1908-1910, various Izmir newspapers will be scanned. The news,
information and interpretations related to Tire will be classified according to the subjects. The classified information
will be presented in chronological order within itself. Information about this period of Tire can be both commercial
and agricultural as well as political and administrative. Information on social, cultural, and in particular security may
also be of considerable size. Therefore, the three-year period of Tire will be discussed in detail. As a source, the Ahenk,
Hizmet, Ittihad and Koylu newspapers published in Izmir throughout the term will be used. Undoubtedly, books and
articles related to the subject or publications will also be applied.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
1835 yılında Çıldır Eyaleti'nin bir sancağı olan Acara-i Süfla, 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan Berlin Antlaşması ile Rusya'ya bırakıldı. Bugün Gürcistan'a bağlı Acara özerk bölgesindeki Keda ilçesi ile yaklaşık aynı... more
1835 yılında Çıldır Eyaleti'nin bir sancağı olan Acara-i Süfla, 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan Berlin Antlaşması ile Rusya'ya bırakıldı. Bugün Gürcistan'a bağlı Acara özerk bölgesindeki Keda ilçesi ile yaklaşık aynı coğrafyaya karşılık gelmektedir. 1835 yılında Çıldır Eyaleti, Acara-i Süfla'nın da aralarında bulunduğu 18 sancaktan oluşmaktaydı. İdari taksimatta bazen sancak, bazen kaza ve bazen de nahiye olarak yer aldı. Sırasıyla Batum, Gönye ve Lazistan sancaklarına bağlı bir birimdi. Osmanlı Arşivi'ndeki 1835 tarihli 2758 numaralı nüfus defterine göre, 28 köyden oluşan bir sancaktı. Osmanlı döneminin ilk nüfus sayımı kapsamında düzenlenen bu deftere göre, sancağın 1.931 hanede toplam 5. 151 erkek nüfusu bulunuyordu. 1877 yılında Acara-i Süfla kazasına 39 köy bağlıydı ve 1.905 hanede 6.305 erkek nüfusu bulunuyordu. Acara-i Süfla'nın 1835'teki yaklaşık toplam nüfusu 10.302, 1877'deki ise 12.610'dur. 1835 yılında hane başına düşen ortalama nüfus yaklaşık 5,33 kişi iken bu sayı ı 877 yılında 6,61 'e yükselmiştir. 1835 verilerine göre, en büyük yaş gurubu 497 kişi ile 30 yaşındakilerdir. Ortalama erkek yaşı ise 22,6 olarak hesaplanmıştır. 1835 yılı erkek nüfusunun% 41,16'sını çocuklar,% 55,29'unu yetişkinler ve % 3,15'ini de yaşlılar oluşturmaktadır. Engelli olarak kaydedilen nüfus içinde en büyüğünü 27 kişi ile "topal" olarak kaydedilenler oluşturmaktadır. Çalışma, Osmanlı arşivindeki nüfus defterlerinin, -her bakımdan olmasa da- bazı yönleriyle modem demografi araştırmalarına malzeme olma özelliği taşıdığı sonucuna ulaşmaktadır.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests: