Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri ve Sultan I.
İzzeddîn Keykâvus
Caliph Nasir Li-Dinillah’ Futuwwa Activities and Sultan Izz al-Din Kayka’us I
Rıfat İlhan ÇELİK**
ORCID: 00000-0002-5109-3732
Makale Türü: Özgün Araştırma
Article Type: Original Research
Chicago:
Çelik, Rıfat İlhan. “Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri ve Sultan I. İzzeddîn
Keykâvus” Tarihçi 2, no. 1 (Ocak 2022): 83-99.
Özet
Halife Nâsır Li-dinillâh’ın fütüvvet teşkilatına girişi, bu teşkilatı bir buyrultu yazarak
düzenlemesi ve daha sonra teşkilatın başına geçmesi onu Bağdat Abbasi Devleti’nin ötesinde
bütün İslâm dünyasının manevi lideri konumuna getirmiştir. Muhtemelen Halife Nâsır Lidinillâh’ın fütüvvet teşkilatına girişi 1207 yılından önce gerçekleşmiştir. Nâsır Li-dinillâh’ın
fütüvvet libasını teşkilatın reisi olan zahit ve şeyh birinin elinden giymesi (Şeyh Abdülcabbar)
onun hem maddi hem de manevî olarak yükselmesine ve hilafet merkezinin tekrar bir cazibe
merkezi haline gelmesine neden olmuştur. Bundan sonra toplumun ileri gelenleri ve emirler
fütüvvet teşkilatına temâyül ederek adeta birbirleri ile yarışırcasına bu teşkilata girmişlerdir.
Halife Nâsır’ın çevresindeki Müslüman hükümdarları fütüvvet teşkilatına girmeye davet
etmesi ve onların da bu davete olumlu karşılık vermeleri ile birlikte fütüvvet teşkilatı İslâm
dünyasında birçok taraftar bulmaya ve güçlenmeye başlamıştır. Anadolu’daki Ahilik Müessesesi’ni
etkileyen olayların en önemlisi, Türkiye Selçuklu Devleti’nin en kuvvetli hükümdarlarından
İzzeddîn Keykâvus’un fütüvvet teşkilatına girişi ve Halife Nâsır ile olan ilişkileri idi.
Anahtar Kelimeler: Halife Nâsır Li-dinillâh, Türkiye Selçukluları, Fütüvvet Teşkilatı,
Sultan I. İzzeddîn Keykâvus, Ahilik Müessesesi.
Abstract
**
Bu çalışma “Türkiye Selçukluları Zamanında Ahilik Müessesesi” adlı doktora tezinden üretilmiştir.
Dr. Öğretim Üyesi Ahi Evran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü rcelik@ahievran.edu.tr
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
84
The entry of the Caliph Nasir Li-Dinillah into the Futuwwa organization, organizing this
organization by writing a letter of reference, and being the head of the organization led him to
lead the whole Islamic world beyond the Baghdad Abbasid state. Probably the entry of the Caliph
Nasir Li-Dinillah into the organization of the Futuwwa was happened before 1207. The dressing
of the caliph Nasir Li-Dinillah's futuwwa libas by the hands of the leader of the organization,
who was ascetic and a sheikh (Sheikh Abdulcabbar), led him to rise both materially and spiritually
and brought attention to the caliphate center again. From then on, the leaders and command of
the society entered to this organization like a race by inclining to the organization of Futuwwa.
The Futuwwa Organization began to find many supporters in the Islamic world and
became stronger after Caliph Nasir invited the Muslim rulers around him to join this organization
and they responded positively to this invitation. The most important of these participation on
behalf of the Akhi Institution in Anatolia was the entry of Izzeddin Keykavus, one of the most
powerful rulers of the Turkish Seljuk State, into the Futuwwa organization and his relationship
with the Caliph Nasir.
Key Words: Caliph Nasir Li-Dinillah, Turkey Seljuks, Organization of Futuwwa, Izz alDin Kayka’us I, Organization of Akhi.
Giriş
Halife el- Mustazî Biemrillâh’ın 1180 yılında ölümü üzerine, Zümrüt adlı bir Türk
anneden dünyaya gelen Nâsır Li-dinillâh,1 Abbasî Devleti’nin otuz dördüncü halifesi olarak
Bağdat’ta 1180-1225 yılları arasında tam kırk altı yıl halifelik yapmıştı.2 Hiçbir Abbasî halifesi bu
kadar zaman hilâfette kalmamıştı.3 Bu dönemde Abbasî Devleti Bağdat merkez olmak üzere
sadece Irak’ın çok küçük bir bölgesine hâkim bulunuyordu. Devletin ihtişamlı zamanında tesis
edilmiş bulunan Bağdat şehri, geniş müesseseleri ve coğrafi vaziyeti itibarıyla bütün İslâm
dünyasında önemli bir şöhret kazanmış ve zamanın şehirlerine nispetle yoğun bir nüfusa sahip
olmuştu. Şehir, Halife Nâsır Li-dinillâh döneminin öncesinde ve sonrasında sosyal ve ekonomik
açıdan gayet sıkıntılı bir dönem geçirmişti.4 Bunda şâtır, rind, evbaş gibi çeşitli fütüvvet gruplarına
Nâsır Li-dinillâh Ebu’l-Abbas Ahmet b. Al-Mustazî bi-Emrillah, hakkında en geniş biyografik tarzda çalışma;
Angelika Hartmann, An-Nasir Li-Din Allah 1180-1225 (Berlin: Studien Zur Sprache, Geschichte Und Kultur Des
Islamischen, 1975), adlı eserde bulunmaktadır.
2 İbnü’l-Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih XI, Çev. Abdülkerim Özaydın (İstanbul: Bahar Yayınları, 1987), 366; Franz
Taeschner, “Nâsır Li-dinillâh.” MEB. İslam Ansiklopedisi IX, (İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1964): 92.
3 Hamdullah b. Ebu Bekir b. Ahmed b. Nasır Müstevfî Kazvinî, Tarih-i Güzîde (Tahran: Müessese-i İntişârât-ı Emir-i
Kebir, 1387), 366.
4 Neşet Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesinin Menşei Meselesi II-III.” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
1
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
4
ISSN: 2757-7201
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
85
ilâveten özellikle ayyâr grupları başlıca rol oynuyordu. Hatta bu gruplar bazı devlet erkânı
tarafından gizliden gizliye destekleniyorlardı. Abbasi Devleti’nin 1143/44 yılı olayları hakkında
önemli bilgiler veren İbnü’l-Esîr, Irak Selçuklu hükümdarı Sultan Mesut’un (1134-1152)
kayınbiraderi olan Kavurd’un oğlunun ve vezirin oğlunun ayyarların gasp ettiği şeylerden pay
almaları sebebiyle yakalanmak korkusu taşımadıkları, bundan dolayı da faaliyetlerini artırdıklarını
belirtmektedir.5
Abbasî Devleti’nin dâhilinde bu olaylar meydana gelirken Nâsır Li-dinillâh’ın Hilafet
makamına geldiği tarihlerde İslâm dünyasında siyasî manzara şu şekilde temâyüz etmişti. 1040
yılında Horasan’da Selçuklu Devleti’nin temelleri atıldığı esnada Bağdat’ta Abbasî Devleti, İslâm
ülkeleri üzerinde siyasî ve dinî etkisini kaybetmişti. Hatta bu sırada Şiî Büveyhoğulları, Halife
Ka’im bi-Emrillah’ı kendi nüfuzları altına almış idi. Ancak Halife’yi düştüğü bu durumdan ünlü
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey 1055 yılında Bağdat’a yapmış olduğu seferle kurtardı. Bu seferden
sonra Halife Ka’im bi-Emrillah tarafından Tuğrul Bey’e Melikü’l-maşrık ve’l-mağrib (Doğu’nun
ve Batı’nın Sultanı) unvanı verildi. Böylece Abbasî halifeleri ancak Selçuklu hâkimiyeti sayesinde
İslâm dünyasının manevî liderleri olarak itibarlarını devam ettirebildiler.6 Bu durum İslam
dünyasında Selçukluların siyasi ve askeri gücünün son derece artmasına neden oldu.
Sultan Melikşah’ın (1072-1092) güçlü iktidarından sonra, Selçuklu Devleti’nin zayıflaması
üzerine Abbasî halifeleri, tekrar dünyevî ihtiraslar peşinde koşmaya başladılar. Bunlardan birisi de
Abbasî hilâfetinin hâris halifesi Nâsır Li-dinillâh idi.7 Bu amaçla Halife, veziri Celâleddîn
Ubeydullah b. Yunus kumandasında bir ordu sevk ederek Selçuklulara ait olan bazı bölgeleri ele
geçirmek istediyse de ordusu Hemedan yakınlarında bozguna uğratıldı (1188).8 Bütün bunlara
rağmen ihtiraslarına hâkim olamayan Halife, Irak Selçuklu hükümdarı II. Tuğrul’a karşı, onların
amansız düşmanı olan Hârizimşâh Alâeddîn Muhammed Tekiş’i destekledi. Bu iki hükümdar
arasında Mart 1194 yılında Rey’de vuku bulan muharebede Sultan II. Tuğrul’un ordusu bozguna
uğrayıp kendisi maktul düştü.9 Böylece önce Irak Selçuklu arkasında da 1117 yılında Suriye
(Ankara: 1952), 62; Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi II, Terc. Zeki Megâmiz (İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1976),
199.
5 İbnü’l-Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih XI, 91, 92; Funda Demirtaş, “Fütüvvet Kavramının Askerî ve Siyasî Mahiyeti.”
Ahilik(Uluslararası Sempozyumu) Bildiri Kitabı, (Kayseri: 2011), 415.
6 İbn Fazlan, Seyahat-nâme, Terc. Ramazan Şeşen (İstanbul: Bedir Yayınevi, 1995), 225; Osman Turan, Selçuklular
Târihi ve Türk İslâm Medeniyeti (İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1997), 135; Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı
(İstanbul: K.B. Yayınları, 1976), 34-46.
7 Bu amaçla Halife’nin mutlak dünyevî hâkimiyetini yaymak ve yerleştirmek için “Bütün zemin Emirü’l-Mü’minîn’e
aittir. Emlâk sahibi olmak başka kimsenin hakkı değildir” gibi ifadelerle bu isteklerini yaymak istiyordu. İbnü’l Esîr,
El-Kâmil Fi’t-Tarih XII, 32.
8 İbnü’l Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih XII, 32; Kerimüddîn Mahmud Aksarayî, Musameratü’l-Ahyâr (Selçuklu Devletleri Tarihi),
Terc. M. N. Gençosman, Notl. F. N. Uzluk (Ankara: Recep Ulusoğlu Basımevi, 1943), 96.
9 Irak Selçuklu Devleti’nin son sultanı II. Tuğrul ve devletin yıkılışı için bkz. Faruk Sümer, “Tuğrul II”, TDV İslam
Ansiklopedisi, 41, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2021), 342-344.
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
5
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
86
Selçuklu devletleri tarihe karışmış oldu.10
Selçuklu Devleti’nin nihayete ermesi, Abbasî hilafeti açısından sorunların nihayeti
anlamına gelmiyordu. Zira Selçuklu Devleti’nin mirasını paylaşma hususu, Halife ile Hârizmşâh
Alâeddîn Muhammed Tekiş’i karşı karşıya getirdi ve hatta bu durum siyasî bir mücadeleye
dönüştü. Halife İran topraklarından kendisine düşen payı arzuluyor, buna mukâbil Alâeddîn
Muhammed Tekiş de dünyevî iktidarı ve nüfuzu dolayısıyla Selçuklu Devleti’nin mirasına sahip
çıkmak istiyordu. İlerleyen yıllarda Halife, Irak-ı Acem’de Alâeddîn Tekiş’in düşmanlarını
destekledi ve Irak hükümdarının veziri Oğalmış’ı İsmaililer vasıtasıyla öldürttü. Bunun sonucunda
iki taraf arasında gerginlik had safhaya ulaştı. Alâeddîn Tekiş Halife’ye kesin bir şekilde darbe
indirmek için harekete geçti ise de hava muhalefeti sonucunda geri dönmek zorunda kaldı.11
Sultan Alâeddîn Tekiş ikinci defa Bağdat’a karşı harekete geçemeden 1200 yılında Hârizim’de
öldü.
Halife Nâsır kendisine yönelen bu tehdidi siyasî oyunlar ile bertaraf etmeye çalıştı. Bu
sefer Hârizmşâhlılar devletinin hükümdarı Alâeddîn Muhammed’e (1200-1220) karşı, Moğol
hükümdarı Cengiz Han ile mektuplaşmak suretiyle onunla müzakerelere girişti. Bu mektuplarda
Cengiz Han’ı Hârizmşâh hükümdarına karşı kışkırtarak, hücum ettirmeye çalıştı. Sonuçta
Alâeddîn Muhammed, Cengiz Han ile savaşmak zorunda kaldı ve bozguna uğradı. Halife Nâsır
böyle bir siyasi oyun ile kuvvetli hasmından kurtularak hedefine ulaşsa da bütün İslâm dünyasını
Moğol tehlikesi ile baş başa bırakmış oldu.12
Halife Nâsır döneminin önemli İslâm tarihçilerinden olan İbnü’l-Esîr, Halife’nin
Moğollarla mektuplaşmasını teyit ederek, onun bu siyasetini şiddetle eleştirdi. Hatta dünyada
yapılabilecek en büyük günahın onun bu davranışının yanında küçük kalacağını beyan ederek
Moğol istilâsının mesuliyetini onun üzerine yıktı.13 Burada verilen bilgilere göre; bütün İslâm
dünyasını sarsan Moğol istilâsının mesuliyetini sadece Halife Nâsır’ın mektuplaşması meselesine
dayandıran İbnü’l-Esîr’in, gerçekleri tam olarak yansıtmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar İbnü’lEsîr, Moğol istilasının sebebini açıklarken duygusal davranmışsa da, İslâm dünyasının liderliği
iddiasını üzerinde taşıyan Halife’nin Moğollar ile mektuplaşarak, kendi siyasî menfaatlerini tesis
etmek için, Moğolları, Alâeddîn Tekiş üzerine kışkırttığı gerçeğini de inkâr edilemez bir şekilde
ortaya koymuştur.
Taeschner, “Nâsır Li-dinillâh”, 92; Turan, Selçuklular Târihi ve Türk İslâm Medeniyeti, 255.
Ravendî, Rahatü's-Sudûr ve Ayetü's-Sürûr II, Çev. A. Ateş (Ankara: T.T.K. Yayınları, 1999), 341; İbrahim Kafesoğlu,
Harezmşahlar Devleti Tarihi (Ankara: T.T.K. Yayınları, 2000), 125, 126; Taeschner, “Nâsır Li-dinillâh”, 93; Aydın
Taneri, Celâlü’d-dîn Hârizmşah ve Zamanı (Ankara: K. B. Yayınları, 1977), 13.
12 Taeschner, “Nâsır Li-dinillâh”, 93.
13 İbnü’l Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih XII, 401.
10
11
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
6
ISSN: 2757-7201
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
87
Halife Nâsır Li-dinillâh zamanında Abbasî Devleti, doğusunda böylesine önemli ve
tehlikeli siyasî olaylar cereyan ederken, batısında ve kuzeyinde de güçlü devletlerle karşı karşıya
kalmıştır. Bunlardan Mısır’da kurulan Fatımî Devleti’nin son halifesi El-Âdıd Li-dinillâh Ebu
Muhammed Abdullah’ın ölümünden (Ö. 1171) iki yıl sonra, Selâhaddîn Yusuf b. Eyyub istiklâlini
kazanarak 1187 yılına kadar geçen süre içerisinde Şam’ı, Halep’i, Musul’u ve Kudüs’ü ele geçirip,
Yemen, Mısır ve Suriye’yi idaresi altına alarak hudutlarını Nil’den Fırat’a kadar genişletmiş ve Orta
Doğu’nun en güçlü devleti haline gelmişti. Diğer taraftan Türkiye Selçuklu Devleti II. Kılıç
Arslan’ın yönetiminde büyük bir gelişme göstererek, sadece Anadolu’nun siyasî birliğini sağlama
hususunda değil aynı zamanda iktisadî ve kültürel açıdan da büyük bir gelişme göstermiştir. Bu
dönemde Bâtınîler de Orta Doğu’nun siyasal denklemi içerisinde Fatimî Devleti’nin bir
fraksiyonu olarak hâkimiyetlerini Taberistan, Mazenderan ve Cürcan havalisinde kuvvetli bir
şekilde devam ettiriyorlardı. Etrafa yolladıkları fedaîleri ve daîleri vasıtasıyla halkı kandırmaya ve
isyanlar çıkartmaya çalışıyorlardı. Bunlardan İsmailîlerin değişik zamanlarda bazı halife ve devlet
büyüklerine suikastlar düzenleyecek kadar ileri gittikleri bilinmektedir.14 Ahiliğin Anadolu’da
gelişmeye başladığı bir dönemde Orta Doğu coğrafyasının ve İslam dünyasının siyasi ahvali bu
şekilde idi.
1-) Halife Nâsır Li-dinillâh’ın (1180-1225) Fütüvvet Teşkilatına Girişi ve Fütüvvet
Buyrultusu
Görüldüğü üzere Nâsır Li-dinillâh, halife olduğu esnada Abbasî Devleti içeride ve
dışarıda gayet müşkül ve nâzik bir durum içerisinde bulunuyordu. İşte bu noktadan itibaren Halife
Nâsır Li-dinillâh siyasal alanda ortaya koymuş olduğu politikasının bir devamını sosyal alanda da
gerçekleştirerek Abbasî Devleti’nin gücünü maddî ve manevî anlamda devam ettirmek gayreti
içerisine girdi. İslâm dünyasında ve kendi ülkesi içerisinde örgütlenen çoğu kez kargaşalık ve
isyanlara sebep olan farklı fütüvvet gruplarını kendi riyasetinde toplayarak onlara resmî bir hüviyet
kazandırmak istiyordu. Bu amaçla ilk olarak, o dönemde Bağdat’ta fetaların reisi ve şeyhi
konumunda bulunan Şeyh Abdülcebbâr b.Yusuf el- Bağdadî’nin (Ö. 1187) elinden fütüvvet libası
giymek ve fütüvvet ka’sesinden (ka’sü’l-fütüvve) şerbet içmek suretiyle bu teşkilata intisap
etmiştir.15 Halife’nin fütüvvet teşkilatına girişi ile birlikte fütüvvetin gelişim süreci farklılaşmış,
14
Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesinin Menşei Meselesi II-III”, 62; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye
(İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1993), 234; Muallim Cevdet, Zeylün Alâ Fasli’l- Ahiyyetü’l- Fityani’t- Türkiyye fî Rihletü’l- İbn
Battuta (İslâm Fütüvveti ve Türk Ahiliği, İbn Battuta’ya Zeyl), Çev. C. Yarar (İstanbul: İşaret Yayınları, 2008), 93.
Çağatay, “Fütüvvet-Ahi Müessesesinin Menşei Meselesi II-III”, 62; Ahmet Yaşar Ocak, “Fütüvvet”. TDV İslam
Ansiklopedisi II (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1996), 262; Demirtaş, “Fütüvvet Kavramının Askerî ve
Siyasî Mahiyeti”, 415; Franz Taeschner, “İslâm Ortaçağında Futuvva XV.” Terc. Fikret Işıltan, İ.Ü.İ.F.M. (1954): 13;
Saadettin Kocatürk, “Fütüvvet ve Ahilik.” XX. Ahilik Bayramı Kongresi, (Kırşehir: 1984): 32.
15
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
7
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
88
değişmiş ve resmîleşmiş olup, Taeschner’in ifadesiyle; her şeyden önce fütüvvet sosyal alanda yüksek
tabakaya doğru yönelmiş ve saray fütüvveti ortaya çıkmıştır.16 Fütüvvet teşkilatı Halife’nin sarayından
sonra sınırlı çevreden sıyrılıp umumî halkın alâkasını ve ilgisini cezbetmeye başlamıştır. Bundan
dolayı teşkilat, bazı eserlere mevzubahis olması ile birlikte fütüvvet edebiyatı ortaya çıkmıştır.17
Abbasîler devri ile uğraşan çağdaş Arap yazarlarından bazıları Halife Nâsır Li-dinillâh’ın
teşkilatlandırdığı Fütüvvet örgütüne “el-Keşşâfet-i fi’l-İslâm” adını vererek bu teşkilatın izcilik
örgütü olduğunu söylerler.18 Claude Cahen, Halife Nâsır Li-dinillâh için; Sünnî ve Şiî cemaatleri
sûfîleri ve sûfî olmayanları, Müslümanları ve gayr-ı müslim azınlıkları ve elit tabakayla bağlantısı olmayan alt
tabaka sınıfları birleştiren sembolik bir halife olmaktan çok ötedir, ifadesini kullanarak onun fütüvvet
teşkilatı içerisinde oynamış olduğu role işaret etmiştir.
Halife Nâsır’ın fütüvvet kuruluşlarına resmî bir hüviyet kazandırması devlete iki önemli
açıdan fayda sağlamıştır. Bunlardan birincisi farklı fütüvvet kurumlarını tek bir çatı altında
birleştirmek suretiyle onların siyasî desteğini kazanmak diğer taraftan da onların gayri nizâmi
kanun dışı faaliyetlerine engel olmaktır. İkincisi de İslâm dünyasındaki diğer hükümdarları,
kurmuş olduğu bu teşkilata dâhil ederek maddî ve mânevî yönden kaybolan siyasî ve askerî
nüfuzunu yeniden tesis ederek Abbasî Devleti’nin devamlılığını sağlamaya çalışmaktır.
Abbasî halifesinin, Reisü’l-Fityan Şeyh Abdülcebbâr b.Yusuf el- Bağdadî’nin elinden
fütüvvet libasını giyme merasimi konusunda çeşitli çalışmalar yapılmış ve bu teşkilata hangi tarihte
girdiği konusu üzerinde muhtelif tarihler (H.578/M.1182,19 H.583/118720, H.590/M.1194,
H.599/M.1202-1203, H.601/M.1204-120521) ileri sürülmüştür.
Bu konu üzerinde şimdiye kadar yapılan çalışmalarda kronolojik açıdan iki önemli
kaynak kullanılmıştır. Bunlardan birincisi Hacı Kalfa’nın, meşhur lakâbı ile Kâtip Çelebi’nin, Hicri
578 yılı olarak belirlediği miladî 1182 / 1183 yılına ait Nâsır Li-dinillâh’ın fütüvvete girişi ile ilgili
verdiği bilgiler, diğeri ise vakayinamelerden gelen bundan 20 ila 30 yıl sonrasını gösteren
fütüvvetle ilgili bilgilerdir. Buna ilâveten, İsmet Kayaoğlu da Zehebî’nin Tarih’ül İslâm adlı eserine
dayanarak, Hicri 583 yılına ait olayları aktarırken, Nâsır Li-dinillâh’ın, Şeyh Abdülcabbar’ın elinden
Franz Taeschner, “İslâm’da Fütüvvet Teşkilatı’nın Doğuşu Meselesi Tarihi Ana Çizgileri XXXVI.” Çev. S. Yüksel,
Belleten, (Ankara: T.T.K Yayınları, 1972), 223, 224.
17 Taeschner, “İslâm Ortaçağında Futuvva”, 13.
18 Neşet Çağatay, “Anadolu Türkler’in Ekonomik Yaşamları Üzerine Gözlemler.” Belleten, 203, (1988): 487.
19[Puşîden-i Nâsır Halife, libâs-ı fütüvvet râ ez Şeyh Abdü’l-Cebbâr ve vefât-ı Şeyh Ebu’l-Abbas Rufâ’î ve halef-i İbn
Bişkeval. ( ])بشكوالKâtip Çelebi (Hacı Kalfa), Takvimü’t-Tevârih. (İstanbul: İbrahim Müteferrika Ta’bı, 1146), 73.
Genelde bu konu üzerinde çalışanlar tarafından 1182-83 tarihi esas alınmıştır: İsmet Kayaoğlu, “Halife en-Nasır’ın
Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu.” A.Ü.İ.F.D., 25, (1981): 222; Çağatay, Fütüvvet-Ahi Müessesesinin
Menşei Meselesi II-III”, 62; Taeschner, “İslâm Ortaçağında Futuvva”, 13; Kocatürk, “Fütüvvet ve Ahilik”, s. 32.
20 Mikail Bayram, Ahi Evran ve Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu (Konya: Damla Matbaacılık ve Ticaret, 1991), 23.
21 Ocak, “Fütüvvet”, 262.
16
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
8
ISSN: 2757-7201
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
89
fütüvvet libasını giyip fütüvvet teşkilatına girişi ile ilgili şu bilgileri vermektedir. “Abdülcabbar b
Yusuf b. Salih fütüvvetin şeyhi ve reisi onun tacının incisi ve sancağının taşıyıcısı idi, mürüvvet ve asabiyette emsali
yoktu. Kendisini ruhunu yüceltmeye babalığa hasretti. Allah’a ibadet etmek için, seçtiği ve yaptırdığı bir yere
çekildi. Halife en-Nâsır, onu çağırttı, kendisine tâbi oldu ve ondan libas giydi. Sonra Abdülcabbar hacca gitti ve
orada öldü…”22 Bilgilerden anlaşılacağı üzere Halife Nâsır Li-dinillâh’ın Şeyh Abdülcabbar’ın
elinden fütüvvet libasını giyip fütüvvet teşkilatına girişi kuvvetli bir ihtimal olarak H.583/1187 yılı
öncesine denk gelmektedir.
Halife Nâsır Li-dinillâh’ın Fütüvvet teşkilatına girişi, bu teşkilatı bir buyrultu yazarak
düzenlemesi ve daha sonra teşkilatın başına geçmesi onu Bağdat Abbasi Devleti’nin ötesinde
bütün İslâm dünyasının lideri konumuna getirmiştir. Bu teşkilatın reisi olması hususunda İsmet
Kayaoğlu da Miratü’z-Zaman adlı esere dayanarak bu tarihin 1207 (H.604) yılından önce
gerçekleşmiş olması gerektiğini özellikle vurgulamaktadır.23
Halife Nâsır Li-dinillâh tarafından 1207 yılında Bağdat’ta bir fütüvvet üyesinin
öldürülmesi üzerine yazdırılan buyrultu, fütüvvet toplumunun düzeni ve fütüvvete dâhil olanların
uyması gereken kurallar hakkında bilgiler vermektedir. Fütüvvet buyrultusu, İbn Sâi’nin Cami’ elMuhtasar adlı kroniğine dayanılarak yazılmıştır. Paul Kahle tarafından ilk defa Arapçadan
Almancaya çevrilen eser,24 Türkiye’de İsmet Kayaoğlu tarafından “Halife en-Nâsır’ın Fütüvvete
Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu” adı altında bir makale şeklinde yayınlanmıştır.25
Bu makaleye dayanarak fütüvvet teşkilatı ve onun düzenlenmesi hakkında bazı
değerlendirmelere sahip bulunuyoruz. Buna göre; Halife Nâsır Li-dinillâh’ın fütüvvet libasını
teşkilatın reisi olan zahit ve şeyh birinin elinden giymesi (Şeyh Abdülcabbar) onun hem maddi
hem de manevî olarak yükselmesine ve hilafet merkezinin tekrar bir cazibe merkezi haline
gelmesine neden olmuştur. Bundan sonra toplumun ileri gelenleri ve emirler bu teşkilata temâyül
ederek intisap etmişlerdir. Bununla da kalınmayarak çevredeki hükümdarlar ve beyler teşkilata
davet edilmiş ve onlar da bu davete kayıtsız kalmayarak birbirleri ile yarışırcasına fütüvvet
teşkilatına girmişlerdir. Bu durum Halife’nin nüfuzu ve siyasî etkinliğini ve Bağdat şehrinin
önemini bir kat daha artırmıştır.
Şemsüddin Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz ez-Zehebî, Târîhü’l-İslâm ve Vefeyâtü’lMeşâhîr ve’l-a’lâm, Tahkik: Beşar Avvad Ma’ruf, 12 ( Basım yeri yok: Darü’l-Garb-ı İslami, 2003), 760; Kayaoğlu,
“Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu”, 222.
23 Zehebî, Târîhü’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Meşâhîr ve’l-a’lâm, 760; Kayaoğlu, “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir
Fütüvvet Buyrultusu”, 223.
24 Paul Kahle, “Eine Futuwwa-Erlass des Khalifen en-Nâsır ausdem Jahre 1207.”
Festcrift Max Freiherrn Von
Oppenheimzum 70, (Berlin 1933).
25 Kayaoğlu, “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu”, 221-227.
22
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
9
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
90
Âdet olduğu üzere Fütüvvetnâmelerin çoğunda olduğu gibi, fütüvvet buyrultusunda da
fütüvvetin kaynağı, örnek timsali ve üstün şahsiyet olarak Ali b. Ebu Talip gösterilmiştir. Bu
buyrultuda fütüvvete mensup “refik,” “kebir,” “feta,” “ihvan,” “râcih” gibi sıfatlara sahip olan
kimselerin uymaları gereken kurallar şer’î esaslar dâhilinde anlatılmıştır. Bu buyrultuda kan
dökmenin yasaklanması ve insan hayatının korunması amacı ile belli kuralların getirilmesi, hukuk
kurallarına ve insan haklarına verilen önemi göstermesi bakımından Ortaçağ zamanı tutum ve
değerleri çerçevesinde oldukça ileri bir durumdur.26
Cezalandırma usulünde İslâmî kurallar çerçevesinde kısas esas alınmıştır. Bundan sonra
yani cezaya muti’ olanlar reisleri tarafından nasıl ki fütüvvet şalvarı giyerek fütüvvete girmişse aynı
şekilde bu şalvarı alınarak fütüvvet teşkilatından çıkartılmıştır.27
Halife Nâsır’ın fütüvvet teşkilatının reisi sıfatı ile fütüvvet grupları arasında cereyan eden
mücadeleler esnasında bir fütüvvet üyesinin öldürülmesi vesilesi ile yayınlamış olduğu yukarıda
bahsi geçen buyrultu, fütüvvet üyelerinin düzenini ve uyması gereken kuralları göstermesi
bakımından önemlidir.28 Böylece fütüvvet adı altında faaliyet gösteren fakat ortak bir iradeye sahip
olmadan müstakil hareket eden teşkilatları ortadan kaldırarak, kendi şahsında temerküz ettirmek
suretiyle fütüvveti tanzim ve tensik etti.29 Bundan sonra yalnız onun teveccüh ettiği kişi ve
kurumlar fütüvvet teşkilatına girmeye başladı.
Halife Nâsır, kendisinden önceki halifelerden farklı davranarak bütün mezheplere eşit
davranmayı tercih ederek Şiiler ile de irtibat kurmaktan çekinmemiştir. Yüksek memurluklara ve
danışmanlıklara İmamiye Şia’sı mensuplarından kişiler ataması onun bu tavrı ile ilgili oldu. 30 Bu
yaklaşım fütüvvet teşkilatına da yansıdı. Teşkilatı, İmamiye mezhebinin temel akidelerine göre on
iki imamın her birinin adına izafeten on iki kola böldü ve başlarına da reis tayin etti. 31 Halife diğer
taraftan dönemin en büyük sufîsi, Şafiî mezhebine mensup olan Şeyhü’l-Şuyuh Şihâbeddîn Ebul
Hafs Ömer b. Abdullah es-Sühreverdî’ye İmamiyye ve tasavvuf akidelerini içerisinde barındıran
bir fütüvvetnâme hazırlatmıştır. Bu siyasî politika ile İslâm dünyasındaki Şiî ve Sünnî grupları aynı
amaç etrafında toplayarak maddî ve manevî kudret ve nüfuzunu artırmak istemiştir. Nitekim bu
politikasında belli ölçülerde başarılı olmuştur. Bir taraftan Şafiî mezhebi dolayısıyla Şeyh
Örneğin buyrultuda geçen konu ile ilgili maddelerden birisi şöyledir: Bir refik bir kimseyi öldürürse ki-Allah insan
öldürmeyi ve kan dökmeyi yasak etmiş ve şeriat de insan hayatını korumuştur. Bu suretle o Allah’ın “Kim bir mümini
kasten öldürürse cezası ebedî olarak cehennemdir.” ayetinde anılan günahkâr kimselerden olur. Bkz. geniş bilgi için;
Kayaoğlu, “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu”, 224.
27 Kayaoğlu, “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu”, 225, 226.
28 Kayaoğlu, “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu”, 223.
29 Taeschner, “İslâm Ortaçağında Futuvva XV”, 13.
30 Angelika Hartmann, “Nâsır-Lidînillâh”, TDV İslam Ansiklopedisi, 32, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2006), 399-402.
31 Ocak, “Fütüvvet”, 262.
26
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
0
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
ISSN: 2757-7201
91
Sühreverdî’nin Sünnî İslâm dünyasındaki şöhret ve nüfuzundan faydalanarak sufîleri ve onların
etrafındaki zümreyi Halife’nin riyâseti etrafında toplarken, diğer taraftan İmamiyye mezhebi
vasıtasıyla İsmâilîler’in büyük reisi III. Hasan’ın imamlık iddialarından vazgeçmesi sağlanarak
Abbasî halifesine sadakat yemini ettirmişlerdir.32
Halife, fütüvvet âdâp ve erkânına yaptırmış olduğu bu düzenlemelere ilâveten birtakım
sosyo-kültürel unsurları da ekledi. Bunlardan biri Hz. Osman’ın hilafetinin sonlarına doğru usul
ve kullanış tarzı bakımından İran’dan alınmış olan fındık-endazlık geleneği idi. O dönemlerde
Bağdat’ta bir hayli revaç bulmuş olan fındık-endazlık İran’dan ihraç edildiği esnada tuhaf
karşılansa da daha sonraları benimsenmiş ve hatta Harunü’r-Reşid fındık-endazlardan müteşekkil
nemel (karınca) namı ile maruf olan bir askerî birlik tesis ettirmişti.
Nâsır Li-dinillah ise fütüvvet teşkilatına girdikten sonra, fındık-endazlığa yakinen ilgi
duyarak, kendisini fındık atanların pîri ilan etmiştir. Bu çerçevede Fındık-endazlar arasında
kuvvetli bağlar tesis etmek için, fütüvvet libası giymeyenlere ve fütüvvet ka’sesinden (ka’sü’lfütüvve) içmeyenlere fındık atmayı yasaklamıştır. Halife, aslında bir savaş oyunu olan fındıkendazlığı başta devlet adamları olmak üzere toplumun bütün kesiminin zevkle oynadığı bir spor
haline dönüştürdükten sonra Remyü’l-Bunduk (oklu yayla yuvarlak taş atmak) ve tuyûrü’l-manâsîb
(posta güvercini yetiştirmek) âdetlerini teşvik ederek fütüvvet teşkilatına girmiştir. Remyü’lBunduk sporunu yapanların, zamanın en iyi atıcısı kabul edilen Halife Nâsır’ı yâd etmesini talep
etmiştir. Hatta tuyûrü’l-manâsîb âdetinin yerine getirilmesi hususunda da bütün eski posta
güvercinlerini kestirerek yenilerini adamlarına dağıttığı ve bu suretle bütün güvercin neslinin onun
elinden türediği malumdur.33
İbnü’l-Esîr eserinde Remyü’l-bunduk ve tuyûrü’l-manâsîb oyunları hakkında; “En-Nâsır
Lidinillâh ok atmak ve posta güvercini yetiştirmek hususunda bir hayli uğraşıp durmuş ve vaktini bunlarla
geçirmişti.34 Şeklindeki ifadelerle Halife’yi Remyü’l-bunduk ve tuyûrü’l-manâsîb oyunları hakkında
eleştirmişti. Ayrıca “Fütüvvet Teşkilatı’nın kuruluş ve gelişmesinde büyük gayreti olduğu gibi her tarafa
yayılmasına çalışmıştı. Fütüvvet Teşkilatı’na mensup kimselerin giydikleri özel elbiseler vardı. Bu elbiseleri
giyenler teşkilata mensup sayılırdı. O dönemde yaşayan çevre hükümdarlarından çoğunun bu şalvarımsı
elbiselerden giydikleri bilinmektedir. En-Nâsır Li-dinillâh posta güvercinlerini kullanma hususunda kendi
güvercinleri dışında herhangi bir kimsenin güvercin kullanmasını yasaklamıştı. Ayrıca kendisine mensup
olanların dışında ok atma sporunu da yapmayı yasaklamış bulunuyordu. Irak’ta yaşayan halk onun bu
32 Taeschner, “Nâsır Li-dinillâh”, 93; Çağatay, Fütüvvet-Ahi Müessesesinin Menşei Meselesi II-III”, 61; Ocak,
“Fütüvvet”, 262; Taeschner, “İslâm Ortaçağında Futuvva XV”, 13.
33 Taeschner, “İslâm Ortaçağında Futuvva XV”, 15.
34 İbnü’l-Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih XII, s. 401.
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
1
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
92
yasaklarına uymuştu.”35 Şeklinde açıklamalarda bulunarak En-Nâsır Li-dinillâh’ın fütüvvet
faaliyetleri konusunda en detaylı bilgiyi vermiştir.
Halife Nâsır’ın fütüvvet anlayışı ve faaliyetlerini İbnü’l-Esîr, İbn-i Tıktakî, İbnü’l-Fûrat,
Abûl-Farac ve Anili Kadı Burhâneddîn Mesud gibi tarihçiler olumlu karşılamışlardır. Bu olumlu
yaklaşım sonucu Anili Kadı Burhaneddin Mesud, Enisü’l-Kulûb adlı eserini Halife’ye atfetmiştir.36
Ancak Ömerî Halife’nin fütüvvet içerisinde yer alması ve faaliyetlerini Mesâlikü’l-Ebsâr adlı
eserinde eleştirmiştir. Ömerî eleştirisini şu şekilde ifade etmiştir: “Halife Nâsır Li-Dinillâh kırk yedi
yıl hilafette kaldıktan sonra bu yıl (H. 622) şevval ayı başında Dosintarya’da vefat etmiştir. Vefat ettiğinde
yetmiş yaşında idi ve son yıllarda gözlerini yitirmişti. Geride kötü bir yaşantı bırakmıştı ve halkına karşı zalim
bir hükümdar idi. Onun döneminde Irak harap olmuş ve halkı değişik bölgelere göç etmişti. Devletin sınırları
genişlemiş, o ise bütün zamanını ok atmaya, posta kuşlarına ve fütüvvet şalvarı giymeye hasrediyordu. Kendisine
nispet edilmeksizin okçuluğu yasaklamış İbn-i Sa’b denilen ve bu yüzden Bağdat’tan Şam’a kaçan bir kişi
dışında insanlar da onun bu arzusunu olumlu karşılamışlardı. Bir kişi bunu kabul etmedi. İmam Nâsır
Harzemşah Muhammed b. Tekiş ile arasındaki düşmanlık sebebi ve Harzemşah’ı Irak’ı elde etmek amacından
uzaklaştırıp Tatarlar ile meşgul etmek amacı ile Tatarlar ile yazışmak ve ülkedeki Tatarlar’ı özendirmekle
suçlanmıştır.37
Halife Nâsır 1211 yılında, halifeliğini tanıyan ve onun manevî otoritesini kabul eden
meliklere ve emirlere mektup yazarak kendisinden fütüvvet şerbeti içmelerini, serâvil-i fütüvvet
giymelerini, fındık-endazlıkta kendisine intisap etmelerini ve bu zanaatın piri olarak kendisini
tanımalarını tavsiye etmiştir.38 Halife’nin davetine İslâm dünyasından birçok hükümdar,
Hârizmşâh hükümdarı Alâeddîn Tekiş hariç, olumlu cevap vermişlerdir. Bunlar arasında Ahlat,
El-Cezire ve Meyâfakirin hâkimi Melik Eşref, Gazne ve Hind hâkimi Şihabüddîn Gurî, Kiş Emiri,
Şiraz Emiri Atabey Sa’d, Halep Emiri Zâhir, Hama meliki Eyyubî Melik Mansur, Türkiye Selçuklu
hükümdarı İzzeddîn Keykâvus ve kardeşi Alâeddîn Keykubâd bulunmaktadır.39 Halife Nâsır’ın
çevresindeki Müslüman hükümdarları fütüvvet teşkilatına girmeye davet etmesi ve onların da bu
davete olumlu karşılık vermeleri ile birlikte fütüvvet teşkilatı İslâm dünyasında birçok taraftar
bulmaya ve güçlenmeye başladı. Bunlardan Anadolu’daki Ahilik Müessesesi adına en önemlisi,
Türkiye Selçuklu Devleti’nin en kuvvetli hükümdarlarından İzzeddîn Keykâvus idi.
İbnü’l-Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih XII, s. 401.
Anili Kadı Burhâneddîn Mesud. “Enisü’l Kulûb” Neşr. Fuad Köprülü, Belleten, VII/27 (1943): 483-485.
37 Muallim Cevdet, Zeylün Alâ Fasli’l- Ahiyyetü’l- Fityani’t- Türkiyye fî Rihletü’l- İbn Battuta, 101.
38 Neşet Çağatay. “Ahiliğin Ortaçağ Anadolu Toplumuna Etkileri.” I. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri
(Ankara: K.B. Yayınları, 1996), 30, 31.
39 Muallim Cevdet, Zeylün Alâ Fasli’l- Ahiyyetü’l- Fityani’t- Türkiyye fî Rihletü’l-İbn Battuta, 100, 102.
35
36
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
2
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
ISSN: 2757-7201
93
2-) I. İzzeddîn Keykâvus’un Fütüvvet Teşkilatı’na Girişi
I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in Alaşehir’de (Philadelphia) şehit olması üzerine oğullarından
İzzeddîn Keykâvus ve I. Alâeddîn Keykubâd arasında taht mücadelesi vuku buldu (1211).
İzzeddîn Keykâvus, Alâeddîn Keykubâd’ın Kayseri kuşatmasını başarı ile bertaraf ettikten sonra
Aksaray üzerinden tahta çıkmak üzere Konya’ya doğru hareket etti. Sultanı, Konya’nın itibarlı
kimseleri (mu’teberân), Efendileri (hâcegân), ileri gelenleri (ayan) ve ahileri (ihvan), müzisyenleri
(mutriban), mehter takımı (nevbetiyân) ve seyyar köşklerle Obruk mevkiinde karşıladılar. Büyük
izzet, ikrâm ve saygı gösterisinde bulunarak şehre getirip, saltanat makamına oturttular ve
üzerlerine mücevher saçtılar. Ayakbastı vergisi olarak (resmü’l-kudum) yüz bin dirhem gümüş, beş
bin dinar kızıl altın, yüz kat altın işlemeli giysi, her cins ve renkten elli kat elbise, her renkte yüz elli
top tam boy atlas kumaş, otuz baş at, yirmi baş katır ve elli hörgüçlü deve hediye sundular.
Hediyeler padişah tarafından kabul edildi.40
Bir hafta süren cülus merasiminden sonra bu mühim hadise mektuplar ve fermanlarla
ülkeye ve komşu devletlere ilan edildi. Her taraftan tebrik için beyler ve elçiler geldi. Sultan
İzzeddîn Keykâvus’un cülusunu bildirmek üzere Halife ile münâsebetlere girişti. Yukarıda mevzu
bahis edildiği üzere Tuğrul Bey’in 1055 yılında Bağdat seferinden sonra Selçukluların İslâm
dünyasında hâkim güç olmaları dolayısı ile din ve devlet erkleri birbirinden ayrılmış idi. İslâm
dünyasında siyasî hâkimiyeti Selçuklu sultanları, manevî otoriteyi de Abbasî halifeleri temsil
etmekteydi.
Bu maksatla İzzeddîn Keykâvus saltanatını tebliğ maksadı ile Halife’ye elçi
göndermiş ve onun manevî hâkimiyet tevcihini kazanmak istemiştir.41 Ancak İbn Bibi’nin vermiş
olduğu bilgilere göre; Eyyubî hükümdarı Melik Eşref’in hilâfet adına niyet tutup attığı bir okla
turna kuşunu düşürmüş ve avcıların geleneklerine uyarak onu bol miktarda hediyelerle birlikte
hilafet makamına göndermiştir.42 Halife de buna mukâbil birçok hediyelerle birlikte elçiyi tekrar
Melik Eşref’e göndererek onu Fütüvvet Teşkilatı’na almıştır. Melik Eşref’in Halife’nin
teveccühüne mazhar olarak Fütüvvet Teşkilatı’na girmesi ve bu durumun İzzeddîn Keykâvus’un
dikkatini çekmesi onun Fütüvvet Teşkilatı’na girişinde teşvik edici bir unsur olmuştur.43
İzzeddîn Keykâvus tahta çıkışını müteakip, kendisinin ve babasının hocası olan Şeyh
Mecdeddîn İshak’ı Bağdat’a elçi olarak görevlendirmiştir. Onunla birlikte Halife’ye çok sayıda
mücevherler, altın sırmalı Rumî kumaşlar, medenî atlaslar, Rus ketenleri, Kıbrıs malı kadın
İbn Bibi, El-Evâmîrul-Alaîye fî’l-Umuri’l-Alaiye I, Çev. Mürsel Öztürk (Ankara: K.B. Yayınları, 1996), 140.
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 298.
42 Burada hatırlanması gereken önemli bir mevzu, Halife’nin fütüvvet âdetleri içerisine Remyü’l-Bunduk sporunu
alması ve bu sporu yapanların, zamanın en iyi atıcısı kabul edilen Halife Nâsır’ı yad etmesini talep etmesi idi.
43 İbn Bibi, El-Evâmîrul-Alaîye fî’l-Umuri’l-Alaiye I, 175; Yazıcıoğlu Ali, Tevârih-i Âl-i Selçûk III, Haz. Houtsma (Leiden:
E.J. Brill 1902), 140.
40
41
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
3
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
94
giysileri ve örtüleri, çok sayıda erkek ve kadın köleler, iğdişler, Arap atları, rahvan merkepler ve
Bohtî develeri, altın haçlardan oluşan çok değerli hediyeler göndererek Halife’den Fütüvvet
libasını (serâvil) talep etmiş ve Fütüvvet teşkilatına girmek istemişti. İzzeddîn Keykâvus’un elçisi
Bağdat’ta hürmetle karşılanmış ve dönme vakti geldiğinde Halife onu kendi adamları ve hediyeleri
ile birlikte Konya’ya doğru yolcu etmiştir. 44
Halife Nâsır Li-dinillâh, Şeyh Mecdeddîn İshak’a Selçuklu Sultan’ına tevdî edilmek üzere,
saltanat menşuru ile birlikte, siyah bir imame, özenle dikilmiş bir derviş cüppesi, zırhlı elbise,
kamçı, nalları altın ve gümüş olan beş rahvan katır, örtüsü siyah atlastan olan beş Arap atı, on
Hicâzî yolcu devesi, Hicaz ve Şam taraflarının kıymetli eşyasından, Hint mamulü mallardan, ipekli
ve pamuklu kumaşlar, Şuşteri-i Haydârî giyecekler, altın işlemeli Skenderî döşemelikler, billur ve
akik taşlar, ince nefis örtüler, misk kutuları, amber kapakları ile dolu sandıklar, yaban eşeği, zürafa,
kartal gibi yaban hayvanları, Irak’a mahsus özel şeyler, hırka ve fütüvvet libâsı ile birlikte 45, bir
nevî fütüvvet teşkilatına giriş izni mahiyetinde olan, İbn Mi’mar’ın Kitâbu’l-Fütüvve46 adlı mühim
eserinden bir nüsha gönderdi. Bu nüsha şöyle idi:
FÜTÜVVETNÂME
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Azameti ve şanı sınırsız, nimetleri ve lütuflarını saymanın mümkün olmadığı, sevenlerine destek,
taraftarlarına güç ve kuvvet veren, Hazreti Muhammed’i (A.S.) sonsuz hidayet ışıklarıyla, mucizeli delillerle
şereflendiren, Hazreti Peygamber’i (A.S.) diğer insanlardan üstün kılan ve onu her türlü sapık yoldan uzak
tutan ve cehalet hastalığından kurtaran Allah’a hamdolsun. Onun elçisi Hazreti Muhammed (A.S.) kuraklık
ve susuzluk alanında yemyeşil din bahçesi ortaya çıkardı. Câhiliyenin izlerini silerek onların görüşlerini çürüttü.
Allah’ın kelâmını yüceltmek için can ü gönülden çalıştı. Sapıklığı ve asilliği yok etti. Onun karşısında yanlış
yolda olanlar seslerini kestiler. Büyük gayretleriyle iman direğini ayağa kaldırdı. Allah, ondan temiz ve pâk
ailesinden râzı olsun.
Onun babasının yerini tutan Abdülmüttalib ve oğlu Abbas’ın iyi özellikleri yıldızlardan daha üstün;
cömertlikleri, bereketli yağmur bulutlarından daha fazladır.
Onlardan başka amcasının oğlu ve manevî kardeşi, bütün hareketlerinin ve şeriatının destekçisi, ilmin
kapısı, zaferin kılıcı, adaletin dili, övülmek isteyenlerin övdüğü, Allah’a ortak koşanlara cihat açan, Allah’ın
dininin en büyük destekçisi, Allah’a ilk inananlardan, dinin sünnetlerini ayakta tutan, sünnetlerin, farzların ve
İbn Bibi, El-Evâmîrul-Alaîye fî’l-Umuri’l-Alaiye I, 176; Salim Koca, Sultan l. İzzeddin Keykâvus (1211-1220). (Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları 1997), s. 63-65.
45 İbn Bibi, El-Evâmîrul-Alaîye fî’l-Umuri’l-Alaiye I, 178, 179.
46 İbn Mi’mar el-Bağdadî el-Hanbelî Ebû Abdullah Muhammed b. Ebi’l-Mekârim, Kitâbu’l-Fütüvve, Hakka-i ve neşre-i
Mustafa Cevad, Munammed Takıyeddîn el-Helâlî, Abdü’l-Halim el-Neccar, Ahmet Nacî el-Kaysî, Kaddemullah
Mustafa Cevad (Bağdat: Mektebetü’l-Mesnâ, 1958), 1-50.
44
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
4
ISSN: 2757-7201
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
95
ilimlerin sırlarını ayrıntılarına kadar bilen Müminlerin emiri ve dindarların imamı Hazreti Ali’ye selam olsun.
Hazreti Ali, Hazreti Peygamber tarafından kardeş edilmiş bir kişidir. Bütün insanlardan ayrı olarak
kendisine fütüvvet verilmiştir. Onun için hazreti Cebrail, Allah’ın Hazreti Ali’yi överken şöyle dediği naklediliyor: Ali’den başka yiğit, zülfikârdan başka kılıç yoktur. Ayrıca peygamberlik soyunu o devam ettirmiştir.
Hilafetin kendisiyle övünüp yüceldiği, kutsal topraklardaki Allah’ın halifesi, Allah’ın farzını ve
sünnetini ayakta tutan, bütün insanlara itaati farz kılınmış Müminlerin Emiri En-Nâsır Li-dinillâh -Allah
ondan ve temiz ve asil ailesinden razı olsun- Hülafa-i Raşidîn’in izinden giderek, cömertlik ışıklarıyla
karanlıkları aydınlatmıştır. Yıkılmış olan yiğitlik (fütüvvet) binâlarını, kendisine verilmiş olan ilahî güçle imar
etmiş, sütunları ve dayanakları yok olmaya yüz tutmuş olan devleti yeniden kurmuştur. Körelmiş kılıçları yeniden
bilemiş, kaynaklardan ve çeşmelerden bulanmış olan suyu yeniden durultmuştur. Doğruluğu ortaya çıkana kadar
çalışmış, İslâm’ın güçlü bağlarını daha da güçlendirmiştir. Allah’ın kendisine ibadet etmeleri için yarattığı bütün
insanlar adına Allah ondan razı olsun. Allah, insanları korumak için onu seçmiş, onu onlar için imam tayin
etmiş, onlara halife yaparak onlara huzur ve güven sağlamıştır. Onunla bir milleti en iyi şekilde ödüllendirmiştir.
İnsanların seçkini, İslâm’ın büyüğü, dine güç veren, bilgili ve adil sultan, devletin önderi, milletin tacı,
kâfirlerin ve müştiklerin düşmanı, mücâhitlerin önde geleni Rum ülkesinin meliki Ebu’l-Muzaffer Keykâvus b.
Keyhüsrev b. Kılıç Arslan’a -Allah ona uzun ömür versin- yükselip yücelmesine devam ettirsin- ibadet ve itaat
şartlarını yerine getirmek, imamlık görevlerini yapmakta önemli bir araç olan kutlu ve uğurlu şalvar layık
görülmüştür. Sonsuz iyiliklerini ve engin cesaretini takdir etmek için ona hil’at ve kaftan yollanmıştır. Bunların
ona hayır ve uğur getirmesi dilenmektedir. İnşallah iyi hareketleri, yüce makamların istediği doğrultuda gider ve
ileri gelenlerin sahip olduğu şeylerden sıradan kişileri de yararlandırır. Onun iyilik gölgesi herkesin üzerine düşer.
O Sultan’ın elçisi Allah’tan korkan, ibadetlerini yerine getiren, dininin büyüğü, İslâm’ın yıldızı ve
müslümanların övünç kaynağı, doğruluğun örneği, âlimlerin seçkini büyük Şeyh İshak b. Yusuf b. Ali’yi -Allah
onu yüceltsin- vekil kıldık. Şerefli bir kişiliğe, kutsal bir yaratılışa, övünülecek bir ahlâka sahip olan En-Nâsır
Li-dinillâh’ı -Allah ondan razı olsun- destekleyen Ebu’l Yumn? Necah -Allah ona uzun ömür versin, yükselip
yücelmesine yardımcı olsun- şerefli hizmeti ve kutsal çabasıyla bu vekâletname kaleme alındı. Halife’nin emriyle
Sultan’a insanı yücelten elbise giydirildi. O fütüvvet elbisesini giyenlere şeref ve şan verir. O elbise insanları
cehennem azabından korur. O elbise, onun büyüklüğüne büyüklük katsın. Onun etekleri yerlerde sürünsün.
Onun başarılarında katkılarda bulunsun. Yüce Allah, onun imanını ve inancını artırsın. Çünkü bu elbise,
imanın bir simgesi, inancın bir aracıdır. Gaybın sırlarından haber getirir.
O Sultan, Allah’ın farz kıldığı namaz, oruç gibi farzları titizlikle yerine getirmektedir. Fütüvvet
şartlarına uyarak içini temiz, yolunu doğru tutmaktadır. Bütün davranışları şeriat ölçüsü içindedir. Yüce
Allah’ın kutsal kitabında emrettiği şeylere uymaktadır. ‘Allah, şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara
bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.’ Nasihatini
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
5
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
96
tutar. Şüphesiz başarı Allah’tandır ve Allah’ın rızasını arayanlara ve ona ibadet edenlere Allah yeter.47
Bu fütüvvetnâmeyi Mecdeddîn İshak’a Şeyh İshak b. Yusuf b. Ali teslim etti. (Şubat
1212) Gönderilen fütüvvetnâme ile beraber Sultan İzzeddîn Keykâvus’a fütüvvet libası giydirildi.
Yukarıdaki fütüvvetnâmeden anlaşıldığına göre, Sultan İzzeddîn Keykâvus’a fütüvvet libası
giydirme vekâleti Halife tarafından Şeyh Mecdeddîn İshak’a verilmiştir.
Fuad Köprülü, İzzeddîn Keykâvus’un fütüvvet teşkilatına girişini ve bu teşkilatın
Anadolu’da yayılışını: “Büyük bir ihtimalle, I. İzzeddîn Keykâvus’un Fütüvvet Teşkilatı’na girmesinden
sonra, bu teşkilat Anadolu merkezlerinde daha kuvvetlenmiş, devrin umumî temâyülüne ve Anadolu’nun manevî
muhitindeki fikrî cereyanlara uyarak biraz tasavvufî bir renk de almış, bir taraftan korporasyonlara hulul
ederek; onlardan kuvvet aldığı gibi, kendisi de onları canlandırmış, diğer taraftan da köylere kadar yayılarak,
alpler teşkilatı ile de yani toprak sahibi sipahîlerle de münasebet peyda etmiştir. XIII. asrın ikinci nısfından
XIV. asra kadar Anadolu’da bir takım devlet ricalinin, kadıların, müderrislerin, muhtelif tarikatlara mensup
şeyhlerin, büyük tacirlerin Fütüvvet Teşkilatı’na dâhil olduklarını görüyoruz ki bu teşkilatın, içtimaî kıymetinin
yükseldiğine alamettir. Fütüvvet prensiplerinin bu suretle kuvvetlenerek esnaf korporasyonlarına girmesi, yani bu
teşkilatın fütüvvet kadrosu içinde yeniden tanzimi, Anadolu’da XIII. asrın ilk yirmi beş yılından sonra meydana
gelmiş olmalıdır”48 şeklinde değerlendirerek konunun ehemmiyetine işaret etmiştir.
İzzeddîn Keykâvus’un fütüvvet teşkilatına girmesi Anadolu’da fütüvvetin gelişip
yayılmasında çok önemli bir etken olduğunu söylemek mümkündü. Ancak saray fütüvvetinin
Ahilik teşkilatına dönüşmesi ve halk tarafından benimsenmesi Ahi Evran49 ve Evhadüddin-i
Kirmanî50 gibi Anadolu erenlerinin gayretleriyle gerçekleşmiştir.
Sonuç
İzzeddîn Keykâvus kendi isteği ile resmen fütüvvet teşkilatına giren ilk Selçuklu Sultanı
oldu. Buna mukâbil İbn Bibi, İzzeddîn Keykâvus’un fütüvvet teşkilatına girişi mevzusunu
eserinde naklederken -çoğu zaman oluğu gibi- kronolojik sıraya göre dikkat etmeyerek Sinop’un
fethinden (1214) sonra yer vermesi bir takım tarihsel karışıklıklara yol açmıştır. Ancak Anili Kadı
Burhâneddîn Mesud’un İzzeddîn Keykâvus’a atfettiği Enisü’l Kulûb adlı eserinde Halife’nin
fütüvvet âlametlerini 1212 tarihinde gönderdiğini kaydetmesi ve hatta İbn Bibi’nin de Halife
İbn Bibi, El-Evâmîrul-Alaîye fî’l-Umuri’l-Alaiye I, 176, 177, 178.
Mehmet Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu (Ankara: T.T.K. Yayınları, 1959), 91.
49 Ahi Evran ve Ahiliğin gelişimi için bkz. Mikail Bayram, Ahi Evran ve Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu (Konya: Damla
Matbaacılık ve Ticaret, 1991); İlhan Şahin, “Ahi Evran”, TDV İslam Ansiklopedisi, 1 (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 1988), 529-530.
50 Evhaüddin Kirmani ve fütüvvet teşkilatının gelişmesindeki rolü için bkz. Nihat Azamat, “Evhadüddin-i Kirmanî’,
TDV İslam Ansiklopedisi, 11, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 199), 518-520.
47
48
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
6
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
ISSN: 2757-7201
97
tarafından gönderilen fütüvvetnâmenin yazılış tarihi olarak H.608 / 1212 yılını göstermesi
herhalde bu durumu teyit etmektedir.
Daha önceki dönemlerde Anadolu’da Ahilik Müessesesi ve onun bakiyelerine rastlansa
da Halife Nâsır Li-dinillâh’ın teşviki ile Anadolu’ya gelen fütüvvet teşkilatına mensup
mutasavvıflar Anadolu’da fütüvvet teşkilatının gelişmesinde ve faaliyetlerinin en üst düzeyde
temsil edilmesine neden olmuşlardır. Bu nedenle hem Abbasî halifesi hem de Selçuklu sultanları
tarafından desteklenen mutasavvıflar adına çok sayıda zaviye yaptırılmış ve bu sayede Anadolu’da
Ahilik müessesesi süratle yayılmaya başlamıştır.
Kaynakça
Anili Kadı Burhâneddîn Mesud. “Enisü’l Kulûb” Neşr. Fuad Köprülü, Belleten, VII/27
(1943): 483-485.
Bayram, Mikail. Ahi Evran ve Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu. Konya: Damla Matbaacılık ve
Ticaret, 1991.
Çağatay, Neşet. “Fütüvvet-Ahi Müessesesinin Menşei Meselesi II-III” Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, (1952): 61-84.
Çağatay, Neşet. “Anadolu Türkler’in Ekonomik Yaşamları Üzerine Gözlemler” Belleten,
52 / 203, (1988): 485-500.
Çağatay, Neşet. “Ahiliğin Ortaçağ Anadolu Toplumuna Etkileri” I. Uluslararası Ahilik
Kültürü Sempozyumu Bildirileri, (1996): 30, 31.
Demirtaş, Funda. “Fütüvvet Kavramının Askerî ve Siyasî Mahiyeti” Ahilik (Uluslararası
Sempozyumu) Bildiri Kitabı, (2011): 403-423
Hamdullah b. Ebu Bekir b. Ahmed b. Nasır Müstevfî Kazvinî. Tarih-i Güzîde. Tahran:
Müessese-i İntişârât-ı Emir-i Kebir, 1387.
Hartmann, Angelika. An-Nasir Li-Din Allah 1180-1225. Berlin: Studien Zur Sprache,
Geschichte Und Kultur Des Islamischen, 1975
Hartmann, Angelika. “Nâsır-Lidînillâh”, TDV İslam Ansiklopedisi, 32, (İstanbul: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 2006), 399-402.
İbn Bibi. El-Evâmîrul-Alaîye fî’l-Umuri’l-Alaiye I-II. Çev. Mürsel Öztürk, Ankara: K.B.
Yayınları, 1996.
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
7
Rıfat İlhan Çelik
ISSN: 2757-7201
98
İbn Fazlan. Seyahat-nâme. Terc. Ramazan Şeşen, İstanbul: Bedir Yayınevi, 1995.
İbnü’l-Esîr (Muhammed b. Muhammed Abdu’l-vâhid es-Seybânî İbnü’l-Esîr). el-Kâmil
fi’t- Târîh XI, XII. Terc. A. Ağırakça, A. Özaydın, ve M. Tulum, İstanbul: Bahar Yayınları, 1987.
Kafesoğlu, İbrahim. Harezmşahlar Devleti Tarihi. Ankara: T.T.K. Yayınları, 2000.
Kâtip Çelebi (Hacı Kalfa). Takvimü’t-Tevârih. İstanbul: İbrahim Müteferrika Ta’bı,
H.1146.
Kayaoğlu, İsmet. “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buyrultusu”
A.Ü.İ.F.D., 25/1, (1981):221-227.
Kazıcı, Ziya. “Ahilik” TDV İslam Ansiklopedisi, I, 540-542. İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, 1988.
Kerimddîn Mahmud Aksarâyî. Müsâmeretü’l-Ahbâr. Çev. M. N. Gençosman, Notlar F. N.
Uzluk, Ankara: Recep Ulusoğlu Basımevi, 1943.
Kocatürk, Saadettin. “Fütüvvet ve Ahilik.” XX. Ahilik Bayramı Kongresi, 17-40, Kırşehir:
Kültür Bakanlığı Yayınları, 1984.
Koca, Salim. Sultan l. İzzeddin Keykâvus (1211-1220). Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1997.
Köprülü, Mehmet Fuad. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu. Ankara: T.T.K. Yayınları, 1959.
Köymen, Mehmet Altay. Tuğrul Bey ve Zamanı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976.
Muallim Cevdet. Zeylün Alâ Fasli’l- Ahiyyetü’l- Fityani’t- Türkiyye fî Rihletü’l- İbn Battuta
(İslâm Fütüvveti ve Türk Ahiliği, İbn Battuta’ya Zeyl). Çev. C. Yarar, İstanbul: İşaret Yayınları, 2008.
Ocak, Ahmet Yaşar. “Fütüvvet” TDV İslam Ansiklopedisi II, 261-263. İstanbul: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 1996.
Ravendî. Rahatü's-Sudûr ve Ayetü's-Sürûr I-II. Çev. A. Ateş, Ankara: T.T.K. Yayınları,
1999.
Sümer, Faruk. “Tuğrul II”, TDV İslam Ansiklopedisi, 41, (İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, 2021), 342-344.
Şahin, İlhan. “Ahi Evran”, TDV İslam Ansiklopedisi, 1 (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 1988), 529-530.
Şemsüddin Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz ez-Zehebî.
Târîhü’l-İslâm ve Vefeyâtü’l-Meşâhîr ve’l-a’lâm, Tahkik: Beşar Avvad Ma’ruf, 12, Basım yeri yok:
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
8
ISSN: 2757-7201
Halife Nasır Li-dinillah’ın Fütüvvet Faaliyetleri
99
Darü’l-Garb-ı İslami, 2003.
Taeschner, Franz. “İslâm Ortaçağında Futuvva” İ.Ü.İ.F.M., Terc. F. Işıltan, XV, (1953):
3-32.
Taeschner, Franz. “Nâsır Lidinillâh” İslam Ansiklopedisi, XI, (1964): 90-94
Taeschner, Franz. “İslâm’da Fütüvvet Teşkilatı’nın Doğuşu Meselesi Tarihi Ana
Çizgileri” Belleten, Çev. S. Yüksel, XXXVI, (1972): 141-144.
Taneri, Aydın. Celâlü’d-dîn Harizmşah ve Zamanı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1977.
Turan, Osman. Selçuklular Zamanında Türkiye. İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1993.
Turan, Osman. Selçuklular Târihi ve Türk İslâm Medeniyeti. İstanbul: Boğaziçi Yayınları,
1997.
Yazıcıoğlu Ali. Tevârih-i Âl-i Selçûk III. Haz. Houtsma, Leiden: E.J. Brill, 1902.
Zeydan, Corci. İslâm Medeniyeti Tarihi II. Terc. Z. Megâmiz, İstanbul: Üçdal Neşriyat,
1976.
Tarihçi, Ocak/January 2022, Cilt/Volume: 2, Sayı/Issue: 1
9