Geliş Tarihi : 06.01.2016
Kabul Tarihi: 18.07.2016
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi
Journal Of Modern Turkish History Studies
XVI/32 (2016-Bahar/Spring), ss. 243-287.
MÜTAREKE İSTANBUL’UNDA TÜRK SANAYİ SERGİSİ
Serkan TUNA*
Öz
Mütareke döneminde başkent İstanbul’da yaşanan gelişmelerden biri, Türk Ocağı
tarafından düzenlenip 1 Ekim-6 Kasım 1919 tarihleri arasında açık kalan Türk Sanayi
Sergisi’dir. Resmî açılışı Veliahd Abdülmecid Efendi tarafından yapılan sergide, ağırlıklı
olarak İstanbul’daki sanatkâr ve kuruluşların küçük ve büyük sanayi alanındaki eserleri
sergilenmiştir. Sergi aracılığıyla çeşitli alanlardaki sanayi eserlerinin kamuoyuna tanıtılması
amaçlanmış ve aynı zamanda ülkede “misâfir” olarak adlandırılan işgalci güçlere Türklerin
“medenî” bir toplum olduğu mesajı verilmeye çalışılmıştır. Sergiye toplam 70 katılım
sağlanırken, bunların 51’ini sanatkârlar 18’ini de çeşitli kuruluşlar teşkil ediyordu. Bir diğer
katılım ise, Sanayi Mecmuası adıyla yayın dünyasından gerçekleşmiştir. Dönemin yoğun
siyasî atmosferine rağmen, Türk Sanayi Sergisi’ne yönelik gelişmeler İstanbul basınında belirli
bir ölçüde yer almış ve sergi özellikle İstanbul halkı tarafından da ilgi görmüştür. Türk Sanayi
Sergisi’ni, İstanbul’daki sanayi ürünlerine ağırlık verilmesi gibi bir eksiklik dışında başarılı
bir girişim olarak değerlendirmek mümkündür. Sergi aracılığıyla, kamuoyunda sanayi
sektörüne yönelik ilgi uyandırıldığı gibi, Türklerin “medenî” bir toplum olduğu düşüncesine
de vurgu yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türk Ocağı, Sanayi, Sergi, Mütareke, İstanbul.
TURKISH INDUSTRIY EXHIBITION IN ISTANBUL DURING ARMISTICE ERA
Abstract
One of the developments in capital Istanbul during armistice era was the Turkish
industry exhibition held by Turkish Hearth and which was accessible between October
1st - November 6th 1919. In the exhibition official launch of which was made by Ottoman
Prince Abdülmecid Efendi, mainly the pieces of arts made by craftsmen and institutions in
Istanbul in small and large industry fields were demonstrated. Through the exhibition the
aim was to introduce the industrial pieces of art in various fields to public and at the same
time to give a modern community impression about Turks to occupying forces which were
named as guests. While the total number of participation was 70, 51 of participants consisted
of craftsmen and 18 of them consisted of various institutions. Another participation was
from the media under the name of Sanayi Mecmuasi (Industry Magazine). Despite of the
*
Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü,
(serkan.tuna@istanbul.edu.tr).
243
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
intensive political atmosphere of the era, the developments related with Turkish Industrial
Exhibition took place on Istanbul media to an extent and was especially followed with interest
by Istanbul community. It is possible to evaluate Turkish Industry Exhibition as a successful
initiative except the fact that the emphasis was laid on industrial products produced in
Istanbul. Through the exhibition awareness was raised in public about industry sector and
also it was emphasized that Turks are a modern community.
Keywords: Turkish Hearth, Industry, Exhibition, Armistice, İstanbul.
Giriş
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nden Millî Mücadele’nin
sonuna kadar uzanan mütareke İstanbul’unda birçok önemli siyasî ve ekonomik
gelişme yaşanmıştır. Bunlardan biri de, zaman içerisinde unutulmuş olmakla
birlikte dönemin kayda değer girişimlerinden biri olan Türk Sanayi Sergisi’dir.
Türk Ocağı tarafından düzenlenip resmî açılışı Veliahd Abdülmecid Efendi
tarafından gerçekleştirilen ve alanında ilk olma özelliğini taşıyan Türk Sanayi
Sergisi, 1 Teşrîn-i evvel [Ekim]- 6 Teşrîn-i sânî [Kasım] 1919 tarihleri arasında
açık kalmıştır. Bu sergi, alanında bir ilk olmasının yanında ekonomik ve siyasî
amaçlarıyla da ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmada, Türk Sanayi Sergisi’nin açılış
sürecinden kapanmasına kadar uzanan gelişmeler ele alınarak, serginin Türk
tarihi içerisindeki yeri aydınlatılmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede, ilk olarak
serginin düzenlenme amacı ile hazırlık dönemi incelenecek, ardından açılış
aşamasında yaşananlar ortaya konulacak ve son olarak Türk Sanayi Sergisi’nin
kapanışına yönelik gelişmeler ele alınacaktır.
1. Serginin Düzenlenme Amacı ve Yapılan Hazırlıklar
Türk Ocağı bünyesindeki Sanayi Encümeni tarafından düzenlenen ve
ilk aşamada Kurban Bayramı’nın ikinci günü olan 7 Eylül 1919 Pazar günü
Beyazıt’taki Türk Ocağı binasında açılması öngörülen Türk Sanayi Sergisi’nin
öncelikli amacı Türk sanayi ürünlerinin tanıtılmasıdır. Bu bağlamda Türk ve
İslam ürünleri arasında yer alan mobilya, saraciye, kuyumculuk, tezhip ve
nakış, terzilik, alet ve edevat sanayii, debagat [sepicilik] ve kunduracılık gibi el
işi ve fabrika ürünlerinin iç kamuoyuna tanıtılması amacının ön planda olduğu
görülmektedir.1
Bununla birlikte, Osmanlı Devleti’ne yönelik barış antlaşmasının
hazırlandığı bir dönemde, Türk toplumunun ekonomik alandaki yeteneklerinin
özellikle ülkede bulunan işgal güçlerine tanıtılması yönünde “siyasî” bir
1
“Sanayi Sergisi”, İkdâm, 28 Temmuz 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Vakit, 29 Temmuz
1335/1919, s.2. “Türk Ocağı Sanayi Sergisi”, Tasvir-i Efkâr, 4 Ağustos 1335/1919, s.2. “Sanayi
Sergisi Ne Zaman Açılıyor?”, Vakit, 3 Eylül 1335/1919, s.2.
244
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
hedef de söz konusudur. Bu çerçevede, Türk Sanayi Sergisi kataloğunda,
“millî vicdanın mesut bir tecellisi” olarak tanımlanan Türk Ocağı’nın kurulduğu
tarihten itibaren Türklerin bütün “feyzlerini” ortaya çıkarma yolunda büyük
hizmetlerde bulunduğu belirtildikten sonra, Ocak bünyesinde yer alan Sanayi
Encümeni’nin her yıl Türk sanayiine dair bir sergi açmayı iş programı içerisine
aldığı kaydediliyordu. O yıl açılacak sergi de bu düşüncenin ilk adımını teşkil
edecekti. Bu açıklamanın ardından, serginin ülkede “misâfir” olarak nitelendirilen
yabancılara karşı, Türklerin yeteneklerini gösteren parlak bir kanıt olacağı da
ifade edilmiş ve şu sözlerle bir medeniyet vurgusu yapılmıştır:
“Bir milletin medenî kabiliyyeti, ancak medeniyyet vâdîsindeki
eserleriyle istidlâl [delil ile anlama] edilir. Türk’ün eski bir medeniyyeti
vardı. Bugün bu medeniyyet, haylice asrîleşmiş olmakla beraber mahallî
damgasını kaybetmemiştir. Bizi medeniyyetsizlikle ithâm etmeğe yeltenenleri
bu sergi tekzîbe âlet olacaktır. Memleketimizdeki misâfirlerimiz, sergimizi
gezince hakkımızda edindikleri çok yanlış fikirleri tashîh etmek ıztırarında
[mecburiyetinde] kalacaklardır.
Şu hâlde, iktisadî bir noktadan ziyâdesiyle fâideli olan bu sergi, böyle bir sırada
millî şerefimiz nâmına da büyük bir hizmettir. Ocak bu hizmetiyle iftihâr eder.”2
Bu düşünce, serginin hazırlık faaliyetleri sırasında da dile getirilmiştir.
Bu bağlamda sergi çalışmalarının ele alındığı bir haberde, “ […] milletimizin
iktisadî kabiliyyetlerini dost ve düşmanlarımıza göstermeğe yarayacak olan Sanayi
Sergisi […]” ifadeleri kullanılmıştır.3 Açılıştan kısa bir süre önce verilen bir
haberde ise, bu serginin: “Memleketimizin millî sanayiini ecnebilere teşhîr için […]”
açıldığı vurgulanmıştır.4 Türk Sanayi Sergisi’nin siyasî amacına yönelik bu
açıklamalar serginin açılmasından sonra da devam edecektir.
Türk Sanayi Sergisi’ni düzenleyen Sanayi Encümeni’nin üyeleri arasında,
sergi kataloğunda biri kadın olmak üzere 10 kişinin ismi yer almaktadır. Bunlar
sırasıyla Ruhsâr Hanım, Agâh Orhan Bey, İsmâîl Ferîd Han Bey, İbrahim Hamdi
Bey, Hüsnü Fehmî Bey, Rüşdî Bey, Abbas Durgud Bey, Muhammed Âlî Bey,
Nûrî Tahsîn Bey ve Nûrî Âlî Bey’dir.5
Türk Sanayi Sergisi’ne yönelik hazırlıklara bakıldığında, 1919 yılı
Temmuz ayı sonlarından itibaren bu konudaki bilgilerin kamuoyuyla
paylaşıldığı görülmektedir. Buna göre, sergide teşhir edilecek eşyaların
kabulüne Ağustos ayının 10’undan itibaren başlanacağından hareketle eşya
göndereceklerin Beyazıt’taki Türk Ocağı bünyesindeki Sanayi Encümeni’ne
müracaat etmeleri gerektiği ifade edilmiştir. Sanayi Encümeni cuma dışındaki
2
3
4
5
“Mukaddime”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, Türk Dünyâsı Matbaası, İstanbul 1335, sayfa
yok (s.y.)
“Türk Ocağı’nda Sanayi Sergisi”, Vakit, 30 Ağustos 1335/1919, s.3.
“Millî Sanayi Sergisi”, İstiklâl, 24 Eylül 1335/1919, s.2.
“Heyet-i Tertîbiyyesi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
245
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
her gün sabah 7’den akşama kadar gönderilen eşyaları teslim alacaktı.6 İlk
planlamaya göre, serginin 15-20 gün kadar açık kalması düşünülürken, zorunlu
masrafların karşılanabilmesi için eşya sahiplerinin ürünleri için belirleyecekleri
satış bedellerinin %10’unun alınması öngörülmüştü.7
Türk Ocağı Sanayi Encümeni tarafından Ağustos ayının ortalarına doğru
yapılan resmî açıklamada ise, Kurban Bayramı’nın ikinci günü Beyazıt’taki
Türk Ocağı binasında Sanayi Sergisi’nin açılacağı belirtildikten sonra eşya
kabulüne başlanacağı vurgulanıyordu. Kabul süresinin Ağustos ayının 30’unda
sona ereceği ifade edilerek, sergiye katılacak kişi ve müesseselere acele etmeleri
çağrısında bulunuluyordu. Eşya kabul vakitleri ise cuma dışında haftanın her
günü öğleden önce saat 10’dan 12’ye, öğleden sonra da saat 2’den 4’e kadardı.8
Hazırlık faaliyetleri sırasında, dönemin Sanayi Müdürü Fuâd Bey Türk
Ocağı’na, müdüriyet bünyesinde saklı bulunan Anadolu sanayi örneklerinin
de sergilenmesini ve daha önce bu konu için ayrılmış olan 1.000 lirayı aşkın
ödeneğin de sergi için kullanılmasını önermiştir. Böylece serginin daha geniş
bir plan çerçevesinde meydana getirilmesi söz konusu olabilecekti. Bu noktada,
Sanayi Müdüriyeti’ndeki eşyalar hariç olmak üzere 10.000 parçayı aşkın eserin
sergileneceği tahmin ediliyordu ve bina içerisinde her sanayi kuruluşu için ayrı
bir oda veya salon ayrılmıştı. Öte yandan, sergi kapsamının giderek genişlemesi
nedeniyle, bayramın ikinci günü olarak belirlenen resmî açılış tarihinin 15
gün kadar ertelenmesi gündeme geldiği gibi,9 sergiye eşya kabulü için verilen
sürenin de uzatılmasına karar verilmişti.10
Buna karşılık, Eylül ayına gelindiğinde, serginin açılış günü konusunda
bir belirsizlik yaşandığı görülmektedir. Ertelenmesi gündemde olan sergi açılış
tarihinin yine Kurban Bayramı’nda olacağı yönünde haberler çıkmış,11 daha
sonraki süreçte bu konunun henüz kesinlik kazanmadığı vurgulanmıştır. Bu
konudaki gecikmenin sebebi olarak, sergi düzenleme heyetinin, Sanayi Umum
Müdürlüğü’nün sergiye katılıp katılmayacağı yönündeki kararını beklemesi
gösteriliyordu.12 Bir başka habere göreyse, Anadolu’nun her tarafından örnekler
alınmaya çalışıldığından serginin açılış tarihi gecikiyordu.13
6
7
8
9
10
11
12
13
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 29 Temmuz 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi”, İkdâm, 28 Temmuz 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Vakit, 29 Temmuz
1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi”, Tarîk, 15 Ağustos 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Tasvir-i Efkâr, 15
Ağustos 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Vakit, 18 Ağustos 1335/1919, s.2.
“Türk Ocağı’nda Sanayi Sergisi”, Vakit, 30 Ağustos 1335/1919, s.3. “Sanayi Sergisi Ne
Zaman Açılıyor?”, Vakit, 3 Eylül 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 1 Eylül 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 1 Eylül 1335/1919, s.2. “Türk Sanayi Sergisi’nde”, Tasvir-i Efkâr, 3
Eylül 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi Ne Zaman Açılıyor?”, Vakit, 3 Eylül 1335/1919, s.2.
“Millî Sanayi Sergisi”, İstiklâl, 24 Eylül 1335/1919, s.2.
246
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Bununla birlikte, serginin Eylül ayının sonlarına doğru açılacağı
ifade edilirken,14 bir başka haberde de açılışın Ekim ayı başında olacağı
kaydediliyordu.15 Bu belirsizlik Türk Ocağı Sanayi Encümeni’nin yaptığı
açıklamayla sona ermiştir. Buna göre, Türk Sanayi Sergisi Kurban Bayramı’nda
değil Ekim ayının ilk günü açılacaktı. Bu nedenle, sergiye katılacakların
Eylül ayının 26’sı akşamına kadar eşyalarını düzenlemeleri gerekiyordu.
Bu tarihe kadar düzenlenmeyen eşyalar kataloğa dâhil edilmeyeceğinden
sergilenemeyeceklerdi. Öte yandan, sergiye katılan kuruluşlarla sanatkârların
adreslerine gönderilen soru listelerine yine ayın 26’sına kadar cevap verilmesi
isteniyordu. Çeşitli sebeplerden dolayı kendilerine liste ulaşmayanların ise 3
gün içerisinde Türk Ocağı’na başvurmaları gerekiyordu.16
Hazırlık faaliyetleri sırasında, sergiye yönelik ilginin artması için çeşitli
çalışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bunlardan biri, belirlenecek katılımcılara
takdirname verilmesidir. Mevcut koşullar içerisinde madalya vermek mümkün
olmadığından, Türk tarzında düzenlenmiş takdirname belgeleri hazırlanacaktı.
Bu belgeler, sanatında başarılı olduğu “memleketin en mümtâz san’at-kârlarından
müteşekkil heyet” tarafından tespit edilen kişilere sunulacaktı.17 Yine ilgiyi
artırabilmek ve halkın sergiyi rahatça gezebilmesini sağlamak için herhangi bir
giriş ücretinin alınmaması da kararlaştırılmıştı.18
Dereceye girecek olanları belirleyecek olan takdir heyeti ise, 3’ü kadın
olmak üzere toplam 12 kişiden oluşmaktaydı. Kadın üyeler Halide Edib [Adıvar]
Hanım, Muhsine Osman Hanım ve Nakiye Hanım olarak sıralanmıştı. Erkek
üyeler ise, muallim İsmâil Hakkı Bey, muallim Celâl Bey, müderris Hamdullah
Suphi [Tanrıöver] Bey, sanayi müdürü Hüsnî Bey, Makriköy [Bakırköy]
fabrikaları müdürü Şevkî Bey, sanayi doktoru mühendis Azmî Bey, sanayi
mühendisi Ârif Bey, Sanayi Müdür-i Umumisi Fuâd Bey ve Mekteb-i Sanayi
Müdürü Memdûh Bey olarak gözüküyordu.19
Sergi hazırlıkları sırasında çeşitli değerlendirmeler de yapılmıştır.
Bunlardan birinde, çalışmalara dair olumlu görüşler dile getirilmiş ve serginin
tam bir başarı ile gerçekleştirilmesine yönelik ümit ve temenniler ifade
edilmiştir.20 Türk Ocağı kaynaklı bir açıklamada ise, Türk Sanayi Sergisi’nin
Türk Ocağı’nda açılacağı hatırlatılmış ve: “Memleketin en büyük san’at-kârları bu
sergiye iştirâk ediyor. Bu günü sabırsızlıkla bekliyoruz” denilerek girişimin önemi
vurgulanmıştır. 21
14
15
16
17
18
19
20
21
“Sanayi Sergisi Yakında Açılacak”, Vakit, 18 Eylül 1335/1919, s.2.
“Millî Sanayi Sergisi”, İstiklâl, 24 Eylül 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi”, Vakit, 25 Eylül 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 29 Temmuz 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi Ne Zaman Açılıyor?”,
Vakit, 3 Eylül 1335/1919, s.2. “Türk Sanayi Sergisi”, Vakit, 25 Eylül 1335/1919, s.2.
“Türk Ocağı’nda Sanayi Sergisi”, Vakit, 30 Ağustos 1335/1919, s.3.
“Sergi Heyet-i Takdîrîyesi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Ocağı Sanayi Sergisi”, Tasvir-i Efkâr, 4 Ağustos 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi”, Vakit, 25 Ağustos 1335/1919, s.3.
247
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Bu süreçteki değerlendirmelerin bir kısmının da, serginin hazırlık
faaliyetlerine ayrıldığı ve tanıtım yönünde çeşitli çabaların olduğu
görülmektedir. Bu çerçevede, İmâlât-ı Harbiye, Zeytinburnu, Makriköy ve
Tophane Fabrikaları gibi büyük kuruluşların sergiye katılımlarından hareketle,
bu kararın çok olumlu olduğu kaydedilmiş ve tüm millî sanayi kuruluşlarına
aynı yönde hareket etmeleri çağrısında bulunulmuştur.22 Bunun yanı sıra İmâlât-ı
Harbiye’nin çok ucuz fiyatla satışa çıkardığı bakır eserlerin dikkat çekici olduğu
belirtilirken,23 sergiye katılan çeşitli kuruluşların isimleri verilmiş, Kütahya’dan
kıymetli çinilerin gelmesinin beklendiği ifade edilmiş ve ayrıca birçok bağımsız
sanatkârın da katılımcılar arasında olduğu kaydedilmiştir.24 Nitekim serginin
açılışından kısa bir süre önce, çok dikkat çekici olarak nitelenen Kütahya
Çini Fabrikası’ndan gönderilen çini ürünleri katalogdaki yerini almıştır. Bu
gelişmeden hareketle, katılımcı sayısının giderek çoğaldığı bilgisi kamuoyuyla
paylaşılmış ve Türk hanımlarının da ufak el işleri göndererek sergiye geniş bir
katılım sağladıklarına işaret edilmiştir.25
Ancak tüm bu çalışmaların büyük zorluklar içerisinde yürütülmeye
çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu konudaki bir bilgiye göre, sergiyi açabilmek için
özellikle Agâh ve Cavid ismindeki iki genç çaba harcamaktaydı. Bu iki genç,
bütün fabrikalara müracaat ederek bir sergi açılmasının amaçlandığını söylemiş
ve fabrikaları bu sergiye davet etmişlerdi. Bu sayede, yukarıda da sözü edilen
birçok fabrikanın sergiye katılımı sağlanmıştı.26
Tüm bu çabalara karşın özellikle sanatkârlardan kaynaklanan sıkıntılar
çeşitli eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, böylesine önemli bir
organizasyonda esnaf ve sanatkâr kesiminin biraz “lâ-kayd” davrandığı eleştirisi
getirilirken,27 bazı küçük esnafın çıkardığı problemlere de dikkat çekiliyordu.28
Bu noktada, tüm çağrılara karşılık, özellikle küçük sanatkârlar açısından ciddi bir
katılım sıkıntısının olduğu düşünülüyordu. Sergiye katılan sanayi kuruluşları
zaman içerisinde artmakla birlikte: “Maa-t-teessüf münferid san’at-kârlarımızdan
birçoğu, kendilerinin zararına olarak, müteşebbislerin da’vetine icâb eylememişlerdir”
denilerek bu alandaki eksiklik ortaya konulmuştu.29
2. Türk Sanayi Sergisi’nin Gayri Resmî Açılışı ve Katılımcılar
Hazırlıkları tamamlanan Türk Sanayi Sergisi, kamuoyuna açıklandığı
gibi 1 Ekim 1919 Çarşamba günü öğleden sonra saat 2’de açılmıştır. Resmî açılışın
22
23
24
25
26
27
28
29
“Türk Sanayi Sergisi’nde”, Tasvir-i Efkâr, 3 Eylül 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi Ne Zaman Açılıyor?”, Vakit, 3 Eylül 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi Yakında Açılacak”, Vakit, 18 Eylül 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi,” Vakit, 25 Eylül 1335/1919, s.2.
“Millî Sanayi Sergisi”, İstiklâl, 24 Eylül 1335/1919, s.2.
“Türk Ocağı’nda Sanayi Sergisi”, Vakit, 30 Ağustos 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi Ne Zaman Açılıyor?”, Vakit, 3 Eylül 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi”, Vakit, 25 Eylül 1335/1919, s.2.
248
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
ise Veliahd Abdülmecid Efendi’nin katılımıyla 6 Ekim Pazartesi günü yapılması
planlanmıştır.30 Ancak daha sonra, resmî açılış tarihi 9 Ekim Perşembe gününe
alınmıştır.31 Türk Sanayi Ocağı Sanayi Encümeni’nin bu konudaki açıklamasına
göre, açılışın ardından gelen eşyanın düzenlenmesi dolayısıyla sergi çarşamba
günü kapalı bulunacak ve 9 Ekim Perşembe günü gerçekleştirilecek resmî açılış
sebebiyle de yalnızca davetlilere açık olacaktı. Resmî açılışın ardından ise, sabah
saat 10’dan akşam 5’e kadar halka açık tutulacaktı.32 Resmî açılışa kadar olan
süre zarfında, ziyaret saatleri öğleden sonra saat 1’den akşam 6’ya kadardı.33
Serginin Ekim ayının sonuna kadar ziyarete açık tutulması planlanırken,34
daha önce karar verildiği üzere herhangi bir giriş ücreti alınmayacaktı.35 Öte
yandan, geliri fakir çocuklara tahsis edilen bir de piyango düzenlenmişti. Çeşitli
faydalı eşyaların ödül olarak konulduğu piyango biletleri 1 mecidiye olarak
belirlenmişti.36
Türk Sanayi Sergisi içerisinde çeşitli kişi ve kuruluşların ürünleri
yer almakla birlikte, olanaksızlıklar nedeniyle Anadolu’daki sanatkârların
eserleri sergilenememiş ve İstanbul’daki sanatkârlara ağırlık verilmiştir.37 Sergi
kataloğunda da, ilk olmanın getirdiği problemlerin etkisiyle istenen katılımcı
sayısına ulaşılamayarak bu konuda oldukça eksik kalındığı belirtilmiştir.38
Türk Sanayi Sergisi, Beyazıt’taki Türk Ocağı binasında yer alan bir salon
ve beş odanın yanı sıra aşağı kattaki bahçede bulunan konferans salonunu
içine alacak şekilde düzenlenmişti.39 Türk Sanayi Sergisi’ndeki katılımcılara
bakıldığında, ağırlığın sanatkârlarda olduğu görülmektedir. Sergiye toplamda
70 katılım gerçekleşirken, bunların 51’ini sanatkârlar 18’ini de çeşitli kuruluşlar
teşkil etmekteydi. Bunların dışındaki bir katılım ise, Sanayi Mecmuası adıyla
yayın dünyasından gerçekleşmişti.
Sergi kataloğu içerisinde, katılımcılar ve sergiledikleri ürünler hakkında
bilgi verilmiş, kataloğa yetişemeyen eşyaların açıklamaları ise ilgili eşyaların
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “San’at-kârlarımız”,
Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 3 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Türk Sanayi Sergisi”, Tarîk, 7
Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 7 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Encümeni’nden”, İleri, 7 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.7. “Türk Sanayi Sergisi”,
Tarîk, 7 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Tasvir-i Efkâr, 7 Teşrîn-i evvel
1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 7 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Sanayi
Sergisi”, Vakit, 8 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi Dün Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i
evvel 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi Dün Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi Dün Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3. “Sanayi Sergisi Açıldı”,
Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Sanayi Sergisi Dün Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“San’at-kârlarımız”, Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Mukaddime”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“San’at-kârlarımız”, Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i
Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Sanayi Sergisi”, Vakit, 8 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
249
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
üzerlerinde yapılmıştır.40 Diğer taraftan, resmî açılışa kadar olan süre zarfında,
çeşitli basın organlarında kimi eserlere yönelik açıklamalarda bulunularak
kamuoyunun ilgisi çekilmeye çalışılmıştır.
2.a. Sergide Yer Alan Kadın ve Erkek Sanatkârlar
Türk Sanayi Sergisi içerisinde yer alan 51 sanatkârdan haklarında bilgi
verilenlerin hemen hepsi çalışmalarını başkent İstanbul’da sürdürmekteydi. Bu
sanatkârların 14’ü kadın, 36’sı ise erkekti. Bir katılımcının ise adı ve cinsiyeti belli
değildi. Bu durumda, katılan sanatkârların %28’ini kadınlar oluşturmaktadır ki,
bunu o günkü koşullarda iyi bir oran olarak görmek mümkündür.
2.a.1. Kadın Sanatkârlar ve Eserleri
Türk Sanayi Sergisi içerisinde yer alan 14 kadın sanatkârın eserlerine
bakıldığında, başörtüsü, yorgan ve havlu gibi el işlemelerinden resme kadar
uzanan geniş bir alanın olduğu anlaşılmaktadır. Belirtildiği üzere, sergi kataloğu
içerisinde, katılımcıların çoğunluğuna yönelik kişisel bilgilere ve gönderdikleri
eserlere yer verilmiş, İstanbul basınında da bazı sanatkârların eserleri tanıtılarak
kamuoyunun ilgisi pekiştirilmeye çalışılmıştır.
Kadın sanatkârların eserleri arasında biçki ve dikiş işleri önemli bir
yer tutmaktadır. Bu sanatkârlardan birisi olan Hacer Hanım, 58 yaşındaydı
ve büyük bir “san’at aşkıyla” çalışmaktaydı. Kendisinin, değeri 500-600 kuruş
arasında değişen tel işlemeli başörtüsü ve çocuk için pullu ipekli karyola örtüsü
gibi eserleri sergilenmekteydi.41 45 yaşında olup yazmacılık sanatını annesinden
öğrenen ve 20 yıldan bu yana büyük bir “aşkla” çalışan Fâtıma Hanım, sanatı için
gerekli olan boyaları da bizzat üretmekteydi. Fâtıma Hanım, değeri 150 kuruş
olan başörtüsü ile 600 kuruş olan yazma yorgan yüzü ile katılım sağlamıştır.42
Biçki Yurdu’nda yetişen yetenekli gençlerden olan ve yakın bir zamanda bir
atölye açmayı planlayan Hikmet Râşid Hanım, 1.500 kuruşa satılan korsaj
[korse] ile sanatını ortaya koymuştur.43 Âdile Sultan Mektebi mezunu olan ve
İstanbul’da açılan ilk Hilâl-i Ahmer Sergisi’ne44 de katılarak takdir toplayan
Behîce Hanım ise, 100 kuruş değer biçtiği şase [kumaştan yapılmış koruncak] ile
katılım gerçekleştirmiştir.45
Sergiye, satılık olmayan bir ipek işlemeli levha eseriyle katılan
Hamiyyet Hulûsî Hanım, yatılı Kız Sanayi Mektebi mezunu olup el işlerini de
40
41
42
43
44
45
Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hacer Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Fâtıma Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hikmet Râşid Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
21 Ocak 1917’de İstanbul’da açılan sergi hakkında bkz., Seçil Karal Akgün ve Murat
Uluğtekin, Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, Ankara, 2002, ss.160-162.
“Behîce Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
250
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
orada öğrenmişti. Yedi yaşından itibaren sanatla ilgileniyordu ve sanatındaki
bilgilerden çevresini de istifade ettirmek için çeşitli yerlerde ders veriyordu.46
Selanik İnâs Rüştiyesi’nde eğitim gören Hasene Hanım, dört yıldır makine on
yıldır da el işleriyle meşgul olmaktaydı. Kendisi, 2.500 kuruşa satılan makinede
işlenmiş entari ile pelerin ve başlıktan oluşan bir çocuk elbisesini göndermişti.47
Hakkında bilgi bulunmayan Hüsnîye Âlî Hanım’ın eseri, 7.000 kuruşa satılan
işlemeli bir levhaydı.48 Yine katalog içerisinde bir bilgiye yer verilmeyen Fikrîye
Hanım isimli sanatkâr, 500 kuruşa satılan camdan bir kutuyu sergilemekteydi.49
El işleriyle ön plana çıkan bir başka sanatkâr, Darulmuallimat’tan
diploma aldıktan sonra başka hiçbir kuruma devam etmeden ve hiçbir hocadan
ders almadan el işleri konusunda kendi kendisini yetiştiren Halet Gülsüm
Hanım’dır. On iki seneden beri çalışmalarına devam eden ve Sanâyi-i Nefise
madalyası da bulunan sanatkârın 1.000 kuruş olan kart sandalı, 20.000 kuruş
olan işleme arma ve 300.000 kuruş olan camekân içerisinde bir köşk şeklindeki
eserleri bulunmaktaydı.50 Halet Gülsüm Hanım’a yönelik bir değerlendirmede,
kendisinin güzel yapılmış bir eserinin olduğu belirtilerek sanatkârın ustalığına
dikkat çekilmiştir.51 Bir başka tanıtım yazısında ise, sanatkârın camekân
içerisindeki köşk şeklindeki eserine işaret edilmiştir. Bu eser, “zarif” olduğu
kadar halıdan iskemle, avize ve piyanoya kadar birçok ayrıntıyı içerecek şekilde
yapılmıştı.52
Halet Hanım’ın dışında, hakkında bilgi bulunmayan Türkân Hanım
isimli sanatkâr, satılık olmayan yatak çarşafı, bohça ve havlu gibi eserlerin
yanı sıra fiyatları 200 kuruş olan bir çift Sinop ürünü nal ve 300 kuruş olan tel
işleme başörtüsü gibi eserleriyle katalogdaki yerini almıştır.53 Yine hakkında
bilgi verilmeyen Emîne Hanım isimli katılımcı ise, değerleri 50 kuruştan 10.000
kuruşa kadar çıkan bardak örtüsü, Kız Kulesi ve çini iğnesi duvar halısı gibi el
işi ürünlerini sunmaktaydı.54
El becerisine dayalı bu eserlerin yanı sıra kadın sanatkârların resimle
ilgili eserleri ortaya koymaları da dikkat çekicidir. Bunlardan birisi, Bezm-i Âlem
Sultanisi resim öğretmeni iken 1914’te hayatını kaybeden Müfide Hanım’dır.
Sanâyi-i Nefise madalyası ile Münih’teki sergiden bir madalya kazanan merhum
Müfide Hanım’ın satılık olmayan iki adet tablosu sergileniyordu.55 Bu alanda
eser veren diğer iki katılımcı hakkında katalogda bilgi verilmezken bu kişilerin
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
“Hamiyyet Hulûsî Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hasene Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hüsnîye Âlî Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Fikrîye Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Halet Gülsüm Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayii”, Peyâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Türkân Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Emîne Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Merhum Müfide Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
251
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
eserleri de satışa çıkarılmamıştı. Bu kişilerden Saîde Es’ad Hanım kendisinin
eseri olan yağlı boya tablo56 ile katılım sağlamış, Nezahet Nazmî Hanım da,
çeşitli büyüklüklerdeki yağlı boya eserlerin yanı sıra yağlı boya atlas üzerine
resimli ve çiçekli yastık örtüsünü göndermişti.57
2.b.1. Erkek Sanatkârlar ve Eserleri
Türk Sanayi Sergisi’ne ağırlıklı olarak İstanbul’dan katılan ve çoğunluğu
oluşturan 36 erkek sanatkâr da, resimden el sanatları ve marangozluğa kadar
uzanan geniş bir alandaki eserlerini sergilemişlerdir. Bu bağlamda, erkek
sanatkârların önemli bir kısmı resim ve çizim alanıyla doğrudan ya da dolaylı
bir şekilde ilgili olan eserlerini göndermişlerdir.
Bu kişilerden birisi, 65 yaşında olup 50 yıldan beri sanatla uğraşan ve
çeşitli ödüller kazanan Fethî Bey’dir. Kendisinin, satışa sunulmayan porselen
tabak üzerine yapılmış çeşitli resimleri sergilenmekteydi.58 Minyatür, tezhip ve
resimle ilgilenen 32 yaşındaki Hüseyin Tâhir Bey de halen tezhip öğretmenliği
yapmaktaydı. 19 yıldan beri sanatla uğraşan Hüseyin Tâhir Bey, minyatür
ve tezhibi İran’daki tanınmış ustalardan öğrenirken, resim konusunda da
Rusya’nın yanı sıra Dersaadet Sanâyi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nde eğitim görmüş
ve birincilikle diploma almıştı. Aylık kazancı 150 lira olan sanatkâr, Galatasaray
Sergisi’ne59 katılarak mükâfat elde ettiği gibi çeşitli yabancı devletlerden de
nakdi mükâfat ya da takdirname kazanmıştı. Kendisinin bir halı resmi 300
kuruşa, Osman Gazi ile Fatih Hazretlerini tasvir eden minyatür levhaları ise
2.500 kuruşa satılmaktaydı.60 Bu konuda, hakkında bilgi verilmeyen Fehmî Bey
isimli sanatkârın da bir eseri yer alıyordu. Kendisinin ürünü, 500 kuruş değer
biçilen sulu boya levhaydı.61
Resim alanında çalışan diğer sanatkârlar ise asker kökenlidir. Bunlardan
birisi İsmâil Remzî Bey’dir. Askerî kaymakam [yarbay] emeklisi olup halen
İstanbul Sultanîsi’nde resim öğretmenliği yapan sanatkârın ürünü Anadolu
haritası 50.000 kuruşa satışa çıkarılmıştır.62 Resimle ilgilenen bir başka isim olan
ressam Cevâd Bey, Mekteb-i Harbiye’den diploma almış ve askeriyeden de
emekli olmuştur. Tablolarını Galatasaray Sergisi’nde de sunan ve siparişlerini
Vezneciler’deki bir mağaza aracılığıyla kabul eden Cevâd Bey, Avrupa
mallarıyla rekabet edebilecek düzeyde olduğu vurgulanan resim malzemelerini
56
57
58
59
60
61
62
“Saîde Es’ad Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Nezahet Nazmî Hanım”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Fethî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
İlki 1916 yılında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından düzenlenen resim sergisi ve resim
sanatına yönelik o dönemdeki gelişmeler hakkında bkz., Candaş Keskin, “I. Dünya Savaşı
ve Sonrası Türkiye’de Kültür Sanat Ortamı ve Türk Resmi”, Akademik Bakış, C. 7, S. 14, Yaz
2014, ss.263-279.
“Hüseyin Tâhir Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Fehmî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“İsmâil Remzî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
252
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
de üretiyordu. Kendisi camekân içerisinde bulunan resim malzemesine yönelik
bir koleksiyonla sergiye katılmıştır.63 Küçük yaşlarından itibaren resim ve
harita sanatıyla ilgilenen kıdemli süvari yüzbaşısı Emîn Bey ise 37 yaşındaydı.
Emîn Bey, Kuleli Mekteb-i İdâdîsi ile Harbiye’de eğitim görmüş ve daha önce
açılan resim sergisine katılmıştır. Sanatkârın eseri, 10.000 kuruşa satılan ipekten
üretilmiş Hz. Muhammed’in makamını tasvir eden bir levhadır.64
Resim sanatını ilgilendiren diğer eserler ise satışa çıkarılmayan çeşitli
ürünlere yönelik çizim ve modellerdir. Bunlardan biri, İmâlât-ı Harbiye Mektebi
çıkışlı olan Agâh Orhan Bey’e aittir. Makine ve inşaat resimleri çizmekte olan
sanatkâr sergiye makine ve inşaat planlarını göndermişti.65 Adı geçen mektepten
yetişen bir başka yetenekli sanatkâr Mehmed Şemseddin Bey’dir. Henüz 22
yaşında olan sanatkâr, uygulama aşamasını Zeytinburnu Fabrikaları marangoz
kısmında geçirmiş ve Almanya’da eğitim görmüştür. Mehmed Şemseddin
Bey’in çeşitli makine parçalarına ait döküm modelleri sergileniyordu.66 Bekir
Kemânî Bey ismini taşıyan ve hakkında bilgi verilmeyen bir sanatkâr da, iki adet
ziraat makinesi resmi ile katılım gerçekleştirmişti.67
Sergideki eserlerin bir diğer kısmını sedef içeren ürünler oluşturmaktadır.
Bu alanda faaliyet gösterenlerden birisi olan 42 yaşındaki Vâsıf Bey, Yıldız
Fabrikası’nda çalışmıştır. İstanbul’daki Hilâl-i Ahmer Sergisi’ne katılan ve
Osmanlı hükümeti ile Fransa’dan çeşitli madalya ve nişanları bulunan Vâsıf
Bey’in sanatı kendisine aylık 250 lira kazanç temin ediyordu. Kendisinin 7.000
kuruşa satılan sedeften mozaik işleme ile 8.000 kuruşa satılan takma ayak
şeklindeki ürünleri bulunuyordu.68 Hakkında bilgi olmayan Hacı Cemîl Efendi,
fiyatları 250 ve 500 kuruş olan birer çift sedefli nalın ile sergideki yerini almıştı.69
Sergideki bir başka başlığı oluşturan kunduracılık sanatını temsil
edenlerden birisi Saraçhane’de mağazası bulunan 55 yaşındaki Mehmed
Sadeddin Efendi’dir. Sanatını İstanbul’da öğrenen ve 30 yıla ulaşan çalışma
hayatında iyi bir şöhret edinen sanatkâr, Saraçhane’deki mağazasında
sipariş kabul ediyordu. Kendisi, 1.500 kuruşa satılan çeşitli potinlerle sergiye
katılmıştır.70 Yine kunduracılık sanatıyla iştigal eden Hüseyin Hakkı Efendi
40 yaşındaydı ve 25 yıldan beri bu işle uğraşmaktaydı. Eğitimini İstanbul’da
yapan sanatkârın, fiyatları 900 ile 2.500 kuruş arasında değişen çeşitli kundura
ve iskarpin türünde ürünleri bulunuyordu.71
63
64
65
66
67
68
69
70
71
“Ressam Cevâd Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Kıdemli Süvari Yüzbaşısı Emîn Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Agâh Orhan Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Mehmed Şemseddin Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Bekir Kemânî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Vâsıf Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hacı Cemîl Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y. İsmi ve cinsiyeti katalogda yer
almayıp “Bir Türk” rumuzunu taşıyan bir sanatkâr da, satılık olmayan sedeften işlenmiş
Osmanlı armasını sergilemekteydi. (“Bir Türk”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.)
“Mehmed Sadeddin Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hüseyin Hakkı Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
253
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Ağaç işleri de serginin bir başlığını temsil etmekte olup bu alanda eser
veren sanatkârlardan birisi Tophane Mektebi mezunu Mustafa Usta’dır. 52
yaşında olan Mustafa Usta 35 senedir sanatla ilgilenmekteydi. Osmanlı ve Alman
devletlerinden sanayi madalyası olan ustanın, değeri 1.000 kuruş olan maun
kaplama çekmecesi ile değeri 2.000 kuruş olan kaplama tepsisi sergileniyordu.72
Padişah Abdülaziz’in de sandıkçı başısı olan Mustafa Usta’nın ufak çekmeceleri,
açılış sonrasındaki bir değerlendirmede “cidden güzel” olarak nitelendirilmiştir.73
Marangozluk sanatını icra eden Ömer Nâil Bey ise, 35 yaşında olup İmâlât-ı
Harbiye Sanayi Mektebi’nde yetişmişti. 20 yıldır sanatla iştigal eden sanatkâr
o güne kadar hiçbir sergiye katılmamakla birlikte çeşitli makamlardan 12
takdirname almış ve birkaç defa da nakdi mükâfata lâyık görülmüştü. Kendisinin
eserlerine yönelik katalogda bilgi verilmemiş ve sergilenen eşyaların fiyatlarının
üzerinde olduğu belirtilmiştir.74
Türk Sanayi Sergisi’ne fotoğrafçılık sanatı da dâhil olmuştur. Bu alandaki
ilk isim, Galatasaray Sultanisi çıkışlı olan ve aynı zamanda Hukuk Fakültesi’nde
eğitim gören 30 yaşındaki Kenan Hasîb Bey’dir. 17 yıldır fotoğrafçılıkla uğraşan
Kenan Hasîb Bey, polis mektebi fotoğraf öğretmenliğinin yanı sıra Tasvir-i Efkâr
gazetesi muhabirliği görevini de başarıyla yürütmekteydi. Sergiye, satılık olmayan
kız resmi ile büyütülmüş bir fotoğrafı göndermişti.75 44 yaşında olan Sadullah
İzzet Bey ise, Paris’teki Yüksek Sanayi Mektebi’nde eğitim görmüştü. Kendisinin
ürünleri, 5 kuruş ile 1.500 kuruş arasında değişen çeşitli fotoğraflardı.76
Dokuma türündeki eserler de, serginin önemli bir parçasını teşkil
etmektedir. Bu konuda emek harcayanlardan birisi olan Mehmed Bahaeddin
Bey, 19 yıldan bu yana yerli malların gelişmesi için çalışıyordu. Sanatkâr,
mağazasında Anadolu emtiasından olan tiftik, yapağı, Afyon ve Uşak halıları
üzerine yüklü miktarda sipariş kabul ediyordu ve katalogdaki eşyası 3.500
kuruşa satılan Isparta seccadesiydi.77 Tophane Mektebi mezunu olan Râif Bey
de, tüm emeğini sanayi alanına vakfetmişti. Ne var ki, sanat hayatında pek çok
başarısı olmakla birlikte, karşısına çıkan engeller nedeniyle büyük bir üzüntü
içerisinde inzivaya çekilmişti. Sergiye gönderdiği ve satılık olmayan çeşitli
sistemdeki fesler ise sanatkârlığı dönemine aitti. Kendisi bu eserleri gençliği
teşvik amacıyla göndermişti.78 Râif Bey’in bu eserleri kamuoyuna tanıtılırken,
sanatkârın kendi özel atölyesinde yaparak imtiyazını aldığı feslerin, o günkü
şekillerden çok farklı olarak muhtelif sistemlerde ve “oryantal” tarzda olduğuna
işaret edilmiştir. Aynı şekilde, büyük salonun duvarında bulunan sedef kakmalı
iki levhası ile iki yeni çerçevesinin de “pek güzel” olduğu ifade edilmiştir.79
72
73
74
75
76
77
78
79
“Mustafa Usta”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“San’at-kârlarımız”, Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Ömer Nâil Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Kenan Hasîb Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Sadullah İzzet Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Mehmed Bahaeddin Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Râif Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Sanayi Sergisi”, Vakit,
8 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
254
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Sanatkârın kendisinin icadı olan kırmızı renkli feslerin de ayrıca dikkati çektiği
belirtilmiştir.80 Bu alanda çalışan bir başka sanatkâr olan ve hakkında bilgi
verilmeyen ustalardan Hulûsî Bey de, 100.000 kuruş fiyat öngörülen bohça,
yastık, yorgan gibi ürünlerini göndermişti.81
Türk Sanayi Sergisi içerisinde saraçlık sanatının iki temsilcisi olduğu
görülmektedir. Bunlardan ilki olan Türk saraçlığının önde gelen isimlerinden
Tayyib Fikrî Bey, belirli bir döneme kadar Filibe’de daha sonra da İstanbul’da
yalnız olarak çalışmış ve 1911 yılında düzenlenen Lozan Sanayi Sergisi’ne
katılarak en büyük ödülü kazanmıştır. Sanatkâr, 1.000 kuruşa satılan hamut82 ile
katalogda yer alıyordu.83 Aynı şekilde, hakkında herhangi bir bilgi verilmeyen
saraç Mehmed Âlî Efendi de, saraç biçki koleksiyonu ile sergiye katılmıştı.84
Saraçlık gibi müzik aletleri konusunda da iki sanatkâr bulunmaktadır.
Bunlardan birisi Vezneciler’de musiki mağazası bulunan Fahrî Bey’dir. Kendisi,
değerleri 300 ile 2.000 kuruş arasında değişen ney, ud, kemençe ve keman
gibi müzik aletlerini satışa çıkarmıştır.85 Ney sanatıyla ilgilenen Şevket Avnî
Bey ise, Mekteb-i Mülkiye’nin ardından Harbiye Nezareti hizmetine girmiş, o
dönemden itibaren musikiye ilgi duyarak en ünlü hocalardan ney dersi almış ve
5 ay sonra da ney talimine başlamıştır. O güne dek yaklaşık 80 genç ile ney talim
ettiği gibi kullandığı neyleri uygun bulmadığı için 1.500 kadar neyi de bizzat
üretmiştir. Tüm bu çabalarıyla musiki hayatında büyük bir şöhret kazanan
sanatkâr, sergiye değerleri 8.000 kuruş olan çeşitli ney örnekleri ile katılmıştır.86
Bu kategorilerin dışında, çok farklı alanlara yönelik eserler göze
çarpmaktadır. Kehribar sanatını yaşatmaya gayret eden ve 50 yıllık sanatkâr olan
Âlî Bey, II. Abdülhamid döneminde “Kehribarcıbaşı” unvanıyla ödüllendirilmiştir.
Önemli sermayedarlarla çalışmasına karşın yaptığı ortaklıklardan büyük
zararlarla ayrılmıştır. Buna rağmen durumunu düzeltmeyi başaran Âlî Bey’in
son işyeri Sirkeci’deydi ve maiyetinde 20’si sanatkâr kalanı hizmetli olmak
üzere 27 kişi çalışmaktaydı. Yetiştirdiği sanatkârların sayısı 30’u bulan Âlî Bey
ülke içerisinde yapılan çeşitli sergilere katılmış ancak yurt dışında herhangi
bir sergiye gitmemişti. Kendisi kehribar kolye, tespih ve sigaralık türündeki
ürünlerini göndermişti.87 Serginin açılışından sonra kaleme alınan bir yazıda,
kendisinin özellikle ağızlıklarına dikkat çekilmiş ve bunlar “kıymettar” olarak
nitelendirilmiştir.88
80
81
82
83
84
85
86
87
88
“Türk Sanayii”, Peyâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Hulûsî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
Araba koşumunda atların boyunlarına geçirilen ağaç veya üstüne meşin geçirilmiş çember.
(Türkçe Sözlük, 11. b., Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 2011, s.1040.)
“Tayyib Fikrî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Saraç Mehmed Âlî Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Fahrî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Şevket Avnî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Kehribarcıbaşı Âlî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
255
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Mustafa Fehmî Efendi ise, 30 yıldan beri Kütahya’da saatçilik yapıyordu.
Çeşitli sertifikalar kazanan sanatkârın eserleri, 2.500 kuruşa satılan küçük
duvar saati ile 10.000 kuruş değer biçilen büyük duvar saatiydi.89 Mustafa
Fehmî Efendi’nin sanatkârlığının ele alındığı bir yazıda, kendisi tarafından
Kütahya’da yapılmış olan kasalı büyük salon saatinin sergi salonunun güzel
eserlerinden biri olduğu belirtiliyordu. Bu saat gün ve ayların yanı sıra Mîlâdî
ve Rûmî tarihleri de gösteriyordu. Bu övgünün ardından: “Kütahya gibi vesâit-i
medeniyyeden mahrûm bir yerde imâl edilen bu saat Türklerin istidâd-ı sınâiyyesine
pek canlı bir delîl teşkil etmektedir” denilerek, Türk sanatkârların yeteneklerine
göndermede bulunuluyordu.90
35 yaşında olan Mehmed Mümtâz Bey, idâdî dışında eczacılık eğitimi
görmüştü ve fiyatları üzerinde bulunan telden imal edilmiş çeşitli kartlık ve
sepet gibi ürünlerini sunmuştu.91 Hakkında herhangi bir bilgi verilmeyen
Hilmî Bey’in eserleri arasında 500 kuruşa satışa sunulan meşaleli gönye de yer
almaktaydı.92 Süpürgecilik sanatını sürdüren 50 yaşındaki Hafız Hüseyin Hüsnî
Efendi, eğitimini Filibe’de yapmıştı ve merhum şehzade Yusuf İzzettin Efendi
için yaptığı süpürge şehzade tarafından takdirle karşılanmıştı. 30 yıldır bu işi
yürüten sanatkâr sergiye ufak büyük ebatta çeşitli süpürgeler göndermişti.93
19 yıldır sanatla uğraşan 33 yaşındaki Ahmed Halîl Bey, sanayi
mektebi çıkışlıydı ve halen Zeytinburnu Fabrikaları’na devam ediyordu. Özel
bir imâlâthanesi de bulunan sanatkârın satılık olmayan kravat iğneleri, kol
düğmeleri ve el çantasına özgü kilit gibi eserleri mevcuttu.94
Mülâzım-ı evvel [üsteğmen] Mehmed İsmâîl Efendi, 48 yaşında olup
35 yıldan bu yana sanatla iştigal ediyordu. Yıldız Fabrikası’nda çalışan, Hilâl-i
Ahmer Sergisi’ne katılan ve çeşitli nişan ve madalyalara sahip bulunan Mehmed
İsmâîl Efendi, halen Malzeme-i Sıhhiye-i Askeriye İmâlâthanesi’ne devam
ediyordu. Kendisi, her biri 400 kuruş olan alçıdan üretilmiş tavşanlar ile sergiye
dâhil olmuştu.95
Hattatlık sanatını devam ettirmeye çalışan ve asıl ismi Azmî olan hattat
Hamid Bey 27 yaşındaydı. Dokuz yaşındayken yazıya heves duyan ve hala bu
“aşkı” bitmeyen sanatkâr, eğitimini Diyarbakır İdâdîsi’nde tamamladıktan sonra
bir yıl kadar İstanbul’da Hukuk Fakültesi’ne, üç yıl kadar da Sanâyi-i Nefise’ye
devam etmesine karşın askeri görevi dolayısıyla buraları bitirememiştir. Halen
iştigal ettiği sanat yurdunda çalışmakta olan Hamid Bey’in çeşitli yazı örnekleri
sergileniyordu.96
89
90
91
92
93
94
95
96
“Mustafa Fehmî Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Mehmed Mümtâz Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hilmî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hafız Hüseyin Hüsnî Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Ahmed Halîl Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Mülâzım-ı Evvel Mehmed İsmâîl Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hattat Hamid Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
256
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
İmâlât-ı Harbiye Sanayi Mektebi’nde yetişen 39 yaşındaki Mehmed
Reşîd Bey Almanya’daki bir fabrikada da eğitim görmüştür. Sanatındaki başarısı
nedeniyle eğitim için Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi tarafından Berlin’e
gönderilmişse de, mütareke nedeniyle ülkeye geri dönmüştür. Çocukluğundan
bu yana sanatla ilgilenen ve gerek yurt içinden gerekse yurt dışından çeşitli
takdirname ve madalyalar kazanan Mehmed Reşîd Bey, sergiye takma ayağın
da içerisinde yer aldığı satılık olmayan çeşitli eserlerini göndermişti.97
38 yaşında olup 1912 yılından bu yana ıtriyat işleriyle ilgilenen ve
Galata’da bir atölyesi bulunan Hasan Şevkî Bey, ürettiği kolonyalar ile sergiye
katılırken bunların her birinin değerini 100 kuruş olarak belirlemiştir.98
Hakkında bilgi verilmeyen Hafız Necmeddin Efendi, 20 kuruşa satışa sunulan
kitap kaplarına yönelik bir çalışmasını göndermiştir.99 Yine hakkında bilgi
bulunmayan Süreyyâ Bey, Çanakkale üretiminden toprak çerçeve, arma ve
tütün tablası ile Eyfel Kulesi, tahtadan oyma çerçeve ve ince kâğıttan yazılmış
levha ile sergiye katılmıştır.100
2.b. Türk Sanayi Sergisi’ne Katılan Kuruluşlar ve Sanayi Mecmuası
Türk Sanayi Sergisi’ne, belirtildiği gibi kurumsal düzeyde 18 katılım
gerçekleştirilirken, bunların biri terzihane olmak üzere 12 tanesini üretim amaçlı
fabrika ve şirketler teşkil ediyordu. Diğer 6 kuruluş ise, meslekî ve eğitim amaçlı
faaliyette bulunuyordu. Bunların dışında, sanayi dünyasındaki gelişmeleri
aktarma hedefini taşıyan Sanayi Mecmuası katılımcı olarak gözüküyordu.
Çeşitli sanayi alanlarında üretim yapan 12 kuruluşun, o gün itibariyle
7’si devlet mülkiyetinde iken, 5’i de özel sermayeye aitti. Sayısal dağılım
yakın gözükmekle beraber, büyüklük ve üretim kapasitesi açısından devlet
işletmelerinin çok daha öne çıktıkları görülmektedir. Bu noktadan hareketle,
büyük sanayideki ağırlığın kamuda olduğu söylenebilir.
Sergi bünyesindeki diğer 6 kuruluşun 4’ü kadınlara meslek kazandırmayı
amaçlamaktaydı. Son 2 kuruluş ise, İstanbul ve Beyrut’taki sanayi mektepleriydi.
Sergi kataloğunda, tüm kuruluşlar hakkında kimi zaman ayrıntılı
bilgiler verilirken, çeşitli basın organlarında da bunların bir kısmı hakkında
olumlu değerlendirmelerde bulunulmuştur.
97
98
99
100
“Mehmed Reşîd Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hasan Şevkî Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hafız Necmeddin Efendi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Süreyyâ Bey”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
257
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
2.b.1. Sergide Yer Alan Devlet Kuruluşları
Türk Sanayi Sergisi’ne katılan devlet kuruluşu sayısı 7 olup bunların
üretim merkezi İstanbul’daydı. Bu kuruluşlarda, küçük ve büyük sanayi alanına
giren birçok eşya üretilmekteydi.101
Bu fabrikalardan biri Defterdardaki Fes Fabrikası’dır. 1833 yılında
kurulan fabrika, başlangıçta sadece fes üretmekle birlikte zaman içerisinde
dokumacılığa da başlamıştı. 1865’teki yangının ardından 1868’de yeniden
inşa edilerek modern makinelerle donatılmıştı. 1877’den itibaren Harbiye
Nezareti’ne bağlanarak üretiminin tamamı askeri ihtiyaçlara ayrılan fabrika,
1916 yılında yeniden genişletilerek dokuma sanayiindeki en büyük kuruluş
haline getirilmişti.102 Halen askeriye emrinde olan fabrikanın halı, fes, çorap ve
yorgan şeklindeki ürünleri satılıktı ve fiyatları eşyaların üzerinde yazılıydı.103
Fabrikaya yönelik değerlendirmelerde, burada üretilen battaniyeler Avrupa’daki
örneklerine eşdeğer bir şekilde “metîn” ve “zarîf” olarak nitelendirilmişti.104
Yine askeriye emrinde olan bir diğer devlet işletmesi 1850 yılında kurulan
Makriköy Bez Fabrikası’dır. İşletme Osmanlı’daki ilk inorganik enerjili fabrika
olarak da dikkati çekmektedir. Kuruluşundan bir süre sonra Avrupa’dan yeni
makine, tezgâh ve ustalar getirtilerek kapasite genişletilmeye çalışılmış ise de,
maliyet artışı nedeniyle bez üretimine ağırlık verilmiştir. 1867 yılında ise fabrika
Harbiye Nezareti emrine verilmiştir.105
Katalogda belirtildiğine göre, fabrikanın o gün için 365 hizmetli çalışanı
bulunurken bu sayı gerekli görüldükçe artırılmaktaydı. Yurt dışındaki çeşitli
sergilere de katılan fabrika tarafından gönderilen çeşitli mensucat örnekleri ve
havlular satılık değildi.106 Serginin açılışından sonra Bez Fabrikası’na yönelik
değerlendirmelerde, burada üretilen basma, havlu ve diğer bez dokumaların
sergilendikleri salonun ortasındaki büyük masayı baştanbaşa kapladıkları107 ve
eşyalar arasında yetmiş sene önce üretilen basmaların bir örneğinin de olduğu
ifade edilerek işletmenin ürünlerine dikkat çekiliyordu. 108
101
102
103
104
105
106
107
108
Serginin açılışından sonraki bir habere göre, sergi kataloğunda yer almamasına karşın,
Posta, Telgraf ve Telefon Nezaretine ait fabrikada üretilen telgrafa yönelik alet ve edevat da
sergilenecekti. (“Sanayi Sergisi’nde”, Peyâm, 7 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.4.)
Rifat Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, Türkiye İş Bankası
Kültür Yay., Ankara 1988, ss.50-51. Tevfik Güran, “Feshâne”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi, C. 12, İstanbul, 1995, ss.426-427. Tevfik Güran, 19. Yüzyılda Osmanlı Ekonomisi
Üzerine Araştırmalar, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2014, ss.373-381.
“Fes Fabrikası”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Sanayi Sergisi”,
Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
Zafer Toprak, “Tanzimat’ta Osmanlı Sanayii”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye
Ansiklopedisi, C. 5, İletişim Yay., İstanbul, 1985, ss.1345-1346. Önsoy, a.g.e., s.52.
“Bez Fabrikası”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 8 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3. Fabrikaya yönelik başka bir
258
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Sergide yer alan bir başka önemli devlet kuruluşu Zeytinburnu
Fabrikaları’dır. Bu fabrikaların temelini teşkil eden ve demirhane adıyla anılan
fabrikalar 1842-1843 yıllarında kurulmaya başlanmıştır. Bölgenin deniz tarafında
yoğunlaşan tesislerin en önemli üretimi demir alanındaydı.109 Katalogda
açıklandığına göre de, o gün itibariyle merkezi Tophane’deki İmâlât-ı Harbiye
Genel Müdürlüğü olan fabrikalardaki memur sayısı 80’e yakın iken, hizmetli
sayısı 500’ü geçmekteydi. Üretim kapasitesi oldukça yüksek olan fabrika,
aynı zamanda ülkenin her tarafına dağılmış bulunan Türk sanatkârlarının da
%60’ını yetiştirmişti. Nitekim o güne kadar yetiştirilen sanatkâr sayısı 1.000’e
yaklaşmıştı. Sergi için, bu fabrikaların ürünlerini içeren ayrı bir katalog
hazırlanarak ziyaretçilere sunulmuştu.110 Sergi odalarından birinin ayrıldığı
vurgulanan fabrika ürünlerine yönelik bir yazıda, bunların Avrupa’dakilerle
rekabet edebilecek düzeyde “san’at-kârane” ve “zarîf” bir şekilde yapıldıkları
belirtiliyordu.111
Merkezi aynı yerde olan bir başka devlet işletmesi İmâlât-ı Harbiye
Makriköy Fabrikaları’dır. Zeytinburnu Fabrikaları ile aynı tarihlerde kurulan bu
tesislerde iplik bükme atölyesi, yünlü ve pamuklu dokuma fabrikaları, bir demir
atölyesi ve bir tersane bulunuyordu.112 Katalogda aktarıldığına göre, işletmenin
Konya ve Kayseri’de birer güherçile imâlâthanesi ve bazı vilayetlerde de birer
bey’iyye [satış] memuru bulunuyordu. Zeytinburnu Fabrikaları gibi birçok
sanatkârın yetişmesini sağlayan tesislerin, tam kapasite çalıştığı durumlarda
amele ve hizmetli sayısı 1.000 civarındaydı. Makriköy Fabrikaları, fiyatları 15
kuruştan 280 kuruşa kadar değişen düzeylerde olan eter kibrit, zaç yağı, tuz
ruhu, sabun ve tahta kova gibi ürünleri satışa sunmuşlardı.113
İşletmeye yönelik bir yazıda, fabrikanın Mondros Mütarekesi’nden
itibaren ziraat makinelerinden sandalye ve hatta takunyaya kadar her çeşit eşya
üretimine başladığı belirtiliyordu. Fabrikanın fiyat kataloğuna bakıldığında
ise, yapılan üretimin fiyat açısından da ne denli avantajlı olduğu görülmüştü.
Buna göre, fabrika tarafından üretilen Amerikan tarzında bir sandalyenin fiyatı
150 kuruştu. Oysa o gün itibariyle, en kötü şekilde üretilmiş bir hasır iskemle
için bile en az 2 lira talep ediliyordu. Dolayısıyla, fabrikanın ürünlerine rağbet
edildiği takdirde hem tüketiciler kazanacak hem de ülkenin parası dışarıya
gitmeyecekti.114
109
110
111
112
113
114
değerlendirmede, sergilenen kumaşların yetmiş beş sene öncesine ait olduğu belirtilmiş ve
diğer eserlerin de piyasada bulunanlardan üstün olduğu kaydedilmiştir. (“Türk Sanayii”,
Peyâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.)
Önsoy, a.g.e., s.52.
“Zeytinburnu Fabrikaları”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
Önsoy, a.g.e., s.53.
“İmâlât-ı Harbiye Makriköy Fabrikaları”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Sanayii”, Peyâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
259
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Merkezi Tophane İmâlât-ı Harbiye Genel Müdürlüğü olan bir diğer
devlet işletmesi olan Tophane Fabrikaları’nın geçmişi Fatih dönemine kadar
uzanıyordu. 1743 tarihinde tamamen yıkılarak yeniden yapılan fabrikalar
zaman içerisinde giderek büyümüşlerdi.115 Katalogdaki bilgiye göre de, o gün
itibariyle müessese içerisinde üç yüze yakın hizmetli ve altmış kadar memur
görev almaktaydı. Fabrikanın günlük üretim gücü gerektiğinde bir buçuk
ton ham malzemeyi işleyecek düzeydeydi ve o güne kadar fabrikada çalışan
sanatkâr sayısı 5.000’e yaklaşıyordu. Tophane Fabrikaları’na ait eşya listesi ise
Zeytinburnu Fabrikaları kataloğu içinde verilmişti.116
İmâlât-ı Harbiye merkezli üretimin ele alındığı değerlendirmelerde,
en fazla eşya alan konferans salonunun tamamen bu fabrikaların ürünlerine
ayrıldığı belirtilmiştir.117 Ayrıca sergilenen eşyaların çok çeşitli ve “san’at-kârane”
olmalarının yanı sıra, kalbur makinesi örneğinde olduğu gibi birçok eşyanın da
Avrupa’dan gelenlerden hiçbir farkının olmadığı vurgulanmıştır.118 Bu ürünlere
yönelik diğer bir izlenimde ise, üretimin önemine atıfta bulunulmasının dışında
kamuoyuna teşvik mahiyetinde bir çağrı da yapılmıştır:
“İmâlât-ı Harbiye’nin konferans salonunu işgal eden bıçakları, kovaları,
fırçaları, fıçıları, koşumları, demircilik âlet ve edevâtıyla sâir mamûlâtı hep şâyân-ı
tedkik şeyler. İnsan bunları seyrettiği zaman bilâ-ihtiyâr kendi kendine:
-Mademki bunlar bizim memlekette de yapılıyormuş. Niçin hârice arz-ı iftikar
[ihtiyaç duyma] ediyoruz? suâlini soruyor.
Evet, bunlar bizde de yapılabiliyor. Ve yapılmak için hiçbir mâni de yok. Elverir
ki halk rağbet göstersin ve müteşebbisler de hüsn-i niyetle gayret ve âzimle çalışsınlar.”119
Sözü edilen bu fabrikaların dışında, devlete bağlı bir diğer kuruluş
Ordu Donanma Pazarı’dır. 1914 yılında kurulan ve merkezi yeni postane civarı
olan müessesenin sermayesi 100.000 lira olup, Konya ve Eskişehir’de şubeleri
bulunmaktaydı. 50 memur ve memure istihdam eden kuruluşun, terzihane
ile ufak ölçekte bir saraçhanesi mevcuttu. Saraçhanesinde önemli sanatkârlar
yetiştiren ve 100’e yakın saraç kalfası çıkaran kuruluş saraciye alanına yönelik
her türlü siparişi kabul ediyordu. Donanma Pazarı, fiyatları 250 ila 16.500 kuruş
arasında değişen şarjör, revolver kılıfı, eğer, hayvan koşumu ve keten bezden
mamûl sandık gibi ürünlerle sergiye katılmıştır.120 Ordu Donanma Pazarına
yönelik bir tanıtımda, başta at takımları olmak üzere sergilenen ürünlerin
Avrupa’daki örneklerinden daha ucuz olduğu bilgisine yer verilmiştir.121
115
116
117
118
119
120
121
Şafak Tunç, Tophâne-i Âmire ve Osmanlı Devletinde Top Döküm Faaliyetleri, Başak Kitap,
İstanbul, 2004, ss.17-27.
“Tophane Fabrikaları”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“San’at-kârlarımız”, Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Ocağı’nda
Sanayi Sergisi”, Tarîk, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Ordu Donanma Pazarı”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 8 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
260
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Kökeni itibariyle özel bir girişim olmakla beraber, sergiden kısa bir süre
önce Dârüleytam’a122 devredilmesi nedeniyle devlet mülkiyetine geçen kuruluş
Sepet Fabrikası’dır. Fabrika, genç sanatkârlardan Hasîb Bey’in gayretleriyle
1915 yılında kurulmuştur. Kendisi, bir sepetçi okulunda eğitim gördüğü gibi,
Paris’teki bir sepet fabrikasında da çalışmıştır. 1915 yılında Derne’de iki küçük
çocuk ve 546 kuruşla işe başlanmış ve yılsonunda amele sayısı 84’e sermaye
de 390 liraya ulaşmıştır. Bu gelişmenin ardından, 1917 yılında, Müdâfaa-i
Millîye Cemiyeti123 ile anlaşılarak İstanbul Divanyolu’nda bir Sepet Fabrikası
kurulmasına girişilmiştir. Cemiyet fabrikaya 10.000 lira kadar yardım etmesine
ve 5.000 liralık daha yardım kararı almasına karşın cemiyetin kapatılması işleri
aksatmıştır. Bu nedenle, Avrupa’dan alınan makine ve malzemeler ortada
kaldığı gibi fabrikanın Edirne şubesi de faaliyetlerine devam edememiştir.124
Bu olumsuz gelişmenin ardından mülga durumuna düşen fabrikanın,
şehit ve yetimlere faydasının dokunduğundan hareketle, Hazine’ye intikal etmiş
olan mal ve eşyalarının satılması yerine bir hayır kurumuna devredilmesinin ülke
açısından daha doğru olacağı düşünülmüştür. Böylece ülkenin çok sınırlı olan
sanayi kuruluşlarından biri korunacağı gibi, ileride üretiminin artırılması da söz
konusu olabilecekti. Bu düşünceler ışığında, Sepet Fabrikası’nın Dârüleytam’a
bedelsiz bir şekilde devredilmesi için, 17 Haziran 1919 tarihinde bir kararname
layihası hazırlanmış ve 19 Temmuz 1919’da da ilgili karar çıkmıştır.125 22
Temmuz 1919 tarihli Takvim-i Vekayi’de de yayımlanan kararname ile bütün
eşyası Hazine’ye geçmiş olan mülga Müdâfaa-i Millîye Cemiyeti’ne ait Sepet
Fabrikası tümüyle Dârüleytam’a devredilmiştir.126 İlgili karar, Darüleytam’a
122
123
124
125
126
25 Kasım 1914 tarihinde kurulan Dârüleytam, yetim ve öksüz çocukları korumak amacını
taşıyordu. Bu konuda bkz., Hidayet N. Nuhoğlu, “Dârüleytam”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi, C. 8, İstanbul, 1993, s.521.
1 Şubat 1913 tarihinde faaliyete geçen cemiyet, İttihat ve Terakkî’nin paramiliter kuruluşları
arasında yer almaktadır. Cemiyet, Trablusgarp ve Balkan Savaşları sonucunda ortaya çıkan
ekonomik ve sosyal sorunlara çözüm üretmenin yanı sıra orduya destek olma amacını
da güdüyordu. Cemiyet hakkında bkz., Erol Akcan, “Balkan ve Birinci Dünya Harbi
Yıllarında Müdafaa-i Millîye Cemiyeti”, Tarihin Peşinde, sy. 13 (2015), ss.161-183. Erdal
Aydoğan, “Paramiliter Bir Kuruluş Olan Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin Kuruluşu ve I.
Dünya Savaşı’nda Bazı Çalışmaları”, The Establishment of Anatolia Defence and National
Community a Paramiliter Organisation and Some Works in the First World War, Atatürk
Dergisi, (Journal Of Atatürk), C.III, S.3, Ocak 2003, ss.67-75.
“Sepet Fabrikası”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y. Hasîb Bey de, o dönemde fabrikanın
müdürlüğü görevini yürütüyordu. (T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, (BOA), Dâhiliye Nezareti
Emniyet-i Umumiye, (DH.EUM, 6. Şb.), Dosya No: 43, Gömlek No: 20.)
BOA, İradeler Dosya Usulü, (İ.DUİT) , Dosya No: 116, Gömlek No: 33.
“Mülga Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’ne Aid Sepet Fabrikası’nın Dârüleytam’a Devri
Hakkında Kararname”, Takvîm-i Vekayi, 22 Temmuz 1335/1919, s.2. BOA, İ.DUİT , Dosya
No: 116, Gömlek No: 33. Kararın İstanbul basınındaki yansımaları için bkz., “Müdâfaa-i
Millîye’nin Sepet Fabrikası”, İleri, 23 Temmuz 1335/1919, s.3. “Müdâfaa-i Millîye’nin
Sepet Fabrikası Dârüleytam’a Verildi”, Tasvir-i Efkâr, 23 Temmuz 1335/1919, s.2. “Sepet
Fabrikası”, Alemdâr, 23 Temmuz 1335/1919, s.2. Devir hazırlıklarının yapıldığı sırada
kaleme alınan bir yazıda, fabrikanın kapanmayacak olmasından duyulan memnuniyet dile
getirilmiştir. Zira büyük bir özenle ortaya çıkarılan bu fabrika, sepet işlerinin her çeşidini
“metânet” ve “zarâfetle” ürettiği gibi Avrupa’daki örneklerinden de geri kalmıyordu. (“Sepet
261
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
gönderilmiş ve fabrikaya yönelik faaliyetlerin başlatılması istenmiştir.127
Bu sıkıntılardan sonra, fabrika bir zamanlar 180 yetimi çalıştırmakta iken
artık 32 yetimi istihdam etmekteydi ve üretim kapasitesi de 100.000 sepetten
60.000’e gerilemişti. Bu noktada, fabrikanın kurucusu Hasîb Bey, kuruluşun
kapanmaması için her türlü fedakârlığı yapmaya çalışıyordu. Fabrikanın 10.000
lira tutarındaki borcuna karşılık, o gün itibariyle 30.000 liralık eşyası bulunuyordu.
Fabrikanın canlanabilmesi için 20.000 lira yeterli olacaktı ve o durumda ortalama
350 kadın ve 150 erkek işçi çalıştırılacak ve hâlihazırda yarım lira yevmiye alan
bir işçi 3 lira kazanabilecekti. Üretim için gerekli hammaddelerin tedarikinin
de ülke içerisinden sağlanması mümkündü. Öte yandan, fabrikanın çalışmasını
hızlandırmasıyla birlikte 500 aile iş bulabilecek ve 100 ila 150.000 arasında sepet
üretileceğinden bu alanda Avrupa’ya ihtiyaç duyulmayacaktı. Böylece, sepet
ithali için yurt dışına verilen 2.000.000 lira da ülke içerisinde kalacaktı. Hasîb
Bey, kuruluşun tam kapasiteyle tekrar faaliyete geçmesi halinde yıllık gelirinin
30.000 liradan aşağı olmayacağını söylüyordu. Sepet Fabrikası, mevcut haliyle
Divânyolu’ndaki eski Tasvir-i Efkâr binasında bulunmaktaydı. Sepetçiliğe ait
Avrupa’da yapılan her türlü ürüne yönelik sipariş alınıyordu ve sergiye satılık
olmayan sepet örnekleri gönderilmişti.128 Fabrikanın ürünleri hakkında yapılan
bir yorumda, “gayet ince san’at-kâr” gözüktükleri tespitinde bulunulmuştur. 129
2.b.2. Sergide Yer Alan Özel Sanayi Kuruluşları
Türk Sanayi Sergisi bünyesinde devlete bağlı olanlar ön plana çıkmakla
birlikte, sayıları 5 olan ve farklı alanlarda hizmet veren özel kuruluşlar da yer
almaktadır. Bu 5 kuruluştan 2’si dışında tümü İstanbul merkezli çalışıyordu.
Kütahya ve Adapazarı’nda üretim yapan 2 fabrikanın da İstanbul’da birer
şubesi bulunmaktaydı.
Bu fabrikalardan biri Kütahya Çini Fabrikası’dır. Hâcı Âlî-zâde çini
fabrikası adıyla da anılan işletme, fiyatları üzerinde bulunan çeşitli çini
ürünlerini göndermekle birlikte firma hakkında ayrıntılı bilgi edinilememiştir.
Bununla birlikte fabrika müdürünün daha önce sergi heyetine gönderdiği
mektupta, bazı önemli sebeplerden dolayı sergiye kapsamlı bir şekilde katılımın
gerçekleştirilemediği belirtiliyor ve fabrika ürünlerinin gönderilen örneklerle
sınırlı olmadığı dile getiriliyordu. Bu mektupta, üretimi yapılan ürünlere yönelik
127
128
129
Fabrikası”, Memleket, 15 Temmuz 1335/1919, s.2.)
BOA, Maarif Nezareti Mektubi Kalemi, (MF. MKT), Dosya No:1239, Gömlek No: 27.
“Sepet Fabrikası”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. Serginin açılmasından
bir süre önce yapılan bir değerlendirmede de, okuyucular fabrikayı gezmeye davet edilerek,
Türklerin imkân bulunca ne kadar büyük eserler ortaya çıkardıklarını görmeleri isteniyordu.
Bununla birlikte, büyük bir sıkıntı içerisinde bulunan fabrikanın zengin tüccarlar tarafından
devralınması çağrısında da bulunuluyordu. Fabrikanın tekrar faaliyete geçmesiyle beraber,
kendileri önemli miktarda gelir elde edecekleri gibi, ülkeye de büyük bir hizmette bulunmuş
olacaklardı. (“Sepet Fabrikası’nı Kurtaralım!”, Tasvir-i Efkâr, 18 Eylül 1335/1919, s.1.)
262
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
verilen bilginin yanı sıra firmaya yönelik tanıtım şu sözlerle yapılıyordu:
“Her nev’î şekilde ve istenilen resim ve çini renklerinde sürahi, bardak vazolar,
tabaklar, yemek tabakları, yemek masaları, tavan, merdiven çivileri, hamam, duvar ve
döşeme çinileri, gayet güzel şadırvanlar, çeşme çinileri; mihraplar; sandukalar; camiler
ve sâir yerlere yazılar ehven [ucuz] fiyatla müddet-i muâyene zarfında bâlâ [yüksek]
imâl teslim edilir. Evlerinizin, balkonlarınızın zarâfetini ve temizliğini ister misiniz
sıcaktan soğuktan müteessir olmayan çiniden döşeyiniz. Çini her hususta elverişli;
solmaz, sararmaz; eskimez ucuz bir şeydir.”130
Kütahya fabrikası ürünlerinin ele alındığı değerlendirmelerde de,
bunların, “gayet zarif” olan eski millî sanatlardan artık çok az kalan bir kısmını
yeniden canlandırdıkları ve çok “san’at-kârane”
bir şekilde işlendikleri
131
vurgulanmıştır.
Özel kesimi temsil eden ve üretim yeri İstanbul dışında olan bir başka
kuruluş Adapazarı Ahşap ve Demir Malzeme İmâlâthanesi Osmanlı Anonim
Şirketi’dir. 1916 yılında kurulan ve 1917 yılında anonim şirket haline dönüşen
işletmenin merkezi Tophane’dedir. 84.000 lira olan kuruluş sermayesi, yeniden
ihraç edilen hisse senetleriyle birlikte 168.000 liraya ulaşmıştır. Şirketin Galata
gümrüğü salonu karşısında bir şubesi ve satış mağazası vardı ve üretim yeri
Adapazarı tren istasyonu yakınındaydı. Kuruluşun 50 kişilik memur kadrosuna
karşılık, geçici işçiler ile çeşitli mesleklerden oluşan 900 kişilik bir işçi kadrosu
bulunmaktaydı. Her türlü eşya siparişini kabul eden şirket, sergiye, fiyatları
üzerinde bulunan çekiç, pulluk, el arabası, yazıhane koltuğu, dosya dolabı, koltuk,
kanepe, sandalye, dolap ve yatak odası takımı gibi eserlerini göndermişti.132
Bu şirketin yaptığı salon, yatak odası ve yazı odası takımları, yabancıları bile
“imrendirecek” derecede “güzel” ve “temiz” olarak nitelendirilmiştir.133 Bu nedenle
de, fabrikanın tüm ürünlerine rağbet edilebileceği belirtilmiştir.134
Sergide yer alan bir diğer özel fabrika Salâhaddin Refîk Bey Fabrikası’dır.
Bu fabrika, daha önce Dârüleytam tarafından işletilmekte iken 1917 yılında Refîk
“Kütahya Çini Fabrikası”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “San’at-kârlarımız”,
Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
132 “Adapazarı Ahşap ve Demir Malzeme İmâlâthanesi Osmanlı Anonim Şirketi”, Türk Sanayi
Sergisi Kataloğu, s.y. Her türlü ahşap ve demir malzeme üretimiyle ilgileneceği belirtilen
şirketin 1917 yılındaki kuruluşuna yönelik karar süreci için bkz., BOA, Meclis-i Vükelâ
Mazbataları, (MV), Dosya No: 247, Gömlek No: 5. BOA, İ.DUİT, Dosya No: 120, Gömlek
No: 29. BOA, Bâb-ı Âli Evrak Odası, (BEO), Dosya No: 4460, Gömlek No: 334489. İttihat ve
Terakkî’nin desteğiyle kurulan şirket, Enver Paşa’nın da katıldığı bir törenle açılırken, bu
girişim millî sanayinin Anadolu’ya yayılması adına olduğu kadar büyük sanayinin ilk
örneğini oluşturması adına da önemli bir adım şeklinde değerlendirilmiştir. (Zafer Toprak,
Türkiye’de Milli İktisat 1908-1918, Doğan Kitap, İstanbul, 2012, ss.340-343.)
133 “Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “San’at-kârlarımız”,
Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
134 “Türk Sanayii”, Peyâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
130
131
263
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Bey’e devredilmiştir.135 Katalogdaki bilgiye göreyse, fabrika serginin açılışından
dört sene önce Çemberlitaş’taki Osman Efendi ve şürekâsı fabrikasının tamamen
satın alınıp genişletilmesiyle faaliyete geçmiştir. Galatasaray Sultânisi’nin yanı
sıra Dersaâdet ve Paris Hukuk Fakülteleri’nden mezun olan Refîk Bey, bir
gurur meselesiyle fabrikayı yeniden işletime açmış ve özellikle Türk üslûbunu
canlandırmayı amaç edinmiştir. Kendisi öncelikle tamamen çökmeye yüz tutmuş
İstanbul sedefçiliğini canlandırmaya çalışmış ve üretimini yaptığı 15-20 parça
sedef ürünüyle çok başarılı olarak fabrikasına haklı bir takdir kazandırmıştır.
Fabrika aynı zamanda Osmanlı oymacılığını canlandırma konusunda da başarılı
faaliyetlerde bulunmuş ve hazırlanan ürünler devlet kurumlarının da yer aldığı
çeşitli yerlere gönderilmiştir. Fabrika, alanında başarılı çalışmalar yaptığı halde
yeterli ilgiyi görmemesine karşın Batı üslûbunda da önemli eserler ortaya
çıkarmıştır. Tüm bunların yanı sıra, lake ve yaldızcılık ile inşaat şubeleri de
açılmıştır. Fabrikanın savaş esnasındaki amele miktarı 300’e ulaşmış olmasına
karşın gelinen noktada 60-70 civarındaydı. Fabrika, içerisinde salon takımı,
yatak odası karyolası, sigara masası, sehpa, rahle ve sofra iskemlesinin de yer
aldığı Batı ve Doğu tarzını yansıtan kapsamlı bir ürün yelpazesiyle sergiye
katılmıştı.136
Türk Sanayi Sergisi’ne katılan bir diğer özel kuruluş Terakkî-i Sanayi
Türk Anonim Şirketi’dir. Ülkenin motorla çalışan alanındaki ilk fabrikası olan
bu müessese, Kasap-zâde Hamdi Bey tarafından kurulmuş ve Dünya Savaşı’na
kadar başarıyla işletilmiştir. Ancak seferberliğin ilanıyla birlikte işçi sıkıntısına
düşüldüğünden fabrika kapanmıştır. Bir Türk müessesesinin kapanmasına razı
olmayan kişilerin gayret ve teşebbüsleriyle 19 Temmuz 1917 tarihinde Terakkî-i
Sanayi Türk Anonim Şirketi kurulmuş ve bu şirket aracılığıyla fabrika yeni
ilavelerle tekrar faaliyete sokulmuştur.137 20.000 lira sermaye ile kurulan şirket
için Dostali-zâde Ahmed ile Hüseyin Bey ve arkadaşlarına ruhsat verilmiştir.138
Merkezi İstanbul olan ve 30 yıllığına kurulan şirket, kuyumculuk, dökmecilik,
tornacılık alanlarına ait her çeşit eşyayı imal etmenin dışında nalburculuğa
ilişkin her türlü alet edevat ve eşyayı üretmek, ithal etmek ve satmak üzere
faaliyete geçmiştir.139
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra ülke çapında ortaya
çıkan kriz fabrikayı da etkisi altına alarak faaliyetlerini durdurmasına neden
olduğu bir sırada, Mekteb-i Sanayi mezunlarından Fâzıl Bey fabrikayı kiralamış
135
136
137
138
139
BOA, MF. MKT, Dosya No:1231, Gömlek No:45. Devirden sonra eksik çıkan eşyanın ikmali
için de bir komisyon tarafından eşya listesi oluşturulmuştur.
“Salahaddin Refîk Bey Fabrikası”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Terakkî-i Sanayi Türk Anonim Şirketi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
BOA, MV, Dosya No: 247, Gömlek No: 72. BOA, İ.DUİT, Dosya No: 121, Gömlek No: 6,
BOA, BEO, Dosya No: 4478, Gömlek No: 335804.
BOA, Sadaret Divân-ı Hümâyûn Mukavelename (A.DVN.MKL), Dosya No: 63, Gömlek No:
9. Memalik-i Osmaniye’de Osmanlı Anonim Şirketleri, Ticaret ve Ziraat Nezareti, Haz. Ramazan
Balcı ve İbrahim Sırma, İstanbul Ticaret Odası Ekonomik ve Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul,
2012, ss.150-151.
264
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
ve kendisine yardımcı olan kişilerle birlikte fabrikanın işleyebilmesi için
çalışmalar yürütmüştür. Yakın bir zamanda, üretimin çoğaltılması, 11 kişilik işçi
miktarının artırılması ve diğer eksikliklerin tamamlanmasına çalışılmaktaydı.
Firmanın, fiyatları üzerlerinde yazılı olan şekerlik, saat, kordon, sefer tası, tepsi,
kaşık, çatal ve bıçak gibi ürünleri bulunmaktaydı.140
Sözü edilen kuruluşların dışında, üç hanım tarafından kurulan Necm-i
Ferdâ Hanımlar Terzihanesi de, özel sektörü temsil eden ve giyim alanında
faaliyet gösteren bir yerdi. Serginin açılmasından kısa bir süre önce 1 Eylül
1919 tarihinde üç hanım tarafından kurulan ve merkezi Vezneciler’de bulunan
terzihanenin o gün için yaklaşık 10 çalışanı bulunuyordu. Dikiş üzerine her
türlü ve son modaya uygun siparişi kabul eden terzihane, fiyatları 100 ila 3.500
kuruş arasında değişen bluz ve kostümleri örnek olarak göndermişti.141
2.c. Meslekî ve Eğitim Amaçlı Kuruşlar ve Sanayi Mecmuası
Üretim amaçlı bu kuruluşların dışında, özellikle kadınlara meslek
edindirmeyi amaçlayan 4 kuruluşun yanı sıra 2 sanayi mektebi ile sanayi
bilincini artırmayı hedefleyen bir dergi dikkati çekmektedir.
Meslek edindirme amaçlı kuruluşlardan biri, Balkan Savaşı’nın sonlarına
doğru 25 Temmuz 1913’de kurulan Hilâl-i Ahmer Dâr-üs-sanâsı’dır. Katalogda
kuruluşun temel amacı: “[… ] pek bî-çâre kalan Müslüman ve Türk kızlarının,
çalıştırarak ve san’at öğreterek hayatlarını temîn, aynı zamanda sanâyi-i millîyeden
olan nakşı yeniden ihyâ eylemektir” sözleriyle açıklanmıştır. Kuruluşun sermayesi,
Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkez Heyeti’nin başvurusu üzerine Hilâl-i Ahmer
Genel Merkezi’nden bir defaya özgü olmak kaydıyla gönderilen 500 liraydı ve o
gün itibariyle kuruluş kendi gelirleriyle idare olunuyordu.142 1913 Ağustos’unda
15 kişiyi geçmeyen işçi sayısı 1916 yılında 125 kişiye ulaşmıştı. Zaman içerisinde
etkinliği artan kuruluş aracılığıyla Dünya Savaşı’nda askerler için hırka ve
pek çok çamaşır dikilmişti. Ayrıca, göçmen kadınların yabancı oldukları Türk
toplumuna uyum sağlamaları açısından da kuruluş önemli bir işlev görmüştü.143
Merkezi İstanbul’da Sultan Mahmut türbesindeki Hilâl-i Ahmer
Hanımlar Merkezi’nde olan ve bir şubesi de bulunan kuruluş bünyesinde 90120 arasında yetim ve kimsesiz çalıştırılırken, kendilerine uygun bir yevmiyenin
yanı sıra sıcak bir öğle yemeği verilerek nakış sanatı öğretilmekte ve sağlık
kontrolleri yapılmaktaydı. Bünyesinde bir nakış öğretmeninin yanı sıra bir
muavine, bir çulha ustası, bir aşçı ve iki hizmetçi bulunuyordu. Çoğunlukla
140
141
142
143
“Terakkî-i Sanayi Türk Anonim Şirketi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Necm-i Ferdâ Hanımlar Terzihanesi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Hilâl-i Ahmer Dâr-üs-sanâ’sı”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
Mesut Çapa, Kızılay [Hilâl-i Ahmer] Cemiyeti (1914-1925), Türk Kızılay Derneği Yay., Ankara,
2009, ss.47-48. Akgün ve Uluğtekin, a.g.e., ss.157-160. Seçil Karal Akgün, “Cumhuriyet
Duyurulurken Geride Bırakılamayan Bir Kurum: Hilal-i Ahmer Cemiyeti”, ODTÜ Gelişme
Dergisi, Vol 39, No 1, Nisan 2012, ss.118-119.
265
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
sipariş üzerine çalışan kuruluşun yönetimi, Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi
üyesi olan dört hanım tarafından Hanımlar Merkez Heyeti’nin tetkik ve nezareti
altında gerçekleştiriliyordu. Dâr-üs-sanâ içerisinde yıllardan bu yana çalışan ve
“üstâd” mertebesine çıkan kızlar yüksek maaşla diğer kuruluşlara yerleştirilmişti.
Müessese ilk Hilâl-i Ahmer Sergisi’nin yanı sıra yine savaş sırasında Berlin ve
Budapeşte’de düzenlenen sergilere katılmış ve yerli ve yabancı kişilerce takdir
edilmişti.144
Yine yardım amaçlı bir başka kuruluş 23 Temmuz 1913 tarihinde bir
şahsi teşebbüs olarak kurulan Türk Kadınları Biçki Yurdu’dur. Kuruluşun Türk
kadınlarına yönelik amacı katalogda iki noktaya işaret edilerek açıklanmıştır.
Bunlardan ilki, çeşitli siyasî yenilgilerin sonucu olarak bir gerileme içerisinde
bulunan ekonominin yükseltilmesi amacıydı. İkinci hedef ise, Avrupa kadınlarının
biçki ve dikiş konusundaki yeteneklerine kısmen de olsa yabancı kalan hanımlara
yardımcı olunarak onların hem kendilerine hem de ülkenin gelişimine hizmet
etmelerini sağlamaktı. O güne kadar başta sermaye olmak üzere hiçbir yerden
destek görmemesine karşın, müessese büyük bir azimle yaşatılmaya devam
ediliyordu. Merkezi Çarşıkapı’da bulunan Biçki Yurdu, son dönemlere kadar
sadece eğitim vermesine karşın, yine kendi teşebbüsüyle bir atölye açarak günde
birkaç kadın kostümü ve çeşitli tarzda dikiş işleri yapmaya başlamıştı.
Bunun dışında, mezûnlarının geleceği için bir “Mezûneler Cemiyeti”
kurulduğu gibi, erkek kostümü üretimine yönelik de hazırlıklar yapılmıştı.
Memur kadrosu bir müdire, bir ders nazırı, bir kâtibe ve altı muâvineden oluşan
yurd bünyesinde o güne kadar 650’yi aşkın sanatkâr yetiştirilmiş ve bunlardan
18’i İstanbul ve taşrada atölye ve terzihaneler açmıştı. Öte yandan, 40 kadar
mezun çeşitli okullarda biçki dikiş öğretmenliği yapmakta, 60 kadar mezun
da çeşitli sanayi kuruluşlarında istihdam edilmekteydi. Biga, İzmir, Sivas ve
Adana’da da yurdun mezunları tarafından özel biçki dikiş okulları açılmıştı.
Biçki Yurdu, son dört yıllık çalışmasını, her yıl yaptığı sergilerle halka sunduğu
gibi, 1918 yılında gelen davet üzerine yurt dışındaki bazı sergilere katılarak
madalyalar kazanmıştı. Sergiye ise, değerleri 400 ile 2.500 kuruş arasında değişen
çay takımı, abajur ve kombinezon gibi ürünlerin yanı sıra satılık olmayan dantel
motif gibi eşyalar gönderilmişti.145 Biçki Yurduna yönelik değerlendirmelerde,
kuruluşun eserleri, üzerlerinde oldukça çalışılmış “ince”, zarif” ve “metîn”
ürünler olarak tanımlanmış ve bunların çok “alımlı” bir şekilde sergilendikleri
belirtilmiştir.146
Kadınlara meslek kazandırma amaçlı bir diğer kuruluş Esirgeme
Derneği’dir. 1913 yılında kurulan dernek, kadınlara yönelik meslekî eğitim
verme amacını taşıyordu. Döneminin ünlü kadın isimlerinden Nezihe Muhiddin
144
145
146
“Hilâl-i Ahmer Dâr-üs-sanâsı”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Kadınları Biçki Yurdu”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Sanayii”, Peyâm,
2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
266
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
derneğin kurucuları arasındaydı ve aynı zamanda kâtiplik görevini de
yürütüyordu. 39 maddelik bir nizamname çerçevesinde çalışan dernek, yaptığı
çalışmalar sonucunda padişah iradesiyle kamuya faydalı dernekler kapsamına
da alınmıştı. 147
Katalogdaki bilgiye göre, derneğin merkezi Aksaray Yusufpaşa’daki
Hanımlar Esirgeme Derneği binasıydı. Sermayesi 1.500 lira olup, Kanlıca’da
bir şube açılmasına karşın savaş koşulları nedeniyle kapatılmıştı. Hilâl-i Ahmer
Sergisi’ne iştirak edildiği gibi sergi madalyası da kazanılmıştı. İki memure, dört
muallime, bir muhasebeci ve bir kadın hizmetli kadrosunu barındıran dernek,
beş senelik bir eğitim süresine sahipti ve o güne kadar 11 sanatkâr yetiştirmişti.
O gün itibariyle de, 100 kadar muhtaç Türk kadınına iş verilerek geçimleri temin
edilmeye çalışılıyordu. Esirgeme Derneği’nin, fiyatları üzerinde yer alan bluz,
gömlek, çocuk elbisesi, tepsi örtüsü, çaydanlık, yastık ve perde gibi ürünleri
satışa sunulmuştu.148
Esirgeme Derneği ürünleri hakkındaki değerlendirmelerde, bu eşyaların
sergilendiği odanın serginin en güzel yerlerinden biri olduğu belirtilmiş149
ve Türk hanımlarının gönderdiği mendil, bluz ve tepsi örtüsü gibi ürünlerin
“nefâset” ve “zarâfetlerinin” dikkate değer oldukları ifade edilmiştir.150 Yine
övgü dolu bir saptamada, dernek bünyesindeki 8-19 yaş arasındaki çocukların
ortaya çıkardıkları gergef işlemeler “şâyân-ı hayret” olarak görülmüş ve
bunların Türk kadınlığının zekâsını ve sanat yeteneğini ispata yeterli oldukları
vurgulanmıştır.151
Kadınlara yardımı öngören kuruluşlardan biri de, Kadınları Çalıştırma
Cemiyet-i İslâmiyesi’dir. Cemiyet, cephe gerisinde kalan kadınların çalışmalarını
sağlayarak gerek kendilerine gerekse ülkeye faydalı olmalarını temin etmek için
1 Ağustos 1916 tarihinde faaliyetlerine başlamıştı. 23 maddelik bir nizamname152
ile çalışmalara girişilmiş, öncelikle ihtiyaç sahiplerini belirlemek amacıyla bir
araştırma yapılmış ve bunun sonucunda 14.000’i aşkın kadın müracaat ederek
çalışma isteğinde bulunmuştu. Bunun ardından, İstanbul’un çeşitli semtlerinde
şubeler açılmıştı.153
147
148
149
150
151
152
153
Serpil Çakır, “XX. Yüzyılın Başında Kadın ve Aile Dernekleri ve Nizamnâmeleri”, SosyoKültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, III. Cilt, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Yay., No: 71, Ankara, 1992, ss.996-999.
“Esirgeme Derneği”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
“San’at-kârlarımız”, Vakit, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Sanayi Sergisi”,
Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Ocağı’nda Sanayi Sergisi”, Tarîk, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
Çakır, “XX. Yüzyılın Başında Kadın ve Aile Dernekleri ve Nizamnâmeleri”, Sosyo-Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, ss.1002-1005. Cemiyetin resmî kuruluş tarihi 14 Ağustos 1916
olarak gözükmektedir. Bu konuda bkz., Yavuz Selim Karakışla, Osmanlı İmparatorluğu’nda
Savaş Yılları ve Çalışan Kadınlar, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti (1916-1923), İletişim Yay.,
İstanbul, 2015, s.75. Ayrıca Cemiyetin yönetim yapısı, mali durumu, faaliyetleri ve
kapanışına yönelik ayrıntılı bilgiler için bkz., ss.69-130.
BOA, Şûra-yı Devlet, (ŞD), Dosya No: 3150, Gömlek No: 44, (Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i
267
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Enver Paşa’nın eşi Nâciye Sultan’ın himayesinde çalışan cemiyet,
şubelerin açılmasıyla birlikte yün örgüleri, halı, beyaz çamaşır gibi eşyaların
üretimine geçmiştir. Savaş zamanında da, birçok aile cemiyetin çalışmaları
sayesinde sefalete düşmeden kendi el emeği ile geçinme imkânını bulmuştur.
Savaşın ardından yeni bir programla ve 40.000 lirayı aşan bir sermaye ile yoluna
devam eden cemiyet, 300’ü aşkın işçi ile 40’ı aşkın memur çalıştırmaktaydı.
Yönetim kademesinde, bir idare meclisinin yanı sıra bir genel müdür ile memur
ve memureler bulunuyordu. Kendi bünyesinden çıkan birçok sanatkâr ise
İstanbul’un çeşitli yerlerinde atölyeler açmıştı. Cemiyetin, 1.225 kuruştan 2.500
kuruşa kadar değişen fiyatlardaki örme yün hırka, örme yün çocuk elbisesi, bluz
ve çay takımı gibi ürünleri satılmaktaydı.154 Cemiyetin gönderdiği ürünler, Biçki
Yurdunun eserleri gibi üzerinde çokça çalışılmış “ince”, “zarîf” ve “metîn” kadın
ürünleri olarak tanıtılmıştır.155
Belirtildiği üzere sergiye katılan kuruluşların ikisini de eğitim amaçlı
olanlar meydana getirmektedir. Bunlardan biri, zamanın Tophane Müşiri
olan merhum Halîl Paşa tarafından 1287 [1871/1872] yılında kurulan İmâlât-ı
Harbiye Mektebi’dir. Katalogdaki bilgilere göre, Halîl Paşa’nın gayretleriyle
İngiltere’den usta, ustabaşı ve mühendis olmak üzere 260 sanatkâr getirilmiş
ve öğrencilerin rahatı için de hiçbir fedakârlıktan çekinilmemiştir. Ancak Halîl
Paşa’nın vefatıyla birlikte mektep kapatılmıştır. Daha sonra 1301 [1885/1886]
yılında 52 maddelik bir nizamname ile yeniden açılmış ve merhum Zekî
Paşa’nın Tophane Müşiri olmasıyla birlikte eğitimin niteliği de artmıştır. Ülke
içerisindeki sanatkârların %80’inini yetiştiren mektep, II. Meşrutiyet’in ilanının
ardından tekrar kapatılarak yerine başka bir kurum açılmışsa da, kaydedilen
bazı gelişmelere rağmen “asıl san’at ruhu” kaybedilmiştir. 1913 yılında tekrar
bir değişikliğe gidilmesine karşın, o güne kadar istenen noktaya gelemeyen
mektebin yeniden düzenlenmesi yönünde arayışlar sürmekteydi. Mektebin
gönderdiği ürünler, öğrenciler tarafından yapılıp satılık olmayan makine ve
resim hattı örnekleri ile kâğıttan yapılmış uzay geometrisine ilişkin bir eserdi.156
İslâmiyesi 1333 Senesi Raporu). Cemiyet, 1916 yılından itibaren birçok kimsesiz kadına iş
bulduğu ve iktisat ile ahlakın gelişmesine hizmet ettiği gerekçesiyle, 1918 yılında kamuya
faydalı cemiyet olarak değerlendirilmiştir. Karakışla, a.g.e., s.98-99. İlgili karar süreci için
bkz., BOA, ŞD, Dosya No: 3150, Gömlek No: 44, BOA, BEO, Dosya No: 4536, Gömlek No:
340189. Cemiyetin bu faydalı çalışmalarına karşılık, bir kadın kuruluşu olmasına rağmen
üyeleri arasında hiçbir kadının olmaması ise eleştiri konusu olmuştur. (Serpil Çakır, Osmanlı
Kadın Hareketi, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 3. b., Metis Yay., İstanbul 2011, s.94.)
154 “Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslâmiyesi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
155 “Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Sanayii”, Peyâm,
2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
156 “İmâlât-ı Harbiye Mektebi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y. İmâlât-ı Harbiye Mektebi
hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Feza Günergun, “İmâlât-ı Harbiye Usta Mektebi ve
Osmanlı Askeri Sanayi Kurumlarında Mesleki ve Teknik Eğitim Üzerine Notlar”, Prof. Dr.
Mübahat Kütükoğlu’na Armağan, Ed. Zeynep Tarım Ertuğ, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü, Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyet Tarihi Anabilim Dalı, 2006,
ss.470-492.
268
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Eğitime yönelik kuruluşlardan bir diğeri Beyrut Sanayi Mektebi’dir.
Dönemin valisi Halîl Paşa zamanında inşa edilen mektep, çeşitli gelişmelerin
ardından 6 yıl kadar kapalı kalmıştır. Daha sonra Azmî Bey’in valiliğine
rastlayan 1916 yılında tekrar açılmış ise de, 1918 yılında şehrin tahliye edilmesiyle
beraber bir kez daha kapanmıştır. Demir çelikten tesviyecilik ve tornacılığa
dökümcülükten sedefçilik ve terziliğe kadar uzanan meslek eğitimi yapan
mektebin hazırlık kısmında 75, pratik kısmında ise 100 öğrenci vardı. Sergiye,
10 çocuktan ibaret olan oymacılık şubesinin 2 yıl içerisinde meydana getirdiği
ürünlerden bazıları gönderilmişti. Bunlar arasında, farklı yaş gruplarınca
yapılmış olan rahle, çerçeve, perde topu, çini çerçevesi ve deliği oyma çerçeve
gibi eserler yer almaktaydı.157
Sözü edilen kuruluşların dışında, sanayi yaşamını yayın yoluyla
desteklemeyi hedef alan önemli bir girişim Sanayi Mecmuası’dır. Ülke sanayiinin
gelişmesi amacıyla İbrahim Pertev Bey’in yönetiminde 15 günlük çıkarılan158
Sanayi Mecmuası’nın, ilk sayısı 30 Nisan 1914’te yayımlanmıştır. Cumhuriyet
öncesi dönemde 58 sayı çıkan derginin son sayısı ise, 15 Kânun-ı evvel [Aralık]
1336/1920 tarihinde çıkmıştır.159 İzmir ve İstanbul sanayi mekteplerinde eğitim
gören 30 yaşındaki İbrahim Pertev Bey’in yaşadığı sıkıntılar sergi kataloğunda:
“Altı seneden beri gazetesinin umûrunu te’mîn etmek maksadıyla birçok müşkilât
içinde yılmaz bir gayretle çalışmaktadır” sözleriyle yer almıştır. İbrahim Pertev Bey,
sergiye Sanayi Mecmuası’nın sayılarını göndermiştir.160
3. Türk Sanayi Sergisi’ne Yönelik Değerlendirme ve Eleştiriler
Türk Sanayi Sergisi’nin açılmasından sonra İstanbul basınında çeşitli
değerlendirmeler yapılmıştır. Yukarıda aktarıldığı gibi, bu değerlendirmelerin
bir kısmı doğrudan çeşitli sanatkâr ya da kuruluşların eserlerine yöneliktir.
Bunun dışında, serginin önemine yönelik daha farklı haber ve yorumlar da söz
konusudur. Bunlarda, bir taraftan sergi hakkında toplu bilgi verilerek kamuoyu
aydınlatılmış, diğer taraftan serginin ekonomik/siyasî amacı ve önemine Türk
Ocağı’nı da içine alacak şekilde değinilmiş ve nihayet görülen eksiklikler dile
getirilerek gelecek yıllarda bunların yaşanmaması gerektiği ifade edilmiştir.
Bu bağlamda, açılışın ardından verilen bir haberde, Türk Sanayi
Sergisi’nin Beyazıt’ta açıldığı belirtilerek, burada çeşitli el sanatları ve fabrika
“Beyrut Sanayi Mektebi”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y. Mektebin kuruluş süreci için bkz.,
Kürşat Çelik, Osmanlı Hâkimiyetinde Beyrut (1839-1918), Yayımlanmamış Doktora Tezi, T.C.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Elazığ, 2010, ss.133-137.
158 Hasan Duman, Başlangıcından Harf Devrimine Kadar Osmanlı-Türk Süreli Yayınlar ve Gazeteler
Bibliyografyası ve Toplu Kataloğu (1828-1928), II. Cilt, Enformasyon ve Dokümantasyon
Hizmetleri Vakfı, Ankara, 2000, s.728.
159 Zafer Toprak, “Sanayiden ve Emekten Yana Bir Dergi: Sanayi Mecmuası”, Toplumsal Tarih,
S. 253, Ocak 2015, s.72.
160 “Sanayi Mecmuası”, Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, s.y.
157
269
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
ürünlerine yer verildiği bilgisi paylaşılmıştır.161 Bunun yanı sıra, ülkenin sanayisi
ile sanatkârlarını tanımak ve teşvik etmek millî bir görev olarak tanımlanmış
ve her Osmanlı’nın sergiyi gezerek bu görevini yapacağı öngörüsünde
bulunulmuştur.162
Serginin amacına yönelik bir tespitte ise: “Türklerin kabiliyyet-i san’atkârânelerini gerek kendi kendimize gerek ecnebîlere anlatmak maksadıyla açılmış olan
bu sergi[…]” ifadesi kullanılarak, bu girişimin hedefi vurgulanmıştır.163 Yine
serginin amacına yönelik bir değerlendirmede, bu serginin Türklerin sanayi
alanındaki güçlerini “ihyâ” ve “teşhîr” amacıyla açıldığı kaydedilmiştir.164
Bunun dışında, bu tür sergilerin büyük bir öneme sahip olduğuna da
işaret ediliyordu. Buna göre, bir ülkede sanayinin gerçek anlamda gelişmesine
yardımcı olacak etkinliklerden biri de sergilerdi. Bu etkinlikler, halkı yerel
sanayie daha fazla yakınlaştıracağı gibi ülkedeki mamûl ürünler ve el sanatları
hakkında ayrıntılı fikirler vereceğinden sanayinin teşvik görmesini sağlayacaktı.
Öte yandan bu tür sergiler, onları ziyaret edecek yabancılar üzerinde de derin
etkilere yol açacaktı. Bu denli önemli faydaları bulunan sergicilik alanında ülke
olarak çok geri kalındığından bir an önce bu eksikliğin giderilmesi gerekiyordu.
Bu anlamda Türk Sanayi Sergisi olumlu bir adım olarak görülmekteydi.165
Aynı konudaki başka bir açıklamada ise, serginin taşıdığı önemin
yanında Türk Ocağı’nın gerçekleştirdiği hizmete de atıfta bulunuluyordu.
Buna göre, Türk Ocağı’nın gayreti sonucunda açılan bu ilk sergiyi gezenler ve
gezecek olanlar Türklerin sanat yeteneği hakkında çok iyi bir fikir edineceklerdi.
Kendileri burayı gezerken, sergilenen eşyaların zarifliğinin yanı sıra ne kadar
dayanıklı olduklarını da görmüşlerdi. Bu noktadan hareketle, Türk Ocağı’nın
bu sergiyi açarak vatana önemli bir hizmette bulunduğu kaydedildikten sonra
Türk Ocağı ve Türk Ocaklılar tebrik ediliyordu.166 Nitekim o sırada verilen
bir bilgiye göre, şehirdeki birçok yabancı kişi de sergiyi ziyaret ediyordu.
Dolayısıyla yabancılara karşı da ülkedeki sanayinin gücünü gösterecek olan bu
sergiyi düzenleyenler tebrike lâyıklardı.167
161
162
163
164
165
166
167
“Sanayi Sergisi”, Peyâm, 3 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi Dün Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3. Bir başka yazıda da,
tüm eksikliklerine rağmen serginin geneli itibariyle çok iyi düzenlendiği ve büyük bir ilgi
göreceği yönünde bir öngörüde bulunulmuştur. (“Sanayi Sergisi”, Vakit, 8 Teşrîn-i evvel
1335/1919, s.3.)
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Sanayi Sergisi Dün Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. Aynı gazete, birkaç
gün sonraki bir sayısında, Türk Sanayi Sergisi kataloğu girişinde yer alan ve sergiyle birlikte
Türk Ocağı’nın gerçekleştirdiği olumlu faaliyetleri içeren bölümü de aynen yayımlayarak
kuruma yönelik hassasiyetini ifade etmiştir. (“Türk Ocağı Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 7
Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.)
“Türk Sanayii”, Peyâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
270
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Benzer bir açıklamada da, böylesine güzel bir serginin başarıyla
açılmasını sağlayan teşebbüs sahipleri tebrik edilirken, bu teşebbüsün ülkenin
“en ileri gelen müessese ve fabrikalarıyla meşhûr san’at-kârları” tarafından yapılmış
sanayi eserlerini içerdiği vurgulanıyordu. Mahrumiyetlerin yaşandığı bir
dönemde ortaya çıkarılan eser, ülkenin “iftiharla göğsünü kabartacak” bir kapsama
sahipti.168
Bu övgülerle birlikte Türk Sanayi Sergisi’nin taşıdığı eksikliklere de
işaret edilmiştir. Bunların başında, sergilenen sanayi ürünlerinin yetersizliği
gelmektedir. Buna ilişkin bir değerlendirmede, serginin çok fazla dikkat çeken
eşyayı ihtiva etmediği belirtildikten sonra, bu eksikliğin nedenleri olarak
savaştan önce açılmış olan bazı millî kurumların savaş sırasında kapanması,
sahiplerinin kaybolması ve savaştan yeni çıkıldığı için de sınaî işlere henüz
başlanamaması gösteriliyordu.169 Bu çerçevede, üretime yönelik bir eleştiri de Bez
Fabrikası üzerinden getirilmiştir. Türk Ocağı üyelerinden Agâh Bey’in verdiği
bilgiye göre, fabrikanın geçmişte yaptığı ve sergiye de gönderdiği kumaşların
bir benzerini o gün için üretmesi mümkün değildi. Yapılan değerlendirmede,
bu durum, millî sanayinin ne denli gerilediğini gösteren “parlak” olduğu kadar
“fecî” bir örnek olarak sunulmuştur.170
Öte yandan, küçük ölçekte olan ve Türk Ocağı’nın bu konudaki
ilk teşebbüsü niteliğini taşıyan bu adımın birçok kusuru bulunduğu dile
getiriliyordu. Bununla birlikte bu alanda ilk tecrübenin yaşandığı ve ülkedeki
sanayi kesiminin “uyuşukluğu” dikkate alındığında, bu defalığa özgü kalmak
kaydıyla bu eksiklikleri hoş görmek gerektiği de ifade ediliyordu.171
4. Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Açılışı
Türk Sanayi Sergisi’nin resmî açılışı, daha önce planlanıp duyurulduğu
gibi 9 Ekim Perşembe günü Veliahd Abdülmecid Efendi’nin de katılımıyla
yapılmıştır. Açılışa Abdülmecid Efendi’nin dışında dönemin sadrazamı Âlî
Rıza Paşa’yla birlikte Vükelâ da davet edilmiştir.172 Açılış günü Türk Ocağı
tarafından yapılan duyuruda, o gün saat üçte Veliahd Abdülmecid Efendi’nin
de katılımıyla resmî açılışın gerçekleştirileceği ifade edildikten sonra, açılış için
davetiye gönderilmesine karşın bunların zamanında ulaşmaması ihtimaline
karşılık her türlü siyasî, hayrî ve toplumsal müessese ve kulüplerin davetli
oldukları ilan ediliyordu.173 Açılışa katılacak olan ziyaretçilere, sergide yer alan
fabrikaların ürünleri hakkında bilgi veren kataloglar dağıtılacaktı.174
168
169
170
171
172
173
174
“Türk Ocağı’nda Sanayi Sergisi”, Tarîk, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayii”, Peyâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi Açıldı”, Tasvir-i Efkâr, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 9 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Sanayi Sergisi Dün Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
271
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Davetliler saat iki buçuktan itibaren peyderpey gelmeye başlarken,175
Veliahd, oğlu Ömer Fârûk Efendi ve yaverlerinin yanı sıra daire müdürleri
Cevâd Paşa’yla birlikte saat üçte Türk Ocağı’na gelmiştir. Abdülmecid Efendi’yi
kapıda Türk Ocağı başkanı Hamdullah Suphi Bey’in yanı sıra Türk Ocağı Sanayi
Encümeni Başkanı Agâh Bey ile encümen üyelerinin de aralarında bulunduğu
bir heyet karşılamış ve kendilerini yukarı kata çıkarmışlardır.176 Sadrazam Âlî
Rıza Paşa ve Meclis-i Vükelâ çok yoğun olduklarından sergiye gelememiş ve
yerlerine yaver Kemâl Bey’i göndermişlerdir.177
Abdülmecid Efendi üst kattaki salonda bir süre dinlendikten sonra
serginin resmî açılışını gerçekleştirmiştir.178 Bu sırada Türk Ocağı başkanı
Hamdullah Suphi Bey bir konuşma yaparak, öncelikle sergilenen eserlerin
millî sanatın ortalaması ve “feyzi” hakkında bir fikir vermeye yeterli olmadığını
söylemiştir. Sergiyle birlikte varılan sonucu çok “mütevâzı” ve “nâçîz” olarak
nitelendirdikten sonra, bunun nedenini yapılan girişimin amacını da içerecek
şekilde açıklamıştır:
“San’atının mâzîsi o kadar büyük olan bir millet eğer son asırların gafleti
ortada olmasaydı şimdi kendi nâmına yapılan bir serginin bu kadar mahdûd olması gibi
bir netîce peydâ olmazdı. Biz işittik ki vâsıtasızlık ve mahrûmiyyet ortasında mâzîden
kalmış asîl san’atlarımızın yeniden yeniye uyandırılan örneklerini burada teşhîr edelim.
Her zaman mazhar-ı teşvîk-i sahâbetiniz olan sanatkârlar en derin hissi minnetle her
nev’î noksan ortasında müşkülâtı yene yene vücûda getirebildiklerini arz ediyorlar.”
Bu tespitinin ardından, Türk sanatının İtalya’daki Rönesans devriyle
kıyaslanabilecek zamanlarının olduğunu ileri sürmüş ve buna kanıt olarak
bir bilim adamının, Sultan Süleyman dönemini Rönesans dönemine tercih
etmesini göstermiştir. Bu çerçevede, sanatkârların o günkü hedefi de geçmişin
bir hatırası gibi kalmış olan o “kemâli” tekrar bulmaktı. Hamdullah Suphi’ye
göre, dikkatini nerede olursa olsun daima ilim ve sanat hareketleri üzerinden
ayırmayan Abdülmecid Efendi’nin destek ve teşvikleri sayesinde bu hedefe
ulaşılabilecekti.179
Bu nutka karşılık Veliahd Abdülmecid Efendi, Türklerin her zaman
azdan başlayarak çok büyük neticelere vardıklarını ve hatta Osmanlı
saltanatının da azdan başlayarak “muazzam” bir hale gelen bir “Türk eseri”
olduğunu söylemiştir.180 Abdülmecid Efendi’nin bu kısa fakat önemli konuşması
175
176
177
178
179
180
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Millî
Sanayi Sergisi’nin Güşâdı, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel, 1335/1919, s.1. “Türk Sanayi
Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Ocağı’nda Büyük
Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Türk Sanayi Meşheri”, Alemdâr, 11 Teşrîn-i
evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Türk Sanayi
Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Millî Sanayi Sergisi’nin
272
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
dinleyiciler üzerinde derin bir etki uyandırmıştır.181
Açılışla birlikte yapılan konuşmaların ardından Abdülmecid Efendi ve
beraberindekiler salonları gezmeye başlamışlardır. İlk olarak Çemberlitaş’ta
bulunan Refîk Bey Marangoz Fabrikası’nın reyonu ziyaret edilmiştir. Burada
bulunan çini ürünleri, manzara ve portre tabloları ile çok güzel olan ahşap
ürünler ayrıntılı bir şekilde incelenmiş182 ve özellikle de Türk üslubunda yapılmış
kütüphane ile sedefli paravan çok takdir edilmiştir. Veliahd Abdülmecid Efendi,
kütüphane ve masaları üzerindeki el yazılarının çok dikkat çekici olduğunu
söylemiş ve Türklerin bu yazı türüne çok hizmetlerinin dokunduğunu
belirtmiştir.183 Yine kütüphaneyi incelerken birkaç kere ‘fevk-al-âde, fevk-al-âde’
diyerek takdirlerini ifade etmiştir.184 Paravanı incelerken de, bu tür eşyalara ara
sıra bronz karıştırmanın uygun düşeceğini ve bronzun Osmanlı sanayisinde bir
yeri olduğunu söylemiştir.185
Daha sonra Hilâl-i Ahmer Dâr-üs-sanâsı’nın yetim ve kimsesiz kız
çocuklarını çalıştırmak suretiyle ortaya çıkardığı dantel ve oya gibi el işleri
büyük bir memnuniyetle ve ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.186 Bu sırada doktor
Besim Ömer Paşa tarafından müessese üyelerinden bir kısmı Veliahd’a takdim
edilmiş187 ve Abdülmecid Efendi de hanımlara hitaben: “Tahsîn [beğenme] için söz
bulamıyorum. Yokluk içinde varlık göstermek en büyük mezâyâdan [meziyetler] değil
midir?” sözleriyle övgülerini dile getirmiştir.188
Yetim hanımları yetiştirmeyi amaç edinen Türk Kadınları Esirgeme
Derneği’nin bölümü ziyaret edildiği zaman ise: “[…] fakîr hanımların zengin işleri,
bi-l-hâssa renklerde de hüsn-i intihâb var[…]” 189 sözleriyle takdirini ifade ederken,
derneğin fahri başkanının, kurumu himayesine alması yönündeki ricasını da
memnuniyetle kabul etmiştir.190 Diğer taraftan, şehzade Ömer Fârûk Efendi
de, Türk kadınlığının bu gelişiminden duyduğu memnuniyeti belirtmiştir.191
Abdülmecid Efendi, diğer kadın eserlerinin sergilendiği Türk Kadınları Biçki
Yurdu ile Kadınları Çalıştırma Cemiyeti kısımlarını da birer birer ziyaret
etmiştir.192
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî
Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Millî Sanayi Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Türk Ocağı Sergisi”, Türk Dünyâsı, 12 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Millî Sanayi
Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Millî Sanayi Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Sanayi Sergisi”, Tarîk, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Türk Ocağı Sergisi”, Türk Dünyâsı,
13 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Sanayi Sergisi”, Tarîk, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
273
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Ziyaret sırasında övgü toplayan sanatkârlardan birisi Kehribarcıbaşı Âlî
Bey’dir. Kendisinin sanat konusundaki başarısı herkes tarafından onaylanırken,
Abdülmecid Efendi de ağızlık ve kaşıkları bizzat incelemiştir.193 Bunun
dışında, Kehribarcıbaşı Âlî Bey’in babası olan Hâcı Sâdık Efendi’nin kehribar
ve Necmeddin Efendi’nin ebrûlî kâğıt eserleri ile ecza mamulatını içeren reyon
da ilgiyle takip edilmiş ve Veliahd’ın takdirlerini kazanmıştır.194 Adapazarı
Fabrikası kısmında ise, bir oda takımını çok beğenmiş ve Türk sanat eserlerinin
yetkin örneklerinin övünülecek düzeyde olduklarını söylemiştir.195
Bu ziyaretlerin ardından Adapazarı Fabrikası ürünlerinin sergilendiği
büyük odada bir süre dinlenilmiş ve Abdülmecid Efendi ile Ömer Fârûk
Efendi’ye tatlı ve kahve ikram edilmiştir.196 Bu sırada Abdülmecid Efendi, Türk
Ocağı’na, büyük şair Hâmîd Bey’in kendisi tarafından yapılmış bir portresini
hediye edeceğini açıklamıştır.197
Daha sonra tekrar salona çıkılarak yerli sanatkârların ürettiği bazı
eşyalar ziyaret edilmiştir. Bunlar arasında Vâsıf Efendi tarafından imal edilen
sedef levhalar ile sedef arma özellikle takdire şayan görülmüş ve sanatkâr tebrik
edilmiştir.198 Abdülmecid Efendi daha sonra, sinema salonunda sergilenen
Zeytinburnu ve Tophane Fabrikaları ürünlerinden olan saraciye eşyalarının
yanı sıra kalbur makinesi, koşum takımları, çantalar ve sefer taslarını gözden
geçirmiştir. Kalbur makinesini bizzat çevirerek kullanımı hakkında Tophane
Fabrikası müdüründen bilgi almıştır.199
Bu şekilde serginin tamamını gezildikten sonra,200 gazeteciler tarafından
Abdülmecid Efendi’nin düşüncelerini söylemesi rica edilmiştir. Bunun üzerine
Veliahd, Türklerdeki sanat duygusunu öne çıkaran şu açıklamada bulunmuştur:
“Mademki karşımda matbûâtımızın genç mümessilleri var, onların karîhası
[fikir] benim duyduğum tahassüsü [hislenme] ifade etmeğe kâfîdir.
Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettiğim vakit orada cedlerin yâd-gârı olan nefis
eserleri seyrederken bu san’atlar artık ölmüştür diye büyük bir ye’se kapılırdım. Hâlbu-ki burada nâ-dîde millî san’atlarımızın yeniden ihyâ edildiğini görmekle bahtiyârım.
Gördüklerimden san’atlarımızın istikbâlî için büyük bir ümîd çıkardım.”
193
194
195
196
197
198
199
200
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
Sanayi Sergisi”, Tarîk, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Millî Sanayi Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk
Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Türk Sanayi Sergisi’nin
Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Sanayi Sergisi”, Tarîk, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
A.g.y.
“Millî Sanayi Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Sanayi
Sergisi”, Tarîk, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
274
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Veliahd sözlerini, sınırlı olanaklar içerisinde bu denli güzel sonuçlar
elde eden sanatkârların, eserleri etrafında oluşan millî destek sayesinde daha
büyük başarılar kazanacaklarını söyleyerek tamamlamıştır.201
Şehzade Ömer Fârûk Efendi de, serginin başlangıç itibariyle çok
memnuniyet verici olduğunu söyleyerek bu gelişmenin gelecek adına büyük
ümitler doğurduğunu kaydetmiş ve kadınların katılımının ayrıca sevindirici
olduğunu vurgulamıştır.202
Bu konuşmaların ardından bahçeye çıkılmış ve orada kendisine takdim
edilen Biçki Yurdu müdiresine Veliahd tarafından iltifatta bulunulmuştur.203
Abdülmecid Efendi, serginin hazırlanmasında büyük emekleri bulunan Türk
Ocağı Sanayi Encümeni üyesi gençlere de ayrıca takdirlerini ifade etmiştir.204
Hamdullah Suphi Bey ve oradakilerin ricası üzerine de sergi özel defterine: “Türk
Ocağını terakkî ocağı görmekle bahtiyârım” cümlesini yazmıştır.205 Son olarak, bazı
gazeteciler tarafından davetlilerin çeşitli fotoğrafları çekilmiştir.206 Ardından,
Veliahd Abdülmecid Efendi ile oğlu Ömer Fârûk Efendi’ye katılımlarından
dolayı teşekkür edilmiş ve saat beşe çeyrek kala Abdülmecid Efendi ile
refakatindekiler büyük bir memnuniyet içerisinde otomobille Türk Ocağı’ndan
ayrılmıştır.207
Basında yer alan bir habere göre, davetliler arasında yer alan çeşitli
Fransız ve yabancı bayanlar, Türklerde gördükleri “san’at ruhu” ve yetenek
dolayısıyla memnuniyetlerini açıklayıp takdirlerini iletmişlerdi.208
5. Resmî Açılıştan Sonraki Değerlendirme ve Eleştiriler
Türk Sanayi Sergisi’nin resmî açılışından sonraki değerlendirmelerin
daha öncekilerle benzer olduğu görülmektedir. Bunların bir kısmını yine Türk
Ocağı’na yönelik övgüler oluşturmaktadır. Bunun dışında, serginin önemi
201 “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. Bu konuşma
için ayrıca bkz., “Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
202 “Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Sanayi Sergisi”,
Tarîk, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10
Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
203 “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
204 “Millî Sanayi Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
205 “Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Sanayi Sergisi”, Tarîk, 10
Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel
1335/1919, s.1. “Millî Sanayi Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919,
s.1. “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
206 “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk
Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
207 “Millî Sanayi Sergisi’nin Güşâdı”, Tasvir-i Efkâr, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk
Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Sanayi
Meşheri”, Alemdâr, 11 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
208 “Türk Sanayi Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
275
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
üzerinde durulmuş, sergilenen eserlerin tanıtımı yapılarak kamuoyunun ilgisi
çekilmeye çalışılmış ve görülen eksiklikler dile getirilmiştir. Bu görüşlerin yanı
sıra, serginin zamanlamasına da ayrıca dikkat çekilmiştir.
Bu çerçevede, “sanayiperver” olarak da tanımlanan bir serginin
düzenlenip açılmasında büyük fedakârlıkta bulunan Türk Ocağı Sanayi
Encümeni Heyeti’ne teşekkür edilmekteydi.209 Bu teşekkürle birlikte, bu
girişimin, birçok kişi tarafından bilinmemesine ve büyük bir mahrumiyet
içerisinde bulunmalarına rağmen büyük bir “san’at ve meslek aşkıyla” çalışan
sanatkârların neler yapabileceklerini ortaya koyduğu belirtiliyordu. Bu açıdan
da Türk Ocağı kendisini “bahtiyâr” görebilirdi.210
Bunun yanı sıra, serginin Türk sanayi hayatında önemli bir aşama olduğu
ifade edilmiştir. Türk Ocağı’nın çok uzun ve düzenli çalışması sonucunda açılan
sergi, Türklerin sanayideki gelişimlerine dair canlı bir örnek teşkil edecekti.211
Bir yazara göre de, ülkedeki teşkilatsızlıktan kaynaklanan problemler göz önüne
alındığında bu girişimin önemi büyüktü ve buna önayak olanları kutlamak da
bir borçtu.212 Bir başka değerlendirmede ise, sergiler yaşatan müesseseler ne
denli tebrik ve şükranlara lâyık iseler, sergiyi ortaya çıkarıp “Türklüğe kendini
tanıtan” Türk Ocaklıların da, o denli “samîmî” ve “kalbî” şükran hislerine lâyık
olduğu öne sürülmüştür.213
Bunun yanında, ülke içerisindeki fabrika üretiminin fark edilmesinde de
serginin büyük bir hizmet gerçekleştirdiği ifade ediliyordu. Bu konuda Zeytinburnu
Fabrikaları örnek verilerek, bu fabrikaların bu denli yüksek sanayi kapasitesine
sahip olduğunun sergi sayesinde öğrenildiği belirtiliyor ve bu yönüyle de Türk
Ocağı’nın millî amaca çok büyük bir hizmette bulunduğu kaydediliyordu.214 Bu
noktada, takdir duygularıyla birlikte öne sürülen bir talep de, küçük yardımlarla
gelişebilecek yetenekler için bu gibi sergilerin çoğalması yönündeydi.215
Türk Sanayi Sergisi bağlamında öne çıkarılan bir diğer konu zamanlamadır.
Serginin o sırada açılmasının önemi: “Zamanın, cereyânın ehemmiyyeti bizi bu sergi
üzerinde fazlaca ısrara sevk ediyor. Bu sırada, en ufak kabiliyyetlerimizi bile izhâr etmek
[gösterme] zarûretindeyiz” sözleriyle dile getirilmiştir. 216
Aynı konuya ilişkin bir başka açıklamada ise, yabancıların sergi
hakkındaki görüşlerinin önemine değinilerek, Türklerin bu kişileri sergiye
götürmeleri çağrısında bulunulmuştur:
209
210
211
212
213
214
215
216
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Türk Sanayi
Sergisi’nin Resmî Güşâdı”, İkdâm, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Türk Sanayi Sergisi’nin
Resmî Güşâdı”, Vakit, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Türk Sanayi Meşheri”, Alemdâr, 11 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
Hassan Dündar, “Türk Sanayi Sergisi”, İfhâm, 18 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.4.
Âliye Es’ad, “Müesseselerimizi Tanıyalım”, Tarîk, 23 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.4.
“Türk Ocağı Sergisi”, Türk Dünyâsı, 14 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Türk Ocağı Sergisi”, Türk Dünyâsı, 12 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
276
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
“Bugün hepimizin kurtulması ve ithâmlardan ayrılması için kendimizi
göstermek daha doğrusu kendi kendimizi görmek lâzımdır. Memleketimizdeki
misâfirlerimizi Türk’ün her şeyini merâkla, zevkle ve lezzetle tedkik eden misâfirlerini
götür. Onlar tekyeler, câmiler, çarşılar arasında geziniyorlar. Fakat onlar asıl bu gibi
bu Türklüğü kuvvetli ve füsûnlu sesiyle bağıran şeyleri görsünler çünkü bu san’âtlar
hakkımızda verilen kararların beyaz ve parlak hatlarla değiştirmeğe kadir ve hâlikdir.”217
Türk Sanayi Sergisi üzerinden yapılan yorumların önemli bir kısmını ise,
serginin görülmesine yönelik doğrudan ya da eserlerin tanıtımı yoluyla yapılan
dolaylı çağrılar oluşturmaktadır. Bu konuda doğrudan yapılan bir çağrıda, giriş
ücretinin alınmadığı bu serginin, Türk sanatı hakkında ümitler beslenilmesi
adına görülmesi tavsiye ediliyordu.218 Yine doğrudan yapılan bir çağrıda ise,
biraz da “romantik” ifadeler kullanılarak sergiye gidilmesi öneriliyordu:
“Azîz Türk! Eğer memleketini tanımak istersen oraya git!.. Beyazıt’ın yüksek
ince minareleriyle gölgelenen, Marmara’nın mâî dalgacıklarına bakan Türk Ocağında
harsının canlı bedîalarını [sanat eseri] gör! Orada zevkinin, hayâlinin, hissinin canlı ve
kudretli şâhidlerden seslerini dinle!
Git memleketinin bu muhterem müesseselerini öğren. O yaptığı birçok şeyler
arasında bir de Türk san’at-kârlar meşheri [sergi] bir de Türk bedîaları tablosu gösterdi.
Başka milletlerin milyonlar sarf ederek yaptıkları gürültüler, propagandalara karşı sen
külfetsiz, masrafsız tabîî ve meşrû hakkı kullan!”219
Bu çağrıların dışında, sergilenen eserlere yönelik toplu bir
değerlendirmede, serginin Türk kültürünün maddi kanıtlarıyla dolu olduğunun
altı çizilerek, buradaki eserlerin “incelik ve “zarâfetinin” büyük bir hayranlık
uyandırdığı belirtiliyordu.220
Bu açıklamaların yanı sıra kadın ve erkek sanatkârlar ile çeşitli
kuruluşların eserlerine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda kadın sanatkârların
eserlerine ayrı bir önem verildiği görülmektedir. Öncelikle, Türk kadınlarının
eserleri tanıtılırken, bunların yıllardan bu yana devam eden büyük bir emek ve
fedakârlıkla üretildiklerine işaret ediliyordu.221 Öte yandan, Türk hanımlarının
yaptığı bu güzel eserler olmasa serginin çok boş kalacağı ifade ediliyordu.222
Kadın sanatkârlar arasında yer verilen bir isim Halet Gülsüm Hanım’dır.
Kendisinin eserleri için “zarif” nitelemesinde bulunulmuştur.223 Sanatkârın
217
218
219
220
221
222
223
Âliye Es’ad, a.g.y.
“Türk Sanayi Sergisi”, İfhâm, 18 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.4.
Âliye Es’ad, a.g.y. Ekim ayının sonlarına doğru Türk Ocağı’ndan yapılan bir açıklamada
da, serginin yakında kapanacağı ifade edilmiş ve henüz sergiyi gezmeyenlerin acele ederek
bu fırsatı kaçırmamaları çağrısında bulunulmuştur. (“Sanayi Sergisi”, Yenigün, 26 Teşrîn-i
evvel 1335/1919, s.3.)
Âliye Es’ad, a.g.y.
A.g.y.
Hassan Dündar, a.g.y.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
277
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
odanın ortasında sergilenen bir başka eseri de ön plana çıkarılmıştır. Bu eser,
sanatkârın yeteneğiyle çok büyük bir bilgi ve sabır sonucunda ortaya çıkarılan
“mükellef bir köşk numûnesi” olarak tarif edilmiştir.224
Erkek sanatkârlar arasında dikkat çekilen bir isim Vâsıf Bey’dir.
Kendisinin yaptığı sedef işleri Türk sanatının canlı bir kanıtı olarak sunulurken,225
bu eserlerin görülmesi gerektiği belirtilmiştir.226 Ayrıca Vâsıf Bey’in mozaikleri
“hayret verici” olarak nitelenmiş, kendisinin sedef ve fildişiyle minyatür yazı
işlemekte de göze çarpan bir beceri gösterdiği kaydedilmiştir.227 Bunun dışında,
ressam Hüseyin Tâhir Bey’in Sultan Osman’ı ve Fatih’i gösteren iki minyatürü
ile bir halı parçasını gösteren nakış işi ön plana çıkarılmıştır. Serginin bir
odasında ise, saraç Tayyib Fikrî Bey’in ürünleri olduğuna dikkat çekilmiş ve
Hafız Necmeddin Efendi’nin de tezhip eserinin sunulduğuna işaret edilmiştir.228
Fabrika ve şirketlere yönelik de olumlu açıklamalarda bulunulduğu
görülmektedir. Devlet kuruluşları içerisinde Zeytinburnu Fabrikaları’na
ayrı bir parantez açılmıştır. Buradaki ürünler dikkat çekici ve ilgiye değer
olarak görülmüş229 ve sergide en çok bu fabrikalara ait eşyaların sergilendiği
ifade edilmiştir. Diğer taraftan, sadece savaşa yönelik üretimde bulunduğu
düşünülen bu fabrikaların barış döneminde de millî iktisat ve sanayie büyük
hizmetlerinin olacağı belirtilmiştir. Ev eşyasından dökümcülük ve ziraat
aletlerine kadar fabrikaların çok çeşitli ürünleri ortaya koyduğu vurgulanmış ve
bunların “zarafetlerinin” Avrupa’dan getirilenlerden aşağı olmadığı fiyatlarının
ise çok ucuz olduğu öne sürülmüştür. Bu açıdan, ziraat aletleriyle ilgilenen Türk
çiftçileri kadar, evlerine ucuz ve sağlam eşya almak isteyenler de sergiyi ziyarete
davet edilmiştir.230 Aynı şekilde, Tophane Fabrikası’nın ürünleri de ilgiyi hak
eden eserler olarak ele alınmıştır.231
Ön plana çıkarılan bir diğer kuruluş Ordu Donanma Pazarı’dır. Buradaki
eserlerin övgüsü yapılırken, özellikle bir saraç ustasının emeğiyle ortaya çıkan
hayvan koşumu, eğer ve sandık gibi eserlerin Avrupa’dakiler düzeyinde olduğu
belirtilmiştir.232
“Sanayi Sergisi Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
Âliye Es’ad, a.g.y.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
“Sanayi Sergisi Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
A.g.y.
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Sanayi Sergisi
Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
230 “Türk Ocağı Sergisi”, Türk Dünyâsı, 14 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.
231 Sanayi Sergisi Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3. Sergi devam ederken
kaleme alınan bir yazıda ise, Zeytinburnu ve Tophane Fabrikalarının da içerisinde yer aldığı
İmalat-ı Harbiye Fabrikalarının mütarekeden bu yana “boş durmadıkları” belirtiliyordu. Bu
fabrikalarda, başta pulluk, mobilya takımları ve barut olmak üzere gerek tarım kesiminin
gerekse halkın ihtiyacını karşılamaya yönelik birçok üretimde bulunulmuştu. (“Dâhilî
Sanâyimizin İnkişâfına Doğru”, Vakit, 24 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2.)
232 “Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
224
225
226
227
228
229
278
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Özel fabrikalar içerisinde ise, Refîk Bey Fabrikası’na ayrı bir yer
ayrılmıştır. Bu fabrikada, Türk tarzındaki çeşitli eserlerin yanı sıra, Avrupa
ürünlerine eşit olabilecek bir şekilde ve 16. Lui tarzında yatak ve oda takımlarının
bile bulunduğu ifade edilerek, müessesenin başarısına ve ürün çeşitliliğine
dikkat çekiliyordu.233
Öte yandan, burada yapılan ürünler, “pek ince bir maharet” ile ortaya
çıkarıldıkları gibi234 Türk sanatının da canlı kanıtlarıydı.235 Bu bağlamda
fabrikanın eserleri “eski Türk san’atının yeni bir ruhla ihyâsı” anlamına geliyordu.
Sergilenen ürünler Avrupa’daki emsallerinden aşağı olmadığı gibi, Türk
nakış üslubunda yapılmış mozaik işler ise Avrupa’dakilerden bile üstündü.
Öyle ki, bu fabrika ülkeyi yabancı kurumlara başvurmaktan alıkoyacak kadar
geniş ve faaldi. Refîk Bey’in kendisi de, Türk evlerindeki ev eşyalarının bir
üslubunun olmadığını ifade etmiş ve kendi ürünlerinin bu konuda bir fayda
temin edeceğini söylemiştir. Dolayısıyla, fabrikasını kendi başına idare eden
ve o güne kadar Türklere yakışan bir alçakgönüllülükle sessiz sedasız bir
şekilde çalışan Refîk Bey’in, ne denli güzel eserler ortaya çıkardığını görmek
gerekiyordu. Buna yönelik çağrı şu sözlerle yapılmıştı:“[…] şu hâlde Türklere
sorarız: mobilyacıların, nereden getirdikleri ma’lûm olmayan çürük çarık eşyasına avuç
dolusu paralar vereceğinize hakikî bir Türk müessesesi olan Refîk Bey’in fabrikasına
lâyık olduğu rağbeti göstersek iyi olmaz mı?”236
Refîk Bey Fabrikası dışında, Adapazarı Ahşap ve Demir Malzeme
İmâlâthanesi Osmanlı Anonim Şirketi’nin eserlerine dikkat çekilmiştir.
Fabrikanın ürettiği oda ve yatak takımlarının serginin en güzel eserlerinin
başında geldiği belirtilmiş237 ve bahçıvanlığa ait olanlar da dâhil olmak üzere
mobilya dışındaki büyük üretimine ve ürünlerinin çeşitliliğine de işaret
edilmiştir. Mobilya dışındaki bu eserlerin de “san’at-kârane” oldukları ve ilgiyi
hak ettikleri ifade edilmiştir.238 Aynı şekilde, Sepet Fabrikası’nın eserleri de,
haklı bir şekilde ilgi bekleyen “mükemmel” eserler olarak tanıtılmıştır.239
Yapılan değerlendirmelerde, kadınlara yönelik kuruluşlara da özel bir
yer verilmiştir. Bu bağlamda, Hilâl-i Ahmer Hanımlar Cemiyeti ile Necm-i
Ferdâ Hanımlar Terzihanesi’nin çok güzel olup “zevk ve iftihar hissini” okşadığı
A.g.y.
“Türk Sanayi Sergisi”, İfhâm, 18 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.4.
Âliye Es’ad, a.g.y.
“Türk Ocağı Sergisi”, Türk Dünyâsı, 12 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.2. Gazetenin ertesi
günkü sayısında, fabrika bir kez daha okuyucuların dikkatine sunularak özellikle mozaik
işlerindeki başarısının “hayret verici” olduğu belirtilmiştir. Bunu göstermek için bir rahle
örneği gazete sütunlarına taşınmış ve Refîk Bey’in de bir resmi paylaşılmıştır. (“Türk Ocağı
Sergisi”, Türk Dünyâsı, 13 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.)
237 “Türk Sanayi Sergisi”, İfhâm, 18 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.4.
238 “Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Sanayi Sergisi
Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
239 “Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8. “Sanayi Sergisi
Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
233
234
235
236
279
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
belirtilen kadın elbise ve bluzları gibi eserleri öne çıkarılmıştır.240 Diğer taraftan,
Hilâl-i Ahmer Dâr-üs-sanâsı tarafından sergiye gönderilen eserler üzerinden
yapılan bir değerlendirmede, bu çalışmaların önemi kamuoyuna şu sözlerle
aktarılmıştır:
“Hilâl-i Ahmer; bu çok azîz müessese kurtardığı binlerce âile, yüz binlerce
hayât arasında milletin harsıyla da uğraşmak onu da halâs-kâr elleriyle kurtarmak
istiyor. Onun hastalarını koruyan şefkati, yetimlerini düşünen rikkati [merhamet]
yanında yurdunun da an’anelerine uzanan bir kalbi var. Hilâl-i Ahmer san’ât hânesi
bize hayâllerden sızan zevkler, çiçeklerden süzülen kokular gibi ince ve hassâs nakışlar
kazandırıyor.”241
Bunun dışında, kadınlara meslek edindirmeyi amaçlayan Türk Hanımları
Esirgeme Derneği’nin yıllardır devam eden fedakâr çalışmalarına atıfta
bulunularak, bu çaba karşısında “derin hürmetler” hissedildiği belirtiliyordu.
Abdülmecid Efendi’nin derneğin emekleri hakkında takdirlerini ifade ettiği ve
aynı zamanda derneği himayesine altına aldığı hatırlatılarak, şehit ailelerine ve
yetim kızlara bir gelecek temin eden bu yerin “iltifâtı” hak ettiğine değiniliyordu.
Bu çerçevede Türk hanımları tebrik edilmiş ve çalışmalarında daha fazla gayret
göstermeleri dileğinde bulunulmuştu.242
Diğer taraftan, derneğin şehitlerin geride bıraktığı öksüz çocukları ve
genç kadınları sefalet içerisinde yaşamaktan koruduğu da belirtilmiştir.243
Esirgeme Derneği’ni kamuoyuna tanıtan başka bir yazıda ise, okuyucular
dernekle ilgili eserlerin sergilendiği odaya özellikle davet edilirken, şu sözlerle
de yapılan olumlu çalışmalar ortaya konulmuştur:
“Bu dernek İstanbul’un bütün gizli ve âşikâr felâketlerini haşr eden [toplayan]
bir yerinde, Balkan Muhârebesinden beri kibâr, sessiz bir faslı dokuyor. Birer âile
uzvuyla memleketin kahramanlıklarını memleketin bir köşesinden diğer köşesine
nakleden anneler ve zevceler ve hemşîreler, bu küçük müessese içinde bir taraftan da
kırılıp dökülen insan yavrularını kollarından tutmuş, çalıştırmış, hafif bir kazanç içinde
yaşamaya ve yaşatmaya uğraşmıştır.”244
Sanatkâr ve kuruluşlara ilişkin bu tanıtım ve övgü yazılarının yanı sıra
çeşitli eleştiriler de söz konusudur. Bunlardan biri, tüm olumlu faaliyetlerine
karşın, Kadınları Esirgeme Derneği’ne yönelik ilgisizliktir. Buna göre, Esirgeme
Derneği bölümünde bir Türk kadın şairinin örme eserleri mevcut olmasına
karşın bunlara istenilen düzeyde bir ilgi söz konusu değildi. Nitekim eserlerini
sergileyen hanımların aktardığına göre de, bir piyango düzenlenmemiş olsaydı
yapılan masraf bile karşılanamayacaktı.245
240
241
242
243
244
245
“Sanayi Sergisi Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
Âliye Es’ad, a.g.y.
“Türk Ocağı Sergisi”, Türk Dünyâsı, 13 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1.
Âliye Es’ad, a.g.y.
“Sanayi Sergisi Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
A.g.y.
280
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Türk Sanayi Sergisi’ne yönelik en büyük eleştiri ise, daha önce olduğu
gibi, İstanbul’daki sanatkârların eserlerine ağırlık verilmesidir. Bu konuda,
Anadolu sanatkârlarının eserlerinin yansıtılamadığı hatırlatılarak, daha uygun
zamanlarda kapsamlı ve daimi olarak yapılabileceği vaat edilen sergilerde bu
olumsuzluğun ortadan kaldırılacağı umut ediliyordu.246 Benzer bir eleştiride,
bu serginin İstanbul ağırlıklı olması sebebiyle adının “İstanbul Türk Sanayi
Sergisi” olabileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte, birçok alana yönelik eserler
bulunmadığından ya da eksik yer aldığından, serginin İstanbul sanatkârlarını da
tam anlamıyla temsil ettiğini söylemek mümkün değildi. Her yıl tekrarlanması
planlanan bu sergi için gelecekte yapılması gereken, ülkenin bir büyük sanayi
ülkesi değil sanatkârların ağırlık taşıdığı bir yer olduğu gerçeğinden hareket
edilmesiydi. Böylece, serginin daha başarılı sonuçlar vermesi mümkündü.247
Aynı konuda, Türk sanatını teşhîr hedefiyle açılan bir sergide bu sanat
eserlerinin pek çoğunun bulunmadığı belirtilmiş ve bu saptama şu örnekle
somutlaştırılmıştır: “Meselâ; Anadolu’nun nefis halılarını köşe köşe oda oda aradığımız
halde bulamadık. Fes Fabrikasının battaniyeleri arasında sıkışmış kalmış bir antika Sivas
seccâdesi bu noksanı telâfî edebilir mi? Bu affolunmaz lâ-kaydının san’at-kârlarımız
tarafından mutlaka tatmîn olunduğunu görmek isteriz.”248
6. Türk Sanayi Sergisi’nin Kapanışı ve Sergiye Yönelik İlgi
1 Ekim 1919’da açılmış olan Türk Sanayi Sergisi’nin kapanışı için,
ilk olarak Ekim ayının son günü belirlenmiş ise de, bazı okul idareleri çeşitli
kuruluşlara müracaat ederek kapanış tarihinin bir hafta daha uzatılmasını rica
etmişlerdir. Ancak, serginin bir hafta daha açık kalması daha fazla bir masrafa
gereksinim gösterdiğinden müteşebbis heyeti bu konuda bir karar vermemişti.
Bunun için belirli bir yardım talep ediliyordu ve bu yardım sağlandığı takdirde
serginin bir hafta daha uzatılması sağlanabilecekti.249
Bununla birlikte, Türk Sanayi Encümeni tarafından yapılan açıklamada
birçok kurumdan gelen arzu ve talep üzerine, kapanış tarihinin 6 Kasım
Perşembe gününe alındığı duyurulmuştur.250 Böylece 1 Ekim 1919’dan itibaren
ziyarete açılan Türk Sanayi Sergisi bir ayı aşkın bir süre açık kalmış olacaktı.
Türk Sanayi Sergisi’ne yönelik ilginin boyutlarına bakıldığında, kesin
sayılar bulunmamakla birlikte, ziyaretçi sayısının Ekim ayı sonu itibariyle altı
bine yaklaştığı tahmin edilmektedir. Ziyaretçilerin büyük bir çoğunluğunu
Türkler oluşturmakla birlikte, yabancıların da sergiye ilgi gösterdikleri
246
247
248
249
250
“Türk Ocağı’nda Büyük Bir Gün”, İleri, 10 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.8.
Hassan Dündar, a.g.y.
“Sanayi Sergisi Kapanıyor”, Vakit, 28 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi”, Tasvir-i Efkâr, 31 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
“Sanayi Sergisi”, Vakit, 4 Teşrîn-i sânî 1335/1919, s.4. “Türk Sanayi Sergisi”, Tasvir-i Efkâr,
4 Teşrîn-i sânî 1335/1919, s.4. “Türk Ocağı Sanayi Encümeni’nden”, Yenigün, 4 Teşrîn-i sânî
1335/1919, s.4.
281
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
anlaşılmaktadır. Bu konudaki bir bilgiye göre, serginin açılış tarihi olan 1 Ekim
1919 günü ziyaretçi sayısı 300’ü geçmiştir.251 Serginin ortalarına gelindiğinde,
her gün kadın erkek yerli ve yabancı birçok kişinin sergiyi ziyaret ettiği
belirtilmiş ve toplam sayının binleri aştığı ileri sürülmüştür.252 İlk kapanış
tarihi olarak belirlenen 31 Ekim tarihli bir habere göreyse, sergi için giriş ücreti
alınmadığından ziyaretçi sayısı kesin olarak bilinemese de her gün 200 kişinin
sergiyi ziyaret ettiği öngörülmektedir. Bu noktadan hareketle, bir aylık ziyaretçi
sayısının 6.000’e yaklaştığı düşünülmektedir.253 Kapanış tarihinin yaklaşık bir
hafta daha uzatıldığı dikkate alındığında, aynı hesaptan hareketle ziyaretçi
sayısının 7.000’e yaklaştığını düşünmek mümkündür.
Türk Sanayi Sergisi’ndeki eşya satışına bakıldığında ise, en çok İmâlât-ı
Harbiye Fabrikaları’nın talep gördüğü anlaşılmaktadır. Yine 31 Ekim tarihli
verilere göre, bu fabrikaların satışları 1.000 liraya yaklaşırken, geri kalan
ürünlerin satışı da 1.000 lira düzeyinde tahmin edilmekteydi. Bu durumda, sergi
süresince 2.000 lira düzeyinde bir satış geliri elde edilmişti.254 Kapanış tarihinin
uzatıldığından hareketle bu miktarda küçük bir artışın olduğunu düşünmek
mantıklıdır.
Sonuç
Türk Ocağı tarafından düzenlenip resmî açılışını Veliahd Abdülmecid
Efendi’nin yaptığı Türk Sanayi Sergisi, dönemin siyasi atmosferindeki
yoğunluk nedeniyle çok fazla ön plana çıkmasa da, mütareke İstanbul’undaki
kayda değer girişimlerden biridir. 1 Ekim – 6 Kasım 1919 tarihleri arasında bir
ayı aşkın süreyle açık kalan ve alanında bir ilk olan serginin öncelikli amacı,
Türk kamuoyuna ülkenin sanayi kapasitesi hakkında bilgi vermektir. Bununla
birlikte, ülkede “misâfir” olarak tanımlanan işgalci güçlere bu sergi aracılığıyla
Türklerin “medenî” bir toplum oldukları mesajı da verilmeye çalışılmıştır.
Türk Ocağı’nın öncülüğünde Temmuz 1919’dan itibaren başlayan
hazırlık faaliyetleri kimi aksaklıklara rağmen Eylül ayı sonlarında tamamlanarak
serginin açılışı 1 Ekim 1919 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Resmî açılış ise,
planlandığı gibi Veliahd Abdülmecid Efendi tarafından 9 Ekim 1919’da
yapılmıştır. O günkü yoğun siyasi atmosferin de etkisiyle hükümet kanadından
sergiye yönelik üst düzey bir katılım söz konusu değildir. Buna karşılık, Veliahd
Abdülmecid Efendi’nin resmî açılışı yapmasının ve sergiye yönelik olumlu
tavrının, devlet katındaki ilgiyi yansıttığını öne sürmek mümkündür.
“Türk Sanayi Sergisi”, Türk Dünyâsı, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.1. “Sanayi Sergisi Dün
Açıldı”, İfhâm, 2 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
252 “Türk Sanayi Sergisi”, İfhâm, 18 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.4.
253 “Sanayi Sergisi”, Tasvir-i Efkâr, 31 Teşrîn-i evvel 1335/1919, s.3.
254 A.g.y.
251
282
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
Türk Sanayi Sergisi’ne toplam 70 katılım olurken, bunların 51’ini
sanatkârlar 18’ini de çeşitli kuruluşlar teşkil ediyordu. Bir katılım da, Sanayi
Mecmuası olarak yayın dünyasından gerçekleşmiştir. Sergi kataloğunda bilgi
verilen sanatkârların hemen hepsi faaliyetlerini İstanbul’da sürdürmekteydi.
Diğer taraftan, 51 sanatkâr içerisinde 14’ünün kadın olması dönemin şartları
göz önüne alındığında dikkate değer bir sayı olarak öne çıkmaktadır. Nitekim
bu olumlu gelişme sergi sırasında da dile getirilmiştir. Sanatkârların eserlerine
bakıldığında, başörtüsü, yorgan ve havlu gibi el işlemelerinden resme kadar
uzanan geniş bir yelpaze söz konusudur. Tüm bu eserler, Türk el sanatlarına
dayalı küçük sanayideki zengin ve gelişmeye açık tabloyu gözler önüne
sermektedir.
Sergiye katılan 18 kuruluşun ise, 12’sini üretim yapan fabrika ve şirketler
teşkil ederken, diğer 4 kuruluş kadınlara meslek kazandırmayı amaçlamakta,
son 2 kuruluş ise sanayi mektepleri olarak gözükmekteydi. Tekstil alanından
demir sanayii ve ağaç işlerine kadar uzanan bir alanda faaliyet gösteren fabrika
ve şirketlerin 2’si dışında üretim yerleri İstanbul’daydı. Bu kuruluşların 7’si
kamuya 5’i de özel sermayeye ait olmakla birlikte, gerek büyüklük gerekse üretim
kapasitesi açısından kamu kuruluşları ön planda yer almaktadır. Bu durumun,
özel sanayideki yetersizliği ortaya koyduğunu söylemek mümkündür.
Türk Sanayi Sergisi’nde yer alan meslekî amaçlı 4 kadın derneği, sergi
aracılığıyla faaliyetlerini geniş bir şekilde gösterme fırsatını bulmuş, 2 sanayi
mektebinin çalışmaları da Osmanlı’daki sanayi eğitiminin durumunu bir ölçüde
yansıtmıştır. Diğer taraftan, Sanayi Mecmuası’nın sergide kendisine bir yer
bulması, sanayi sektöründeki gelişmeleri kamuoyuyla paylaşmak adına olduğu
kadar, kamuoyunun ilgisini bu konudaki yayıncılık faaliyetlerine çekmek
açısından da önemlidir.
Veliahd Abdülmecid Efendi oğlu Ömer Faruk Efendi’yle birlikte tüm
sergi reyonlarını gezdiği gibi sergilenen eserlere yönelik görüşlerini ve kimi
zaman da takdirlerini ifade etmiştir. Aynı şekilde, halkın ilgisinin de belirli bir
düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Giriş ücreti alınmadığından kesin rakamlar
verilememekle birlikte, tahminen yedi bine yakın kişi sergiyi ziyaret etmiştir.
Öte yandan, İstanbul’daki yabancıların çok yüksek bir düzeyde olmasa da
sergiye yönelik bir ilgisi söz konusudur.
İstanbul basını, siyasî gelişmelerin yoğunluğuna rağmen hazırlık
faaliyetleri ile açılış sürecini sütunlarına taşıdığı gibi, katılan sanatkâr ve
kuruluşların eserlerine yönelik de çeşitli bilgiler vermeye çalışmıştır. Bunun yanı
sıra, yaptığı hizmetten dolayı Türk Ocağı takdir edilmiş ve serginin Türklerin
imajına yapacağı olumlu katkı üzerinde de durulmuştur. Buna karşın, katılımın
İstanbul ağırlıklı olması görülen en büyük eksiklik olarak dile getirilmiştir.
Dolayısıyla, Türk Sanayi Sergisi’nin uyandırdığı ilgide İstanbul basınının önemli
bir payı bulunmaktadır.
283
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Tüm bu yönleriyle Türk Sanayi Sergisi, gerek olanaksızlıkların gerekse
bir ilk teşebbüs olmanın getirdiği eksikliklere karşın başarılı bir organizasyon
olarak değerlendirilebilir. Sergi sayesinde, İstanbul’da odaklanan çeşitli sanayi
faaliyetleri kamuoyuna sunularak bu konuda belirli bir gündem yaratılmış
ve sergilenen ürünler aracılığıyla da bir “medeniyet” vurgusu yapılmıştır. Öte
yandan, bu alandaki deneyimin Türk Ocağı kanalıyla Cumhuriyet yönetimine
aktarıldığını düşünmek de mümkündür.
284
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
KAYNAKÇA
I. Arşiv Kaynakları
T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, (BOA)
İradeler Dosya Usulü, (İ.DUİT), Dosya No: 116, Gömlek No: 33,
İ.DUİT, Dosya No: 120, Gömlek No: 29,
İ.DUİT, Dosya No: 121, Gömlek No: 6,
Bâb-ı Âli Evrak Odası, (BEO), Dosya No: 4460, Gömlek No: 334489,
BEO, Dosya No: 4478, Gömlek No: 335804,
BEO, Dosya No: 4536, Gömlek No: 340189,
Meclis-i Vükelâ Mazbataları, (MV), Dosya No: 247, Gömlek No: 5,
MV, Dosya No: 247, Gömlek No: 72,
Maarif Nezareti Mektubi Kalemi, (MF. MKT), Dosya No:1239, Gömlek No: 27,
MF. MKT, Dosya No:1231, Gömlek No:45,
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye, (DH.EUM, 6. Şb.), Dosya No: 43, Gömlek
No: 20,
Şûra-yı Devlet, (ŞD), Dosya No: 3150, Gömlek No: 44, (Kadınları Çalıştırma
Cemiyet-i İslâmiyesi 1333 Senesi Raporu),
Sadaret Divân-ı Hümâyûn Mukavelename (A.DVN.MKL), Dosya No: 63, Gömlek
No: 9.
II. Gazeteler
Alemdâr
İfhâm
İkdâm
İleri
İstiklâl
Memleket
Peyâm
285
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Serkan TUNA
Takvîm-i Vekayi
Tarîk
Tasvir-i Efkâr
Türk Dünyâsı
Vakit
Yenigün
III. Kitaplar
AKGÜN, Seçil Karal ve Murat Uluğtekin, Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, Ankara,
2002.
ÇAPA, Mesut, Kızılay [Hilâl-i Ahmer] Cemiyeti (1914-1925), Türk Kızılay Derneği
Yayınları, Ankara, 2009.
ÇAKIR, Serpil, Osmanlı Kadın Hareketi, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 3. b.,
Metis Yayınları., İstanbul, 2011.
DUMAN, Hasan, Başlangıcından Harf Devrimine Kadar Osmanlı-Türk Süreli
Yayınlar ve Gazeteler Bibliyografyası ve Toplu Kataloğu (1828-1928), II. Cilt,
Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara, 2000.
GÜRAN, Tevfik, 19. Yüzyılda Osmanlı Ekonomisi Üzerine Araştırmalar, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014.
KARAKIŞLA, Yavuz Selim, Osmanlı İmparatorluğu’nda Savaş Yılları ve Çalışan
Kadınlar, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti (1916-1923), İletişim Yayınları,
İstanbul, 2015.
Memalik-i Osmaniye’de Osmanlı Anonim Şirketleri, Ticaret ve Ziraat Nezareti, Haz.
Ramazan Balcı ve İbrahim Sırma, İstanbul Ticaret Odası Ekonomik ve
Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2012.
ÖNSOY, Rifat, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1988.
TOPRAK, Zafer, Türkiye’de Milli İktisat 1908-1918, Doğan Kitap, İstanbul, 2012.
TUNÇ, Şafak, Tophâne-i Âmire ve Osmanlı Devletinde Top Döküm Faaliyetleri, Başak
Kitap, İstanbul, 2004.
Türk Sanayi Sergisi Kataloğu, Türk Dünyâsı Matbaası, İstanbul, 1335.
Türkçe Sözlük, 11. b., Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2011.
286
ÇTTAD, XVI/32, (2016/Bahar)
Mütareke İstanbul’unda Türk Sanayi Sergisi
IV. Makaleler
AKCAN, Erol, “Balkan ve Birinci Dünya Harbi Yıllarında Müdafaa-i Millîye
Cemiyeti”, Tarihin Peşinde, S. 13 2015, ss.161-183.
AKGÜN, Seçil Karal, “Cumhuriyet Duyurulurken Geride Bırakılamayan Bir
Kurum: Hilal-i Ahmer Cemiyeti”, ODTÜ Gelişme Dergisi, Vol 39, No 1,
Nisan 2012, ss.111-136.
AYDOĞAN, Erdal, “Paramiliter Bir Kuruluş Olan Müdâfaa-i Milliye
Cemiyeti’nin Kuruluşu ve I. Dünya Savaşı’nda Bazı Çalışmaları”,
The Establishment of Anatolia Defence and National Community a
Paramiliter Organisation and Some Works in the First World War,
Atatürk Dergisi, (Journal Of Atatürk), C.III, S.3, Ocak 2003, ss.67-75.
ÇAKIR, Serpil, “XX. Yüzyılın Başında Kadın ve Aile Dernekleri ve
Nizamnâmeleri”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, III. Cilt,
T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., No: 71, Ankara, 1992,
ss.988-1012.
GÜNERGUN, Feza, “İmâlât-ı Harbiye Usta Mektebi ve Osmanlı Askeri Sanayi
Kurumlarında Mesleki ve Teknik Eğitim Üzerine Notlar”, Prof. Dr.
Mübahat Kütükoğlu’na Armağan, Ed. Zeynep Tarım Ertuğ, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Osmanlı Müesseseleri ve
Medeniyet Tarihi Anabilim Dalı, 2006, ss.470-492.
GÜRAN, Tevfik, “Feshâne”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 12,
İstanbul, 1995, ss.426-427.
KESKİN, Candaş, “I. Dünya Savaşı ve Sonrası Türkiye’de Kültür Sanat Ortamı
ve Türk Resmi”, Akademik Bakış, C. 7, S. 14, Yaz 2014, ss.263-279.
NUHOĞLU, Hidayet N., “Dârüleytam”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi,
C. 8, İstanbul, 1993, s.521.
TOPRAK, Zafer, “Tanzimat’ta Osmanlı Sanayii”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi, C. 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, ss.1345-1347.
TOPRAK, Zafer, “Sanayiden ve Emekten Yana Bir Dergi: Sanayi Mecmuası”,
Toplumsal Tarih, S. 253, Ocak 2015, ss.72-82.
V. Tezler
ÇELİK, Kürşat, Osmanlı Hâkimiyetinde Beyrut (1839-1918), Yayımlanmamış
Doktora Tezi, T.C. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı, Elazığ, 2010.
287