Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Muhsin ALTUN
  • https://biratesgordum.wordpress.com
    ORCID: 0009-0008-4892-8509
    http://twitter.com/@AltunMuhsin

Muhsin ALTUN

Araştırmalar, şiddet ve serbest dolaşım kalıplarının tetiklediği seçilim baskılarının evcilleştirmenin başarılmasında etkili olduğunu göstermektedir. Yaklaşık on bin yıl önce tamamlanmış bir süreci damgalayan bu kalıpların, bugün "gezen... more
Araştırmalar, şiddet ve serbest dolaşım kalıplarının tetiklediği seçilim baskılarının evcilleştirmenin başarılmasında etkili olduğunu göstermektedir. Yaklaşık on bin yıl önce tamamlanmış bir süreci damgalayan bu kalıpların, bugün "gezen tavuk" vb. aldatıcı etiket ya da sertifikalar altında sürdürülüyor olması anlamlıdır. Makale, kar odaklı endüstriyel hayvancılık uygulamalarına karşı sosyalist bir çıkış yolu önermektedir.
[Researches show that the selection pressures triggered by violence and free-range patterns were effective in the success of domestication. It is significant that these patterns, which marked a process that was completed approximately ten thousand years ago, are maintained under deceptive labels or certificates like "free-range chickens" etc. The article suggests a socialist way out against profit-oriented industrial animal husbandry practices.]
Liyakat sisteminin bürokraside ve toplumda baskın olan eşitsizliklerin başlıca kaynağı olduğunu "meritokrasi-kakistokrasi" karşılaştırması üzerinden gösteren bu çalışma, aynı zamanda Alev Alatlı'nın (1944-2024) liyakat konusundaki tutkulu... more
Liyakat sisteminin bürokraside ve toplumda baskın olan eşitsizliklerin başlıca kaynağı olduğunu "meritokrasi-kakistokrasi" karşılaştırması üzerinden gösteren bu çalışma, aynı zamanda Alev Alatlı'nın (1944-2024) liyakat konusundaki tutkulu değerlendirmelerinin bir eleştirisidir.
Sosyal toleransın insanlarda ve diğer primatlardaki gelişim keyfiyeti üzerine bir ön çalışma.
MI5 tarafından "Komünist" olarak fişlenip teknik ve fiziki takibe alınan ünlü arkeolog V. Gordon Childe hakkındaki dosya 2006 yılında erişime açıldı. Bu çalışmada, Childe'ın ve genel olarak Komünistlerin İngiliz istihbaratı tarafından... more
MI5 tarafından "Komünist" olarak fişlenip teknik ve fiziki takibe alınan ünlü arkeolog V. Gordon Childe hakkındaki dosya 2006 yılında erişime açıldı. Bu çalışmada, Childe'ın ve genel olarak Komünistlerin İngiliz istihbaratı tarafından nasıl algılandığı ve MI5 takibinin Childe'ın yaşamını nasıl etkilediğine dair başlıca ayrıntılar paylaşılmaktadır.

[The file on the prominent archaeologist V. Gordon Childe, who was blacklisted as a Communist by MI5 and taken under technical and physical surveillance, was made accessible in 2006. This study shares major details about how Childe, and the Communists in general, were perceived by British intelligence and how MI5 surveillance affected Childe's life.]
Bu çalışmada, Siyonist işgali altındaki Filistinlilerin bireysel ve kolektif direniş yordamlarını belirleyen koşulları ve onları birer “terörist” olmaya teşvik eden dert ve öfkenin arka planını tanımaya çalışacağız. Bunu yaparken,... more
Bu çalışmada, Siyonist işgali altındaki Filistinlilerin bireysel ve kolektif direniş yordamlarını belirleyen koşulları ve onları birer “terörist” olmaya teşvik eden dert ve öfkenin arka planını tanımaya çalışacağız. Bunu yaparken, çelişkinin uzlaşmazlığının, zalim ile mazlum, sömüren ile sömürülen arasındaki ilişkinin doğasından kaynaklandığı gerçeğini rehber edineceğiz. Eş deyişle, Filistin’de ve Filistinlilerin sosyal yaşamında meydana gelen hemen hemen her şeyi, öncelikle çatışma ve çelişki merceğinden gözlemleme eğiliminde olacağız. Özellikle gençlerde “teşhis” edilen çelişkili tutumların (azim, kararlılık ve öğrenme isteği; öfke, şiddet ve kendini feda etme isteği), Siyonist işgalin baskınlığından bağımsız olarak ele alınamayacağını savunuyoruz.

[In this study, we will try to recognize the conditions that determine the individual and collective resistance procedures of Palestinians under Zionist occupation and the background of the trouble and anger that encourages them to become "terrorists". In doing so, we will be guided by the fact that the irreconcilability of the contradiction arises from the nature of the relationship between the oppressor and the oppressed, the exploiter and the exploited. In other words, we will tend to observe almost everything that happens in Palestine and the social life of Palestinians primarily through the lens of conflict and contradiction. We argue that the contradictory attitudes "diagnosed" especially in young people (perseverance, determination and desire to learn; anger, violence and desire for self-sacrifice) cannot be handled independently of the dominance of the Zionist occupation.]
"Travma" kavramı, insan zayıflığının "medikalize" edilmesini önerirken bugün büyük ölçüde onun yerini almış görünen "Esneklik" (resilience) kavramı, insanların zorluklarla baş etme kabiliyetini Neoliberal politikalar adına takdir... more
"Travma" kavramı, insan zayıflığının "medikalize" edilmesini önerirken bugün büyük ölçüde onun yerini almış görünen "Esneklik" (resilience) kavramı, insanların zorluklarla baş etme kabiliyetini Neoliberal politikalar adına takdir etmektedir. Her ikisinin de söz konusu zorlukların sosyoekonomik ve sınıfsal arka planını gözden uzak tutması anlamlıdır.
[While the "trauma" suggests medicalizing human frailty, the "resilience" which today seems to have largely replaced it, appreciates human's ability to cope with difficulties for the sake of Neoliberal policies. It is significant that both concepts ignore the socioeconomic and class background of difficulties concerned.]
Kısa versiyonu 3 Eylül 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, antik ve modern sınır inşa süreçlerine atıfla, her zaman ve her yerde geçerli evrensel bir “sınırlılık” (borderness) durumu bulunmadığını ileri sürmektedir. [This... more
Kısa versiyonu 3 Eylül 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, antik ve modern sınır inşa süreçlerine atıfla, her zaman ve her yerde geçerli evrensel bir “sınırlılık” (borderness) durumu bulunmadığını ileri sürmektedir.
[This article, the short version of which was published in the newspaper Karar dated September 3, 2021,  with reference to ancient and modern border-building processes, suggests that there is no universal situation of "borderness" that applies everywhere and at all times.]
Kısa versiyonu 29 Mart 2023 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, Açeli (Endonezya) kadınların şeriatı algılama ve deneyimleme biçimlerine atıfla, bir şeriat devletinin başarısının büyük ölçüde aşağılanmış, uyumlu ve itaatkâr... more
Kısa versiyonu 29 Mart 2023 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, Açeli (Endonezya) kadınların şeriatı algılama ve deneyimleme biçimlerine atıfla, bir şeriat devletinin başarısının büyük ölçüde aşağılanmış, uyumlu ve itaatkâr kadınlar gerektirdiğini öne sürmektedir.
[This article short version of which was published in the Karar newspaper of March 29, 2023, with reference to the ways in which Acehnese (Indonesia) women perceive and experience sharia, suggests that the success of a sharia state requires largely humiliated, compliant and obedient women.]
Kısa versiyonu 27.02.2023 tarihli Karar Gazetesinde yayınlanan bu çalışma, insan türünün riske duyarlı ve "faydacı" doğasına atıfla otokrasinin modern formlarının riskten kaçınan seçmen tercihlerine dayandığını öne sürmektedir. [This... more
Kısa versiyonu 27.02.2023 tarihli Karar Gazetesinde yayınlanan bu çalışma, insan türünün riske duyarlı ve "faydacı" doğasına atıfla otokrasinin modern formlarının riskten kaçınan seçmen tercihlerine dayandığını öne sürmektedir.
[This article, which of short version was published in the Karar newspaper dated 27.02.2023, with reference to the risk-sensitive and "utilitarian" nature of human beings, argues that modern forms of autocracy heavily rely on risk-averse voter preferences.]
Kısa versiyonu 12.11.2022 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, antik borç dinamiklerinin bireyin emek ve becerisini kendine mal eden karakterinin günümüzün kapitalist ekonomilerine de damgasını vurduğunu öne sürmektedir. [This... more
Kısa versiyonu 12.11.2022 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, antik borç dinamiklerinin bireyin emek ve becerisini kendine mal eden karakterinin günümüzün kapitalist ekonomilerine de damgasını vurduğunu öne sürmektedir.
[This article, the short version of which was published in the newspaper Karar of 12 Nov. 2022, suggests that the ancient debt dynamics' character, which appropriates the individual's labor and skills, also marks today's capitalist economies]
Kısa versiyonu 26 Haziran 2022 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, en son sosyal deney sonuçlarına ve kuramsal çalışmalara atıfla, otoriteye yönelik meşruiyet algısının yolsuz uygulama ve kararların tolere edilmesini... more
Kısa versiyonu 26 Haziran 2022 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, en son sosyal deney sonuçlarına ve kuramsal çalışmalara atıfla, otoriteye yönelik meşruiyet algısının yolsuz uygulama ve kararların tolere edilmesini kolaylaştırdığını öne sürmektedir.
[This article, which of short version was published in the newspaper Karar dated June 26, 2022, with reference to the recent social experiment results and theoretical studies, argues that the perception of legitimacy towards authority facilitates the tolerance of corrupt practices and decisions.]
Yazarın "İtibar ve İktidar: Antropolojik Bir Bakış" adlı kitabının önsözünden alınan bu yazı ve genel olarak kitap, iktidarın tarihinin "lider adayları açısından büyük ölçüde itibar adlı sembolik sermayenin nasıl kazanılıp maddi birikime... more
Yazarın "İtibar ve İktidar: Antropolojik Bir Bakış" adlı kitabının önsözünden alınan bu yazı ve genel olarak kitap, iktidarın tarihinin "lider adayları açısından büyük ölçüde itibar adlı sembolik sermayenin nasıl kazanılıp maddi birikime dönüştürüldüğü, nasıl muhafaza edildiği ve nasıl yönetim tekniklerine içkin hale getirildiğinin tarihi" olarak okunabileceğini öne sürmektedir.
[This article which is taken from the foreword of the author's book "Prestige and Power: An Anthropological Perspective" and the book in general, argues that the history of political power, from the leader candidates' viewpoint, can be read as "the history of how the symbolic capital called prestige is acquired and transformed into material accumulation, how it is preserved and how it is integrated into government techniques".]
Kısa versiyonu 28 Aralık 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, ekonomik krizlerin sorumlularının saptanması ve zararların tazmini hakkındaki mevcut modellerin uygulanabilirliğine dair anlayışımızı derinleştirmeyi... more
Kısa versiyonu 28 Aralık 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale,  ekonomik krizlerin sorumlularının saptanması ve zararların tazmini hakkındaki mevcut modellerin uygulanabilirliğine dair anlayışımızı derinleştirmeyi amaçlamaktadır.
[This article, which of short version was published in the daily, Karar dated December 28, 2021, aims to deepen our understanding concerning the applicability of existing models for identifying those responsible for economic crises and paying damages.]
Kısa versiyonu 10 Aralık 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale, dünyanın adil bir yer olduğu inancının dinsel arka planını, bu alandaki öncü çalışmalara atıfla göstermeyi amaçlamaktadır. [This article, which of short... more
Kısa versiyonu 10 Aralık 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan bu makale,  dünyanın adil bir yer olduğu inancının dinsel arka planını, bu alandaki öncü çalışmalara atıfla göstermeyi amaçlamaktadır.
[This article, which of short version was published in the daily, Karar dated December 10, 2021, aims to demonstrate the religious background of the belief that the world is a just place, with reference to pioneering studies in the field.]
Kısa versiyonu 3 Ekim 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan yazı, Endonezya’da 1965-66 yıllarında gerçekleşen Komünist kıyımını, ünlü yazar Pramudya Ananta Tur ve diktatör Suharto’nun farklı siyasal yörüngeleri temsil eden... more
Kısa versiyonu 3 Ekim 2021 tarihli Karar gazetesinde yayınlanan yazı, Endonezya’da 1965-66 yıllarında gerçekleşen Komünist kıyımını, ünlü yazar Pramudya Ananta Tur ve diktatör Suharto’nun farklı siyasal yörüngeleri temsil eden hikayelerine atıfla özetlemektedir.
[The article, short version of which was published in the newspaper Karar dated October 3, 2021, summarizes the massacre in Indonesia in 1965-66 with reference to the stories of the prominent novelist Pramudya Ananta Tur and the dictator Suharto, representing different political trajectories.]
Ana akım siyer yazıcılarının kitaplarında yer vermediği rivayetler, Medine’ye giden yolun Sevr mağarasındaki bir örümceğin ve güvercinin gizemli çabalarıyla değil, bedevi "mürüvvet" ilkesinin şekillendirdiği insanca ve siyasal bir uzlaşma... more
Ana akım siyer yazıcılarının kitaplarında yer vermediği rivayetler, Medine’ye giden yolun Sevr mağarasındaki bir örümceğin ve güvercinin gizemli çabalarıyla değil, bedevi "mürüvvet" ilkesinin şekillendirdiği insanca ve siyasal bir uzlaşma ile döşenmiş olabileceğini göstermektedir. Bu uzlaşma, evrimsel antropolojinin devlet öncesi halklarının sosyopolitik örgütlenmesiyle de uyumlu görünmektedir. .
[The traditions that mainstream siyar writers do not include in their books demonstrate that the road to Medina (the higra of Muhammad) might have been paved not by the mysterious presence of a spider and a pigeon in the cave of Sewr, but with a humane and political compromise shaped by the bedouin "muruwwah" principle i.e. the totality of the bedouin virtues. This compromise also seems to be compliant with the findings of evolutionary anthropology concerning the social-political organisation of pre-state peoples.]
Komünist tarihçi-yazar Vijay Prashad bu yazısında, Bolivya lideri Morales'in kansız bir darbe ile devrilmesinin ekonomi-politik arka planını deşifre etmekte, halkçı iktidarın devrilmesinin çok uluslu firmaların ülkenin lityum yatakları... more
Komünist tarihçi-yazar Vijay Prashad bu yazısında, Bolivya lideri Morales'in kansız bir darbe ile devrilmesinin ekonomi-politik arka planını deşifre etmekte, halkçı iktidarın devrilmesinin çok uluslu firmaların ülkenin lityum yatakları konusundaki yağmacı stratejileri ile ilişkisini ortaya koymaktadır.
Avrupa Parlamentosu'nun, Komünizmi faşizmle bir tutarak lanetlediği 18 Eylül 2019 tarihli kararını eleştiren yazı, özetle, fantezi bir tarih okumasına dayanan kararın bütün "radikalizm"i "totaliter" olmakla lekenlendirip faşizme karşı... more
Avrupa Parlamentosu'nun, Komünizmi faşizmle bir tutarak lanetlediği 18 Eylül 2019 tarihli kararını eleştiren yazı, özetle, fantezi bir tarih okumasına dayanan kararın bütün "radikalizm"i "totaliter" olmakla lekenlendirip faşizme karşı mücadele edenlerin moral üstünlüğünü yok saydığını savunmaktadır.
Klasik antropolojik çalışmaların aksine, kamusal antropolojinin Öteki’si uzak diyarlarda, Amazon ya da Afrika ormanlarının derinliklerinde değil yanı başımızdadır: Göçmenler, mülteciler, şiddet kurbanı kadınlar, gecekondu semtlerindeki... more
Klasik antropolojik çalışmaların aksine, kamusal antropolojinin Öteki’si uzak diyarlarda, Amazon ya da Afrika ormanlarının derinliklerinde değil yanı başımızdadır: Göçmenler, mülteciler, şiddet kurbanı kadınlar, gecekondu semtlerindeki yoksullar, evsizler, marjinalize edilmiş kitleler vs. Öteki’ni exotize etmek yararsızdır. Antropolog Ruth Benedict’in ifadesiyle, “insana ve topluma dair konuları tartışmak için ilkel toplumlara başvurmaya gerek yoktur.”
İkinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığına kavuşan ülkelerdeki demokrasi ve sosyalizm deneyimlerini ve bu süreçte Bağlantısızlar Hareketi'nin ve Küba liderliğindeki Tricontinental'in rollerini anlatan bir özet tarih çalışması.
Marksist tarihçi Vijay Prashad'ın panaromik bir tarihsel bakışla kaleme aldığı bu yazı, neoliberal ve ulusalcı-faşist güçlerin ABD'nin liderliğinde dünyayı yeniden biçimlendirme çabalarını ve buna karşı olası çıkış yollarını... more
Marksist tarihçi Vijay Prashad'ın panaromik bir  tarihsel bakışla kaleme aldığı bu yazı, neoliberal ve ulusalcı-faşist güçlerin ABD'nin liderliğinde dünyayı yeniden biçimlendirme çabalarını ve buna karşı olası çıkış yollarını irdelemektedir.
Yazının İngilizce orijinali, Mart 2018’de, www.thetricontinental.org sitesinde, "In the Ruins of the Present" (Working Document, no.1) başlığıyla yayınlanmıştır. Çevirideki vurgular ve [köşeli parantez] içindeki ifade ve dipnotlar çevirmene aittir.
Londra Doğa Tarihi Müzesinden (NHM) bilim uzmanı Dr. Brenna Hassett liderliğindeki bir ekibin, bir Tunç Çağı mezarlığı bulunan Başur Höyük'teki (Siirt) ölü gömme pratiklerine dair tespitleri, bu yerleşimin Irak'ın güneyindeki Ur kentinden... more
Londra Doğa Tarihi Müzesinden (NHM) bilim uzmanı Dr. Brenna Hassett liderliğindeki bir ekibin, bir Tunç Çağı mezarlığı bulunan Başur Höyük'teki (Siirt) ölü gömme pratiklerine dair tespitleri, bu yerleşimin Irak'ın güneyindeki Ur kentinden 500 yıl daha eski insan kurban etme geleneğine sahip olduğunu göstermektedir.
Hayvanlar arasındaki tür-içi kavgalara dair araştırma bulgularından hareketle "topyekun savaş" ve "sınırlı savaş" stratejilerine yönelten nedenler "kaynak sorunsalı" bağlamında evrimsel antropolojik bir yaklaşımla irdelenmekte; bu yolla... more
Hayvanlar arasındaki tür-içi kavgalara dair araştırma bulgularından hareketle "topyekun savaş" ve "sınırlı savaş" stratejilerine yönelten nedenler "kaynak sorunsalı" bağlamında evrimsel antropolojik bir yaklaşımla irdelenmekte; bu yolla insan kavgalarının siyasal anlamına kapı aralanmaktadır.
Savaşın çeşitli yönlerine dair çalışmalarıyla tanınan antropolog R. Brian Ferguson, kabile toplumları, antik devletler, yakın dönemdeki iç savaşlar, arkeoloji, biyoloji, kültür ve primatolojiyi içeren savaşla ilgili 30 yıllık... more
Savaşın çeşitli yönlerine dair çalışmalarıyla tanınan antropolog R. Brian Ferguson, kabile toplumları, antik devletler, yakın dönemdeki iç savaşlar, arkeoloji, biyoloji, kültür ve primatolojiyi içeren savaşla ilgili 30 yıllık araştırmalarının sonuçlarını 2008 yılında yayınlanan "Ten Points on War" başlıklı makalesinde on madde halinde özetledi. Ben de onun özetini tekrar özetledim.
Bir kültürel antropolog sadık müşteri tabanını güçlendirmenize nasıl yardım edebilir? (Çeviri) İş liderleri, masalarındaki işlerin çokluğundan müşterilerinin kim olduğunu ve neden onlardan alışveriş yaptıklarını doğru biçimde anlamaya... more
Bir kültürel antropolog sadık müşteri tabanını güçlendirmenize nasıl yardım edebilir? (Çeviri) İş liderleri, masalarındaki işlerin çokluğundan müşterilerinin kim olduğunu ve neden onlardan alışveriş yaptıklarını doğru biçimde anlamaya zaman bulamazlar. O yüzden sıklıkla CEO'ların temenniler listesinde yer alan bu konu en nihayet küme düşerek baş pazarlama ya da baş satış görevlilerinin günlük işleri arasına girer. Halbuki bir CEO ne kadar müşteri gibi düşünebilirse şirketi de o kadar müşterilerine istedikleri şey yanında ihtiyaç duydukları şeyi de veren, dolayısıyla müşteri sadakati ve değerini artırıcı biçimde yönetebilir. Bir kültürel antropolog, müşterilerinizin istek ve ihtiyaçlarını hem bugün hem de yarın için en iyi biçimde anlamanıza yardımcı olabilir. Onların şirkete aşağıdaki gibi beş ayrı yolla yardım etmesi mümkündür.
1. Doğrudan gözlem yoluyla derinlemesine kavrayış: Sıklıkla " etnografi " –insanlar ve kültürlerle doğrudan gözlem ve etkileşim fikrine dayalı bir teknik-olarak adlandırılan bu yöntem, insanların bir şeyi neden öyle yaptıklarını öğrenmenin en iyi yoludur. Etnografi sizi gerçeğe daha çok yaklaştırır ve bir lider olarak siz, insanların ürün ve hizmetlerinizle gerçekte nasıl yaşadıklarını ve onları nasıl kullandıklarını öğreneceğiniz için ekibinizde bir kültürel antropoloğun bulunmasını istersiniz.
Örnek: Alman ev gereçleri firması Miele, kendi evlerinde müşteriler üzerinde çalışmak için etnografiyi kullandı. Bir bulgu şuydu: Alerjisi olan bireylerin bulunduğu ailelerdeki aşırı temizleme faydalı bir ürün geliştirmeyle sonuçlandı. Miele, vakumlu temizleyiciler üzerine-yüzey kirlerden temizlendiğinde kullanıcıya haber veren-bir trafik ışık göstergesi yerleştirdi.
2. İnsanların gerçekte ne yaptıklarını ve yaptıklarını söyledikleri şeyleri öğrenmek: Kararlarımızın %95'i bilinçsizdir. Pazarlamacılar, müşterilerinin söylediklerini dinlemenin ötesine geçmek ve gerçekte ne yaptıklarını anlamak zorundadırlar. Örnek: Bazı firmalar için, bir müşterinin ya da onun ayakkabısının içinde bir mil yürümek [kendini onun yerine koymak anlamında] zaman alıcı bir iştir. Bu, insanların istediklerini düşündükleri şeylere karşılık gerçekte ne istediklerini gösterecektir. CEO'nun, bu tarz bir kavrayışa sahip olmayı keşif sürecine dahil etmekten hoşlanmaması için neden yoktur.
Washington Eyalet Üniversitesinden ve diğer 13 kuruluştan araştırmacılar tarihöncesinin eğiminin eşitsizliğe doğru yönelmiş olduğunu saptadılar. Bu alandaki en geniş çaplı çalışmada, araştırmacılar tarımın gelişmesiyle, bilhassa... more
Washington Eyalet Üniversitesinden ve diğer 13 kuruluştan araştırmacılar tarihöncesinin eğiminin eşitsizliğe doğru yönelmiş olduğunu saptadılar. Bu alandaki en geniş çaplı çalışmada, araştırmacılar tarımın gelişmesiyle, bilhassa bitkilerin ve büyükbaş hayvanların evcilleştirilmesi ve artan toplumsal örgütlenmeyle birlikte servet tabanında eşitsizlikler gördüler.
Yayının baş yazarı olan Washington Eyalet Üniversitesi idare heyeti üyesi, arkeoloji ve evrimsel antropoloji profesörü Tim Kohler'e göre, araştırmacıların bu hafta [15 Kasım] Nature dergisinde yayınlanan bulguları, eşitsizlik hızla toplumsal karışıklığa hatta çöküşe götürdüğü için modern toplumlarla ilgili çok derin sonuçlar barındırıyor. Kohler, ABD'nin şu anda dünya tarihindeki en büyük eşitsizlik düzeyine sahip olduğunu da not ederek "eşitsizlik toplumlar üzerinde pek çok gizli ve potansiyel olarak tehlikeli etkilere sahiptir" diyor. Çalışmada 63 arkeolojik site ya da siteler grubundan veriler toplandı. Araştırmacılar, her bir sitedeki hane büyüklüklerini karşılaştırarak bir Gini Katsayısı (yüz yıldan fazla bir süre önce İtalyan istatistikçi ve sosyolog Corrado Gini tarafından geliştirilen yaygın bir eşitsizlik ölçüsü) belirlediler. Teoride, bütün servetin bir hanede toplandığı bir ülkenin Gini eşitsizlik katsayısı bir (1) iken mutlak gelir eşitliğine sahip bir ülkenin Gini katsayısı sıfır (0) olacaktır. Araştırmacılar, avcı-toplayıcı toplumların ortalama 0.17 Gini katsayısı ile ifade edilen tipik olarak düşük servet farklılıklarına sahip olduklarını saptadılar. Avcı-toplayıcıların hareketliliği tek bir kişinin gelecek nesillere aktarabileceği ölçüde servet birikimini zorlaştırıyordu. Çapa tarımıyla uğraşan küçük ölçekli, düşük yoğunluklu toplumlar 0.27 ile ifade edilen orta değerde bir Gini katsayısına; büyük ölçekli tarım toplumları ise 0.35 Gini katsayısına sahiptiler.
Trump'a Direnmek mi? Avcı-Toplayıcı Kitabından Beş İpucu (çeviri) Eşitlikçi avcı-toplayıcı atalarımız sonradan görme bireyleri (upstarts) kontrol altında tutmak için ileri toplumsal teknolojiler geliştirdiler. Popüler direniş hareketi,... more
Trump'a Direnmek mi? Avcı-Toplayıcı Kitabından Beş İpucu (çeviri)
Eşitlikçi avcı-toplayıcı atalarımız sonradan görme bireyleri (upstarts) kontrol altında tutmak için ileri toplumsal teknolojiler geliştirdiler. Popüler direniş hareketi, Donald Trump'un aşırılıklarına karşı onlardan neler öğrenebilir? Virginia ve başka yerlerdeki geçen seçim sonuçları, kamuoyunun gelişim yönünün Trump tarafından sergilenen berbat davranışlardan uzaklaşabileceğini ve Amerikan politikasında terbiye-nezaket (decency) duygusuna doğru bir geri dönüş olacağını gösteriyor. Önümüzdeki üç yılda bu momenti nasıl muhafaza edebiliriz? "The Patterning Instinct: A Cultural History of Humanity's Search for Meaning" başlıklı kitabımı incelerken, avcı-toplayıcı değer ve pratiklerini anlamanın-sanayileşmiş ve modern toplumumuzun Trump gibi külhani bir liderin davranışlarını nasıl dizginleyebileceğine dair bazı ipuçları dahil olmak üzere-toplumsal ve siyasal etkileşimlerimiz hakkında değerli bir perspektif sunduğunu fark ettim. Göçebe avcı-toplayıcılar pek çok şeyi modern toplumlardan farklı yapsalar da yaşam tarzları tarımın ortaya çıktığı son on bin yıl öncesine kadar her yerde mevcut bir insan deneyimi idi. Bu zaman zarfında insanlar bizleri primatlar arasında özgün kılan anahtar özelliklerin bazılarını geliştirdiler: Dürüstlük (fair play) duygusu, ortak niyetler ve topluluk temelli ahlak. Avcı-toplayıcı topluluklar nerdeyse değişmez biçimde "eşitlikçi" (egalitarian) idiler. Diğerlerine üstünlük taslayan bir "büyük şef" yoktu. Bununla birlikte, onlar narsist, kibirli ve kabadayı özellikler gösteren sonradan görmeler karşısında eşitlikçi değerleri tahkim etmek için sıkı çalışmak zorundaydılar. Onların kitabından öğrenebileceğimiz; acaba Trump'un günlük temelde açığa vurduğu özelliklere karşı duran popüler direniş hareketlerine uygulanabilecek herhangi bir şey var mı? Avcılıkla geçinen !Kung halkı ile birlikte yaşayan antropolog Richard Lee'nin hikayesine bakalım: Lee, topluluğa Noel ziyafetinde kesilmek üzere bulabileceği en iyi hediye olan şişman, etli bir öküz hediye etmişti. Onlar ise minnet duymak bir yana hediyeyi tahkir ettiler: Hayvan daha önce hiç görmedikleri incecik bir "bağırsak ve kemik torbası"ndan ibaretti; aynen böyle söylemişlerdi. İki gün boyunca et ziyafeti çektikleri halde etten şikayet etmeyi sürdürdüler: " Sanki sıska bir şey yemişiz gibi bizde ağrı yaptı bu öküzün eti. " Lee, bu tepkinin !Kung halkının büyük bir avla geri dönen avcıya gösterdiği normal bir tepki olduğunu çok sonra keşfetti. Grup üyeleri onu methetmek yerine başarısını alay konusu yapıyor ve aslında hoşlansalar bile etinden değersiz bir şeymiş gibi söz ediyorlardı. Lee'nin keşfine göre, bu yöntem bir avcıyı gururla kasılmaktan ve kendisini bir " büyük adam " ya da şef olarak görmekten koruyordu.
Adanmış Aktör Modeli (Devoted Actor Model), insanların "kutsal" saydıkları değerler ya da ahlaki ilkeleri uğruna kendini feda etme isteğinin antropolojik ve toplumsal kökenlerini göstermeyi amaçlamaktadır. S. Atran ve arkadaşları... more
Adanmış Aktör Modeli (Devoted Actor Model), insanların "kutsal" saydıkları değerler ya da ahlaki ilkeleri uğruna kendini feda etme isteğinin antropolojik ve toplumsal kökenlerini göstermeyi amaçlamaktadır. S. Atran ve arkadaşları tarafından Fas ve İspanya'da yürütülen saha çalışmaları ve online anketlerle doğrulanan model, ahlaki açıdan önemli ve kutsal sayılan değerlerle (1), kişinin aynı görüşteki insanlardan oluşan yakın bir grupla oluşturduğu “kimlik kaynaşması” (identity fusion) (2) ve tehdit altında olduğunu algıladıklarında bu değerleri savunmak için kendini feda etme ve uç eylemlere girişme istekliliği (3) arasında ilişki olduğunu varsayar.
Bu çalışma, ilgili bazı tarihsel ve antropolojik bulgular yanında Güney Mezopotamya'daki ilk devlet ve uygarlıkların yükselişine atfen, muhalifleri yok etmeye azmetmiş bir "Hükümdar"ın karşılaşacağı başlıca sınırlılıklara odaklanmaktadır.... more
Bu çalışma, ilgili bazı tarihsel ve antropolojik bulgular yanında Güney Mezopotamya'daki ilk devlet ve uygarlıkların yükselişine atfen, muhalifleri yok etmeye azmetmiş bir "Hükümdar"ın karşılaşacağı başlıca sınırlılıklara odaklanmaktadır. Böyle bir Hükümdar, büyük ölçüde yargı, emniyet ve yeniden dağıtım gibi merkezi devlet işlevlerinden kaynaklanan sınırlamaların ötesine geçme gereği duyar. Dolayısıyla bu yüksek maliyetli projenin mahkemeler, emniyet-ordu ve mali-ekonomik kurumların özgün amaçlarından saptırılmasıyla başarılabileceğini öne sürmekteyiz. Hükümdar bu amaçla, önce üzerinde durduğu meşruiyet zeminini yıkmak için diyalektik olarak kendi karşıtı bir karakteri benimsemeli (1), planlarını bir "devlet kurma" temelinde yürürlüğe koymalı (2), basit takipçilerden daha fazlası olan bağımlılarla etkileşiminde "gastro-politik"in rehberliğinden, büyücü ve rahiplerin ilhamlarından yararlanmalıdır (3). Yine de yazılı ve arkeolojik kayıtlar, bütün bunların söz konusu amaca ulaştırdığına dair çok az, Hükümdar'ın yıkıcı eğilimlerini dengeleyen bir muhalefetin varlığına dair daha fazla bilgi sağlamaktadır. Dahası, kayıtlar Hükümdar'ın hala gerçek bir hükümdar olarak kalmaktansa bu yolda kendisini bazı "çetevari" becerilerle donatması gerektiğini ima etmektedir. Buna dayanarak, herhangi bir rejimdeki Hükümdar'ın iktidarının doğası ve kapsamı üzerinde düşünmenin, böylesine iddialı bir hedefin maruz bulunduğu olası zorlukları ve başarı derecesini anlamamızı mümkün kılabileceğini öne sürmekteyiz.
Önceki yazımı (Dünya Antropoloji Günü), "Eylem Lazım ya da Neme Lazım" (Commission or Omission) seçeneğinde antropologların eylem tarafında yer alması gerekliliği ile sonlandırmıştım. [Hukuki çağrışımlı "kasıt ya da ihmal" yerine... more
Önceki yazımı (Dünya Antropoloji Günü), "Eylem Lazım ya da Neme Lazım" (Commission or Omission) seçeneğinde antropologların eylem tarafında yer alması gerekliliği ile sonlandırmıştım. [Hukuki çağrışımlı "kasıt ya da ihmal" yerine antropolojik tınıya sahip bir çeviriyi yeğledim.] Ne demek istediğimi birkaç örnekle açıklasam iyi olacak. Eylemdeki antropologlar için dünya riskli bir yerdir. Özellikle Latin Amerika, Afrika gibi coğrafyalardaki ülkeler devlet terörü ve direnişle ilgili çağdaş antropolojik araştırmalar açısından uygun ortamlar sunmaktadır. Nitekim bu ülkelerde devlet destekli ölüm mangalarının doğrudan veya dolaylı kurbanları olan antropologlar tam da devlet terörü ile ilgili bir araştırma projesi yürütürlerken bu acı sonu deneyimlemişlerdir. Üzerinde çalıştığı konunun bir parçası olmak bilim insanı için öyle kolayca başarılacak bir şey olmasa gerektir. O yüzden aşağıdaki hikayelerin kahramanları saygıyla anılmayı hak etmişlerdir: 26 Nisan 1984'te Batı Papualı antropolog Arnold Ap Endonezya ordusuna bağlı özel birlikler (Kopassus) tarafından önce işkence edilip sonra sırtından vurularak öldürüldü ve cesedi helikopterden okyanusa atıldı. Ordu yetkilileri Özgür Papua Hareketi'ne üye olduğunu iddia ettikleri Ap'ın kaçmaya çalışırken vurulduğunu savunarak ölümündeki sorumluluklarını inkar ettiler. Endonezya'da " kaçış koridoru " savunması ordu tarafından sorumluluktan kurtulmak için sıkça başvurulan bir hile idi. Antropolog Arnold Ap aynı zamanda müzisyendi. 1 Mayıs 1989'da Güney Afrikalı antropolog David Webster, köpeği ile birlikte sokakta yürüdüğü sırada hızla yanından geçen bir araçtan açılan ateş sonucu öldü. Irk ayrımcılığı karşıtı, insan hakları aktivisti ve Witwatersrand Üniversitesinde okutman olan Webster ırkçı bir ölüm mangasının kurbanı olmuştu. [Bu iş için ölüm mangasına yaklaşık 40 bin G. Afrika Randı -yaklaşık 8 bin USD- ödenmişti. Tetiği çeken Ferdi Barnard 1998 yılında yargılandı ve Webster'in öldürülmesi dahil çeşitli cinayetlerden iki kez ömür boyu hapse mahkum oldu.]
Antropoloji ne işe yarar: İlkel insanın alet yapımını belirleyen temel ilke tanıdık sayılır: Aletin kullanımından sağlanacak yarar o aletin yapımı için harcanan enerjiden fazla olmalıdır. Çünkü bütün aletler elle yapılır ve "varlık... more
Antropoloji ne işe yarar: İlkel insanın alet yapımını belirleyen temel ilke tanıdık sayılır: Aletin kullanımından sağlanacak yarar o aletin yapımı için harcanan enerjiden fazla olmalıdır. Çünkü bütün aletler elle yapılır ve "varlık sürdürme" (geçim) çabasında insanı desteklemeye yöneliktir. İlkellerin bu çabayı desteklemeyen bir ürün için enerji ve zaman harcaması beklenmez. Bu enerji/fayda bağlantısının geçerli olmadığı eşyaların varlığı arkeologları şaşırtmıştır. Örneğin Bakır Çağı (M.Ö. 5000-3000) koşullarında bakırın işlenmesi ve biçimlendirilmesi "ergitme" ile değil ham maddenin taşla dövülerek düzlenmesi suretiyle başarılmaktadır. Benzer işleve sahip taş ve kemikten aletlere göre daha çok enerji ve zaman gerektiren bir üretim söz konusudur. O zaman özellikle eşya ve aletlerin topluca bulunduğu kazı alanlarında sıkça rastlanmayan bakır eşyaların bazı mezarlara ölülerle birlikte konulmuş olması ne anlama gelmekteydi? Üstelik bu eşyalarda kullanımdan kaynaklı herhangi bir yıpranma da (use-wear) gözlenmemişti. Yanıt şu olabilir mi? Topluluğun varlık sürdürmeye yönelik technomic aletlerin üretiminden sembolik anlam yüklü ürünlere doğru geçişinin ifadesi. Üretim ve kullanım oranının eşitsiz olduğu "alet-olmayan" (non-tool) ürünlerin zuhuru, belirli bireylerin daha yüksek bir toplumsal statünün sembollerini gereksindiği üretim düzeyine karşılık gelir. Üretici güçlerdeki gelişmelere paralel olarak insan toplulukları katmanlaşmaya başladığında, yöneten-yönetilen, seçkin-sıradan, sömüren-sömürülen ayrımı ortaya çıktığında arkeologlar yerin altında, bizim gibi sıradan insanlar da yerin üstünde bu türden eşyalarla karşılaşırlar. Bakır Çağı, bakır madeninin daha çok sembolik amaçlarla işlendiği bir dönemi temsil eder. İşte eşya ve ürünlerin dilini çözüp bu yanıtı almamızı sağlayan bilim dalına "Antropoloji" denir. Antropoloji, yapımı büyük enerji ve emek gerektiren, varlık sürdürme çabasını desteklemeyen verimsiz yatırımların, devasa anıtsal yapıların anlamı üzerinde düşünmemizi kolaylaştırır. Statü gereksinimi ve kendini toplumun geri kalanından farklı kılma eğiliminin maddi arka planını bize antropoloji gösterir. TEK'i ÇOK karşısında ayrıcalıklı ve üstün kılmaya yönelik yapıp etmelerle "ideal devlet" projelerinin ilişkisini bize antropoloji gösterir.
Latincede civiliter mortuus terimi ile karşılanan "sivil ölüm" ya da diğer adıyla "medeni ölüm" , hukuki bir terim olarak ilk kez Norman istilasının (M.S. 1066) ardından İngiliz hukukuna girmiştir. Ancak sivil ölüm kökenleri tarih öncesi... more
Latincede civiliter mortuus terimi ile karşılanan "sivil ölüm" ya da diğer adıyla "medeni ölüm" , hukuki bir terim olarak ilk kez Norman istilasının (M.S. 1066) ardından İngiliz hukukuna girmiştir. Ancak sivil ölüm kökenleri tarih öncesi topluluklara kadar uzanan bir yasal statüdür. Kabaca, "ağır" bir suçtan mahkum olan bireyin maddi ve manevi varlığını geliştirme olanaklarının belirli hak mahrumiyetleri üzerinden sistematik olarak aşındırılmasını ifade eder. "İlkel" topluluklar, varlık sürdürme (maişet) çabalarını "kandaşlık" esasına dayalı bağlar geliştirerek örgütlemeyi başarmışlardır. Bu örgütlenmede topluluk üyelerinin birbirlerine kan bağı ile bağlı olduğu kabul edilir; ilkel toplulukta "ilişki"ler değil "bağ"lar hükümfermadır. Bir kabile ya da klan, üyeleri arasında kan davasının geçerli olmadığı bir topluluğu temsil eder. Kan davası hukuku (blood-feud) kabile ya da klanlar arasında geçerlidir. Topluluk belirli yasaklar (tabu) üzerinden üyelerini bir arada tutar. Ensest ve öldürme yasakları en bilinen yasaklar olup, bunlardan herhangi birini ihlal eden kişi hastalık ya da ağır bir travma sonucu öleceği varsayımıyla topluluktan "dışarı" atılır (outlawry); topluluk içinde kendisine yardımcı ve savunucu bulamaz. Topluluğun himayesinden mahrum kalan kişi, artık canı ve malı "helal" olan bir yabancıdır. Kendi başına varlık sürdürme çabasında başarılı olamayacağından kısa sürede ölmesi beklenir. Demek ki sivil ölümün arkaik formu topluluktan dışlanmadır. Bu dışlanma topluluk üyelerinin ortak iradesi üzerinden icra edilir; barbarlık hukuku bu irade üzerinde yükselir. Bu hukuk başta komünal mülkiyet olmak üzere ilkel topluluğun sahip olduğu üretici güçlerin düzeyi ve geçim olanakları ile uyumludur. Uygar toplumlarda ise sivil ölüm başlangıçta bir kişinin biyolojik anlamda yaşıyor olsa da "hukuken ölü" kabul edildiği belirli koşulları ifade etmiştir. Örneğin ömür boyu (müebbet) hapse mahkûm edilenlerin statüsü sivil ölüdür. Bu yüzdendir ki Roma hukukunda sivil ölünün durumu "bir kuş gibi özgür" anlamındaki vogelfrei deyimi ile ifade edilmiştir. Cari hukukun koruması dışında kalan böyle bir kişi öldürülebilir, mallarına el konulabilir. *** Uygar toplumlardaki sivil ölüm pratiklerinin bilinen en eski örneklerine Antik Yunan'da rastlanır. Dilimize "çanak-çömlek mahkemesi" olarak çevrilen Ostrakismos uygulaması böyledir. Atina'nın "site"den kent devletine (Polis) geçiş sürecini (M.Ö. 501) yöneten Kleisthenes döneminde yürürlüğe konulan bu uygulama, ismi yurttaşların çoğunluğu tarafından çanak çömlek parçaları (ostrakon) üzerine yazılanların demokratik rejim için "tehlikeli" sayılarak 10 yıllığına Atina dışına sürülmesini öngörmekteydi. Bir tür "halk mahkemesi" işlevi gören Ostrakismos uygulamasının kurbanlarından soylu Themistokles, Kimon ve Alkibiades'in adları günümüze ulaşmıştır. Kureyş'in saygın tüccarlarından Muhammed El-Emin'in takipçileri görece daha ağır sivil ölüm koşullarını deneyimlemişlerdir. Mekke'nin yerel aşamadan ulusal aşamaya geçiş sürecindeki tefeci-bezirgân yönetimi, sürecin başarısı açısından tehlikeli gördüğü bu ilk Müslümanlara karşı bir dizi ekonomik ve toplumsal yaptırımı yürürlüğe koydu (M.S. 617). Topluluk üyelerinin hepsi bir mahallede (şi'b) toplandı. Giriş ve çıkışlarda 7/24 esasına göre
Bu çalışma, hoşgörülen hırsızlığın kaynak dağılımı bağlamında meşru bir pratik olarak üzerinde yükseldiği kültürel-ekolojik temelleri ve davranış örüntülerini göstermeyi amaçlamaktadır. Bu alandaki son çalışmalarda yer alan başlıca... more
Bu çalışma, hoşgörülen hırsızlığın kaynak dağılımı bağlamında meşru bir pratik olarak üzerinde yükseldiği kültürel-ekolojik temelleri ve davranış örüntülerini göstermeyi amaçlamaktadır. Bu alandaki son çalışmalarda yer alan başlıca bulguların diyalektik materyalizmin öngörüleriyle birleştirilerek değerlendirilmesi, hem hoşgörülen hırsızlığın hem de "kamu malı" statüsünün arkaik formlarının benzer maddi koşullar altında ortaya çıktığını ileri sürmemizi olanaklı kılmaktadır. Azalan marjinal fayda yasasına dayanılarak, hırsızlığın küçük ölçekli gruplardaki gıda paylaşımının uygunluk düzeyi ile ilgili olduğu durumlarda hoşgörüldüğü ileri sürülmüştür. Öyleyse bu durumun özellikle bekaları büyük ölçüde tek bir kaynağa bağımlı gruplar için geçerli olduğunu düşünebiliriz. Avcı-toplayıcılarda temel geçim kaynağını temsil eden büyük av hayvanlarının etine, tedarike katılmayanlar dahil grup üyeleri arasında "eşit" olarak paylaşılacak şekilde değer atfedilir. Dolayısıyla üretici güçlerin bulunduğu aşamanın, tedarikçileri belirli gıdaların dağıtımını kontrol etmekten alıkoyan, hoşgörülen hırsızlık gibi bir dizi davranış örüntüsünü koşullandırdığı varsayılabilir. Öyleyse bu gibi gıda maddeleri grup için "kısmi kamu malı" muamelesi görecektir. Avcı-toplayıcılardaki hoşgörülen hırsızlık pratiğinin incelenmesi bize şunları da göstermiştir: Merkezileşmiş bir siyasal örgütlenmesi bulunmayan bu küçük ve karmaşıklık derecesi düşük topluluklar, temel kaynakların çatışmasız olarak dağıtımı konusunda iyi bir bilgiye sahiptirler.
"Namaz kılmayanlar hayvandır." Bu sözü bir "profesör" söylediğine göre ciddiye almalıyız. Ben de öyle yaptım, konuyu inceledim. Sonuç: Namaz kılmakla "riyakarlık" arasında tarihsel bir ilişki var. Nasıl mı? Cevabı bu yazıda.
"Öteki"ne taş atmak ya da laf atmak. Hangisi daha az maliyetli. Sözlü saldırının saldırgandan başka kimseye zarar vermediğini bilimsel kanıtlarıyla ortaya koyan bir yazı.
İnsan toplumunu maymun sürüsünden ayıran şey emektir. “Hiçbir maymun eli, taş bıçağın en kabasını bile imal edememiştir.” İnsan maddi varlığını üretmek için çalışmaya, çalışmak için alet yapmaya muhtaçtır.
Bir “çılgın proje” tutkusudur gidiyor. Bazısı "denizin dibinde Hatçem, demirden evler" formunda, bazısı akıllara ziyan tasarımlar içinde. Ben de 23 Nisan münasebetiyle, yakın tarihimizden çılgınca olduğunu düşündüğüm üç proje seçtim.... more
Bir “çılgın proje” tutkusudur gidiyor. Bazısı "denizin dibinde Hatçem, demirden evler" formunda, bazısı akıllara ziyan tasarımlar içinde.
Ben de 23 Nisan münasebetiyle, yakın tarihimizden çılgınca olduğunu düşündüğüm üç proje seçtim. İlk bakışta çelimsiz ve mütevazı görünen ancak o günkü mimarları açısından taşıdıkları riskler itibarıyla asla girişilmemesi gereken üç proje. Bir insan topluluğunu "ulus", bir siyasal örgütlenmeyi "devlet" yapan bütünleşik üç proje.
Aslında herkes hiçbir sınırın ebedi karakterde olmadığının farkındadır. Yine de hiçbir sınır kısa dönemli amaçlar için inşa edilmez, ebedi olarak kalması için inşa edilir. Sınır yeni bir “hakikat” üretmez, halihazırda var olan bir ebedi... more
Aslında herkes hiçbir sınırın ebedi karakterde olmadığının farkındadır. Yine de hiçbir sınır kısa dönemli amaçlar için inşa edilmez, ebedi olarak kalması için inşa edilir. Sınır yeni bir
“hakikat” üretmez, halihazırda var olan bir ebedi hakikati işaretler: Etrafını çevirdiğim bu topraklar falanca ulusa aittir.
Savaş koşullarında bile bütçe üzerindeki denetimini -hem de sarf öncesi vize usulüyle- aralıksız sürdüren Sayıştay, bu denetime ilişkin sonuçları üçer aylık raporlar halinde TBMM Divan-ı Muhasebat Encümeni'nin bilgisine sunmuştur. Bu... more
Savaş koşullarında bile bütçe üzerindeki denetimini -hem de sarf öncesi vize usulüyle- aralıksız sürdüren Sayıştay, bu denetime ilişkin sonuçları üçer aylık raporlar halinde TBMM Divan-ı Muhasebat Encümeni'nin bilgisine sunmuştur. Bu çalışmada, 1340 (1924) yılı Eylül, Teşrinievvel, Teşrinisani aylarına ait üç aylık Sayıştay raporunun içeriği hakkında bilgiler verilecektir.
Sayıştay'ın TBMM'ne sunduğu ile genel uygunluk bildirimi 1924 yılına ait olup, "1340 Senesi Umumi Mutabakat Beyannamesi" başlığını taşımaktadır. 1928 yılında Devlet Matbaası'nda eski harflerle basılmış olan 309 sayfalık Beyannamenin... more
Sayıştay'ın TBMM'ne sunduğu ile genel uygunluk bildirimi 1924 yılına ait olup, "1340 Senesi Umumi Mutabakat Beyannamesi" başlığını taşımaktadır. 1928 yılında Devlet Matbaası'nda eski harflerle basılmış olan 309 sayfalık Beyannamenin başında bir Mukaddime, onu takiben de Beyanname metni yer almaktadır. Aşağıda bu tarihi belgenin mukaddimesi ile Beyannamenin metin ve tablo kısımlarında yer alan bilgiler aktarılmaktadır.
Osmanlı Sayıştayı, kanuni şekil şartlarından taviz vermeksizin çalışmaya yönelik yaklaşımını son gününe kadar sürdürmüş, büyük bir dönüşüm geçiren siyasal ve toplumsal yapının ortasında adeta hiçbir şey olmamış gibi davranmıştır. Bu durum... more
Osmanlı Sayıştayı, kanuni şekil şartlarından taviz vermeksizin çalışmaya yönelik yaklaşımını son gününe kadar sürdürmüş, büyük bir dönüşüm geçiren siyasal ve toplumsal yapının ortasında adeta hiçbir şey olmamış gibi davranmıştır. Bu durum esneklikten yoksun bir denetim anlayışı olarak eleştirilebileceği gibi, kurulu düzene sadık ve vazifeşinas bir memurlar topluluğunun takdire layık bir davranışı olarak da
değerlendirilebilir. Esasen Osmanlı Devletinin, son iki yüz yıl içinde uğradığı yenilgiler ve toprak kayıplarına karşın, 20. yüzyıla büyük devletlerden biri olarak girebilmiş olması da büyük ölçüde sadık devlet memurlarının özverili çabalarının bir sonucu olsa gerektir.
Cumhuriyetimizin ilk yılına ve o yıldaki bütçe uygulamalarına ilişkin önemli ipuçları içeren Heyet-i Umumiye kararları, büyük bir savaştan galip ama yorgun çıkmış bir ulusun elindeki kıt kaynakların etkin bir biçimde kullanılmasında... more
Cumhuriyetimizin ilk yılına ve o yıldaki bütçe uygulamalarına ilişkin önemli ipuçları içeren Heyet-i Umumiye kararları, büyük bir savaştan galip ama yorgun çıkmış bir ulusun elindeki kıt kaynakların etkin bir biçimde kullanılmasında Sayıştay'ın üstlendiği rolün önemini de açıkça göstermektedir. Aşağıda bu kararlardan hareketle Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş
Savaşına ilişkin önemli mali ve sosyal olayların kısa öykülerine yer verilmiştir.
Cumhuriyetin 75. yılından birinci yılına bakmak kuşkusuz heyecan vericidir. Ancak hiçbir heyecan ve gurur şu mütevazı ama çarpıcı gerçeği gölgeleyemez: Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlık için paranın yönetimini de en az savaşın yönetimi... more
Cumhuriyetin 75. yılından birinci yılına bakmak kuşkusuz heyecan vericidir. Ancak hiçbir heyecan ve gurur şu mütevazı ama çarpıcı gerçeği gölgeleyemez: Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlık için paranın yönetimini de en az savaşın yönetimi kadar önemli gören kadroların başarısıdır. Bu başarının hem nedeni hem de sonucu olan Cumhuriyet Sayıştayı da 1924 Anayasası döneminde geçerli olan Meclis Üstünlüğü sisteminin bir gereği olarak mali yargı alanında Osmanlı dönemiyle kıyaslanamayacak bir konuma yükselmiştir. Bu konumunun gereğini hakkıyla yerine getirdiğini gördüğümüz Sayıştay, Osmanlı döneminden gelen birikimini de Cumhuriyet döneminde en verimli bir şekilde kullanabilmiştir. Bu anlamda Sayıştay'ın da Cumhuriyet'le aynı yaşta olduğunu söylemek mümkündür.
Ş.E.nin sistemde radikal değişiklikler öneren her yazısının benim insanı merkeze alan tezlerimi haklı çıkarması hem öğretici hem de eğlendirici. Yine de -uzun süre eğlenemeyeceğimizi dikkate alarak- kendisinin neyi göz ardı ettiğini cümle... more
Ş.E.nin sistemde radikal değişiklikler öneren her yazısının benim insanı merkeze alan tezlerimi haklı çıkarması hem öğretici hem de eğlendirici. Yine de -uzun süre eğlenemeyeceğimizi dikkate alarak- kendisinin neyi göz ardı ettiğini cümle aleme ifşa edeyim de “hitamı misk” olsun.
Benim ve Ş.E.nin peş peşe gelen yazılarında bir şey dikkati çekmiş olmalıdır. İkisi de ASIL MESELE olarak adlandırdıkları bir kavrama odaklanıyor.
Ş.E.’nin hükümet sistemine ilişkin –devam edecek gibi görünen- önerileri, benim zaviyemden ciddi bir illetle malul durumda. Sistemin işleyişine arız olan sorunların yasal/anayasal bir dizi değişiklikle çözülebileceği gibi bir iyimserlik... more
Ş.E.’nin hükümet sistemine ilişkin –devam edecek gibi görünen- önerileri, benim zaviyemden ciddi bir illetle malul durumda. Sistemin işleyişine arız olan sorunların yasal/anayasal bir dizi değişiklikle çözülebileceği gibi bir iyimserlik taşıyor çünkü.
Hareketsiz organizmalar bir beyne sahip değillerdir. Ağaçların, çalıların, çiçeklerin beyni yoktur. Hayatının belirli aşamalarında hareketsiz kalan bazı hayvanlar vardır ki bu esnada bir beyne sahip değillerdir.
This article aims to demonstrate the perceptions of Islam by the leading British Enlightenment philosophers, John Locke, Thomas Paine and David Hume based on the examination of the context in which they employed Islam, Muslim, Qur’an and... more
This article aims to demonstrate the perceptions of Islam by the leading British Enlightenment philosophers, John Locke, Thomas Paine and David Hume based on the examination of the context in which they employed Islam, Muslim, Qur’an and Turk words within their canonical writings. Their different approaches representing Tolerant, Deist and Skeptical viewpoints are examined in the light of the historical background influencing the formation of the perception of Islam in the common imaginary of British people.
This article aims to demonstrate the main features of the methodology introduced by Ibn Khaldun in discovery of the law of causality behind social-political phenomena. To better understand how he applied this methodology to the... more
This article aims to demonstrate the main features of the methodology introduced by Ibn Khaldun in discovery of the law of causality behind social-political phenomena. To better understand how he applied this methodology to the social-political sphere of his day, four conceptual pillars above which it rises need to be conceived: ‘Umran’ which refers to physical, political and economic construction of the inhabited regions of the world by human gatherings (1), ‘Asabiyah’ which simply refers to tribal and/or kinship ties between individuals and community (2), dichotomy of primitive (bedouin) and civil (hadarah) political organisations (3) and ‘Mulk’ which refers to the state as a central-universal political structure (4). In the Muqaddimah which means ‘The Introduction’, the concepts in question are elaborated and analysed with references to the subsistence systems through an economic determinism. Article also attempts to combine the modern anthropological evidences with those of Muqaddimah in account of these concepts particularly in the context of the transition of human societies from decentralized to centralized-hierarchical political structures.
Türkiye ile AB arasında başlatılan “Vize Serbestisi Diyaloğu”, Türkiye ile Vizesiz Bir Rejime Doğru Yol Haritası başlıklı doküman çerçevesinde yürütülmektedir. Yol haritasında yer alan ve beş tematik grup (BLOK) altında toplanan 72 koşul... more
Türkiye ile AB arasında başlatılan “Vize Serbestisi Diyaloğu”, Türkiye ile Vizesiz Bir Rejime Doğru Yol Haritası başlıklı doküman çerçevesinde yürütülmektedir. Yol haritasında yer alan ve beş tematik grup (BLOK) altında toplanan 72 koşul yerine getirildiği takdirde, AB Komisyonu Avrupa Parlamentosuna ve Bakanlar Konseyine (Council) 539/2001 sayılı tüzüğün –Türk vatandaşlarının Schengen bölgesinde kısa süreli (180 günlük bir dönemde 90 gün) vizesiz kalışlarını mümkün kılacak şekilde- değiştirilmesini önerecektir.
Research Interests: