Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Despite the fact that archaeological sites are an integral part of the urban built environment, urban development has always been a major threat especially to archaeological sites located within the confines of urban areas. Turkey has... more
Despite the fact that archaeological sites are an integral part of the urban built environment, urban development has always been a major threat especially to archaeological sites located within the confines of urban areas. Turkey has developed legislative systems for protecting archaeological sites not only by conservation processes, but also through spatial planning processes. Regardless of the legislative arrangements, urban development has continued to threaten archaeological sites. A central problem of the study is the inefficiencies of legislative structure in Turkey to protect archaeological sites under the continuous pressure of urban development. It is assumed that one of the major reasons for this threat is poor integration and cooperation between conservation and planning processes defined by legal structures. Based on this assumption, the aim of the study is to conduct a critical evaluation of Turkish conservation and planning legislative systems with a historical perspective and explore problematic issues in integrating archaeological sites into the planning processes.
Bu çalışmanın amacı Mersin ili Mezitli İlçesi genelinde Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeğini kullanarak sağlık eşitsizliklerinin ortaya çıkmasında etkili olan kırılma noktalarını ortaya koymaktır. 18 yaş ve üstündeki nüfusa mahalle... more
Bu çalışmanın amacı Mersin ili Mezitli İlçesi genelinde Dünya
Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeğini kullanarak sağlık eşitsizliklerinin ortaya çıkmasında etkili olan kırılma noktalarını ortaya
koymaktır. 18 yaş ve üstündeki nüfusa mahalle bazında mahalle
nüfusu, yaş grubu ve cinsiyet gözetilerek uygulan toplam 1083
anket sonucunda bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel alan
puanları açısından bireyin mensup olduğu sosyal sınıfı belirleyen tüm değişkenlerin yaşam kalitesi ölçeği üzerinde tanımlayıcı
etkisi olduğu gözlenmiştir. Buna karşın yaşanılan mahallenin yaşam kalitesi ölçeği üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Ancak
mahallelerin homojen alanlar olmadığı düşünüldüğünde, aynı
mahalle içindeki mekânsal nitelik farklılaşmaları (sağlık hizmetlerine kolay erişim, yeterli yeşil alan varlığı, yeterli gölgelik alan
varlığı) yaşam kalitesi alan puanlarını etkilemektedir. Buna ek
olarak bazı konut kullanım kolaylıkları da (konutun mülkiyeti,
konutta kullanılan ısınma biçimi, evdeki oda sayısı, evde kullanılan içme suyu kaynağı, konutu kullanma süresi) yaşam kalitesi
alan puanları üzerinde fark yaratan bir etkiye sahiptir. Dolaysıyla
bireyin sınıfsal konumu hem doğrudan hem de konutun kullanım
kolaylıkları ve çevresel olanaklar gibi dolaylı yollardan yaşam kalitesi ölçeğini etkilemektedir.
Türkiye mevzuatında ‘koruma imar planı’ olarak adlandırılan özel bir plan tipi olmasına karşın, kentsel gelişmenin arkeolojik sit alanları üzerindeki olumsuz etkileri tam anlamı ile ortadan kaldırılamamaktadır. Kentsel gelişmenin... more
Türkiye mevzuatında ‘koruma imar planı’ olarak adlandırılan özel bir plan tipi olmasına karşın, kentsel gelişmenin arkeolojik sit alanları üzerindeki olumsuz etkileri tam anlamı ile ortadan kaldırılamamaktadır. Kentsel gelişmenin sürdürülebilmesi için gerekli olan yeni yerleşim alanlarının açılması, altyapı ve ulaşım hizmetlerinin sağlanması gibi uygulamalar arkeolojik sit alanlarına doğrudan ya da dolaylı olarak zarar vermektedir. Bunun sonucunda kentsel alanlar içerisinde kalan arkeolojik sit alanları izole edilerek ya da tahrip edilerek doğrudan ya da dolaylı olarak zarar görmektedir. Bu zararın önüne geçilememesinin temel nedeni, koruma ve planlama sistemlerinin ‘arkeolojik sit alanlarının kentsel yapılı çevre ile bütünleşmesi’ni sağlayamamasıdır.

Bu varsayım çerçevesinde çalışma, Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı koruma-planlama süreçlerinin incelemesi üzerinden Türkiye’deki koruma ve planlama sistemlerinin bütünleşmeyi sağlama konusunda hangi noktalarda sorunlar içerdiğini tespit etmeyi ve bu problemlerin nasıl aşılabileceğini tartışmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalışma kapsamında öncelikle Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı koruma - gelişme sürecini ilişkin koruma ve planlama kararları inceleyecektir. Bu inceleme sonucunda koruma – planlama sürecinde ortaya çıkan sorunlar tespit edilecektir. Çalışmanın sonucunda Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı koruma – planlama sürecine ilişkin çıkarsamalar tartışılacaktır.
Son 40 yıl, toplumsal hayatın tüm alanında önemli değişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu yeni bağlam, bölgesel ölçekte eşitsizlik sorunlarını yeniden üretmekte ve bu sorunların çözümünü giderek zorlaştırmaktadır. Ulus-devletin bu... more
Son 40 yıl, toplumsal hayatın tüm alanında önemli değişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu yeni bağlam, bölgesel ölçekte eşitsizlik sorunlarını yeniden üretmekte ve bu sorunların çözümünü giderek zorlaştırmaktadır. Ulus-devletin bu sorunların çözümüne ve yarattıkları olumsuz durumları gidermeye yönelik en temel aracı, kamu yatırımları ve bu yatırımları sektörel ve mekansal olarak nasıl dağıttığıdır. Bu dağılımların incelenmesi, kamu yatırımlarının bölgesel eşitsizliği gidermenin aracı olarak mı, yoksa bir bölgeyi geliştirmek amacıyla mı kullanıldığı sorusunu yanıtlamak için de ipuçları sağlayabilmektedir. Bu çalışma, 1999-2009 yılları arasında Türkiye’de kamu yatırımlarının sektörel ve mekansal dağılımlarındaki değişmeyi ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu değişmenin ortaya konulması, ulus-devletin bölgesel gelişmeye ilişkin tercihlerini daha doğru olarak anlamaya olanak sağlamaktadır. Bu çerçevede, ulus-devletin değişen rolüne ilişkin arka planı tanımlayan yeni ekonomik bağlamın ele alındığı birinci bölümden sonra, ikinci bölümde, ulus-devletin ve bölgenin değişen anlamları kuramsal düzlemde tartışılmaktadır. Üçüncü bölümde bu mekansal yeniden yapılanmanın Türkiye’deki pratik yansımaları ele alınmaktadır. Bu bölümde, kentler küreselleşme ile kurdukları ilişkiler üzerinden farklı kategorilere ayrılmakta ve bu kategorilerin kamu yatırımlarından hangi bileşim ve oranlarda pay talep ettikleri varsayımsal olarak ortaya koyulmaktadır. Çalışmanın görgül çözümlemeleri içeren dördüncü bölümünde, 1999-2009 yılları arasında kamu yatırımlarının sektörel ve mekansal dağılımları ve bu dağılımlardaki temel örüntüler detaylı bir biçimde ortaya koyulmaktadır. Çalışmanın sonuç bölümünde ise, kamu yatırımlarına ilişkin sektörel dağılım örüntülerinin kalkınma planlarında ortaya konulan bölgesel gelişme temel stratejileri ile, mekansal örüntülerin ise varsayımsal dağılım beklentileri ile uyumu tartışılmaktadır.
Ülkemizde yaşanan hızlı kentleşme ve diğer yandan ekonomik büyüme ve dünyaya açılma süreçleri sonucu ortaya çıkan ranttan pay almak çabaları tarihi çevre koruma konusundaki bilgisizlik, isteksizlik ve kaynak yetersizliği gibi... more
Ülkemizde yaşanan hızlı kentleşme ve diğer yandan ekonomik büyüme ve dünyaya açılma süreçleri sonucu ortaya çıkan ranttan pay almak çabaları tarihi çevre koruma konusundaki bilgisizlik, isteksizlik ve kaynak yetersizliği gibi olumsuzluklarla birleşince tarihi çevre zarar görme ya da yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır . Oysaki tarihi çevreler birçok değeri barındırmakta, bu nedenle bu değerleri gelecek nesillere aktarmak için koruma politikaları oluşturmak ve koruma bilinci geliştirmek gerekmektedir.

Tarihi çevre koruma her şeyden önce yasal bir olgudur. Birçok ülkede tarihi çevrenin korunması için yasal düzenlemeler geliştirilmiş, çeşitli düzeyde kurumlara yetki ve sorumluluk verilmiştir. Ülkemizde de tarihi çevre koruma anayasal bir görev olarak devletin yetki ve sorumluluğundadır. 1982 Anayasasının 63. maddesinde belirtildiği üzere,
Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır. Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.

Ülkemizde, cumhuriyetin ilanından bu yana tarihi çevre koruma konusunda yasal ve kurumsal düzenlemeler açısından önemli adımlar atılmıştır. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarihi çevre koruma mevzuatı Avrupa’daki koruma anlayışındaki kuramsal ve kavramsal değişikliklerin etkisiyle gelişmiştir. Son altmış yıldır gelişimini sürdürmekte olan tarihi çevre koruma mevzuatı bu çalışmanın ana eksenini oluşturmaktadır. Çalışmanın ilk kısmında kısaca tarihi çevre koruma mevzuatın gelişimi ele alınacak, ikinci kısımda da yürürlükteki koruma mevzuatı anlatılacaktır. Çalışmanın son kısmında ise son değişiklikler ışığında yürürlükteki mevzuatın genel bir değerlendirmesi yapılacaktır.
Son dönemlerde, gündelik hayatın tüm boyutlarında önemli değişmeler gerçekleşmektedir. Birçok araştırmacıya göre, bu değişmelerin temelinde bir makro süreç olarak küreselleşme bulunmaktadır. Küreselleşme etkilediği bu boyutlara bağlı... more
Son dönemlerde, gündelik hayatın tüm boyutlarında önemli değişmeler gerçekleşmektedir. Birçok araştırmacıya göre, bu değişmelerin temelinde bir makro süreç olarak küreselleşme bulunmaktadır. Küreselleşme etkilediği bu boyutlara bağlı olarak mekansal yapıları da değiştirmekte ve dönüştürmektedir. Bu dönem içerisinde, ulus-devlet güç kaybetmekte, bölgeler ve kentler yeni ekonomik düzenin işleyişi için önemli odaklar haline gelmektedir. Bu değişim süreci içerisinde, planlamanın mekansal sorunları ele alma biçimleri de, küresel bağlamın piyasa mekanizmalarını planlamanın önüne geçirme taleplerinden doğrudan etkilenmektedir. Bunun sonucunda, kentsel ölçekte, sermayenin mekansal taleplerinin hayata geçirilmesini zorlaştıran bütüncül kent idealleri geri plana atılmakta ve kentsel yapıları etkileyen mekansal gelişme, özellikle büyük kentlerde, küresel sermayenin finanse ettiği tekil kentsel projelere dayandırılmaktadır. Bu değişim, planlama müdahalesinin gerekçelendirilmesinde kullanılan en temel ilke olan kamu yararı ile planlama arasındaki mesafenin açılmasına neden olmaktadır. Bu çalışma, böyle bir bağlam içerisinde, kamu yararı ve planlama arasındaki uyumlu ilişkinin nasıl bozulduğunu ve hangi koşullar içerisinde yeniden üretilebileceğini tartışmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede, ilk olarak, kentlerin ve kentsel planlamanın yeni bağlamı olarak küreselleşme çözümlenmeye çalışılmış, daha sonra küreselleşmenin mekansal taleplerinin nasıl hayata geçirileceği konusunda kritik önemde olan planlama yaklaşımlardaki değişme irdelenmiştir. Çalışma, söz konusu değişmenin kamu yararı ve planlama arasındaki ilişkiyi nasıl zayıflattığı ve bu ilişkinin nasıl yeniden üretilebileceği ile sonlandırılmıştır.
Bir çok değeri içerisinde barındıran ve insanlığın ortak mirası olan taşınmaz kültür varlıkları, yaşadığımız yapılı çevrenin önemli unsurlarındandır. Kültür varlıklarının etkin bir biçimde korunması ve gelecek nesillere aktarılması... more
Bir çok değeri içerisinde barındıran ve insanlığın ortak mirası olan taşınmaz kültür varlıkları, yaşadığımız yapılı çevrenin önemli unsurlarındandır. Kültür varlıklarının etkin bir biçimde korunması ve gelecek nesillere aktarılması kamusal bir görev ve toplumsal bir sorumluluktur. Koruma politikaları ve uygulamalarının meşruiyetini sağlayan kamu yararı ilkesi, koruma adına mülkiyet haklarının kısıtlandığı alanlarda önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ilke gereğince korumadan kaynaklı maliyetlerin kamu tarafından paylaşılması gerekmektedir. Ancak bu maliyetler genellikle taşınmazı koruma kararlarına tabii olan mülk sahipleri ya da kullanıcılar üzerine yüklenmektedir. Bu durumda, koruma alanlarında bulunan mülk sahipleri ya da kullanıcılar koruma kararlarını benimseyememekte, kararların nasıl iptal edilebileceği, esnetilebileceği ya da delinebileceği yönünde çözümler bulmaya çalışmaktadırlar. Tüm bu süreçte kültür varlıkları zarar görebilmekte, koruma süreci sekteye uğrayarak zorlaşmakta ve kamu yararı adına gelişmenin sınırlandırıldığı bu alanlarda sosyal adalet kavramı aşınmaktadır. Bu çalışma, taşınmaz kültür varlıklarına ilişkin koruma politikaları ve uygulamalarını kamu yararı çerçevesinde tartışmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, çalışmanın ilk bölümünde korumada kamu yararının dayanağı olan taşınmaz kültür varlıkları ele alınarak, içerdikleri değerler detaylı bir biçimde incelenecektir. İkinci bölümde koruma politikaları ve uygulamalarında kamu yararının yeri ve önemi tartışılacak; ardından, çalışmanın üçüncü bölümünde, koruma sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve sıkıntılar ortaya koyulacaktır. Çalışmanın son bölümünde ise koruma politikaları ve uygulamalarında sorgulanan ve zedelenen kamu yararı ilkesinin yeniden nasıl tesis edilebileceği yönünde bir tartışma yürütülecektir.
Conservation of cultural heritage requires not only an expertise and experience, but also financial sources for the realization of conservation tasks. This presentation will outline the financial system for cultural heritage conservation... more
Conservation of cultural heritage requires not only an expertise and experience, but also financial sources for the realization of conservation tasks. This presentation will outline the financial system for cultural heritage conservation in Turkey, with a particular emphasis on “cultural assets fund” has been introduced as an impor-tant financial source since 2004 in the Turkish legislative system. The system how the fund is collected, allo-cated and used by the municipalities will be explored in general and the case of Gaziantep will be studied as an example.
Sanayi Devrimi ile birlikte ivme gösteren kentsel gelişme, özelikle 21. yüzyılın ilk yarısı ile birlikte gerek fiziksel form olarak gerek nüfus yoğunluğu açısından katlanarak büyümeye devam etmektedir. Özellikle ulaşım sistemlerindeki... more
Sanayi Devrimi ile birlikte ivme gösteren kentsel gelişme, özelikle 21. yüzyılın ilk yarısı ile birlikte gerek fiziksel form olarak gerek nüfus yoğunluğu açısından katlanarak büyümeye devam etmektedir. Özellikle ulaşım sistemlerindeki iyileştirmeler ve yanı sıra özel araç sahipliliğinin artması sonucu erişilebilirliğin artması kentlerin yayılmasını engellenemez hale getirmiştir. Yayılarak büyüyen kentler kır ile birleşmeye başlamış, kırsal doku içerisinde kentsel alanlar ve ticari merkezler oluşmuştur. Yoğunlaşan ve kalabalıklaşan kent merkezinde yeteri kadar açık alan, kentsel donatı ve alışveriş merkezleri gibi imkanları bulamayan kentliler, kentsel rantın görece düşük ama kentsel hizmetlerin görece yüksek olduğu (ya da yükselmesini tahmin ettikleri) çeperdeki yeni yerleşme alanlarını tercih etmeye başlamıştır. 21. yüzyıldaki kentsel formun oluşmasında karşımıza çıkan en belirleyici biçimlerden birisi kentlerin bu yayılmacı karakterdir. Mersin kenti de özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru yayılmacı bir karakter sergileme başlamıştır. Önceleri kısıtlı bir kentsel alan içerisinde yoğunlaşan ve yayılan kent, daha sonraları sıçramalı bir şekilde D-400 karayolu boyunca belirli merkezlere ilerlemiş ve bu merkezler arası zamanla dolarak lineer bir kent formunu kazanmıştır. Mezitli ilçesi Mersin kentinin lineer gelişiminde kente eklemlenen ve kuzey kısımlarda gelişim sürecini halen devam ettiren bir parçadır. Mersin kent merkezinin geliştiği ve yerleşmenin ilk alt merkez olarak ortaya çıkan Pozcu'ya sıçradığı dönem olan 1960'larda kırsal bir yapı sergileyen ve Mersin'in mesire yeri olarak bilinen yerleşme, 1970'lerin sonundan itibaren ikinci konut gelişimi ile yeni bir kentsel form oluşturmaya başlamıştır. 1970 öncesi kırsal yerleşme olması, mücavir alan dışında kalması gibi nedenlerden ötürü imar planı bulunmayan ilçede ilk kentsel nitelikli yapılaşma ifraz uygulamaları ile başlamıştır. 1980'lerde ivme kazanan ve Batı İçel Kıyı Kesimi Turizm Planı ile desteklenen ikinci konut ve tercihli turizm yerleşmeleri kırsal bir yapı sergileyen çalışma alanında ciddi morfolojik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Geniş kadastral parsellere yerleşmiş meyve bahçeleri içerisindeki 1-2 katlı evlerden, ifraz ile bölünmüş küçük parsellere yerleştirilmiş apartman yapıları ve düzenlenmiş geniş imar adaları içerisinde çok katlı çoklu bloktan oluşan site tipi yapılaşma düzenine geçilmeye
Mezitli İlçesi, 1980’lerde başlayan ikinci konut gelişimi ve ardından 1990’larda yeni yerleşim alanlarının açılmasıyla birlikte kentsel sisteme dahil olmuştur. Ancak, bu süreç içerisinde Mezitli İlçesi hızla kentsel sisteme dahil olurken,... more
Mezitli İlçesi, 1980’lerde başlayan ikinci konut gelişimi ve ardından 1990’larda yeni yerleşim alanlarının açılmasıyla birlikte kentsel sisteme dahil olmuştur. Ancak, bu süreç içerisinde Mezitli İlçesi hızla kentsel sisteme dahil olurken, sınırları içinde bulunan Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı, her ne kadar kentsel yapılı çevrenin ortasında kalsa da, kentsel sistemin ve kent yaşamının bir parçası olamamıştır. Bütüncül bir anlayışla ele alınmayan koruma ve planlama kararları otuz yıl boyunca birbirinden farklı süreçler şeklinde işlemiş, bundan ötürü hem kentsel yapılı çevre, hem de arkeolojik sit alanı çeşitli problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Çoğu zaman arkeolojik sit alanı kentsel gelişme önünde bir engel gibi görülmüş, alınan planlama kararları koruma alanını yok saymış, koruma kararları yetersiz kalmış ve bütün bunların sonucunda arkeolojik sit alanı tahrip edilmiş ya da dışlanmıştır.

Bu çalışma, Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı ve çevresindeki koruma ve planlama süreçlerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, ilk sit kararının alındığı 1978 yılından günümüze koruma kararları, imar planı, koruma amaçlı imar planı ve değişiklikleri incelenecek ve bu süreç içerisinde ya da sonucunda ortaya çıkan problemler tespit edilecektir. Bu tespitler doğrultusunda Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı ve çevresine ilişkin koruma ve planlama sürecinden çıkarsamalar yapılarak çalışma sonlandırılacaktır.
Most of the cities have urban quarters that reflect an aesthetic, historical and cultural sense of place and identity through history. Such quarters are generally blocked-up in the central areas and are often an integral part of the city... more
Most of the cities have urban quarters that reflect an aesthetic, historical and cultural sense of place and identity through history. Such quarters are generally blocked-up in the central areas and are often an integral part of the city with their structural features and identities. The rapid urbanization in developing countries reflects itself by the redistribution of population and consequently the redistribution of space, whose general trend is the fast growth on the periphery and the socioeconomic decline in central areas. This spatial transformation drive cities into a social and economic chaos, which increase various risks associated with disasters. As a result, fire incidents become an important urbanization problem, especially within the urban quarters, where historic buildings are concentrated. 

The ‘fire’ is defined as ‘disaster’ by laws in Turkey. Nevertheless, different than other disasters, fire is caused by human or technical failures dominantly. Therefore, fire causes and factors could be determined previously; in other words precaution and prevention efforts could be favorable for minimizing the effects of fire. The population and their attendance to economic and social activity, which also determine the distribution of activities within the built environment, take place in cities. This arrangement forms the basis for studying the distribution of other urban phenomena, so the fire problem. Thus, fire safety and risk control methods require knowledge of various factors including socioeconomic and built environment characteristics.

For improved urbanization and fire-safe built environments, alteration in urban areas, especially in historic urban quarters, should be controlled through planning process, and fire problem should be handled firstly at urban scale. This study hypothesis that fire risk varies with a number of factors and should be defined in urban context. Consequently, this study would try to define the ‘urban fire risk’ term, and its factors related with urban elements in general. Urban fire risk factors would be examined for historic urban quarter of Ankara where the Ankara Citadel and many timber historic buildings are located.  Main assumptions of this study are that the fire rate is differentiated not only according to structural factors, but also according to environmental and socioeconomic factors, and the risk management analysis could be used for defining areas containing more fire risks within the city.
Turizm faaliyetleri, turistlerin tercihleri ve turizm pazarlama stratejileri doğrultusunda gün geçtikçe daha fazla çeşitlenmektedir. Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) kapsamında dünyadaki turizm eğilimlerinin, bireylerin eğitim ve refah... more
Turizm faaliyetleri, turistlerin tercihleri ve turizm pazarlama stratejileri doğrultusunda gün geçtikçe daha fazla çeşitlenmektedir. Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) kapsamında dünyadaki turizm eğilimlerinin, bireylerin eğitim ve refah düzeyindeki yükselmeye bağlı olarak değişmeye devam ettiği; buna bağlı olarak da yenilik ve çeşitlilik talebi artarken, konfor ve macera motiflerinin ağırlıklı olmaya devam ettiği belirtilmektedir. Kalkınma Planı kapsamında turizm politikaları incelendiğinde bölgesel kalkınmanın ön planda tutularak kültür turizmine ilişkin altyapı eksikliklerinin giderilmesi ve alternatif turizm türlerinin geliştirilmesi hedeflendiği görülmektedir.

İnanç turizmi son yıllarda alternatif bir turizm çeşidi olarak ön plana çıkmaktadır. Bireylerin, inançlarının geçmişini inceleme ve öğrenme, dinlerinin önemli merkezlerini ziyaret etme, inançları doğrultusunda belirli noktalara ziyaretler yaparak “hacı” olma beklentileri inanç turizminin kapsamını belirleyen etkenler olarak değerlendirilmektedir. Tarihsel anlamda Orta Doğu ve Avrupa arasında bir geçiş bölgesi niteliği sergileyen Kilikya Bölgesi, Hıristiyanlığa ilişkin önemli hac noktalarını barındırması, bu noktalar arasında hac güzergâhlarının olması açısından inanç turizmi için önemli bir potansiyele sahiptir. İnanç turizmini destekler biçimde, bu güzergâhlar üzerinde önemli kültürel miras alanları, doğal zenginlikler ve farklı turizm potansiyelleri de bulunmaktadır.

Çalışmanın amacı, Mersin İlindeki inanç turizmi potansiyelini değerlendirmek ve Avrupa Konseyinin 1987 yılında önerdiği “kültürel rotalar” kavramı kapsamında inanç turizminin, diğer turizm çeşitleri ile bütüncül bir şekilde nasıl geliştirilebileceğine dair öneriler geliştirmektir.
The subject and content of conservation extended since Venice Charter; so the set of values assigned to cultural heritage also changed. The set of values, previously assigned based on only historical and physical characteristics, are now... more
The subject and content of conservation extended since Venice Charter; so the set of values assigned to cultural heritage also changed. The set of values, previously assigned based on only historical and physical characteristics, are now appreciated to be socially constructed, knotted and experienced. According to contemporary value understanding, places become the subject of conservation studies not only being historically and artistically prised and authentic, but also due to symbolic and social values assigned. Especially those places on which common values are assigned by the society become integral part of urban memory in time. As collective memory find place itself on urban space and space collects and piles up memory in time, soon after the place of memory turns into a memory place. Memory places include socially constructed, experienced and knotted relations and transfer these relations to future generations.
Memory places that arouse common feelings and bring back common memories of social group are mostly being considered as common heritage and thus become the subject of conservation studies. Especially these studies stand out during the intention or act of removing such memory places – when the memory place is subjected to forgetting acts. Soon after memory places become the struggle places through which the society act together and develop strategies to safeguard its own collective memory – to be used for remembering.  Within this context, it is argued that memory place turns into a double-acting place based on by whom it is managed: Subject of conservation by the society to be a means for remembering or act of scraping by the political power to be a tool for forgetting.
The main argument of the study is that urban space collects memories in time and it turns into a memory place – which should be the subject of conservation studies as they include attributed values by the society. The study argues the difficulty of protecting memory places without systematic conservation understanding. Therefore it tries to compose a relation between memory, place and conservation studies – by questioning how memory of place turns into memory places in time from the perspective of value assignment discussions. Hence, the study will first understand the formation and importance of memory places and then discuss reasons why and how memory places should be a subject of conservation studies – based on remembering and forgetting practices through well-known examples as World Trade Centre, Gezi Parkı or less-known local places as Ziyaret in Samadağ or Narlıkuyu in Mersin.
By the beginning of 1950s, a massive inner migration started from Eastern and South-eastern Anatolian settlements to metropolitan centres in Turkey. There were different reasons behind this immigration – pull effect of urban prosperity... more
By the beginning of 1950s, a massive inner migration started from Eastern and South-eastern Anatolian settlements to metropolitan centres in Turkey. There were different reasons behind this immigration – pull effect of urban prosperity and push effect of rural poverty. The dream of having a prosperous life in the city was represented by a well-known phrase: İstanbul, the city where the streets are paved with gold!
Immigration during 1960s brought social and spatial problems alongside. The main social problem was the adaptation of immigrants to urban life. The spatial problem showed itself as a new form of housing provision: Gecekondu, squatter housing. The increase in urban population was so massive that provision of affordable housing was unable to hold the acceleration of population increase. Thus, immigrants have created their own spatial environment in the periphery of the city by the knowledge and daily routines they derived from their hometowns.
Those were the prosperity times of Turkish Cinema from 1950s to 1980s. Consequences of rapid industrialization and massive immigration from rural to urban during 1950s and 1960s became basic themes in Turkish Cinema. Films were intended to represent the contradiction of traditional and modern values by also stating the spatial differences between squatter areas and apartment blocks. This representation is carried not only through daily lives of characters, but also spatial environment they are living in. Squatter areas became display for most of the films during 1960s and 1970s.
The main concern of the study is to understand the urban environment of 1960s and 1970s under the influence of massive immigration, and social and cultural confusion through cinema. The study will base its discussion on analyzing specific films in order to understand how urban environment created by the immigrants and also from eyes of immigrants is reflected on films.
Sanayi Devrimi ile birlikte ivme gösteren kentsel gelişme, özelikle 21. yüzyılın ilk yarısı ile birlikte gerek fiziksel form olarak gerek nüfus yoğunluğu açısından katlanarak büyümeye devam etmektedir. Özellikle ulaşım sistemlerindeki... more
Sanayi Devrimi ile birlikte ivme gösteren kentsel gelişme, özelikle 21. yüzyılın ilk yarısı ile birlikte gerek fiziksel form olarak gerek nüfus yoğunluğu açısından katlanarak büyümeye devam etmektedir. Özellikle ulaşım sistemlerindeki iyileştirmeler ve yanı sıra özel araç sahipliliğinin artması sonucu erişilebilirliğin artması kentlerin yayılmasını engellenemez hale getirmiştir. Yayılarak büyüyen kentler kır ile birleşmeye başlamış, kırsal doku içerisinde kentsel alanlar ve ticari merkezler oluşmuştur. Yoğunlaşan ve kalabalıklaşan kent merkezinde yeteri kadar açık alan, kentsel donatı ve alışveriş merkezleri gibi imkanları bulamayan kentliler, kentsel rantın görece düşük ama kentsel hizmetlerin görece yüksek olduğu (ya da yükselmesini tahmin ettikleri) çeperdeki yeni yerleşme alanlarını tercih etmeye başlamıştır. 21. yüzyıldaki kentsel formun oluşmasında karşımıza çıkan en belirleyici biçimlerden birisi kentlerin bu yayılmacı karakterdir.

Mersin kenti de özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru yayılmacı bir karakter sergileme başlamıştır. Önceleri kısıtlı bir kentsel alan içerisinde yoğunlaşan ve yayılan kent, daha sonraları sıçramalı bir şekilde D-400 karayolu boyunca belirli merkezlere ilerlemiş ve bu merkezler arası zamanla dolarak lineer bir kent formunu kazanmıştır. Mezitli ilçesi Mersin kentinin lineer gelişiminde kente eklemlenen ve kuzey kısımlarda gelişim sürecini halen devam ettiren bir parçadır.

Mersin kent merkezinin geliştiği ve yerleşmenin ilk alt merkez olarak ortaya çıkan Pozcu’ya sıçradığı dönem olan 1960’larda kırsal bir yapı sergileyen ve Mersin’in mesire yeri olarak bilinen yerleşme, 1970’lerin sonundan itibaren ikinci konut gelişimi ile yeni bir kentsel form oluşturmaya başlamıştır. 1970 öncesi kırsal yerleşme olması, mücavir alan dışında kalması gibi nedenlerden ötürü imar planı bulunmayan ilçede ilk kentsel nitelikli yapılaşma ifraz uygulamaları ile başlamıştır. 1980’lerde ivme kazanan ve Batı İçel Kıyı Kesimi Turizm Planı ile desteklenen ikinci konut ve tercihli turizm yerleşmeleri kırsal bir yapı sergileyen çalışma alanında ciddi morfolojik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Geniş kadastral parsellere yerleşmiş meyve bahçeleri içerisindeki 1-2 katlı evlerden, ifraz ile bölünmüş küçük parsellere yerleştirilmiş apartman yapıları ve düzenlenmiş geniş imar adaları içerisinde çok katlı çoklu bloktan oluşan site tipi yapılaşma düzenine geçilmeye başlanmıştır. 1980’lerde ikinci konut inşaatları birbirinden bağımsız bir şekilde ifraz uygulamaları ile sürerken çalışma alanı kapsamında dolu-boş oranları ve yapılaşma yoğunlukları belirgin bir biçimde değişmeye başlamıştır. Öncelikli olarak kıyı kesimlerinde görülen bu değişim D-400’e doğru yayılarak genişleme eğilimi göstermiştir. 1980’lerde hızlanan ikinci konut gelişimi 1990’larda imar planın yapılması ile birlikte farklı bir boyut kazanmış; ikinci konutlar daimi konuta dönüşürken bir yandan da yeni konutların inşa süreci hızlanmıştır. 2000’lere gelindiğinde artık kentin önemli bir kolu olarak batıya uzanan Mezitli ilçesi, özellikle son on yıl içerisinde kentin önemli alt merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Bu süreçte kentsel formun biçimlenişinde önemli değişimler olmuştur.

Bu çalışma kapsamında Mezitli ilçesinin morfolojik dönüşümü ve kentsel formunun oluşumu çalışma alanı olarak seçilen Viranşehir ve Menderes mahalleleri özelinde incelenecektir.  Çalışma alanı olarak bu bölgenin seçilmesinin nedeni Mezitli ilçesindeki kentsel gelişme nüvelerinin ve kırsal dokudan kentsel dokuya geçişin ilk bu alanda görülmesi ve kent formunun oluşumunda geçirilen tüm morfolojik evrelerin halen gözlemlenebilir olmasıdır. Çalışma kapsamında yürütülecek olan inceleme, Belediye tarafından verilen inşaat ruhsatları, eski tarihli haritalar ve hava fotoğrafları üzerinden yapılacaktır. Çalışma alanındaki kentsel gelişme dönelmemesi yapılacak ve bu dönemlerde oluşan formlar ile bu formları oluşturan araçlar ve nedenler incelenecektir.

Anahtar Kelimeler Mezitli, İkinci Konut, Kent Formunun Dönüşümü

Sempozyum teması Kent Formunun Tarihi
Research Interests:
Özet: 2000li yıllarla birlikte sermayenin kente müdahaledeki en temel aracı kentsel dönüşüm olmaktadır. Devlet, bu süreçte rol almak üzere TOKi'yi etkin bir araç olarak kullanmaktadır. TOKİ, kentin dışındaki devlet arazileri üzerine ucuz... more
Özet: 2000li yıllarla birlikte sermayenin kente müdahaledeki en temel aracı kentsel dönüşüm olmaktadır. Devlet, bu süreçte rol almak üzere TOKi'yi etkin bir araç olarak kullanmaktadır. TOKİ, kentin dışındaki devlet arazileri üzerine ucuz konut üretirken, sübvansiyon aracı olarak rantı yüksek kent merkezlerindeki kamu arazilerine üst gelir grubuna yönelik dönüşüm projeleri üretmektedir. TOKi'nin dönüşüme ilişkin izlediği bu sürecin en temel sıkıntısı, kamu arazisinin özel mülkiyete geçmesidir; örneğin kamusal kullanım niteliği sergileyen spor alanlarının alışveriş merkezi ya da rezidans olması problemi. Kamu kaynakları ile yürütülen dönüşüm sonucunda elde edilen rant artışının kamu yerine özel sektöre aktarılması ve bölge halkının artan rantı karşılayamadığı için-amaç bu olmasa da-yerlerinden edilmiş olmaları TOKİ eli ile dönüşümün diğer problemidir. Bir diğer sorun ise göz ardı etmedir; tarihi ve doğal çevrenin TOKİ dönüşümlerinde yeterince dikkate alınmaması ya da o bölgede yaşayan halkın sürece katılmaması, bunun sonucunda da istek ve beklentilerini karşılayacak bir proje sunulmuyor olmasıdır. TOKİ'nin Mersin kentindeki dönüşüm macerası çok da eskiye gitmemektedir. Mersin kentinin doğusunda, Çay, Çilek, Özgürlük mahallelerini içine alan ve Mersin Limanı liman geri bölgesindeki bulunan düşük gelir grubu konut alanlarının kentsel dönüşüm kapsamında yıkılarak yeniden inşasına ilişkin bu süreç 2008 yılından beri devam etmektedir. Biraz da siyasi nedenlerle 1 , TOKİ ve dönüşüm yapmak istediği Çay, Çilek, Özgürlük mahalleleri işleyen bir süreç boyunca yerel gündemde sıkça yer bulmaya başlamıştır. 2009 yılı yerel seçimleri öncesi gündeme giren dönüşüm meselesi, özellikle konunun bir de siyasi bir boyutu olması nedeniyle seçim sloganı bile olmuştur. Süreç içerisinde parça parça kazanımlar elde edilmiş olan bu mücadele halen devam etmekte; gerek yerel yönetim ve gerek o bölgede yaşayanlar yaşam alanlarının kendi istekleri dışında barınamayacakları bir yere dönüşmesine razı gelmemektedir. Bu mücadelenin en önemli mekânsal kazanımı ise 1950lerin önemli sanayi yerleşkelerinden birisi olan ATAŞ Lojman Yerleşkesinin kentsel sit alanı olarak tescillenmiş olmasıdır. Temyize açık olması ve mülkiyet ve devir ile ilgili sıkıntılar bulunmasına rağmen tescil kararı ATAŞ Lojman Yerleşkesindeki yapıların en azından yıkım işlemlerinin durdurulması açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı, gerek yerel itirazları gerekse yargı süreçlerini içeren bu uzun mücadele sürecini aktarmak, ATAŞ Lojman Yerleşkesinin bu süreçteki mekânsal ve stratejik önemini anlatmak, süreç sonucunda gelinen noktada ATAŞ Lojman Yerleşkesinin ne olması gerektiği ve dönümün sürecinde rolünün ne olabileceğine dair bazı tartışmalar yürütmektir. Çalışma kapsamında Çay, Çilek, Özgürlük Mahalleleri Kentsel Dönüşüm sürecine itirazlarda ATAŞ Lojman Yerleşkesi ayağı ele alınacak; yerel yönetimin ve yerel halkın söylemleri ve beklentileri üzerinden bir inceleme yürütülecektir. Çalışmanın sonucunda ATAŞ Lojman Yerleşkesi özelinde boşaltılan ve artık aktif olmayan büyük ölçekli kentsel alanın geleceğine dair bazı sorular sorulacaktır.
Research Interests:
-
Research Interests:
Kitap İncelemesi

Dünya’da ve Türkiye’de Kent – Kır Karşıtlığı Yok Olurken
Yerleşmeler için Temsil Sorunları ve Strateji Önerileri
İlhan TEKELİ
İdeal Kent, Ankara, 2016.

İnceleyen: Yasemin Sarıkaya Levent
4. Soli Güneş Festivali kapsamında düzenlenen panelde sunmak üzere hazırlanan bu çalışmada ise Soli’ye ilişkin yürütmüş olduğum çalışmaları kısaca özetlemekte ve Soli Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanının nasıl kullanılabileceğine dair... more
4. Soli Güneş Festivali kapsamında düzenlenen panelde sunmak üzere hazırlanan bu çalışmada ise Soli’ye ilişkin yürütmüş olduğum çalışmaları kısaca özetlemekte ve Soli Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanının nasıl kullanılabileceğine dair -başından beri hep hayal ettiğim şekliyle Soli’ye ilişkin- kent parkı önerisini ana hatları ile paylaşmaktayım.
Kamusal politikalar ve hedeflerin belirlenmesinde sıklıkla kullanılması ve kentlerin imarında başvurulan en temel ilkelerinden birisi olması nedeniyle, Toplum ve Demokrasi dergisinin “Kent, Planlama ve Kamu Yararı” temalı sayısı... more
Kamusal politikalar ve hedeflerin belirlenmesinde sıklıkla kullanılması
ve kentlerin imarında başvurulan en temel ilkelerinden birisi olması
nedeniyle, Toplum ve Demokrasi dergisinin “Kent, Planlama ve Kamu Yararı”
temalı sayısı kapsamında, kamu yararı kavramının kent planlama disiplini
bağlamında farklı açılardan ele alınması ve tartışılması amaçlanmıştır.
Research Interests:
Mersin – Güzelyayla Belediye Başkanı’nın beldede otel ve rekreasyon alanı yapmayı planladıklarını ve bu konuda Mimarlık Bölümü ile birlikte çalışmak istediklerini Mimarlar Odası Mersin Şubesi aracılığı ile Mersin Üniversitesi Mimarlık... more
Mersin – Güzelyayla Belediye Başkanı’nın beldede otel ve rekreasyon alanı yapmayı planladıklarını ve bu konuda Mimarlık Bölümü ile birlikte çalışmak istediklerini Mimarlar Odası Mersin Şubesi aracılığı ile Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’ne iletmesi üzerine, Belediye’nin proje ile ilgili talepleri ve Mimarlık Bölümü’nün ders amaçları göz önüne alınarak, 2010-2011 Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Dönemi’nde “Mimari Tasarım V” dersi kapsamında Mersin – Güzelyayla’da otel ve rekreasyon alanı tasarımı projesi dönem çalışması olarak öğrencilere verilmiştir. Öğrencilerin geliştireceği tasarımlardan birinin uygulama amaçlı seçilecek olması bir yarışma fikrini beraberinde getirirken, projenin otel ve rekreasyon alanlarını içermesi nedeniyle bir ders dönemi içinde bir öğrenci tarafından gerçekleştirilmesi zor bir tasarım konusu olması grup çalışmasını gerekli kılmıştır. Bu çerçevede, öğrenciler, mimari tasarım derslerinde izlenen ve her öğrencinin bir tasarım geliştirmesi geleneğinden farklı olarak, gruplar halinde tasarım geliştirmişlerdir. Öğrencilerin grup olarak yapmış oldukları çalışmalar dönem sonunda hem ders hem de yarışma kapsamında değerlendirilmiştir. Mimarlık eğitiminin amaçları kapsamında denenen yöntemin değerlendirilmesi; tasarım dersinin grup çalışması olarak yürütülmesi, öğrencilerin uygulamaya dönük bir proje tasarlamaları, tasarımlarının telif hakları gibi farklı konularda düşünme ve tartışma ortamı yaratmıştır.  Bu yazının amacı, Mersin Üniversitesi Mimarlık Bölümü 2010-2011 Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Dönemi’nde yürütülen “Mimari Tasarım V” dersi kapsamında edinilen deneyimleri paylaşmak ve dersin işleniş biçimi ile ortaya çıkan konuları değerlendirmektir. Bu çerçevede, birinci bölümde mimarlık eğitim kriterleri, tasarım dersleri işleniş geleneği ve eğitim kriterleri ile tasarım dersleri ilişkisi açıklanmaktadır; ikinci bölümde “Mersin – Güzelyayla’da Otel ve Rekreasyon Alanı Tasarımı Projesi” dönem çalışmasının oluşum ve işleniş süreci anlatılmaktadır; üçüncü bölümde ise proje sürecinde ortaya çıkan tartışma konuları sunulmaktadır. Çalışmanın sonuç kısmında benzer çalışmalara örnek teşkil edebilmesi açısından genel bir değerlendirme yapılmaktadır.
Mezitli İlçesi, 1980’lerde başlayan ikinci konut gelişimi ve ardından Mersin’deki kentsel gelişmenin batı yönünde ilerlemesi ile beraber 1990’larda yeni yerleşim alanlarının açılmasıyla birlikte hızlı bir biçimde kentsel sisteme dâhil... more
Mezitli İlçesi, 1980’lerde başlayan ikinci konut gelişimi ve ardından Mersin’deki kentsel gelişmenin batı yönünde ilerlemesi ile beraber 1990’larda yeni yerleşim alanlarının açılmasıyla birlikte hızlı bir biçimde kentsel sisteme dâhil olurken, sınırları içinde bulunan Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı kentsel sistemin ve kent yaşamının bir parçası olamamıştır. Bütüncül bir anlayışla ele alınmayan koruma ve planlama kararları otuz yıl boyunca birbirinden farklı süreçler şeklinde işlemiş, bundan ötürü hem kentsel yapılı çevre, hem de arkeolojik sit alanı çeşitli problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Çoğu zaman arkeolojik sit alanı kentsel gelişme önünde bir engel gibi görülmüş, planlama kararları koruma alanını yok saymış, koruma kararları yetersiz kalmış ve bütün bunların sonucunda arkeolojik sit alanı tahrip olmuş ya da görmezden gelinmiştir.  Günümüzde Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı, yüksek katlı binalarla çevrilmiştir. Yoğunlukla tarım alanı olarak kullanılan alan, kentsel gelişme baskısı altındadır. Diğer yandan Soli-Pompeiopolis gerek bilgi değeri, gerek kullanım değeri yüksek önemli bir arkeolojik alandır. Bu çalışmanın amacı, Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanına ilişkin sorunları ve alanın sunduğu imkânları ortaya koymanın yanı sıra, mevcut sorunlar ve imkânlar göz önünde bulundurularak arkeolojik sit alanının etkin bir biçimde nasıl kullanılabileceğine ilişkin bir tartışma yürütmektir.
Urban development has long been the major threat to archaeological sites. Recent theoretical discussions advocate that archaeological sites in urban areas should be protected not only through technical solutions and archaeological... more
Urban development has long been the major threat to archaeological sites. Recent theoretical discussions advocate that archaeological sites in urban areas should be protected not only through technical solutions and archaeological studies, but also through spatial planning processes, which define basic mechanisms to direct and control the urban development. Despite a specific type of spatial plan, the ‘conservation plan’ in Turkish legislation, negative impacts of urban development on archaeological sites could not be successfully eliminated. This is
due to the reason that conservation and planning systems do not concern ‘integration of the archaeological site with the urban built environment’, which results in either isolation or destruction of the archaeological remains. Based on this assumption, the objective of this dissertation is to determine in which points Turkish conservation and planning systems fail to achieve integration and
how this failure could be overcame.
Turkish conservation and planning systems are evaluated on selected case study area, Soli-Pompeiopolis Archaeological Site, by using three-step qualitative analysis methodology. First, conservation and planning decisions and the built environment shaped by these decisions are examined in details through process analysis. Then, based on qualities of spatial planning process redefined through theoretical discussions, ‘process integration’ and ‘outcome integration’ are evaluated through context analysis. Lastly, reasons of problematic issues on integration are discussed through causality analysis. Concluding the study, a discussion is carried on how to achieve ‘integration of conservation of archaeological sites in urban areas into spatial planning processes’ by making modifications within the ‘Turkish conservation and planning systems’.
Soli-Pompeiopolis, once a glorious harbor city of Roman Empire, have not been settled after its destruction due to an earthquake in 525 AD until the modern times of the city of Mersin. During the time of their visits to Soli-Pompeiopolis,... more
Soli-Pompeiopolis, once a glorious harbor city of Roman Empire, have not been settled after its destruction due to an earthquake in 525 AD until the modern times of the city of Mersin. During the time of their visits to Soli-Pompeiopolis, the 19th century European travelers have presented their observations on the ancient city in their notes. Most of the archaeological remains mentioned in travelers’ notes are not present currently in the site. The main question arises as what has happened to the ancient city within the last two centuries so that archaeological remains had disappeared. The aim of this article is to explore settlement history of Soli-Pompeiopolis ancient site and its vicinity in order to determine factors resulted in loss of archaeological remains. The article intends to conduct historical analysis to detect settlement history and comparative analysis to understand the severity and reason of the damage given to the site.
Planlama kuramina yon veren bircok kavrami ve olguyu ulkemizde tartismaya acan onemli isimlerinden Ilhan Tekeli, yine dunyada tartisilmaya baslayan onemli bir konuyu, yerlesmelerin temsil sorununu bu kitabi ile tartismaya acmaktadir.... more
Planlama kuramina yon veren bircok kavrami ve olguyu ulkemizde tartismaya acan onemli isimlerinden Ilhan Tekeli, yine dunyada tartisilmaya baslayan onemli bir konuyu, yerlesmelerin temsil sorununu bu kitabi ile tartismaya acmaktadir. Hizla degisen dunyada yetersiz kalan yerlesim sistemleri terminolojisine karsi bir kavramsallastirma arayisina girildigi donemde kaleme aldigi yazilari “Yerlesmeler Icin Temsil Sorunlari ve Strateji Onerileri” baslikli kitabinda bir araya getirmistir. Kitabin ilk bolumunde kir – kent karsitligi ortadan kalkarken yetersiz kalan temsil, kuram ve soylem arayislari uzerine yazilar bulunmaktadir. Ikinci bolumde cevrecilik hareketi degerlendirmesi kapsaminda yerlesim merkezli cevre stratejilerini, ucuncu bolumde ise Turkiye’deki kentsel donusum yaklasimlari ve uygulamalari uzerine yazilari bulunmaktadir.  Ozellikle yerlesmelerin temsiline iliskin farkli zamanlarda kaleme aldigi yazilarini topladigi ilk bolumde Tekeli’nin temel arastirma sorusu kir - kent ayir...
Reader of the "Hybrid Teaching in Participatory Planning Project" under  IVAC - International Virtual Academic Collaboration Programme, in collaboration University of Kassel and Mersin University, funded by DAAD.